Kötü Çocuk 2 Pdf Indir
< ıııııı kıi^n maklan, IhmiIiuIi-
ılal^a }-,ı\'inosuulon korkuvmılıun. Onun hayalımla oklu
£ bilsoııı ılo, noıvılo okluğumu lıilınlvııi'ıluın ve ıınıııt
In-tıi ,m'irılüj>,il yonloıı çok ılalıa la/la-umla (ilıluj’ ıımıı Ul
ılia oıloıvk baılılimi aşmak islı'miyonlum. lU-ııi lıayalına
alılıp,' K'in bile şanslıydım. Içlmlo lnılıımlnî\u karanlıklan
r.ıhalsı/. oklusunu iliıal etmişti bira/. «Sıuv. Nı- ^ı\mi:.ani,
ılı' ılı' kendini korurken otlatma fiilili',il duvarı isliyordu,
ikisi ılı' onu rahatsı/ ediyordu. kendini İni kadar borken
lı'iı uzakta tutarken, bana karanlığımla bir yor açmış ol
ması beıüm ımııi/eıınli. No islediğimi biliyordum. İlen
Meriç Tıına'nm derinliklerinde kaybolmak istiyordum.
Ona dokunmak üzereydim ama hala yapmaktan kork
tuğum için elimi iıulinıu'yi' karar vonliııı. Moriı; yü/.iinui
ellerinin arasın.) aklığımla )*İV/.lorimi kaldırıp ima haklım.
Lioy Kırkımı/, yüzünden babını eftmek zorumla kalıyordu.
Parmaklarımın ucunda yükselsem her şey ilaha kolay ola
bilirdi <ıma hareket edecek j>ücii kendimde bulamıyor
dum. Benden epey ıı/ağa kaçıp saklanm ışı.
"Bıınıı yapma!" dedi emir verir j»ilti bir ses tonuyla.
Neden b.ılısetlifini anlamamıştım. O kadar seri bakı
yordu ki, onu .sorgulamadan kabullenecektim. Bana doğru
başını biraz daha eğdi, içini çekliğinde );ö£sw yukarı çıkıp
indi. Dişlerini birbirine bastırmış bana bakıyordu. Onu bu
kadar ö/kelendirecek ne yapmıştım? Ne yaptığımı bilme
sem do, kendimi savunmak için ağzımı açtım ama söyle
yebildiğim tek şey, "B e n " oklu.
KOTU ÇOCUK II
Bu onu daha da öfkelendirdi.
"Beni delirtiyorsun, Kayla. Karşımda bu kadar ürkek
durmana rağmen benden korkmuyorsun. Seni bu kadar
ürkütüyorsam, yapman gereken şey arkana bakmadan
kaçmak ama sen benimle kalıyorsun. Aklından geçenleri
öğrenmek için her şeyi yapabilirim ama sen benden ürk
tüğün için onu kendine saklıyorsun." Kısa bir nefes alıp
alnını benimkine yasladı. "Ürkekliğine rağmen bana do
kunacağını sanıyorum ve sen vazgeçiyorsun. Beni öldür
mek mi istiyorsun?"
Kafamı iki yana salladım. Ona zarar vermek istemi
yordum. Sadece sınırı aşmaktan korkuyordum. Onun ha
yatında nerede olduğumu bilsem, biraz daha özgüvenli
olurdum ama bilmiyordum. Karanlığında ait olduğum
çember ne kadar dar, emin değildim. Çizgiyi geçip küs
tahlık etmekten korkuyordum. İşin aslı, ona bunları na
sıl söyleyeceğime dair bir fikrim yoktu.
"Ürkekliğin beni öldürmeden bana istediğin her şeyi
yapabilirsin, Kayla." Burnunu yanağıma sürttü. Nefes al
mıyordum ve bu umurumda bile değildi. Şu an sadece
Meriç ve onun beni kendiyle zehirleyen kelimeleri vardı.
"Aklından geçeni söyle ya da yap. Biraz önce içinden ne
geçiyorsa o. Bunu öğrenmek için sana yalvarabilirim,
çünkü şu an baştan aşağı rüyamda gördüğüm kadar ma
sumsun ve beni büyülüyorsun." Parmak uçları ensem
deki saçlara uzanmış okşarken, dudağı yanağımdan çe
neme doğru indi. Sıcak nefesi tenimi yakıyordu. Benden
istediği şeyi nasıl yapabilirdim ki? Kollarına yığılacakmış
gibi hissediyordum.
"Ben"
64
BÜŞKA KÜÇVJK
Yine cü m len in d ev am ın ı getirem em iştim . Konuşmayı
unutm uştum . Z ih n im bom boştu. N e diyeceğim den em in
¿eğildim. M eriç k abu rg alarım ın arasına sıcak bir dalga ya
yarak içini çe k tiğ in d e g özlerim i y ü zü n e çevirdim . Bana
yaklaşıp d u d ağ ım ı b ir k ez d ah a öptü. İşte bu h iç bitm esin
istiyordum. D irs e k le rin e sık ıca tutunup, bu n u n devam et
m esini is te d iğ im in s in y a lle rin i g ön d erd im . P arm ak larım
onun o m z u n a d o ğ ru tırm a n ırk e n , M e riç 'in b ü y ü lü par
m a k la n s a ç la rım ı n a z ik ç e k u la ğ ım ın ark asın a d o ğ ru iti
yordu. P a r m a k la r ım s a ç la rın ı bu ld u ğ u n d a, g eri çek ilm ek
için h a m le y a p tı a m a o n a ö y le s ık ı tu tu n d u m k i, uzaklaş
masına izin vermedim. Dudağımın ü stü n d e güldüğünü
hissettim. Beni reddetmeyip bir süre daha öpmeye devam
etti. Saçları o kadar yumuşaktı ki parmaklarımı ayırmak
istemiyordum ama bir süre sonra Meriç beni kendinden
uzaklaştırdı.
"Senin iyiliğin beni korkutuyor Kayla ama ondan vaz
geçemiyorum."
Sanki konuşmam için elinden geleni yapıyordu. İste
diği şeyi duymak için, normalde söylemeyeceği şeylerin
duvarı atlamasına izin veriyordu. Tekrar denedim. "Ben"
Biraz daha doğrulup yeniden yüzüme baktığında göz
lerinde merak vardı. "Evet, sen?" diye sorarak beni konuş
maya teşvik etmeye çalıştı. Gözlerimi onun kahverengi
mucizelerinden kaçırıp göğsüne indirdim. Konuşmam ge
rekiyordu. Her ne rüya gördüyse, etrafına ördüğü duva
rın bir kısmını kırıp beni içeri almıştı. Daha önce duvarın
bu kadar b ü y ü k bir kısmının yıkıldığım görmemiştim ve
bunun karşılığında hata yapmamalıydım.
65
KÖTÜ Ç O C U K II
"Ben senin hayalındaki yerimi bilmiyorum venesöy.
leyeceğimden emin değilim. Haddimi aşmak istemiyo
rum." İşte olmuştu. Tek nefeste söylemiştim.
"Haddini aşmak mı? Bana bak, Kayla. Gözlerini gör_
meme izin ver. Onları sürekli üstümde tutarsın ama şimdi
ben hariç her yere bakıyorsun."
Öyle mi yapıyordum? Evet, öyle yapıyordum. Tereddüt
etsem de, tekrar kahverengi mucizelere baktım. Orada bir
cennet vardı. Kimi zaman öfkeli, kimi zaman sıcacık bir
şey yaşıyordu orada. Etrafındaki siyah çizgi de dağılmasını
önlüyordu. Gözleri hayatımda gördüğüm en güzel şeydi.
"Sana ne kadarını gösteriyorum bilmiyorum ama daha
şimdiden korkunç bir büyüklükte sen varsın ve böyle de
vam ederse olacaklardan korkuyorum. Ruhumu tamamen
ele geçirmen beni korkutuyor, baş belası. Öyle olursa bu
nun bedelini ikimiz de çok ağır öderiz." Bugün bana ilk
defa 'baş belası' demişti. İlk zamanlar kötü anlamlar yük
lemekten kaçtığım bu yakıştırmasını, şimdi ondan duy
mayı özlediğime inanamıyordum. "Artık akimdan geçeni
benimle paylaşır mısın?"
Duyduklarımın üstüne hâlâ benim aklımdan geçeni
merak ediyordu. Elimi kaldırıp onun kalbinin üstüne koy
dum. Pekâlâ.
"Bana herkese göstermediğin iyi yanını gösteriyor
sun. Bunu çok az yapsan da farkındayım. Senin içindeki
o beyaz noktanın varlığını hissediyorum, Meriç. O bura
larda bir yerde." Gözlerimi kaldırıp ona baktım. "Herkes
ten sakladığın o yeri benimle paylaşıyorsun ve beni kırdı
ğın zamanlar senden kaçmamı bekliyorsun. Sorun değil
diyorum, çünkü gerçekten bunu sandığın kadar sorun
66
b ü şra k ü ç ü k
etmiyorum. Sadece merak ediyorum. Senin iyiliğin için
karşılıksız bir sürü şey yapan insanlar var. Hepsi seni
benden çok daha önce tanıyan, seninle büyüyen insan
lar Annen, baban, Ömer Onlar varken neden benimle
kendini Daha doğrusu, pek sık ortaya çıkarmadığın ta
rafını paylaşıyorsun?"
"Hâlâ bunu anlamadın mı?" dediğinde kızardım. Hâlâ
bunun nedenini bilmiyordum. Eğilip beni öpmeye başladı.
Öyle uzun sürdü ki, cevabını vermeyeceğini düşünmeye
başladım. Ellerimi omuzlarına yerleştirip ona sıkıca tutun
dum. Artık gerçekten yorgun hissediyordum. Boynunun
ağrımaması için parmaklarımın üstünde yükselip, ona ko
laylık sağlamaya çalıştım. Dakikalar sonra benden uzak
laştığında dudağımın şiştiğine emindim. Nefesimi kont
rol etmeye çalışırken göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Meriç
yüzüne çapraz bir gülümseme yerleştirdiğinde, omuzla
rını tuttuğum parmaklarımı sıktım. Kirli sakalının altın
daki o gülümseme haddinden fazla güzeldi.
"Öyle korkutucusun ki! Bana neler yapıyorsun ve bu
nun farkında bile olmadığını söylüyorsun. Ya farkında ol
san ne olurdu?"
Ah! Kelim e oyunlarını anlamayacak kadar aklım bu
lanıktı. Sarhoş gibi hissediyordum. Onun söylediklerini
anlam aya çalışırken kaşlarım ı çattım . "B ana nedenini
söyle/' diye ısrar ettim .
E ğ ilip dudağım a bir öpücük daha bıraktı ama bu bir
öncekine göre çok kısa sürm üştü.
"Bunu d aha önce düşünm ediğine inanamıyorum. Sen
öylesine bir kız d eğilsin, Kayla, Hayatım öylesine bir kız
için d eğişiklikler yapacağım kadar basit de değil. Farkında
67
KÖTÜ Ç O CU K II
mısın bilmiyorum ama senin için birkaç kuralın üstünü
çizdim. Seninle üçüncü kez görüşmemem gerekiyordu
Senin diğerleri gibi olmadığını biliyordum. Ne olursa ol-
sun bana yaklaşmana izin vermemeliydim "
"Ne oldu?" Yutkundum. "Ne oldu da bunu yapmadın?''
"İyi bir çevrede takılmıyorum. Seni oraya götürmek
hataydı. Korkup kaçacağını düşündüm. Senin gibi bir kız
için hiç do uygun değildi. Ama sen ben yokken bile oraya
tek başına gitme cesaretini gösterdin. Ben gelmeseydim
kim bilir"
"Bana bir şey olmadı. Olmazdı da. Herkes senden nef
ret etmiyor, Meriç. Peder dediğin adam beni korurdu. Seni
seviyor. Bunu gördüm."
Kafasını iki yana salladı. "Önemli olan bu değil. Orada
hiçbir zaman olmamalıydın. Benim seni içine soktuğum
pislik yetmezmiş gibi, sen belayı kendine çekip durdun.
Herhangi bir kız olsan bile seni onlardan korurdum ama
senin için daha fazlasını yapmak istedim. Beladan çekip
çıkarmak yetmiyordu. Her an güvende olduğunu bilmek
istedim. Bu yüzden senin benimle iletişim kurmana izin
verdim."
Dudağımı ıslattım. Parmakları yanağımda gezinirken,
sigarayla karışık vanilya kokusunu içime çekip, bu anın
tadını çıkardım.
"Sen beni anlıyorsun. Üstelik bunu ben konuşmadan
yapmaya başladın. Sana ne kadar çok şey anlatırsam, ken
dimi o kadar teslim oluyormuş gibi hissediyorum. Zaten
ben konuşmadan beni o kadar iyi anlıyorsun ki, daha faz
lası tehlikeli. Diğerleri beni anlamaya çalışıyor. Oysa biz
RÜŞRA K Ü ÇÜ K
aynı dilden konuşuyoruz. Hem de susarak. Bu ne kadar
tehlikeli haberin var mı?"
Bana bakarken yüzünde bir tebessüm oluştu. Ona ce
vap verm ek istiyordum ama konuşamayacak kadar tü
kenmiştim. "Biraz dinlenelim/' dedikten sonra beni kol
tuğa çekti. O turduğum uzda beni göğsüne çekip yasladı.
"Bu b ir rüya m ı?" diye sordum ne kadar geçtiğini id
rak edem ediğim bir zam andan sonra. Yüzüne bakmasam
da, b u gü n yüzü nd en hiç düşmeyen tebessümün orada ol
duğunu biliyordum .
"H iç sanm ıyoru m ."
4
E. döndüğümde, babama geldiğimi belli edecek şekilde
gürültü yaparak odama çıkmıştım. Sanırım benimle yüz
yüze gelmekten çekindiği için, ona gözükmeden odama
çıkmama ses çıkarmamıştı. Onun yüzüne bakmaktan çe
kiniyordum. Umarım o da öyledir, diye düşünüp kapıyı ka
pattım ve derin bir nefesi dışarı üfledim.
Bir süre kapıya yaslandıktan sonra odanın içine doğru
ilerledim ve kendimi yatağın üstüne bıraktım.
Vay canına!
Koca bir vay canına
Hatta soslu bir vay canına dondurması
Ah! Bugün gerçekten müthişti.
Kahkaha atarak sağ tarafıma dönüp, bacaklarımı ken
dime doğru çektim. Dudağımı dişledikten sonra bir kez
daha kahkaha attım. Bu inanılmazdı. O inanılmazdı.
71
KÖTÜ ÇO CU K - II
Sesi, nefesi, söyledikleri Kasıklarıma saplanan ağ
rıyla bacaklarım ı biraz daha kendim e çektim . Bu tam
anlamıyla tarif edemeyeceğim kadar mucizevî bir şeydi.
Duygularım bana bu kadar açm ası Onun için önemli
olduğumu daha derinden hissetm ek Hem de onun göz
lerinin içinde görmüştüm bunu. Kahverengi mucizelerin
içinde değerimi görmüştüm.
Telefonumun zil sesiyle yataktan fırladım. Yüzümde
kocaman aptal bir sırıtışla uzanıp, telefonu aldım.
"Efendim."
Sesim ciyaklam ak gibi çıkm ıştı ama neşeliydim ve
bunu bastıramıyordum.
"Seni bu kadar mutlu eden şeyin ne olduğunu merak
ediyorum. Şahsen ben, neredeyse bir haftadır seninle ko
nuşmadığım için kendimden nefret ediyorum da!"
Neşe'nin iğneleyici ses tonuyla yüzümdeki gülümseme
biraz solmuştu. Evet, onunla bir haftaya yakındır konuş
muyorduk ama o kadar çok şey olmuştu ki, bunu doğru
düzgün yaşayamamıştık bile.
"Konuşmuyorsun!"
"Neşe, biz sürekli bunu yaşarız," dedim.
İnce bir kahkaha attı. "Senin hâlâ umurunda değil. Biz
en fazla üç günü umursamadan geçirirdik."
Gözlerimi devirdim. Çok geçmemişti ki. Hem bunıı
abartan oydu. Ömer'le daha çok birlikte olmasına izin ve
riyordum, daha ne yapabilirdim ki? Aslında onunla konuş
mak isterken, benimle boşuna konuşmasına gerek yoktu.
BÜ$RA KÜÇÜK
"Ç ü n k ü b ir s o ru n g ö rm ed im , N eşe. Bunu sorun eden
ş e n d in ," d e d iğ im d e sesli b ir şek ild e in led i v e "T am am !"
deyip , telefo n u s u ra tım a k ap attı.
B ir s ü r e e k r a n a b a k tık ta n son ra, g özlerim i kapatıp b ir
n e fe s a ld ım . T a m a m , b e n su çlu y d u m . B en cilce davranıp,
b e n im le o lm a s ın ı, b e n im le k o n u ş m a s ın ı iste m e m g ere
k ird i. O n u d ü ş ü n m e k le h a ta y a p m ıştım . K ab u l.
A h!
Yataktan kalkıp banyoya gittim. Suyu açtıktan sonra
üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Aynanın karşısına
geçtiğimde, köprücük kemiğimin üstündeki pembelikle
karşılaşınca, elimi kaldırıp oraya dokundum. Meriç'in du
daklarının dokunduğu ve bir iz bıraktığı yer. Parmakla
rımı hafifçe üzerinde gezdirirken bir anda elimi çekip in
dirdim. Aynadaki görüntümden uzaklaşıp suyun altına
girdim ve kıpırdamadan suyun saçlarımın arasından te
nime ulaşmasını bekledim.
Ben dokununca, onun dokunduğu gibi olmamıştı. Gör
düğümde de, yaşarken hissettiğim gibi hissetmemiştim.
Bedenimde bir iz vardı ve bunu Meriç yapmıştı.
Saçlarımı üç kez yıkadıktan sonra vücudumu sabun
ladım. Durulandıktan sonra sudan çıkıp, aynadaki görün
tüme bakmadan bornozumu üstüme geçirdim. Yaklaşık
on beş dakika saçlarımı kurulamakla uğraştım. Ardın
dan odaya gidip, dolaptan pudra rengi iç çamaşırlarımı
çıkardım. M ini şortumu ve bir adet Meriç tişörtünü de
alarak tekrar banyoya girdim ve bornozdan kurtuldum.
Tamamen hazır olduğumda odaya geçip, bilgisayarın ba
şına oturdum. Yapmam gereken ödevlerimi halletmiştim
ama eksik kalan bir konu vardı. Onu da tamamladıktan
73
K<Vl U Ç O C U K II
sonra Sem ih 'in çevrimimi olup olm adığına haklım .ihm
değildi. Aramayı düşünsem de, ban») olan tepkisini lı,ı
tırlayıp bundan vazgeçtim . Biraz kafa dinlem ek isteyebK
lirdi. A nnesi hakkında üğreııdiği şeyler, kolay hazmedi
lecek türden değildi.
Bilgisayarın başından kalktıktan sonra yatağıma uza
nıp telefonumu elim e aldım , ! liçbir şey yoklu. Bense onu
ve yaşad ıklarım ı aklım dan atam ıyordum , ö d e v yapar
ken b ile
O nunla ilgili düşünm ekten yorulm uştu m . Kendimi
durdurmaya çalışm aktan d a
M esajlara girdim.
Gönderilen: Meriç
Şu an senden ba şk a başını ağrıtacağım kimsenin ol
m am ası ne kad ar kötü, biliyor musun?
Mesajı gönderdikten sonra duvarı izlemeye başladım.
Çok geçmeden cevap gelmişti.
Gönderen: Meriç
M üsait değilim. Birazdan.
M esajı üç kez peş peşe oku d uktan sonra karnım a
saplanan ağrıyla ayağa kalktım . M üsait değil! Ne için?
Eski kızlarından birini şu ana kadar sadece bir kez ters-
lemişti. O da çok sonradan. Kız beni yeterince deli ettik
ten sonra. Hiçbirine karşı soğuk davranmıyordu. Sıcak da
74
fclK.;UK
d a v ra n m ıy o rd u a m a y ü z veriyord u so n u çla. C) kı/.lar ona
d o k u n a ca k ci'Hiireli jçö sleriy o rlard ı.
O k ız la r d a n b iri ini y an ın d ay d ı? lîıı d ü şü n cey le v ü cu
d u m k en d i k e n d in e lilre y iııc e , o d a n ın için d i; d o la n m a y ı
b ıra k ıp y a la ğ ın ühI(in e o lu rd u m . U/.ıın y ılla r ¡'ib i g eçe n
y ir m i ü ç d a k ik a n ın ,s o n u n d a m esaj s e s i d u y u ld u . T elaşla
te le fo n u e litrıe a lıp , m esa jı a ç lım .
Gönderen: Meriç
Yanına geliyoru m .
Gönderilen: Meriç
liabam evde, Meriç. Ve riske girem eyecek bir dönem
deyiz.
Gönderen: Meriç
nenim için bunu yapman gerek. Pencereyi açık bı
rak. Kapını kilitle.
Gözlerimi kırpıştırarak ekrana baktım bir süre. Onun
için?
O her istediğinde onunla olamazdım. Değil mi?
Son zamanlarda, bu düşüncemi destekleyen mantıklı
hareketlerde bulunmasam da bu böyleydi. Peki, neden
pena-reyi açmak için ayaklanmıştım. Çünkü Bana ih
tiyacı olduğunu hissediyordum.
75
K O lU Ç O M IK 11
Pencereyi açtıktan sonra aşağıya inip, mutfaktan bir
şişe su ve bardak aklım.
"Yatıyorum ben," diye seslenip, merdivenleri çıktım.
Kapıyı arkamdan kapattıktan sonra şişe ve bardağı çalışına
masamın üstüne bırakıp, tekrar kapıya doğru ilerledim.
Kilidi çevirdikten sonra kapıyı açmaya çalışarak kont
rol ettim. Tamam, kilitlenmişti. Kahat olabilirdim. Bira/.
İçeri girdiğinde gergin gözüküyordu. Olduğum yerde
durm uş onu i/.liyordum. Üzerindeki tişörtü yere fırla
tıp yatağa uzandıktan sonra, cebinden sigarasını çıkarıp
yaktı. Dumanı içine çekerken hareketlenip, yatağa doğru
yürüdüm. Yere fırlattığı tişörtü alıp, sandalyenin üstüne
koydum. Bana bakm adan sigara dum anını dışarı üfler
ken "Sorun ne?" diye sordum. Onun sadece arzulan için
geldiğini düşünüp saçm alam ıştım ama benimle alakası
yoktu. Bir şeye canı sıkılmıştı. Bir anda onu üzen her şey
den nefret ettiğim i anladım.
"Konuşmaya gelm edim !"
Yanına gidip yatağa oturdum. Dizlerimin üstünde yü
rüyerek ona yaklaştığım da, sigarasından bir nefes daha
çekiyordu. Elimi uzatıp çenesine dokunduğum da kafa
sını geriye attı. Boşlukta kalan elimi kucağıma indirdik
ten sonra "N e yapabilirim ?" diye sordum.
Bana cevap vermeyip dudağını yukarı doğru kıvırır
ken, yüzünde alaycı bir ifade vardı. Benimle alay ediyordu.
Ona yardım etmeye çalışırken üstelik. Neşe'yi düşündü
ğüm için suçlu olan bendim . Birbirlerine girmelerini is
temediğim için, Sem ih'in suçladığı kişi bendim. Meriç'e
yardım etm ek isterken suçlu olan yine bendim/'Ne halin
varsa gör!" dedikten sonra yatağa uzanıp arkamı döndün"
76
BÜŞRA KÜÇÜK
"B a ş k a b ir in in y an ın a m ı gideyim ?"
"C eh en n e m n asıl fik ir?" diye hom urdandım . Yataktan
k a lk tığ ın ı h is se ttiğ im d e d işlerim i birbirin e bastırdım . Bir,
iki, ü ç H ız la y a ta k ta n k a lk ıp o n a döndüm v e "N ereye
g id iy o rsu n ?" d iy e d ik len d im .
"Cehenneme," dedi kaşlarını kaldırıp.
"Dalga mı geçiyorsun? Niye geldin, niye gidiyorsun
Meriç?"
Tişörtüne uzandığında gözlerimi büyüterek onu iz
ledim. Hayır! Böyle çekip gitmesine izin vermeyecektim.
Yanma gidip tişörtü elinden aldıktan sonra arkama sak
ladım. "Ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? Sana konuşmak is
temediğimi söylüyorum, sen hâlâ bunu uzatıyorsun. Saç
malayarak. Sana kendimi bu kadar açtığım için kendini
özel mi hissediyorsun?"
Gözlerimi ondan ayırmadan bir adım geriledim.
"Aptalım."
"Çok fazla."
"Neden geldin öyleyse?" diye sordum. Duymayı bekle
diğim şeyden ölesiye korkarken bundan vazgeçtim. "Dur.
Söyleme. İstemiyorum," dedim çabucak. Kelimeleri doğru
telaffuz edip etmediğimi bilmiyordum ama şu an önemli
olan bu değildi.
Tamam. Bir dakika. Aptalca davranıyordum. Cidden.
Önce onu başka kızlarla hayal edip, buna kızmıştım. Sonra
beni arzuladığı için geleceğini düşünüp saçmalamıştım.
Cidden bir sorun vardı ve o buraya, benim yanıma gelmişti.
KÖTÜ ÇOCUK II
Ne sebeple olursa olsun beni seçmişti ve ben tartışmaya
çalışıyordum. Aptal gibi davranıyordum. Elimdeki tişörtü
sandalyenin üzerine bıraktıktan sonra, "İstediğin gibi ol
sun. Çenemi kapatıyorum. Lütfen gitme," dedim.
Hiçbir şey söylemedi ama saniyeler sonra yatağa uzandı.
Bir saat boyunca hiçbir şey konuşmadık. Meriç tavanı iz
leyip durdu. Bana bir kez bile bakmadı. Bense onu sey
rederek uykuya daldım.
Sabah uyandığımda ise notunu buldum. Sadece "Te
şekkürler. .." yazmıştı.
Meriç'in rüyasının etkisi öğlen saatlerinde bitmişti.
O gün babam önemli bir dosyayı evde unutmuştu.
Arayıp, toplantıda olduğu için eve gelemeyeceğini söyle
diğinde, dosyayı şirkete götürmeyi teklif ettim. Nursena
Hanım taksi çağırırken, ben de elbiselerimden birini giyip,
saçlarımı atkuyruğu yaptım. Taksiye bindiğimde, Meriç'e
haber vermekle vermemek arasında gidip geldim ancak
sonunda vazgeçtim. Hem saat çok erkendi, hem de na
sılsa işim kısa sürecekti.
Taksideyken annemle uzun bir telefon görüşmesi yap
tık. O kadar çok konuşmuştuk ki, şirkete geldiğimizi bile
fark etmemiştim. Taksi ücretini çıkarabilmek için telefonu
kapatmam gerekti. İki katlı camlarla örülü şirket binası
nın önünde büyük camdan bir pano vardı. Otobüs du
raklarının uzunluğunda olsa da, kesinlikle daha afili bir
şeydi. Grimsi bir renkte KAYA-ER yazıyordu. Merdiven
lerin başına geldiğimde, dönen kapının girişinde takım
elbiseli bir adam göründü.
"Kayla Hanım?" diye koşturarak gelen adamın ace
lesi olduğu belliydi. Babamın gönderdiğini anlayıp, hızla
78
IlUŞRA KÜÇÜK
m e r d iv e n le ri ç ık tım , D o sy ay ı u zattığ ım d a, nefes n efese
b ir ş e k ild e "A c ile n to p lan tı salo n u n a yetişm em lazım . Vu
ral Bey, is te r s e n iz b ir şe y le r içe b ilec eğ in iz i söyledi," dedi.
K a fa m ı ik i y a n a sallay ıp , "E v e d ö n m em gerek. Babam a
ile tir s e n iz s e v in ir im ," d e d im .
A d a m o n a y la y a r a k b a ş ın ı s a lla d ı v e h ız la a rk a s ın ı d ö
n ü p y a n ım d a n a y r ıld ı. Ç o k ö n e m li b ir to p la n tı o lm alıy d ı.
Bir an önce buradan ayrılma isteğiyle merdivenleri in
meye başladım. Babamın sadece evi ve arabasına bakarak
bile maddi durumu hakkında yorum yapmak, annemin
yaşadığı şartları düşünüp, ikisini karşılaştırmama sebep
oluyordu. Annem her ne kadar halinden memnun olsa
da, ondan daha iyi koşullarda yaşadığımı bilmek canımı
sıkıyordu. Bir de şirketin içini gezip, babamın mal varlığı
hakkında daha da bilinçlenmek istemiyordum. Dış gö
rüntüsü bile yetmişti.
Güvenlik kulübesindeki adamdan minibüs durağının
yerini öğrendikten sonra, caddeden karşıya geçtim. Tarife
uygun yürüdüğümü umarak ilerledim. Telefonumun zil
sesi duyulmaya başladığında bir oyuncak mağazasının
önünden geçiyordum. Minibüs durağını gördüğümde
içim biraz rahatlamıştı. Bu şehirde kaybolmaktan yorul
muştum. Telefonu çantamdan çıkarmaya çalışırken yü
rümeye ara verdim, çünkü kesinlikle iki işi birden yürü-
(emiyordum. Telefonu nihayet kulağıma götürdüğümde,
soluklanarak "Efendim ," dedim.
"N erede olduğunu mesaj at ve yerinden kıpırdama,
Kaykıl Sakın!"
it It fon şuralım a kapandı. Kaşlarımı çatıp, bir süre
ek ( ma b ak tım M esajlara girerken ekranda Nursena
?<>
KÖTÜ Ç O C U K - II
Hanım'm ismi belirdi ama onu meşgule atıp, yer bildiri
mini Meriç'e gönderdim. Onu beklem ek için durağa yü
rürken Nursiş'i aradım.
"Kuzum, bir arkadaşın geldi az önce. Biraz sinirliydi.
Sana haber vereyim dedim."
"Sağ ol, Nursiş. Önemli bir şey yok. Babam a dosyayı
ulaştırdım. O arkadaşımla d a Görüşeceğim. Sen merak
etme. Şimdi kapatmam lazım," dedikten sonra duraktaki
boş yere oturup beklemeye başladım. Telefonu kapattık
tan beş dakika sonra M eriç'in siyah Mercedes'i önümde
durdu. Yan koltuğa yerleştiğimde, sabırla kem erim i bağ
lamamı bekledi. Sonra gaza bastı.
"Neden sinirlisin?" diye sorma cesaretini hareket et
tikten yedi dakika sonra gösterebilmiştim. Meriç bana göz
ucuyla baktığında, gözlerinden ateş saçabilse yapacağını
düşündüm. Kendimi suçlu gibi hissedip koltuğa iyice gö
müldüğümde, gözlerini tekrar önündeki yola sabitledi. En
azından artık beni korkutmuyordu.
Her nereye gidiyorsak, oraya gidene kadar bir daha
soru sormamak en m antıklısı gibi gözüküyordu ve ben de
buna uydum. Sessiz, gergin, tehlike kokan bir yolculuk
tan sonra sahil kenarında durduk. M eriç kem erini çözüp
inince, çok istekli olm asam da onu takip ettim .
"H er neye sin irli olu rsan ol, e v im i basıp Nursena
Hanım’ı korkutmaya hakkın yok, M eriç."
"Seni on beş defa aradım ve telefonun sürekli olarak
meşguldeydi, Kayla. Bu da bana evine gidip, nerede ol
duğunu sorma hakkım tanıyor," dediğinde gülm ek üze
reydim ama Meriç o kadar sert bakıyordu ki, dudağımı
ısırıp bunu engelledim.
80
büşra küçük
" B e n im iç in e n d işele n d in m i?"
"Senin için endişelenmek, hissettiğim şeyin yanında
az kalır, Kayla. Benim yüzümden senin başına bir şey ge
lecek diye korkarak yaşamak ne kadar zor, ufak da olsa
bir fikrin var mı?"
Oh, pekâlâ. Birilerin in biraz sakin olması gerekiyordu.
"Ö z ü r d ilerim . Sadece annem le konuşuyordum."
S a k in leşm esin i bek lerk en M eriç daha da öfkelendi.
"S ad ece a n n en le k on u şm ad an önce ne kadar önemli
bir işin v ard ı d a b a n a n erey e g ittiğ ini söylemedin, Kayla?
Sana e n b a şın d a söy lem iştim ; tek başına bir yere gitme
m elisin. B an a h a b e r v erm en gerekiyordu."
Kollarımı göğsümün üstünde kavuşturup ona baktım.
Öfkeli, gergin, tehlikeli ve korkmuş.
"Sen benden sorumlu değilsin, Meriç. Kimsenin bana
zarar verdiği yok. Olsa bile..!'
Meriç aramızdaki mesafeyi kapatıp önüme geçtiğinde,
içimde milyonlarca ses yankılandı. Çenemi kapamamı söy
leyen milyonlarca ses. Eğer kapamazsam, her şey daha da
kötü olurmuş gibi. Meriç nefesimi kestiği için konuşmaya
ara vermek o kadar da zor olmamıştı. Yüzümü ellerinin
arasına aldığında, başımı kaldırıp ona baktım. Çok yakın
dık, o çok güzeldi ve aynı zamanda beni korkutuyordu.
"Sana bir şey olsa bile mi? Kayla, canımı sıkacak o ka
dar saçma şeyler söylüyorsun ki, bu şekilde konuştuğun
için seni bir akıl hastanesine yatırmayı düşünüyorum."
"Sadece korkmana gerek yok diyorum, Meriç. Herke
sin başına bir şey gelebilir. Paranoyakça yaşayamayız."
K ö r ü Ç O C U K - II
"Sorumsuz bir ergen gibi davranmana izin veremem
Kayla. Bunu unut. Gittiğin her yeri bana haber verecek
sin. Saat kaç olursa olsun."
Vay be! Çok netti. Babam bile benden bu kadar detay
istemiyordu. En azından, şu anda nerede ve kiminle ol
duğumu bilmiyordu. Oysa Meriç, babamın şirketine gi
derken bile ona söylememi istiyordu. Paranoyak!
"Ya sorumsuz bir ergen olmak istiyorsam?"
"Sana unut bunu dedim. Benimleyken böyle bir şeyin
imkânı yok. Kendine çekidüzen vereceksin," deyince kı
kırdadım. Bu onu biraz daha öfkelendirdi. Kaşları çatıl-
dığmda başımı elinin üstüne doğru yatırdım. Avucunun
içi yumuşacıktı. Gözlerimi kapatıp bunun keyfini çıkar
dım. Beni öpmeye başladığında kollarımı beline dolamış
tım bile. "Sana bir şey olsun istemiyorum, Kayla. Dedik
lerimi yap."
"Sadece daha iyi bir adama dönüşüyorsun, Meriç. En
dişe etme," deyip burnumu boynuna sürttüğüm de geri
çekildi. Kaşlarını kaldırm ış bana bakıyordu. Gülümseye
rek "Ne?" diye sordum.
Başını hafifçe iki yana salladı. G özlerini kısarak bana
baktı ve "Oyun mu sanıyorsun?" diye sordu. Bir anda tüm
enerjisini değiştiren şeyin ne olduğunu anlamaya çalışır
ken suskun kaldım ve Meriç bundan fırsat bulup biraz
daha üstüme geldi. "Tüm bunlar oyun mu, Kayla? Evet,
sen iyi bir kızsın ve sana hak ettiğin gibi davranmaya ça
lıştığım anlar var ama bu beni değiştirmiyor. Sana söyle
diğim şeylerle kendini kandırma. Hayatımda bir yerlere
ait olman, seni benim için vazgeçilm ez yapmıyor."
"Ne demek istiyorsun?" diye sordum.
82
BÜŞRA KÜÇÜK
"Benim daha iyi bir insan olacağım konusunda ken
dini kandırmaya devam edersen, hayal kırıklığına uğrar
sın. Bazı anlar senin için bir ayağımı geri çekiyorsam, baş
kasına karşı iki adım ilerliyorum. Sen ya da başkası beni
farklı birine dönüştüremez. Hayatımı bu hale getirmem
yıllarımı aldı. Bunu değiştirmene asla izin vermem."
"Demekistediğin şey" Durup söylediklerini düşün
dükten sonra devam ettim. "Bana iyi davrandığın her şeyin
sonunda, başkalarına daha kötü davranıyorsun. Öyle mi?"
Kafasını aşağı ve yukarı salladı. Sonra cebinden siga
rasını çıkardı ve yaktı. Değişmek istemiyordu. Neden bu
kadar korkuyor emin değildim ama kendini serbest bı
rakmıyordu. Yeni bir beden çizmişti sanki. Onun içine
girmiş, bir oyun oynuyordu. Bir an duygularıyla hareket
ediyor fakat hemen ardından, içinde olmak istediği ka
lıbı hatırlayarak ona göre davranıyor ve kendince oluşan
eksikliği gideriyordu. Okula artık daha az geldiğini, in
sanlarla daha sık tartıştığını, kavga ettiğini ve kesinlikle
daha umursamaz davranmaya başladığını, eve dönüş yo
lunda fark etmiştim.
O gün akşamüzeri Neşe ve Cansu'yla evde oturup
bir şeyler içerken, bunda yanılmadığımı anladım. Ömer
ve Bora'dan duyduklarını bana aktardıklarında, Meriç'in
dışarıda daha fazla kavga ettiğini, eskisinin aksine daha
öfkeli ve kavgaya meyilli dolaştığını öğrenmiştim.
Ona iyi geldiğimi sanırken, daha kötüye ittiğimi artık
biliyordum. Ve kesinlikle bir şey yapmam gerekiyordu.
83
5
x r
J »konsantre.
Bir bağımlının kriz anında eroine duyduğu ihtiyaç
gibi konsantre olmaya ihtiyacım vardı. Derslerimi aksat
mamam konusunda anneme bir söz vermiştim ve bu, ola
ğanüstü hal ilan edilmiş olan bugünlerde en çok aklımda
tutmam gereken sözdü.
Evet. Benim için laf eden mağaza görevlilerinden, festi
valden sorumlu güvenlik görevlilerine kadar herkesle hiç
üşenmeden tartışan annem, şimdi bana savaş ilan etmeye
hazırlanıyordu. Onun savaşta ne kadar acımasız ve gözü
kara olduğunu biliyordum. Karşısında olmayı cidden is
temezdim. Şimdi o savaş hazırlıkları yaparken, benim de
düşmana karşı hazırlıklı olmam gerekiyordu. Özellikle de
derslerimi aksatmamalıydım. En ufak bir hatamda tüm
suçu-olmayan suçu bile-Meriç'e yükleyecekti.
85
KÖTÜ ÇOCU K. - II
Annem e karşı bile hiç kibar olm a zahm etine girme
yen, ipek saçlarını yana yatırm ış, ciddi bir şekilde önün
deki defterde kalem ini gezdiren, neyim olduğunu bilme-
diğim -erkek arkadaş ya da sevgili tanım ına uymuyordu
çünkü-M eriç'i bir hataya sürüklem em ek için, onu annem
den uzak tutmalıydım. Annem in en ufak b ir suçlama gi
rişiminde, hiç düşünmeden karşılık verecekti ve annemi
daha da haklı çıkaracaktı. Buna izin veremezdim. Bu yüz
den onun dişlerinin arasına aldığı kalem i ve parlak pem
bemsi dudaklarını izlem ek yerine ders çalışmalıydım.
Konsantre ol!
"Şunu yapmayı kes," dedim gözlerim i önüme açık du
ran felsefe kitabına çevirerek. Felsefe çalışmayı düşünmek
bile on üzerinden—yıldızlı—on getirecek bir işti! Meriç gibi
bir faktörün bulunduğu eve ders çalışm ak için gelirken,
neden yanıma alabileceğim daha basit şeyler varken, ak
lımı en çok vermem gereken dersin kitabını getirmiştim
ki sanki!
Ve felsefeden hep kötü not almaya meyilli bir yanım
olduğunu bilirken, bunu yapmam tam anlamıyla Oscar'lık
bir performanstı.
Islak kalem i dudağıma değdirdiğinde refleks olarak
geri çekilip, gözlerimi büyüterek ona baktım . Dişlerinin
arasındaki ıslak yeri bilerek d ud aklarım a değdirmişti.
Çarpık gülüm sem esini yüzü ne yerleştirm iş beni izler
ken, "N e kadar zam andır bir kızı öpm ediğim e dair bir
fikrin var m ı?" dedi.
Tabii ki bir fikrim vardı. Dört gündür beni bir yerde
sıkıştırıp, o yum uşak dudaklarını benim kilere bastırma-
mıştı. Annemden aldığım lanet olasıca öğütler üzerimde
I U JŞ RA K U Ç U K
otki yaparken ondan kaçıyordum O nun için iyi olan şeyi
bulabilm ek için düşü nm eye ihtiyacım vardı. Bunun sağ
lıklı olm ası için d e onun d udaklarının benden uzak dur
ması gerekiyordu. Bir de ellerinin tabii. Ben ondan kaçar
ken d ü şü n m ey e o d ak lan m ıştım ve o da b ira z Im m
D eliriyordu. Yavaş yavaş..,
D irseğ im i m asan ın üzerine yerleştirdikten sonra çe
nem i av u cu m a y aslay ıp k aşlarım ı çattım . D ud aklarım ı
bü zerken "B ir ya da iki g ü n birini öpm eden yaşayabilen
m ilyo n larca in san old uğu na em in im ," dedim .
K alem i m a sa n ın ü zerin e bırakıp arkasına yaslandık
tan sonra "T a m d ört g ü n ," dedi.
Saym ış! G erçekten say m ış olm ası, içim de küçü k çaplı
bir festiv ale seb ep oldu. O ne yaptığından em in, uyuştu
rucu etk isi olan d u d ak ların bu kad ar uzu n süre boş bıra
k ılm ası ev ren e y ap ılm ış b ü y ü k bir hakaretti. K arm a eğer
beni b u lu rsa, in tik a m ın ı fazlasıyla alacaktı. İçim de on se
kiz y aş p a rtisi veren h ü crelerim i bastırıp, onun gibi ar
k am a y a s la n d ık ta n sonra om uz silkip "İn sa n la r aylarca
k im sey i ö p m ed e n yaşayabiliyor," dedim .
"D u d a k la rım ın arasın d a inlem eyi sevdiğini sanıyor
d u m ," d ed iğ in d e z a fe r k azan m ış gibi gülüm sedi.
B en im söy led ik lerim i um ursam adan kendince savaşıp,
nasıl b u k a d a r zafer kazanıyordu , anlam ıyordum . İşin en
acizce k ıs m ı ise ona k arşı savaşam ıyor, sadece d ireniyor
olm am d ı. E lin d e n o n la rca , b elk i de yü zlerce-H ad i am a!
Yüz kü su r kızla yatm ış olam azdı, değil m i? -k ız geçm işti. Bu
işte p ro fe sy o n e l say ılırd ı. B en se anaoku lund a y an ak tan
bir ö p ü cü k d en ey im i, sonra da özü arkadaş olan b ir sev
gili d e n e y im i g e ç irm iş b ir çöm ezd im . Bu adil olm ayan
87
KOTU Ç O C U K II
karşılaşmada bildiğim tek şey vardı; hamle yapamıyor-
san, kaç!
Tek kaşım ı havaya kaldırıp "Aslında bu sadece bir
tepki. Sana özel olduğunu sanmıyorum/' dedikten sonra
oturduğum yerden kalkıp mutfağa doğru yürüdüm. Yü
zümün kızarıklığının ben sandalyeden kalkana kadar do
ruklarına ulaşmamış olmasını diliyordum.
"Su ister misin?" diye seslendiğimde, "O bekleyebi
lir/' diye mırıldandı. Telaşla arkama dönüp onunla karşı
laşınca, "Şunu yapmayı kes, M eriç!" dedim. Çocuk haya
let gibi sessizdi. Ne zaman nereden çıkacağı belli olmayan
bir hayalet.
Elini omzumdan bileğime kadar yavaşça indirirken
etkisi altına almaya başlamıştı. Şu an kurtarıcı bir şeye
ihtiyacım vardı. Hem de acilen. Kafam ın üstünde renkli
S.O.S yazısı bile parlayabilirdi.
Gözümü ondan ayırıp mutfak dolabının üstünde gez
dirirken "Ay!" diye bağırıp, kollarımı beline doladım. Ba
şımı göğsüne yasladığımda "N e?" dedi kızarak. Bir öpme
girişimini daha başarıyla bozguna uğratmıştım.
"Örümcek var," diye ciyakladığımda homurdandı.
"Ah! Köpeklerden sonra bir de örümcekler mi?"
"Küçük, tüylü ve hızlı," diyerek dudaklarımı büzdüm.
Karşımdaki sinirli çocuk, bu masum kız yüz ifadesinden
bir gram bile etkilenmeden, arkasını dönüp tezgâha bak
maya başladı. Bunu yapmaktan memnun değildim ama
annem beynime zehri sokmuştu bir kere. Kısaca 'Elinde-
kini çabuk tüketirsen, çabuk şutlanırsın!' manasına ge
len dört buçuk saatlik nutkundan sonra, tedbirli olmak
BÜ ŞR A K Ü Ç Ü K
g erek tiğ in e in a n m ıştım . Ü stelik M eriç gibi çok çabuk sı-
<1- k ıla n b ir ç o cu ğ u göz ö n ü n e alacak olursak, kesin likle ted-
^ birli o lm alıy d ım . O h er n e k ad ar k ızsa da.
^ "K o rk a k , s in ir b o z u cu ve b a ş belası."
D u v a ra y a sla n ıp , d u d a k la rım ı b irb irin e bastırd ım . Bir
s ü re d o la p la ra b a k ın d ık ta n s o n ra "H iç b ir şey y ok !" deyip
s ö y le n d i. Y o k tu z a te n . S a d e ce b ir k açış yön tem iyd i bu .
En son, rüyasının etkisindeyken beni öptüğünden bu
yana onunla yakmlaşmamıştık. Bırakın yakınlaşmayı,
dudaklarımız doğru düzgün birbirine değmemişti bile.
Meriç yanımdan geçip salona giderken, gözlerini kısa
rak baktı. Gülümseyerek onu takip ettikten sonra masanın
üstündeki defterlerimi topladım. Burada ders çalışamaz
dım. Aslında çalışacak doğru düzgün bir mekân da yoktu.
Neşe benimle konuşmuyordu. Denemiştim ama bana
kızgındı ve bunun geçmesini bekliyordum. Semih ise
Ben yokmuşum gibi davranıyordu. Cansu da Bora ile va
kit geçiriyordu. Cidden Meriç'ten başka takılacak kim
sem yoktu. Zavallı falan değildim ama işte bu biraz si
nir bozucuydu.
"Ben gidiyorum."
"Ben de/' derken üzerine siyah bir tişört geçiriyordu.
Nereye gideceğini az çok tahmin etmiştim. O lanet in
sanların dolu olduğu bara gidecekti.
"Oraya gitmek zorunda mısın?"
"Göz kulak olmaya mı çalışıyorsun?" dedi alay ederek.
Gözlerimi kısıp çantamı omzuma taktıktan sonra "Ben
de seninle geliyorum," dedim.
89
KÖTÜ ÇOCU K - II
Eliyle saçlarını karıştırdıktan sonra, dudağını yukarı
kıvırarak "İyi," dedi. Aklından kim bilir neler geçiyordu!
"Peder beni özlemiştir," dediğimde gülümsemesi bi
raz daha yayıldı.
"Bakıyorum da arkadaş çevreni değiştiriyorsun."
Bunu sonra düşünecektim. Aslında düşünmeye bile
gerek yoktu. Peder arkadaşım falan değildi. Meriç de ar
kadaşım değildi. Ne olduğunu ben de bilmiyordum. Şu
an arkadaş ilişkilerim duraksama devrindeydi ama arka
daş çevremi gerçekten değiştirmiyordum.
"Değişiklik iyidir, Meriç," dediğimde anahtarı alıp ce
bine attı. Bu az eşyalı evin kapısını kilitlemeye bile gerek
duymuyordu. Kapıyı sadece kapatınca güvende olduğunu
sanıyordu. Pardon! Birincilik kazanan resmimin içinde ol
duğu eve özel güvenlik tesisatı yapmalıydı.
Evet, onu bana vermişti ama babam yüzünden onda
kalmasını daha mantıklı bulmuştum. Hem buraya sık sık
gelip gidiyordum. Ben yokken beni görmesinde sakınca
yoktu. Daha elime bile almadığım o telefonunda hiç fotoğ
rafım var mı diye merak ediyordum ama henüz öğreneme
miştim. Benimkinde bir albüm vardı da. Bunu henüz kim
seye söylememiştim. Birinin görmesine karşı savunmam
hazırdı. 'Ona bakmaktan hoşlanıyorum.' O uyurken çektiğim
bir yığın fotoğraf Hepsi masum Meriç'i simgeliyordu.
"Gelecek misin, Kayla?"
***
Bu tozlu, havasız ve ter kokan barı gerçekten sevmi
yordum. Güya bahçedeydik. Dumanlı hava sahasıydı bu
rası resmen. Nefes almamak, almaktan daha sağlıklıydı.
BOŞRA KÜÇÜK
"Dik başlı kız gelmiş."
Peder'i ve kirli sakalını görünce istemsizce gülümse
dim. Biraz temizlenmesi lazımdı.
"Merhaba," dediğimde Meriç havadaki elimi tutup,
beni her zaman oturduğu yere sürükledi. Kalabalıkta sı
nır tanımıyordu. Peder onun bu kaba davranışına aldır
madan içeri girerken "Çok kabasın," diye mırıldandım.
Garson gelip önümüze portakal suyu ve soda bırakır
ken "Sipariş verdiğimi hatırlamıyorum," dedim.
Çocuk dudağını kıvırıp giderken, "Ne içmen gerekti
ğini biliyor," dedi Meriç.
Her şeyim onun kontrolü altındaydı yani. Beni eli
nin içinde sanıyordu. Öyle olmadığını göstermek için fır
sat kolluyordum. Bu yüzden, gelen portakal suyu yerine
uzanıp sodayı aldım ve şişeyi dudaklarıma götürdüm.
Bana bakıp gülümsedi ve şişeyi elimden çekip, kendi
de bir yudum aldı.
"Bak bak Kimler gelmiş buraya?"
Karşı masalardan bir çocuk ayağa kalkmış, deri ceketi
nin kollarını dirseklerine doğru çekerken bize bakıyordu.
Bu havada deri ceket giyen bu aklından zoru olan çocu
ğun niyetinin iyi olmadığı gayet açıktı. Meriç hiç aldır
madan sodayı önümüzdeki derme çatma sehpanın üze
rine bırakırken ona bakmamıştı bile.
"Yeni sürtüğün göründüğü kadar masum değil mi
yoksa?" dediğinde başını yana eğmişti.
Sinirden ellerim titremeye başlayınca parmaklarımı bir
birine kenetledim. Gözlerimi kısarak deri ceketli çocuğa
91
KOVU V O * ;u k M
bakarken, işaret parmağıyla orla parm asını birleştirip
boynunda gezdirdi. Hana göz kırparak, "Meric'in bırak,
masını beklemeden mi tadına baksa m " dediğinde sa
bır limitim dolmuştu.
Ayağa kalkıp "Defol git!" dedim. Meriç bileğimden u,,
tup beni sertçe yanına oturttuğunda, "Ne yapıyorsun?"
diye fısıldadım sinirle. Onun yanında böyle davranmam
dan nefret ediyordu ama o deri ceketli kaçık resmen mi
demi bulandırıcı imalarda bulunmuştu. Çocuk kahkaha
atarken, arkasındakiler de ona eşlik ediyordu. Serseriler.
Oldukça iri yapılı gözüküyordu. Meriç'in onunla kavga
etmesini gerçekten istemiyordum.
"Ne oldu, Meriç? Çok mu önemli senin için? Beni gül
dürme, dostum. Senin için hepsi aynı. Bu sürtüğü yanında
neden tutuyorsun? İyi bir çıkarın olmalı."
Dişlerimi birbirine bastırdığımda neredeyse kırılacak
lardı. Benim hakkımda ne düşündüklerini biliyordum ama
ilk defa bu kadar açıkça dile getiriyorlardı. Bu onur kırı
cıydı. Düşündüklerini bilmekten daha kötüydü.
Meriç'in beni yanında tutmasının bir çıkarı vardı. Za
ten o, aramızdaki şeye çıkar ilişkisi diyordu. Bunlar ona
iyi geldiğim gerçeğini değiştirmiyordu. O kadar kızın
arasında ona iyi gelen sadece bendim. Bazıları tarafından
bunu kabul etmem aptallık olarak görülebilirdi. Açıkçası
umurumda bile değildi. O farklıydı. Onun da iyi hisset
meye hakkı vardı. Küçücük yaşında yaşadıklarını hak et
memişti. Ailesi yüzünden bu haldeydi ve onu yalnız bıra
kamazdım. Buna çıkar, kullanma Ne denilirse denilsin
kabullenmiştim.
"Gidelim," dedim.
92
bu şra k ü çü k
" K a v g a n ı b a ş k a b ir y erd e yap, C an er."
P e d e r'in s e s in i d u y u n c a içim d e m in ik b ir rah atlam a
o lm u ş tu a m a b u r a d a b ir k a v g a çık tığ ın d a k im se n in m ü
d a h a le e t m e d iğ in i d e b iliy o rd u m .
Meriç "Birazdan," dedikten sonra cebinden sigarasını
çıkarıp, dudaklarının arasına götürdü. Şimdi sigara içme
vakti miydi ama!
Çakmağı cebine tıktıktan sonra ayağa kalktı. Sigarasını
burada içeceğini sanmıştım ama böylesi daha çok işime
geliyordu. Buradan bir an önce çıkıp gitmek istiyordum.
Onun peşinden ayağa kalktım.
"Kaçıyor musun, Meriç?" dedi adının Caner olduğunu
öğrendiğim deri ceketli kaçık.
Meriç sigarasından derin bir nefes çekerken durakla
yınca nefesimi tuttum. Ona burada karışmamdan nefret
ediyordu ama bir kez daha 'Gidelim/ dememek için ken
dimi zor tutuyordum. Sigarasını dudaklarından ayırdık
tan sonra nefesini yavaşça dışarı üfledi. Ben dâhil bahçe
deki herkes onu izliyordu.
"Hayır, sana istediğin şeyi vereceğim," dedi.
Hayır!
Hayır!
Beni ona verm eyeceğini biliyordum. Hayır, bunun
im kânı yoktu. Sadece ne yapacağını bilmiyordum ve kor
kuyordum. Bileğim i tutup beni yanma çektiğinde, karşım
daki ad am ın yü zü n d e gevşek bir gülümseme oluşmuştu.
H A YIR!
93
K O n ) ç o c u k - ıı
Nasıl oluyor t ia susuyordu m, b ilm iy o rd u m . Cidden
Hini h ücıvlorim le M eriç'e g ü v en iy o r m uy d u m ? Lan et ola-
s u m çocu£.ı nasıl gü v en iy ord u m !
SEN/ B O Ğ M A K İST İY O R U M , M E R İÇ !
Sigarasını d u d ak larım ın ö n ü n e g e tird iğ in d e, gözlerim i
k ald ırarak ona bak tım . D u m a n ı iç in e ç e k d e r g ib i bakan
gözleri k arşısın d a n ed en k o lu m u çe k ip , d e fo lu p g itm iyo r
du m ? A y ak larım titrerk e n , s a f o la n tü m h ü c r e le rim le ona
itaat ettim . D u d a k la rım ı a ra la y ıp iğ r e n ç ş e y i iç im e çektik
ten s o n ra s ig a ra y ı d u d a k la r ım d a n a y ır d ı.
Bir adım önüme geçip, "Onu istiyordun, değil mi?" dedi
"Oyun tekrarı mı yapıyoruz, Meriç?" diye sordu ço
cuk kaşlarını çatarak.
\
"Emin olmak istiyorum," dediğinde, Meriç'e tekme at-
! mak için çıldıran bacağımı zor zapt ettim. Buradan kaçıp
t. gidebilirdim. Meriç'e güveniyordum ya da güvendiğimi
sanıyordum, çünkü burada, tüm bu serserilerin arasında
yaptıklarından emin olamıyordum. Bu yorucu bir histi.
Beni bırakmasından korkuyordum. Daha da korkuncu,
beni bu serserilerden birine bırakmasıydı. Annemin ya
nma taşınıp, tüm bu kaçıklardan uzakta yaşayabilirdim.
Adı Caner olan çocuk bana bir kez daha baktıktan
sonra, gülümseyerek "Onu alacağım," dedi.
Piç!
Meriç elini kaldırıp sigarayı çocuğun boynuna bastı
rırken, herkes gibi ben de şaşkınca onu izliyordum. Çocuk
küfür ederek Meriç'in elini uzaklaştırmaya çalışırken diz
lerinin üstüne çökmüştü. Peder dâhil k im s e -o çocuğun
arkasındakiler bile-yerinden kıpırdamıyordu.
94
IU I.ÎH A K I H .I P K
"A lıicagın l e k yt'y bıı. IW 1
s.ı Im ^1^1,I j'j II u,’iıı b.ııı.ı
borvlıısun," dedi. lilindeki n i K , ı ı v ı y ı y e r e .ilip, H ı r l ı n ı «tik
İletirdi. "Y anım d ak i kı/.a (,-öz dikelken b i r kez. d.ılı.ı d(i
şün!” dedikten sonra, bana bakm adan itilirim i t fit ] >Ih-iiİ 11
d ı ş a r ı y a sü rü k led i.
Ç o cu k , M e riç 'i teh d it e d e re k k ü f ü r l e r K a v u r u r k e n lıer
ta ra fım titriy o rd u ,
M e riç te h lik e liy d i. O rad ak i h erkesin o tıı■■m yapar
ken y erin d en k ıp ırd a m a m a sm ın sebebi bııydıı. ( lideıek
ne k a d a r te h lik e li o ld u ğ u n a bira/ dah a şalıil oluyordum .
O n a iyi g e lm e y e çalışıy ord u m am a onu n bu n ları yap
m a sın ın seb eb i d e b e n d im .
İy iy i m i o y n u y o rd u m , k ötü y ü mü bilm iyordum .
S a d e c e d a h a k ö tü o lm a s ın d a n korku yo rd u m .
M e riç s in ir liy d i. O n u b ö y le ö fk e le n d ire n neydi b ilm i
y o rd u m . Bu tü r d u ru m la r la d a h a ö n c e de k a rşıla şm ıştık .
O genelde sakin olurdu ama bu sefer değildi. Sokağa çık
tığımızda kaldırım taşlarından birine ayağım takıldı. Ona
yetişmeye çalışırken ayaklarım birbirine dolanıyordu. Me
riç dirseklerimi tutup düşmemi engellerken ne kadar dü
şünceliyse, yüzüme "Dikkatli ol!" diye bağırdığında o ka
dar kabaydı.
"Bunu yapmak zorunda değildin. Ne bileyim. Diğerle
rine yaptığın gibi sadece yumruk falan atabilirdin ama"
Dirseklerimi ondan kurtarıp ellerimi saçlarımın arasına
daldırdım. İçimi çektim. "Birinin boynunda sigara sön
dürmek de neyin nesi?"
Meriç gülmeye başladığında şaşkındım. Neden gülü
yordu? Yaptığj şey beni iliklerime kadar korkuturken, o
95
KÖTÜ Ç O C U K - II
bundan keyif alıyordu. "Gülme!" diye uyardım. Başıtn,
yana salladım. "Bunu yaptığına inanamıyorum!"
"Bunların hepsine sebep olan sensin ve sonra yaptığa
müdahaleyi beğenmiyorsun. Ne sanıyorsun, Kayla? Yap*
tığım şeyden memnun olduğumu mu? Sadist old u ğ u ^
mu? Senin gözünde ben böyle miyim?"
Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Omuzlarımı düşü
rüp başımı eğdim. "Birinin boynunda sigara söndürdün
Meriç. Ne düşüneceğimi bilmiyorum. Beni korkutuyorsun."
"Beni patlamaya hazır bir bomba durumuna getiren
sensin. Seçtiğim yöntemden sen sorumlusun/' dedikten
sonra arkasını dönüp yürümeye başladı.
Onu bu hale getiren ben miydim? Arkasından koştu
rup "Ne yani, tüm bunların sebebi birkaç gündür öpüş
mememiz mi?" dediğimde ellerini cebine attı. Bana bak
madan yürüm eye devam ediyordu. "S en i bu hale mi
getirdim, Meriç?"
Bir anda durdu ve bana döndü. Nefesimi kesecek ka
dar keskin bakışları üzerimdeydi. Dudağımı ıslatıp onu
bekledim.
"Yıllardır çeşit çeşit kızla birlikte oldum ve dudakla
rım iki günden fazla boş kalmadı. Birini falan öldürür
sem, bil ki sebebi senin anlam veremediğim, canımı sı
kan o yanın!" dediğinde dudağımı ısırdım.
Bir yandan can sıkıcı bir konuşma yaparken, bir yan
dan da nasıl beni özel hissettiriyordu, anlam veremiyor-
dum. Benim için bekliyordu. Bir sürü kızla birlikte ol
muştu. Gerçek anlamda birlikte olmaktan bahsediyorum.
96
BÜŞRA KÜÇÜK
Bizim yaptığımız gibi-bazen ileri boyutta olsa da—öpüş
mekten değil. Tam anlamıyla Meriç'i hissetmek
Ben
Kesinlikle Meriç'in kızı değildim.
Ü zerim e çöken ağırlıkla tüm neşem i kaybederken ken
dim i bo şlu k ta hissediyordu m .
" H e y b ir in i ö ld ü re ce ğ im y ok ," dediğinde gözlerim i
k ald ırıp o na b a k tım . D u d ağın ı y u k arı kıvırdıktan sonra
"R ah atla/ ' d edi.
"Ben senin kızın değilim," dediğimde alnını kırıştıra
rak bana baktı. Konuyu değiştirmiştim, hem de tamamen
alakasız bir şeyle. O, yeni konumuzu anlamaya çalışırken,
"Hiçbir zaman da olmadım," diyerek ona yardımcı oldum.
"Ne saçmalıyorsun?"
"Eve gitsem iyi olacak," dediğimde kolumu tutup dur
durdu.
"Şu kafanın içindeki saçma şeyden bahsetmeden gi
demezsin."
"Ne önemi var? Senin en başından beri bildiğin bir
şey. Ben hiçbir zaman senin kızın falan olmadım. Başka
ları öyle sandı diye öyleymiş gibi davrandın. Neden beni
koruduğunu gerçekte kimse bilmiyor? Senin kızın olma
dığımı bilseler, bu kadar önemsemezler belki de. Bence
bunu bir düşün/' dedikten sonra parmaklarımın üzerinde
yükselip yanağını öptüm.
"Yeter artık/' diye mırıldandıktan sonra saçlarımdan
tutup kaçmamı engelledi. Dudaklarını dudağıma bastı
rırken parmakları ensemde dolanıyordu. Sertçe dudağımı
KÖTÜ ÇOCUK - II
emerken kendini çekip, "Benden uzak kalmak saru, •
gelmiyor," dedi ve sırıttı.
Beni taksiye bindirdiğinde büyük kara bir
içine çekilmiştim. Elimi kaldırıp hafifçe salladım. Hiçbi
özelliğim yokta. Onun kızı olan kızlar kadar bile değij
dim. Hiçbir şeydim. Ona iyi gelen bir ilaç? Değersiz bir
ilaç. Hiçbir özelliği olmayan
Telefonumu çıkarıp Neşe'nin numarasını tuşladıktan
sonra açmasını bekledim.
"Efendim."
"Özür dilerim."
"İyi misin?"
"Hayır."
Burnumu çektikten sonra, "Yarın buluşalım mı?" diye
sordum.
'Tamam."
"Ömer ile buluşacaksan"
"Beni bıraktı. Üzgünüm, bu yüzünden geçen gün sana
aşırı tepki gösterdim. Şu an iyiyim."
"Ne? Neden?"
Ömer'in onu bırakmış olması tuhaftı. Bunun için bir
sebep yoktu ki. Neşe hayat dolu bir kızdı. Ve ondan hoş
landığım biliyordum.
"M eriç için olan olumsuz düşüncelerim ona ağır gel
miş olmalı," dediğinde yüzüm ü buru şturd u m .
iiu>ha mm, ııı.
N<\«' nl» Meıfç İvin «ılıiiiimii / .IlImlInı elet I ı ılı lı 1(1, MI
ıııhv'i.lıım l'Vı'l Mı nr.ı Mın/ k ır ım lı ıiııiıi Mııııın llm eı'l
ı.ıliıilm* eıUvek l'uvııllıi cılılııjı,seafoodplus.info 1ı<ıl>ı<ı ynl>lıı
"Mı'i-i«,- vil/ılıııletı m İ'1'
"ı'im l'onıleu dilim t,"!' ('nem veriyor Tnııınnı, •hI.i
tl.ı^ı ı>1.>(>ı .ıın.ı o ıııııııiMıiıını/lıU çııkııı ıııulıiıı çil- ıiıılıtııy,
Inıııltı ItnvıHİıt «,‘vu’iıj3,11n Uoıumıtıiyıi llıllynı i yok l >ıııeı
ıın.ı /.mMİlıvmıy f.*,ll>l ıliivr.mıvor. Anıl /.avıillı kim, İliliyor
musun * Si/Nİıu/.. t >n.ı ıuı;ııl ıılıır ıl.ı İmi kmlıir defi,rı verir
sini/ aııl.ım ıvurum , Ni/.i ı lı,ılınıl.ı lUlıııKlrfiyor ıiııın ni/ııı
için on tıl.ık l>ir şev 1'il*.' yapınıyor. Alıl I ler ııryııe. Sen ile
lumıı .ınl.m ı.jv.H aksin /.ıleıı. Yarın konumlu ıı/," ılı‘il idimle
ııı'los iH'lt'st' k<ıİnileli.
İçim i çek ip "D ıııı lammıynrMim," ıleılim .
"Yıl, r v rl. k.ıvl.ı, v.ın n kotıuyalım. i,<ıı ,m Ömer'i lı.ılıl
I,iılını vo M o riç'i luı^ıtıak isliyorum , l.ım.ım mı?"
" Y a r m {’ i ' i ü ^ t i ı ii/,” ılcıMklrn .sonra li'lelonıı kap alıp
ç a n t a m ı n iç iıır .illin i.
Oıı.ı bıı k a d a r öl koliMimişli a m a Ö n ı n ile ayrılmalarım la
Mon'ç'iıı b ir .s u ç u y o k l u . I İrin h rık o s li'n b in le r in i1 ilj’.i
(ı r m i 's i n i b i'k lı 'y ı’n u 'z ı li k ki. İn s a n la r ı olı.ltıftu j’ ibi k a b u l
i't m ı'I iy d ik , ı k '£ i l m i? I li'iıı M t 'iiç 'i t a n ı m ıy o r d u . Citlıli'iı.
T a k s i d e n i n i p o v e ılo j^ m y ü r ü r k e n , S e m i h 'i n a ra b as ın ı
g i i r i i n a * d u r a k s a d ı m . I’l a k a y a b a k ı p e m i n o k l u k l a n so n r a
t e k r a r y t i n i m e y e d e v a m t 'lliı n . H a h a m la r ıl.ılı.ı işle n d ö n -
n ı e m i ç l m t i . Y a n i b a b a s ı y l a b i r l i k l i ' g e l m i ş o l a m a / ı l ı . Tek
b a b ın a vt* e r k e n g e l m e s i n i n s e b e b i , b e n i m l e k o n u l m a k t ı .
licıuh'iı k a ı,l ı£ ın ı .s a n ıy o rd u m .
KÖTÜ ÇOCUK - II
Nursena Hanım kapıyı açtığında "Merhaba," diye mı
rıldandım.
"Hoş geldin, kızım. Semih oğlum geldi."
Çantamı askıya astım. Semih benden önce de bu eve
gelip gittiği için Nursena Hanım ile iyi anlaşıyordu. Hatta
benden daha yakın olduklarını bile söyleyebilirdim. Ben
daha çok kendi kabuğumda yaşıyordum. Bu yüzden ara
mızdaki ilişki yakın olsa da mesafeliydi.
"Tamam," diye mırıldandıktan sonra salona doğru
yürüdüm. Ne konuşacağını merak ediyordum. O kadar
günden sonra konuşmaya karar vermesi iyi değildi. Kafa
sında bir şeyleri kurmuş olmalıydı. Yani planlıydı ve ben
tamamen doğaçlama yapacaktım. Nefesimi tutup, salon
dan içeri girdim.
Yaklaşık iki dakika Semih'in konuşmaya başlamasını
bekledim. îki dakikada mideme kramp girmişti. Turuncu
çoraplarımın üstündeki panda işlemelerini izliyordum. Bu
çoraplarımı çok seviyordum. Büyükannem bunları, ma
halle muhtarının düzenlediği Edirne gezisinden getir
mişti. Şimdi de bana büyükannemi hatırlatarak iyi his
setmemi sağlıyorlardı.
"Özür dilerim," dedim.
"Neden?"
"Benim yüzümden"
Bir anda ayağa kalkıp "Bahçeye çıkalım," dedi.
Kafamı sallayıp yerimden kalktıktan sonra onu takip
ettim. Gergin gözüküyordu. Nursena Hanım'ın konuş
mamızı duymasını da istemiyordu. İyi bir arkadaşlığımız
ıo o
BÜŞRA KÜÇÜK
olmuştu ama bunun bu kadar ileri boyutta olduğunu daha
önce düşünmemiştim.
Semih'in arkadaşlık ilişkilerini önemsediğini bile dü
şünmüyordum. Herkese karşı-takım arkadaşları hariç-
mesafeli bir çocuktu. Kızlarla sadece oynaşmak için çı
kıyordu. Evet, daha on yedi yaşında olup, seks düşkünü
olan bu serserilerle aynı okuldaydım. Ama onlar dışında
herkes normaldi. Meriç ve Semih ise Durup düşünül
mesi gereken çocuklardı. Ebeveynlerinin bu konuda otu
rup bir düşünmeleri gerekirdi ama onlara bakılırsa, her
iki aile de kendi içlerinde, bunu düşünemeyecek kadar
sorunlara sahipti.
" M e r iç 'i g ö r d ü m ," d e d i d u rarak .
Karşısında belli bir mesafede durduktan sonra "Ne
oldu?" diye sordum. Meriç onunla kavga etse söylerdi. En
azından kızgın olur ve gelip söylenirdi. Ya da o anlam-
landıramadığım sakinliğine bürünmüştü.
"Ona ne yaptığını diğerleri fark etmeyebilir ama ben
diğerleri gibi değilim. Onu tanıyorum. Tahmin edebilece
ğinden daha fazla. Seni de biliyorum. Birbirinize iyi gelip
gelmediğinizi bilmiyorum ama daha kötü insanlara dö
nüştüğünüz kesin."
"Ne demek istiyorsun, Semih?"
"Ne demek istediğimi çok iyi anladın, Kayla. Lanet
olsun! Ona ayak uydurmaya çalışıyorsun ama böyle gi
dersen, onun o sürtüklerinden bir farkın kalmayacak"
Elimin yanağında çıkardığı ses sözünü yanda kesmişti.
Arkamı dönüp, titreyen ve yanan elimi bacağıma bastırıp
ıoı
KOTU Ç O C U K ' n
yürüm eye başladım . Bunu birkaç serseriden duymak ca
m m ı sıkm ıştı am a ondan d u y m ak
K ollarım ı tutup beni kendine çevirirken "B ırak!" diye
bağırdım . Basketbol topuna aşina p a rm a k la n kollarımı sı
kıca tutsa da canım ı acıtm ıyordu.
"Seni korum ak için söylüyorum bunları. M eriç kendim
den başka kim seye değer verm ez. Verm eyecek! O kızlar
dan bir farkın kalm adığında, seni hiç önem sem eden bı
rakacak. Bu mu olsun istiyorsun?"
"Bırak, Sem ih !"
"O nu benden daha iyi tanıdığını m ı sanıyorsun?" de-
diğinde kollarım ı çekip ondan kurtuldum . Kollarım ı göğ
sümde kavuşturup savunm aya geçtim .
"A nnen hakkınd a söyledikleri için ona kızgınsın. Bu
konuda üzgünüm. Anlıyorum am a aram ızdaki ilişkiye ka
rışamazsın, Sem ih," dediğimde gülerek kafasını geriye attı.
Tekrar bana baktığında y ü z h atları biraz daha gerilmişti.
"Bu yüzden ona sinirli değilim , Kayla. Ben de ileri git
tim, o da. Birbirim izin zayıf noktasını kullandık. Ben se
nin hakkında konuşuyorum. D eğişiyorsun ve bunu inkâr
ediyorsun. Çevrende M eriç'ten başka biri kaldı mı? Ha
yır. A ilenle aran nasıl? Eh mi, yoksa kötünün iyisi mi? Ya
derslerin? O rtalam anı aynı seviyede tu tm ak için geceleri
kaç saat daha fazla çalışıyorsun?"
"Sus!"
"O nunla olm anın ne dem ek olduğunu çok iyi bilirim.
Berbat b ir hatırası var ve kim se ona acım asın diye kötü
birine dönüştü. Am a onun içini b ir kez gördün mü bıra
kamazsın. Yardım etm ek istersin. Dünyayı onun etrafında
HUŞRA KOVUK
Jt'inıiürmovi istersin. O kadar »w gelme/.. O nasıl mutlıı
olacaksa onıı yaparsın. Karşılığımla hiçbir şey bekleme-
Jcn. Zaten vermez do. C,’ünkü tüm bunları yaparken ona
acıdığın ivin yapmazsın. Acımıyorum rolünü oynarsın.
Ömer'in yaptığı gibi. Benim bir zamanlar yaptığım gibi.
Kendini unutacaksın, Kayla. Son olmayacaksın. Onu mutlu
etme)’« çalışan başka biri olacaksın."
Dişlerimi sıkıp yürümeye başladım.
"İyi günler, Semih."
Eve girdikten sonra koşarak odama çıktım ve kapıyı
kilitleyip duvara yaslandım.
Lanet olsun ki ona hak veriyordum. Bunu istemesem
de ona hak veriyordum. Ama bilmediği bir şey vardı ki,
ben ona sadece acımıyor ya da üzülmüyordum Onsuz
durmak istemiyordum, çünkü bunu başarabileceğimden
emin değildim. Tabii ki onsuz yaşayabilirdim ama yaşa
mak ve yaşamak arasında fark vardı, değil mi? Sadece ne
fes alıp, yemek yiyip, birkaç şeye gülmek, ağlamak yaşa
maksa, yaşayabilirdim, evet. Ama tüm hücrelerinde mutlu
olduğunu hissetmekse, bunu becerebileceğimden emin de
ğildim. Ondan önce bunu biraz becerebiliyordum. Ama
onu tanıdıktan sonra, onsuz aynı Kayla olacağıma inan
mıyordum.
Çünkü
Öyle işte
Kendimi yatağım ın üstüne atıp nefesimi dışarı üfle
dikten sonra, iyi gelecek en yararlı şeye uzandım. Kulak
lığı kulağım a yerleştirip, oynat tuşuna bastım. Gözlerimi
KÖTÜ Ç O C U K - II
kapatıp, müziği son seviyeye getirdikten sonra huzurun
kollarına attım kendimi.
On birinci şarkıdan sonra, eskisinden bir adım önde
iyi hissediyordum.
Gözlerimi açmadan yataktan kalktım. Hafifçe salla
narak müziğe eşlik ediyordum. Başım ı geriye atıp sallan
maya devam ederken, ruhumun okşandığını hissediyor
dum. Müzik bir anda değiştiğinde gözlerimi açıp telefona
baktım. Ömer'in aradığını görünce biraz şaşırsam da ce
vapladım.
"Efendim."
"Selam, Kayla. Imm Nasılsın?" Sesi oldukça garipti.
Kaşlarımı çatıp yatağın üstüne oturduktan sonra, "Se
lam, Ömer. İyiyim. Ya sen?" dedim.
Neşe hakkında konuşmak için aramıştı belki de. Ah!
Pişman olduysa, Neşe buna çok sevinecekti ama uzun bir
süre çektireceğinden emindim. Asla kolay affetmezdi. Yine
de Ömer'den hoşlanıyordu ve mutlaka affederdi.
"İyiyim. Yani Bir dakika yavrum, geliyorum!" diye
bağırdığında, M eriç'in yanında olduğunu anlamıştım.
Meriç'in yanındayken Neşe'den bahsedecek kadar önemli
bir şey varsa, ciddi bir konu olmalıydı.
"Bir sorun mu var?"
"E h Evet, aslında Meriç kavga etmiş. Aslında bunu
söylememden pek hoşlanmayacak ama dayak yemiş de
mek daha doğru olur."
Çoktan harekete geçmiştim. "Nerede?"
BUŞRA k ü ç ü k
"Evindeyiz. Gelmek istersin belki diye aradım ama
ben d e idare ediyorum. Yani gelmene gerek yok. Sadece
haber vermek"
"Tamam, geliyorum. Orada görüşürüz. Sağ o), Ömer.
Seni seviyorum/' dedikten sonra telefonu kapatıp cebime
tıktım. Merdivenleri indikten sonra askıdan çantamı alıp,
"Ben çıkıyorum, Nursiş. Babamı ararım. Öptüm seni/'
diye seslenip dışarı attım kendimi.
Kavga etmiş Ya da dayak yemiş
Bunun nedense benim yüzümden olduğuna oldukça
emindim. Dudağımı dişlerken durağa doğru koşturdum.
O Caner denen pisliğin sessiz durmasını beklemiyor
dum zaten. Arkasındaki çocukların fiziklerini hatırladı
ğımda, mideme yumruk yemiş gibi hissettim. Meriç7in
neden bir takımı yoktu ki? Tek başına dolanıp, havalı ol
mak zorunda mıydı? Aptal Meriç!
Minibüse atladıktan sonra oturacak bir yer bakıp, cam
kenarındaki boş koltuğa yerleştim. Önümdeki koltukta
oturan kız, parmağını camın üzerinde gezdirerek anne
sine bir şeyler anlatıyordu. Sesini duysam da ne anlattı
ğını idrak edemiyordum.
Benim yüzümden olmuştu ve Eğer onun uygula
dığı yöntemi Meriç'in üzerinde denedilerse Ah, hayır!
Elimi saçlarımın arasına atıp çekiştirdikten sonra, başımı
cama yasladım. Buna dayanamazdım. Buna cidden daya
namazdım.
Lütfen kalıcı bir hasar almamış olsun!
Lütfen!
+**
ıos
K Ö TÜ Ç O C U K - II
Babamı ikna etm em çok zor olm adı. M eriç'i gördük
ten sonra, kesin bir dille geceyi burada geçireceğim i söy
lediğimde, ona itiraz edecek ayrıcalığı tanım am ıştım . İşîn
aslı, başına gelen şeyin sebebi bend im ve onu bırakıp eve
gidemez, yatağım da uyuyam azdım . Suçluluğum u ses to
numa iyi yansıtm ış olm alıydım ki, babam isteksiz olsa da
kabul etm ek zorunda kaldı.
M eriç'e b ak m a k bile v icd an m a h k em esin d en ömür
boyu hapis cezasına çarptırılm am a sebep oluyordu. Po
lise gidip kendim i şikâyet etm eliydim b elk i de. Bunların
sebebi bendim . Yüzünde mor, yeşilim si mor, pembe ol
mayan yerler vardı elbette am a b en o k ısım ları pek gör
müyordum.
"Sakin ol. Karşı taraf daha kötü, in anabilirsin ," dedi
ğinde elim deki sıcak bardağı salonun ortasın daki sehpa
nın üzerine bıraktım .
"D aha kötüsü var m ı?"
Ö mer elini saçlarının arasınd an geçirip arkasına yas
landıktan sonra, bacağını diğer bacağının üstü ne attı. "Bir
kaç tanesi hastanede," dedi k aşların ı çatıp dudağını yu
karı doğru büzerken.
O nlar um urum da değildi am a m erak e ttiğ im b ir şey
vardı.
"B u nu tek başına yapm adı herhald e?"
"H ayır. A slında bu n lar M eriç'e sald ırm ışlar am a içe-
ridekilerden b ir grup, M eriç'in ark asın a g eçm iş hemen.
Ve öyle işte. Birkaç y u m ru k , tekm e ve k a fa atm a vakası."
Sehpanın üzerind eki bardağı alıp sıcaklığın a aldırma
d an kafam a dikled im . Ü ç b ü y ü k yu d u m kahve, dilim i ve
H O şltA K O Ç IIK
damacımı yakarken yüzümü buruşturarak bardağı duda
ğımdan ayırdım. Bardağı tekrar sehpanın üzerine bırak
tığımda, onun oraya geri dönmesinin ne kadar aptalca
olduğunu düşünüyordum. Aklından zoru mu vardı? Wir
çocuğun boynunda sigara söndürmüştü. Tabii ki o serse
riler bunun intikamını almak isteyeceklerdi.
"Aklından zoru var/' dediğimde Ömer bana doğru eğildi.
"Aslına bakarsan, bu aralar ben de bunun farkında
yım. Her şeye karşı daha öfkeli. Daha saldırgan. Annesi
nin ve babasının telefonlarını açmıyor. Bora ve bana her
zamankinden daha kaba davranıyor. Sık sık birileriyle
kavga ediyor. Peder dediği şu adam bile bir sıkıntısı olup
olmadığını sordu/' dedi. Fısıldayarak konuşmasına bakı
lırsa, Meriç'in bunları duymasını istemiyordu.
"Ne sıklıkta birileriyle kavga ediyor? Yani bunların
hepsi dört gün içinde mi oldu?" dediğimde kendimi daha
fazla suçlamaya başlamıştım.
"Dört gün mü? Aslına bakarsan, bu eve taşındığın
dan beri işler daha kötüye gitmeye başladı. Neredeyse iki
günde bir, birini dövüyor."
"Bana neden söylemedin?"
"Çünkü önemli değil sandım. Belki de aranızda bir
şey vardı ve sinirliydi işte"
Bardağı elime alıp, büyük bir yudum daha içtikten
sonra tekrar sehpaya koydum. Biz tam tersi Normalden
biraz daha iyiydik. Ve o buna rağmen, her zamankinden
daha kötü şeyler yapmıştı. Benim bunlardan haberimin
olmaması da oldukça can sıkıcıydı.
"Ö m er!"
KÖTÜ ÇOCUK - H
Meriç içeriden bağırdığında Ömer yerinden kalkıp
"Şimdi bana da saldıracak," dedi.
Ayağa kalkıp karşısına geçtim ve ellerimi göğsüne ko
yarak onu durdurdum.
"Sen gidebilirsin. Ben hallederim. Cidden."
"Seni o cehenneme tek başına atamam."
Elimi saçlarının araşma atıp karıştırırken "Neredesin?"
diye bir ses yükseldi.
"Hadi git/' diye fısıldadım.
Ömer'i kapıya kadar geçirdikten sonra hızlı adımlarla
Meriç'in odasına doğru ilerledim. Onu öyle görmeyi pek
istemiyordum. Yüzü yara bere içindeydi. Ömer'in söyle
diğine göre diğer taraf daha kötüydü. Onları düşünmek
bile istemiyordum.
Aralık duran kapıdan içeriye doğru başımı uzattım.
Bir eli başının altında, tavanı izliyordu. Üzerinde sadece
boxer'ı vardı ve karnından göğsüne doğru uzanan mor
luklar içimi acıtıyordu. Vücudu harita gibi olmuştu. Ona
birinin vurduğunu hayal etmek, gözlerimin yaşarmasına
sebep oluyordu. Dişlerimi birbirine bastırıp, sessizce ne
fes aldım.
Kapıyı geçebileceğim kadar araladıktan sonra içeri
girdim. Kafasını çevirip bana baktığında, Ömer'e bir kü
für mırıldandı. Burada olmamdan memnun olmamıştı.
"Ne işin var burada?"
"Olmamam için bir sebep yok."
"Ömer piçi nerede?" dedi dirseklerinin üzerinde doğ-
rulurken. Kalkıp evin içinde onu arayacaktı herhalde.
BÜŞRA k ü ç ü k
Omuzlarından tutup onu oturtmaya çalışırken, "Onunla
da mı kavga edeceksin?" diye sordum.
"Daha çok döveceğim!"
"Seni dövdükleri gibi mi?"
Ellerimi tutup sertçe çektikten sonra "Kural bu. Kavga
edersen, her şeye hazır olmalısın," dedi.
Kavgaya giriyorsan, dayak yemeye de hazırlıklı ol
malıydın yani. Bunu kafamın içinde bir yere not etmeliy
dim sanırım. Herkesin işine yarayacak bir bilgi gibi gö
züküyordu.
"Ömer gitti. Boşuna arama. Ben yolladım. Şimdi yat
da dinlen."
Dişlerini sıkıp kendini yatağa bıraktıktan sonra "Sen
de git," dedi.
"Hayır," diye mırıldandım ve yatağın etrafında dolanıp
pencerenin önüne gittim. Yere kadar uzanan siyah per
deyi çektiğim sırada "Senin saçma düşüncelerinle uğra-
şamam, Kayla," dedi. Perdeyi iyice kapattıktan sonra ona
dönüp "Ne yemek istersin? Sipariş vereceğim/' dedim.
Kaşlarını çatıp bana bakarken çenesi seğirmişti. Gü
lümseyerek "Pizza?" diye sorduğumda, gözlerini devi
rip tavana bakmaya başladı. Siniri bozulduğunda tuhaf
şekilde tatlı oluyordu. Meriç'i seviyordum. Onun her ha
linde sevecek bir şey bulduğum için kontrol ettirilmeliy
dim belki de.
"Hemen geliyorum," dedikten sonra odadan çıktım.
Salonda bıraktığım telefonumla sipariş verdikten sonra
Meriç'in odasına geri döndüm. Etrafa dağılmış kıyafetleri
KÖTÜ ÇOCUK - II
toplamaya başladım. Kan bulaşmış tişörtü ve yatağın aya-
kucuna bıraktığı kot pantolonu dâhil birkaç kıyafetini al
dıktan sonra çamaşır makinesinin yanma gittim. Kıya
fetlerini ben yıkıyordum. Meriç bu işten pek anlamıyor
ya da anlamak istemiyordu. Odasına geri dönüp çalışma
masasının üstündeki dağılmış kâğıtları toparlamaya baş
ladığım sırada beni uyardı.
"Oradan uzak dur!"
Boş verip uzaklaştım. Resimleri her şeyden daha de
ğerliydi. Bunu biliyordum.
"Neden oraya gittin?" Odanın içindeki eşyaları düzel
tirken, sanki önemli bir konu değilmiş havası vermeye
çalışıyordum.
"Ne öğrenmek istiyorsun?"
Elimle kabartmaya çalıştığım yastıktan kafamı kal
dırıp ona baktım. "Hı? Hiç. Sadece sohbet etmeye çalı
şıyorum/' diye mırıldandıktan sonra kaşlarımı kaldırıp
indirdim/'Önemli değil. Cevaplamak istemiyorsan"
"İntikamdan kaçarsan, daha büyük bir şekilde seni ya
kalar. Ben kaçmam. İntikam isteyeceğini biliyordum za
ten," dediğinde ona dönüp başımla onayladım.
Sen hiçbir şeyden korkmazsın, Meriç.
"Onların daha kötü gözüktüklerine eminim," derken
olduğum yerde sallanıyordum. Zaten bir ton insanla kavga
etmişti ve onu azarlayamazdım, öyle değil mi? Ona kız
mak istesem bile, canını sıkmamalıydım, iyi hissettirme
liydim. Bu bana, Semih'in söylediklerini hatırlatmıştı. Ba
şımı hafifçe sallayarak bu düşüncelerden arındım.
"Bir süre bensiz bir yere gitme. Haberim olsun."
ıto
M I$RA KÜÇÜK.
Zaten genelde bunu yapıyorduk ama ani bir durumda
v.ı da Neşe'nin veya Cansu'nun yanına giderken, durup
on.» haber veremez, onun gelmesini bekleyemezdim. "Dti-
dedikten sonra arkamı dönüp kapıya doğru
y ilr ü d ü m .
Odadan çıktıktan sonra mutfağa geçip, bulaşıkları ma
kineye yerleştirmeye başladım. İşimi bitirip ellerimi ku
rularken kapı zilinin sesini duydum. Gidip kapıyı açtım.
Pizzanın ücretini ödedikten sonra paketi alarak Meriç'in
odasına ilerledim.
Abartılı bir şekilde "Pizzalar geldi!" dedikten sonra,
yanma oturup paketi açtım. Bu sırada o da tembel hare
ketlerle yatakta doğrulup oturmuştu.
Mantarsız olanı kendi önüme çekip, diğerini ona uzat
tım. İştahla bir dilim pizzayı midesine indirdi. Yemek
yerken ne kadar çekici göründüğüne dair bir makale ha
zırlayabilirdim. Aslında hayır Bunu tam anlamıyla dile
getirmek mümkün değildi.
İkinci dilim in son lokmasını ağzına atarken, kolam
dan bir yudum alıp onu izledim. Yüzündeki yaralarla ve
morluklarla ne kadar çekici olduğunu düşünmek kötü
bir şeydi. Başımı sallayıp pizzama geri döndüğümde o
üçüncü dilim e geçmişti.
Ben dördüncü dilim e geçmeden tıkanmıştım. Meriç
ise beşinciyi bitirm işti. Cidden beş dilim pizza yemişti.
O kadar zayıf v e Baş döndürücüydü k i Bu kadar ye
mek yem esi garip duruyordu.
K aşlarım ı kaldırıp ona baktım . "Doydun mu?"
"Evet. Sen o kadarla doydun mu?"
ııı
KÖTÜ Ç O C U K - II
Yüzüme tatlı olduğunu umduğum bir gülümseme yer
leştirdikten sonra, "B aşk a yiyecek şeyler için midemde
yer bıraktım ," dedim. A rdından oturduğum yerden kal
kıp paketleri topladım ve mutfağa yöneldim . Pizzayı fırı
nın içine-evet, evinde bir fırın bile vardı-yerleştirdikten
sonra susm ak bilm eyen telefonumu cevapladım.
"Kayla, sana bir şey için izin veriyoruz am a sen bunu
her fırsatta kullanırsan olm az!"
Gözlerim i devirip sandalyeyi çekerken "H asta," diye
m ırıldandım . Bu yalan sayılm azdı. Sandalyeye oturduk
tan sonra M eriç'in m utfak dolaplarıyla aynı renkte olan,
k ü çü k ahşap m a sa sın ın ü z e rin d ek i çerez dolu tabağı
Önüme çektim.
Annem "H astaneler ne gün ler için!" dedi.
A ğzım a aldığım b ir fındığı d işlerim in arasında kır
dıktan sonra, "H astanelik değil am a yanınd a biri olsa iyi
olur, anne," dedim.
Imm. Bu oldukça lezzetliydi.
"Sana söylediklerim i hiç d üşünm edin m i?"
"D üşündüm ve uyguladığım a em in olabilirsin. Cid
den," dedikten sonra bir cevize uzandım .
"A h! B u n a in a n ırsa m b ira z m u tlu o lu ru m ," dedi
ğinde sesinde tarif edem ediğim bir şey vardı. Tatminsiz
lik? Belki de bu.
"Y arın Neşe bize gelecek. Sen de gel. Konuşuruz. Ger
çekten."
BÜŞRA KÜÇÜK
Zaten bana kalsa, buradan bir ev tutsa iyi olurdu. Böyle
■aksık Se*'P 8'^en birisi için mantıklıydı ama annembunu
gereksiz göreceği için asla böyle bir şey yapmazdı.
"Telefonu kapat diyorsun kibarca," dediğinde gülüm
sedim.
"Seni seviyorum , anne."
"Ağzın doluyken konuşma."
"Öptüm."
Gülümseyerek telefonu kapattıktan sonra yerimden
kalkıp sandalyeyi düzelttim. Tekrar Meriç'in yanına git
tiğimde telefonundan bir şeylere bakıyordu. Dolabın kar
şısına geçip kapaklarını açtım.
"Ben salonda yatacağım. Keyfine bak."
"Öyle bir şey olmayacak." Elimi kapaktan ayırmadan
ona dönüp, kaşlarımı kaldırdım. Telefonunu çekmecenin
içine attıktan sonra "Bakıcı isteseydim birini ayarlardım.
Burada duracaksan yanıma gel," dedi.
Elim hâlâ dolabın kapağmdayken alaycı ifademi ta
kınıp, "Ömer burada olsaydı bakıcılık mı edecekti?" diye
sordum.
"İnan bana, o pinpirikli, bir şey olur diye yatağımı iş
gal ederdi," dediğinde kıkırdadım.
Dolaptan bulutu hatırlatan tonda mavi olan tişörtü ve
benim için aldığı pijama altını çıkarıp, kapakları kapattım.
"Ya beni aramasaydı? Seni bekliyor olacaktım ve sen"
derken dönüp ona baktım.
"Seni arardım, baş belası."
U3
KÖTÜ Ç O C U K ' II
Gülümseyerek banyoya doğru yürüdüm. Pijamaları
giyince kendimi oldukça rahat hissetmiştim. Saçlarımı
tepeden topladıktan sonra odaya girip yanına uzandım.
"Üzgünüm/" diye mırıldandıktan sonra, yüzündeki
morlukların üzerinde parmaklarımı dolaştırdım.
Elimi tutup yüzünden çektikten sonra beni altına aldı.
Üzerimde dururken "Bugünkü saçmalığın sebebi neydi?"
diye sordu.
Unutmamıştı. O kadar kavganın sonunda hâlâ bunu ha
tırlıyordu. Garip bir zihni vardı. Beni içine çeken bir zihin.
"Boş ver," diyerek parmaklarımı göğsündeki morlu
ğun üzerinde gezdirdim. Eğilip dudağımı öpmeye başla
dığında ona karşılık versem de, annemin çığlıkları zih
nimde haykırıyordu.
Dudaklarımı çekip "Önce hangisini hallettin?" diye
sordum.
"Sigara ona az geleni."
Uzanıp öpmeye devam ederken tekrar çekip "Bunu
sana yapan da o mu?" dedim. Parmaklarım karnının üze
rinde geziniyordu bu sefer.
"Üç beş kişi," dedikten sonra tekrar uzandı.
"Sizden hastanelik olan var mı? Meriç, filmlerdeki gibi
sokak kavgası mı yaptınız cidden? Bu çok havalı," der
ken sesimin hayran hayran çıkmasına özen göstermiştim.
Yanıma uzanıp, "Bir dahakinde sana haber veririm,
cantı izlersin," dedi.
ÜÜŞRA KÜÇOK
Başımı göğsüne yasladıktan sonra yüzüne baktım.
"Her kavgana yetişebileceğimi sanmıyorum. Bu sıra elin
çok kaşınıyor olmalı."
Kafasını eğip bana baktıktan sonra "Dengeliyorum,"
dedi.
"N e y i?"
"U y u , K ay la."
Bu, konuşma bitti demekti. Israr ederdim ama ona
eziyet etmek içimden gelmiyordu. Yeterince içimi acıtı
yordu zaten.
"Ama ben"
Dirseklerimin üstünde doğruldum. Sağ elimin par
maklarını saçlarının arasında gezdirirken zihnim Anne
nin tavsiyesine yeterince uydun! diye çığlık atıyordu.
"Gurulduyor," diyerek dudağımı büzdüm.
Kaşlarını çattıktan sonra elini başının altına koydu.
"Ne gurulduyor?"
"Başka yemekler için midemde yer ayırmıştım. O gu
rulduyor," dediğimde kaşlarını kaldırdı.
"Ne oldu rahibe, günah işlemeye mi karar verdin?"
Sinirlendirip uzaklaştırmaya mı çalışıyordu? Umurumda
değildi. Onu öpmeyi çok özlemiştim. Bugün belirli ara
lıklarla fragmanım verdiği filmin tamamını istiyordum.
"Sen benim cennetimsin, aptal!" dedikten sonra uza
nıp dudağını öptüm. Hemen karşılık veren dudakların
dan çabuk kopup, yüzündeki morlukları öpmeye başla
dım. Ben dudaklarımı alnında gezdirirken, belimden tutup
kucağına aldı. Böyle daha rahattı ama canı acıyabilirdi.
K Ö Ttl Ç O C U K - II
Bedeninde morluklar vardı. Dizlerim in üstünde durdum
ve eğilip boynunu öptüm.
Ensemden tutup başımı kaldırdıktan sonra dudakla
rıma uzanıp sertçe emdi. Elleri tişörtüm ün altına girdi
ğinde çenesine minik öpücükler konduruyordum. Uzanıp
burnunun ucuna dudaklarımı bastırdığımda, kalçalarım
dan tutup yatağa yatırdı ve saniyeler sonra üzerime çıktı.
"Biraz da ben."
Boynumdan kulağıma doğru giderken diliyle gıdık
lanmama sebep oluyordu. Dudaklarımdan kısık kahkaha
lar çıkarken esneyerek "Uykum geldi," dedim. Son heceyi
o kadar uzatmıştım ki sonunda kafasını kaldırabilmişti.
"Hormonlarını kontrol ettirm eye gideceğiz. Hatta he
men yarın/' dedi ciddi bir şekilde.
Gülümseyerek "N edenm iş o?" diye sordum.
Gözlerini devirip, tekrar yanım a uzandı ve "Bana karşı
uykun geliyorsa iyi değilsin/' dedi.
Yalandan bir kahkaha attıktan sonra esneyerek başımı
göğsüne yasladım.
"İyi geceler, Meriç."
"İyi geceler, baş belası."
6
O z e ! okulumdaki ilk karne günüm.
Yaklaşık dört ay önce yepyeni bir hayata başlamıştım.
Her şeyinden nefret edeceğime kendimi inandırdığım,
hatta şartlandırdığım yeni bir hayat
Sonra ne mi oldu?
Köpekli bir serserinin peşine takıldım ve kendi ken
dimi bir bela çukuruna attım. Tehlikeli ve cazip bir çu
kur! İki gün önce onu evinde bıraktığımdan beri gör
memiştim. Ömer ilgileniyordu ve benim gitmemi kesin
bir dille yasaklamıştı. Onu dinlemeyeceğimi bildiği için,
Dobby'yi eve getirtmişti. Bunu duyduğumda gözlerimi
devirip, ne kadar çocukça davrandığını dile getirmiştim
ama beni dinlememişti bile.
Arkadaşlarımla aramı düzeltmemi istiyordu. Güya
onun başını çok ağrıtıyordum. Bana kalırsa iyi bir tarafı
KÖTÜÇ O C U K ' II
vardı ve bunu saklıyordu ya da ben bazen fazla hayalpe.
rest oluyordum.
İnce pembe dal desenleri olan beyaz elbisemi giyip,
saçlarıma bir taç taktım. Telefonumu içine attıktan sonra
minik çantamı koluma takıp odadan çıktım. Merdivenler
den inerken, annem ve Neşe'yle yaptığımız kızlar gece
sini düşünüyordum. Nursena Hanım da bize eşlik etmişti
tabii. Babamsa bir kibarlık yapıp, bizi yalnız bırakmıştı.
Tüm gece erkeklerden konuşmuştuk. Neşe, Ömer'e olan
öfkesini kustuktan sonra, okulda yakışıklı bulduğu er
keklerin listesini çıkarıp öve öve onları anlatmıştı. An
nemse gülümseyen bir suratla babamdan önce çıktığı ço
cuklardan bahsedip, sonra yüzünü buruşturarak konuyu
babama bağlamıştı.
Benden pek bahsetmemiştik. İsteksizliğimi ve güzel
bir gece geçirme arzumu göz ardı etmemişlerdi. Sadece
Neşe, Berkan'dan bahsedip biraz eğlendirmişti bizi. Eski
sevgilim-aslında hep yakın arkadaşım-olan çocuğun, bu
halimi görse neler düşüneceğini tahmin bile edemiyor
dum. Eskişehir'deyken ondan başka kimse benimle ilgi
lenmezdi. Burada ise başımda birçok kızla yatan bir çocuk
vardı. Başka birçok kızla yatan bu çocuk, benim seksi ol
duğumu düşünüyordu. Sempatik bir çocuk okul başladı
ğından beri yanımdaydı ve iyi bir arkadaşlığımız vardı.
Ve etrafta, sırf Meriç'in kızı olduğumu düşündükleri için
benim hakkımda iyi şeyler düşünmeyen bir grup erkek
liğine düşkün aptal çocuk vardı. Kısaca Berkan bunlan
duysa asla inanmazdı.
BOŞRA k ü ç ü k
Mutfağa girip babamın karşısındaki sandalyeye otu
"Günaydın," dedim gülümseyerek. Babam gaze
ru rk en ,
teyi kapatıp katladıktan sonra masanın üzerine bıraktı.
"Günaydın. Karne için hazır mısın?" dediğinde göz
lerimi kırpıştırıp, önümdeki servis tabağında duran sala
talık dilimlerinden birini aldım.
"Yaz okulu saçmalığı olacağı için hiçbir şey ifade et
meyen bir karne!" dediğimde, babam gülümseyerek fıs
tık ezmeli ekmeğinden bir ısırık aldı.
"Çalışmak güzeldir, Kayla."
"Ne demezsin," diye mırıldandıktan sonra peynirden
bir dilim alıp ağzıma attım.
"Senin ders çalışmaktan şikâyet etmediğini hatırlıyo
rum, Kayla. Son zamanlarda bir değişiklik mi var?"
Dirseğimi masaya dayayıp, elimi başıma yaslayarak,
"Hiçbir zaman yazın okula gitmeyi sevecek kadar inek ol
madım. Beni tam olarak tanıyamamışsın," dedim.
Gerilen yüz hatlarıyla başını sosis dolu tabağına çe
virdi. Aramız bozulsun istemiyordum. Bu işime gelmi
yordu ama annemle birlik olmuş, Meriç'in hatalarım ara
yıp duruyorlardı ve bu gerçekten can sıkıcıydı.
"Öyle olsun. O kursa gideceksin sonuçta," dediğinde
nefesimi dışarı üfledim.
"Ben gidip şu saçma gereksiz karneyi alayım."
"Bol şans."
Şansa ihtiyacım yoktu.