Zikrin canl örneklerinden biri olan Kur’an okuma, büyük bir öneme sahiptir. Zikir ve Kur’an, insana öyle bir güç verir ki, insan bu güç sayesinde günaha dümez. nsann kemal ve olgunluk yönünde ilerleyebilmesi için erdemleri kuanmas gerektii gibi, ruhunu kötü huylardan arndrmas da kaçnlmazdr. te bu balamda zikir ve Kur’an çok uygun bir etkendir.
Yüce slam Peygamberi (s.a.a), Ebuzer-i Gifari’ye hitab ettii bir hadisinde, Kur’an okumay ve yüce Allah’ anmay tavsiye ederek öyle buyurmaktadr:
Ebuzer öyle rivayet etmektedir: “Allah Resulünden (s.a.a), bana tavsiyede bulunmasn istedim. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: "Allah’tan saknmay sana tavsiye ederim; çünkü Allah’tan saknma, her eyin badr."
Daha fazla tavsiyede bulunmasn istedim. Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: Çokca Kur’an oku ve Allah’ zikret.
Yine tavsiye etmesini istedim; ve Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: "Uzun süreli susmalar seçmelisin."
Baka tavsiyelerini istedim ve buyurdu: "Çok gülmekten sakn."
Yine tavsiye istedim ve buyurdu: "Yoksullar sevmeli ve onlarla har-neir olmalsn.
Yine tavsiye etmesini istedim ve buyurdu: "Hakk söyle, her ne kadar ac da olsa."
Yine tavsiyede bulunmasn isteyince Allah Resulü (s.a.a) öyle buyurdu: "Allah yolunda (olduun sürece) hiçbir knaycnn knamasndan korkma.”
Allah Resulü (s.a.a) bu yüce irfani reçetede baz kilit noktalar Ebuzer’e tavsiye etmektedir:
1-Takva edinme (Allah’tan saknma)
2-Kur’an okuma ve Allah’ zikretme
3-Uzun süreli suskunluk
4-Gülmeyi azaltma
5-Yoksullar sevme ve onlarla birlikte olma
6-Hakk söylemek ve hakka uymak
7-Allah yolunda, düüncesiz insanlarn knmasndan korkmamak
[Bildiiniz üzere bu reçetenin her bir maddesi, hacimli bir kitap konusunu tekil etmektedir.]
Kur’an okumann öneminden dolay namaz farz klnmtr. Gerçekte namazn farz olu nedenlerinden biri, Kur’an’n korunmas ve okunmasdr; Kur’an okumann faydalar da namazn klnmasyla gerçeklemi olur.
Bu balamda mam Rza’dan (a.s) rivayet edilen bir hadis öyledir:
“nsanlarn namazda Kur’an okumaya emrolunmalarnn nedeni Kur’an’n terkedilmemesi, unutulmamas, zayi edilmemesi, korunmas ve meçhul kalmamasdr. Namazn sadece Hamd (Fatiha) sûresiyle balamasnn nedeni de Hamd (Fatiha) sûresindeki hayr ve hikmetin hiçbir sûrede ve hiçbir sözde mevcut olmaydr. Çünkü yüce Allah’n ‘el-hamdu lillah’ buyruu, kullar üzerine farz kld ükrün yerine getiriliini ifade etmektedir.
‘Rabb’il alemîn’; Allah’ birleme ve övgüdür ve O’ndan baka yaratc ve malik olmadn ikrardr.
‘Er-Rahman’ir Rahîm’; yüce Allah’n bütün varlklara (bahettii) nimetleri hatrlatmaktadr.
‘Malik-i yevm’id din’; yeniden dirilii, hesaba çekilii ve yüce Allah’n hem dünya ve hem de ahiretin maliki olduunu kabullenmedir.
‘yyake ne’budu’; hem Allah’a rabet ve yaknl, hem de amellerin sadece Allah için olmas gerektiini ifade etmektedir.
‘yyake nesteîn’; ibadette baary, ilahi nimet ve yardmlarn idamesini talep etmektir.
‘hdine’s sirat’el musteqim’; dinî hidayet, ilahi halata tutunma ve alemlerin Rabbini daha çok tanma dileidir.
‘Sirat’ellezine en’amte aleyhim’; hem istek ve dilee vurgudur, hem de yüce Allah tarafndan evliyalara verilen nimetlerin anldr ve ayn zamanda da o nimetlere duyulan rabeti gösterir.
‘ayr’il medubi aleyhim’; Allah’, emir ve yasaklarn hafifseyen inatç kafirler zümresinde olmaktan Allah’a snmaktr.
‘Ve le’d dâllîn’; bilinçsizce Allah’n yolundan sapan ve iyi i yaptn zannedenlerden olmamak üzre Allah’a dayanmak ve tevekkül etmektir.
Böylece Hamd (Fatiha) sûresi, hiçbir sûre ve kelamn içermedii dünya ve ahiret hayr ve hikmetlerini içermektedir.”
Bu hadis-i erif üzerinde younlamak ve baz noktalara deinmek gerekir:
1-mam Rza’nn (a.s) ‘Bismillahirrahmanirrahim’ hakknda her hangi bir ey buyurmamasnn nedeni, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ cümlesinin her sûrede var oluudur; her ne kadar her sûredeki ‘Bismillahirrahmanirrahim’ bal bana bir ayettir ve kendine has bir manas vardr.
2-Bu hadisin Hamd (Fatiha) sûresine getirdii yorum itibariyle bu sûre, u konular içermektedir: ükür, tevhid inanc, Allah’n rab oluu ve malikiyeti, yüce Allah’n Rahmanî ve Rahimî nimetinin anl, ölüm sonras dirilie ve hesaba ikrar, yüce Allah’a yakn olma istek ve rabeti, yalnz Allah için amel etme, ibadette baary ve dinî hidayeti yüce Allah’tan dileme, Allah katndan evliyalara verilen nimetlerin anl ve bu nimetlere duyulan meyil ve rabet, sapklarn yol-yordamndan saknma.
3-mam Cafer-i Sadk (a.s), Hamd (Fatiha) sûresinin fazileti hakknda öyle buyurmutur:
“Hamd sûresi yetmi defa bir ölüye okunsa ve ölü de ruhunun geri gelmesiyle dirilecek olsa, buna armamak gerek.”
Mufazzal b. Ömer öyle rivayet etmektedir:
“mam Cafer-i Sadk’n (a.s) huzuruna hasta birinigetirdiler. mam (a.s), hastaya hitapla buyurdu: Rengin neden böyle kaçm, periansn?
Hasta dedi: Bir aydan beridir ki ateim var.
mam (a.s) buyurdu: Gömleinin dümelerini aç ve gömleini bana geçir; ezan ve ikame oku ve yedi defa da Hamd (Fatiha) sûresini oku!
Hasta ahs, mamn (a.s) buyurduklarn yerine getirdi ve ifa buldu.”
Amaca ulamak ve belalar defetmek için Cumartesi 70, Pazar 60, Pazartesi 50, Sal 40, Çaramba 30, Perembe 20 ve Cuma günü ise 10 defa Hamd (Fatiha) sûresi okunur.
Hamd (Fatiha) sûresini hatmetmenin bir dier yolu da öyledir:
Cuma gününden balayarak 41 gün boyunca her gün 41 defa Hamd (Fatiha) sûresi okunur. Hamd sûresinin bitiminden sonra da 13 defa u dua okunur: “Ya mufettihu fettih, ya muferricu ferric, ya musebbibu sebbib, ya museyyiru yessir, ya musehhilu sehhil, ya mutemmimu temmim.”
Yüce Peygamberimiz (s.a.a) hem efaat edicidir ve hem de ikayetçi. Peygamberimiz (s.a.a), Kur’an’ terkedenlerden ve itina göstermeyenlerden ikayetçi olacaktr. Kur’an- Kerim öyle buyurmaktadr:
“Ve Peygamber, yâ Rabbi dedi, bu kavmim, u Kur'ân' ihmâl etti, terkedilmi bir hale getirdi.”
Ayette geçen “resul” kelimesi ile kastedilen ahs, yine ayetteki Kur’an kelimesinin varl hasebiyle yüce slam Peygamberidir (s.a.a).
Ayet hakknda deinmem gereken bir dier nokta da, kyametin gerçeklemesinin kesin olduundan dolay gelecek zaman kipi (yegulu) yerine, geçmi zaman kipinin (gale) ayette kullanlm olmasdr.
Bir baka hadis öyle buyurmaktadr:
“Kiyamet günü üç grup ikayetçi olacaktr: Bir toplumun içindeyaayan, ancak ilminden ve amelinden faydalanlmayan alimler; laykyla kullanlmayan ve terkedilen camiiler; tilavet edilmeyen Kur’an- Kerim.”
Aslnda bu hadis, çok yüce bir irfanî noktaya temas etmektedir. Bahsi edilen nokta öyle izah edilebilir:
Din görüngesinde zaman, mekan ve Kur’an da dahil olmak üzere bütün varlklar, insanlarn çounda mevcut olmayan masumâne bilinç, alg ve anlama gücüne sahiptirler.
Bu esas dorultusunda kyamet günü zaman, mekan ve Kur’an’n ahitlii geçerli ve makbuldür. Varlklarn tanklnn Allah katndan kabul edilii ise, bu varlklarn dünyada olup biten olaylar masumâne (hataya dümeksizin) algladklarn kantlamaktadr.
Hem yerde hem gökte olan her zerre
Biz duyar, görürüz ve alglarz
Namahrem sizlerle biz konumayz
Canszla doru gidecekseniz
Cansiz cana mahrem olamazsnz
Canszlktan cana doru can olun
Her zerrenin zikir sesini duyun
Kur’an Okumann Getiri Ve Bereketleri
Her zaman, her yerde, bütün hallerde ve özellikle de Kur’an’n indii mübarek ramazan aynda Kur’an okumak çok iyidir.
mam Muhammed-i Bakr (a.s) öyle buyurmaktadr:
“Her eyin bir bahar vardr; Kur’an’n bahar ise ramazan aydr.” [1]
1- Kur’an- Kerim, insan üstün melekler seviyesine yüceltir ve insan ile cehennem arasnda engel olur.
mam Cafer-i Sadk (a.s) konuyla ilintili olarak öyle buyurmaktadr:
“Her kim genç yata ve iman halinde Kur’an okursa, Kur’an onun et ve kanna karr; yüce Allah böyle birini üstün meleklerle birlikte klar ve Kur’an da cehennem ateiyle onun arasnda engel olur. Kur’an öyle der: ‘Allah’m! Bana amel edenin dnda her kes yaptnn mükâfatn ald; öyleyse bunu da mükâfatlarn en güzeline ulatr.’
Yüce Allah, o insana iki altn cennet elbisesi giydirilmesini, bana keramet tac konulmasn emreder ve sonra da Kur’an’a öyle buyurur: ‘Sana amel edene verdiimizden raz oldun mu?’
Kur’an arz eder: ‘Allah’m! Ben, bana amel eden kimse için daha fazlasn isterim.’
Bunun üzerine yüce Allah, ahsn sa eline güvence ve sol eline de ebedîlii verir. (Kur’an’a amel eden) ahs böylece cennete girer ve ona öyle hitap edilir: ‘Kur’an oku ve makamn yücelt.’
Yüce Allah, Kur’an’a buyurur: ‘Sana amel eden ahsa verdiklerimizden raz oldun mu?’
Kur’an, ‘Evet’ der.”[2]
-Kur’an bir insann ruhuna ileyecek olsa, cehennem ateini emrine alr ve cehennem atei ona eziyet etmez.
-Kur’an, Kur’an’n saygsn gözeten kimsenin makamn yüceltmek ister.
-Kur’an kiyamet günü altn elbise olur; elbise, insan olumsuzluklardan koruduuna göre cennet elbisesi de ahiret aleminin olumsuzluklarndan korur.
-nsan okuduu ve uyduu her ayet karlnda kiyamet günü bir makam kazanr.
2-Kur’an- Kerim, gerçek anlamyla kendisini okuyan kimseye alçak gönüllülük, ballk, yücelik, izzet ve ziynet kazandrr ve Kur’an’ hatmeden kimseye de teyidî peygamberlik nimeti verilir.
Yüce Allah Resulü (a.s), bu balamda öyle buyurmaktadr:
Kukusuz ki gizlide ve açkta alçak gönüllü olmaya daha liyakatli olan kimse, Kur’an taycsdr; gizlide ve açkta namaz klmaya ve oruç tutmaya daha layk olan kimse, Kur’an taycsdr.
Bu srada yüce Peygamberimiz (s.a.a) yüksek sesle öyle buyurdu: Ey Kur’an tayclar! Kur’an sayesinde alçak gönüllü olun ki Allah sizi yüceltsin; Kur’an taycs olmakla böbürlenmeyin ki Allah sizi zelil eder. Ey Kur’an taycs! Allah için Kur’an sayesinde güzellik edin ki Allah seni onunla süslesin; Kur’an’ alet edinerek kendini insanlara güzel gösterme ki Allah seni çirkin klar. Kur’an’ hatmeden kimsenin gösüne adeta peygamberlik yerletirilir, ancak ona vahiy gelmez.”[3]
Uyar: Peygamberlik iki ksmdr: Teriî peygamberlik ve teyidî peygamberlik. Teriî peygamberlik, nebi ve peygamberlerin özelliklerinden olup yüce slam Peygamberinin (s.a.a) peygamberliiyle son bulmutur. Teyidî peygamberlik ise peygamberlerin özelliklerinden olmad için hem Peygamberimizin (s.a.a) döneminden sonra ve hem de Peygamberimizin (s.a.a) kendi döneminde melek ile bu tür irtibat halinde olan insanlar vard.
mam Ali (a.s) öyle buyurmaktadr:
“Ben çocukluk dönemimde yüce Peygambere (s.a.a) demitim ki: ‘Ey Allah’n Resulü (s.a.a)! Bu nâle, inilti sesi nedir?’ Allah Resulü (s.a.a), ‘Bu, eytann nâlesidir.’ buyurmu ve sonra da öyle devam etmiti: Ey Ali (a.s)! Benim duyduum her eyi duyuyor ve gördüklerimi de görüyorsun; ancak u var ki sen peygamber deilsin.” [4]
Yüce Allah Resulü (s.a.a) yine konuyla ilintili olarak öyle buyurmaktadr:
“Eer gönüllerinizin dankl ve çok konumanz olmasayd, mutlaka siz de benim duyduklarm duyardnz.”[5]
Yüce Peygamberimiz (s.a.a) bir dier hadisinde ise öyle buyurmutur:
“Kur’an’n üçte birini okuyan kimseye adeta peygamberliin üçte biri verilmi olur; Kur’an’n üçte ikisini okuyan kimseye adeta peygamberliin üçte ikisi verilmi olur; Kur’an’n tümünü okuyan kimseye ise adeta peygamberliin tümü verilmi olur.”[6]
3-Kur’an okumak hafzay güçlendirir. Yüce Allah Resulü (s.a.a), mam Ali’ye (a.s) öyle buyurmaktadr:
“Ey Ali! Üç ey hafzay güçlendirir ve balgam yok eder; süt, misvak ve Kur’an okumak.”[7]
4-Kur’an okumak, vatannda bulunanlarn mertlik/cömertliidir:
“mam Cafer-i Sadk’n (a.s) huzurunda mertlik/cömertlikten bahsediliyordu. mam (a.s) buyurdu: ‘Mertlik/cömertliin günah ve kötülükle ilintili olduunu mu zannedersiniz? Bilesiniz ki mertlik/cömertlik; bahedilen yemektir, güzel eylerin bahedilmesidir, insanlara eziyet etmemektir.’ Daha sonra da buyurdu: ‘Mertlik/cömertliin ne olduunu söyleyin!’
mamn (a.s) huzurunda bulunanlar, ‘Biz bilmiyoruz.’ dediler.
Bunun üzerine mam (a.s), ‘Andolsun Allah’a! Mertlik/cömertlik, insann sofrasn evinin eiine yaymasdr ve mertlik/cömertlik iki ksmdr: Vatanda mertlik/cömertlik, yolculukta mertlik/cömertlik.
Vatanda mertlik/cömertlik; Kur’an okumaktr, mescidin ayrlmaz olmaktr, ihtiyaçlarn giderilmesinde din kardelerinin yannda yer almaktr.
Yolculukta mertlik/cömertlik ise; bol ve güzel yol az götürmek, onlar yol arkadalarna vermek, yolculuun bitiminden sonra da onlarn durumunu bakalarna açmamak ve yüce Allah’ gazaplandrmayan hususlarda aka yapmaktr.’ buyurdu.”[8]
Kur’an okumak, dostun kitabn okumak ve onu anmak olduu için insana zindelik, mutluluk, nee ve gençlik verir. Yüce Peygamberimiz (s.a.a) öyle buyurmaktadr:
“Aradm dostluu Kur’an okumakta buldum.”
mam Zeyn’ül Abidin (a.s), Kur’an’a duyduu dostluu ve alkln öyle buyurmaktadr:
“Kur’an benimle birlikte olduu müddetçe, dou ve batarasndaki insanlar ölse bile korkuya kaplmam.”[10]
mam Cafer-i Sadk (a.s), yüce Allah Resulü’nün (s.a.a) öyle buyurduunu rivayet etmektedir:
“Dorusu ben, Kur’an okuduum zaman yalanmadma aarm.”[11]
“nananlar, öyle kiilerdir ki Allah' anmakla yatr, kuvvetlenir gönülleri. yice bilin ki gönüller, Allah' anmakla yatr, kuvvet bulur.”[12]
“Yalandm, gönlüm yoruldu ve güçsüz dütü isem de
Senin cemalini andm her an gençletim ben”
Mevlana Celaleddin öyle demektedir:
“Dostlar anmak dosta ho gelir Özellikle bu Leyla ve o Mecnun ise.”
Baba Tahir’in tabiri ise öyledir:
“Hayalini gece aldmda koynum Seher yatamdan gül kokusu gelir.”
Yüce Allah Resulü (s.a.a), insanlarn fazilet ve üstünlük ölçüsünü Kur’an ekseninde arar ve bunu pratize ederdi:
“Ebu Übeyde öyle diyor: mam Cafer-i Sadk’a (a.s), baz dostlarmzn namaz vaktine kadar bir araya toplanmalar ve namaz vakti gelince de birbirlerine ‘Filani, sen öne geç (namaz kldr).’ demeleri hakknda sordum. mam (a.s), ‘Allah Resulü (s.a.a) daha çok Kur’an okuyan öne geçirirdi; Kur’an okumada eit olduklar zaman daha önce hicret edeni öne geçirirdi; ayn zamanda hicret etmi olsalard yaça daha büyük olan öne geçirirdi; ayn yalarda olduklar taktirde ise din hususunda daha bilgili olan öne geçirirdi.’ buyurduktan sonra öyle devam etti: Hiçbiriniz ev sahibinden öne geçmeyin.”[13]
mam Ali (a.s), hrszlk yapm olan Kur’an okuyucusunun elini, Kur’an’n ihtiramna kesmemiti. Bu husustaki rivayet öyledir:
“mam Ali’nin (a.s) huzuruna gelen bir insan, hrszlkyapm olduunu itiraf etti.
mam Ali (a.s) adama, ‘Kur’an’dan okuduun bir ey var m?’ sordu.
Adam, ‘Bakara sûresini okurum.’ dedi.
mam Ali (a.s), ‘Bakara sûresinin ihtiramna kolunu baladm.’ buyurdu.
E’as, mam Ali’ye (a.s) dedi: ‘Allah’n belirledii cezay m askya alyorsun?’
mam Ali (a.s), ‘Sen bilmiyorsun. Eer birinin hrszlk yaptna dair kant getirilirse, imam cezay affedemez; ama eer ahsn kendisi itiraf edecek olsa, imam dilerse cezay affeder veya ahsn elini kesmek suretiyle cezay uygular.’ buyurdu.”
Kur’an Okumak, Gönüle Parlaklk Verir
Kur’an okumak, insann gönlüne parlaklk kazandrr.
Kur’an- Kerim zikirdir. Kur’an bu alanda öyle buyurmaktadr:
“üphe yok ki Zikr’i (Kur'ân') biz indirdik ve üphe yokki onu mutlaka koruyacaz.”[14]
Bu alandaki bir dier ayet öyle buyurmaktadr:
“Ve biz, ona iir belletmedik ve bu, ona yakmaz da; bu, ancak bir zikirdir (öüttür) ve her eyi açklayan Kur’ân.” [15]
Zikir konusuna girmeden önce bir giri bölümü sunmak durumundaym: lahi bir ayna konumunda olan gönül, ancak günah pasndan arndktan sonra gayb yanstma gücüne sahip olabilir. Kur’an- Kerim, kiyamet de dahil olmak üzere hakikatlerin kafirler tarafndan yalanlanmasnn günah kökenli olduunu ve bunun da hak ve hakikati görmemeye neden olduunu öyle buyurmaktadr:
“Vay hallerine o gün yalanlayanlarn. Onlarn ki yalanlarlard cezâ gününü. Ve o günü, yalnz haddini aan ve boyuna suç ileyip duran kiiler yalanlarlar. Onlara âyetlerimizi okuyunca derler ki: Öncekilere âit masallar. öyle deil, hayr, kazandklar eyler, üstüste kalplerine ylmtr da kalpleri pas tutmutur. öyle deil, hayr, üphe yok ki onlar, o gün elbette Rablerinin lütfünden, bir perdeyle, bir engelle uzak kalrlar.” [16]
Bilir misin aynan niye berrak deil?
Çünkü yüzündeki kir-pas alnmamtr
Gaybî resimlere ayna olur
Bizim srrmz üphesiz ki kesindir
Çünkü mümin Mümin’in aynasdr.[17]
Gönüle ilemi pas temizlemenin ve arndrmann etkenleri öyle sralanabilir:
a-Gönüle parlaklk kazandrma vesilesi olan “takva”:
Müminler Emiri mam Ali (a.s) bu hususta öyle buyurmaktadr:
«“Kukusuz ki ilahi takva (Allah’n emirlerine uyma ve yasaklarndan saknma), gönüllerinizdeki hastalnn ilacdr; kalplerinizdeki körlüün basiretidir/görü gücüdür; bedenlerinizdeki hastaln ifasdr; göüslerinizdeki fesadn islahdr; canlarnzdaki pisliklerin temizleyicisidir; gözlerinizdeki karanla aydnlktr; kalplerinizin strabna emniyet vericidir ve (cahillik) karanlnzn siyahlna nur yanstcdr” [18]
b-Gönül pasn gideren etkenlerden bir dieri; “nefsini arndrm erlerin nasihatn dinlemek, onlarn maiyetinde bulunmak, görümek, konumak ve har neir olmaktr”.
