kırmızı gül demet demet hikayesi kısaca / Türkülerimiz ve hikayeleri (Kırmızı gül demet demet) / Kültürler / Milliyet Blog

Kırmızı Gül Demet Demet Hikayesi Kısaca

kırmızı gül demet demet hikayesi kısaca

Kırmızı Gül Demet Demet

"Ali" diye bir oğlan varmış zamanında. Savaş patlak vermeden evvel gönül vermiş bir güzele, evlenmiş ve evliliğinin daha kırkı çıkmadan askere çağrılıvermiş. Ali, sevdiğini, anası ile bir başına bırakıvermiş ve askere gitmiş.

Ali'nin askere gitmesinden epey bir süre geçmesinden sonra savaşın bittiği haberi gelmiş köye. Ali'nin anası ile sevdiği mutluluk sarhoşu olmuşlar. Ali'nin içinde bulunduğu grubun şehre dönüş tarihi belli olmuş. Bunun üzerine anası ve karısı başlamışlar hazırlığa. Ve o gün geldiğinde anası demiş ki:

- "Kızım ben gidip tren istasyonunda bekleyeyim oğlumu, sen de evde hazırlıkları tamamla" deyip, tren istasyonun yolunu, sabahın köründe tutmuş.

Anası başlamış beklemeye. Bir tren gelir, biri gider ve oğlan gelmezmiş. Anası hava kararıncaya kadar beklemiş ve oğlan gelmemiş. Umudunu kesen ana evin yolunu tutmuş.

Eve geldiğinde gelinin odasında sesler geldiğini duyup kapıya yanaştığında içeride bir erkek olduğunu anlamış.

Bizim Anadolu'nun anası, namusunu kirli bırakır mı? İçeriden tüfeği kaptığı gibi odaya dalıverir ve yorgana doğru boşaltır mermileri. Ortalık kan gölüne dönmüştür. O arada yorgan sıyrılıverir yatağın üstünden. Bir de ne görsün! İki yıldır askerde olan oğulcuğu ile ona gözü gibi bakan gelini yatağın içerisindedir.

Meğer anası istasyonda beklerken görememiştir oğlunu, oğlan da koştura koştura eve gitmiş ve sevdiceğini yalnız bulunca dayanamamıştır.

Bundan sonra ana, az olan aklını da yitirip yollara düşer, ağzında bir türkü:

"Kırmızı gül demet demet"

Türkülerimiz ve hikayeleri (Kırmızı gül demet demet)

Türkülerimiz özümüz yüreğimizin bam teli, başımızın sevda yelidir. Türküler umuttur, aşktır,hasrettir, özlemdir, vefadır… Kıvrım kıvrım  akan bir nehir gibi, yüreklerde dolanan  sılaya uzanan bir yoldur. Yüreğin gurbetinde yetişen özlemleri kor kor demet  demet sunan  hasret çiçeğidir. Yaşama sevincinden ölüm acısına kadar, vefayı vefasızlığı, hasreti, özlemi, sevgiyi, inancı, direnci, aşkı, kahramanlığı türkülerde hissedip türkülerde yaşadık.  Velhasıl türkülerimiz bizi bize anlatan, bize tanıtan yürek seslerimizdir. Bu günkü türkülerimiz ve hikayelerimiz bloğumda, oğlunu ticaret için Erivan'a gönderip, dönmeyen oğlu için söylediği ve aklını yitirdiği acılı bir ananın hüzünlü öyküsünü ve türküyü  paylaşarak biraz moral olsun  istedim. 

                                  TÜRKÜ HİKAYESİ

  Kırmızı gül demet demet

 Sevda değil bir alamet,

Balam nenni, yavrum nenni

Gitti gelmez ol muhannet

Şol revanda balam kaldı,

Yavrum kaldı, balam nenni

Nenni ya! Nenni ki nenni!. Yavrum nenni! Bir demet kırmızı gülle gelen nenni!. Nasıl oluyor derseniz, türkünün dilini açmak gerekVarıp sormak gerek türküye : ''Ey türkü nedir bu demet demet kırmızı gül ve de nenni!. Yavrum nenni Balam, nenni''. Bu demet demet gül hem de kırmızısından, sevgiliye duygu mu taşıyor? Neden kırmızı gül de kır papatyaları değil? Şöyle sarılı beyazlı, düz sarılı, öküz gözü gibi, kırdan toplanmış papatyalar değil de, demet demet kırmızı gül? Onların sevgi dili yok mu?. Onlar duygu simgesi gül kat Ama bir tek!. Benim tek gülümsün, gönlümdeki yerin kır çiçekleri kadar engin, kır çiçekleri kadar zengin ve doğal, demiş olmazmısın? Ama senden iyisini bilecek değiliz ya!. Kırmızı gülü seçmişsin sen. Hem de demet demet

Ha bir de 'balam' meselesi var! Yavrum diyorsun 'Nenni' diyorsun 'Gitti gelmez' diyorsun. Yoksa bir ananın balasına, yavrusuna çağrısı mı bu? Şol Revan'da kalan balası üstüne mi söylenmiş?. REVAN, bugünkü adıyla ERİVAN, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman ise, büyük olasılıkla yüzyıl sonrası Neden derseniz, REVAN Osmanlının önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış, Safeviler işgal etmiş. Yıl Dördüncü Murat ikiyüzellibin kişilik bir orduyla REVAN seferini düzenlemiş. Sekiz ay, yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda, REVAN yeniden Osmanlı topraklarına katılmış. Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp, mal getirmişler Memet de gidip gelen kervancılardan birisi Anasının da tek 'balası' Tek oğlu!. Erzurum yöresinde üç beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, REVAN'da satıyor Memet Memet de Memet hani Karayağız bir delikanlı Taşı tutsa, suyunu çıkaracak kadar güçlü. Bir de alışkanlığı var Memet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına.. Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti Sevgi saygı simgesi. Gülleri evinin duvarına asıp kurutuyor ana Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor Hele Memet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Memet üstüne REVAN yollarını düşlüyor hep. Kimi zaman kara saplanmış görüyor kervanı. Kanter içinde uyanıyor. hayra yormaya çalışıyor. Kimi geceler de toza dumana katılmış kervanın, atının eşeğinin devesinin bir toz bulutu içinde kayboluşunu düşlüyor. Bir hortum, yutuyor kervanı. Koca kervan döne döne göğe çekiliyor. Geride ne bir at, ne de bir deve, ne de insan kalıyor. Memet'i arıyor gözleri. Kara yağız, kaytan bıyık Memet, ellerini uzatıyor anasına. 'Tut ellerimi' diyor. Ama ne gezer. Anasının elleri boşlukta kalıyor. Sözün kısası günü gelip de kervan REVAN'dan dönene kadar bu böyle sürüp gidiyor. Kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor.

Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor .Bazen de tersi oluyor . Kervanın dönüşü, bayram gibi! Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğlunu. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler. Yemen seferinden döner gibi. Gerçi savaş dönüşü değil ama; hastalığı sağlığı var Karı var, ayazı var!. Bir de salgın hastalık söylentisi yayılmış. Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda da sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. Sevgiliye özlem, alınan armağanlar. Söylenecek güzel sözler. ''Sensiz olamam. Sen benim her şeyimsin. Güne seninle başlıyorum. Seninle bitiyor gecem. Zaman yitirmemek gerek demiştin. Oysa günler su gibi geçti. Ne bir ses; ne bir nefes. Düşlerdeki yerin hariç. Oysa seninle her şeye yeniden başlayacaktık. Öyle demiştik. ''Yaşam o kadar kısa ki; hiç zaman yitirmek istemiyorum seninle olmak için''. Bunları sen söylemiştin. Sıcaklığın avuçlarımdaydı. Kuytu bir sokak arası mıydı?. Yoksa aşıklar yoluna girişte miydi? Bir tek gözlerin kalmış belleğimde. Bir de kuşların bitmeyen şakımaları. Ne de güzel batmıştı güneş. Alaca ışığın, alaca karanlığa dönüştüğü an. Akşam güneşinin, yavaş yavaş yok oluşu muydu güzel olan?. Yoksa alaca ışığın, alaca mutluluğa dönüştüğü an mıydı en güzeli. Bahar mı kokuyordu saçların. Yoksa gerçekten bahar günleri miydi? İşte böyle sevgili. Ben şimdi senden uzak. Seni sayıklıyorum. Ellerini tutabilsem yeniden. Yüzüme dokunsa saç tellerin. Ama ne gezer!. Kuytulardan kaybolmayı severim demiştin. Aniden yok oluyorsun düşlerimden. Ellerim boşta kalıyor. Hem anamın hıçkırığı niye. Uzattığım ellerimi tutsa ya! Ateşler içindeyim. Bildiğim türküleri mırıldanıyorum; yokluğunuzda.

Gurbet elde baş yastığa gelende,

Gayet yaman olur işi garibin,

Gelen olmaz giden olmaz yanına,

Bir çalıdır mezar taşı garibin.

Bir çalının dibine gömüyorlar Memet'i. Söylenecek sözleri, sevgiliye, anasına özlemiyle birlikte örtüyorlar üstünü. Kara toprak alıyor bağrına. Gençmiş Sevenleri varmış Anası yavuklusu yol gözlüyormuş. Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Memet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Memet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde!. Artık bir çalıdır mezar taşı Memet'in!. Bir tek Memet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan ' da. Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler Meraklı gözlerle karşılıyor kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor. ''Oğlum Memet'im nerede. Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı''. Sen sen ol da gel yanıtla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Memet. Sonra Sonra bir çalının dibine gömdük onu''. Gel de söyle bunu. Söyleyebil!. Hem de anasına O ana deli olup dağlara düşmez mi?. Avuçlarını göğe açıp ol tabipten medet dilemez mi?. Kırmızı gülden merhemlik istemez mi?. Karayağızın güzeli oğlunu, canından parçayı alıp götüren ölüme, ilenmez mi? Ölümün hepsi kötü. Ana, baba, anneanne, dede. Hepsi kötü. Dün var olan Soluyan, nefes alan; nefes veren. Bir anda yok artık. Yerinde yeller esiyor. Şekli şemali, son sözleri, yavaş yavaş yok oluyor. Belleklerden siliniyor. Yaşlı ölümü neyse ne! ''Öldü de kurtuldu" diyor insan. Ya gencecik ölümler. Muradı gözünde gidenler. Anadır, alıyor veriyor. veriyor alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü. Gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. O'nu son görenler elinde bir demet kırmızı gül, dilinde ''Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı'' diye diye haykırdığını söylediler.

                               TÜRKÜ SÖZÜ

Kırmızı gül demet demet

Sevda değil, bir alamet

Balam nenni, yavrum nenni,

Gitti gelmez ol muhannet,

Şol Revan'da balam kaldı,

Yavrum kaldı,

Balam nenni,

Kırmızı gül her dem olmaz,

Yaralara merhem olmaz

Balam nenni,

Yavrum nenni,

Ol tabipten derman gelmez

Şol Revan ' da balam kaldı,

Yavrum kaldı,

Balam nenni.

Kırmızı gülün hazanı,

Ağaçlar döker gazalı,

Karayağızın güzeli

Şol Revan ' da balam kaldı,

Yavrum kaldı,

Kaynak:

Yaşar Özürküt

Öyküleriyle Türküler 2

İstanbul,

 

Kırmızı Gül Demet Demet'in öyküsü

Erzurum, Palandağı'nın kuzey eteğinde otağ kurmuş güzide bir memleket köşesidir. Bu coğrafya tarihî birçok vakıanın ve yolların kesişim noktasıdır. Bu şehir l'lere kadar ticaret sebebiyle de çok eski ve canlı bir geçmişe sahipmiş. Buralarda herkes işine gücüne sahip olur; iyi para kazanır ve güzel güzel geçinip gidermiş. İşte bu yüzden Erzurum'a, tarihin en eski devirlerinden beri çok önemli bir ticaret merkezidir, derler. Erzurum o zamanlar ta Çin'den Maçin'den gelip Avrupa'ya kadar uzanan tarihi İpek Yolu’nun şanlı şehirlerinden biri olmuştur. Tebriz’den gelip Trabzon’a giden kervanların mutlaka uğrayıp konakladığı alış veriş yaptığı, konak yeridir Erzurum. Erzurum'un meşhur tüccarları yakın ticaret merkezlerine mal götürüp mal getirirlermiş. Tebriz ve Revan (Erivan) bu ticaret merkezlerinin en gözde şehirleriymiş. Tebriz'e giden tüccarlar, Revan’a da mal almaya gider, aldıkları malları da Erzurum pazarında satarlarmış.

Söylendiğine göre çok eskiden -kimilerine göre yıl kadar önce- genç yaşında dul kalmış, oldukça zengin bir hanım ile onun biricik varlığı civan balası yaşarmış. Bu türkünün konusunu teşkil eden olay da genç yaşta yitirilen bu öksüz bala ile talihsiz hanımın hikâyesidir.

O zamanlarda Erzurum'un birçok mütevazı tüccarı varmış. İşte bu tüccarlardan birisi, kader bu ya, hak vaki olmuş; umulmadık bir zamanda bu âlemden göçüvermiş. Tüccarın ailesi hem acılar içinde hem de başsız kalmış. Zaten adamın bir eşi bir de küçük oğlu varmış. Tüccarın hanımı bakmış olacak gibi değil zaman içinde işin başına geçmiş ve kocası gibi tüccarlığı devam ettirmiş. Kadıncağız eşinin yokluğunu güzeller güzeli, can ilacı oğlu ile gidermeye çalışırmış. Kadın oğluna o kadar düşkünmüş ki onu yere göğe sığdıramazmış. Esen yelden, doğan günden esirgermiş. Oğluna babasızlığını hissettirmemek için elinden ne gelirse onu yaparmış. Oğul da öyle oğulmuş ki anasına bir kez bile öf dedirtmezmiş. O da anasını çok severmiş. Oğlan arkadaşlarıyla oyundan dönerken bile iner bahçeye gül toplar ve onları anasına sunarmış. Bu oğlan da öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki kırmızı gül toplamadan eve, anasının yanına gitmez olmuş. Ana da oğlunu, dünyanın en güzel güllerinden daha güzel görürmüş. Bu kırmızı güller zamanla, ana ile oğul arasında adeta sevginin bir sembolü haline gelmiş.

Gün gelmiş, ticarete alışmış olan Erzurum'un bu seçkin ailesinin cesur kadınının yetiştirdiği delikanlının eli artık işe güce erer olmuştur. O da babası gibi mal alıp satmaktadır, hatta kervanlara katılıp Tebriz'e ve Revan'a bile gidip gelmektedir. Zaman zaman kadıncağız, kervana katılan biricik yavrusundan ayrı kalınca kederlere düşermiş. Günlerce damlara çıkar yollara bakarmış, geceleri bir mum ışığında perdesini aralar, sabahlara kadar balasının yollarını gözlermiş. Gam, keder, kuşku yüreğini bir kurt gibi kemirir dururmuş. Ne kadar ısrar etse de delikanlıyı kervanlara katılmaktan alıkoyamazmış. Ana yüreği bu yavrusunun başına bir iş gelecek diye korkusundan pır pır atarmış. Oğlu eve dönünce de günlerce sevincinden gözlerine uyku girmezmiş.

Gel zaman, git zaman, bir keresinde, bu zengin kadının oğlu yine bir sıcak yaz günü kervancılara katılıp Revan pazarına mal almaya gitmek üzere yola koyulmuş. Yazın sıcağı öğle vakti olunca çökmüş kervanın başına. Sıcaktan bir hayli müşkül içinde yol almışlar. Eleşkirt derken, Ağrı derken Doğu Anadolu'nun uca dağlarının eteklerinden Iğdır Ovası’na ulaşmışlar. O sene de rivayet edilir ki son elli yılın en sıcak yazı hüküm sürmekteymiş. Sarı sıcaktan Iğdır ovası cayır cayır yanıyormuş. Güç bela kervan Iğdır'a varmış. Orada biraz dinlenmişler ama kervan kafilesi bu yorucu yolculuktan bir hayli bitkin düşmüş. Zaman kaybetmeyelim diye Iğdır'dan da bir an evvel ayrılmışlar. Bu yorgunluk, bitkinlik içinde nihayet Revan'a varmışlar ama kafiledeki herkes bitap düşmüş. Birkaç gün yiyip içtikten, dinlendikten sonra tüccarlar, Revan'da günlerce alış verişlerini yapmışlar. Sıcaktan mıdır, pis sulardan mıdır, yoksa yiyeceklerden midir nedir, her ne sebeptense o yıllarda da Revan'da salgın bir hastalık yayılmış, birçok insan bu hastalığın pençesinden kurtulamamış. Revan'daki bu talihsiz durum anasının nazlı kuzusu, genç tüccarın da yakasına yapışmış. Anasının iki gözü, bir tanesi, bu civan yavrusu, Revan’da bir hastalığa yakalanmış. Bu hastalığın veba olduğu rivayet edilir. O devirlerde bu hastalık amansız, çaresiz ve zor bir hastalıkmış. Bu hastalık yüzünden yüzlerce hatta binlerce insan ölürmüş. Hastalık delikanlıyı bir anda yataklara düşürmüş. Kervancı dostları, hekimler getirtip derdin devasını aramaya çalışmışlar ama bütün çabalar nafile hiçbir şey fayda vermemiş. Kervancılar da arkadaşlarını o halde gurbet ellerde bırakıp geri dönmemişler. Belki iyileşir diye delikanlının başucunda nöbet beklemişler. Zaten delikanlıyı herkes çok severmiş. Oğul da öyle sevilmeyecek oğul değilmiş yani. Hep gülen, seven, alçak gönüllü, gül yüzlü, sıcak yürekli bir oğulmuş.

Aradan bir hayli zaman geçip de kervan Erzurum'a dönmeyince oğlanın anasının zihnini kara düşünceler bürümüş, yüreğini dertler kaplamış, can evine köz düşmüş adeta. Yüreği dağlı ana, ciğerparesi, gül yüzlü çocuğunu çok özlemiş. O taraflardan gelenden gidenden haber sorar olmuş. Fakat Revan'a giden kervandan bir türlü haber alamamış. Zavallı ananın gecesi, gündüzü birbirine karışmış. Hem evlat hasreti hem de kara düşünceler kadıncağızı yiyip bitirmiş. Bu perişan hallerde yine bir gece pencere kenarında yavrusunun yollarını gözlerken öylesini bir uykuya dalıvermiş. Dalıvermez olaymış. O kısacık uyku esnasında gül yavrusunu kabuslar içinde görmüş. Rüyasında oğlu anasına seslenmiş: “Anacığım beni kurtar” diye elini uzatmış. Ana, bir telaşla uyanıvermiş. Uyanıvermiş ama zaten yüreğinden eksik olmayan yaraları hep birden depreşivermiş, köz düşmüş ocağına. Böyle uykudan uyanan anne, yavrusunun başında bir felâketin olduğu düşüncesiyle, yollara düşmüş. Çıkmış Erzurum'dan. Vurmuş kendisini gün doğusundaki yollara. Yayan yapıldak Revan yollarını katetmeye koyulmuş. Dizlerinin dermanı kesilene kadar dereler tepeler aşmış. Sormadığı yolcu, danışmadığı kervancı kalmamış fakat kimselerden bir iyi haber alamamış.

Derken, oğlunun katıldığı kervana ulaşmış. Ulaşmasına ulaşmış, eli, yüzü kan içinde, pabucu, entarisi yırtık adeta bir dilenci gibi kervancı başına koşmuş ama kervancı konuşamamış. Ana, çılgına dönmüş bir hâlde bir o yolcuya sarılıp yavrusunu soruyormuş, bir diğer yolcuya sarılıp oğlunu istiyormuş. Fakat hepsi boşuna, kafiledekilerin ağzını bıçakla kessen bir kelime alamazsın. Hiç kimsenin dili varıp da oğlun öldü demeye cesareti olmamış. Çünkü Revan’da hastalıkla pençeleşen yiğit ölmüş ve kervancı dostları tarafından bir ağacın dibine defnedilmiştir.

Nihayet acı haberi kervancı başından öğrenen ana, yeri delen, göğü yırtan, yürekleri paramparça eden, kervanı darmadağın eden bir çığlık atmış. Korktuğu başına gelmiş. Yaka yırtmış, yaş dökmüş, başını taştan taşlara vurmuş. Sonra acı bir feryat koparıp ağaçlara doğru koşmuş. O ağaç senin bu ağaç benim gitmiş gelmiş. Ağaçlara sarılmış ağlamış, toprağa yüzünü sürmüş ağlamış. Gözlerinden kanlı, topraklı yaşlar akmış. O duygu yüklü kadın, bağrını yerlere sürümüş durmuş. Oğlunun güzel cemalini, kırmızı güller toplayıp getirdiği güzel günleri düşlerken içine farkı bir sızı çökmüş ve ardı sıra yanık mı yanık bir türkü tutturmuş. İşte bu türkü o kadının oğlu için söylediği türküdür. Bütün yurtta yıllardan beri sevilerek söylenen bir türküdür kırmızı gül türküsü.

Kaynak:Güven, Merdan (). "Türkiye Sahasındaki Hikâyeli Türküler Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi)"(PDF). Erzurum. 14 Kasım tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi.&#;
Telif durumu:

Bu maddede yer alan eser anonimdir

Anonim eser, sahibinin kim olduğu bilinmeyen/tespit edilemeyen eserdir. Telif hakkı koruması, genellikle eserin sahibinin bilindiği durumlarda geçerli olur. Bu nedenle sahibi bilinmeyen, anonim eserler telif hakkıyla korunmaz, yani kamu malıdır. Yine de, aksi durumun öngörüldüğü hâllerde bu durumun sayfada belirtilmesi ve ilgili telif şablonunun konulması gereklidir. Aksi takdirde Vikikaynak telif hakkı politikasının ihlali söz konusu olabilir ve sayfa silinebilir.

Aşağıda yaşanmış türkü hikayeleri kısa kısaca olarak ele alacağız.

Kırmızı Gül Demet Demet türküsünün hikayesi şu şekildedir:

Erzurum coğrafyasında tarımla uğraşan Mehmet, hasadını kervana katarak ticaret yapmaktadır. Günlerini bu çetin işle uğraşarak geçirmektedir. Tarım faaliyetlerini tek başına idare etmeye çalışmaktadır. Annesiyle arasında kopmaz bir sevgi bağı bulunmaktadır.

Annesinin de Mehmet&#;e karşı hassasiyeti oldukça fazladır. Mehmet her gün işten dönerken annesi için kırmızı güller toplayıp getirmektedir. Demet demet kırmızı gül getirmesi annesinin hoşuna gitmektedir. Annesi ile Mehmet arasında güller, sevgi ve saygının simgesi haline gelmiştir.

Bir gün hasat kervanıyla yola çıkmak zorunda kalan Mehmet ile annesinin arasına ayrılık girer. Annesi kervan dönene kadar kabuslar görür. Kervanın yıkıldığını, savrulduğunu, rüzgara kapıldığını görerek bin bir endişe ile kervanı seafoodplus.infoken de bu türküdeki sözlerle adeta ağıt yakar. Kervan dönene kadar bu böyle devam eder. Annesi sürekli ağıtlar yakar, kervan da dönmek nedir bilmez.

Kırmızı Gül Demet Demet türkünün sözleri şu şekildedir:

Kırmızı gül demet demet,
Sevda değil bir alamet,
Balam nenni, yavrum nenni
Gitti gelmez ol muhannet
Şol revanda balam kaldı,
Yavrum kaldı, balam nenni&#;

Hastane Önünden İncir Ağacı türküsünün hikayesi şu şekildedir:

Yozgat şehrinde küçük yaşlarda beşik kertmesi yapılan iki çocuk, büyüdüklerinde de birbirlerini sevmeye devam ederler. Gencin askere gitme çağı gelince kızdan ayrı düşmek durumunda kalır. Bu nedenle çeşitli üzüntü ve kederler içine girer. Çünkü kızın ailesinden şüphe etmektedir. Ayrı düşmenin acısına katlanamayacağını düşünmektedir. Her şeye rağmen gitmek askere gitmek zorundadır.

Komşu kızıyla beşik kertmesi olan genç, askere gitme çağından kızdan ayrı düşmek durumunda kalır. Yozgat&#;tan asker vazifesini yapacağı yere gider. Beşik kertmesi olduğu sevdiği kızdan ayrılmanın acısını yaşar. Sürekli onu düşünür. Onu başka birine vermelerinden korkar. Onu başka bir evliliğe zorlamalarından korkar. Bir gün hastalanır. Hava değişimi için Yozgat&#;a gelir. Kızın ailesi kızı göstermek istemez. Daha çok hastalanır, endişe bütün vücudunu sarar.

Tedavi görmek için İstanbul&#;un hastanelerinden birine gelir. Verem olduğu anlaşılır. Çektiği ızdıraplar onu verem yapmıştır. Hastanede günler geçmek bilmez. Hastane bahçesinde bir incir ağacı bulunmaktadır. Bu incir ağacıyla vakit geçirip oyalanmak isterken türküler söyler. Bu türkü de o şekilde söylenen türkülerden biri olmuştur. Verem hastalığından kurtulamaz ve ayrılık acısını yaşayarak ölür. Cenazesi de İstanbul&#;da kalır.

Hastane Önünde İncir Ağacı türkünün sözleri şu şekildedir:

Hastane önünde incir ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Baş tabib geliyo zehirden acı

Garip kaldım yüreğime dert oldu
Ellerin vatanı bana yurt oldu
Mezarımı kazın bayıra düze

Benden selam söyleyin sevdiğim gıza
Başına koysun, karalar bağlasın
Gurbet elde kaldım diye ağlasın

Kara Tren türküsünün hikayesi

Yıl , Osmanlı birçok cephede savaştığı her türden levazımın gerekli olduğu gibi her şeyden önce de savaşacak asker lazımdı. Büyük kayıpların verildiği, gidenlerin geri dönmediği çoğunun akibeti bilinemediği günler.. İnsanımız istasyonlarda sabahlıyor.. Ümitle beklenen kara trenler kara haber getiriyor çoğu zaman.
Anaların, bacıların, eşlerin, gözleri ağlamaktan fersiz düşmüş çaresiz bekleyişi… Bekledikleri bir defa ölmüş ama o her kara tren gelişinde bir defa daha ölen kadınlarımız. Yorgun, bitkin ve başı eğik kara tren acı bir çığlık atarak uzaklaşıyor. İnadına yaşatılmaya çalışılan ümitleri, o korkunç bekleyişleri bir ağıta dönüşüyor;

Kara tren gecikir belki hiç gelmez…
Dağlarda salınır da derdimi bilmez
Dumanım savurur halim hiç görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez..

Cemalim Türküsü   Hikayesi

Türkü, öldürülen Cemal’e, karısı Şerife tarafından yakılmıştır. Şerife, 90 yıldan fazla yaşamış, 30 Kasım günü vefat etmiştir. yaşlarında Cemal’le evlenmiş, mutlu geçen birkaç yılı Cemal’in öldürülmesiyle sona ermiş, bu hadiseden sonra bir oğlu ile ortada kalmıştır. Bu hadisenin oluş şekli ve ona yakılan ağıtı/türküyü bana, Şerife’nin daha sonra evlendiği Hayrullah’tan olan oğlu İsmet Aksoy göndermiştir. Cemal’in öldürülme hadisesi ve türkünün tam metni şöyledir:

Ürgüp‘ün Karlık köyünün eşrafından ve varlıklı bir ailesinden olan Cemal, kalleşlikle öldürülür. Herkesçe sevip sayılan Cemal’in ölümüne yanmayan kalmaz. Eşi Şerife acılarını yaktığı ağıtla hafifletmeye çalışır. Yetim kalan oğlu Mustafa da, birkaç yıl sonra hasat zamanı bir atın tepmesi sonucu ölmüştür.

Ağıt, Şerife’nin ikinci kocası Hayrullah’ın sonraki yıllar Refik Başaran’a “Herkese bir türkü okudun ama, bana okumadın.” diye sitem etmesi üzerine Cemal türküsünü plağa okur. Cemal Hayrullah’ın aynı zamanda amcasıdır. Onun öldürülüşü Şerife kadar Hayrullah’ı da etkiler. Şerife’nin türkünün her çalınışında gözünden iplik iplik yaşlar akıtmasını, Cemal’i bir türlü unutamamasını daima anlayışla karşılamıştır.

Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar

Eski zamanlarda Malkara’da 15 yaşlarında Zeynep isimli güzel bir kız vardır. Bir gün köyde Ağa’nı bir düğünü olur. Düğünde eğlenceler ve at yarışları yapılır. At yarışlarına uzaklardan gelen Ali adında bir genç te katılır. Ali gönlünü düğünde gördüğü Zeynep’e kaptırır. Köyüne dönünce babasına Zeynep’i istetir. Ali’nin Köy’ü uzak olduğundan Zeynep’in ailesinin pek gönlü olmaz ama gönüllü gönülsüz verirler. Düğün yapılır, Zeynep Aili’ni köyü’ne gelin gider. Ancak ailesinden ayrı olmaya alışık olmayan Zeynep tam yedi yıl ailesini göremez. İçindeki hasret büyüdükçe türküler yakmaya başlar, düğünlerde söyler. Zeynep’in kocası Ali’de bu duruma aldırış etmez, yeri geldilçe Zeynep’i döver, O’nu hor görür. Zeynep üzüntüsünden hastalanıp yataklara düşer. Çevredekiler en sonunda dayanamayıp Zeynep’in anasını, babasını çağırırlar. Annesi bası geldiğinde Zeynep onlara bu türküyü mırıldanır ve bir daha da iyileşemez. Bu duruma çok üzülen çevresindeki halk bu türküyü dilden dile günümüze kadar aktarmıştır.

Yaşanmış Türkü Hikayeleri Kısa Hakkında Yorumlarınızı Aşağıdan Hemen Yazabilirsiniz.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir