Adanada ustalar büyük rekabet halinde. Bu savaş kılıçlarla değil, şişlerle yapılıyor. Herkes en iyi olma derdinde. Geçen gün dedim ya: bu şehirde kebap eşittir onur! Bu ustalardan biri de Adanalı değerli ağabeyim Ali Haydar Bozkurt tarafından önerilen Kling Usta.
Ambiyans olarak salaş mekanlardan biri. Bir otoparkın, kafesteki kuşlarla dolu bahçesinde, Adananın en iyi kebaplarından birini yapıyorlar. Mehmet Usta gençliğinde, eski Türk filmlerindeki bir karaktere, yani Klinge benzetildiği için ona bu lakap takılmış. Ocağının başında pazar günü bile çalışıyor. Fotoğraflarını çektiğimde bana orada uzakta el olma, gel yanıma gardaşım! dedi. Bana hem hikayesini, hem kebaplarını anlattı. Kling Ustada Adana kebabı, kuzu tandır ve külbastı denedim. Kebapları, benim denediklerim arasında akılda kalanların başında. Külbastıları ise favorim. İncecik, az pişirilmiş, yumuşacık kuzu eti. Tandır ise olması gerektiğinden biraz sert. Daha iyilerini yedim. Yemek sonunda enfes bir fıstıklı, kaymaklı kadayıf da sunuyorlar. 5 kişi tıka basa yemeğe TL para verdik. Fiyat/kalite dengesi bence mükemmel.
Adanada kebap çoğu yerde iyi yapılıyor ama bazı ustalar bir-iki adım öne çıkmış durumda. Kling Usta da bence onların başında geliyor. Üstelik tüm salatalar, yeşillikler, pideler,sular, çaylar da ikram. Kağıt masa örtülerini,plastik masa,sandalyeleri dert edenlerden değilseniz burası mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında. Benden size tavsiye, pidelerinize bol bol yağ sürdürün. Kolestrol, Adana sınırları içinde unutulması gereken bir kelime. Bırakın onu sınırın dışındakiler düşünsün. Engelliler için olanak hiçbir kebapçıda yok. O yüzden tam puanı hiçbirine veremiyorum. Yine de burası benden en yüksek puanı aldı. Cik Cik Ali kebapçısı ile başı çekiyorlar ama burası hijyen açısından daha iyi.
Değerlendirme: 9/10
Adres: Cemalpaşa, Vali Yolu Cd. No, Seyhan/Adana
Kling Usta’da asıl hayal kırıklığı yaratan Adana. Yüzde dana. Kuyruk yağı hiç yok. Adana’da gerçek Adana kebap bulmak da kısmet olur inşallah
seafoodplus.infostein gibi tarihsel sosyolojinin büyük ustaları, dünya ekonomik sistemini anlatmak için ‘çevre’, ‘uydu’ ve ‘yarı uydu’ memleketler gibi kavramlar ortaya atarlar. Her türlü yenilik ve teknolojik gelişme çevre ülkelerden diğerlerine dalga dalga yayılır. Endüstri dalları, daha doğrusu alt dalları ve süreçleri de kârlılıkları ve artı değerleri azalınca merkez ülkelerden çevre ülkelere doğru ihraç edilirler.
Yemek alışkanlıklarında da benzeri bir durum söz konusu. Ama tablo biraz daha karışık.
Endüstriyel-fabrikasyon gıdalar ABD’de ortaya çıktı. GDO’lu üretim yapan bazı firmalar (Monsanto), kanser ilacı da imal ediyorlar.
Ama ABD, sadece bu gıdaları ihraç etmiyor, kendi de tüketiyor.
Daha doğrusu maddi gücü hiç olmayan kitleler bu ürünleri tüketiyor. ABD’nin seçkinleri misli para harcayıp doğal ürünlerle karınlarını doyurmaya çalışıyorlar.
Hatırlar mısınız 50’lerin Hollywood filmlerini? Kalantor tipler hep kilolu olurdu. 3 kat gerdan. 5 kat göbek. Fakirlerse sıska. Kemikleri sayılır cinsten.
Şimdi tam tersi. İstisnalar kaideyi bozmaz ama günümüzde Amerika’da varlıklı insanlar ve profesyonel kesim, bayağı ‘fit’. Orta-alt kesimse neredeyse biyolojik metamorfoza uğramış gibi. Görünüşleri, giderek verilen hormonlarla bacakları kısa gövdesi yuvarlak hale gelmiş endüstriyel tavuklara benzemeye başladı.
Sigara, meşrubatlar, süt tozundan imal edilen peynirler gibi Batı’da artık varlıklı kesimlerin yüz vermediği mamüller, o ülkelerde dar gelirliler tarafından tüketiliyor ve bizim gibi ülkelerdeyse geniş pazar buluyor.
Bazı modası geçmiş ideolojiler de Batı’da artık tutunamazken bizlere ihraç ediliyor.
Hazır sucuk kullanıyor
Bir zamanlar bazı doktorlar sigaranın zararlı olmadığını iddia ederdi.
Sonra margarin faydalı, tereyağı zararlı demeye başladık.
Tereyağ faydalı demiyorum. Piyasadaki tereyağlarının pek çoğu işlem görmüş. Onlar da zararlı.
Öte yandan margarin epey zararlı. Tereyağıysa merada otlayan hayvanlardan yapılmışsa içinde omega-3 var ve o zaman iyi.
Şimdilerde de dana faydalı, kuzu zararlı diye saçma sapan bir inanış var. Lokantacılar bunu hep söylüyor bana: “Abi dana hafif, yağsız”
Besi kuzusu da, danası da kötü. Ama sığırlar özellikle daha da tehlikeli çünkü bunlara boğa spermi vuruluyor, içlerinde hormonlar cirit atıyor
Biliyorsunuz; Fransa hormonlu diye ABD’den sığır ithal etmiyor. İyi lokantaların hepsinde kullanılan etler için “Avrupa standartlarına uygun” diye yazıyor.
Ya bizde?
Kebapta, dünyanın en iyi kebaplarının yapıldığı Adana’da bile artık gerçek kebap yerine dana kullanılmaya başlanmış.
Kling Usta, gerçekten usta. Mangal başında kebap pişirirken onu seyretmek zevk.
Ama hazır sucuk kullanıyor. Biliyorsunuz, sucuk ve salamlara bakteri üremesini önlemek için mide kanserine sebep olan kanserojen bir madde konuluyor: Sodyum Nitrit (Nitrat).
Kuşbaşı, külbastı, ciğer ve Adana deniyoruz Kling Usta’da. Hiçbirine kötü diyemem.
Ama hepsi için “Ehh” derim.
Turp hâlâ güzel ama
Külbastı ve ciğer biraz fazla pişirilmiş. Ciğere yazık. Çünkü taze ciğer.
Kuşbaşı iyi terbiye edilmiş ama sanırım dananın budundan olduğu için biraz kuru.
Asıl hayal kırıklığı yaratan Adana. Yüzde dana. Kuyruk yağı hiç yok. Lokanta tıklım tıklım. Herkes severek yiyor.
Ben tadına baktıktan sonra ezme, biber turşu, kırmızı turp ve haşlanmış soğanla karnımı doyuruyorum.
Ah soğan eskiden Adana’da olduğu gibi közde pişse ve üzerine nar ekşisi dökülse
Adana’da turp hâlâ güzel ama. İstanbul’da biz böylesini bulamıyoruz.
Şimdi sıra geliyor Adana’da gerçek Adana kebap bulmaya. Bakalım. O da kısmet olur inşallah.
Türkiye'deki muhteşem mekanları ve restoranları ziyaret edin.
Hadi başlayalım.