Mevlana bu hususta öyle demektedir:
Gönül gdasn imdi ver bir gönül ehlinden
Git de devleti devlet sahibi nezdinde ara [19]
Hafz- irazî öyle demektedir:
ahlk aynas olan gönül tozlanr bazen
Müminler Emiri Ali’nin (a.s) bu alandaki buyruu öyledir:
“Nasihatler, canlarn berrakl ve gönüllerin parlakldr.” [20]
Yüce Peygamberimizin (s.a.a) buyruu ise öyledir:
“Birbirlerinizle müzakere edin, görüün ve konuun; çünkü (semavî) söz, gönüllere parlaklk verir. üphesiz ki gönüller de klçlar gibi paslanr ve onlarn parlakl ise konumakladr.” [21]
c-Gönüllere berraklk ve parlaklk veren bir dier etken ise “zikirdir”.
Yüce slam Peygamberinin (s.a.a) öyle buyurduu rivayet edilmitir:
“Demirin pasland gibi gönüller de paslanr.”
Allah Resulüne (s.a.a) sordular: “Ey Allah’n Resulü (s.a.a)! Peki,gönüllerin parlakl ne iledir?”
Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: “Kur’an okumak ve ölümü anmak.” [22]
Müminler Emiri Ali (a.s), konuyla ilintili olarak öyle buyurmaktadr:
“Zikir; akln nuru, canlarn hayat ve göüslerinparlakldr.” [23]
Mevlana’nn bu husustaki dizeleri öyledir:
Kendini temizle, parlat, arndr ki
Gönlün resimli bir ayna olsun
Onun içine her güzel altn tasn
Demir kararm ve ksz olsa da
Celâ bu kararml giderir
Demir celây görünce yüzü açld
Çünkü artk resimler gösterecekti
Hâki beden de kat ve kararmtr
Parlat onu, çünkü parlayabilir
Böylece gaybî resimler belirir
Hûri ve melek resmi de ona yansr
Aklnn celâs ona vermitir hak
Ki onunla aydnlanr ve yumuar gönül[24]
Demirin tuttuu pasn giderilerek parlatlaca gibi gönülün tuttuu pas da Kur’an zikri ile giderilebilir.
Gönülün, alemin hakikatlerinin gerçek anlamyla alglayabilmesi için dütüü heva ve heves hastalndan kurtulmas ve bu pastan arndrlmas gerekmektedir.Gönül gözünü hastalktan temiz tut
te o zaman köke çkmaya göz dik
Her kim cann heveslerden arndrdysa
O hazreti ve ar eiini çabuk görmütür
Muhammed (s.a.a) bu ate ve dumandan arnd diye
Nereye yöneldiyse Allah’n yüzü oradayd
Kötü amaçl vesvese dostu isen
Nerden bilirsin “Allah’n yüzü ordadr” sözü nedir?[25]
nsan gönül gözünü hastalklardan ve pisliklerden arndrd vakit her yerde Allah’ görebilecektir.
«“Kukusuz ki münezzeh olan Allah, kimseyi Kur’an gibisiyle öütlememitir; gerçek u ki Kur’an, Allah’n salam ipi ve emin vesilesidir. Gönülün bahar ve ilim pnarlar ondadr ve Kur’an dnda bir ey gönüle berraklk kazandramaz.” [26]
Müminler Emiri Ali’nin (a.s) bu husustaki bir dier buyruu öyledir:
“üphesiz münezzeh Allah, kendini anmay gönüllerin parlakl klmtr; (gönüller) sarlk sonras bu anma/zikir araclyla duyar, körlük sonras bu anma/zikir araclyla görür ve hakla dümanlk sonras bu anma/zikir araclyla boyun eerler. Kukusuz bir zikir ehli vardr ki onlar, dünyaya bedel olarak zikri almlardr; ne ticaret ve ne de al-veri onlar zikirden alkoymaz. Allah’ anarak dünya hayatn katederler; gafillerin kulaklarna Allah’n yasaklarndan saknmay ulatrrlar; adaleti buyurur ve adalet üzere hareket ederler; kötülükten sakndrr ve kendileri de saknrlar. Adeta dünya hayatn katetmi ve ahirete yönelmilerdir; adeta dünya ötesini görmekteler; adeta berzah aleminde konaklayanlarn ikamet ettikleri andan balayan gizli haberlerini ve kiyametin onlar için verdii vaatlerin gerçekletiini bilmekteler. te bunlar, bu perdeyi dünya ehli için aralamlardr; adeta dünya ehlinin görmediklerini görüyor ve duymadklarn duyuyorlardr.” [27]
mam Ali (a.s) zikri, gönülün “celâ” vesilesi bilmektedir. “Celâ” iki anlama gelmektedir: Parlatmak ve göç ettirmek. Göründüü kadaryla mam Ali (a.s) bu hutbede, her iki manada kulland için zikir ehlinin zikir ve Kur’an araclyla mülk aleminden melekût alemine, tabiat aleminden gayb alemine kanat açtklarn, alemin hakikatlerini orada gördüklerini ve duyduklarn, bu göç ve hakikatlerin kefi sayesinde de gerçek anlamyla teslimiyet sunduklarn buyurmaktadr.
Kur’an Okumak, Kalplerin Allah’a Yaknlamasn Salar
Kur’an okumak, hem ruh ve hem de bedeni etkiler ve böylece kalplerin Allah’a yaknlamasn ve bedenin de huu edinmesini salar.
Gerçek u ki bu, gerçek manada Kur’an okumann özelliklerindendir ve bu özellikten yoksun olan Kur’an okuma, gerçek manada Kur’an okuma saylmaz.
nsann kalbi, günah ileme sonucunda katlar/talar ve sonuc olarak da o kalbe mühür vurulur; artk ne Allah’n ayetlerinden etkilenir ve ne de o ayetleri alglayabilir.
Kur’an- Kerim baz insanlar, onlarn iç dünyasn göz önünde bulundurarak ve gaybi gerçekleri alglama konusuna atfta bulunarak kör, sar ve dilsiz olarak tanmlamakta ve öyle buyurmaktadr:
“Kâfirler, hiçbir ey duyup dinlemeden barp çaran kimseye benzerler. Sardrlar, dilsizdirler, kördürler, akl da edemez onlar.” [28]
Hakkn kahr mühürlemi gözleri
Ki ay görmez de, amma Suha`y görür
Allah’n mührü kulakta ve gözdedir
Perde ardndaysa nice suret ve sesler var [29]
Ki Allah’n sesine kulak vermesin [30]
Maara da, yar da ezgide O’nunla
Ama ne fayda ki gözde ve kulakta mühür var [31]
Sen de Firavun gibisin; gözü ve gönlü kör
Dümanla ho, günahszlar horlayan
Ey Firavun, ne zamana dek suçsuz öldüreceksin
Bunca zarara düçar cisminle övüneceksin
Onun akl, ahlarn akln artrrd
Hakkn hükmü, onu aklsz ve kör klm idi
Hakkn mührü göz ve kulaa vuruldu mu
Eflatun da olsa hayvanlatrr [32]
nsan kendini amadkça ve nefsinden kurtulmadkça gözü, kula, dili ve gönlü i yapmaz hal alr ve ilevini yerine getiremez.
Gözler ve kulaklar kapatlmtr
Özden kurtulanlar bunun dndadr [33]
Yüce Allah, Peygamberine (s.a.a) öyle buyurmaktadr:
“üphe yok ki sen, ölüye duyuramazsn ve arkalarn çevirip giderlerken çarsan da sarlara sesini iittiremezsin.” [34]
Yüce Allah bir dier ayette ise batni alglamalardan yoksun gönülleri öyle tanmlamaktadr:
“Ama bundan sonra kalpleriniz katlat, taa döndü, Hattâ tatan da kat bir hale geldi. Çünkü öyle talar var ki içinden nehirler kaynar. Öylesi var ki çatlad m barndan su fkrr. Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlere yuvarlanr. Allah, yaptnzdan gafil deil ki.” [35]
Varlklarn doal sebep ve nedenlerden etkilenmesi, gerçekte uura dayal olarak yüce Allah’n emrinden etkilenmesidir ve bu da, ilahi korkunun özüdür. Kendi bendini aamayan, özünden kurtulamayan ve ilahi emre boyun emeyen bir varln kalbi ise Allah’a itaat etmez ve tatan daha katdr. Çünkü katlk ve yumuakln ölçüsü, Allah’n emrine boyun emek veya ememektir.
Sfatlar “hatta daha da kat” oluverdi
Mevlana, günahkar kalbin taa benzetiliinin, gerçekte tabir yetersizliinden kaynaklandn ve örnek türünden olduunu buyurduktan sonra, hakikatin daha farkl olduuna ve bu benzetmenin uyumlu olmadna dikkat çekmi ve öyle demitir: Gunahkar kalbin taa benzetilmesi, kelime yetersizliinden kaynaklanmaktadr. Çünkü günahkar kalp asidir; ta ise itaatkar. Asinin itaatkara benzetilmesi de yakk almaz.
Kat kalbi ta diye nitelemek
Uygun deildir; bu sadece bir misal
Baknz Kur`an- Kerim öyle buyurmaktadr:
ل “Bu Kur'ân', bir dan üstüne indirseydik elbette görürdün ki da, Allah korkusundan eilip çatlam, paramparça olmu ve ite insanlara bu örnekleri, düünsünler diye getirmedeyiz.” [36]
Gerçek de u ki, eer Kur`an bir daa inmi olsayd ve da, Kur`an`n öütlerini, öykülerini, eiti ve öretilerini, müjde ve azap vaadlerini duysayd, parçalanr ve huu ederdi.
Hak diyor ki: Ey marur kör
Admla parça parça olmad m Tur
Ki biz kitab bir daa indirsek
Parçalanr, dalr ve göçer
Eer Uhud da benden haberdar olsayd
Dadan oluk oluk kan akard [37]
Hadisi rivayet eden ahs diyor ki: Allah Resulü (s.a.a), Kur`an okumam istedi. Ben de Nisa suresini okumaya baladm.
u ayete “Ne olacak halleri her ümmetten bir tank getirdiimiz, seni de hepsine tank tuttuumuz gün? (Nisa, 41)” vardm zaman, Allah Resulünün (s.a.a) gözlerinden yalar akmaya balad.
Allah Resulü (s.a.a) bana öyle buyurdu: “Bu kadar yeter Kalpleriniz bir araya toplanncaya ve derileriniz onunla yumuayncaya kadar Kur`an okuyun. htilaf ve çekimede olduunuz zaman bilin ki, gerçek Kur`an okuyucusu deilsiniz.[38] Kur`an- Kerim bu hususta öyle buyurmaktadr:
Bir Allah'tr ki sözün en güzelini indirmitir bir kitap halinde, bir ksm, bir ksmna benzer, bir ksm, bir ksmn gerçekletirir, her eyi tekrar-tekrar bildirir; Rablerinden korkanlarn tüyleri diken-diken olur onu dinlerken, sonra da bedenleri ve gönülleri, Allah' anmak için yumuar; ite bu, Allah'n bir hidâyetidir ki dilediini, onunla doru yola sevk eder ve Allah, kimi doru yoldan saptrrsa ona yol gösterecek yoktur.”[39]
a-Allah` anmak ve Kur`an okumak, hem korkuya düürücü ve hem de huzur vericidir. nsan, büyük bir komutann huzurunda olduunu hisseder; hem korkuya kaplr ve hem de huzur içinde olur.
Kur`an- Kerim bir ayette, mümin insanlarn vasf ve özelliklerini öyle sralamaktadr:
“nananlar, ancak onlardr ki Allah anlnca yürekleri titrer, onlara âyetleri okununca da inançlarn arttrr ve Rablerine dayanrlar. Onlardr ki namaz klarlar ve rzklandrdmz eylerin bir ksmn harcarlar. Onlardr gerçek inananlar, onlarndr Rableri katnda dereceler, yarlganma ve dâimî, bitmez-tükenmez rzk.” [40]
Yüce Allah, Kur`an- Kerim`in bir dier ayetinde de öyle buyurmaktadr:
“nananlar, öyle kiilerdir ki Allah' anmakla yatr, kuvvetlenir gönülleri. yice bilin ki gönüller, Allah' anmakla yatr, kuvvet bulur.” [41]
Bu korku, Allah karsnda duyulan korkudan baka bir eydir. Mevlana bunu, arslann aznda bulunmaya benzetmekte ve öyle buyurmaktadr:
Adam kapt ve inine çekti
b-an yüce Allah Zümer suresinde, Kur`an`n etki ve nüfuzunu öyle beyan etmektedir: Kur`an- Kerim, azalar etkilemekle birlikte insann derisini bile titretir; bu da Kur`an- Kerim`in insan üzerindeki derin ve çok yönlü etkisinin bir göstergesidir.
c-Bu ayette vurgulanan bir dier nokta ise, insann dehet sonras huzur bulaca gerçeidir.
Kur’an okumak, hastalklara ifadr
mam Cafer-i Sadk (a.s), bn-i Sinan’a öyle buyurmaktadr:
“Kur’an’n ifa vermedii kimseye Allah ifa vermez.”[42]
Yüce Peygamberimiz (s.a.a) de bu hususta öyle buyurmaktadr:
“Kur’an’dan bakasndan ifa dileyene Allah ifa vermez.”[43]
Yüce Allah Yunus sûresinde Kur’an- Kerim’i “öüt, ifa, hidayet, rahmet” vasflaryla tanmladktan sonra öyle buyurmaktadr:
“Ey insanlar, Rabbinizden size bir öüt, gönüllerdeki dertlere ifâ, inananlara hidâyet ve rahmet geldi.”[44]
Kur’an- Kerim, her ne kadar bu ayette gönül hastalklarnn ifas olarak tanmlanm ise de hakikatte beden ve ruh hastalklarnn tümünün ifasdr. Bunu öyle açklamak mümkündür:
Kur’an- Kerim’in sunduu formüllerin doru olarak deerlendirilmesiyle gönül ve ruh hastalklarna kesinlikle ifa verecei gibi, ayn formüllerin yine doru olarak kullanlmasyla beden, hayal gücü, aza ve güç donanmlarna da ifa verecei kesindir.
Kur’an- Kerim bir dier ayette öyle buyurmaktadr:
“Ve biz, Kur'ân’dan, inananlara ifâ ve rahmet olan âyetleri indirmedeyiz ve bunlar, zâlimlerin ancak ziyanlarn arttrr.” [45]
Ayette geçen “müminler” kelimesi, mutlak manada kullanlm olup imann bütün aamalarn içermektedir.
Yüce Allah’n Yunus sûresinde Kur’an’, gönül hastalklarnn ifas olarak tanmlamas, o hastaln Kur’an dnda bir eyle ifa bulamayaca anlamnadr. O hastalk ise, bütün hastalklarn ba ve anasdr.
Gönül hastal, gönül ve ruhun direnç kaybettii haldir; ki bu durumda hakk çabuk anlayabilir ama çabuk inanamayabilir. Kalbin katlamas/talamas ise bunun tam kar kutbunda yer almaktadr. Bu durumda gönül, hakk geç alglar ve geç de inanr.
Hasta ve katlam gönül, eytanî vesveseleri hem çabucak alglar ve hem de çabucak inanr.
Kur’an- Kerim öyle buyurmaktadr:
“Bu da, eytan'n katmak istedii eyi, gönüllerinde hastalk olanlarla yürekleri kat bulunanlara bir snama yapmak içindir ve üphe yok ki zâlimler, gerçekten pek uzak bir ayrlk içindedir.” [46]
Kalbin/gönlün hastal, gerekli imann olmaydr; kalbin üphe ve gaflette oluudur. Nifak ve küfr ise kalbin ölümüdür; münafk ve kafirin kalbi hasta deil, ölüdür. Aadaki ayet, gerçekte onlarn halini erhetmekte ve öyle buyurmaktadr:
“Kalplerinde hastalk var, Allah da hastalklarn arttrmtr. Yalan söylediklerinden dolay onlara elemli bir azap var.” [47]
Bu balamda deerlendirilebilecek bir baka ayet öyle buyurmaktadr:
“Bir sûre indirilince içlerinden bu hanginizin imann artrd diyen de var. Fakat inen sûreler, inananlarn inançlarn artrr ve onlar birbirlerini müjdelerler. Ama gönüllerinde hastalk olanlarn pisliklerine pislik katarak küfürlerini artrr ve onlar, kâfir olarak ölüp giderler.” [48]
Kur’an hem ilevini yerine getirmekte olan salkl kalpleri etkiler ve hem de ilevini yerine getiremeyen çökü içindeki kalpleri; salkl kalplerin imann artrr, çökü içindeki kalplerin ise sapknln.
Kimini hidayet eder ve kimini de saptrr
mam Cafer-i Sadk (a.s), Allah’tan baka hiç bir eyi barndrmayan kalbi “salim-salkl” kalp olarak tanmlamaktadr.
Kur’an- Kerim öyle buyurmaktadr:
“Ancak Allah'a, selim bir gönülle gelen faydalanr.” [49]
mam Cafer-i Sadk (a.s) bu ayetin tefsiri balamnda öyle buyurmaktadr:
“Kalb-i selim, Allah’ mülakat ettiinde Allah’tan baka hiç bir eyin bulunmad kalptirirk veya üphe bulunan kalp, ilevini yerine getiremez çökü içindeki kalptir.”[50]
Kur’an- Kerim, kalp/gönül hastalklarnn ifasdr. Kalbin ifas, kalpteki ahlakî sapknlk ve çöküün telafisidir; Kur’an- Kerim de önce öüt, nasihat ve öykülerle kalbi gaflet uykusundan uyandrr. kinci aamada insanlar güzellik ve efkatle hak öretilere, yüce ahlaka ve güzel davranlara davet eder ve bunu, imanla ve imann gereklerine uymakla pekitirir.
Müminler Emiri Ali (a.s), konuyla ilintili olarak öyle buyurmaktadr:
“Bilin ki u Kur’an, öüdünde aldatmayan, yol göstermede insan azdrmayan, söyleyite yalan söylemeyen bir öütçüdür. Kur’an’la oturup kalkan, dorulukta, fazla bir eye ulamayan, körlükte noksana erimeden oturup kalkar. Bilin ki hiç kimseye Kur’an’dan sonra bir ihtiyaç, bir yoksulluk gelip çatmaz; hiç kimseye O’na uyduktan sonra bir zenginlik ulamaz. Dertlerinize ondan ifa dileyin; güçlüklerinize O’ndan yardm isteyin; çünkü O en büyük derde bile devadr ki o da küfürdür, nifaktr, azgnlktr, sapklktr.” [51]
mam Ali (a.s) bu buyruunda, küfür ve nifakn büyük dertler olduuna vurgu yapmaktadr. Bunun nedeni öyle açklanabilir: ek ve üphe, küçük ölüm diye nitelenebilecek bir hastalktr. Küfür ve nifak ise ölümdür ve bu da büyük bir derttir. Hastalk ölümün elçisi olduu gibi, gönül üphesi ve hastal da gönlün ölüm elçisidir. Yani, küfür ve nifakn elçisidir.
Mevlana Celaleddin, hastalk ve solgunluun ölüm elçisi olduunu öyle buyurmaktadr:
Bunlarn her biri ölümün elçisidir
Kur’an Okumak Ruhu Güçlendirir
Kur’an okumak ruhun güçlenmesine neden olur. Çünkü (maddî olmayan) soyut ruh, ilahi nurla beslenir; ondan gda ve güç alr.
“Kur’an ile bütünleen insan, da yerinden kaldracak kadar güçlenir.”
Aslnda mam Ali (a.s) bu buyruunda, sadece vasat bir örnek belirtmektedir; yoksa Kur’anî ruhun gücü, bunun çok ötesindedir.
mam Ali (a.s) öyle buyurmaktadr:
“Her kim, Kur’an’n her hangi biryerinden yüz ayet okur ve bunun ardndan yedi defa ‘Ya Allah’ derse, Allah dilerse bu duasyla da yerinden söker.” [52]
Buna binaen, Allah’n izniyle alemin mutlak gücü olan Cebrail’in gücünün yemekten kaynaklanmad gibi ve günein güç ve aydnlnn pamuk ve yadan kaynaklanmad gibi, maddeden soyut olan ruhun güç ve kudreti de yemekyen kaynaklanmamaktadr.
Gücün hakkn gücünden doar
Scaklktan fkran damarlardan deil
Bu aydn olan güne çera
Fitil, pamuk ve yadan deil
Bu daim dönen semann çark
p ve direk yardmyla ayakta deil
Cebrail’in gücü yemekten deildir
Mihriban yaratcnn mülakatndandr
Hak abdallarnn bu gücünü de
Haktan bil, yemekten ve tabaktan deil
Cisimlerini de nurdan yourmulardr
Ki ruh ve melekten öteye yücelmilerdir
Yüce’nin vasflaryla vasflanm olduundan
Halil gibi hastalklar ateinden geç
Ki ate sana da serin ve esenlik olsun
Tüm faktörler, isteine köle kesilsin [53]
Madeden soyut ruh sevgiliyi görmekle, sevgilinin sesini duymak ve tatmakla güç ve kudret kazanr.
Frlatlan oku yoldan geri çevirirler
mam Ali b. Ebutalib (a.s), dönemin pehlivanlarnn hareket bile ettiremedii Hayber kalesinin kapsn yerinden söküp frlatr ve “Elim kapya demedi bile.” buyurur. Bu hadis Ehl-i sünnet kanalyla da rivayet edilmitir.
mam Ali (a.s) bu hususta öyle buyurmutur:
“Andolsun Allah’a! Ben Hayber’in kapsn bedeni gücümle deil, rahmanî gücümle yerinden söktüm.” [54]
bn-i Hacer-i Askalanî’nin “El-sabe” kitabnda, Kad Dehlan’n “Siret’ün Nebeviyye” kitabnda ve dier Ehl-i sünnet alimleri öyle nakletmilerdir:
“Savan bitiminden sonra krk kii birleerek bu kapy eski yerine getirebildiler.”
ii kaynaklarnda ise mam Ali’den (a.s) öyle rivayet edilmitir:
“Andolsun Allah’a! Hayber kapsn bedenî gücümle ve beslenmeden kaynaklanan hareketle yerinden söküp krk zirâ’ (takribî olarak 18 metre) öteye frlatmadm ve hatta azalarm bunu hissetmedi bile; ancak melekutî bir güçle desteklendim ve Rabbinin nuruyla aydnlanan can ile onu yerinden söktüm.” [55]
te bu güç ve kudret, hakkn nurundan kaynaklanan bir güçtür ve bu da, cann güçlenmesine neden olan Kur’an’n mehudî ilminden ibarettir.
O, bu yurdun özellerinin yemeidir
Boaz ve alet olmakszn yenir
Günein yemei arn nurundandr
ehitler için ‘rzklanrlar’ buyurmutur Hak
Bu yemek için ne az, ne tabak gerek
Gönül her sevgiliden bir yemek yer
Gönül her ilimden bir sefa alr [56]
Günein ar nurundan beslenip scaklk ve aydnlk ald ve ehitlerin Allah ile mulakattan huzur ve mutluluk aldklar gibi, Kur’an’la bütünleen insan da aynen böyle Kur’an’dan beslenir.
Kur’an’la bütünleerek ruhlarn güçlendiren insanlarn bedenleri de güçlenir ve ruhun kazanm olduu güç, bedene de yansr. Bunun nedeni udur: Ruh cevherdir, beden ise ilinek; ilinek de cevhere tabidir.
Nedensiz nur içinde tahammül kazan d [57]
lim, yüce Allah’n ism-i a’zamdr ve insan, bu ilim sayesinde bütün varlklara hükmeder, bütün varlklar isteine ram eder.
Bütün evren surettir, ilimdir can
nsann bu sanatndan biçare oldu
Denizlerin mahlukat, da ve çöl mahluku
Kaplan ve aslan, bir fare gibi korkar ondan
Köpekbalnn ödü kopar, deniz kaynamada
Peri de, dev de ondan uzaklamtr
Her biri gizli bir yerde saklanmtr [58]
limlerin kayna olan Kur’an’dan ilim alan bir ruh güçlenir. Bu ilim kaynandan pay alabilen bir insan, olaanüstü iler yapar. Hz. Süleyman (a.s) mektebinin örencilerinden olup semavî kitab ilminden biraz pay alm olan Asf b. Berhiya, çok uzak bir mesafede bulunan Seba kraliçesi Belks’n tahtn Hz. Süleyman’n (a.s) huzuruna getirir.
“Ey ulular dedi, onlar, bana teslîm olup gelmeden onun tahtn kim getirebilir bana? Cinlerden bir ifrit, sen yerinden kalkmadan dedi, ben onu sana getiririm ve üphe yok ki ben, elbette güvenilecek bir kuvvete sâhibim. Kitaba âit bir bilgiye sâhib olansa ben dedi, gözünü yumup açmadan onu getiririm sana. Derken bakt ki taht yannda durmada, onu görünce bu dedi, Rabbimin lûtfundan, ihsânndan, ükür mü edeceim, nankör mü olacam, beni snamak istiyor. Fakat ükreden, mutlaka kendisini faydalandrm olur ve nankörlük edene gelince hiç üphe yok ki Rabbim, kullarndan müstanîdir, onlara kar lütuf ve kerem sâhibidir.” [59]
Getiririm, sen yerinden kalkmadan
Asf dedi, ben O’nun yüce ismiyle
Bir nefeste huzuruna getiririm
Gerçi ifrit, büyü üstad idi
Ama taht Asf’n nefesiyle ortaya çkt [60]
mam Muhammed-i Bakr’dan (a.s) öyle rivayet edilmitir:
“Allah’n yüce ismi yetmi üç harftir ve Asf ise bunlardan sadece birini biliyordu. Bildii o harfle konutu, böylece kendisiyle Belks’n arasndaki mesafe ksald, eli Belks’n tahtna ulat. Yer, bir göz açp kapama süresinden daha ksa zamanda eski haline döndü. Bizim nezdimizde ise ism-i a’zamn yetmi iki harfi vardr; bir haf de yüce Allah’n katndadr ve onunla katndaki gayb ilmini etkiler. an yüce Allah’tan baka güç ve kudret yoktur.” [61]
Dikkat edilmesi gerekir ki bu yetmi üç harften ibaret olan Allah’n yüce ismi, normal türden ve göreceli isim ve harflerden deildir; isim sahibinin cannda yer etmi olan ve ruha güç baheden gerçeklerden ibarettir.
“Kur’ân'la dalar yürütülse, yahut yeryüzü parçalansa, yahut da ölü konusa. Fakat bütün iler, ancak Allah'n. nananlar anlamazlar m ki Allah dileseydi bütün insanlar doru yola sevk ederdi. Kâfir olanlarsa, yaptklarna karlk, Allah'n vaadi yerine gelinceye dek, bir belâya urayp dururlar, yahut da yurtlarna yakn bir yere iner bu belâ. üphe yok ki Allah, vaadinden dönmez.” [62]
“Dalarn yürütüldüü, ehirlerin paramparça edildii ve ölülerin diriltildii eyleri (ifreleri) içeren bu Kur’an’n varisleriyiz bizler.” [63]
-Kur’anî ilim, iktisabî deildir; rsîdir. Bunun açlm öyledir: Kur’anî gerçekler, ancak ve sadece nefsi eitmek ve arndrmak ile sahiplenilebilir. Ancak bu gerçeklerin tümü, bu uurda gayret etmekle de elde edilemez. Yüce Allah Resulü (s.a.a), gayretleri sonucunda Kur’an’n indii ahs konumuna ulamad.
-nsan Kur’anî ilme varis olmakla, alemin bütün varlklarna hükmeder konuma yükselir. te Kur’an sayesinde bütün varlklar ve etkenler, Kur’anî ruhun emrine tabi olur.
[1] Usul-u Kafi, c: 2, s:
[2] Usul-u Kafi, c: 2, s:
[3] Usul-u Kafi, c: 2, s:
[4] Bihar’ul Envar, c: 14, s:
[5] Et-Terib ve’t Terhib, c: 3, s:
[6] Müstedrek’ü Vesâil’i ia, c: 4, s:
[7] Vesâil’i ia, c: 2, s: 9
[8] Men La Yahzuruh’ul Fakih, c: 2, s:
[9] Müstedrek’u Vesâil’i ia, c: 12, s:
[10] El-Kafi, c: 2, s:
[11] Müstedrek’u Vesâil’i ia, c: 4, s:
[12] Ra’d, 28
[13] Vesâil’u ia, c: 8, s:
[14] Hicr, 9
[15] Yasîn, 69
[16] Mutaffifîn,
[17] Mesnevi, 1. defter, beyitler
[18] Nehc’ül Belaga, hutbe
[19] Mesnevi, 1. defter, beyit
[20] Gurer’ul Hikem
[21] Bihar’ül Envar, c. 1, s:
[22] Müstedrek’u Vesâil’i ia, c: 2, s:
[23] Gurer’ul Hikem
[24] Mesnevî, 4. defter, beyitler
[25] Mesnevî, 1. defter, beyitler
[26] Bihar’ül Envar, c: 89, s: 23
[27] Bihar’ül Envar, c: 66, s:
[28] Bakara,
[29] Mesnevi, Mevlana, 2. defter, beyit
[30] Mesnevi, Mevlana, 2. defter, beyit
[31] Mesnevi, Mevlana, 1. defter, beyit
[32] Mesnevi, Mevlana, 4. defter, beyitler
[33] Mesnevi, Mevlana, 3. defter, beyit
[34] Neml, 80
[35] Bakara, 74
[36] Hasr, 21
[37] Mesnevi, Mevlana, 2. defter, beyitler
[38] Müstedreku Vesail`is Sia, c: 4, s:
[39] Zümer, 23
[40] Enfal,
[41] Ra`d, 28
[42] Vesâil’u ia, c: 6, s:
[43] Müstedreku Vesâil’i ia, c: 4, s:
[44] Yunus, 57
[45] sra, 82
[46] Hac, 53
[47] Bakara, 10
[48] Tevbe,
[49] uarâ, 89
[50] El-Kafi, c: 2, s: 16
[51] Müstedreku Vesâil’i ia, c: 4, s:
Nehc’ül Belaa, hutbe
[52] Vesâil’u ia, c: 7, s: 65
[53] Mesnevî, 3. defter, beyitler
[54] hkak’ul Hak, c: 8, s:
[55] Bearet’ül Mustafa, s: Taberî, maduddin, meclis: Emalî, Saduk. Bihar’ul Envar, c: 21, s: 26
[56] Mesnevî, 2. defter, beyitler
[57] Mesnevî, 6. defter, beyit
[58] Mesnevî, 1. defter, beyitler
[59] Neml,
[60] Mesnevî, 4. defter, beyitler
[61] Usul-u Kafi, c: 1, s:
[62] Ra’d, 31
[63] Usul-u Kafi, c: 1, s:
Değerli kardeşimiz,
Kur'an-ı Kerim okumanın ve dinlemenin adabı:
1. Okumaya başlamadan önce ağzı misvakla temizlemek.
2. Kur'an'ı mescit veya bir başka temiz yerde okumak.
3. Kıbleye yönelmek ve diz üstü oturmak.
4. Allah Teâlâ'nın: "Kur'an okuyacak olduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." âyeti (Nahl, 16/98) mûcebince Kur'an okumaya başlarken eûzü çekmek.
5. Tevbe sûresi hariç her sûrenin başında besmele çekmek.
6. Okunan Kur'an âyetlerini huşû ile dinleyip anlamları hakkında düşünmek.
Allah Teâlâ, Muhammed sûresi'nin âyetinde bu hususa işaretle meâlen şöyle buyurmaktadır:
"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri mi kilitli?!."
7. Sesi güzelleştirmek ve Kur'an'ı tane tane okumak (Müzzemmil, 73/4).
8. Aceleci davranmamak.
9. Med kaidelerine uymak.
- Kur'an Okumanın Önemi ve İnsana Kazandırdıkları
Yaratılan binlerce canlı içerisinde, akıl ve şuur sahibi olan ve aynı zamanda Hz. Allah'ın (c.c.) yeryüzünde halifesi olma şerefini üzerinde taşıyan yalnızca insandır. İnsana, başta herhangi bir iradi fonksiyonu olmaksızın bu şerefi kazandıran Cenab-ı Hak, onu her dönemde kendisine muhatap kabul etmiş, bu önemli görev ve pâyeyi değişik zamanlarda hatırlatmış ve bunun insanlara ulaştırılması için de farklı zaman ve mekânlarda peygamberlere "sahifeler" ve "kitaplar" inzal buyurmuştur.
Gönderilen bütün ilâhi beyanlardaki temel gâye, insana mevhibe-i ilâhi olarak verilen bu şerefin asla unutulmaması, yaratılıştaki sırrın farkında olunması ve netice olarak da dünya-âhiret mutluluğunun yakalanmasıdır. İnsanlığın başlangıcından günümüze bazı temel prensiplerin dışında, hayat şartları ve ihtiyaçlar farklı olduğu gibi, bu ihtiyaçlara her dönemde verilen ilâhi beyandaki (tali) prensiplerde de zaman zaman değişiklikler olmuştur. Hz. Âdem'e o dönemin ihtiyaçlarına göre "sahife"ler şeklinde verilen ilâhi beyan, kendisini takip eden Hz. İdris, Hz. Nûh ve Hz. İbrâhim gibi peygamberlere sayfası ve muhtevası daha geniş "sahife"ler şeklinde devam etmiş, Hz. Mûsa ve Hz. İsa'ya "kitap" olarak nâzil olmuş, son olarak da Hz. Muhammed'e (s.a.s), bütün kitapları özetleyen, doğrulayan, bütün zaman ve mekânlara yetecek ölçülere sahip olan özellikleriyle Kur'ân nâzil olmuştur.
Kur'ân, kâinat kitabının bir tercümesidir. Cenab-ı Hakk'ın hem tekvînî hem de teşrîî âyetlerini okuyan bir tercümanıdır. Görünmeyen ve görünen âlemin açıklayıcısıdır. Allâh'ın isim, sıfat ve fiillerine ait özellikleri anlatan bir rehberdir. Meydana gelmiş ve gelecek olayları haber verendir. İnsanlığın terbiyecisidir. İnsanlığı mutluluğa götüren hakîki mürşiddir. Özetle, bütün insanlığın her türlü manevî ve fikrî ihtiyaçlarına kaynak olacak kitapları ihtiva eden kutlu bir kitaptır.
Resûlullah'ın tarifleriyle Kur'ân öyle bir kitaptır ki:
"O'nda, sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler.. ayrıca sizin aranızda, (iman-küfür, taat-isyan, haram-helâl vs. nevinden) cereyan edecek ahvâlle alâkalı da hükümler vardır. O, hak ile batılı ayırdeden tek ölçüdür ve O'nda her şey ciddidir. Kim bir zalimden korkarak ondan kopar ve onunla amel etmezse, işte o zaman Allah da onu helâk eder. Kim O'nun dışında bir hidayet ararsa, Allah o kimseyi saptırır. Zira o, Allah'ın en sağlam ipi (hablu'l-metin)dir. O, hikmet edalı hatırlatan bir beyan.. ve Hakk'a ulaştıran bir yoldur. O, kendisine uyanları (değişik arzulara takılıp) kaymaktan, kendisini (kıraat eden) dilleri de iltibastan korur. Âlimler hiçbir zaman ona doyamaz.. Onu çokça tekrar okuyana o, usanç vermez ve tadını eksiltmez. Onun insanlarda hayret uyaran yanlarının sonu gelmez. O öyle bir kitaptır ki, cinler onu işittikleri zaman, şöyle demekten kendilerini alamamışlardır:
"Biz, doğru yolu gösteren harika ve hiç duyulmadık bir Kur’ân dinledik. Biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık."(Cin, 72/1)
O'nun üslubuyla konuşan, doğruyu konuşmuş olur. O'nunla amel eden, mutlaka mükâfat görür. Kim onunla hüküm verirse, adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 14; Müsned, 1/91)
Kur'ân, gerek yaşantıda, gerekse vicdanlarda yerleştirdiği prensiplerle, hayatın bütün yönlerini içine alacak şekilde gayet açık bir metod ortaya koymuştur. Öyle orijinal bir metod ki, insanlık daha önce onun benzerini görmemiştir. O, insanlığa, madde ve manâda daha önce hiç bir sistemin vermediğini vermiştir. Aynı zamanda, geçici ve bölgesel peygamberlik devri onunla sona ermiş, herkesi içine alan zaman-mekân bakımından evrensel peygamberlik müessesesi onunla başlamış ve onunla kıyâmete kadar devam edecektir.
Kur'ân'ı okumakla insan, Yaratıcısına muhatap olma gibi elde edilecek makamların en üstününü yakalamış olur. Böyle bir konumun şuurunda olana insan ise, okuduğu Kur'ân'la Rabbini dinler ve Rabbiyle konuşur.
Bu yazıda, yukarıda sadece bazı hususlarına vurgu yaptığımız Kur'ân'ın, okunup anlaşılmasıyla insanların dünya ve âhirette elde edecekleri kazançlar ve Kur'ân okurken dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durulacaktır.
A. KUR'ÂN OKUMANIN DÜNYADA KAZANDIRDIKLARI
- Kur’ân, Nasihat, Dertlere Şifa, Hidayet ve Rahmettir.
Kur'ân, yalnızca insanların ölüm ötesi hayatlarını ilgilendiren hususları açıklayan, ibadetler hakkında bilgi veren ve Yaratıcı'nın birliği ve varlığını ortaya koyan delilleri değil, aynı zamanda o, insanların dünyadaki mutluluklarını temin hususunda da yol gösterendir. Kur'ân, insanlar için güzel bir nasihatçı, yol gösterici ve kalplerin şifa kaynağıdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.), bir doktor, doktorun elindeki reçete de Kur'ân'dır. Bu husus, Yüce Beyan'da şöyle ifade edilir:
"Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi."(Yûnus, 10/57)
Kur'ân, bu âyette insanlara dört merhaledeki müdahalesini ifade etmektedir. Öncelikle, insanların maddi-manevî bünyelerine zarar verecek olan bazı zararlı unsurlara karşı uyarı yapılıyor, belki bu anlamda bazı sınırlamalar koyuluyor ve böylece ilk müdahale yapılmış oluyor. İşte bu durum, âyette "mev'iza" (öğüt) olarak belirtiliyor. Bu merhaleden sonra şifaya ulaştırmaya geçiliyor. Bu da, doktorun hastasına, hastalığa sebep olan bozuk şeyleri içerisinden atacak ilaçları içirmesine benzemektedir. Kur'ân da, insanlara sakıncalı şeyleri yasaklamakla onları tertemiz hale getiriyor ve bu durumu kazanmaları için de insanların bazı gayretlerde bulunmasını tavsiye ediyor. Nitekim şu âyet, bu husus için verilecek pek çok misalden yalnızca birisidir:
"Allah, adaleti, hattâ adaletten de fazla olarak ihsanı (en güzel davranışı), muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir." (Nahl, 16/90)
İnsanlar, tavsiye edilen emir ve yasakları tam anlamıyla yerine getirince de dertlerden kurtulur, gönüller güven ve emniyete ulaşır ve neticede Yüce Yaratıcının:
"Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarım içine, gir cennetime!"(Fecr, 89/)
beyanındaki sırrı yakalamış olur. Bu sırla da İlahî rahmeti yakalar ki, âyetin sonunda belirtilen "Kur'ân'nın rahmet olması" ifadesi buna işaret etmektedir.
- Kur’ân, Rehberdir.
Kur'ân, bütün insanlık için rehberdir. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, maddî olarak hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, Kur'ân'ın ona gösterdiği prensiplerden asla müstağni kalması düşünülemez. Bu hidayet, toplumun sadece belirli bir kısmını değil, herkesi ilgilendiren, her seviyedeki insanın muhtaç olduğu, ilerlemiş medeniyetlerin de sonsuza dek yükselmesinin teminatı olarak inmiş bir hidayettir. Bu hidayetle insan, dünyada öğrenmesi gerekli şeyleri öğrenecek, bununla birlikte asıl maksadı da unutmayacaktır.
Kur'ân'ın rehber olması Kudsî beyanda üzerinde önemle durulan bir meseledir. Mealini vereceğimiz şu iki âyet de bu durumu ifade etmektedir:
"İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere." (Bakara, 2/2)
"De ki: "O iman edenler için hidayet ve şifadır."(Fussilet, 41/44)
- Kur'an, En Doğru Yola İletir
Kur'ân, insanları yolların en doğrusuna götürür. Gerek insanların kendileriyle olan münasebetlerinde, gerek insanların birbirleriyle olan münasebetlerinde ve gerekse devletlerarası münasebetlerde Kur'ân, en ideal ve mükemmel yolu gösterir. Çünkü Kur'ân, "Alîm" (her şeyi en ince detaylarına kadar bilen) ve "Habîr" (her şeyden haberdar olan) sıfatlarına sahip Allah'ın kelâmıdır. İnsanların ortaya koyduğu, beşerî duygu ve düşüncenin içerisinde bulunduğu her şeyde bir eksikliğin olması en tabiîdir. Bu, insan olmanın gereğidir. İnsanlığın, her dönemde yeni arayışlara girmesi de bunun en güzel bir göstergesidir. İşte bu anlamda Kur'ân, yolların en sağlamını, prensiplerin en uygununu ve içinde hiçbir eksikliğin olmadığı hükümleri ihtiva etme özelliğini tam ve eksiksiz olarak taşıyan biricik İlâhi Kitap'tır. Onun bu yönü şöyle ifade edilmiştir:
"Gerçekten bu Kur'ân, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir" (İsrâ, 17/9)
- Kur’ân Okunan Yere Melekler, Rahmet ve Sekîne İner
İlâhî kelâm, öyle büyük bir te'sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun Kur'ân'la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir. Hz. Peygamber (s.a.s), bu hususu şöyle ifade buyurur:
"Bir topluluk Kur'ân'ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de onları kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da, onları huzurunda bulunan yüce topluluğa (meleklere) anar." (Ebu Davud, Salât, ; Müslim, Zikir, 38)
Hz. Peygamberin yukarıda anlattığı durum, sahabeden Üseyd ibn Hudayr tarafından da bizzat yaşanmıştır. Bu husustaki rivayet şöyledir: Hz. Üseyd, geceleyin (hurma harmanında iken) Kur'ân'dan Bakara sûresini okuyordu. Hemen yakınında ise atı bağlıydı. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine Kur'ân okumaya ara verdi. At da sakinleşti. Üseyd tekrar okumaya başlayınca, at tekrar şahlandı. Üseyd yine okumaya ara verince at yine sakinleşti. Biraz sonra yeniden okumaya başlayınca at yeniden şahlandı. Oğlu Yahya ata yakın bir yerdeydi. Ona bir zarar vermemesi için atın yanından uzaklaştırmaya gitti. Başını semaya doğru kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var. Sabahleyin hemen Resûlullah'ın yanına gelerek başından geçenleri anlattı. Hz. Peygamber de kendisine şöyle dedi:
"O gördüklerin neydi bilir misin?" O da, "Hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine:
"Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Şayet sen okumaya devam etseydin, onlar seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti ve onlar halktan gizlenmeyecekti." buyurdu. (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 11; Müslim, Müsafirûn, 40) Başka bir rivayette ise, Kur'ân okunurken inen şeyin "sekîne" olduğu belirtilir. (a.y.)
- En Kıymetli Hâne
Kur'ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı onları korur. Allah Resûlü Kur'ân'ın bu yönünü şu benzetmeyle anlatır:
"Kur'ân okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur'ân okunmayan ev oturanlara dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır; şeytanlar üşüşür. İçinde Kur'ân okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için aydınlatılır." (Darimî, Sünen, II/; Heysemî, Mecma'üz-Zevaid, VII/)
- Görev Vermede Tercih Sebebi
Kur'ân'ı okuyan ve içindekileri yaşayan kimseler, insanların hak ve hukûkuna riâyet etme, kendi görev ve sorumluluklarını muhakkak yerine getirme, hüküm ve davranışlarında adaletten ayrılmama gibi çok önemli hasletlere sahip olacaklarından dolayı Hz. Peygamber birtakım görevlendirmeler yapacağı zaman bu hususu bir ölçü olarak kabul etmiş ve böylelikle Kur'ân'ı bilmeye dikkatleri çekmiştir.
Bu konuyla ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Meselâ, imamlık gibi son derece önemli bir görevde, Kur'ân'ı en çok bilenin tercih edilmesini tavsiye buyurmuş, (Müslim, Mesacid, ; Tirmizî, Salât, 60) Allah Resûlü'nün Yemen'e gönderdiği heyetin başına yaşça en küçük olmasına rağmen Kur'ân'ı iyi bilen birini başkan seçmiş (Heysemî, VII/) ve değişik görevlendirmelerde aynı yolu takip etmiştir. (İ. Hacer el-Askalânî, Metalibü'l-Âliye, II/) Bütün bu uygulamalar, Kur'ân okumanın ve incelikleriyle onu bilmenin önemini gösteren hususlardır.
- Kur'ân'ı İyi Bilenin Mezarda Ön Tarafa Konulması
Kur'ân'ın okunma, anlaşılma ve yaşanması o kadar önemlidir ki, defnedilirken dahi bu hususa dikkat edilmiş, kim daha çok Kur'ân biliyorsa ön tarafa o konmuştur. Uhud'daki bu uygulamasıyla Resûlullah, Kur'ân'ın önemine dikkatleri çekmiş ve Kur'ân'a gösterilmesi gereken ihtimamın hangi boyutlara kadar varacağına işaret buyurmuştur.
Buraya kadar olan kısımda Kur'ân okuma ve bilmenin dünyada insanlara sağladığı faydalar ve üstünlükler üzerinde duruldu. Bundan sonraki bölümde ise, âhiretteki faydaları üzerinde durulacaktır.
B. KUR'ÂN OKUMANIN ÂHİRETTE KAZANDIRDIKLARI
- En Hayırlı Kişi
İnsanlara göre üstünlük ölçüleri farklıdır. Kimine göre zenginlik, kimine göre soy-sop, kimine göre ırk, kimine göre makam-mevki vs.. Ancak Cenab-ı Allah'a (c.c.) göre hayırlı ve üstün olma, Kur'ân'ı öğrenme ve öğretme meselesine bağlanmıştır. Bu önemlidir, çünkü Kur'ân okunup anlaşılmadan üstün olmanın yolları bilinemez, hayırlı olmaya götüren ve hayırlı olmayı engelleyen hususlar tespit edilemez. Bu meselelerin aynı zamanda başkalarına aktarılması da istenmiştir ki, iyiler ve iyilikler çoğalsın, kötüler ve kötülükler Kur'ân'ın altın ikliminde yok olup gitsinler. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a.s), şu vecîz ifadeleriyle anlatmaktadır:
"Sizin en hayırlınız, Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir." (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 15)
Kur'ân-ı Kerim:
"Şunu unutmayın ki, Allah'ın nazarında en üstün olanınız, içinizden takvada (Allah'ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olanınızdır"(Hucurât, 49/13)
beyanıyla, Allah katında insanların değer kazanma ölçüsünü bildirmiştir. Belirtilen bu takva sahibi olma hususu ise, ancak Kur'ân'ı okuma ve anlamadan geçer. Demek ki bu okuma ve anlama işi yapıldığında takva yakalanılıyor, takvayla da insan en hayırlılar kervanına katılmış oluyor.
- Kıyâmette Şefâat
En küçük bir iyiliği dahi karşılıksız bırakmayan Cenab-ı Hak (c.c.), insanın bu dünyada değer verip meşgul olduğu Kur'ân'ı, kişinin ona sahip çıkması ve onunla samimi bir alâka kurması oranında insana şefaatçi yapar. Bununla insan, belki de en muhtaç olduğu bâdirelerden kolaylıkla kurtulmuş olur. Hz. Peygamber'in bu hususla ilgili beyanları oldukça dikkat çekicidir. O (s.a.s.), şöyle buyurur:
"Kişi kabrinden kalkınca Kur'ân, o kimseyi, rengi değişmiş ve zayıflamış bir halde karşılar ve: 'Beni tanıyor musun?' der. O da: 'Hayır' cevabını verir. O zaman: 'Ben senin arkadaşın olan ve seni şiddetli sıcaklarda susuz, geceleri uykusuz bırakan Kur'ân'ım' der. Sonra o şahsa vakar tacı, anne-babasına da iki değerli elbise giydirilir. Anne-baba bunun sebebini sorunca, çocuklarının Kur'ân'la olan meşguliyeti gösterilir."(İbn Mace, "Edeb", Darimî, Sünen, 2/)
Diğer bir hadislerinde de Allah Resûlü şöyle buyurmuşlardır:
"Kur'ân okuyun! Zira Kur'ân, kıyamet günü okuyana şefaatçi olarak gelir." (Müslim, Müsafirûn, )
- Kıyâmette Nûr
Kur'ân'ın isimlerinden birisi de "Nûr"dur. Nurun anlamlarından biri de, etrafı aydınlatan ve görmeye yardım eden ışıktır. (İbn Faris, Mu'cem Mekâyis Fi'l-Luğa, ; Rağıb, Müfredât, ) Kur'ân, insana maddi-manevî bir ışıktır. Ona yol gösteren bir lambadır. Bu dünyada içinden çıkamayacağı konularda bir rehberdir. Nitekim;
"Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir delil geldi, size açık bir Nûr indirdik." (Nisâ, 4/)
âyeti de bunu vurgulamaktadır.
Kur'ân'ın aydınlatması ve insana yol göstermesi sadece bu dünya ile sınırlı olmayıp, âhirette de devam edecektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur'ân'ın ahirette insanlara bir Nûr olarak gelmesini şöyle ifade buyurmuştur:
"Her kim Allah'ın kitabından bir âyet öğrenirse, o öğrendiği kıyâmet günü kendisine bir nur olacaktır." (Darimî, 2/)
- Kur'ân'la Yükselme
Kur'ân-ı Kerim'de Cennet'ten bahsedilirken, her zaman tek bir cennetten bahsedilmez. Özellikle Cennet'in farklı derece ve mertebelerine vurgu için çoğul sıygasıyla "cennât" (cennetler) olarak ifade edilir. Yani nasıl dünyada insanlar sahip oldukları imkânlar açısından aynı seviyede değillerse, ahirette de bunun benzeri olacaktır. Burada yaptıkları işler, kazandıkları sevaplar ölçüsünde orada farklı bir konum, farklı bir mertebe kazanmış olacaklardır. Kur'ân'a sahip çıkma, onu okuma, anlama ve yaşama ölçüsünde Cennet'teki makam ve dereceler de farklılaşacaktır. Resûlullah (s.a.s), Kur'ân'ın insana kazandıracağı bu yönü şöyle ifade buyurmuşlardır:
"Kur'ân'ı okuyup ona sahip çıkan kimseye (âhirette):'Oku ve (Cennet'in derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir.' denir." (Ebu Davud, Vitr, 20; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 18)
- Bitmeyen Ticaret
Kur'ân'a sahip çıkıp onu vird haline getiren ve onunla amel eden kimseler anlatılırken, onların, batması, tükenmesi ve iflası mümkün olmayan bir ticaret kazancına sahip oldukları ifade edilir. Tükenmeyen zengin bir ticaret nitelemesinde bulunma, verenin, her şeyin sahibi ve mâliki Allah (c.c.) olmasındandır. Bu husus, Kur'ân'da şöyle belirtilmektedir:
"Allah'ın Kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasip ettiğimiz imkânlardan gizli ve âşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar." (Fâtır, 35/29)
- Zorlanana İki Sevap
Kur'ân, İlâhi bir hazinedir. O, her yönüyle bir hayır deryasıdır. Şânına yaraşır bir şekilde okunduğunda, meleklere denk bir makama ulaşılır. Tam manâsıyla eda edilemediği, okunmasında veyahut da öğrenilmesinde zorlanıldığında ise verilen derece iki katıdır. Özellikle yeni başlayanlar veya belli bir yaştan sonra okumaya başlayıp zorlananlar için Allah Resûlü'nün bu husustaki müjdesi şöyledir:
"Kur'ân-ı Kerim'i maharetle okuyan bir insan, Kirâmen Kâtibin melekleri seviyesinde olur. Onu o seviyede beceremeyen fakat halis bir niyet ile okumağa çalışan, okurken de kem küm edip dili dolaşan ve Kur'ân'ı okumak ona zor geldiği halde okuyan insana da iki sevap vardır."(Buharî, Tevnid, 52; Müslim, Müsafirûn, )
- Her Harfine On Sevap
Rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı (c.c.), insanlara verdiği sayısız nimetler yanında, ayrıca yaptıkları iyi işlere de kat kat sevap ve mükâfat vermektedir. Kötülükler bir misliyle karşılık gördüğü halde, iyiliklerin karşılığı on, yüz veya daha fazla katını bulabilmektedir. Nitekim;
"Kim Allah'a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez."(En'âm, 6/)
âyeti bu gerçeği ifade etmektedir. Şüphesiz ki işlerin en hayırlısı ve değerlisi, Cenab-ı Hakk'ın Kelâm sıfatından gelen Kur'ân-ı Kerim'in okunup anlaşılması ve yaşanmasıdır. Onun her bir cümlesi, kelimesi, hattâ harfi Allah Teâla katında ayrı bir kıymeti haizdir ve karşılığı en üst seviyeden verilecektir. Bu hususu Allah Resûlü şu açık beyanlarıyla ifade etmişlerdir:
"Kur'ân-ı Kerim'den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben "Elif lâm Mîm" bir harf demiyorum. Aksine "Elif" bir harf, "Lâm" bir harf, "Mîm" de bir harftir." (Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 16)
C. KUR'ÂN'DAN UZAKLAŞMANIN SONU
- Kıyâmette Pişmanlık ve Hz. Peygamber'in Şikâyeti
İnsanın dünyaya gelişi bir defadır. Öldükten sonra yeniden dünyaya dönüş imkânsızdır. Dünyada iken gerekli hazırlıkları yapmayan insanlar, ölümle karşılaştıklarında büyük bir pişmanlık içerisinde bulunacak ve Cenab-ı Hakk'tan yeniden dünyaya döndürülmeyi talep edeceklerdir. Ancak bu talepleri kabul edilmeyecektir.
"Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman:
"'Ya Rabbi, ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zâyi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım.'der. Hayır hayır, bu, onun söylediği manâsız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde artık diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (Mü'minûn, 23/)
Başka bir âyette de insanın, Kur'ân'dan uzaklaşmaya vesile oldukları için bazı kimselerin arkadaşlığından pişmanlık duyacağı belirtilmektedir:
"O gün zâlim, parmaklarını ısırır, 'Eyvah'! der, keşke o Peygamber'le birlikte bir yol tutaydım. Eyvah! Keşke falanı dost edinmeyeydim! Vallahi bana gelen Zikir'den beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır." (Furkân, 25/)
Resûlullah da (s.a.s.) ümmetinin Kur'ân'dan uzaklaşmalarını, onunla olan bağlarını koparmalarını ve ona gerekli ilgiyi göstermeyişlerini Cenab-ı Hakk'ka şikayet edecektir:
"O gün Peygamber: 'Ya Rabbi, halkım bu Kur'ân'ı terkedip ondan uzaklaştılar!' der." (Furkân, 25/30)
Âyette "mehcûr" ifadesiyle ilgili şu anlamlar muhtemeldir: Mehcur, terkedip uzak durmak, onunla amel etmemektir. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Kim Kur'ân'ı öğrenir ve kendisine ilgi duymaksızın ve içindekileri tefekkür etmeksizin onu bir mushaf olarak başucuna asarsa, kıyâmet günü o Kur'ân onun yakasına yapışır ve: 'Ey Âlemlerin Rabbi, bu kulun beni mehcûr (terkedilmiş-unutulmuş) kıldı. Benimle onun arasında bugün hükmü sen ver.' der."(Kurtubî, el-Cami' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 13/27)
Mehcûrun diğer anlamı ise; "Kur'ân hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler."demektir. Resûlullah'ın (s.a.s) bu şekilde şikayetinden bahsetmesi büyük bir uyarı anlamına gelir. (Râzî, Fahruddin, Mefâtîhu'l-Gayb, 24/67).
- Unutmanın Büyük Vebal Olması
İslam'a göreiyi bir işi bir defa fazlaca yapmaktansa, onu hayatın bütün zamanlarına yayıp az da olsa sürekli yapmak (Buharî, Rikak, 18) daha faziletlidir. Teneffüs ettiğimiz hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek nasıl sürekli olan bir ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa, manevi hayatımızın havası, suyu ve gıdası olan Kur'ân'ın hayat boyu okunması ve yaşanması da zaruri bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla Kur'ân'ı öğrenip okuduktan sonra bir kenara koyup unutmak, içindekilerden ilgiyi kesmek veya ona sırt çevirmek, büyük bir günah olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu konuda Hz. Peygamber'den (s.a.s) rivayet edilen hadisler oldukça ağır ifadeler taşımaktadır. Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:
"Ümmetime verilen ücretler bana arzedildi. Bunlar arasında bir kimsenin mescidden kaldırıp attığı bir çöp için verilmiş olanı da vardı. Keza ümmetimin işlediği günahlar da bana arzedildi. Bunlar arasında, bir kimsenin İlahî bir lütuf olarak öğrenip de sonradan unuttuğu bir sûre veya âyet sebebiyle kazandığı günahtan daha büyüğünü görmedim."(Ebu Davud, Salât, 16; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 19)
Diğer bir rivayette ise şöyle buyurmuştur:
"Kur'ân-ı Kerim'i okuyan kimse sonradan (terkeder veya okumayı) unutursa, kıyâmet günü cüzzamlı olarak Allah'a kavuşur."(Ebu Davud, Vitr, 21)
Burada özellikle "cüzzam"lı ifadesinin kullanılması manidardır. Zira cüzzam hastalığında kulaklar, burun içi, önkol bölgeleri ve apış aralarında şişlikler olur. Yüz şişer, gözler göz çukurlarına kaçar. Dil, gırtlak ve boğazda yaralar oluşur. Bu yaralardan sonra aynı yerlerde sert kabuklar meydana gelir ve bu organların şekilleri değişir. Vücut ve kalçalarda erimeler görülür. Vücut derisi hissizleşir ve soluklaşır. Şiddetli çürümeler ve yaralar ortaya çıkar. El ve ayaklarda kangrenleşmeler başlar. (Saygılı, Sefa, Aile Sağlığı Ansiklopedisi, 1/). Bunu, "Cüzzam hastalığında insanın kendi derdine düşüp, organlarını kaybettiğinden konuşamaması, derdini dile getirememesi gibi, Kur'ân'ı unutan kimse de, Allah karşısında konuşamayacak, kusurlarını affettiremeyecek ve mazeret beyanında bulunamayacaktır." şeklinde anlamak mümkündür.
- Kur'ân'ın Kıyamet'te Şikayetçi ve Aleyhte Delil Olması
Kıyâmet günü bir adam getirilir. Kur'ân, bu insanın karşısına bir insan kılığında çıkar. Getirilen bu adam, Kur'ân'ın farzlarını zayi etmiş, yasaklarımı çiğnemiş, yap dediklerini yapmamış, yapma dediklerini yapmış biridir. Kur'ân, bu kişiyi Allah'a şöyle şikayet eder: "Ya Rabbi, benim âyetlerimi ne kötü ezberledi, sınırlarımı çiğnedi, farzlarımı yapmadı, bana uymayı terketti, günah saydığım şeyleri işledi." Kur'ân, ortaya deliller koyarak davasını sürdürür. Bunun üzerine Yüce Allah: "Al bu adamı, ne hali varsa görsün." buyurur. Kur’ân, onu elinden yakalar ve yüzüstü Cehennem'e atıncaya kadar peşini bırakmaz. (Heysemî, 7/)
Başka rivayetlerde de, Kur'ân'ın kıyamet gününde insanların leh ve aleyhlerinde delil olacağı belirtilmiştir. (Müslim, Taharet, 1; Tirmizî, Deavât, 85)
- Emanete Hıyânet Cezası
İnsana verilen ve kendisine ait olmayan her şey emanet hükmündedir. El, ayak, akıl, evlât, mal vs. bu emanetlerden yalnızca bazılarıdır. Bu emanetleri insana veren Zât, vakti geldiğinde bunları teslim edilen kişilerden geri alacak ve tam olarak geri iade edemeyen veya bunlara gereği gibi ihtimam göstermeyen kişilerden de hesap soracaktır. Emanete sahip çıkma İslâm'da o kadar önem arzetmektedir ki, Hz. Peygamber münafıkların özelliklerini sayarken, bunlardan birinin de "emanete hıyanet" olduğunu ifade buyurmuşlardır. (Buharî, İman, 24; Müslim, İman, ) Bu anlamda insanlara verilen emanetlere baktığımızda, bunların başında Yüce Kur'ân gelmektedir. Sahiplenilmesi, okunması, anlaşılması ve yaşanması için insana emanet olarak verilen Kur'ân'la ilgili olarak, günü geldiğinde gönderilen kimselerden hakkıyla sahip çıkılıp-çıkılmadığı noktasında hesap sorulacaktır. Sahip çıkmayanlar, hıyanetle cezalandırılacaktır.
- Sıkıntılı Bir Hayat ve Âhiret'te Kör Olarak Haşrolma
Allah'ın dininden yüz çeviren, Kur'ân'a sırt çeviren ve onunla amel etmeyi terkedenler, maddî-mânevî sıkıntılar içinde bocalayıp durdukları gibi, Mahşer Günü'nde de kör olarak haşrolacaklardır. Bu durum, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan edilir:
"Ama kim Benim zikrimden yüz çevirirse, Kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, ona dar bir geçim vardır ve Biz onu kıyâmet günü kör olarak diriltir, duruşmaya getiririz. 'Ya Rabbi', der, 'ben gözleri gören biri olduğum halde neden beni kör olarak haşrettin?' Buyurur ki: 'Bu böyledir. Nasıl âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları unuttuysan, bu gün de sen öyle unutulur, bir kenara atılırsın.' İşte inkârda ve günahta hadlerini aşanları ve Rabbilerinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Ahiret azabı ise, elbette daha şiddetli ve daha devamlı olacaktır."(Tâhâ, 20/)
Âyette geçen "maîşeten dankâ", sıkıntılı hayat demektir. Müfessirler, bu hayatın dünya veya kabirde olabileceğini söylemişlerdir. Dünyada olması şöyle yorumlanmıştır: Allah Teâlâ ile bağını koparan, O'nun engin rahmetiyle ilgisini kesen kimsenin hayatı ne kadar bolluk ve eğlence içerisinde geçerse geçsin, sıkıntılarla doludur ve darlıktır. Her şeyden önce, Allah'a bağlanıp O'na güvenini yitirmenin sıkıntısını çeker. Kararsızlıkların, kuşkuların ve dengesizliklerin girdabındadır. Elindeki şeylere büyük bir hırsla sarılır. Onları kaybetmekten endişe duyar. Arzu ve heveslerin arkasında koşar, kaybettiği her şeye yanarak ve tutuşarak sıkıntıya düşer. Ve bir kalp ancak Allah'ın huzurunda güven duyar, huzur bulur. Şüphesiz ki imanın verdiği huzur, insan hayatını kat kat uzatır, genişletir, rahatlatır, derinleştirir, engin hale getirir. İmandan mahrumiyet ise, öyle bir bahtsızlıktır ki, yeryüzünde hiçbir ihtiyaç ve mahrumiyet ona denk olamaz. (Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l-Kur’ân, IV/) Kur'ân'dan uzak olan, dünyaya düşkün olduğu ve devamlı olarak daha fazlasını istediği için, onun hayatı dar ve sıkıntılı, geleceği karanlıktır.
Bu sıkıntılı hayatın kabirde olması ise, kabir azabı olarak yorumlanmıştır. Zira Allah Resûlü (s.a.s.), bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Kabir azabı kâfirleredir. O, hayatım elinde olan Zat'a, Allah'a yemin ederim ki, şunu iyi biliniz: Kâfire kabirde 99 ejderha musallat edilir." (Tirmizî, Kıyame, 26; Müsned, III/38)
Kur'ân'dan uzaklaşanların kıyâmet günü kör olarak haşredilmeleri ise, dünyada yaptıkları fiillerin cinsiyle cezalandırılmaları demektir. Onlar nasıl dünyada iken Kur'ân'ı tanımazlıktan geldiler, onun âyetlerine gözlerini kapadılar, gerçekleri görmediler ise, Cenab-ı Hak da âhirette onlara Cennet'e giden yolları göstermeyecek ve onları kurtuluş delillerinden mahrum bırakacaktır. Nitekim başka bir âyette bu durum şöyle tasvir edilir:
"Allah kimi doğru yola iletirse, işte odur doğru yolda olan; kimi de şaşırtırsa, artık Allah'tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın. Kıyâmet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzükoyun haşrederiz. Onların varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi zayıfladıkça, onlara çılgın alevi artırırız."(İsrâ, 17/97)
- En Değersiz Kişi
Mekânların değeri, o mekânlarda varolan varlıkların derecesine göre kıymet kazanır.Öyle mekânlar vardır ki, o mekânlara kıymet kazandıran varlıklar oradan ayrıldıklarında, oralar hiçbir anlam ifade etmez ve normal bir yer haline gelir. Ancak o değerler yeniden oraya avdet edince, oralar yeniden kıymet kazanır, canlanır ve herkesin nazarında kudsî bir konuma yükselir. Herhalde "Şerefü'l-mekân bi'l-mekîn" (yerlerin kıymeti orada iskan edenlere göredir) darb-ı meseli de bunu ifade etmektedir.
İnsanlara Cenab-ı Hak nazarında değer kazandıran şeyler vardır. İnsan bunlara sahip olduğu ölçüde Yaratıcısının nazarında kıymet kazanır. Bu anlamda insana değer kazandıran şeylerin başında Kur'ân gelir. Kur'ân'la hemhâl olan, onu okuyan ve yaşayanlar, hiçbir gücün kazandıramayacağı makama ulaşırlar. Onu okumayan, anlamayan ve ondan uzaklaşanlar ise, karanlıklarda kalmaya aday konuma gelmişler demektir. İnsanları aydınlık iklimlere ulaştıran Kur'ân'ın nûrundan mahrum gönüller, maddeten doysalar ve rahat olsalar da, kalpleri her zaman endişeli, gelecekleri karanlık ve tatminsizdir. Kur'ân:
"İyi bilin ki gönüller, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."(Ra'd, 13/28)
ifadesiyle bu hususa dikkatleri çekmektedir.
Allah Resûlü (s.a.s), Kur'ân'la ilgisi olmayan, ondan az da olsa bir bölüm bilmeyen kimseleri şu manidar sözleriyle bildirmiştir:
"Kur'ân, Allah'ın, (insanlara ikram ettiği İlâhî bir) sofrasıdır. Gücünüz yettiğince ondan almağa çalışın. Şüphesiz ben, içinde Allah'ın Kitabı'ndan bir şey bulunmayan bir evden daha küçüğünü (sıkıcısını) bilmiyorum. Allah'ın Kitabı'ndan içinde bir şey bulunmayan kalp de, içinde kimsenin oturmadığı harabe bir ev gibidir."(Darimî, II/)
Başka bir hadislerinde de: "İçinde Kur'ân'dan bir şey olmayan kişi, harap bir eve benzer." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 18) buyurmuşlardır.
Söz söyleme yönüyle oldukça belîğ olan Resûlullah (s.a.s), şüphesiz bu benzetmeyle önemli bir hususa dikkatleri çekmiştir. Yani içinde kimsenin oturmadığı, yıllarca terkedilen ve hiçbir güvenliğin olmadığı vîrâne yapılar, nasıl her türlü tehlikeye karşı açık, hırsızların, sarhoşların ve kaçakların mekânları ise, içinde Kur'ân'ın olmadığı kalpler de böyle harâbe mekânlar gibidir. Bu gibi kimseler emniyetten mahrum, huzurdan uzak, her ân bir endişe içerisinde ve mutsuzdurlar.
NETİCE
Netice itibariyle, Yüce Yaratıcı'nın rahmet vesilesi olarak gönderdiği İlâhî Kelâm, okumamız ve anlamamız gerekli olan bir konuma sahiptir. O, hem dünya hem de âhiretimiz açısından kurtuluş vesilemizdir. Dünyada bizler için önemli bir nasihat, dertlerimize şifa, hidayet kaynağı ve rahmettir. İnsanlığın dertlerine reçete olup, onları en doğru yola iletir.
Kur'ân'ın okunduğu yeri melekler ziyaret eder ve orada huzur olur. Kur'ân'ın okunup anlaşılması, Allah katında insanlara üstünlük kazandırır.
Kur'ân, kabirde bir nûr olur. Zorlanarak öğrenip okuyanın mükâfatı iki kat verilir. Okunan her harfi için, en az on sevap vardır. Kur'ân'dan uzaklaşılınca, o, âhirette uzaklaşanlardan şikayetçi olur. Onu unutma büyük bir vebal olup, emanete sahip çıkmama anlamına gelir.
Kur'ân,insana ve topluma huzur ve güven getirir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Kur'an okumanın ve ezberlemenin sevaplığı ile ilgili ayet ve hadisler hakkında bilgi verir misiniz?..
Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet