kobane kelime anlamı / Aynel Arap veya Kobani ne demek, anlamı nedir, nerede, nereye bağlı? - Son Haberler

Kobane Kelime Anlamı

kobane kelime anlamı

Aralarında önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile MYK üyelerimizin de bulunduğu 21’i rehin ismin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 12’inci duruşması bir günlük aranın ardından 7’nci gününde Sincan Cezaevi Kampüsünde görülmeye devam etti. 

Duruşmaya İstanbul Milletvekilimiz Züleyha Gülüm’ün yanı sıra çok sayıda avukat ve izleyici katıldı. Sincan Cezaevinde tutulan siyasetçiler salonda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı. Bir kısım siyasetçiler ise duruşmaya mazeret bildirerek katılmadı. Duruşmada tahliye taleplerine ilişkin siyasetçiler ve avukatların beyanları alındı.

Ali Ürküt: "Yargıçlar adil karar veremiyorsa bu yasaların bir anlamı yoktur"

Duruşmada söz alan RTÜK Üyemiz Ali Ürküt, “Bu davayla birlikte uluslararası boyutta büyük sıkıntılar yaşayacağız. Bu aslında yargıdan çok siyasetin konusudur. Onların baskısı mahkemelerde adil kararların çıkmasını engelliyor. Yasaları ne kadar özgürlükçü yazsanız da bu kararları veren yargıçlar adil karar veremiyorsa bu yasaların bir anlamı yoktur. Bu siyasi süreçte adil karar vermek kolay değildir. Adil karar verenlerin de görev yapması çok zor. Tam bir efsane ve siyasi beklentilerle sizin önünüze konulmuş bir iddianame var. Dosyalara baktığımda ‘bizler ne yapmışız bu kadar’ diye düşünüyorum. Bu tür davalar kimseye bir şey kazandırmaz. Bu dosyada hiçbir yerde adım geçmiyor. Birkaç tane sosyal medya paylaşımım dışında hiçbir somut veya soyut delil mevcut değil. Azmettirme konusunun da hala gündeme getirilmesini anlayamıyorum. Ortada bir fail yokken, suça azmettirilen kişiler ortada yokken biz kimi azmettirmişiz? Savcı Muş’taki protestoyu bizim azmettirdiğimizi söylüyor herhalde. AİHM’in Demirtaş kararı doğrultusunda HDP’nin çağrısının yaşanan olaylarla bir ilgisi olmadığı açık bir biçimde belirtildi, biz de defalarca ifade ettik.” dedi. Ürküt, 19 aydır devam eden tutukluğunu hatırlatarak tahliyesini talep etti.

Demirtaş: "Sanık beyanlarının çürütülmesi mahkemenin kanaatini değiştirmedi"

Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde konuşan önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş ise özetle şunları söyledi: 

“Tanık beyanlarının çürütülmesi mahkemenin kanaatini değiştirmedi. Bir siyasi mühendislikle yönetilen dava devam ediyor. Tanıklar ikna edilmiş, aleyhe beyanlar alınmış fakat tanıkların çuvallamasına rağmen mahkeme, tanıkların beyanlarına itibar ettiğini altını çizerek söylemiş. Gizli tanıklar gelse ve dese ki ‘Biz iftira attık,’ yine de mahkeme için önemli olmayacak.”

"Beyanları kendinize göre yorumlamışsınız"

“Tanık Gökalp’in beyanlarının yalan olduğu ortaya çıktı fakat siz yine de bu konudaki ısrarınıza devam ediyorsunuz. Gizli tanık beyanlarını kendinize göre yorumlamışsınız. Demişsiniz ki, ‘Tanıklar bu mevzuyu açmamış ama böyle olduğu açık.’ Siz gizli tanığın niyetini ve imasını aşarak gerekçe sunmuşsunuz.”

“Tanık Gökalp’in 24 Aralık tarihinde Başsavcılığa gönderilmek üzere bir dilekçesi olup olmadığını sordunuz. Evet, bir dilekçesi varmış. Orada demiş ki: 'PKK-KCK hakkında yürütülen teşhis ve soruşturma kapsamında gereğinin yapılmasını arz ederim.’ Diğer evrakta ise Ankara CBS Terör Suçları Soruşturma Bürosu Gökalp’in talebine ret kararı vermiş. CBS Kerem Gökalp’in yazılı bir talebi olmadığı için reddetmiş. Gökalp’in dilekçesiyle aynı tarihte reddetmiş. Herhalde usulü yerine getirmeyi ve Gökalp’in dilekçesini almayı unutmuşlar. Sonrasında cezaevinde Gökalp’ten yazılı dilekçe alınmış. Dolayısıyla Gökalp’le ilk temas anı, Gökalp’in talebi üzerine değil soruşturma savcısının kumpas çabaları sonucu gerçekleşmiştir.”

“Savcı Ahmet Altun, Gökalp’i nereden buldu? Gökalp, 'ben bu konuda bilgi sahibiyim' dememiş. Öyle olsaydı Altun dosyaları karıştırıp bir şekilde bulabilirdi. Kobanî’yle alakası olmayan bir tanığı nasıl gidip Şırnak Cezaevinde bulmuş. Tamamen ayarlanmış. Muhtemelen Gökalp’e ‘beyan ver, seni kısa sürede bırakacağız’ demişler. Zaten Gökalp kendisi bile bu kadar kısa sürede serbest bırakıldığına şaşırdığını söyledi.

"Kumpası bile beceremeyenler yıllardır bizi tutuklu yargılıyor"

DBP eski Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek’in, tanık Gökalp tarafından Kobanî’de olduğunu iddia ettiği 14 Eylül 'te Mardin’de bulunduğunu gösteren fotoğrafları gösteren Demirtaş, Yüksek’in iddia edilen bir diğer gün olan 20 Eylül 'te ise Urfa’da olduğunu gösteren fotoğrafları mahkeme heyetine sundu: “Bu fotoğraflara göre 25 Eylül’de Yüksek’in Mürşitpınar Sınır Kapısında olduğu görülüyor. Bir kumpas kurarken zahmet edip Google’a bile bakmamışlar. Bu kumpası bile beceremeyen insanlar yıllardır bizi tutuklu yargılıyor.”

“Tanık Gökalp yalan söylüyor. Ona inanıp da bu somut delillere mi inanmıyorsunuz? Gökalp'e üç soru sorduk, beklemediği yerden gelince çuvalladı. Mahkemenin zorlandığı konu dosyaya somut delil sokamaması. Bu nedenle böyle soyut beyanları ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorsunuz.”

"Gökten zembille bizim lehimize delil inse bile inanmayacaksınız"

“Gökten zembille bizim lehimize delil bile inse inanmayacaksınız. Bizim hakkımızda tutukluluğa devam kararlarının verildiği günlerde hükümlü Hizbullah tetikçileri tahliye edildi. Bu insanlar hakkında 91 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmiş. Zannedilmesin ki herkes bizim gibi tutuklu yargılanıyor. Yargı bizim dışımızda herkese karşı çok bonkör. Mesela Soma Davasında yargılananların hiçbiri tutuklu değil. Antalya’da bir kadını kaçırıp annesine ise tecavüz eden sanık serbest bırakıldı. Eski sevgilisinin aracını yakıp ‘Ölümü temiz olmayacak,’ diyen sanığa ilk duruşmada tahliye verildi. İpek Er’in intiharına sebep olan Uzman Çavuş Musa Orhan tutuklanmadı. Bunlar olurken AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, ‘Demirtaş ile ilgili dosyaları incelediğimizde çok net azmettirme söz konusu,’ diyerek mahkemeye ayar veriyordu. Ancak bu tecavüzcüler ve katillerle ilgili tek bir kelime edemiyorlar. Yargı ise bu insanların hepsinin önünü açmış. Neden açmasın ki, mağdur mu olsunlar.”

"Halk mührü sizden alır"

“Küçük çocuklar harçlıkları yetmediği için okullarda açlıktan bayılırken AKP’liler araçlarında kokain içiyor, lüks otomobillerle dolaşıyor. Bu ülkeyi bu hale getirdiniz. Bu söylediklerimi bugün umursamayabilirsiniz. Mühür bugün sizde, ancak koca bir halk var burada ve o mührü alır.”

Ayla Akat Ata: "Kolluk bir şeyler olacağını biliyordu" 

Demirtaş’ın ardından konuşan tutuklu siyasetçi Ayla Akat Ata ise şunları söyledi:

“Legal bir partinin herhangi bir çağrısı illegal sonuçlar doğuramaz, suça konu olamaz. İllegal örgütlerin çağrısı illegal sonuçlar doğurabilir. AİHM’in ve Yargıtay’ın Demirtaş hakkında bu konuda kararları mevcuttur. Hakikat ve yüzleşme süreçleri birer hatırlama süreçleridir. Hatırlamayı başarırsak yüzleşmeler de ortaya çıkacak. Ekim’de de Yasin Börü olayında da paramiliter bir gücün olduğu apaçık ortadaydı. Ekim öncesi kolluk güçleri, neden izinli olan polisleri bile göreve çağırdı? Bir şeyler olacağını biliyorlarmış.”

“IŞİD ‘Kürtlerin kanı da canı da helaldir’ dediğinde biz kimseyi beklemedik, bekleyemezdik de. Tepki gösterdik. Şengal’den gelen insanların barınabilmesi için kampları da bu devletin kendisi kurdu. Sonucu ne olursa olsun IŞİD’in vahşet yaşattığını her yerde söyleyeceğiz. Olaylara bir projektör tutacaksanız her yöne bakmak durumdasınız. O dönemin ve sürecin yetkilileri kimdi, süreçleri kim işletti? Ya yargılama yapmayacaksınız ya da bütünlüklü olarak inceleyeceksiniz.”

“DTK’nın yaptığı toplantılar bir örgütün talimatıyla yürütüldüyse o örgüt benim. O toplantıların çoğunu ben yürüttüm. Bana kimse talimat veremez. Bizim karar alma sürecimiz ortak tartışmayla yürütülür.” 

Ayla Akat Ata, tutuklama gerekçelerinden biri olan “hendek kazılması, güvenlik güçlerinin şehit edilmesi ve eylemlerdeki davranış ve rolleri” ifadelerinin iddianamede bile olmadığını belirterek “El insaf! Ahmet Altun bu bölümü dosyadan çıkarmış. O bile bunlarla HDP arasında bir bağ kuramamış ancak siz bunları bize tutuklama gerekçesi olarak sunuyorsunuz.” dedi.  

İtirafçıların beyanları doğrultusunda kişi haklarının ve özgürlüklerinin gasp edildiğine vurgu yapan Akat Ata, ’ten beri aralıksız yargılandığını belirterek “Ben bir siyasetçiyim ve demokrasi için bedeller ödüyoruz. Ne kaçma şüphesi, nereye kaçabilirim? Aksine ne kadar haklı olduğumuzu ve ısrarcı olduğumuzu ortaya koymak için tüm yargılamalardan sonra kaldığımız yerden mücadelemize devam ettik, edeceğiz de.” dedi.

Sebahat Tuncel: "Canan Kaftancıoğlu’na dayanışma duygularımı yolluyorum"

Duruşmada söz alan DBP ve HDP eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de şunları söyledi:

“Bu mahkemede siyaseten yargılama ya da adil yargılama mekanizması ortada yok. Sadece size siyasi iktidar tarafından verilen bir görev var. Yargıçları itham ediyorum. Bu sadece sizin meseleniz değil. Siyasi iktidar Türkiye’yi bu hale getirdi. Bütün mahkemelerde siyasi iktidar istediğini hapsediyor, istediğini serbest bırakıyor. Bugün CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında hüküm verildi. Buradan kendisine dayanışma duygularımı yolluyorum. Gezi Davasında Osman Kavala ve diğer arkadaşlara verilen cezalar da ortada. Neden? İlla Soros’la ilgili ceza verilecekse Erdoğan yıllarca Soros ile çalıştı.”’

"Ya onurlu cübbeyi bir kenara bırakın ya da davadan çekilin"

“Bahtiyar Çolak’ı bize unutturamazsınız. Siz bu iddianameyi beraber kabul ettiniz. Onunla aynı sofrada buluştunuz. Ya o onurlu cübbeyi bir kenara bırakın ya da bu davadan çekilin.”

“Siyaset yapma hakkı Türk’e var, Kürt’e yok mu? Türkiye’de hukuk matematiğini yanlış kurdular. Adaletten, bağımsız yargıdan olan hukukçuları tenzih ederek hukuk mekanizmasının ortadan kalktığını söylemek istiyorum. Hukuk ortadan kalkarsa her türlü çürüme yaşanır. Aynı şu an Türkiye’de olduğu gibi.”

"Bu ülkede Kürt düşmanlığı var"

“Kimse iktidarın savaş politikalarını eleştirmiyor. Türkiye’nin Suriye’de ne işi var? Yabancı düşmanlığı var, bundan öte Kürt düşmanlığı var. Geçtiğimiz Newroz’da şal û şepik giyen iki küçük kız çocuk polisler tarafından soyuluyor, parmak izleri alınıyor. Bu ırkçılık değildir de nedir? İzmir’de Deniz Poyraz’ın katili duruşma salonunda herkesi tehdit ediyor. Bu gücü, bu özgüveni nereden alıyor? Çünkü cezasızlık politikalarının farkında, ceza almayacağının farkında. Kürtlere karşı işlenmiş bütün suçların tamamı cezasız kalmış. Batman’daki kıza tecavüz eden Musa Orhan elini kolunu sallayarak geziyor ama bu duruma tepki gösteren sanatçılar hakkında soruşturmalar açıldı. Şimdi bu ülkede ırkçılık yok mu?”

"Güvendiğiniz iktidarın sonu geliyor, bu devran böyle gitmeyecek"

“Güvendiğiniz iktidarın sonu geliyor, bu devran böyle gitmeyecek. Toplumsal muhalefet zayıfsa bile en nihayetinde sopa kullananı yorar. Devlet yıllardır Kürtlere, kadınlara ve diğer muhaliflere ‘onursuzlaşırsanız sizi rahat bırakırız’ diyor ancak biz kimliklerimizden vazgeçmeyeceğiz, onursuzlaşmayacağız. Bir arkadaşımızın tutuklanma gerekçesi bekar olması. Ya, size ne? Bekar olması sizi ne ilgilendiriyor? Neymiş efendim bir tane gizli tanık demiş ki: ‘Kadro olanlar evlenmezmiş.’ Bu düşünce yakışıyor mu size? Kadın mücadelesi, demokrasi mücadelesidir. Biz kadınlar için yıllarca mücadele ettik.”

“Mahkeme heyeti adil bir yargılama yapmıyor. Bu bile Türkiye’nin bir güvenlik devleti haline döndüğüne işarettir. Ancak ben umudumu koruyorum, çünkü aydınlığı savunanlar hala var, çünkü Türkiye halklarının umudu dimdik ayakta. Bedeller ödüyoruz ancak bu karanlık günlerden çıkacağız. Halkımız moralini bozmasın.”

Duruşmaya yarın devam edilecek.

12 Mayıs

Abdi: Rojava meselesi bir par&#;a veya partinin değil b&#;t&#;n K&#;rtlerin meselesidir

A+A-

Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Genel Komutanı Mazlum Abdi, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’in Kürtlerle diyalog için açık kapı bırakmasını olumlu karşıladıklarını ancak Kürt meselesinin çözümü konusundaki tavrını yetersiz bulduklarını söyledi.

DSG’nin yapısı ve özgünlüğünün korunması şartıyla Suriye ordusuna katılabileceğini belirten Abdi, Suriye hükümetine iki temel şart sunduklarını açıkladı.

Abdi, Türkiye’nin ABD ve Rusya ile yaptığı anlaşmalara rağmen bazı bölgelerde çatışmaların devam ettiğini hatırlatarak ABD’nin Türkiye’ye karşı tavrını eleştirdi.

ABD’nin geri çekilme kararıyla Türkiye’ye Rojava operasyonu için fırsat sunduğunu dile getiren Abdi, “ABD Kürt halkı ile Türkiye arasındaki tercihini Türklerden yana kullandı” ifadelerini kullandı.

ABD güçlerinin Rojava’ya geri dönüşünün kessinlikle “petrol kuyularını korumayı” amaçlamadığını dile getiren DSG Genel Komutanı, ABD’nin bu konudaki amaçlarını sıraladı.

Rojava’daki Kürt güçlerine çağrıda bulunan Abdi, “Rojava’daki sorun sadece bir tarafın veya sadece tek bir gücün sorunu değil, tüm Kürtlerin ortak sorunudur” dedi.

Mazlum Abdi, IŞİD lideri Bağdadi’nin öldürüldüğü operasyona ilişkin de yeni bilgiler paylaştı.

DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.

Basit bir sorudan başlamak istiyorum. Çalışmalarınız süresince Mazlum Abdi, Mazlum Kobani gibi farklı isimler kullanmışsınız. Size Mazlum Abdi diye mi hiteb edelim Mazlum Kobani diye mi?

Ben Mazlum Abdi ismini kullanıyorum ama siz hangisi ile hitap ederseniz edin.

Geçtiğimiz hafta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed Rojava’dan bahsetti. Esed’in açıklamaları hakkında sizin görünüşüz nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrusu biz Suriye hükümetinin tavrının daha iyi olmasını bekliyorduk. Daha olumlu olması gerekiyordu ama malesef Suriye Devlet Başkanı Beşar Esed’in konuşmalarının içeriği olumlu değildi. Bu yüzden eleştireceğimiz yönleri var. Elbette olumlu değerlendirebileceğimiz yönleri de vardı ki o da güçlerimizle, Kürt halkı ile diyalog yollarını açık tutmasıydı. Kürtlerle müzakere etmek, anlaşmak, Türk işgalciliğine karşı birlikte durmak istediklerini söyledi. Bunlar olumlu yönleriydi. Fakat Kürt sorunu ve bir bütünen kuzeydoğu Suriye bölgesindeki meselenin çözümü için tavrı yetersizdi. Suriye hükümetinin Demokratik Suriye Güçleri’nin denetimi altındaki bütün bölgeler için tavrı daha olumlu olmalı ve diyaloğa daha fazla açık olmalı, daha güçlü ve cesur adımlar atmalıdır.

Esed’in konuşmalarında dikkat çeken bir ayrıntı da şu an itibariyle tamamıyla bölgeye dönmeyeceklerini söylemesiydi. Ancak durumun yavaş yavaş öncesine dönmesi gerektiğini ifade etti. Sizin bu açıklama yada bu fikre karşı tavrınız nedir?

Bizim bu konudaki tavrımız açıktır ve her zaman dile getirdiğimiz gibidir. Suriye hükümeti ile anlaşmak için iki temel şartımız var. Birincisi bu bölgenin Suriye Anayasası’nda idari bölgelerden biri olarak kabul edilmesi, ikincisi ise Suriye Demokratik Güçleri’nin kurumsal olarak genel Suriye savunma sistemi içerisinde özerk bir statüye sahip olmasıdır. Biz Suriye savunma sisteminin bir parçası olmaya karşı değiliz ama Demokratik Suriye Güçleri kendi özgünlüğünü korumalıdır. Elbette Kürt sorunu en temel sorundur, Kürt halkının tüm meşru hakları Suriye Anayasası’nda muhafaza edilmelidir.

Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması meselesi üzerine Beşar Esed Suriye topraklarında “Kürdistan” ismini kabul etmeyeceklerini söyledi. Siz “Suriye Kürdistanı” ismi üzerinde ısrar ediyor musunuz?

Asıl olan Kürt halkının varlığı ve üzerinde yaşadıkları topraklardır. Kürt bölgeleri vardır ve Suriye hükümeti bunu kabul etmelidir. Kürt halkı var ama toprağı yoktur diyemezler. Kürtlerin yoğunlukta hatta yüzde 90 oranında çoğunlukta yaşadıkları bölgeler var ve buranın ismi de Kürdistan’dır.

Rusya’nın DSG’nin Suriye savunma siteminin bir parçası olmasını desteklediği belirtiliyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Daha önce de izah ettiğim gibi; bizim bu konuda tavrımız nettir. Demokratik Suriye Güçleri’nin askeri örgütsel yapısını koruması gerektiğini söylüyoruz. Görevi kuzeydoğu Suriye topraklarının bür bütününü korumak olmalı. Ama aynı zamanda Suriye ordusunun resmi bir parçası olmalı. Bizim yaklaşımımız böyle. Fakat Suriye hükümetinin yaklaşımı daha farklı. Onlar Demokratik Suriye Güçleri’nin Suriye ordusunun bir parçası olmasını ama özgün, örgütsel yapısı olmamasını savunuyor. Kurumsal olarak değil, kişisel olarak Suriye ordusuna katılmamızı istiyorlar ki bu da bizim açımızdan asla kabul edilebilir değil.

Suriye ordusuna 5’inci  kolordu olarak katılmanızı istedikleri ifade ediliyorlar. Bu konuda sizin görüşünüz nedir? Ama aynı zamanda Rusların bu konudaki görüşü nedir, onlar ne diyor?

Suriye ordusunda zaten 5’inci Kolordu var ve onlar özel bir güçtür. Ama eğer Demokratik Suriye Güçleri’ni farklı bir güç olarak örgütlemek istiyorsak o zaman belki başka bir kolordu olur. Hatta iki farklı kolordu olur. DSG’nin diğer güvenlik güçleri ile birlikte sayısı bini geçiyor ve büyük bir güçtür. Suriye ordusu içerisinde kendisini iki farklı kolordu şeklinde örgütleyebilir. Sanırım Ruslar bu konuda çok net bir görüşe sahip değiller. Suriye hükümeti gibi de düşünmüyorlar, askeri ve güvenlik durumunun bozulmasını ve kargaşa yaşanmasını istemiyorlar. Fakat yine de net bir görüşleri de yok. Onlarla görüşmelerimiz sürüyor ve henüz nihai bir çözüme varmış değiliz.

Suriye hükümeti ile Esed yönetiminden yetkililerle ciddi bir diyaloğunuz oldu mu?

Elbette Suriye hükümeti ile diyaloğumuz ilk günden beri ciddidir. Bu görüşmelerin her iki tarafın çıkarına olduğuna inanıyorum. Suriye krizinin başladığı ’den beri Suriye hükümeti ile olan diyaloğumuzda kimi zaman çelişkiler de olsa, her iki tarafın da, yani hem Suriye hükümetinin ve hem de Kürt halkının çıkarlarına hizmet ettiğini söyleyebilirim. Suriye hükümeti şu ana kadar yıkılmamışsa ve kurumları hala kalmışsa bunun bir sebebi de bizim kendileri ile olan diyaloğumuzdan kaynaklanıyor. Suriye hükümeti bunu görmeli. Yani Demokratik Suriye Güçleri’nin varlığı, Rojava’da ve Suriye genelinde Kürt özgürlük hareketinin varlığı, Suriye’nin bugüne gelmesinde önemli rol oynadı. Bu sayede teröristler ve dışa bağlı güçler amaçlarına ulaşamadı. Suriye hükümetinin bunu çok iyi görmesi gerekiyor. Şuna inanıyoruz ki DSG ve Rojava’da Kürt özgürlük hareketinin varlığı önümüzdeki süreçte Suriye hükümeti ile anlaşabilmemiz için güçlü bir zemin oluşturmuştur.

Ruslarla diyaloğunuz olduğu söylediniz. Şu ana kadar Rusya’ya belli bir proje sundunuz mu? Üzerinde tartıştığınız somut bir proje var mı?

Şu anda biz askeri proje üzerinde çalışıyoruz. Bildiğiniz gibi Amerika güçlerini bazı yerlerden çektikten sonra bir boşluk doğdu. Türk devleti bu bölgeleri işgal etmek istedi. Bu boşluğu doldurmak için Ruslarla görüşmelerimiz oldu ve hala devam ediyor. Bazı askeri konularda anlaşma sağladık. Bilindiği gibi Rusya ile Türkiye arasında bir mutabakat imzalandı. Bizim bu mutabakat hakkında bazı görüşlerimiz vardı, birçok maddesini doğru bulmadık. Ruslarla bu konuda uzun uzun tartıştık, görüşlerimizi onlara aktardık. Onlar da bu görüşlerimizi değerlendirdi. Belli bazı konular netlik kazandı. Birlikte nasıl hareket edeceğiz, Türk develtinin işgalciliğine karşı nasıl birlikte duracağız, Rus askeri güçler bu bölgede nasıl konumlanacak, güçlerimizle nasıl koordine halinde hareket edecekler, tüm bu konular netleşti. Siyasi konularda hala bir netlik yok fakat Rusya hükümeti Suriye yönetimi ile aramızda yeni bir diyalog sürecinin başlaması konusunda çok ciddi. İki taraf arasında bir anlaşma sağlanması için ağırlığını koyma konusunda da ciddi davranıyor.

Rusya ile Türkiye arasında Soçi’de varılan mutabakatın hangi bendi veya maddesini kabul etmiyorsunuz. Bunu Rus tarafına ilettiğinizde onların tavrı ne oldu?

Temelde görüşümüz Rojava’da halkımızın savunmasız bırakılması konusuydu. Mutabakatın halkımızı savunmasız bırakma gibi bir tehlikesi vardı. Yada halkımızın yaşadığı toprakların güvenliğini halkımızı korumayan güçlerin insafına bırakılması,halkımızın kendisini koruyan güçler olarak görmediği kimselere bırakılması konusuydu. Biz bu konudaki görüşlerimizi, endişelerimizi Rus tarafına ilettik. Halkımızın güvenliğini yabancılara, güvenmediğimiz kimselere bırakamayacağımızı ve bu sorunu çözmemiz gerektiğini söyledik. Pratik olarak bu konuyu çözdüğümüzü söyleyebilirim.

Biraz saçaklı olan bir soru soracağım. Mutabakata göre DSG'nin sınırdan 32 kilometre içeri çekilmesi gerekiyor. Bu çekilme gerçekleşti mi? Çünkü Türkiye hala güçlerinizin bazı bölgede bulunduğunu iddia ediyor. Geri çekilme olan bölgelerde 10 kilometrelik bir sınırda ortak Rus-Türk devriyeleri olacak. Peki bu bölgelerde Rojava Özerk Yönetimi kurumları kalacak mı? Rusya’nın bu konudaki yaklaşımı nedir, razı oluyorlar mı? Bu meseleyi Rusya ile nasıl ele aldınız?

Türkiye ile Rusya’nın anlaşması daha çok askeri konuları kapsıyordu. Resmi olarak DSG’nin bu bölgeden çekilmesi konusundaydı. Şu anda DSG’nin tamamen çekildiğini söyleyebilirim. Ama ifade ettiğim gibi, halkımızı, Kürt halkını hiçbir yerde savunmasız bırakmayacağız, özsavunmasız kalmaycaklar. Resmi olarak Demokratik Suriye Güçleri bu 32 kilometrelik hattın dışında konuşlanmış durumda. Bunu da şu kadar söyleyebilirim; halkımızın savunmasız kalmaması için Ruslarla da anlaşma sağladık. Özerk Yönetim tartışmaların dışında tutuluyor, kurumlar çalışmalarını eskisi gibi sürdürecekler.

Türkiye hala DSG’nin güçlerini Til Rifat ve Resulayn gibi bölgelerden çekmediğini ve böyle olursa operasyonu sürdüreceğini söylüyor. Güçleriniz Til Rifat ve Resulayn’dan çekildi mi?

Hayır öyle değil, o bölgelerde Demokratik Suriye Güçleri yok, hatta YPG ve YPJ de yok. Türklerin bahsettiği güçler orada yok. Efrin’in işgalinin ardından o bölgede yeni bir süreç başladı. Yeni askeri güçler oluşturuldu. O askeri güçlerin Ruslarla ve bölgedeki güçlerle bağlantısı var. Ama şunu kessinlikle söyleyebilirim ki onlar Demokratik Suriye Güçleri değil, YPG ve YPJ de değiller. Onlar farklı güçler ve orada faliyet yürütüyorlar.

Başka güçlerden kastiniz?

Efrin Direniş Güçleri ve başka isimler altında örgütlenen güçler var. Kessinlikle Demokratik Suriye Güçleri değiller.

ABD konusuna gelelim. Burada çıkan kasırga Amerikan güçlerinin bölgeden çekilmesiyle başladı. ABD Başkanı Doland Trump Suriye’de ateşkesin başarıyla uygulandığını söylüyor ama burada hala çatışmalar sürüyor. Geçen gün Til Temir’deydim ve o bölgede çatışmalar yaşandığına şahit oldum. Siz ne diyorsunuz, ateşkes başarıya ulaştı mı? Burada olanları Amerikalılara nasıl anlattınız?

Hayır, ateşkes gerçekleşmiş değil. Türk devleti bir saatliğine bile ateşkese saygı duymadı ve hala saldırılarına devam ediyor. Dün akşam da bu sabah da saldırılarını sürdürüdüler. Hava saldırıları, bombardımanlar devam ediyor. Hatta bazı bölgelerde Suriye hükümet güçleri bizimle onlar arasındaki temas hattında kaldı, Suriye askerlerini de vurdular, esir aldılar, öldürdüler. Türk devleti saldırılarına devam ediyor ve bunu gizlemiyor da. Açıkça bu kadar ilerledik, bu kadar köy ve yerleşim yeri kontrol ettik diyorlar. Bu nedenle ABD’nin elindeki bilgiler dakik ve teyid değil. ABD ile aramızda koordine sağlayan Ortak Harekat Merkezi de söylediklerimin doğru olduğunu biliyor, görüyorlar. Üstlerine verikleri raporlarda Türkiye’nin ateşkese saygı duymadığı, ihlal ettiği, sivilleri hedef aldığı bilgileri yer alıyor. Bu açık bir konu. Bu yüzden biz ABD’den resmen garantörü oldukları ateşkes anlaşmasını gözden geçirmelerini ve bu konuda üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmelerini istedik. Ateşkesi uygulaması için Türkiye’ye baskı kurmalarını, buna uymadığı için de anlaşmada öngörülen ekonomik yaptırımları uygulanmaları gerektiğini belirttik. ABD’nin şu an yapması gereken de budur. Türkiye’yi zorla durdurmaları gerekiyor.

Suriye ordusunun Til Temir’de yarleştiği karakollarını gözlemleyebildik. Askerlerin ellerindeki silahlar bölgeyi olası bir saldırıya karşı koruyabilecek nitelikte değildi. Suriye ordusunun bu şekilde bölgenin güvenliğini sağlayabileceğini düşünüyor musunuz?

Esasen Suriye hükümetinin görevi Türkiye’yi zor kullanarak durdurmak değil. Silahları ve hazırlıkları da bu kapsamda değil. Bu bölgelere yerleşmesi siyasi bir anlam taşıyor, askeri değil, semboliktir. Rusya’nın garantisi altında gelmişler. Türkler DSG’nin varlığını gerekçe göstererek bu bölgelere saldırıyorlar. Biz de tüm sınırlarımızın boydan boya korunması için Suriye ordusunun burada yerleşmesi konusunda Rusya ile anlaştık. Sınırda onlar Türklerle karşı karşıya olsun. Türkler Rusya ile yaptıkları anlaşmaya sadıklarsa o zaman Suriye askerlerine saldırmamaları gerekiyordu. Elbette bölgeye gelen Suriye askeri birlikleri bu yapısı ile Türkiye’nin tank ve toplarına karşı duramaz. Kaldı ki amacı da bu değil, buraya Türk devleti ile karşı karşıya kalmak için yerleşmediler. Bunun diplomatik ve siyasi boyutları var. Eğer böyle olmazsa o zaman sorumluluk Ruslara kalır.

Til Temir’deki çatışmalar hala devam ediyor. Burası güvenli bölge sınırları içerisine düşüyor. Neden bu denli girift olmuş durumda?

Türk devletinin hedefi Til Temir’i kontrol etmektir. Til Temir stratejik bir yerdir. Tüm yollar Til Temir’den geçiyor. Til Temir adeta küçük bir Suriye gibidir. İçinde Kürtler, Araplar ve Hristiyanlar yaşyor. Bir Hristiyan kenti olarak tanınıyor ama diğer bileşenler de burada yaşıyorlar. Bu yüzden bizim için de çok önemli bir yer ve üzerine titriyoruz. Türkler burayı kontrol etmek istiyor ama Til Temir Türk-Amerikan, Türk-Rus ittifakının dışında kalıyor. İttifaklara göre Türklerin bu bölgeye uzak durmaları gerekiyor. Ama onlar ısrarla burayı hakimiyetleri altına almak istiyor ve bu nedenle uzun bir süredir saldırılarına devam ediyorlar. Güçlerimiz de burayı savunmak zorunda. Şimdi Suriye ordu birlikleri de orada ama onlar bu haliyle Türkiye’nin saldırılarını engelleyebilecek kapasitede değiller. Bu nedenle bizler ve oradaki Asuri-Hristiyan güçler birlikte Suriye ordusuna yardımcı oluyor ve Türklerin ilerleyişini durdurmaya çalışıyoruz.

Peki bu nasıl bir anlaşma oluyor? ABD ve Rusya ile anlaşma olduğu halde çatışmalar devam ediyor. Gördüğüm kadarıyla siz sorumluluğunuzu yerine getirerek güçlerinizi belirlenen hattın dışına çektiniz. Ama Türkiye saldırılarına devam ediyor. Bu konuda ABD ve Rusya’ya ne anlatıyorsunuz?

Bu ABD ve Rusya’nın tavrının zayıf olmasından kaynaklanıyor. ABD ile Türkiye arasında varılan anlaşma uyarınca saat boyunca ateşkes sağlanmalıydı, biz de bu süreçte güçlerimizi Sere Kaniye’den geri çektik. Ateşkese göre güçlerimizin M4 karayoluna çekilmesi gerekiyordu. Ama Gire Spi’nin batısında ve Sere Kaniye’nin doğusunda cephe hattı neredeyse güçlerimizin orada konuşlanması gerekiyordu. ABD ve diğer tüm taraflara bu şekilde bir harita sunuldu ve böyle kabul edildi. Fakat Türk devleti buna da uymadı ve saldırılarına devam etti. ABD de Türkiye’nin bu ateşkesi ihlal ettiğini biliyor. Bu onların zayıflığından, Türkile ile yaptıkları anlaşmalarına sadık kalmamalarından kaynaklanıyor. Biz bunu kendilerine de söylüyoruz ve onlar da bunu kabul ediyor. Fakat ABD’nin savaşı durdurmak için farklı yöntem ve seçenekleri de bulunuyor. Onlar bunu ekonomik yaptırım ve cezalarla uygulayacaklarını belirtiyorlar. Bu savaşı durdurabilmek için de bu cezaları uygulamaları gerekiyor.

Siz bu savaşta hala sivillerin hedef alındığını söylüyorsunuz. Bunu ABD’lilere anlattığınızda karşılığı ne oluyor, nasıl cevap veriyorlar?

Yanıtları da bu zayıf tavırlarını yansıtıyor. Evet biz de olanları görüyoruz diyolarlar, buradaki askerleri de durumu gözlemliyor. Bunu Türkiye’ye de anlattıklarını, baskı kurduklarını söylüyorlar. Durmamaları halinde ekonomik yaptırımları pratiğe geçireceklerini belirtiyorlar. İçerik olarak tavırları zayıftır ve eğer isterse ABD bu saldırıyı durdurabilir.   

Ekonomik yaptırımların Türkiye üzerinde tavrını değiştirmeye yönelik bir etkisi olabileceğini düşünüyor musunuz?

Bizce ABD’nin bu saldırıya karşı tavrı salt ekonomik yaptırımlarla karşılık verme şeklinde olmamalıydı, ağırlığını kullanarak engellemeliydi. Türkiye’ye açıkça, siz saldıramazsınız demeleri gerekiyordu. ABD Başkanı Trump tek bir kelime ile “saldırmayın” deseydi Türkiye saldıramazdı. Fakat ABD Türkiye ile arasını bozmak istemedi, çıkarlarının zarar görmesini istemedi. Kürt halkı ve Türkiye ile olan çıkarlarını karşılaştırdı ve Türkiye’yi seçti, Kürt halkını seçmedi. Bu nedenle ekonomik yaptırım seçeneğini esas aldılar. Elbette ekonomik yaptırımların da bir etkisi var. Türkiye ekonomisi zaten çok zayıf, ABD Temsilciler Meclisi’nin kararlaştırdığı cezalar da pratikte uygulanırsa Türkler saldırılarını durdurmak zorunda kalır. ABD açısından bu da bir eleştiri konusudur. Amerikalılar, “Türkiye daha büyük bir saldırıya kalkışırsa biz bu cezaları uygularız” diyorlar. Ama Türkler de bir taraftan adım adım saldırılarını sürdürüyorlar, ilerlemeye çalışıyorlar. Biz bu eleştiriyi ABD’ye devamlı iletiyoruz. Madem bir anlaşma imzaladınız, Türkiye bu anlaşmayı ihlal ediyor ve saldırılarını sürdürüyor. O halde sisin cezaları hayata geçirmeniz gerekiyor. Ekonomik cezalar da Türkiye’yi buludukları yerde durdurmaya yeter.  

ABD şimdi de petrol kuyularını korumak için Rojava’ya geri dönüyor ama bu defa tanklarını da getiriyor. ABD sadece petrol kuyularını korumak için mi Rojava’ya geri dönüyor? Amaç petrol kuyularıysa neden tank getiriyor? Kaldı ki IŞİD’in petrol bölgelerini kontrol edecek gücü de yok. Nedir durum?

Özü itibariyle ABD geri çekilme kararı aldı ve bu üçüncü defadır böyle bir karar alıyor. Başkan Trump çekilmekte kararlydı ve bu çerçevede güçlerini Kobani, Minbic, Tabka ve diğer bazı bölgelerden çektiler. Fakat daha sonra Trump’ın bu kararına karşı güçlü bir muhalefet oluştu, Kongre ve diğer güç merkezleri karşı çıktı. Gerek askeri ve gerekse de siyasi dostlarımız Trum yönetiminin bu kararına karşı çıktılar. Trump’ın makamı tehlikeye girdi. Fransa, Almanya, İngiltere ve diğer devletler karşı çıktı. En önemlisi de güçlerimiz çok güçlü bir direniş sergiledi. Öyle tahmin ettikleri gibi Türkler gelecek ve bu bölgeyi kolayca alacak şeklinde olmadı. Büyük bir savaş yaşanacağını ve bu meselenin daha çok uzun süreceğini, bunun da sorumluluğunun sonuçta ABD’nin boynunda kalacağını gördüler. Özellikle de Kürt halkını bitirme tehlikesi mevcutken. Sadece demografik yapının değiştirilmesi değil, Kürt halkının tümden kendi topraklarından sürülmesi ve ilhak gibi büyük bir tehlike durumu varken. Tüm bunlar çok önemli konular olarak öne çıktı ve ABD kamuoyu ve siyasetinin Trump’a kararını gözden geçirmesi için baskı yapmasına yol açtı. Bu yüzden ABD yönetimi geri adım attı ve yeni bir proje hazırladılar. Bu proje Suriye’nin doğusunda konuşlanma şeklinde oldu. asıl sebep elbette petrol değil. Hepimiz de ABD’nin bu bölgedeki petrole ihtiyacı olmadığını iyi biliyoruz. Onlar, “amacımız bu petrolün IŞİD ve Suriye rejiminin kontrolüne girmemesidir” diyor. Ama herkes de biliyor ki burada kalmaları gerekiyordu ve şimdi de bunu gerekçe gösteriyorlar. Kararın gözden geçirilmesi için böyle bir gerekçe yaratıldı. ABD’nin buradaki varlık sebebi petrol değil, petrol de olmayacak. Burada yeni bir denge kurulmuş durumda ve ABD de bu dengenin bir yerinde yer almak için bölgede kalması gerektiğini biliyor. Yine ABD yönetimi üzerindeki baskıların hafifletilmesi için böyle bir karar alındı. ABD güçlerinin bu şekilde ne kadar burada kalacağı belli değil. Bizim için önemli olan şu; biz hiçbir zaman ABD güçleri sonuna kadar burada kalsın ve bizi korusun demedik. Böyle bir talebimiz ne ABD ne de başka güçler için olmadı. Biz sadece ABD öncülüğündeki uluslararası güçlerin Suriye sorununa bir çözüm bulununcaya kadar burada kalmaları gerektiğini savunuyoruz. Suriye’de yeni anayasa yazılınca ve yeni bir siyasi sistem kurulunca uluslararası güçlerin görevi de bitmiş oluyor ve o zaman çekilebilirler. Tekrar söylüyorum; en doğrusu şu, tekrar tekrar çekilme kararı alınacaklarına “Suriye krizi çözülene kadar, Suriye’de yaşayan tüm hakların haklarını garanti altına alan bir anayasa yazılana ve tüm kesimleri kapsayan bir siyasi sistem oluşturuluncaya kadar burada kalacağız. O zaman görevimiz de bitecek ve geri döneceğiz” deseler daha iyi olur. Bizim de talebimiz bu çerçevededir.

Mevcut durumda ABD’nin kaç üssü bulunuyor. Rojavalı yöneticiler de ABD güçlerinin bölgedeki varlığı konusundaki tavrını netleştirmesi gerektiğini belirtti. Bu defa gelişlerinde geri dönmelerinin sebebini onlara da sordunuz mu? Şöyle sorayım, ilerde tekrar aniden çekilmeyeceklerine dair herhangi bir garanti var mı?

Bu sabah ABD’lilerle bir toplantımız oldu, bu konuyu konuştuk, tek gündem buydu. ABD güçlerinin burada bulunmasının sebebini 8 madde şeklinde sıralıyor, şimdi ben tek tek bu maddelerden bahsetmek istemiyorum. Biz neden burada kalacaklarını, kaç yerde ve nasıl konuşlanacaklarını açıkladılar. Güçlerimizle ittifak halinde bölgede kalacaklar. Minbic ve Tabka gibi kontrolümüz altındaki bölgelerin batısından çekildiler. Kobani’de bir güçleri kalmış. Suriye’nin doğusunda ise Deyrezor’dan Semelka’ya kadar daha önce konuşlandıkları bölgelerde kalacak ve Derik gibi bazı yerlerde yeni üssler de kuracaklar. ABD güçlerinin bulunduğu yerler yeniden değerlendirilecek ve yeni amaç doğrultusunda yerleşecekler. Askeri amaçlarının çerçevesi belli zaten, bağımsız hareket etmeyecek güçlerimizle koordine halinde olacaklar. IŞİD’lilerin tutuklu bulunduğu hapishaneleri güçlerimizle birlikte koruma gibi eski görevlerini de sürdürecekler. Bölge halkına yardım kapsamında hazırladıkları programları hayata geçirecekler. Demokratik Suriye Güçleri’nin eğitimi ve desteklenmesi konusundaki çalışmalar sürecek. IŞİD’e karşı ortak mücadele sürecek. Bu bölgelerin havadan kontrolünü ve denetlenmesini sağlayacaklar. Tabi bir de petrol kuyularının korunması gibi yeni bir hedefleri de olacak.

Bunların dışında ABD’nin size verdiği siyasi vaatler de var mı. Sanırım İlham Ahmed birkaç gün önce ABD’den Rojava hava sahasını Türk uçaklarına kapatmasını istemişti. Böyle bir talebiniz var mı?

Hayır, siyasi konularda biz ABD’nin tavrını eleştiriyoruz. ABD güçleri 5 yıldır burada ve biz aynı eleştirilerimizi tekrar ediyoruz. Amerikalılar şu ana kadar askeri görevlerini yerine getiriyor henüz siyasi görevlerine sahip çıkmış değiller. Bildiğiniz gibi Cenevre’de görüşmeler var ve uluslararası alanda Suriye’ki sorunların çözümü için sürdürülen çabalar var. Biz onlardan kuzeydoğu Suriye temsilcilerinin de siyasi çözüm sürecinde yer almalarını sağlamaları için destek ve baskı uygulamalarını talep ettik. Bu konuda söz verdiler ancak pratikte bu sözlerini şu ana kadar yerine getirmiş değiller. Bunlar siyasi konulardaki eleştirilerimizdir ve onlar görevlerini yerine getirene kadar da bu eleştirileri yöneltmeye devam edeceğiz.

Suriye krizinin çözülmesi konusunda uluslararası görüşmelere değindiniz. ABD bundan sonraki görüşmelerde DSG’nin temsilcilerinin bulunması konusunda size herhangi bir vaadde bulundu mu?

Uluslararası toplantıları mı kastediyorsunuz?

Evet.

Kuzeydoğu Suriye temsilcilerinin Cenevre’deki Anayasa Komitesi topaltılarında yer alması konusunda bazı sözler verdiler. Fakat hala bu sözü yerine yetirmiş değiller. Biz de sözlerini yerine getirmeleri için baskı uyguluyoruz.

Bu tür uluslararası görüşmelerde ve yine sizin Şam ile görüşmelerinizde diğer Kürt partilerle görüştünüz mü onların rolü ne oldu?     

Şöyle bir durum var, biz bu konuları tüm taraflarla görüşüyor ve tartışıyoruz. Şu ana kadar bazı ittifaklar sağladık, askeri ittifağımız da oldu. Demokratik Suriye Güçleri olarak ABD ile, Rusya ile, Şam merkezi hükümeti ve diğer taraflarla gerçekleştirdiğimiz görüşmelere Rojava’daki Kürt partilerin de katılmasını istiyoruz. Onların da bu sürecin bri parçası olmasını istiyoruz. Bunun için de özellikle bu son süreçte hemen hemen tüm Kürt partileri ile görüştük. Hem görüşlerini aldık hem de birlik olmalarını istedik. Demokratik Suriye Güçleri ile birlikte hareket edebilmeleri için olanak sağladık. Bugün Rojava’da tarihi ve hassas bir süreçten geçiyoruz. Kalıcı bir çözüme doğru gitme olanağı olduğu gibi devrim kazanımlarının ortadan kalkması gibi bir durumla da karşı karşıyayız. Bu hassas süreçte Suriye’deki bütün Kürt partilerine çağrımız birlik olmaları, DSG’nin yanında yer almalarıdır ki bu süreçten halkımızın çıkarlarını koruyarak zaferle çıkalım. Tüm partilerin tavrı olumluydu. Pratik adım atmaları konusunda umutluyuz. Bu konuda Kürdistan Bölgesi için de birkaç şey söylemek istiyorum, çünkü onların da burada rolü bulunuyor. Gerçekten de Güney Kürdistan’daki halkımızın bu süreçte oynadığı rol çok olumlu ve iyiydi. Güney Kürdistan’daki tüm kentlerde halkımız DSG’nin direnişine destek verdi. Türk devletinin işgaline karşı sokağa çıkıp tavır aldılar. Türk mallarını boykot ettiler. Bu vesileyle hepsini selamlıyoruz. Orada destek için gösterilen tüm çabalar bizim için onur ve gurur vericidir. Yine Kürdistan Bölgesi hükümetinin de tavrı olumluydu, DSG ve Rojava genelinde gösterilen direnişine güçlü destek verdiler, kendilerine teşekkür ediyoruz. Rojava üzerindeki tehdit ve tehlike henüz son bulmuş değil. Türk devleti sadece Rojava devriminin kazanımlarını ortadan kaldırmayı hedeflemiyor açıkça Kürt halkını ortadan kaldırmak istediğini beyan ediyor. Bu bölgede Kürt halkının varlığını bitirmek istediğini söylüyor. Bu nedenle desteğin daha güçlü şekilde devam etmesi gerekiyor. Rojava’nın zayıflaması Güney Kürdistan’ın da zayıflaması anlamına geliyor. Bu durum Güney Kürdistan’ı da etkileyecektir. Rojava’nın güçlü olması Güney Kürdistan’ın da güçlü olması anlamına geliyor. Rojava devriminin kazanımlarını koruyabilmemiz ve önümüzü görebilmemiz için bu destek sürmeli. Rojava’daki siyasi hareketlerin güç birliği yapması konusunda da Kürdistan Bölgesi’nin özellikle de Başkan Mesud Barzani’nin rolü var. Umud ediyoruz ki bu doğrultuda Kürdistan Bölgesi yönetimi ve özellikle de Başkan Barzani rollerine sahip çıkar ve Rojava’daki Kürt partilerin birliğini desteklerler. Birlikte hem bu konuyu ele alıp hem de direnişi güçlendirebiliriz. Hem Rojava’da halkımız üzerindeki tehlikelerin kalkması ve hem de haklarımızı garanti altına alabilmemiz için bu gereklidir.

Savaşın durması ve Rojava’dkai partilerin birliği konusunda Kürdistan Bölgesi yönetimi ve siyasileri yapabilecekleri neyi yapmadılar, kendilerinden beklentiniz nedir?

Halk kendi cephesinden çok şey yaptı, kendilerine teşekkür ediyoruz. Elbette bu destek daha da güçlü olmalı. Dünya Kürtlerin bir olduğunu görmeli. Rojava’daki sorun sadece bir tarafın veya sadece tek bir gücün sorunu değil, tüm Kürtlerin ortak sorunudur. Bu nedenle Kürdistan’ın tüm parçalarındaki Kürtlerin ve özellikle de Güney Kürdistan’ın tavrı çok önemlidir. Kürdistan Bölgesi yönetiminin hem dünya ve hem de bölgedeki diplomaside belli bir yeri ve konumu var, geniş ilişkilere sahipler. Bu süreçte belli bazı görevler üstlendiler, Rojava halkını desteklediler. Bizce bu destek daha güçlü olmalı, devam etmeli. Rojava güçlerinin birliği konusunda ise bazı taraflar Kürdistan Bölgesi yönetiminin sözünü dinliyor. Dolayısıyla Rojava’daki siyasi partilerin birliği konusunda kendilerine önemli görevler düşüyor.    

IŞİD’le mücadelenizden de bahsetmek istiyorum. Siz Ebubekir Bağdadi’nin yerinin tespit edilmesinde ve öldürülmesinde öneli bir rol üstlendiniz. Eğer ABD güçlerini çekmiş olsaydı siz sadece elinizdeki bilgilere dayanarak neler yapabilirdiniz? Yani mesela sizin aklınızda Bağdadi hakkındaki plan neydi?

Bu ortak bir operasyondu, ne biz ne de ABD tek başımıza yapabilirdik. Operasyonun başarısı için ortak çalışmamız gerekiyordu. Gerçeği söylemek gerekirse Ebubekir Bağdadi’nin nerede olduğunu biliyorduk, yerini ve içinde yaşadığı evi tespit etmiştik ve uzun süreydi takip ediyorduk. Ama böyle bir operasyonun neticelendirilebilmesi için de daha güçlü askeri bir teknik ve güç gerekiyordu. Kısaca Amerikalılarınki gibi bir güç gerekiyordu. Dolayısıyla eğer Amerikalılar çekilmiş olsa veya bu operasyonu yapmamış olsa böyle bir sonuç alınamazdı, operasyon yapılamazdı.

ABD Başkanı Trump’ın çekilme kararı nedeniyle operasyonun geciktiği iddia edildi. Bu iddia ne kadar doğru? Veya tutuklanması mümkünken öldürüldü, bu doğru mu?

Hayır, bu çekilme kararı Türklerle savaşmamızın başlamasına neden oldu. Bu durum da operasyonun gecikmesine neden oldu. Çünkü Bağdadi meselesiyle ilgilenen arkadaşlarımızın çoğu Türklerle savaşımıza odaklanmak zorunda kaldı. Bu da operasyonun gecikmesine neden oldu. Bu operasyon için ABD güçlerinin bazı yerlerden çekilmemesi gerekiyordu, bu da operasyonun bir parçasıydı. Yani çekilme kararı Bağdadi operasyonunu da etkiledi.

Son sorum şu; böyle bir kişinin yerini nasıl bulabildiniz. Yien IŞİD gibi radikal gruplar vardı çevrede, operasyon esnasında onlar nasıl Bağdadi’nin imdadına gelmediler?

Bunlar istihbarat konularıdır, belki herşeyi açıklayamayabiliriz fakat unsurlarımızı Ebubekir Bağdadi’nin izini bulabilecek ve yanına yerleştirebilecek kadar da büyük bir başarıydı. Başka bir bilgi daha da paylaşayım, daha önce de Bağdadi’nin başka bir yerde yerini keşfetmiştik. Orada olduğunu biliyorduk. İç çamaşırlarını getirttiğimizde bu ödlürülen yerde değildi, o diğer yerdeydi. İdlib’e gitmeden önce başka bir yerdeydi ve o olduğundan kessin emin olmak için biz orada onun bazı eşyalarını getirttik. O olduğundan emin olduktan sonra da İdlib’te ynına sızan elemanızmı kan örneğini getirmeyi başardı. Bu şekilde ikinci bir defa Ebubekir Bağdadi olduğunu kessinleştirdik. Bu büyük bir istihbari başarıdır. ABD istihbaratı da en üst düzeyde bu çalışma ile ilgilenen arkadaşlarımıza teşekkür ettiler.

Neden ilk yerinde operasyon yapılmadı?

Bağdadi yer değiştirdiği için orada operasyon yapabilmek için gerekli zaman yoktu. Tespit ettiğimiz ilk yerden de ABD’nin haberi yoktu, yani bu bizim kendi istihbaratımıza ait bir bilgiydi, paylaşmamıştık. Ki zaten o olduğundan emin olduğumuzda da Bağdadi yer değiştirdi ve İdlib’e gitti, daha sonra Amerikalılarla birlikte bu konu üzerinde çalıştık.    

 

kaynağı değiştir]

Ana madde: Kobani Kuşatması

YPG Ayn ül-Arap'ı 19 Temmuz tarihinde ele geçirdi ve resmi adını Kobani olarak değiştirdi.[8] Halk Koruma Birlikleri ve Kürt siyasetçiler, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'nın bir parçası olarak bir özerklik beklerken Temmuz yılından bu yana Kobani Kürt kontrolü altında kalmıştır.[9][10] 2 Temmuz yılından önce benzer daha az yoğun olaylardan sonra kasaba ve çevresindeki köyler IŞİD savaşçıları tarafından büyük bir saldırıya uğradı.[11] 16 Eylül'de IŞİD, Irak ordusundan ele geçirdikleri silahları kullanarak kentin batı ve güneyinden tam ölçekli bir saldırı ile kuşatmaya başlamıştır. Saldırıların sonucunda şehrin doğu bölgelerinin çoğu tahrip edildi ve nüfusun çoğu Türkiye'ye sığındı.[12] Ancak 26 Ocak'ta YPG ABD Silahlı Kuvvetlerinin hava desteği ile IŞİD'i şehirden tam olarak çıkartarak IŞİD karşısında zafer elde etmişlerdir. yılında Kobani nüfusunun birçoğu yurtlarına geri dönmüştür ve yeniden yapılanma başlamıştır.

Galeri[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir