kürtçe küfürlü telefon konuşması / Hemşerim nasılsın?

Kürtçe Küfürlü Telefon Konuşması

kürtçe küfürlü telefon konuşması

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın telefonda küfürleştikleri iddiasıyla ilgili açıklama yaptı. Telefonda konuştuklarını, ancak küfürleşme olmadığını söyleyen Bakan Soylu, “Yani hem haberi yazan, hem onu söylemeye çalışan hepsi birbirini bulmuşlar. Bunlar itibar edilmemesi gereken işlerdir ama şunu da söyleyeyim. Şu yanağımıza vuracaklar, bu yanağımızı çevireceğiz. Biz de ne söylenmesi gerekiyorsa, ölçüler içerisinde onları söyleriz. Söylemeye de devam ederiz. Bunlar dikkat ederseniz, Amerika’nın aparatıdır” dedi.

Bakan Soylu, “Ziya Paşa’nın çok güzel bir terkibi bendi var. Ziya Paşa der ki, ‘Asude olam dersen eğer gelme cihana.’ Ardından Ziya Paşa bunu devam ettirir, der ki; ‘Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazadan.’ Yani eğer başıma bir şey gelecek diye düşünürsen, hiç cihane gelme. Eğer meydandaysan muhakkak ki; kazalarla karşı karşıya kalırsın. Bizim işimiz budur. Birçok iftirayla, yalanla ve birçok tacizle tehditle karşı karşıya kalabiliriz. İkincisi, bizim ağzımıza küfür yakışmaz. Doğru da değil. Biz sadece ülkemizi yönetmek için çaba sarf eden insanlar değiliz. Aynı zamanda biz, bizden sonraki gelecek nesillere de bir model olmak durumundayız. Üçüncüsü, velev ki böyle bir hata işlemiş olalım. Kişi ne kadar pespaye olursa olsun, ne kadar aşağı olursa olsun, velev ki böyle bir hata işlemiş olalım, ben özür dilerim. Ama böyle bir şey söz konusu değil. Geçen hafta Mardin’den Mazı Dağı’na giderken bir mesaj geldi. Mesajda tehdit var, taciz var ve iftira var. Kim olduğunu da bilmiyorum. Telefon açtım, ‘Siz kimsiniz’ dedim. Kendini tanıttı. Bu mesajlar ayıp değil mi, yakışıyor mu? Ondan sonra konuşma tonunu değiştirdi. Konuşma tonunu değiştirince ben de daha önce televizyonlarda söylediğim sözleri söyledim. Onun dışında başka bir söz söylemedim ve telefonu da kapattım zaten. Gündeme gelmek için yalan, iftira dezenformasyon, bunlar devam ediyor. Ve yine bozacı, şıracı birbirini bulmuş. Yani hem haberi yazan hem onu söylemeye çalışan hepsi birbirini bulmuşlar. Bunlar itibar edilmemesi gereken işlerdir ama şunu da söyleyeyim. Şu yanağımıza vuracaklar, bu yanağımızı çevireceğiz. Biz de ne söylenmesi gerekiyorsa, ölçüler içerisinde onları söyleriz. Söylemeye de devam ederiz. Bunlar dikkat ederseniz, Amerika’nın aparatıdır. Ben operasyon çocuğu derken, kimin operasyon çocuğu olduğu apaçık ortadadır. Yani Amerika’nın aparatıdır bunlar ve bu aparatlıklarını çok net bir şekilde devam etmektedirler. Niçin meydana çıktıkları, hangi köşeyi tutukları, hangi pozisyonu aldıkları apaçık ortadadır. Milletimizin bunlara itibar etmemesini istirham ederiz. Biz işimize bakacağız ama yanağımıza vurulduğu zaman da öteki yanağımızı çevirmek de söz konusu değil tabi ki.” diye konuştu.

Didem Arslan Yılmaz'ın, Show TV'de yayınlanan “Didem Arslan Yılmaz'la Vazgeçme” programına telefonla bağlanan Türkan Taşçı, Kürtçe konuşmaya başladıktan bir süre sonra 'hakaret içeren ifadeler kullandığı' gerekçesiyle yayından alındı.

Arslan'ın "Halayla bir konuşun, doğru düzgün Türkçe konuşsun, burası Türkiye Cumhuriyeti. O dili bilmiyoruz. Bilsek anlayacağız da konuşacağız da bilmiyorum" ifadelerini kullanması ise tepki çekti.

Sosyal medyada gündem olan konuya ilişkin Didem Arslan Yılmaz'dan açıklama geldi.

Sosyal medyadan açıklama yapan Yılmaz " Kürtçeye bir tepkim olamaz. Yayında 'doğu dili' diye hiçbir ifadem de yok" dedi.

"Türkan hanımı, kürt olduğu için yayından aldırmadım"

Yılmaz şunları kaydetti:

1-Dünkü yayınımıza, Urfa’dan gelen Hayriye Taşcı, “babası benden 4 aylık bebeğimi kaçırıyor, bana yardım edin”diyerek, ablası Ayfer Taşcı ile birlikte programımıza katıldı. Kızlar aileleri tarafından tehdit aldıklarını söyleyip, öldürülmekten korkuyorlardı.

2- Yayın devam ederken kızların Halası Türkan hanım yayına bağlanmak istedi. Yeğenleriyle şakır şakır türkçe konuştu, önce kızlara türkçe hakaretler etti. Sonra da aniden kızlarla kürtçe konuşmak istediğini söyledi.

3- Hala Türkan hanım, benim ve seyircimin kızlarla konuşmasını anlamamızı istemedi. Yeğenleriyle kürtçe konuşarak, konuşulanları gizlemek istedi. Halanın bizden önceden tercüman talebi de olmadı.

"Doğu dili' diye bir ifadem yok"

4-Türkan hanımı, kürt olduğu için yayından aldırmadım. Yeğenlerine hakaret ve küfürler ettiği için yayından aldım. Öyle olsa yeğenlerini yayına konuk etmezdim.

5- Kürtçeye bir tepkim olamaz. Yayında 'doğu dili' diye hiçbir ifadem de yok…

6- Hala Türkan hanım, arapça da konuşmak isteseydi, ingilizce de konuşmak isteseydi, aynı tepkiyi gösterirdim. Çünkü, onun ne söylediğini bilmemiz gerekiyordu, kızların can güvenliğinden endişe ediyordum.

"Kürtçe konuşan vatandaşlarımızla hiçbir sorunum yok"

7- Sivaslı bir ailenin kızıyım. Memleketimin doğusu batısı kuzeyi ve güneyi ile ilgili ayrım yaptığımı iddia etmek, hele etnik ayrım yaptığımı söylemek tamamen gülünç.

8- Yayının sadece 10 saniyesini servis edip sanki ortada bir siyasi tartışma varmış gibi linç başlatanların amacı “ülkenin fay hatlarını kaşımak”

Not: Bu arada kürtçe konuşan vatandaşlarımızla hiçbir sorunum yok, yanlış anlayan varsa onlardan özür dilerim

Independent Türkçe

Kayseri’de kadın futbol maçında “Kürtçe konuşulmasın” talebine hakemden “Kimse dili yasaklayamaz” reddi

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Kadınlar 3. Ligi Play-Off turunda, Kayseri Gençlerbirliği ile 1955 Batman Belediyespor takımları arasında oynanan maçta Batmanlı kadın futbolcuların Kürtçe pas istemeleri nedeniyle gerginlik çıktığı belirtildi. Batmanlı yöneticiler mağlup ayrıldıkları maçtan sonra saldırıya uğradıklarını söyledi.

Pazar günü Kayseri’de oynanan karşılaşmada iki takım oyuncuları arasında sahada kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Batmanlı kadın futbolcuların maç esnasında birbirlerinden Kürtçe pas istemeleri üzerine Kayseri takımı oyuncuları hakeme başvurarak, “Bize Kürtçe küfür ediyorlar” dedi. Maçın orta hakemi, Kayserili kadın futbolcuların şikayeti üzerine, “Hayır, bunun küfür veya hakaretle alakası yok. Dil evrenseldir, herkes istediği dilde konuşmakta özgürdür ve kimse dili yasaklayamaz” dedi.

Karşılaşma ev sahibi takımın 1-0 galibiyeti ile sona ererken, maçtan sonra yöneticiler ve teknik ekipler arasında kavga çıktı. Batman Belediyespor Teknik Direktörü Mehmet Kalkan, yaşanan olayı şöyle anlattı: “Maç esnasında bizim futbolcularımız Kürtçe konuşarak birbirlerinden pas isteyince, rakip oyuncular hakeme kendilerine Kürtçe küfür edildiğini söylemiş. Hakem de sanırım Kürtçe bildiği için, bunun küfür olmadığını, dilin evrensel olduğunu söyleyince karşılaşma devam etti ve 1-0 yenildik. Maçtan sonra rakip yöneticiler bize saldırdı ve masörümüz yaralandı. Saldırıyı kınıyoruz. Biz kendilerini daha önce burada 2-0 yendiğimiz için bize karşı sanırım bilenmişlerdi.”

Hemşerim nasılsın?

Gülfer Akkaya

Didem Arslan Yılmaz’ın sunduğu Vazgeçme adlı programın tamamını izledim. Programa telefona bağlanan konuk önce Türkçe konuşuyor, program devam ederken birden sesler kesiliyor. Sonra Didem Hanım'ın açıklaması geliyor ve ondan öğreniyoruz ki, telefondaki konuk Kürtçe konuşmaya başlamış ama küfürlü konuşuyormuş. Kürtçe konuşmanın başlamasından hemen önce Türkçe konuşurken de aynı konuk hakaretlere başladığı için uyarı alıyor Didem Hanım'dan. Programda hakaretler nedeniyle sesler sık sık kesiliyor.

Benim gözlemime göre sesin kesilmesinin nedeni Kürtçe konuşulması değil, küfürler. Didem Hanım Kürtçe küfredildiğini anlıyor. Bunu da söylüyor. “Hayır hayır hattan alın. Kızlara hakaret de edemez. Öyle de konuşamaz. Biraz da anlarım ben Kürtçeden. (Bu kısımda küfürleri anladığını belirtiyor teknik masadakilere ve izleyenlere.) Kesinlikle olmaz. Halayla bi' konuşun. Doğru düzgün Türkçe konuşsun hepimiz anlayacağız yani. Burası Türkiye Cumhuriyeti. O dili bilmiyoruz ki biz, bilsek anlayacağız da, konuşacağız da, bilmiyorum” diyor.

İzlediğim programdan yola çıkarak Didem Hanım'ın verdiği refleksin 'aman programımda Kürtçe konuştular' tepkisi/korkusu olduğunu düşünmüyorum. Burası Türkiye Cumhuriyeti derken bunun 'Türkiye’de tek dil Türkçedir, başka dil konuşulamaz' amacıyla söylenmiş olduğu konusu şüpheli. Bu kanıya nasıl mı vardım? Programın tamamını izlerken vardım. Programda Kürtçenin konu olmadığı başka bölümlerde de benzer tavırlar, rest çekmeler var. Program boyunca küfür ve hakaret edilirken seslerin kesildiğine ve Didem Hanım'ın aynı vücut dilini kullanarak tepkiler verdiğine tanıklık ediyoruz.

Ancak Kürtçe şarkı söylediği için öldürülen insanların olduğu, öldürenlerin kahraman sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Kürtçe için özel olarak 'bilinmeyen dil' diye uyduruk bir statünün üretildiği bir ülkede yaşıyoruz. Sırf Kürtçe yayılmasın, her yerde konuşulabilen dil olmasın, daha çok insan Kürtçe öğrenemesin diye anadilinde eğitime karşı çıkılan bir ülkede yaşıyoruz. Kürtçe tabelaların indirilip yasaklandığı, başka dillerde tabelaların asılmasının serbest olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ülkenin hali böyle olunca söylediğiniz tek söz, kurduğunuz cümle, vücut diliniz bu tarihi arka planla beraber okunuyor, algılanıyor.

Didem Hanım'ın programdaki dilini ve tutumunu 'Kürtçeyi yasakladı' zeminine oturtan da ülkenin Kürtlere ve Kürtçeye karşı bu “hassas” gerçekliğidir. Didem Hanım eğer bu hassasiyeti daha fazla kavrayıp ona göre davranıp, mesela telefonu kapattırmak yerine konuğuna “Kürtçe konuşurken ettiğin küfürleri anlıyorum, ben de biraz Kürtçe biliyorum, küfürsüz konuş” diyebilseydi ve Kürtçeyi o sırada konukları olan kadınlara tercüme ettirseydi, -çünkü onlar Kürtçe biliyor ve konuklardan biri konuşsun diye onaylıyor zaten- bunları yaşamak, kendisini açıklamak zorunda kalmazdı. Bunu yapmadığı için Didem Hanım eksik ve hatalı davranmış. Bunu hangi niyetle yaptığını konuşmak ancak niyet istismarcılığı olur, ki buna yeltenmek doğru değil. Ancak milyonlarca insanın izlediği, toplumun her kesiminden insanların konuk olup katıldığı programlara tercüman bulmak dâhil, birçok açıdan hazırlıklı olmak gerekiyor. Çünkü çok fazla dilden insan bir arada yaşıyoruz.

'BURASI TÜRKİYE CUMHURİYETİ'

Didem Hanım'ın en çok tepki çeken sözlerinden biri Kürtçe konuşulmaması için öne sürülen gerekçelerden biri olan “Burası Türkiye Cumhuriyeti” cümlesi. İtaatin, ötekileştirilmenin, kimliğinden, kültüründen, benliğinden koparılmanın, kendine yabancılaşmanın içselleştirilmesinin ayan beyan kanıtı olan bu gerekçe elbette haklı olarak tepki gördü. Tek dil, tek millet tekçiliğine destek olan bu söylem adı geçen cumhuriyette yaşayan onca dili ve milleti yok sayıyor. Oysa Didem Hanım da pekâlâ bilir ki, pek çok ülkede aynı anda resmî olarak kabul edilen birkaç dil mevcut. Yine ülkelerde farklı milletler, farklı diller var ve gizlenmeden, yok sayılmadan, bilinmeyen dil kategorisine konulmadan açıkça konuşulmakta bu diller. Bu dillerde sanat, siyaset, televizyon programları yapılıyor, eğitim veriliyor.

KENDİNİ KORUMAK

Didem Hanım programda o cümleleri kurarken fark ettim ki, hayatımda defalarca maruz kaldığım şeye Didem Hanım da maruz kalmış. Konuşurken satır aralarında kendisine aktarılan o toplumsal bilinç var. Kendini korumak. Geleceği kesin olan zulme, baskıya, öfkeye, aşağılamaya ve yok edilmeye karşı kendini korumak. Bunu bizler evlerimizde öğreniriz.

Bizlere evlerde Kürtçe konuşmamak öğretilirdi. 'Sakın ha, Kürt olduğunu, Alevi olduğunu söyleme kimseye' diye tembihlenerek yetiştirilirdik evlerde. Okula gidecek çocuklarla Kürtçe konuşulmazdı, Kürtçe öğrenmeyelim diye. Bizimle Türkçe konuşulurdu. Çünkü burası Türkiye Cumhuriyeti'ydi. Burada yaşayacağız, burada çalışacağız, burada evleneceğiz. Mal, mülk edineceğiz. Burada işyeri açacağız. Burada siyaset yapacağız. Bir yandan sen Kürt’sün bunu unutma. Ama öte yandan 'Kürt olduğunu, Kürtçeyi unut' şeklindeki ikili durumlar sıradanlaşırdı. Üstelik daha kamusal alana çıkmadan. Kendi evinin içinde. Daha çocukken. Hayata henüz başlarken. Kişiliğin oluşurken. Daha işkence görmemişken, daha tutuklanmamışken, daha evin basılmamışken, daha terörist ilan edilmemişken.

Evdekiler bilir bunu. İlla gelip seni bulacağını bilir. Nereden mi? Bunu da Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkes bilir.

Dışarıda başka hayat, evde başka hayat sürer. Bir tek ömürde birçok hayat yaşanır, kimi legal, kimi illegal. Çünkü burası Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Tüm bunları biliyorken yine de tepki olarak Kürt ve Aleviymiş diyerek Didem Hanım'ı aşağılamaya çalışan kimi Kürt, Alevi, Türk, solcu erkekler sahi siz ne zaman snopluktan vazgeçeceksiniz?

Kürt ve Aleviymiş diyerek aşağılıyorsunuz ya, işte bu küstahlığınız, kopuştuğunuzu sandığınız şeyle aranızdaki güçlü bağı gösteriyor. O bağın sahibi Türkiye Cumhuriyeti.

 

 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir