kuranı kerim okumak neden önemlidir / Hadis Günlüğü: Kur’an-ı Kerim’i okumanın önemi - Fikriyat Gazetesi

Kuranı Kerim Okumak Neden Önemlidir

kuranı kerim okumak neden önemlidir

Kur’an Okuman&#;n Önemi

 Zikrin canl&#; örneklerinden biri olan Kur’an okuma, büyük bir öneme sahiptir. Zikir ve Kur’an, insana öyle bir güç verir ki, insan bu güç sayesinde günaha dü&#;mez. &#;nsan&#;n kemal ve olgunluk yönünde ilerleyebilmesi için erdemleri ku&#;anmas&#; gerekti&#;i gibi, ruhunu kötü huylardan ar&#;nd&#;rmas&#; da kaç&#;n&#;lmazd&#;r. &#;&#;te bu ba&#;lamda zikir ve Kur’an çok uygun bir etkendir.

Yüce &#;slam Peygamberi (s.a.a), Ebuzer-i Gifari’ye hitab etti&#;i bir hadisinde, Kur’an okumay&#; ve yüce Allah’&#; anmay&#; tavsiye ederek &#;öyle buyurmaktad&#;r:

Ebuzer &#;öyle rivayet etmektedir: “Allah Resulünden (s.a.a), bana tavsiyede bulunmas&#;n&#; istedim. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: "Allah’tan sak&#;nmay&#; sana tavsiye ederim; çünkü Allah’tan sak&#;nma, her &#;eyin ba&#;&#;d&#;r."

Daha fazla tavsiyede bulunmas&#;n&#; istedim. Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: Çokca Kur’an oku ve Allah’&#; zikret.

Yine tavsiye etmesini istedim; ve Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: "Uzun süreli susmalar&#; seçmelisin."

Ba&#;ka tavsiyelerini istedim ve buyurdu: "Çok gülmekten sak&#;n."

Yine tavsiye istedim ve buyurdu: "Yoksullar&#; sevmeli ve onlarla ha&#;&#;r-ne&#;ir olmal&#;s&#;n.

Yine tavsiye etmesini istedim ve buyurdu: "Hakk&#; söyle, her ne kadar ac&#; da olsa."

Yine tavsiyede bulunmas&#;n&#; isteyince Allah Resulü (s.a.a) &#;öyle buyurdu: "Allah yolunda (oldu&#;un sürece) hiçbir k&#;nay&#;c&#;n&#;n k&#;namas&#;ndan korkma.”

Allah Resulü (s.a.a) bu yüce irfani reçetede baz&#; kilit noktalar&#; Ebuzer’e tavsiye etmektedir:

1-Takva edinme (Allah’tan sak&#;nma)

2-Kur’an okuma ve Allah’&#; zikretme

3-Uzun süreli suskunluk

4-Gülmeyi azaltma

5-Yoksullar&#; sevme ve onlarla birlikte olma

6-Hakk&#; söylemek ve hakka uymak

7-Allah yolunda, dü&#;üncesiz insanlar&#;n k&#;nmas&#;ndan korkmamak

[Bildi&#;iniz üzere bu reçetenin her bir maddesi, hacimli bir kitap konusunu te&#;kil etmektedir.]
Kur’an okuman&#;n öneminden dolay&#; namaz farz k&#;l&#;nm&#;&#;t&#;r. Gerçekte namaz&#;n farz olu&#; nedenlerinden biri, Kur’an’&#;n korunmas&#; ve okunmas&#;d&#;r; Kur’an okuman&#;n faydalar&#; da namaz&#;n k&#;l&#;nmas&#;yla gerçekle&#;mi&#; olur.

Bu ba&#;lamda &#;mam R&#;za’dan (a.s) rivayet edilen bir hadis &#;öyledir:

 “&#;nsanlar&#;n namazda Kur’an okumaya emrolunmalar&#;n&#;n nedeni Kur’an’&#;n terkedilmemesi, unutulmamas&#;, zayi edilmemesi, korunmas&#; ve meçhul kalmamas&#;d&#;r. Namaz&#;n sadece Hamd (Fatiha) sûresiyle ba&#;lamas&#;n&#;n nedeni de Hamd (Fatiha) sûresindeki hay&#;r ve hikmetin hiçbir sûrede ve hiçbir sözde mevcut olmay&#;&#;&#;d&#;r. Çünkü yüce Allah’&#;n ‘el-hamdu lillah’ buyru&#;u, kullar&#; üzerine farz k&#;ld&#;&#;&#; &#;ükrün yerine getirili&#;ini ifade etmektedir.

‘Rabb’il alemîn’; Allah’&#; birleme ve övgüdür ve O’ndan ba&#;ka yarat&#;c&#; ve malik olmad&#;&#;&#;n&#; ikrard&#;r.

‘Er-Rahman’ir Rahîm’; yüce Allah’&#;n bütün varl&#;klara (bah&#;etti&#;i) nimetleri hat&#;rlatmaktad&#;r.

‘Malik-i yevm’id din’; yeniden dirili&#;i, hesaba çekili&#;i ve yüce Allah’&#;n hem dünya ve hem de ahiretin maliki oldu&#;unu kabullenmedir.

‘&#;yyake ne’budu’; hem Allah’a ra&#;bet ve yak&#;nl&#;&#;&#;, hem de amellerin sadece Allah için olmas&#; gerekti&#;ini ifade etmektedir.

‘&#;yyake nesteîn’; ibadette ba&#;ar&#;y&#;, ilahi nimet ve yard&#;mlar&#;n idamesini talep etmektir.

‘&#;hdine’s sirat’el musteqim’; dinî hidayet, ilahi halata tutunma ve alemlerin Rabbini daha çok tan&#;ma dile&#;idir.

‘Sirat’ellezine en’amte aleyhim’; hem istek ve dile&#;e vurgudur, hem de yüce Allah taraf&#;ndan evliyalara verilen nimetlerin an&#;l&#;&#;&#;d&#;r ve ayn&#; zamanda da o nimetlere duyulan ra&#;beti gösterir.

‘&#;ayr’il me&#;dubi aleyhim’; Allah’&#;, emir ve yasaklar&#;n&#; hafifseyen inatç&#; kafirler zümresinde olmaktan Allah’a s&#;&#;&#;nmakt&#;r.

‘Ve le’d dâllîn’; bilinçsizce Allah’&#;n yolundan sapan ve iyi i&#; yapt&#;&#;&#;n&#; zannedenlerden olmamak üzre Allah’a dayanmak ve tevekkül etmektir.

Böylece Hamd (Fatiha) sûresi, hiçbir sûre ve kelam&#;n içermedi&#;i dünya ve ahiret hay&#;r ve hikmetlerini içermektedir.”

Bu hadis-i &#;erif üzerinde yo&#;unla&#;mak ve baz&#; noktalara de&#;inmek gerekir:

1-&#;mam R&#;za’n&#;n (a.s) ‘Bismillahirrahmanirrahim’ hakk&#;nda her hangi bir &#;ey buyurmamas&#;n&#;n nedeni, ‘Bismillahirrahmanirrahim’ cümlesinin her sûrede var olu&#;udur; her ne kadar her sûredeki ‘Bismillahirrahmanirrahim’ ba&#;l&#; ba&#;&#;na bir ayettir ve kendine has bir manas&#; vard&#;r.
   2-Bu hadisin Hamd (Fatiha) sûresine getirdi&#;i yorum itibariyle bu sûre, &#;u konular&#; içermektedir: &#;ükür, tevhid inanc&#;, Allah’&#;n rab olu&#;u ve malikiyeti, yüce Allah’&#;n Rahmanî ve Rahimî nimetinin an&#;l&#;&#;&#;, ölüm sonras&#; dirili&#;e ve hesaba ikrar, yüce Allah’a yak&#;n olma istek ve ra&#;beti, yaln&#;z Allah için amel etme, ibadette ba&#;ar&#;y&#; ve dinî hidayeti yüce Allah’tan dileme, Allah kat&#;ndan evliyalara verilen nimetlerin an&#;l&#;&#;&#; ve bu nimetlere duyulan meyil ve ra&#;bet, sap&#;klar&#;n yol-yordam&#;ndan sak&#;nma.
   3-&#;mam Cafer-i Sad&#;k (a.s), Hamd (Fatiha) sûresinin fazileti hakk&#;nda &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Hamd sûresi yetmi&#; defa bir ölüye okunsa ve ölü de ruhunun geri gelmesiyle dirilecek olsa, buna &#;a&#;&#;rmamak gerek.”

 Mufazzal b. Ömer &#;öyle rivayet etmektedir:
“&#;mam Cafer-i Sad&#;k’&#;n (a.s) huzuruna hasta birinigetirdiler. &#;mam (a.s), hastaya hitapla buyurdu: Rengin neden böyle kaçm&#;&#;, peri&#;ans&#;n?

Hasta dedi: Bir aydan beridir ki ate&#;im var.
&#;mam (a.s) buyurdu: Gömle&#;inin dü&#;melerini aç ve gömle&#;ini ba&#;&#;na geçir; ezan ve ikame oku ve yedi defa da Hamd (Fatiha) sûresini oku!

Hasta &#;ah&#;s, &#;mam&#;n (a.s) buyurduklar&#;n&#; yerine getirdi ve &#;ifa buldu.”
Amaca ula&#;mak ve belalar&#; defetmek için Cumartesi 70, Pazar 60, Pazartesi 50, Sal&#; 40, Çar&#;amba 30, Per&#;embe 20 ve Cuma günü ise 10 defa Hamd (Fatiha) sûresi okunur.

Hamd (Fatiha) sûresini hatmetmenin bir di&#;er yolu da &#;öyledir:
Cuma gününden ba&#;layarak 41 gün boyunca her gün 41 defa Hamd (Fatiha) sûresi okunur. Hamd sûresinin bitiminden sonra da 13 defa &#;u dua okunur: “Ya mufettihu fettih, ya muferricu ferric, ya musebbibu sebbib, ya museyyiru yessir, ya musehhilu sehhil, ya mutemmimu temmim.”
Yüce Peygamberimiz (s.a.a) hem &#;efaat edicidir ve hem de &#;ikayetçi. Peygamberimiz (s.a.a), Kur’an’&#; terkedenlerden ve itina göstermeyenlerden &#;ikayetçi olacakt&#;r. Kur’an-&#; Kerim &#;öyle buyurmaktad&#;r:

 “Ve Peygamber, yâ Rabbi dedi, bu kavmim, &#;u Kur'ân'&#; ihmâl etti, terkedilmi&#; bir hale getirdi.”

Ayette geçen “resul” kelimesi ile kastedilen &#;ah&#;s, yine ayetteki Kur’an kelimesinin varl&#;&#;&#; hasebiyle yüce &#;slam Peygamberidir (s.a.a).

Ayet hakk&#;nda de&#;inmem gereken bir di&#;er nokta da, k&#;yametin gerçekle&#;mesinin kesin oldu&#;undan dolay&#; gelecek zaman kipi (yegulu) yerine, geçmi&#; zaman kipinin (gale) ayette kullan&#;lm&#;&#; olmas&#;d&#;r.

Bir ba&#;ka hadis &#;öyle buyurmaktad&#;r:
“Kiyamet günü üç grup &#;ikayetçi olacakt&#;r: Bir toplumun içindeya&#;ayan, ancak ilminden ve amelinden faydalan&#;lmayan alimler; lay&#;k&#;yla kullan&#;lmayan ve terkedilen camiiler; tilavet edilmeyen Kur’an-&#; Kerim.”

Asl&#;nda bu hadis, çok yüce bir irfanî noktaya temas etmektedir. Bahsi edilen nokta &#;öyle izah edilebilir:
Din görüngesinde zaman, mekan ve Kur’an da dahil olmak üzere bütün varl&#;klar, insanlar&#;n ço&#;unda mevcut olmayan masumâne bilinç, alg&#; ve anlama gücüne sahiptirler.

Bu esas do&#;rultusunda k&#;yamet günü zaman, mekan ve Kur’an’&#;n &#;ahitli&#;i geçerli ve makbuldür. Varl&#;klar&#;n tan&#;kl&#;&#;&#;n&#;n Allah kat&#;ndan kabul edili&#;i ise, bu varl&#;klar&#;n dünyada olup biten olaylar&#; masumâne (hataya dü&#;meksizin) alg&#;lad&#;klar&#;n&#; kan&#;tlamaktad&#;r.
Hem yerde hem gökte olan her zerre

Seninle konu&#;ur her gün her gece

Biz duyar, görürüz ve alg&#;lar&#;z

Namahrem sizlerle biz konu&#;may&#;z

Cans&#;zl&#;&#;a do&#;ru gidecekseniz

Cansiz cana mahrem olamazs&#;n&#;z

Cans&#;zl&#;ktan cana do&#;ru can olun

Her zerrenin zikir sesini duyun

 Kur’an Okuman&#;n Getiri Ve Bereketleri

 Her zaman, her yerde, bütün hallerde ve özellikle de Kur’an’&#;n indi&#;i mübarek ramazan ay&#;nda Kur’an okumak çok iyidir.

&#;mam Muhammed-i Bak&#;r (a.s) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Her &#;eyin bir bahar&#; vard&#;r; Kur’an’&#;n bahar&#; ise ramazan ay&#;d&#;r.” [1]

1- Kur’an-&#; Kerim, insan&#; üstün melekler seviyesine yüceltir ve insan ile cehennem aras&#;nda engel olur.

&#;mam Cafer-i Sad&#;k (a.s) konuyla ilintili olarak &#;öyle buyurmaktad&#;r:

 “Her kim genç ya&#;ta ve iman halinde Kur’an okursa, Kur’an onun et ve kan&#;na kar&#;&#;&#;r; yüce Allah böyle birini üstün meleklerle birlikte k&#;lar ve Kur’an da cehennem ate&#;iyle onun aras&#;nda engel olur. Kur’an &#;öyle der: ‘Allah’&#;m! Bana amel edenin d&#;&#;&#;nda her kes yapt&#;&#;&#;n&#;n mükâfat&#;n&#; ald&#;; öyleyse bunu da mükâfatlar&#;n en güzeline ula&#;t&#;r.’

Yüce Allah, o insana iki alt&#;n cennet elbisesi giydirilmesini, ba&#;&#;na keramet tac&#; konulmas&#;n&#; emreder ve sonra da Kur’an’a &#;öyle buyurur: ‘Sana amel edene verdi&#;imizden raz&#; oldun mu?’
      Kur’an arz eder: ‘Allah’&#;m! Ben, bana amel eden kimse için daha fazlas&#;n&#; isterim.’
Bunun üzerine yüce Allah, &#;ahs&#;n sa&#; eline güvence ve sol eline de ebedîli&#;i verir. (Kur’an’a amel eden) &#;ah&#;s böylece cennete girer ve ona &#;öyle hitap edilir: ‘Kur’an oku ve makam&#;n&#; yücelt.’

Yüce Allah, Kur’an’a buyurur: ‘Sana amel eden &#;ah&#;sa verdiklerimizden raz&#; oldun mu?’
Kur’an, ‘Evet’ der.”[2]
-Kur’an bir insan&#;n ruhuna i&#;leyecek olsa, cehennem ate&#;ini emrine al&#;r ve cehennem ate&#;i ona eziyet etmez.
-Kur’an, Kur’an’&#;n sayg&#;s&#;n&#; gözeten kimsenin makam&#;n&#; yüceltmek ister.
-Kur’an kiyamet günü alt&#;n elbise olur; elbise, insan&#; olumsuzluklardan korudu&#;una göre cennet elbisesi de ahiret aleminin olumsuzluklar&#;ndan korur.
-&#;nsan okudu&#;u ve uydu&#;u her ayet kar&#;&#;l&#;&#;&#;nda kiyamet günü bir makam kazan&#;r.

2-Kur’an-&#; Kerim, gerçek anlam&#;yla kendisini okuyan kimseye alçak gönüllülük, ba&#;l&#;l&#;k, yücelik, izzet ve ziynet kazand&#;r&#;r ve Kur’an’&#; hatmeden kimseye de teyidî peygamberlik nimeti verilir.
Yüce Allah Resulü (a.s), bu ba&#;lamda &#;öyle buyurmaktad&#;r:

Ku&#;kusuz ki gizlide ve aç&#;kta alçak gönüllü olmaya daha liyakatli olan kimse, Kur’an ta&#;&#;y&#;c&#;s&#;d&#;r; gizlide ve aç&#;kta namaz k&#;lmaya ve oruç tutmaya daha lay&#;k olan kimse, Kur’an ta&#;&#;y&#;c&#;s&#;d&#;r.

Bu s&#;rada yüce Peygamberimiz (s.a.a) yüksek sesle &#;öyle buyurdu: Ey Kur’an ta&#;&#;y&#;c&#;lar&#;! Kur’an sayesinde alçak gönüllü olun ki Allah sizi yüceltsin; Kur’an ta&#;&#;y&#;c&#;s&#; olmakla böbürlenmeyin ki Allah sizi zelil eder. Ey Kur’an ta&#;&#;y&#;c&#;s&#;! Allah için Kur’an sayesinde güzellik edin ki Allah seni onunla süslesin; Kur’an’&#; alet edinerek kendini insanlara güzel gösterme ki Allah seni çirkin k&#;lar. Kur’an’&#; hatmeden kimsenin gö&#;süne adeta peygamberlik yerle&#;tirilir, ancak ona vahiy gelmez.”[3]

Uyar&#;: Peygamberlik iki k&#;s&#;md&#;r: Te&#;riî peygamberlik ve teyidî peygamberlik. Te&#;riî peygamberlik, nebi ve peygamberlerin özelliklerinden olup yüce &#;slam Peygamberinin (s.a.a) peygamberli&#;iyle son bulmu&#;tur. Teyidî peygamberlik ise peygamberlerin özelliklerinden olmad&#;&#;&#; için hem Peygamberimizin (s.a.a) döneminden sonra ve hem de Peygamberimizin (s.a.a) kendi döneminde melek ile bu tür irtibat halinde olan insanlar vard&#;.

&#;mam Ali (a.s) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

 “Ben çocukluk dönemimde yüce Peygambere (s.a.a) demi&#;tim ki: ‘Ey Allah’&#;n Resulü (s.a.a)! Bu nâle, inilti sesi nedir?’ Allah Resulü (s.a.a), ‘Bu, &#;eytan&#;n nâlesidir.’ buyurmu&#; ve sonra da &#;öyle devam etmi&#;ti: Ey Ali (a.s)! Benim duydu&#;um her &#;eyi duyuyor ve gördüklerimi de görüyorsun; ancak &#;u var ki sen peygamber de&#;ilsin.” [4]

Yüce Allah Resulü (s.a.a) yine konuyla ilintili olarak &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“E&#;er gönüllerinizin da&#;&#;n&#;kl&#;&#;&#; ve çok konu&#;man&#;z olmasayd&#;, mutlaka siz de benim duyduklar&#;m&#; duyard&#;n&#;z.”[5]

Yüce Peygamberimiz (s.a.a) bir di&#;er hadisinde ise &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Kur’an’&#;n üçte birini okuyan kimseye adeta peygamberli&#;in üçte biri verilmi&#; olur; Kur’an’&#;n üçte ikisini okuyan kimseye adeta peygamberli&#;in üçte ikisi verilmi&#; olur; Kur’an’&#;n tümünü okuyan kimseye ise adeta peygamberli&#;in tümü verilmi&#; olur.”[6]

3-Kur’an okumak haf&#;zay&#; güçlendirir. Yüce Allah Resulü (s.a.a), &#;mam Ali’ye (a.s) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Ey Ali! Üç &#;ey haf&#;zay&#; güçlendirir ve balgam&#; yok eder; süt, misvak ve Kur’an okumak.”[7]

4-Kur’an okumak, vatan&#;nda bulunanlar&#;n mertlik/cömertli&#;idir:

“&#;mam Cafer-i Sad&#;k’&#;n (a.s) huzurunda mertlik/cömertlikten bahsediliyordu. &#;mam (a.s) buyurdu: ‘Mertlik/cömertli&#;in günah ve kötülükle ilintili oldu&#;unu mu zannedersiniz? Bilesiniz ki mertlik/cömertlik; bah&#;edilen yemektir, güzel &#;eylerin bah&#;edilmesidir, insanlara eziyet etmemektir.’ Daha sonra da buyurdu: ‘Mertlik/cömertli&#;in ne oldu&#;unu söyleyin!’
     &#;mam&#;n (a.s) huzurunda bulunanlar, ‘Biz bilmiyoruz.’ dediler.
Bunun üzerine &#;mam (a.s), ‘Andolsun Allah’a! Mertlik/cömertlik, insan&#;n sofras&#;n&#; evinin e&#;i&#;ine yaymas&#;d&#;r ve mertlik/cömertlik iki k&#;s&#;md&#;r: Vatanda mertlik/cömertlik, yolculukta mertlik/cömertlik.
Vatanda mertlik/cömertlik; Kur’an okumakt&#;r, mescidin ayr&#;lmaz&#; olmakt&#;r, ihtiyaçlar&#;n giderilmesinde din karde&#;lerinin yan&#;nda yer almakt&#;r.
Yolculukta mertlik/cömertlik ise; bol ve güzel yol az&#;&#;&#; götürmek, onlar&#; yol arkada&#;lar&#;na vermek, yolculu&#;un bitiminden sonra da onlar&#;n durumunu ba&#;kalar&#;na açmamak ve yüce Allah’&#; gazapland&#;rmayan hususlarda &#;aka yapmakt&#;r.’ buyurdu.”[8]

 Kur’an Okumak, Dostun Kitab&#;n&#; Okumakt&#;r

Kur’an okumak, dostun kitab&#;n&#; okumak ve onu anmak oldu&#;u için insana zindelik, mutluluk, ne&#;e ve gençlik verir. Yüce Peygamberimiz (s.a.a) &#;öyle buyurmaktad&#;r:
“Arad&#;&#;&#;m dostlu&#;u Kur’an okumakta buldum.”

&#;mam Zeyn’ül Abidin (a.s), Kur’an’a duydu&#;u dostlu&#;u ve al&#;&#;&#;kl&#;&#;&#;n&#; &#;öyle buyurmaktad&#;r:
“Kur’an benimle birlikte oldu&#;u müddetçe, do&#;u ve bat&#;aras&#;ndaki insanlar ölse bile korkuya kap&#;lmam.”[10]

&#;mam Cafer-i Sad&#;k (a.s), yüce Allah Resulü’nün (s.a.a) &#;öyle buyurdu&#;unu rivayet etmektedir:

“Do&#;rusu ben, Kur’an okudu&#;um zaman ya&#;lanmad&#;&#;&#;ma &#;a&#;ar&#;m.”[11]

Kur’an-&#; Kerim &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“&#;nananlar, öyle ki&#;ilerdir ki Allah'&#; anmakla yat&#;&#;&#;r, kuvvetlenir gönülleri. &#;yice bilin ki gönüller, Allah'&#; anmakla yat&#;&#;&#;r, kuvvet bulur.”[12]

Haf&#;z-&#; &#;irazî &#;öyle der:

“Ya&#;land&#;m, gönlüm yoruldu ve güçsüz dü&#;tü isem de
      Senin cemalini and&#;&#;&#;m her an gençle&#;tim ben”

Mevlana Celaleddin &#;öyle demektedir:

“Dostlar&#; anmak dosta ho&#; gelir  Özellikle bu Leyla ve o Mecnun ise.”

 Baba Tahir’in tabiri ise &#;öyledir:

“Hayalini gece ald&#;&#;&#;mda koynum Seher yata&#;&#;mdan gül kokusu gelir.”

Yüce Allah Resulü (s.a.a), insanlar&#;n fazilet ve üstünlük ölçüsünü Kur’an ekseninde arar ve bunu pratize ederdi:

“Ebu Übeyde &#;öyle diyor: &#;mam Cafer-i Sad&#;k’a (a.s), baz&#; dostlar&#;m&#;z&#;n namaz vaktine kadar bir araya toplanmalar&#; ve namaz vakti gelince de birbirlerine ‘Filani, sen öne geç (namaz k&#;ld&#;r).’ demeleri hakk&#;nda sordum. &#;mam (a.s), ‘Allah Resulü (s.a.a) daha çok Kur’an okuyan&#; öne geçirirdi; Kur’an okumada e&#;it olduklar&#; zaman daha önce hicret edeni öne geçirirdi; ayn&#; zamanda hicret etmi&#; olsalard&#; ya&#;ça daha büyük olan&#; öne geçirirdi; ayn&#; ya&#;larda olduklar&#; taktirde ise din hususunda daha bilgili olan&#; öne geçirirdi.’ buyurduktan sonra &#;öyle devam etti: Hiçbiriniz ev sahibinden öne geçmeyin.”[13]

 &#;mam Ali (a.s), h&#;rs&#;zl&#;k yapm&#;&#; olan Kur’an okuyucusunun elini, Kur’an’&#;n ihtiram&#;na kesmemi&#;ti. Bu husustaki rivayet &#;öyledir:
“&#;mam Ali’nin (a.s) huzuruna gelen bir insan, h&#;rs&#;zl&#;kyapm&#;&#; oldu&#;unu itiraf etti.
&#;mam Ali (a.s) adama, ‘Kur’an’dan okudu&#;un bir &#;ey var m&#;?’ sordu.
Adam, ‘Bakara sûresini okurum.’ dedi.
&#;mam Ali (a.s), ‘Bakara sûresinin ihtiram&#;na kolunu ba&#;&#;&#;lad&#;m.’ buyurdu.
E&#;’as, &#;mam Ali’ye (a.s) dedi: ‘Allah’&#;n belirledi&#;i cezay&#; m&#; ask&#;ya al&#;yorsun?’
&#;mam Ali (a.s), ‘Sen bilmiyorsun. E&#;er birinin h&#;rs&#;zl&#;k yapt&#;&#;&#;na dair kan&#;t getirilirse, imam cezay&#; affedemez; ama e&#;er &#;ahs&#;n kendisi itiraf edecek olsa, imam dilerse cezay&#; affeder veya &#;ahs&#;n elini kesmek suretiyle cezay&#; uygular.’ buyurdu.”

 Kur’an Okumak, Gönüle Parlakl&#;k Verir

Kur’an okumak, insan&#;n gönlüne parlakl&#;k kazand&#;r&#;r.
Kur’an-&#; Kerim zikirdir. Kur’an bu alanda &#;öyle buyurmaktad&#;r:
“&#;üphe yok ki Zikr’i (Kur'ân'&#;) biz indirdik ve &#;üphe yokki onu mutlaka koruyaca&#;&#;z.”[14]

Bu alandaki bir di&#;er ayet &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Ve biz, ona &#;iir belletmedik ve bu, ona yak&#;&#;maz da; bu, ancak bir zikirdir (ö&#;üttür) ve her &#;eyi aç&#;klayan Kur’ân.” [15]

Zikir konusuna girmeden önce bir giri&#; bölümü sunmak durumunday&#;m: &#;lahi bir ayna konumunda olan gönül, ancak günah pas&#;ndan ar&#;nd&#;ktan sonra gayb&#; yans&#;tma gücüne sahip olabilir. Kur’an-&#; Kerim, kiyamet de dahil olmak üzere hakikatlerin kafirler taraf&#;ndan yalanlanmas&#;n&#;n günah kökenli oldu&#;unu ve bunun da hak ve hakikati görmemeye neden oldu&#;unu &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Vay hallerine o gün yalanlayanlar&#;n. Onlar&#;n ki yalanlarlard&#; cezâ gününü. Ve o günü, yaln&#;z haddini a&#;an ve boyuna suç i&#;leyip duran ki&#;iler yalanlarlar. Onlara âyetlerimizi okuyunca derler ki: Öncekilere âit masallar. &#;&#; öyle de&#;il, hay&#;r, kazand&#;klar&#; &#;eyler, üstüste kalplerine y&#;&#;&#;lm&#;&#;t&#;r da kalpleri pas tutmu&#;tur. &#;&#; öyle de&#;il, hay&#;r, &#;üphe yok ki onlar, o gün elbette Rablerinin lütfünden, bir perdeyle, bir engelle uzak kal&#;rlar.” [16]
Bilir misin aynan niye berrak de&#;il?

Çünkü yüzündeki kir-pas al&#;nmam&#;&#;t&#;r

Saf bir gö&#;üse sahip olan

Gaybî resimlere ayna olur

Bizim s&#;rr&#;m&#;z &#;üphesiz ki kesindir

Çünkü mümin Mümin’in aynas&#;d&#;r.[17]

Gönüle i&#;le&#;mi&#; pas&#; temizlemenin ve ar&#;nd&#;rman&#;n etkenleri &#;öyle s&#;ralanabilir:

a-Gönüle parlakl&#;k kazand&#;rma vesilesi olan “takva”:

Müminler Emiri &#;mam Ali (a.s) bu hususta &#;öyle buyurmaktad&#;r:

«“Ku&#;kusuz ki ilahi takva (Allah’&#;n emirlerine uyma ve yasaklar&#;ndan sak&#;nma), gönüllerinizdeki hastal&#;&#;&#;n&#;n ilac&#;d&#;r; kalplerinizdeki körlü&#;ün basiretidir/görü&#; gücüdür; bedenlerinizdeki hastal&#;&#;&#;n &#;ifas&#;d&#;r; gö&#;üslerinizdeki fesad&#;n islah&#;d&#;r; canlar&#;n&#;zdaki pisliklerin temizleyicisidir; gözlerinizdeki karanl&#;&#;a ayd&#;nl&#;kt&#;r; kalplerinizin &#;st&#;rab&#;na emniyet vericidir ve (cahillik) karanl&#;&#;&#;n&#;z&#;n siyahl&#;&#;&#;na nur yans&#;t&#;c&#;d&#;r” [18]

b-Gönül pas&#;n&#; gideren etkenlerden bir di&#;eri; “nefsini ar&#;nd&#;rm&#;&#; erlerin nasihat&#;n&#; dinlemek, onlar&#;n maiyetinde bulunmak, görü&#;mek, konu&#;mak ve ha&#;&#;r ne&#;ir olmakt&#;r”.

Mevlana bu hususta &#;öyle demektedir:

 Gönül g&#;das&#;n&#; &#;imdi ver bir gönül ehlinden

Git de devleti devlet sahibi nezdinde ara [19]

Haf&#;z-&#; &#;irazî &#;öyle demektedir:

&#;ahl&#;k aynas&#; olan gönül tozlan&#;r bazen

Allah’tan dilerim ayd&#;nl&#;kla birlikteli&#;i

Müminler Emiri Ali’nin (a.s) bu alandaki buyru&#;u &#;öyledir:

“Nasihatler, canlar&#;n berrakl&#;&#;&#; ve gönüllerin parlakl&#;&#;&#;d&#;r.” [20]

Yüce Peygamberimizin (s.a.a) buyru&#;u ise &#;öyledir:

“Birbirlerinizle müzakere edin, görü&#;ün ve konu&#;un; çünkü (semavî) söz, gönüllere parlakl&#;k verir. &#;üphesiz ki gönüller de k&#;l&#;çlar gibi paslan&#;r ve onlar&#;n parlakl&#;&#;&#; ise konu&#;maklad&#;r.” [21]

c-Gönüllere berrakl&#;k ve parlakl&#;k veren bir di&#;er etken ise “zikirdir”.

Yüce &#;slam Peygamberinin (s.a.a) &#;öyle buyurdu&#;u rivayet edilmi&#;tir:

 “Demirin pasland&#;&#;&#; gibi gönüller de paslan&#;r.”
Allah Resulüne (s.a.a) sordular: “Ey Allah’&#;n Resulü (s.a.a)! Peki,gönüllerin parlakl&#;&#;&#; ne iledir?”
Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: “Kur’an okumak ve ölümü anmak.” [22]
Müminler Emiri Ali (a.s), konuyla ilintili olarak &#;öyle buyurmaktad&#;r:
“Zikir; akl&#;n nuru, canlar&#;n hayat&#; ve gö&#;üslerinparlakl&#;&#;&#;d&#;r.” [23]
Mevlana’n&#;n bu husustaki dizeleri &#;öyledir:

Demir kadar kararm&#;&#; isen de

Kendini temizle, parlat, ar&#;nd&#;r ki

Gönlün resimli bir ayna olsun

Onun içine her güzel alt&#;n ta&#;&#;s&#;n

Demir kararm&#;&#; ve &#;&#;&#;ks&#;z olsa da

Celâ bu kararm&#;&#;l&#;&#;&#; giderir

Demir celây&#; görünce yüzü aç&#;ld&#;

Çünkü art&#;k resimler gösterecekti

Hâki beden de kat&#; ve kararm&#;&#;t&#;r

Parlat onu, çünkü parlayabilir

Böylece gaybî resimler belirir

Hûri ve melek resmi de ona yans&#;r

Akl&#;n&#;n celâs&#; ona vermi&#;tir hak

Ki onunla ayd&#;nlan&#;r ve yumu&#;ar gönül[24]

Demirin tuttu&#;u pas&#;n giderilerek parlat&#;laca&#;&#; gibi gönülün tuttu&#;u pas da Kur’an zikri ile giderilebilir.

Gönülün, alemin hakikatlerinin gerçek anlam&#;yla alg&#;layabilmesi için dü&#;tü&#;ü heva ve heves hastal&#;&#;&#;ndan kurtulmas&#; ve bu pastan ar&#;nd&#;r&#;lmas&#; gerekmektedir.Gönül gözünü hastal&#;ktan temiz tut

&#;&#;te o zaman kö&#;ke ç&#;kmaya göz dik

Her kim can&#;n&#; heveslerden ar&#;nd&#;rd&#;ysa

O hazreti ve ar&#; e&#;i&#;ini çabuk görmü&#;tür

Muhammed (s.a.a) bu ate&#; ve dumandan ar&#;nd&#; diye

Nereye yöneldiyse Allah’&#;n yüzü oradayd&#;

Kötü amaçl&#; vesvese dostu isen

Nerden bilirsin “Allah’&#;n yüzü ordad&#;r” sözü nedir?[25]

&#;nsan gönül gözünü hastal&#;klardan ve pisliklerden ar&#;nd&#;rd&#;&#;&#; vakit her yerde Allah’&#; görebilecektir.

Müminler Emiri Ali (a.s) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

«“Ku&#;kusuz ki münezzeh olan Allah, kimseyi Kur’an gibisiyle ö&#;ütlememi&#;tir; gerçek &#;u ki Kur’an, Allah’&#;n sa&#;lam ipi ve emin vesilesidir. Gönülün bahar&#; ve ilim p&#;narlar&#; ondad&#;r ve Kur’an d&#;&#;&#;nda bir &#;ey gönüle berrakl&#;k kazand&#;ramaz.” [26]

Müminler Emiri Ali’nin (a.s) bu husustaki bir di&#;er buyru&#;u &#;öyledir:

“&#;üphesiz münezzeh Allah, kendini anmay&#; gönüllerin parlakl&#;&#;&#; k&#;lm&#;&#;t&#;r; (gönüller) sa&#;&#;rl&#;k sonras&#; bu anma/zikir arac&#;l&#;&#;&#;yla duyar, körlük sonras&#; bu anma/zikir arac&#;l&#;&#;&#;yla görür ve hakla dü&#;manl&#;k sonras&#; bu anma/zikir arac&#;l&#;&#;&#;yla boyun e&#;erler. Ku&#;kusuz bir zikir ehli vard&#;r ki onlar, dünyaya bedel olarak zikri alm&#;&#;lard&#;r; ne ticaret ve ne de al&#;&#;-veri&#; onlar&#; zikirden al&#;koymaz. Allah’&#; anarak dünya hayat&#;n&#; katederler; gafillerin kulaklar&#;na Allah’&#;n yasaklar&#;ndan sak&#;nmay&#; ula&#;t&#;r&#;rlar; adaleti buyurur ve adalet üzere hareket ederler; kötülükten sak&#;nd&#;r&#;r ve kendileri de sak&#;n&#;rlar. Adeta dünya hayat&#;n&#; katetmi&#; ve ahirete yönelmi&#;lerdir; adeta dünya ötesini görmekteler; adeta berzah aleminde konaklayanlar&#;n ikamet ettikleri andan ba&#;layan gizli haberlerini ve kiyametin onlar için verdi&#;i vaatlerin gerçekle&#;ti&#;ini bilmekteler. &#;&#;te bunlar, bu perdeyi dünya ehli için aralam&#;&#;lard&#;r; adeta dünya ehlinin görmediklerini görüyor ve duymad&#;klar&#;n&#; duyuyorlard&#;r.” [27]

&#;mam Ali’nin (a.s) bu buyru&#;unda dikkat çeken nokta &#;udur:

&#;mam Ali (a.s) zikri, gönülün “celâ” vesilesi bilmektedir. “Celâ” iki anlama gelmektedir: Parlatmak ve göç ettirmek. Göründü&#;ü kadar&#;yla &#;mam Ali (a.s) bu hutbede, her iki manada kulland&#;&#;&#; için zikir ehlinin zikir ve Kur’an arac&#;l&#;&#;&#;yla mülk aleminden melekût alemine, tabiat aleminden gayb alemine kanat açt&#;klar&#;n&#;, alemin hakikatlerini orada gördüklerini ve duyduklar&#;n&#;, bu göç ve hakikatlerin ke&#;fi sayesinde de gerçek anlam&#;yla teslimiyet sunduklar&#;n&#; buyurmaktad&#;r.

Kur’an Okumak, Kalplerin Allah’a Yak&#;nla&#;mas&#;n&#; Sa&#;lar

Kur’an okumak, hem ruh ve hem de bedeni etkiler ve böylece kalplerin Allah’a yak&#;nla&#;mas&#;n&#; ve bedenin de hu&#;u edinmesini sa&#;lar.

Gerçek &#;u ki bu, gerçek manada Kur’an okuman&#;n özelliklerindendir ve bu özellikten yoksun olan Kur’an okuma, gerçek manada Kur’an okuma say&#;lmaz.

&#;nsan&#;n kalbi, günah i&#;leme sonucunda kat&#;la&#;&#;r/ta&#;la&#;&#;r ve sonuc olarak da o kalbe mühür vurulur; art&#;k ne Allah’&#;n ayetlerinden etkilenir ve ne de o ayetleri alg&#;layabilir.

Kur’an-&#; Kerim baz&#; insanlar&#;, onlar&#;n iç dünyas&#;n&#; göz önünde bulundurarak ve gaybi gerçekleri alg&#;lama konusuna at&#;fta bulunarak kör, sa&#;&#;r ve dilsiz olarak tan&#;mlamakta ve &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Kâfirler, hiçbir &#;ey duyup dinlemeden ba&#;&#;r&#;p ça&#;&#;ran kimseye benzerler. Sa&#;&#;rd&#;rlar, dilsizdirler, kördürler, ak&#;l da edemez onlar.” [28]

Hakk&#;n kahr&#; mühürlemi&#; gözleri

Ki ay&#; görmez de, amma Suha`y&#; görür

Allah’&#;n mührü kulakta ve gözdedir

Perde ard&#;ndaysa nice suret ve sesler var [29]

Hak kulaklar&#;n&#;za mühür vurdu

Ki Allah’&#;n sesine kulak vermesin [30]

Ma&#;ara da, yar da ezgide O’nunla

Ama ne fayda ki gözde ve kulakta mühür var [31]

Sen de Firavun gibisin; gözü ve gönlü kör

Dü&#;manla ho&#;, günahs&#;zlar&#; horlayan

Ey Firavun, ne zamana dek suçsuz öldüreceksin

Bunca zarara düçar cisminle övüneceksin

Onun akl&#;, &#;ahlar&#;n akl&#;n&#; art&#;r&#;rd&#;

Hakk&#;n hükmü, onu ak&#;ls&#;z ve kör k&#;lm&#;&#; idi

Hakk&#;n mührü göz ve kula&#;a vuruldu mu

Eflatun da olsa hayvanla&#;t&#;r&#;r [32]

 &#;nsan kendini a&#;mad&#;kça ve nefsinden kurtulmad&#;kça gözü, kula&#;&#;, dili ve gönlü i&#; yapmaz hal al&#;r ve i&#;levini yerine getiremez.

 Gözler ve kulaklar kapat&#;lm&#;&#;t&#;r

Özden kurtulanlar bunun d&#;&#;&#;ndad&#;r [33]

 Yüce Allah, Peygamberine (s.a.a) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“&#;üphe yok ki sen, ölüye duyuramazs&#;n ve arkalar&#;n&#; çevirip giderlerken ça&#;&#;rsan da sa&#;&#;rlara sesini i&#;ittiremezsin.” [34]

Yüce Allah bir di&#;er ayette ise bat&#;ni alg&#;lamalardan yoksun gönülleri &#;öyle tan&#;mlamaktad&#;r:

 “Ama bundan sonra kalpleriniz kat&#;la&#;t&#;, ta&#;a döndü, Hattâ ta&#;tan da kat&#; bir hale geldi. Çünkü öyle ta&#;lar var ki içinden nehirler kaynar. Öylesi var ki çatlad&#; m&#; ba&#;r&#;ndan su f&#;&#;k&#;r&#;r. Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlere yuvarlan&#;r. Allah, yapt&#;&#;&#;n&#;zdan gafil de&#;il ki.” [35]

Varl&#;klar&#;n do&#;al sebep ve nedenlerden etkilenmesi, gerçekte &#;uura dayal&#; olarak yüce Allah’&#;n emrinden etkilenmesidir ve bu da, ilahi korkunun özüdür. Kendi bendini a&#;amayan, özünden kurtulamayan ve ilahi emre boyun e&#;meyen bir varl&#;&#;&#;n kalbi ise Allah’a itaat etmez ve ta&#;tan daha kat&#;d&#;r. Çünkü kat&#;l&#;k ve yumu&#;akl&#;&#;&#;n ölçüsü, Allah’&#;n emrine boyun e&#;mek veya e&#;memektir.

 Bizli, benli nice kalpler vard&#; ki

S&#;fatlar&#; “hatta daha da kat&#;” oluverdi

Mevlana, günahkar kalbin ta&#;a benzetili&#;inin, gerçekte tabir yetersizli&#;inden kaynakland&#;&#;&#;n&#; ve örnek türünden oldu&#;unu buyurduktan sonra, hakikatin daha farkl&#; oldu&#;una ve bu benzetmenin uyumlu olmad&#;&#;&#;na dikkat çekmi&#; ve &#;öyle demi&#;tir: Gunahkar kalbin ta&#;a benzetilmesi, kelime yetersizli&#;inden kaynaklanmaktad&#;r. Çünkü günahkar kalp asidir; ta&#; ise itaatkar. Asinin itaatkara benzetilmesi de yak&#;&#;&#;k almaz.

Kat&#; kalbi ta&#; diye nitelemek

Uygun de&#;ildir; bu sadece bir misal

Bak&#;n&#;z Kur`an-&#; Kerim &#;öyle buyurmaktad&#;r:

ل “Bu Kur'ân'&#;, bir da&#;&#;n üstüne indirseydik elbette görürdün ki da&#;, Allah korkusundan e&#;ilip çatlam&#;&#;, paramparça olmu&#; ve i&#;te insanlara bu örnekleri, dü&#;ünsünler diye getirmedeyiz.” [36]

Gerçek de &#;u ki, e&#;er Kur`an bir da&#;a inmi&#; olsayd&#; ve da&#;, Kur`an`&#;n ö&#;ütlerini, öykülerini, e&#;iti ve ö&#;retilerini, müjde ve azap vaadlerini duysayd&#;, parçalan&#;r ve hu&#;u ederdi.

Hak diyor ki: Ey ma&#;rur kör

Ad&#;mla parça parça olmad&#; m&#; Tur

Ki biz kitab&#; bir da&#;a indirsek

Parçalan&#;r, da&#;&#;l&#;r ve göçer

E&#;er Uhud da&#;&#; benden haberdar olsayd&#;

Da&#;dan oluk oluk kan akard&#; [37]

Yüce Peygamberimiz (s.a.a) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

Hadisi rivayet eden &#;ah&#;s diyor ki: Allah Resulü (s.a.a), Kur`an okumam&#; istedi. Ben de Nisa suresini okumaya ba&#;lad&#;m.

&#;u ayete “Ne olacak halleri her ümmetten bir tan&#;k getirdi&#;imiz, seni de hepsine tan&#;k tuttu&#;umuz gün? (Nisa, 41)” vard&#;&#;&#;m zaman, Allah Resulünün (s.a.a) gözlerinden ya&#;lar akmaya ba&#;lad&#;.

Allah Resulü (s.a.a) bana &#;öyle buyurdu: “Bu kadar&#; yeter Kalpleriniz bir araya toplan&#;ncaya ve derileriniz onunla yumu&#;ay&#;ncaya kadar Kur`an okuyun. &#;htilaf ve çeki&#;mede oldu&#;unuz zaman bilin ki, gerçek Kur`an okuyucusu de&#;ilsiniz.[38] Kur`an-&#; Kerim bu hususta &#;öyle buyurmaktad&#;r:

Bir Allah't&#;r ki sözün en güzelini indirmi&#;tir bir kitap halinde, bir k&#;sm&#;, bir k&#;sm&#;na benzer, bir k&#;sm&#;, bir k&#;sm&#;n&#; gerçekle&#;tirir, her &#;eyi tekrar-tekrar bildirir; Rablerinden korkanlar&#;n tüyleri diken-diken olur onu dinlerken, sonra da bedenleri ve gönülleri, Allah'&#; anmak için yumu&#;ar; i&#;te bu, Allah'&#;n bir hidâyetidir ki diledi&#;ini, onunla do&#;ru yola sevk eder ve Allah, kimi do&#;ru yoldan sapt&#;r&#;rsa ona yol gösterecek yoktur.”[39]

Bu ayetin içerdi&#;i baz&#; noktalara dikkat etmek gerekmektedir:

a-Allah`&#; anmak ve Kur`an okumak, hem korkuya dü&#;ürücü ve hem de huzur vericidir. &#;nsan, büyük bir komutan&#;n huzurunda oldu&#;unu hisseder; hem korkuya kap&#;l&#;r ve hem de huzur içinde olur.

Kur`an-&#; Kerim bir ayette, mümin insanlar&#;n vas&#;f ve özelliklerini &#;öyle s&#;ralamaktad&#;r:

“&#;nananlar, ancak onlard&#;r ki Allah an&#;l&#;nca yürekleri titrer, onlara âyetleri okununca da inançlar&#;n&#; artt&#;r&#;r ve Rablerine dayan&#;rlar. Onlard&#;r ki namaz k&#;larlar ve r&#;z&#;kland&#;rd&#;&#;&#;m&#;z &#;eylerin bir k&#;sm&#;n&#; harcarlar. Onlard&#;r gerçek inananlar, onlar&#;nd&#;r Rableri kat&#;nda dereceler, yarl&#;ganma ve dâimî, bitmez-tükenmez r&#;z&#;k.” [40]

Yüce Allah, Kur`an-&#; Kerim`in bir di&#;er ayetinde de &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“&#;nananlar, öyle ki&#;ilerdir ki Allah'&#; anmakla yat&#;&#;&#;r, kuvvetlenir gönülleri. &#;yice bilin ki gönüller, Allah'&#; anmakla yat&#;&#;&#;r, kuvvet bulur.” [41]

Bu korku, Allah kar&#;&#;s&#;nda duyulan korkudan ba&#;ka bir &#;eydir. Mevlana bunu, arslan&#;n a&#;z&#;nda bulunmaya benzetmekte ve &#;öyle buyurmaktad&#;r:

Ans&#;z&#;n bir arslan yeti&#;ti

Adam&#; kapt&#; ve inine çekti

b-&#;an&#; yüce Allah Zümer suresinde, Kur`an`&#;n etki ve nüfuzunu &#;öyle beyan etmektedir: Kur`an-&#; Kerim, azalar&#; etkilemekle birlikte insan&#;n derisini bile titretir; bu da Kur`an-&#; Kerim`in insan üzerindeki derin ve çok yönlü etkisinin bir göstergesidir.

c-Bu ayette vurgulanan bir di&#;er nokta ise, insan&#;n deh&#;et sonras&#; huzur bulaca&#;&#; gerçe&#;idir.

Kur’an okumak, hastal&#;klara &#;ifad&#;r

&#;mam Cafer-i Sad&#;k (a.s), &#;bn-i Sinan’a &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Kur’an’&#;n &#;ifa vermedi&#;i kimseye Allah &#;ifa vermez.”[42]

Yüce Peygamberimiz (s.a.a) de bu hususta &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Kur’an’dan ba&#;kas&#;ndan &#;ifa dileyene Allah &#;ifa vermez.”[43]

Yüce Allah Yunus sûresinde Kur’an-&#; Kerim’i “ö&#;üt, &#;ifa, hidayet, rahmet” vas&#;flar&#;yla tan&#;mlad&#;ktan sonra &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Ey insanlar, Rabbinizden size bir ö&#;üt, gönüllerdeki dertlere &#;ifâ, inananlara hidâyet ve rahmet geldi.”[44]

Kur’an-&#; Kerim, her ne kadar bu ayette gönül hastal&#;klar&#;n&#;n &#;ifas&#; olarak tan&#;mlanm&#;&#; ise de hakikatte beden ve ruh hastal&#;klar&#;n&#;n tümünün &#;ifas&#;d&#;r. Bunu &#;öyle aç&#;klamak mümkündür:

Kur’an-&#; Kerim’in sundu&#;u formüllerin do&#;ru olarak de&#;erlendirilmesiyle gönül ve ruh hastal&#;klar&#;na kesinlikle &#;ifa verece&#;i gibi, ayn&#; formüllerin yine do&#;ru olarak kullan&#;lmas&#;yla beden, hayal gücü, aza ve güç donan&#;mlar&#;na da &#;ifa verece&#;i kesindir.

Kur’an-&#; Kerim bir di&#;er ayette &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Ve biz, Kur'ân’dan, inananlara &#;ifâ ve rahmet olan âyetleri indirmedeyiz ve bunlar, zâlimlerin ancak ziyanlar&#;n&#; artt&#;r&#;r.” [45]

Ayette geçen “müminler” kelimesi, mutlak manada kullan&#;lm&#;&#; olup iman&#;n bütün a&#;amalar&#;n&#; içermektedir.

Yüce Allah’&#;n Yunus sûresinde Kur’an’&#;, gönül hastal&#;klar&#;n&#;n &#;ifas&#; olarak tan&#;mlamas&#;, o hastal&#;&#;&#;n Kur’an d&#;&#;&#;nda bir &#;eyle &#;ifa bulamayaca&#;&#; anlam&#;nad&#;r. O hastal&#;k ise, bütün hastal&#;klar&#;n ba&#;&#; ve anas&#;d&#;r.

Gönül hastal&#;&#;&#;, gönül ve ruhun direnç kaybetti&#;i haldir; ki bu durumda hakk&#; çabuk anlayabilir ama çabuk inanamayabilir. Kalbin kat&#;la&#;mas&#;/ta&#;la&#;mas&#; ise bunun tam kar&#;&#; kutbunda yer almaktad&#;r. Bu durumda gönül, hakk&#; geç alg&#;lar ve geç de inan&#;r.

Hasta ve kat&#;la&#;m&#;&#; gönül, &#;eytanî vesveseleri hem çabucak alg&#;lar ve hem de çabucak inan&#;r.

Kur’an-&#; Kerim &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Bu da, &#;eytan'&#;n katmak istedi&#;i &#;eyi, gönüllerinde hastal&#;k olanlarla yürekleri kat&#; bulunanlara bir s&#;nama yapmak içindir ve &#;üphe yok ki zâlimler, gerçekten pek uzak bir ayr&#;l&#;k içindedir.” [46]

Kalbin/gönlün hastal&#;&#;&#;, gerekli iman&#;n olmay&#;&#;&#;d&#;r; kalbin &#;üphe ve gaflette olu&#;udur. Nifak ve küfr ise kalbin ölümüdür; münaf&#;k ve kafirin kalbi hasta de&#;il, ölüdür. A&#;a&#;&#;daki ayet, gerçekte onlar&#;n halini &#;erhetmekte ve &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Kalplerinde hastal&#;k var, Allah da hastal&#;klar&#;n&#; artt&#;rm&#;&#;t&#;r. Yalan söylediklerinden dolay&#; onlara elemli bir azap var.” [47]

Bu ba&#;lamda de&#;erlendirilebilecek bir ba&#;ka ayet &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Bir sûre indirilince içlerinden bu hanginizin iman&#;n&#; art&#;rd&#; diyen de var. Fakat inen sûreler, inananlar&#;n inançlar&#;n&#; art&#;r&#;r ve onlar birbirlerini müjdelerler. Ama gönüllerinde hastal&#;k olanlar&#;n pisliklerine pislik katarak küfürlerini art&#;r&#;r ve onlar, kâfir olarak ölüp giderler.” [48]

Kur’an hem i&#;levini yerine getirmekte olan sa&#;l&#;kl&#; kalpleri etkiler ve hem de i&#;levini yerine getiremeyen çökü&#; içindeki kalpleri; sa&#;l&#;kl&#; kalplerin iman&#;n&#; art&#;r&#;r, çökü&#; içindeki kalplerin ise sapk&#;nl&#;&#;&#;n&#;.

Kur’an buyurdu ki: Bu Kur’an’&#;n bat&#;n&#;

Kimini hidayet eder ve kimini de sapt&#;r&#;r

 &#;mam Cafer-i Sad&#;k (a.s), Allah’tan ba&#;ka hiç bir &#;eyi bar&#;nd&#;rmayan kalbi “salim-sa&#;l&#;kl&#;” kalp olarak tan&#;mlamaktad&#;r.

Kur’an-&#; Kerim &#;öyle buyurmaktad&#;r:

 “Ancak Allah'a, selim bir gönülle gelen faydalan&#;r.” [49]

&#;mam Cafer-i Sad&#;k (a.s) bu ayetin tefsiri ba&#;lam&#;nda &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Kalb-i selim, Allah’&#; mülakat etti&#;inde Allah’tan ba&#;ka hiç bir &#;eyin bulunmad&#;&#;&#; kalptir&#;irk veya &#;üphe bulunan kalp, i&#;levini yerine getiremez çökü&#; içindeki kalptir.”[50]

Kur’an-&#; Kerim, kalp/gönül hastal&#;klar&#;n&#;n &#;ifas&#;d&#;r. Kalbin &#;ifas&#;, kalpteki ahlakî sapk&#;nl&#;k ve çökü&#;ün telafisidir; Kur’an-&#; Kerim de önce ö&#;üt, nasihat ve öykülerle kalbi gaflet uykusundan uyand&#;r&#;r. &#;kinci a&#;amada insanlar&#; güzellik ve &#;efkatle hak ö&#;retilere, yüce ahlaka ve güzel davran&#;&#;lara davet eder ve bunu, imanla ve iman&#;n gereklerine uymakla peki&#;tirir.

Müminler Emiri Ali (a.s), konuyla ilintili olarak &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Bilin ki &#;u Kur’an, ö&#;üdünde aldatmayan, yol göstermede insan&#; azd&#;rmayan, söyleyi&#;te yalan söylemeyen bir ö&#;ütçüdür. Kur’an’la oturup kalkan, do&#;rulukta, fazla bir &#;eye ula&#;mayan, körlükte noksana eri&#;meden oturup kalkar. Bilin ki hiç kimseye Kur’an’dan sonra bir ihtiyaç, bir yoksulluk gelip çatmaz; hiç kimseye O’na uyduktan sonra bir zenginlik ula&#;maz. Dertlerinize ondan &#;ifa dileyin; güçlüklerinize O’ndan yard&#;m isteyin; çünkü O en büyük derde bile devad&#;r ki o da küfürdür, nifakt&#;r, azg&#;nl&#;kt&#;r, sap&#;kl&#;kt&#;r.” [51]

&#;mam Ali (a.s) bu buyru&#;unda, küfür ve nifak&#;n büyük dertler oldu&#;una vurgu yapmaktad&#;r. Bunun nedeni &#;öyle aç&#;klanabilir: &#;ek ve &#;üphe, küçük ölüm diye nitelenebilecek bir hastal&#;kt&#;r. Küfür ve nifak ise ölümdür ve bu da büyük bir derttir. Hastal&#;k ölümün elçisi oldu&#;u gibi, gönül &#;üphesi ve hastal&#;&#;&#; da gönlün ölüm elçisidir. Yani, küfür ve nifak&#;n elçisidir.

Mevlana Celaleddin, hastal&#;k ve solgunlu&#;un ölüm elçisi oldu&#;unu &#;öyle buyurmaktad&#;r:

&#;&#;te bunlar gam ve hastal&#;&#;&#;n eserleridir

Bunlar&#;n her biri ölümün elçisidir

 Kur’an Okumak Ruhu Güçlendirir

Kur’an okumak ruhun güçlenmesine neden olur. Çünkü (maddî olmayan) soyut ruh, ilahi nurla beslenir; ondan g&#;da ve güç al&#;r.

&#;mam Ali (a.s) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Kur’an ile bütünle&#;en insan, da&#;&#; yerinden kald&#;racak kadar güçlenir.”

Asl&#;nda &#;mam Ali (a.s) bu buyru&#;unda, sadece vasat bir örnek belirtmektedir; yoksa Kur’anî ruhun gücü, bunun çok ötesindedir.

&#;mam Ali (a.s) &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Her kim, Kur’an’&#;n her hangi biryerinden yüz ayet okur ve bunun ard&#;ndan yedi defa ‘Ya Allah’ derse, Allah dilerse bu duas&#;yla da&#;&#; yerinden söker.” [52]

Buna binaen, Allah’&#;n izniyle alemin mutlak gücü olan Cebrail’in gücünün yemekten kaynaklanmad&#;&#;&#; gibi ve güne&#;in güç ve ayd&#;nl&#;&#;&#;n&#;n pamuk ve ya&#;dan kaynaklanmad&#;&#;&#; gibi, maddeden soyut olan ruhun güç ve kudreti de yemekyen kaynaklanmamaktad&#;r.

Gücün hakk&#;n gücünden do&#;ar

S&#;cakl&#;ktan f&#;&#;k&#;ran damarlardan de&#;il

Bu ayd&#;n olan güne&#; çera&#;&#;

Fitil, pamuk ve ya&#;dan de&#;il

Bu daim dönen seman&#;n çark&#;

&#;p ve direk yard&#;m&#;yla ayakta de&#;il

Cebrail’in gücü yemekten de&#;ildir

Mihriban yarat&#;c&#;n&#;n mülakat&#;ndand&#;r

Hak abdallar&#;n&#;n bu gücünü de

Haktan bil, yemekten ve tabaktan de&#;il

Cisimlerini de nurdan yo&#;urmu&#;lard&#;r

Ki ruh ve melekten öteye yücelmi&#;lerdir

Yüce’nin vas&#;flar&#;yla vas&#;flanm&#;&#; oldu&#;undan

Halil gibi hastal&#;klar ate&#;inden geç

Ki ate&#; sana da serin ve esenlik olsun

Tüm faktörler, iste&#;ine köle kesilsin [53]

Madeden soyut ruh sevgiliyi görmekle, sevgilinin sesini duymak ve tatmakla güç ve kudret kazan&#;r.

Evliyan&#;n gücü, ilah&#;n gücündendir

F&#;rlat&#;lan oku yoldan geri çevirirler

&#;mam Ali b. Ebutalib (a.s), dönemin pehlivanlar&#;n&#;n hareket bile ettiremedi&#;i Hayber kalesinin kap&#;s&#;n&#; yerinden söküp f&#;rlat&#;r ve “Elim kap&#;ya de&#;medi bile.” buyurur. Bu hadis Ehl-i sünnet kanal&#;yla da rivayet edilmi&#;tir.

&#;mam Ali (a.s) bu hususta &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Andolsun Allah’a! Ben Hayber’in kap&#;s&#;n&#; bedeni gücümle de&#;il, rahmanî gücümle yerinden söktüm.” [54]

&#;bn-i Hacer-i Askalanî’nin “El-&#;sabe” kitab&#;nda, Kad&#; Dehlan’&#;n “Siret’ün Nebeviyye” kitab&#;nda ve di&#;er Ehl-i sünnet alimleri &#;öyle nakletmi&#;lerdir:

“Sava&#;&#;n bitiminden sonra k&#;rk ki&#;i birle&#;erek bu kap&#;y&#; eski yerine getirebildiler.”

&#;ii kaynaklar&#;nda ise &#;mam Ali’den (a.s) &#;öyle rivayet edilmi&#;tir:

“Andolsun Allah’a! Hayber kap&#;s&#;n&#; bedenî gücümle ve beslenmeden kaynaklanan hareketle yerinden söküp k&#;rk zirâ’ (takribî olarak 18 metre) öteye f&#;rlatmad&#;m ve hatta azalar&#;m bunu hissetmedi bile; ancak melekutî bir güçle desteklendim ve Rabbinin nuruyla ayd&#;nlanan can ile onu yerinden söktüm.” [55]

&#;&#;te bu güç ve kudret, hakk&#;n nurundan kaynaklanan bir güçtür ve bu da, can&#;n güçlenmesine neden olan Kur’an’&#;n me&#;hudî ilminden ibarettir.

O, bu yurdun özellerinin yeme&#;idir

Bo&#;az ve alet olmaks&#;z&#;n yenir

Güne&#;in yeme&#;i ar&#;&#;n nurundand&#;r

Hasetli ve devinkiyse hal&#; tozudur

&#;ehitler için ‘r&#;z&#;klan&#;rlar’ buyurmu&#;tur Hak

Bu yemek için ne a&#;&#;z, ne tabak gerek

Gönül her sevgiliden bir yemek yer

Gönül her ilimden bir sefa al&#;r [56]

Güne&#;in ar&#; nurundan beslenip s&#;cakl&#;k ve ayd&#;nl&#;k ald&#;&#;&#; ve &#;ehitlerin Allah ile mulakattan huzur ve mutluluk ald&#;klar&#; gibi, Kur’an’la bütünle&#;en insan da aynen böyle Kur’an’dan beslenir.

Kur’an’la bütünle&#;erek ruhlar&#;n&#; güçlendiren insanlar&#;n bedenleri de güçlenir ve ruhun kazanm&#;&#; oldu&#;u güç, bedene de yans&#;r. Bunun nedeni &#;udur: Ruh cevherdir, beden ise ilinek; ilinek de cevhere tabidir.

Kudret kemalinden erlerin bedenleri

Nedensiz nur içinde tahammül kazan d&#; [57]

&#;lim, yüce Allah’&#;n ism-i a’zam&#;d&#;r ve insan, bu ilim sayesinde bütün varl&#;klara hükmeder, bütün varl&#;klar&#; iste&#;ine ram eder.

Süleyman mülkünün mührüdür, ilim

Bütün evren surettir, ilimdir can&#;

&#;nsan&#;n bu sanat&#;ndan biçare oldu

Denizlerin mahlukat&#;, da&#; ve çöl mahluku

Kaplan ve aslan, bir fare gibi korkar ondan

Köpekbal&#;&#;&#;n&#;n ödü kopar, deniz kaynamada

Peri de, dev de ondan uzakla&#;m&#;&#;t&#;r

Her biri gizli bir yerde saklanm&#;&#;t&#;r [58]

&#;limlerin kayna&#;&#; olan Kur’an’dan ilim alan bir ruh güçlenir. Bu ilim kayna&#;&#;ndan pay alabilen bir insan, ola&#;anüstü i&#;ler yapar. Hz. Süleyman (a.s) mektebinin ö&#;rencilerinden olup semavî kitab ilminden biraz pay alm&#;&#; olan As&#;f b. Berhiya, çok uzak bir mesafede bulunan Seba kraliçesi Belk&#;s’&#;n taht&#;n&#; Hz. Süleyman’&#;n (a.s) huzuruna getirir.

Bu hususta Kur’an-&#; Kerim &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Ey ulular dedi, onlar, bana teslîm olup gelmeden onun taht&#;n&#; kim getirebilir bana? Cinlerden bir ifrit, sen yerinden kalkmadan dedi, ben onu sana getiririm ve &#;üphe yok ki ben, elbette güvenilecek bir kuvvete sâhibim. Kitaba âit bir bilgiye sâhib olansa ben dedi, gözünü yumup açmadan onu getiririm sana. Derken bakt&#; ki taht yan&#;nda durmada, onu görünce bu dedi, Rabbimin lûtfundan, ihsân&#;ndan, &#;ükür mü edece&#;im, nankör mü olaca&#;&#;m, beni s&#;namak istiyor. Fakat &#;ükreden, mutlaka kendisini faydaland&#;rm&#;&#; olur ve nankörlük edene gelince hiç &#;üphe yok ki Rabbim, kullar&#;ndan müsta&#;nîdir, onlara kar&#;&#; lütuf ve kerem sâhibidir.” [59]

Bir ifrit, onun taht&#;n&#; fend ile

Getiririm, sen yerinden kalkmadan

As&#;f dedi, ben O’nun yüce ismiyle

Bir nefeste huzuruna getiririm

Gerçi ifrit, büyü üstad&#; idi

Ama taht As&#;f’&#;n nefesiyle ortaya ç&#;kt&#; [60]

&#;mam Muhammed-i Bak&#;r’dan (a.s) &#;öyle rivayet edilmi&#;tir:

“Allah’&#;n yüce ismi yetmi&#; üç harftir ve As&#;f ise bunlardan sadece birini biliyordu. Bildi&#;i o harfle konu&#;tu, böylece kendisiyle Belk&#;s’&#;n aras&#;ndaki mesafe k&#;sald&#;, eli Belk&#;s’&#;n taht&#;na ula&#;t&#;. Yer, bir göz aç&#;p kapama süresinden daha k&#;sa zamanda eski haline döndü. Bizim nezdimizde ise ism-i a’zam&#;n yetmi&#; iki harfi vard&#;r; bir haf de yüce Allah’&#;n kat&#;ndad&#;r ve onunla kat&#;ndaki gayb ilmini etkiler. &#;an&#; yüce Allah’tan ba&#;ka güç ve kudret yoktur.” [61]

Dikkat edilmesi gerekir ki bu yetmi&#; üç harften ibaret olan Allah’&#;n yüce ismi, normal türden ve göreceli isim ve harflerden de&#;ildir; isim sahibinin can&#;nda yer etmi&#; olan ve ruha güç bah&#;eden gerçeklerden ibarettir.

Yüce Allah, Kur’an-&#; Kerim’de &#;öyle buyurmaktad&#;r:

“Kur’ân'la da&#;lar yürütülse, yahut yeryüzü parçalansa, yahut da ölü konu&#;sa. Fakat bütün i&#;ler, ancak Allah'&#;n. &#;nananlar anlamazlar m&#; ki Allah dileseydi bütün insanlar&#; do&#;ru yola sevk ederdi. Kâfir olanlarsa, yapt&#;klar&#;na kar&#;&#;l&#;k, Allah'&#;n vaadi yerine gelinceye dek, bir belâya u&#;ray&#;p dururlar, yahut da yurtlar&#;na yak&#;n bir yere iner bu belâ. &#;üphe yok ki Allah, vaadinden dönmez.” [62]

&#;mam Muhammed-i Bak&#;r (a.s) bu ayetin yorumu ba&#;lam&#;nda &#;öyle buyurmu&#;tur:

“Da&#;lar&#;n yürütüldü&#;ü, &#;ehirlerin paramparça edildi&#;i ve ölülerin diriltildi&#;i &#;eyleri (&#;ifreleri) içeren bu Kur’an’&#;n varisleriyiz bizler.” [63]

Bu konuyla ilintili olarak iki noktaya temas etmeliyim:

-Kur’anî ilim, iktisabî de&#;ildir; &#;rsîdir. Bunun aç&#;l&#;m&#; &#;öyledir: Kur’anî gerçekler, ancak ve sadece nefsi e&#;itmek ve ar&#;nd&#;rmak ile sahiplenilebilir. Ancak bu gerçeklerin tümü, bu u&#;urda gayret etmekle de elde edilemez. Yüce Allah Resulü (s.a.a), gayretleri sonucunda Kur’an’&#;n indi&#;i &#;ah&#;s konumuna ula&#;mad&#;.

-&#;nsan Kur’anî ilme varis olmakla, alemin bütün varl&#;klar&#;na hükmeder konuma yükselir. &#;&#;te Kur’an sayesinde bütün varl&#;klar ve etkenler, Kur’anî ruhun emrine tabi olur.


[1] Usul-u Kafi, c: 2, s:

[2] Usul-u Kafi, c: 2, s:

[3] Usul-u Kafi, c: 2, s:

[4] Bihar’ul Envar, c: 14, s:

[5] Et-Ter&#;ib ve’t Terhib, c: 3, s:

[6] Müstedrek’ü Vesâil’i&#; &#;ia, c: 4, s:

[7] Vesâil’i&#; &#;ia, c: 2, s: 9

[8] Men La Yahzuruh’ul Fakih, c: 2, s:

[9] Müstedrek’u Vesâil’i&#; &#;ia, c: 12, s:

[10] El-Kafi, c: 2, s:

[11] Müstedrek’u Vesâil’i&#; &#;ia, c: 4, s:

[12] Ra’d, 28

[13] Vesâil’u&#; &#;ia, c: 8, s:

[14] Hicr, 9

[15] Yasîn, 69

[16] Mutaffifîn,

[17] Mesnevi, 1. defter, beyitler

[18] Nehc’ül Belaga, hutbe

[19] Mesnevi, 1. defter, beyit

[20] Gurer’ul Hikem

[21] Bihar’ül Envar, c. 1, s:

[22] Müstedrek’u Vesâil’i&#; &#;ia, c: 2, s:

[23] Gurer’ul Hikem

[24] Mesnevî, 4. defter, beyitler

[25] Mesnevî, 1. defter, beyitler

[26] Bihar’ül Envar, c: 89, s: 23

[27] Bihar’ül Envar, c: 66, s:

[28] Bakara,

[29] Mesnevi, Mevlana, 2. defter, beyit

[30] Mesnevi, Mevlana, 2. defter, beyit

[31] Mesnevi, Mevlana, 1. defter, beyit

[32] Mesnevi, Mevlana, 4. defter, beyitler

[33] Mesnevi, Mevlana, 3. defter, beyit

[34] Neml, 80

[35] Bakara, 74

[36] Hasr, 21

[37] Mesnevi, Mevlana, 2. defter, beyitler

[38] Müstedreku Vesail`is Sia, c: 4, s:

[39] Zümer, 23

[40] Enfal,

[41] Ra`d, 28

[42] Vesâil’u&#; &#;ia, c: 6, s:

[43] Müstedreku Vesâil’i&#; &#;ia, c: 4, s:

[44] Yunus, 57

[45] &#;sra, 82

[46] Hac, 53

[47] Bakara, 10

[48] Tevbe,

[49] &#;uarâ, 89

[50] El-Kafi, c: 2, s: 16

[51] Müstedreku Vesâil’i&#; &#;ia, c: 4, s:

Nehc’ül Bela&#;a, hutbe

[52] Vesâil’u&#; &#;ia, c: 7, s: 65

[53] Mesnevî, 3. defter, beyitler

[54] &#;hkak’ul Hak, c: 8, s:

[55] Be&#;aret’ül Mustafa, s: Taberî, &#;maduddin, meclis: Emalî, Saduk. Bihar’ul Envar, c: 21, s: 26

[56] Mesnevî, 2. defter, beyitler

[57] Mesnevî, 6. defter, beyit

[58] Mesnevî, 1. defter, beyitler

[59] Neml,

[60] Mesnevî, 4. defter, beyitler

[61] Usul-u Kafi, c: 1, s:

[62] Ra’d, 31

[63] Usul-u Kafi, c: 1, s:

Kur&#;an okumanın önemi nedir, adabı nasıldır?

Değerli kardeşimiz,

Kur'an-ı Kerim okumanın ve dinlemenin adabı:

1. Okumaya başlamadan önce ağzı misvakla temizlemek.
2. Kur'an'ı mescit veya bir başka temiz yerde okumak.
3. Kıbleye yönelmek ve diz üstü oturmak.
4. Allah Teâlâ'nın: "Kur'an okuyacak olduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." âyeti (Nahl, 16/98) mûcebince Kur'an okumaya başlarken eûzü çekmek.
5. Tevbe sûresi hariç her sûrenin başında besmele çekmek.
6. Okunan Kur'an âyetlerini huşû ile dinleyip anlamları hakkında düşünmek.

Allah Teâlâ, Muhammed sûresi'nin âyetinde bu hususa işaretle meâlen şöyle buyurmaktadır:

"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri mi kilitli?!."

7. Sesi güzelleştirmek ve Kur'an'ı tane tane okumak (Müzzemmil, 73/4).
8. Aceleci davranmamak.
9. Med kaidelerine uymak.

- Kur'an Okumanın Önemi ve İnsana Kazandırdıkları

Yaratılan binlerce canlı içerisinde, akıl ve şuur sahibi olan ve aynı zamanda Hz. Allah'ın (c.c.) yeryüzünde halifesi olma şerefini üzerinde taşıyan yalnızca insandır. İnsana, başta herhangi bir iradi fonksiyonu olmaksızın bu şerefi kazandıran Cenab-ı Hak, onu her dönemde kendisine muhatap kabul etmiş, bu önemli görev ve pâyeyi değişik zamanlarda hatırlatmış ve bunun insanlara ulaştırılması için de farklı zaman ve mekânlarda peygamberlere "sahifeler" ve "kitaplar" inzal buyurmuştur.

Gönderilen bütün ilâhi beyanlardaki temel gâye, insana mevhibe-i ilâhi olarak verilen bu şerefin asla unutulmaması, yaratılıştaki sırrın farkında olunması ve netice olarak da dünya-âhiret mutluluğunun yakalanmasıdır. İnsanlığın başlangıcından günümüze bazı temel prensiplerin dışında, hayat şartları ve ihtiyaçlar farklı olduğu gibi, bu ihtiyaçlara her dönemde verilen ilâhi beyandaki (tali) prensiplerde de zaman zaman değişiklikler olmuştur. Hz. Âdem'e o dönemin ihtiyaçlarına göre "sahife"ler şeklinde verilen ilâhi beyan, kendisini takip eden Hz. İdris, Hz. Nûh ve Hz. İbrâhim gibi peygamberlere sayfası ve muhtevası daha geniş "sahife"ler şeklinde devam etmiş, Hz. Mûsa ve Hz. İsa'ya "kitap" olarak nâzil olmuş, son olarak da Hz. Muhammed'e (s.a.s), bütün kitapları özetleyen, doğrulayan, bütün zaman ve mekânlara yetecek ölçülere sahip olan özellikleriyle Kur'ân nâzil olmuştur.

Kur'ân, kâinat kitabının bir tercümesidir. Cenab-ı Hakk'ın hem tekvînî hem de teşrîî âyetlerini okuyan bir tercümanıdır. Görünmeyen ve görünen âlemin açıklayıcısıdır. Allâh'ın isim, sıfat ve fiillerine ait özellikleri anlatan bir rehberdir. Meydana gelmiş ve gelecek olayları haber verendir. İnsanlığın terbiyecisidir. İnsanlığı mutluluğa götüren hakîki mürşiddir. Özetle, bütün insanlığın her türlü manevî ve fikrî ihtiyaçlarına kaynak olacak kitapları ihtiva eden kutlu bir kitaptır.

Resûlullah'ın tarifleriyle Kur'ân öyle bir kitaptır ki:

"O'nda, sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler.. ayrıca sizin aranızda, (iman-küfür, taat-isyan, haram-helâl vs. nevinden) cereyan edecek ahvâlle alâkalı da hükümler vardır. O, hak ile batılı ayırdeden tek ölçüdür ve O'nda her şey ciddidir. Kim bir zalimden korkarak ondan kopar ve onunla amel etmezse, işte o zaman Allah da onu helâk eder. Kim O'nun dışında bir hidayet ararsa, Allah o kimseyi saptırır. Zira o, Allah'ın en sağlam ipi (hablu'l-metin)dir. O, hikmet edalı hatırlatan bir beyan.. ve Hakk'a ulaştıran bir yoldur. O, kendisine uyanları (değişik arzulara takılıp) kaymaktan, kendisini (kıraat eden) dilleri de iltibastan korur. Âlimler hiçbir zaman ona doyamaz.. Onu çokça tekrar okuyana o, usanç vermez ve tadını eksiltmez. Onun insanlarda hayret uyaran yanlarının sonu gelmez. O öyle bir kitaptır ki, cinler onu işittikleri zaman, şöyle demekten kendilerini alamamışlardır:

"Biz, doğru yolu gösteren harika ve hiç duyulmadık bir Kur’ân dinledik. Biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık."(Cin, 72/1)

O'nun üslubuyla konuşan, doğruyu konuşmuş olur. O'nunla amel eden, mutlaka mükâfat görür. Kim onunla hüküm verirse, adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 14; Müsned, 1/91)

Kur'ân, gerek yaşantıda, gerekse vicdanlarda yerleştirdiği prensiplerle, hayatın bütün yönlerini içine alacak şekilde gayet açık bir metod ortaya koymuştur. Öyle orijinal bir metod ki, insanlık daha önce onun benzerini görmemiştir. O, insanlığa, madde ve manâda daha önce hiç bir sistemin vermediğini vermiştir. Aynı zamanda, geçici ve bölgesel peygamberlik devri onunla sona ermiş, herkesi içine alan zaman-mekân bakımından evrensel peygamberlik müessesesi onunla başlamış ve onunla kıyâmete kadar devam edecektir.

Kur'ân'ı okumakla insan, Yaratıcısına muhatap olma gibi elde edilecek makamların en üstününü yakalamış olur. Böyle bir konumun şuurunda olana insan ise, okuduğu Kur'ân'la Rabbini dinler ve Rabbiyle konuşur.

Bu yazıda, yukarıda sadece bazı hususlarına vurgu yaptığımız Kur'ân'ın, okunup anlaşılmasıyla insanların dünya ve âhirette elde edecekleri kazançlar ve Kur'ân okurken dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durulacaktır.

A. KUR'ÂN OKUMANIN DÜNYADA KAZANDIRDIKLARI

- Kur’ân, Nasihat, Dertlere Şifa, Hidayet ve Rahmettir.

Kur'ân, yalnızca insanların ölüm ötesi hayatlarını ilgilendiren hususları açıklayan, ibadetler hakkında bilgi veren ve Yaratıcı'nın birliği ve varlığını ortaya koyan delilleri değil, aynı zamanda o, insanların dünyadaki mutluluklarını temin hususunda da yol gösterendir. Kur'ân, insanlar için güzel bir nasihatçı, yol gösterici ve kalplerin şifa kaynağıdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.), bir doktor, doktorun elindeki reçete de Kur'ân'dır. Bu husus, Yüce Beyan'da şöyle ifade edilir:

"Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi."(Yûnus, 10/57)

Kur'ân, bu âyette insanlara dört merhaledeki müdahalesini ifade etmektedir. Öncelikle, insanların maddi-manevî bünyelerine zarar verecek olan bazı zararlı unsurlara karşı uyarı yapılıyor, belki bu anlamda bazı sınırlamalar koyuluyor ve böylece ilk müdahale yapılmış oluyor. İşte bu durum, âyette "mev'iza" (öğüt) olarak belirtiliyor. Bu merhaleden sonra şifaya ulaştırmaya geçiliyor. Bu da, doktorun hastasına, hastalığa sebep olan bozuk şeyleri içerisinden atacak ilaçları içirmesine benzemektedir. Kur'ân da, insanlara sakıncalı şeyleri yasaklamakla onları tertemiz hale getiriyor ve bu durumu kazanmaları için de insanların bazı gayretlerde bulunmasını tavsiye ediyor. Nitekim şu âyet, bu husus için verilecek pek çok misalden yalnızca birisidir:

"Allah, adaleti, hattâ adaletten de fazla olarak ihsanı (en güzel davranışı), muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir." (Nahl, 16/90)

İnsanlar, tavsiye edilen emir ve yasakları tam anlamıyla yerine getirince de dertlerden kurtulur, gönüller güven ve emniyete ulaşır ve neticede Yüce Yaratıcının:

"Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarım içine, gir cennetime!"(Fecr, 89/)

beyanındaki sırrı yakalamış olur. Bu sırla da İlahî rahmeti yakalar ki, âyetin sonunda belirtilen "Kur'ân'nın rahmet olması" ifadesi buna işaret etmektedir.

- Kur’ân, Rehberdir.

Kur'ân, bütün insanlık için rehberdir. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, maddî olarak hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, Kur'ân'ın ona gösterdiği prensiplerden asla müstağni kalması düşünülemez. Bu hidayet, toplumun sadece belirli bir kısmını değil, herkesi ilgilendiren, her seviyedeki insanın muhtaç olduğu, ilerlemiş medeniyetlerin de sonsuza dek yükselmesinin teminatı olarak inmiş bir hidayettir. Bu hidayetle insan, dünyada öğrenmesi gerekli şeyleri öğrenecek, bununla birlikte asıl maksadı da unutmayacaktır.

Kur'ân'ın rehber olması Kudsî beyanda üzerinde önemle durulan bir meseledir. Mealini vereceğimiz şu iki âyet de bu durumu ifade etmektedir:

"İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere." (Bakara, 2/2)

"De ki: "O iman edenler için hidayet ve şifadır."(Fussilet, 41/44)

- Kur'an, En Doğru Yola İletir

Kur'ân, insanları yolların en doğrusuna götürür. Gerek insanların kendileriyle olan münasebetlerinde, gerek insanların birbirleriyle olan münasebetlerinde ve gerekse devletlerarası münasebetlerde Kur'ân, en ideal ve mükemmel yolu gösterir. Çünkü Kur'ân, "Alîm" (her şeyi en ince detaylarına kadar bilen) ve "Habîr" (her şeyden haberdar olan) sıfatlarına sahip Allah'ın kelâmıdır. İnsanların ortaya koyduğu, beşerî duygu ve düşüncenin içerisinde bulunduğu her şeyde bir eksikliğin olması en tabiîdir. Bu, insan olmanın gereğidir. İnsanlığın, her dönemde yeni arayışlara girmesi de bunun en güzel bir göstergesidir. İşte bu anlamda Kur'ân, yolların en sağlamını, prensiplerin en uygununu ve içinde hiçbir eksikliğin olmadığı hükümleri ihtiva etme özelliğini tam ve eksiksiz olarak taşıyan biricik İlâhi Kitap'tır. Onun bu yönü şöyle ifade edilmiştir:

"Gerçekten bu Kur'ân, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir" (İsrâ, 17/9)

- Kur’ân Okunan Yere Melekler, Rahmet ve Sekîne İner

İlâhî kelâm, öyle büyük bir te'sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun Kur'ân'la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir. Hz. Peygamber (s.a.s), bu hususu şöyle ifade buyurur:

"Bir topluluk Kur'ân'ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de onları kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da, onları huzurunda bulunan yüce topluluğa (meleklere) anar." (Ebu Davud, Salât, ; Müslim, Zikir, 38)

Hz. Peygamberin yukarıda anlattığı durum, sahabeden Üseyd ibn Hudayr tarafından da bizzat yaşanmıştır. Bu husustaki rivayet şöyledir: Hz. Üseyd, geceleyin (hurma harmanında iken) Kur'ân'dan Bakara sûresini okuyordu. Hemen yakınında ise atı bağlıydı. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine Kur'ân okumaya ara verdi. At da sakinleşti. Üseyd tekrar okumaya başlayınca, at tekrar şahlandı. Üseyd yine okumaya ara verince at yine sakinleşti. Biraz sonra yeniden okumaya başlayınca at yeniden şahlandı. Oğlu Yahya ata yakın bir yerdeydi. Ona bir zarar vermemesi için atın yanından uzaklaştırmaya gitti. Başını semaya doğru kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var. Sabahleyin hemen Resûlullah'ın yanına gelerek başından geçenleri anlattı. Hz. Peygamber de kendisine şöyle dedi:

"O gördüklerin neydi bilir misin?" O da, "Hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine:

"Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Şayet sen okumaya devam etseydin, onlar seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti ve onlar halktan gizlenmeyecekti." buyurdu. (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 11; Müslim, Müsafirûn, 40) Başka bir rivayette ise, Kur'ân okunurken inen şeyin "sekîne" olduğu belirtilir. (a.y.)

- En Kıymetli Hâne

Kur'ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı onları korur. Allah Resûlü Kur'ân'ın bu yönünü şu benzetmeyle anlatır:

"Kur'ân okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur'ân okunmayan ev oturanlara dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır; şeytanlar üşüşür. İçinde Kur'ân okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için aydınlatılır." (Darimî, Sünen, II/; Heysemî, Mecma'üz-Zevaid, VII/)

- Görev Vermede Tercih Sebebi

Kur'ân'ı okuyan ve içindekileri yaşayan kimseler, insanların hak ve hukûkuna riâyet etme, kendi görev ve sorumluluklarını muhakkak yerine getirme, hüküm ve davranışlarında adaletten ayrılmama gibi çok önemli hasletlere sahip olacaklarından dolayı Hz. Peygamber birtakım görevlendirmeler yapacağı zaman bu hususu bir ölçü olarak kabul etmiş ve böylelikle Kur'ân'ı bilmeye dikkatleri çekmiştir.

Bu konuyla ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Meselâ, imamlık gibi son derece önemli bir görevde, Kur'ân'ı en çok bilenin tercih edilmesini tavsiye buyurmuş, (Müslim, Mesacid, ; Tirmizî, Salât, 60) Allah Resûlü'nün Yemen'e gönderdiği heyetin başına yaşça en küçük olmasına rağmen Kur'ân'ı iyi bilen birini başkan seçmiş (Heysemî, VII/) ve değişik görevlendirmelerde aynı yolu takip etmiştir. (İ. Hacer el-Askalânî, Metalibü'l-Âliye, II/) Bütün bu uygulamalar, Kur'ân okumanın ve incelikleriyle onu bilmenin önemini gösteren hususlardır.

- Kur'ân'ı İyi Bilenin Mezarda Ön Tarafa Konulması

Kur'ân'ın okunma, anlaşılma ve yaşanması o kadar önemlidir ki, defnedilirken dahi bu hususa dikkat edilmiş, kim daha çok Kur'ân biliyorsa ön tarafa o konmuştur. Uhud'daki bu uygulamasıyla Resûlullah, Kur'ân'ın önemine dikkatleri çekmiş ve Kur'ân'a gösterilmesi gereken ihtimamın hangi boyutlara kadar varacağına işaret buyurmuştur.

Buraya kadar olan kısımda Kur'ân okuma ve bilmenin dünyada insanlara sağladığı faydalar ve üstünlükler üzerinde duruldu. Bundan sonraki bölümde ise, âhiretteki faydaları üzerinde durulacaktır.

B. KUR'ÂN OKUMANIN ÂHİRETTE KAZANDIRDIKLARI

- En Hayırlı Kişi

İnsanlara göre üstünlük ölçüleri farklıdır. Kimine göre zenginlik, kimine göre soy-sop, kimine göre ırk, kimine göre makam-mevki vs.. Ancak Cenab-ı Allah'a (c.c.) göre hayırlı ve üstün olma, Kur'ân'ı öğrenme ve öğretme meselesine bağlanmıştır. Bu önemlidir, çünkü Kur'ân okunup anlaşılmadan üstün olmanın yolları bilinemez, hayırlı olmaya götüren ve hayırlı olmayı engelleyen hususlar tespit edilemez. Bu meselelerin aynı zamanda başkalarına aktarılması da istenmiştir ki, iyiler ve iyilikler çoğalsın, kötüler ve kötülükler Kur'ân'ın altın ikliminde yok olup gitsinler. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a.s), şu vecîz ifadeleriyle anlatmaktadır:

"Sizin en hayırlınız, Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir." (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 15)

Kur'ân-ı Kerim:

"Şunu unutmayın ki, Allah'ın nazarında en üstün olanınız, içinizden takvada (Allah'ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olanınızdır"(Hucurât, 49/13)

beyanıyla, Allah katında insanların değer kazanma ölçüsünü bildirmiştir. Belirtilen bu takva sahibi olma hususu ise, ancak Kur'ân'ı okuma ve anlamadan geçer. Demek ki bu okuma ve anlama işi yapıldığında takva yakalanılıyor, takvayla da insan en hayırlılar kervanına katılmış oluyor.

- Kıyâmette Şefâat

En küçük bir iyiliği dahi karşılıksız bırakmayan Cenab-ı Hak (c.c.), insanın bu dünyada değer verip meşgul olduğu Kur'ân'ı, kişinin ona sahip çıkması ve onunla samimi bir alâka kurması oranında insana şefaatçi yapar. Bununla insan, belki de en muhtaç olduğu bâdirelerden kolaylıkla kurtulmuş olur. Hz. Peygamber'in bu hususla ilgili beyanları oldukça dikkat çekicidir. O (s.a.s.), şöyle buyurur:

"Kişi kabrinden kalkınca Kur'ân, o kimseyi, rengi değişmiş ve zayıflamış bir halde karşılar ve: 'Beni tanıyor musun?' der. O da: 'Hayır' cevabını verir. O zaman: 'Ben senin arkadaşın olan ve seni şiddetli sıcaklarda susuz, geceleri uykusuz bırakan Kur'ân'ım' der. Sonra o şahsa vakar tacı, anne-babasına da iki değerli elbise giydirilir. Anne-baba bunun sebebini sorunca, çocuklarının Kur'ân'la olan meşguliyeti gösterilir."(İbn Mace, "Edeb", Darimî, Sünen, 2/)

Diğer bir hadislerinde de Allah Resûlü şöyle buyurmuşlardır:

"Kur'ân okuyun! Zira Kur'ân, kıyamet günü okuyana şefaatçi olarak gelir." (Müslim, Müsafirûn, )

- Kıyâmette Nûr

Kur'ân'ın isimlerinden birisi de "Nûr"dur. Nurun anlamlarından biri de, etrafı aydınlatan ve görmeye yardım eden ışıktır. (İbn Faris, Mu'cem Mekâyis Fi'l-Luğa, ; Rağıb, Müfredât, ) Kur'ân, insana maddi-manevî bir ışıktır. Ona yol gösteren bir lambadır. Bu dünyada içinden çıkamayacağı konularda bir rehberdir. Nitekim;

"Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir delil geldi, size açık bir Nûr indirdik." (Nisâ, 4/)

âyeti de bunu vurgulamaktadır.

Kur'ân'ın aydınlatması ve insana yol göstermesi sadece bu dünya ile sınırlı olmayıp, âhirette de devam edecektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur'ân'ın ahirette insanlara bir Nûr olarak gelmesini şöyle ifade buyurmuştur:

"Her kim Allah'ın kitabından bir âyet öğrenirse, o öğrendiği kıyâmet günü kendisine bir nur olacaktır." (Darimî, 2/)

- Kur'ân'la Yükselme

Kur'ân-ı Kerim'de Cennet'ten bahsedilirken, her zaman tek bir cennetten bahsedilmez. Özellikle Cennet'in farklı derece ve mertebelerine vurgu için çoğul sıygasıyla "cennât" (cennetler) olarak ifade edilir. Yani nasıl dünyada insanlar sahip oldukları imkânlar açısından aynı seviyede değillerse, ahirette de bunun benzeri olacaktır. Burada yaptıkları işler, kazandıkları sevaplar ölçüsünde orada farklı bir konum, farklı bir mertebe kazanmış olacaklardır. Kur'ân'a sahip çıkma, onu okuma, anlama ve yaşama ölçüsünde Cennet'teki makam ve dereceler de farklılaşacaktır. Resûlullah (s.a.s), Kur'ân'ın insana kazandıracağı bu yönü şöyle ifade buyurmuşlardır:

"Kur'ân'ı okuyup ona sahip çıkan kimseye (âhirette):'Oku ve (Cennet'in derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir.' denir." (Ebu Davud, Vitr, 20; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 18)

- Bitmeyen Ticaret

Kur'ân'a sahip çıkıp onu vird haline getiren ve onunla amel eden kimseler anlatılırken, onların, batması, tükenmesi ve iflası mümkün olmayan bir ticaret kazancına sahip oldukları ifade edilir. Tükenmeyen zengin bir ticaret nitelemesinde bulunma, verenin, her şeyin sahibi ve mâliki Allah (c.c.) olmasındandır. Bu husus, Kur'ân'da şöyle belirtilmektedir:

"Allah'ın Kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasip ettiğimiz imkânlardan gizli ve âşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar." (Fâtır, 35/29)

- Zorlanana İki Sevap

Kur'ân, İlâhi bir hazinedir. O, her yönüyle bir hayır deryasıdır. Şânına yaraşır bir şekilde okunduğunda, meleklere denk bir makama ulaşılır. Tam manâsıyla eda edilemediği, okunmasında veyahut da öğrenilmesinde zorlanıldığında ise verilen derece iki katıdır. Özellikle yeni başlayanlar veya belli bir yaştan sonra okumaya başlayıp zorlananlar için Allah Resûlü'nün bu husustaki müjdesi şöyledir:

"Kur'ân-ı Kerim'i maharetle okuyan bir insan, Kirâmen Kâtibin melekleri seviyesinde olur. Onu o seviyede beceremeyen fakat halis bir niyet ile okumağa çalışan, okurken de kem küm edip dili dolaşan ve Kur'ân'ı okumak ona zor geldiği halde okuyan insana da iki sevap vardır."(Buharî, Tevnid, 52; Müslim, Müsafirûn, )

- Her Harfine On Sevap

Rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı (c.c.), insanlara verdiği sayısız nimetler yanında, ayrıca yaptıkları iyi işlere de kat kat sevap ve mükâfat vermektedir. Kötülükler bir misliyle karşılık gördüğü halde, iyiliklerin karşılığı on, yüz veya daha fazla katını bulabilmektedir. Nitekim;

"Kim Allah'a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez."(En'âm, 6/)

âyeti bu gerçeği ifade etmektedir. Şüphesiz ki işlerin en hayırlısı ve değerlisi, Cenab-ı Hakk'ın Kelâm sıfatından gelen Kur'ân-ı Kerim'in okunup anlaşılması ve yaşanmasıdır. Onun her bir cümlesi, kelimesi, hattâ harfi Allah Teâla katında ayrı bir kıymeti haizdir ve karşılığı en üst seviyeden verilecektir. Bu hususu Allah Resûlü şu açık beyanlarıyla ifade etmişlerdir:

"Kur'ân-ı Kerim'den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben "Elif lâm Mîm" bir harf demiyorum. Aksine "Elif" bir harf, "Lâm" bir harf, "Mîm" de bir harftir." (Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 16)

C. KUR'ÂN'DAN UZAKLAŞMANIN SONU

- Kıyâmette Pişmanlık ve Hz. Peygamber'in Şikâyeti

İnsanın dünyaya gelişi bir defadır. Öldükten sonra yeniden dünyaya dönüş imkânsızdır. Dünyada iken gerekli hazırlıkları yapmayan insanlar, ölümle karşılaştıklarında büyük bir pişmanlık içerisinde bulunacak ve Cenab-ı Hakk'tan yeniden dünyaya döndürülmeyi talep edeceklerdir. Ancak bu talepleri kabul edilmeyecektir.

"Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman:

"'Ya Rabbi, ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zâyi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım.'der. Hayır hayır, bu, onun söylediği manâsız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde artık diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (Mü'minûn, 23/)

Başka bir âyette de insanın, Kur'ân'dan uzaklaşmaya vesile oldukları için bazı kimselerin arkadaşlığından pişmanlık duyacağı belirtilmektedir:

"O gün zâlim, parmaklarını ısırır, 'Eyvah'! der, keşke o Peygamber'le birlikte bir yol tutaydım. Eyvah! Keşke falanı dost edinmeyeydim! Vallahi bana gelen Zikir'den beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır." (Furkân, 25/)

Resûlullah da (s.a.s.) ümmetinin Kur'ân'dan uzaklaşmalarını, onunla olan bağlarını koparmalarını ve ona gerekli ilgiyi göstermeyişlerini Cenab-ı Hakk'ka şikayet edecektir:

"O gün Peygamber: 'Ya Rabbi, halkım bu Kur'ân'ı terkedip ondan uzaklaştılar!' der." (Furkân, 25/30)

Âyette "mehcûr" ifadesiyle ilgili şu anlamlar muhtemeldir: Mehcur, terkedip uzak durmak, onunla amel etmemektir. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

"Kim Kur'ân'ı öğrenir ve kendisine ilgi duymaksızın ve içindekileri tefekkür etmeksizin onu bir mushaf olarak başucuna asarsa, kıyâmet günü o Kur'ân onun yakasına yapışır ve: 'Ey Âlemlerin Rabbi, bu kulun beni mehcûr (terkedilmiş-unutulmuş) kıldı. Benimle onun arasında bugün hükmü sen ver.' der."(Kurtubî, el-Cami' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 13/27)

Mehcûrun diğer anlamı ise; "Kur'ân hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler."demektir. Resûlullah'ın (s.a.s) bu şekilde şikayetinden bahsetmesi büyük bir uyarı anlamına gelir. (Râzî, Fahruddin, Mefâtîhu'l-Gayb, 24/67).

- Unutmanın Büyük Vebal Olması

İslam'a göreiyi bir işi bir defa fazlaca yapmaktansa, onu hayatın bütün zamanlarına yayıp az da olsa sürekli yapmak (Buharî, Rikak, 18) daha faziletlidir. Teneffüs ettiğimiz hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek nasıl sürekli olan bir ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa, manevi hayatımızın havası, suyu ve gıdası olan Kur'ân'ın hayat boyu okunması ve yaşanması da zaruri bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla Kur'ân'ı öğrenip okuduktan sonra bir kenara koyup unutmak, içindekilerden ilgiyi kesmek veya ona sırt çevirmek, büyük bir günah olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu konuda Hz. Peygamber'den (s.a.s) rivayet edilen hadisler oldukça ağır ifadeler taşımaktadır. Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:

"Ümmetime verilen ücretler bana arzedildi. Bunlar arasında bir kimsenin mescidden kaldırıp attığı bir çöp için verilmiş olanı da vardı. Keza ümmetimin işlediği günahlar da bana arzedildi. Bunlar arasında, bir kimsenin İlahî bir lütuf olarak öğrenip de sonradan unuttuğu bir sûre veya âyet sebebiyle kazandığı günahtan daha büyüğünü görmedim."(Ebu Davud, Salât, 16; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 19)

Diğer bir rivayette ise şöyle buyurmuştur:

"Kur'ân-ı Kerim'i okuyan kimse sonradan (terkeder veya okumayı) unutursa, kıyâmet günü cüzzamlı olarak Allah'a kavuşur."(Ebu Davud, Vitr, 21)

Burada özellikle "cüzzam"lı ifadesinin kullanılması manidardır. Zira cüzzam hastalığında kulaklar, burun içi, önkol bölgeleri ve apış aralarında şişlikler olur. Yüz şişer, gözler göz çukurlarına kaçar. Dil, gırtlak ve boğazda yaralar oluşur. Bu yaralardan sonra aynı yerlerde sert kabuklar meydana gelir ve bu organların şekilleri değişir. Vücut ve kalçalarda erimeler görülür. Vücut derisi hissizleşir ve soluklaşır. Şiddetli çürümeler ve yaralar ortaya çıkar. El ve ayaklarda kangrenleşmeler başlar. (Saygılı, Sefa, Aile Sağlığı Ansiklopedisi, 1/). Bunu, "Cüzzam hastalığında insanın kendi derdine düşüp, organlarını kaybettiğinden konuşamaması, derdini dile getirememesi gibi, Kur'ân'ı unutan kimse de, Allah karşısında konuşamayacak, kusurlarını affettiremeyecek ve mazeret beyanında bulunamayacaktır." şeklinde anlamak mümkündür.

- Kur'ân'ın Kıyamet'te Şikayetçi ve Aleyhte Delil Olması

Kıyâmet günü bir adam getirilir. Kur'ân, bu insanın karşısına bir insan kılığında çıkar. Getirilen bu adam, Kur'ân'ın farzlarını zayi etmiş, yasaklarımı çiğnemiş, yap dediklerini yapmamış, yapma dediklerini yapmış biridir. Kur'ân, bu kişiyi Allah'a şöyle şikayet eder: "Ya Rabbi, benim âyetlerimi ne kötü ezberledi, sınırlarımı çiğnedi, farzlarımı yapmadı, bana uymayı terketti, günah saydığım şeyleri işledi." Kur'ân, ortaya deliller koyarak davasını sürdürür. Bunun üzerine Yüce Allah: "Al bu adamı, ne hali varsa görsün." buyurur. Kur’ân, onu elinden yakalar ve yüzüstü Cehennem'e atıncaya kadar peşini bırakmaz. (Heysemî, 7/)

Başka rivayetlerde de, Kur'ân'ın kıyamet gününde insanların leh ve aleyhlerinde delil olacağı belirtilmiştir. (Müslim, Taharet, 1; Tirmizî, Deavât, 85)

- Emanete Hıyânet Cezası

İnsana verilen ve kendisine ait olmayan her şey emanet hükmündedir. El, ayak, akıl, evlât, mal vs. bu emanetlerden yalnızca bazılarıdır. Bu emanetleri insana veren Zât, vakti geldiğinde bunları teslim edilen kişilerden geri alacak ve tam olarak geri iade edemeyen veya bunlara gereği gibi ihtimam göstermeyen kişilerden de hesap soracaktır. Emanete sahip çıkma İslâm'da o kadar önem arzetmektedir ki, Hz. Peygamber münafıkların özelliklerini sayarken, bunlardan birinin de "emanete hıyanet" olduğunu ifade buyurmuşlardır. (Buharî, İman, 24; Müslim, İman, ) Bu anlamda insanlara verilen emanetlere baktığımızda, bunların başında Yüce Kur'ân gelmektedir. Sahiplenilmesi, okunması, anlaşılması ve yaşanması için insana emanet olarak verilen Kur'ân'la ilgili olarak, günü geldiğinde gönderilen kimselerden hakkıyla sahip çıkılıp-çıkılmadığı noktasında hesap sorulacaktır. Sahip çıkmayanlar, hıyanetle cezalandırılacaktır.

- Sıkıntılı Bir Hayat ve Âhiret'te Kör Olarak Haşrolma

Allah'ın dininden yüz çeviren, Kur'ân'a sırt çeviren ve onunla amel etmeyi terkedenler, maddî-mânevî sıkıntılar içinde bocalayıp durdukları gibi, Mahşer Günü'nde de kör olarak haşrolacaklardır. Bu durum, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan edilir:

"Ama kim Benim zikrimden yüz çevirirse, Kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, ona dar bir geçim vardır ve Biz onu kıyâmet günü kör olarak diriltir, duruşmaya getiririz. 'Ya Rabbi', der, 'ben gözleri gören biri olduğum halde neden beni kör olarak haşrettin?' Buyurur ki: 'Bu böyledir. Nasıl âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları unuttuysan, bu gün de sen öyle unutulur, bir kenara atılırsın.' İşte inkârda ve günahta hadlerini aşanları ve Rabbilerinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Ahiret azabı ise, elbette daha şiddetli ve daha devamlı olacaktır."(Tâhâ, 20/)

Âyette geçen "maîşeten dankâ", sıkıntılı hayat demektir. Müfessirler, bu hayatın dünya veya kabirde olabileceğini söylemişlerdir. Dünyada olması şöyle yorumlanmıştır: Allah Teâlâ ile bağını koparan, O'nun engin rahmetiyle ilgisini kesen kimsenin hayatı ne kadar bolluk ve eğlence içerisinde geçerse geçsin, sıkıntılarla doludur ve darlıktır. Her şeyden önce, Allah'a bağlanıp O'na güvenini yitirmenin sıkıntısını çeker. Kararsızlıkların, kuşkuların ve dengesizliklerin girdabındadır. Elindeki şeylere büyük bir hırsla sarılır. Onları kaybetmekten endişe duyar. Arzu ve heveslerin arkasında koşar, kaybettiği her şeye yanarak ve tutuşarak sıkıntıya düşer. Ve bir kalp ancak Allah'ın huzurunda güven duyar, huzur bulur. Şüphesiz ki imanın verdiği huzur, insan hayatını kat kat uzatır, genişletir, rahatlatır, derinleştirir, engin hale getirir. İmandan mahrumiyet ise, öyle bir bahtsızlıktır ki, yeryüzünde hiçbir ihtiyaç ve mahrumiyet ona denk olamaz. (Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l-Kur’ân, IV/) Kur'ân'dan uzak olan, dünyaya düşkün olduğu ve devamlı olarak daha fazlasını istediği için, onun hayatı dar ve sıkıntılı, geleceği karanlıktır.

Bu sıkıntılı hayatın kabirde olması ise, kabir azabı olarak yorumlanmıştır. Zira Allah Resûlü (s.a.s.), bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Kabir azabı kâfirleredir. O, hayatım elinde olan Zat'a, Allah'a yemin ederim ki, şunu iyi biliniz: Kâfire kabirde 99 ejderha musallat edilir." (Tirmizî, Kıyame, 26; Müsned, III/38)

Kur'ân'dan uzaklaşanların kıyâmet günü kör olarak haşredilmeleri ise, dünyada yaptıkları fiillerin cinsiyle cezalandırılmaları demektir. Onlar nasıl dünyada iken Kur'ân'ı tanımazlıktan geldiler, onun âyetlerine gözlerini kapadılar, gerçekleri görmediler ise, Cenab-ı Hak da âhirette onlara Cennet'e giden yolları göstermeyecek ve onları kurtuluş delillerinden mahrum bırakacaktır. Nitekim başka bir âyette bu durum şöyle tasvir edilir:

"Allah kimi doğru yola iletirse, işte odur doğru yolda olan; kimi de şaşırtırsa, artık Allah'tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın. Kıyâmet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzükoyun haşrederiz. Onların varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi zayıfladıkça, onlara çılgın alevi artırırız."(İsrâ, 17/97)

- En Değersiz Kişi

Mekânların değeri, o mekânlarda varolan varlıkların derecesine göre kıymet kazanır.Öyle mekânlar vardır ki, o mekânlara kıymet kazandıran varlıklar oradan ayrıldıklarında, oralar hiçbir anlam ifade etmez ve normal bir yer haline gelir. Ancak o değerler yeniden oraya avdet edince, oralar yeniden kıymet kazanır, canlanır ve herkesin nazarında kudsî bir konuma yükselir. Herhalde "Şerefü'l-mekân bi'l-mekîn" (yerlerin kıymeti orada iskan edenlere göredir) darb-ı meseli de bunu ifade etmektedir.

İnsanlara Cenab-ı Hak nazarında değer kazandıran şeyler vardır. İnsan bunlara sahip olduğu ölçüde Yaratıcısının nazarında kıymet kazanır. Bu anlamda insana değer kazandıran şeylerin başında Kur'ân gelir. Kur'ân'la hemhâl olan, onu okuyan ve yaşayanlar, hiçbir gücün kazandıramayacağı makama ulaşırlar. Onu okumayan, anlamayan ve ondan uzaklaşanlar ise, karanlıklarda kalmaya aday konuma gelmişler demektir. İnsanları aydınlık iklimlere ulaştıran Kur'ân'ın nûrundan mahrum gönüller, maddeten doysalar ve rahat olsalar da, kalpleri her zaman endişeli, gelecekleri karanlık ve tatminsizdir. Kur'ân:

"İyi bilin ki gönüller, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."(Ra'd, 13/28)

ifadesiyle bu hususa dikkatleri çekmektedir.

Allah Resûlü (s.a.s), Kur'ân'la ilgisi olmayan, ondan az da olsa bir bölüm bilmeyen kimseleri şu manidar sözleriyle bildirmiştir:

"Kur'ân, Allah'ın, (insanlara ikram ettiği İlâhî bir) sofrasıdır. Gücünüz yettiğince ondan almağa çalışın. Şüphesiz ben, içinde Allah'ın Kitabı'ndan bir şey bulunmayan bir evden daha küçüğünü (sıkıcısını) bilmiyorum. Allah'ın Kitabı'ndan içinde bir şey bulunmayan kalp de, içinde kimsenin oturmadığı harabe bir ev gibidir."(Darimî, II/)

Başka bir hadislerinde de: "İçinde Kur'ân'dan bir şey olmayan kişi, harap bir eve benzer." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 18) buyurmuşlardır.

Söz söyleme yönüyle oldukça belîğ olan Resûlullah (s.a.s), şüphesiz bu benzetmeyle önemli bir hususa dikkatleri çekmiştir. Yani içinde kimsenin oturmadığı, yıllarca terkedilen ve hiçbir güvenliğin olmadığı vîrâne yapılar, nasıl her türlü tehlikeye karşı açık, hırsızların, sarhoşların ve kaçakların mekânları ise, içinde Kur'ân'ın olmadığı kalpler de böyle harâbe mekânlar gibidir. Bu gibi kimseler emniyetten mahrum, huzurdan uzak, her ân bir endişe içerisinde ve mutsuzdurlar.

NETİCE

Netice itibariyle, Yüce Yaratıcı'nın rahmet vesilesi olarak gönderdiği İlâhî Kelâm, okumamız ve anlamamız gerekli olan bir konuma sahiptir. O, hem dünya hem de âhiretimiz açısından kurtuluş vesilemizdir. Dünyada bizler için önemli bir nasihat, dertlerimize şifa, hidayet kaynağı ve rahmettir. İnsanlığın dertlerine reçete olup, onları en doğru yola iletir.

Kur'ân'ın okunduğu yeri melekler ziyaret eder ve orada huzur olur. Kur'ân'ın okunup anlaşılması, Allah katında insanlara üstünlük kazandırır.

Kur'ân, kabirde bir nûr olur. Zorlanarak öğrenip okuyanın mükâfatı iki kat verilir. Okunan her harfi için, en az on sevap vardır. Kur'ân'dan uzaklaşılınca, o, âhirette uzaklaşanlardan şikayetçi olur. Onu unutma büyük bir vebal olup, emanete sahip çıkmama anlamına gelir.

Kur'ân,insana ve topluma huzur ve güven getirir.

İlave bilgi için tıklayınız: 

- Kur'an okumanın ve ezberlemenin sevaplığı ile ilgili ayet ve hadisler hakkında bilgi verir misiniz?..

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir