kuranı kerim okurken nasıl giyinmeli / Kuran Okurken Tesettürlü Olmak

Kuranı Kerim Okurken Nasıl Giyinmeli

kuranı kerim okurken nasıl giyinmeli

Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

N&#;r Suresi - 31 . Ayet Tefsiri

Ayet


  • وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّࣕ وَلَا يُبْدٖينَ زٖينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَنٖٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِعٖينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذٖينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِࣕ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفٖينَ مِنْ زٖينَتِهِنَّؕ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَمٖيعاً اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

    ﴿٣١﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾31﴿

M&#;min kadınlara da s&#;yle, g&#;zlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka ziynetlerini g&#;stermesinler. Baş&#;rt&#;lerini yakalarının &#;zerinden bağlasınlar. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, başka kadınlar, hizmetlerinde bulunan k&#;leleri ve c&#;riyeleri, cinsel arzusu bulunmayan erkek hizmet&#;iler, kadınların cinselliklerinin farkında olmayan &#;ocuklar dışında kimseye s&#;slerini g&#;stermesinler. Y&#;r&#;rken, gizledikleri s&#;sleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey m&#;minler! Hepiniz Allah’a t&#;vbe edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz!

Tefsir (Kur'an Yolu)


Kadınların da iffetlerini korumaları, bunun için avret yerlerini örtmeleri ve zina etmemeleri emredildikten sonra ek olarak onlara, istisna edilen kimselerden başkasına ziynetlerini göstermemeleri ve başörtülerini yakaları üzerinden bağlamaları yükümlülüğü getirilmiştir. Bu hükmün iyi anlaşılabilmesi için dört hususun açılması gerekmektedir: Süs, açıkta kalan süs, başörtüsünün yaka üzerinden bağlanması ve istisnalar.

Ziynet kelimesi Kur’an’da “elbise, takı, hoşa giden, güzel bulunan nesneler, insanı maddî veya mânevî olarak güzelleştiren şeyler” mânasında kullanılmıştır. Burada kadınların göstermemeleri, örtmeleri istenen ziynetin elbise olması mümkün değildir; çünkü örtünme onunla yapılacaktır. Bazı tefsirciler böyle yorumlamış olsalar bile takılarının kastedilmiş olması da mümkün değildir; çünkü burada kadının üzerinde olmayan takısının söz konusu edilemeyeceği açıktır. Geriye kalan ihtimal onun vücududur. Bu mânanın kastedilmiş olmasının maddî / aklî delili genellikle kadın vücudunun güzel ve çekici bulunmasıdır. Naklî delili ise “Ziynetlerini göstermesinler” cümlesinin hemen ardından “Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar buyurulmasıdır. Buradaki mantık bağından zorunlu olarak, kadın vücudunun (nassa göre boyun, gerdan ve göğsü) ziynet, yani süs ve avret olduğu sonucu çıkmaktadır.

Kur’an kadının vücuduna ziynet diyerek örtülmesini emrettiğine göre, eğer âyette istisnalar gelmeseydi vücudun tamamının herkese karşı örtülmesi gerekecekti. İstisnalar iki ruhsat ve imkân getirmektedir:

1. Dışarıda kalan yerler örtülmeyecektir. 2. Örtünün içinde kalan kısımlar da bazı kimselerin yanında açılabilecektir.

“Dışarıda kalan ziynet”in neyi ifade ettiğini belirleyebilmek için tefsirciler nakil (hadis) ve akıl (örf, âdet ve ihtiyaç) delillerine başvurmuşlardır. Rivayet edilen hadisler içinde konumuz bakımından en belirleyici olanı, Hz. Peygamber’in, içini gösteren ince bir elbise giymiş olan baldızı Esmâ’ya hitaben, “Esmâ, bir kız ergenlik çağına gelince onun –ellerini ve yüzünü göstererek– şuralarından başka yerlerinin görülmesi câiz değildir” buyurmasıdır (Ebû Dâvûd, “Libâs”, 31). Ancak bu hadis sened ve metin bakımlarından tenkit edilmiş, sağlam bulunmamıştır (Azîmâbâdî, XI, ). Bir başka hadis Buhârî’nin, başörtüsüyle ilgili âyeti tefsir ederken rivayet ettiği ve meâli aşağıda gelecek olan hadistir. Bunun râvileri sağlam olmakla beraber “dışarıda kalan yerler” konusunda belirleyici bir yanı yoktur. Bize göre de sağlam olan yol örfe, uygulamaya, ihtiyaca ve amaca birlikte bakılarak istisnanın tanımlanmasıdır. Râzî bu konuda Kaffâl’den şunları nakletmektedir: “Açıkta ve dışarıda kalan demek, insanın yaşayan yaygın âdete göre örtmediği, örtünün dışında bıraktığı yerler demektir; bu da kadınlarda yüz ve eller, erkeklerde ise yüz, kollar, ayaklar gibi organlardır. Buna göre insanlar, açılmasına ihtiyaç ve zorunluluk bulunmayan yerlerini örtme emrini almışlardır, açılması âdet haline gelmiş ve bunda zorunluluk bulunan yerlerini açmalarına da izin verilmiştir. Çünkü İslâm’ın yüklediği ödevler insan tabiatına uygundur, kolaydır ve müsamahalıdır” (XXIII, ). Muhammed Esed, Kaffâl’in sözlerini, “açılması için ihtiyaç ve zaruret bulunan” kısmını atlayarak, “kişinin hâkim örfe uyarak açık tutabileceği” şeklinde naklettikten sonra şöyle bir yorum getirmektedir: “ kullanılan ifadedeki kasdî belirsizlik (yahut çok anlamlılık) bu hususta, insanın ahlâkî ve toplumsal gelişiminin gereği olarak ortaya çıkan zamana bağımlı değişikliklerin göz önünde bulundurulduğunu göstermektedir Mesajın özü onların (erkek ve kadın) haramdan gözlerini çevirmeleri ve iffetlerini korumaları noktasında düğümlenmektedir; kişinin yaşadığı çağda, Kur’an’ın toplumsal ahlâk konusunda getirdiği ilkeleri göz önünde tutarak, dış görünüşünde, giyim kuşamında göstermek zorunda olduğu dikkatin sınırlarını da bu ölçü belirlemektedir” (II, ).

Bize göre Kaffâl’in ifadesinden böyle bir yoruma ulaşılamaz. Esed’in kendi düşüncesi olarak kabul etmemiz gereken yoruma da katılmamız mümkün değildir; çünkü hâkim örfün İslâmî değer ve sınırlardan bağımsız olarak oluşması ve değişmesi mümkündür. İffeti koruma ilkesi, bu şekilde oluşan bir örfe (daha doğrusu âdete, modaya) karşı tavır almayı, direnmeyi gerektirebilir. Bugün birçok ülkede ve toplumda ahlâk, estetik anlayışa tâbi olmuştur, sanat için soyunmak ahlâka aykırı sayılmamaktadır. Başkalarının soyunması müslümanların da biraz açılmalarını gerektirmez. Çoğulcu bir toplum yapısında kendi değerlerini yaşamak durumunda olan müslümanlar, iffetlerini korumak için modanın değil, ihtiyacın gerektirdiğinden ve bu sebeple topluluğun âdet haline getirdiğinden daha fazla açılmazlar. Çünkü karşı cinse ilgi duymak ve bu duygunun görme, dokunma, baş başa kalma gibi durumlarda daha etkili hale gelmesi insan tabiatının gereğidir; bunun değişmesi ise fıtratın bozulması demektir. Kaffâl’in yorumuna göre ziyneti örtü dışında bırakmanın, birbirine bağlı iki sebebi vardır: a) Buna ihtiyaç bulunmaktadır, b) Bu ihtiyaç sebebiyle örtülmemesi âdet haline gelmiştir. İleride örneklerini göreceğimiz başka açma izinlerinde de eski fıkıhçılar hep bu “ihtiyaç” sebebine atıfta bulunmuşlardır. Örtünme emrinin gerekçesi olan “iffeti koruma” ilkesini de devreye soktuğumuzda şöyle bir genel (âdet ve modanın değişmesine bağlı olarak zaman içinde değişmeyen) kural ortaya çıkmaktadır: “Erkek ve kadın, karşı tarafa cinsel cazibesi olan yerlerini göstermemelidir; iffeti korumak için bu tedbir gereklidir. Cazibeli olmasına rağmen açılabilecek yerler, buna ihtiyaç bulunduğu için açılması âdet haline gelmiş bulunan yerlerdir.” Bu anlayışımızın Kur’an’dan delili, İslâm öncesinde kadınların “baş, boyun, gerdan ve kısmen göğüsü” açık bırakmaları âdet olduğu halde bu yerlerin kapatılmasının emredilmiş bulunmasıdır; yani hâkim örf, iffeti korumak bakımından uygun bulunmamış ve değiştirilmiştir.

İhtiyaç sebebiyle açıkta kalan, örtme mecburiyeti bulunmayan yerler” belirlenirken yüz ve ellerde ittifaka yakın bir ortak yorum oluşmuştur. İhtiyacın takdirinde ise farklı görüşler vardır (bk. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, XII, ; İbnü’l-Hümâm, I, , ; VIII, 97; İbn Âbidîn, I, , ; Azîmâbâdi, XI, , ). Câriyelerin nerelerini örtü dışında bırakacakları konusunda bir nas (âyet, hadis) yoktur. Tefsirciler ve fıkıhçılar, sahâbe uygulaması, o dönemin sosyolojik gerçekleri vb. faktörleri dikkate alarak değişik belirlemeler yapmışlardır (bk. İbnü’l-Hümâm, VIII, ).

Başörtülerini yakalarının üzerinden bağlasınlar emri, bir Câhiliye âdetini değiştirmekte, kadınların uygun bir örtüyle başlarını, boyun ve göğüslerini örtmelerini gerekli kılmaktadır. Bu emirden önce kadınların çoğu, eski âdetlerine uyarak başlarına aldıkları örtünün uçlarını omuzlarının arkasına atarlar ve ön tarafı açık bırakırlardı. Hz. Âişe’nin anlattığına göre bu âyet tebliğ edildiğinde camide bulunan kadınlar hemen alt giysilerinden (izar) birer parça yırtarak bunu başörtüsü yapmışlar ve istenen yerleri kapatmışlardı (Buhârî, “Tefsîr”, 24/12; Ebû Dâvûd, “Libâs”, ).

Bundan sonra, “kocaları, babaları dışında” denilerek yabancılara gösterilmesi câiz olmayan süsleri görmelerinde sakınca bulunmayan hı­zsım akrabanın (bu mânada istisna edilenlerin) açıklanmasına geçilmiştir:

a) Karı koca arasında şehvetli şehvetsiz bakma, görme ve dokunma bakımından bir sınır yoktur. Koca dışında kalan ve kadına hayat boyu evlenmesi haram olan erkek akraba, bakma ve dokunma bakımından koca ile yabancılar arasında üçüncü bir konumda bulunmaktadır. Bunların cinsel organlara bakmalarının câiz olmadığında ittifak vardır. Göbek diz arası bölge dışında kalan yerler konusunda ise fıkıhçılar tarafından uygulama, ihtiyaç, ziynet ve şehvet ihtimali (iffeti koruma amacı) farklı değerlendirildiği için farklı sınırlamalar yapılmıştır.

b) “ kadınları” ifadesi iki şekilde anlaşılmıştır: 1. Bundan maksat müslüman kadınlar demektir, müslüman olmayan kadınlar yabancı erkek gibidirler. Bu görüş Hanefî mezhebinde de tercih edilen görüştür. 2. Burada “kadınları” ifadesi sözün gelişi ve uyumu bakımından böyledir, maksat “kadınlar” demektir, mümin kadının, diğer kadınlara açılma sınırı bakımından kadınlar arasında, dine dayalı bir fark yoktur. Bizim de katıldığımız bu görüşü tercih edenler arasında Gazzâlî, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî gibi âlimler vardır (Ahkâmü’l-Kur’ân, III, ; İbn Âşûr, XVIII, ).

c) “Cinsel arzusu bulunmayan erkekler” şeklinde tercüme edilen kısmın âyette iki belirleyici niteliği bulunmaktadır: Cinsel arzuyla (irbe) alışverişi olmamak ve ev ile, aile ile yoğun bir ilişki içinde bulunmak (tâbi). Tefsirlerde bu âyet açıklanırken iktidarsızlar, erkeklik veya kadınlıkları belli (yani belirgin, işlevli) olmayanlar, şehvetten kesilmiş yaşlılar, aileye her gün uğrayıp karnını doyuran yoksullar, evin bazı işlerini gören hizmetçiler örnek olarak zikredilmiştir. Bunlara karşı ev hanımının –yabancılara olduğu gibi– kapanmasında güçlük bulunduğu için Allah Teâlâ bir kolaylık lutfetmiş olmaktadır.

Câhiliye devrinde kadınlar ayak bileklerine halhal gibi ziynetler takarlar, sokakta yürürken ses çıkarsın da dikkat çeksin diye ayaklarını yere vururlardı. Bunun menedilmesi, örtünmenin amacı bakımından çok önemli ve anlamlıdır; çünkü meselenin özü karşı tarafın dikkatini cinselliğe çekmemektir. Bir kadın örtündüğü halde sesi, kokusu, tavrı vb. ile kasıtlı olarak karşı cinsin dikkatini üzerine çekmeye yönelirse o, hadiste geçen “örtülü çıplak”lardan olur.

30 ve âyetlerde geçen buyrukların bağlayıcı olup olmadığı, burada söylenenlerin bir tavsiye mi, yoksa emir mi, dolayısıyla ilâhî tâlimata göre kapanmanın farz mı, edep mi olduğu konusu son zamanlarda bazı çevrelerce tartışmaya açılmıştır. Yalnızca âyetlerde kullanılan emir kipi değil, açıklanan gerekçe, verilen detay ve âyetin “Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin” uyarısıyla bitirilmesi, asırlar boyu ittifakla benimsenmiş bulunan yorumun; yani emrin bağlayıcı, örtünmenin farz olduğu anlayışının isabetli olduğunu açıkça göstermektedir. Dinî emirlerin uygulanması için yükümlülük şartlarının gerçekleşmesi ve engellerin bulunmaması gerekir. Bu sebeple zorunlu hallerde ruhsatlar devreye girebilir, ancak genel hüküm değişmez, engel ve zaruret ortadan kalkınca uygulama da normale döner.


Kaynak :Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa:

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Sual: Kur'an okurken nelere dikkat etmek gerekir?
CEVAP
Kur'an-ı kerim okurken şu edeplere dikkat edilmelidir:
1- Abdestli olarak, temiz bir yerde kıbleye karşı diz üstü oturmalıdır! Erkekler başı açık okumamalı, hiç değilse bir takke giymelidir! Takkesiz okumak tenzihen mekruhtur. [Mushafa bakarak okumak, ezbere okumaktan daha sevaptır.]

2- Kur'an-ı kerim okumaya başlarken Euzü ve Besmele çekmelidir!

3- Manasını bilen de, bilmeyen de ağır ağır okumalıdır!

4- Mümkünse, ağlayarak okumalıdır! Ağlayamayan kimse, ağlamak için kendini zorlamalıdır!

5- Her âyetin hakkını vermeli, yani azap âyetini okurken, korkarak, rahmet âyetlerini heveslenerek, tenzih âyetlerini tesbih ederek okumalıdır!

6- Kur'an-ı kerim okurken, kendisinde riya, yani gösteriş uyanırsa veya namaz kılan kimseye mani olursa, yavaş sesle okumalıdır!

7- Kur'an-ı kerimi tecvide uygun ve güzel sesle okumalı, fakat teganni etmemelidir! [Teganni, harfleri, kelimeleri bozarak ırlamak demektir. Teganni yaparken harfler bozulursa haram, harfler bozulmazsa mekruh olur. Halebi'de diyor ki: Kur'an-ı kerimi teganni ile okuyan imamın arkasında kılınan namazın iadesi gerekir.]

8- Kur'an-ı kerim, Allahü teâlânın kelamıdır, sıfatıdır, kadimdir. Ağızdan çıkan harfler, ateş demeye benzer. Ateş demek kolaydır. Fakat ateşe kimse dayanamaz. Bu harflerin manaları da böyledir. Bu harfler, başka harflere benzemez. Bu harflerin manaları meydana çıksa, yedi kat yer ve yedi kat gök dayanamaz.

9- Kur'an-ı kerimi okumadan önce, bu kelamı söyleyen Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünmelidir! Kimin sözü söyleniyor, ne önemli iş yapılıyor iyi düşünmelidir!

Kur'an-ı kerime dokunmak için, temiz el gerektiği gibi, onu okumak için de, temiz kalb gerekir.
Allahü teâlânın büyüklüğünü bilmeyen, Kur'an-ı kerimin büyüklüğünü anlayamaz. Allahü teâlânın büyüklüğünü anlamak için de, Onun sıfatlarını ve yarattıklarını düşünmek gerekir. Bütün mahlûkatın sahibi, hakimi olan bir zatın kelamı olduğunu düşünerek okumalıdır!

Gaflet içinde okumamalı, okurken başka şeyler düşünmemelidir!

Açık olanın yanında
Sual:
Açık duranların yanında Kur’an-ı kerim okumak caiz midir?
CEVAP
Kendi avret yeri açıkken ve avret yeri açık olanların yanında, ezberden de olsa, Kur’an-ı kerim okumak mekruhtur. (S. Ebediyye)

Kur’an okurken
Sual:
Evde Kur’an okurken, içeri girene ayağa kalkılır mı?
CEVAP
Bir kişi Kur’an-ı kerim okurken, babası, bir âlim veya kendisinden ilim öğrendiği hocası içeri girerse, onun için ayağa kalkması caiz olur. Başkaları için ayağa kalkmak caiz olmaz. (Hindiyye)

İş yaparken Kur'an okumak
Sual:
S. Ebediyye’de, iş yaparken Kur'an okuyana, daha az sevab verileceği bildiriliyor. Buradan, hangi iş olursa olsun, bir işle meşgul olurken, mesela bir kadın olarak, başımız ve kolumuz açık evde temizlik yaparken, bulaşık yıkarken, tuvalet temizlerken Kur'an okumakta mahzur olmadığını anlıyoruz. Bu anlayışımız doğru mudur?
CEVAP
Yanlıştır. S. Ebediyye’deki (İş yaparken) ifadesinden, kötü, uygunsuz işler anlaşılmaz. Kur'an okumaya müsait işler anlaşılır. Okunan Kur'ana saygı duymalı. Uygunsuz iş yaparken okumamalı. Kur'an-ı kerime saygısızlık yapmak, insanı küfre kadar götürür. Mubah, uygun iş yaparken okunabilir. Mesela eve girip çıkarken, yolda yürürken, ayakta veya otururken okunabilir. Gece yatakta yan yatarken de, ayakları birleştirip veya toplayarak okunabilir.

İkincisi, kadınların saç ve kol gibi avret yerleri açıkken, hiçbir iş yapmasalar da, Kur'an okumaları tahrimen mekruhtur.

İş yaparken Kur’an okumak
Sual:
S. Ebediyye’de, (Yürürken ve iş yaparken Kur’an okuyana, daha az sevab verilir) deniyor. Yapılan her iş böyle mi? Mesela tuvalet temizlerken, soyunurken, tavla oynarken de okunabilir mi?
CEVAP
İş denince elbette her iş anlaşılmaz. Edebe uygun iş anlaşılır. Mesela el işi yapmak, araba sürmek, meyve sebze toplamak, duvar yapmak, çift sürmek gibi işler anlaşılır. Tuvalet temizlemek, kumar oynamak, çalgı çalmak, banyo yapmak gibi işler anlaşılmaz.

Kur’an okurken ezan okunsa
Sual: Bir kimse, Kur’an okurken sünnete uygun ezan okunsa, o kimsenin Kur’an okumayı bırakıp ezanı dinlemesi daha mı iyidir?
CEVAP
Evet, ezan sünnete uygunsa, Kur'an-ı kerim okumayı kesmesi müstehabdır. Ezan okunurken, konuşmamalı, selam alıp vermemeli, yürüyorsa durmalı, fıkıh dersinde ise, dersi bırakıp dinlemeli. Ezandan sonra, salevat getirilir ve ezan duası okunur.

Kur'an-ı kerim okurken ezanı işitenin, susup ezanı dinlemesi efdaldir. (Halebî-yi sagir)

Ezan ve kamet okunurken, Kur'an-ı kerim okumakta olan kimsenin, okumayı kesip, ezan ve kameti dinlemesi uygun olur. (Hindiyye)

Mescitte Kur’an-ı kerim okuyan kimse, ezan veya kamet sesini duyunca okumayı bırakır. (Tergîb-üs-salat)

Evinde Kur'an-ı kerim okurken ezanı işiten kimse, eğer kendi mescidinin ezanı değilse, Kur'an okumayı bırakmaz, kendi mescidinin ezanı ise, Kur’an okumayı kesip ezanı dinler. (Halebî)

Kur’an okunurken
Sual: Toplantılarımızda Kur’an da okunuyor. Odaya girip çıkanlar olunca, Mushaf belden aşağı kalıyor, günah olmuyor mu?
CEVAP
Girip çıkanla, Kur’an-ı kerim okuyan arasında birkaç metre mesafe olunca mahzuru olmaz.

Okuduğumuzu düşünmek
Sual: S. Ebediyye
’de, (Mânâsını düşünerek bir âyet okumak, başka şey düşünerek, bütün Kur’anı hatmetmekten daha çok sevabdır) deniyor. Yani mânâsını bilerek okumak mı gerekiyor?
CEVAP
Hayır, mânâsını bilen de, bilmeyen de, başka şeyler düşünmeden okumaya çalışmalı.

Zikir çekerken ve dua ederken de, başka şeyler düşünmemeye gayret etmeli. Fakat başka şeyler düşünülse de, zikri terk etmemeli. Çünkü başka şey düşününce, sahih olmaz demek değildir, sadece sevabı azalır. Mesela, radyodan haber dinlerken tesbih çekilebilir, ama kendini habere vererek çektiği zikrin farkında değilse, ne söylediğini düşünmüyorsa, sevabı elbette az olur.

Mushaf’a bakarak okumak
Sual
: Bir masanın üstündeki Mushaf’a el dokunmadan ve namaz abdesti olmadan bakarak Kur’an okunabilir mi?
CEVAP
Evet, caizdir. Çünkü Kur’an-ı kerim okumak için abdestli olmak şart değildir. Fakat mushaf’a ve âyetlere abdestsiz dokunulmaz. Bilgisayar gibi içine her şey alınan, cihazlardan Kur’an okunmasını tavsiye etmeyiz.

CD’lere Kur'an-ı kerim alınmışsa abdestsiz tutulmaz. Bu CD’ler, kutu veya zarf gibi bir muhafaza içindeyse, abdestsiz tutulabilir.

Bilgisayarların hard disklerinde veya taşınabilir belleklerde Kur’an-ı kerim varken, başka şeyler, özellikle dine aykırı olan yazı, ses ve görüntüler yüklememelidir.

Sual: Kur’ân-ı kerim, abdestsiz tutulabilir mi ve yatakta, yatar vaziyette de okunabilir mi?
Cevap:
Kur’ân-ı kerimi abdestsiz tutmak haram, ezberden okumak ise caizdir. Yatağa abdestli girmek sünnettir. Şir'at-ül-islâm şerhinde;
“Kur’ân-ı kerimi yatakta, yatarak ezberden abdestsiz okumak caizdir ve sevaptır. Fakat, başını yorgandan dışarı çıkarmalı ve bacakları bitiştirmelidir” deniyor.

Sual: Kur’ân-ı kerim okunacağı zaman nelere dikkat etmeli ve nasıl tutmalıdır?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Riyâd-un-nâsıhînde deniyor ki:
“Kur’ân-ı kerim, İslâmiyete uyan hafızlara şefaat edecektir. Müslimdeki hadis-i şerifte; (Kur’ân-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte de; (Kur’ân-ı kerim okuyan çok kimse vardır ki, Kur’ân-ı kerim, onlara lanet eder) buyuruldu. Kur’ân-ı kerimi abdestli olarak okumak, sağ el ile tutmak, dizden aşağı koymamak, bitirince açık bırakmamak, başka şey yaparken kapayıp yüksek bir yere koymak, okurken konuşmamak, konuşursa, tekrar Eûzü okuyarak başlamak lazımdır. Mushafı ve Kur’ân-ı kerim bulunan teybi ayağa kalkarak almalıdır.”

Sual: Kur’ân-ı kerimi, şarkı kalıplarına, bilinen belli makamlara uyarak okumak ve böyle okunanları dinlemek uygun olur mu?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Halebî-yi sagîr kitabında deniyor ki:
“Kur’ân-ı kerimi nağme ile, yani sesi musiki perdelerine, şarkı kalıplarına uydurarak okumak, harfleri bozmaz ise, âlimler mekruh demiştir. Zira fasıkların nağmelerine teşebbüh, benzemektir. Eğer harfler değişirse, haramdır. Okuması mekruh olan bir şeyi dinlemek de mekruhtur. Okuması haram olan şeyi, dinlemek de haramdır. Kur’ân-ı kerimi teganni ile, şarkı kalıplarına uyarak okuyan hafızlara emr-i ma'ruf yapmak, doğrusunu bildirmek vaciptir. İnatlarına, düşmanlıklarına sebep olacaksa, bunları dinlememeli, orayı terk etmelidir.”

Yatarak Kur’ân-ı kerim okumak
Sual: Bir kimse, akşam yatağa girdiği zaman, yattığı yerde Kur’ân-ı kerimdeki sûre ve âyetleri okuyabilir mi?

Cevap: Konu ile alakalı olarak Halebî-yi kebîrde diyor ki:
“Yan yatarak ayakları birbirine bitiştirip, Kur’ân-ı kerimi, içinden ezbere okumak veya yürüyerek, iş görerek, kabir başında oturup okumak caizdir. Kitap okuyanın, yazanın, iş yapanın yanında Kur’ân-ı kerim okumaya başlamak, onlar dinlemedikleri zaman günah olur. Camide veya başka yerde, birkaç kişinin, bir zamanda, yüksek sesle Kur’ân-ı kerim okumaları tahrimen mekruhtur. Birinin okuyup, başkalarının sessizce dinlemeleri lazımdır. İşi olanların dinlemesi farz olmaz. Kur’ân-ı kerimi dinlemek, farz-ı kifayedir ve okunmasından, nafile ibadetlerden daha sevaptır.”

Sual: Kur’an-ı kerimi şarkı kalıplarına uydurarak okumak mahzurlu mudur?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Şir'a-tül-islâmda deniyor ki:
“Kur’an-ı kerimi şarkı söyler gibi okumak, bidatlerin en çirkini, en kötüsüdür. Böyle okuyanlar cezalandırılır.”

Sual: Bir kadın, Kur’ân-ı kerimi ve namaz sûrelerini, erkek hocadan da öğrenebilir mi?
Cevap:
Halebî-yi kebirde; “Kadın, Kur’ân-ı kerimi kadından öğrenmelidir. Yabancı erkeklerden, âmâdan bile öğrenmemelidir” buyuruluyor.

Sual: Kur’ân-ı kerimi öğrendikten sonra unutmak günah mıdır?
Cevap:
Kur’ân-ı kerimi öğrendikten sonra, unutmanın günah olduğu, Berîkada ve Hadîkada yazılıdır.

Sual: Bir kimse, iş yaparken, kendi işiteceği bir sesle Kur’ân-ı kerim okuyabilir mi?
Cevap:
Hulâsa-tül-fetâvâda deniyor ki:
“İş görürken ve yürürken, kalbi ile düşünerek, Kur’ân-ı kerim okumak câizdir.”

Sual: İş yapanlar ve uyuyanların yanında yüksek sesle Kur’ân-ı kerim okumanın mahzuru olur mu?
Cevap:
Halebîde; “İş görenler ve yatanlar arasında, yüksek sesle Kur’ân-ı kerim okunursa, okuyan günaha girer” denmektedir.

Sual: Kur’ân-ı kerimi güzel okuyabilmek için müzik bilmeye, makam öğrenmeye gerek var mıdır?
Cevap:
Kur’ân-ı kerimi doğru, güzel okumak için, müzik öğrenmeye lüzum yoktur. Tecvid ilmini öğrenmeye lüzum vardır. Âlimlerin çoğuna göre, Tecvid ilminde, harflerin ağızdaki yerleri, medler, harflerin uzatma miktarları ve daha birçok şeyler öğrenmeden okunan Kur’ân-ı kerim, doğru olmaz, ezan ve namaz sahih olmaz.

Sual: Örtmesi emredilen yerleri açık olanların yanında, Kur’an-ı kerim okunabilir mi?
Cevap:
Kendi avret yeri açık iken ve avret yeri açık olanlar yanında Kur’ân-ı kerim okumak mekruhtur. Gece yatmak için yatağa giren ve belli sûreleri okuyacak olan kimse de, bir yeri açık ise, başını yorgandan çıkarıp okumalıdır.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir