kurtuluş savaşında savaştığımız ülkeler / Güney Cephesi - Kurtuluş Savaşı | Tarihi Olaylar

Kurtuluş Savaşında Savaştığımız Ülkeler

kurtuluş savaşında savaştığımız ülkeler

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmesi sonucunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve özellikle de mütarekenin 7. maddesi topraklarımızın işgaline zemin hazırladığı gibi Türk tarihinde de önemli bir sayfa açmıştır.

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Güney Anadolu bölgesi İngiliz ve Fransızların ortak işgaline uğramıştır. Fransa ile İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında imzaladığı Sykes – Picot Antlaşması’na göre; Basra Körfezi’nden Musul’a kadar olan bölge İngiliz nüfuzu altına girecekti. Adana, Mersin, Antep, Maraş ve Musul vilayetleri ile Suriye ve Lübnan toprakları da Fransız nüfuz bölgesi olarak kabul edilmişti. Ancak öteden beri İngiltere, Irak’a ve bilhassa zengin petrol yataklarına sahip olan Musul’a göz dikmişti. Savaş döneminde Suriye – Filistin ve Irak cephelerinde Osmanlı Devleti’ne karşı tek başına savaşarak galip gelen İngiltere’nin amacı Musul’u Fransa’ya vermemekti. İngiltere Musul’u elde edebilmek için geçici olarak Kilis, Urfa, Maraş ve Antep’i işgal etmişti. İngiltere bu işgali Fransa’ya karşı koz olarak kullanacaktı. Bu durum Fransa tarafından kabul edilmediği gibi sert bir şekilde İngiltere eleştirilmiştir. Bunun üzerine İngiltere,  işgal ettiği bölgelerden çekilmek için Filistin’de nüfuzunun tanınmasını ve Musul bölgesinin kendisine bırakılmasını şart koştu. Böylece İngiltere Musul konusunda önemli bir adım atmış oldu. Sonuç olarak İngiltere ve Fransa 15 Eylül tarihinde bir araya gelerek yılında imzaladıkları Sykes – Picot Antlaşması’nı esas kabul eden “Suriye İtilafnamesi” adı altında Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir mukavele üzerinde anlaştılar. Suriye İtilafnamesi’ne göre; İngiltere, Musul dâhil Irak’ın tamamına, Ürdün’e, Filistin’e ve Arabistan Yarımadası’na yerleşmiştir. Urfa, Antep, Maraş ile Adana vilayetini içine alan bölge ise Fransız nüfuz alanına bırakılmıştır. İngiltere ve Fransa arasında yapılan bu antlaşmaya Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tepki göstererek bu konu hakkında vilayet merkezlerine bir telgraf göndermiştir. Bu telgrafta: “İngilizler yılında Fransızlarla yaptıkları anlaşmayı esas kabul ederek Suriye Antlaşması adına milletler tarihine yeni bir haksızlık sayfası ve tecavüz daha ilave etmişlerdir. Milletimiz Erzurum ve Sivas Kongreleri ile haklı davamızı ve meşru müdafaamız konusundaki kararını cihana ilan etmiştir. Varlığımıza ve hürriyetimize kast eden hareketlere asla boyun eğmeyeceğiz. Adı geçen antlaşmanın milletimizi ilgilendiren maddelerini milli teşkilatın dikkatine sunuyoruz” diyerek tepkisini dile getirmiştir. Böylece İngiliz işgali altındaki şehirlerimiz Fransızlara devredilmiş ve bu cephede Fransız ve Ermenilere karşı üstün bir mücadele örneği gösterilerek büyük bir başarı kazanılmıştır. Bu başarıda Mustafa Kemal Paşa’nın Güney Cephesi ile ilgili olarak yürüttüğü harekât planının etkisi oldukça büyüktür. Bu plana göre, Fransız kuvvetleri ayrı ayrı veya birden bire bulundukları yerde kuşatılacak, ufak garnizonlardan başlanarak esir ve imha edilecek, tüneller ve köprüler imha edilecek, gezici müfrezelerle yolları kesilecek ve böylece Fransızların birbirleriyle bağlantılarına engel olunacak,  Fırat’ın doğusundaki Fransızları buralardan çekilmek zorunda bırakmak ve bunun için de her Fransız müfrezesinin ev veya çadırına her gece ateş açmak ve aşiretleri harekete geçirmek bu planlar dâhilinde gerçekleştirilecekti. Bu planlar belirlendiği sırada Maraş’ta Fransız ve Ermenilere karşı amansız bir mücadele başlamak üzereydi.

Maraş, 22 Şubat ’da Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi bahane edilerek, İngilizler tarafından işgal edilmişti. Antep’i işgalden sonra İngilizlerin Maraş’a da geleceği anlaşılmıştı. Maraş’ın işgal edileceğini anlayan bir kısım Maraş ve yöresi halkı geçiş güzergâhındaki Aksu köprüsünü yakmışlardı. Buna karşın İngilizler dar bir köprü kurarak bölgeden geçmişlerdi. Antep’te olduğu gibi Maraş’ta da İngilizlerin geldiğini duyan Ermeniler sevinç gösterileri yaptılar. İngilizlerin işgalinden sonra başka yerlere göç etmiş olan Ermeniler de tekrar Maraş’a dönmeye başladılar. Hatta bazıları Türkler aleyhine davalar açmaya başladılar. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni ayaklanması dolayısıyla yapılan göç hareketinde, haksız olarak Ermenileri sürdürmek suçu ile o devirde Maraş Mutasarrıfı olan Sivas Valisi İsmail Kemal Bey’i Maraş’a getirttiler ve tutuklu olarak mahkemeye verdiler. Mahkemeden beraat kararı alan İsmail Kemal Bey Halep’e sürüldü. Bu durum Maraşlıları her geçen gün işgalcilere karşı harekete geçmelerini hızlandırmıştır. Diğer taraftan 3. Kolordu Komutanı Kurmay Albay Selahattin Bey, güney bölgesindeki önemli olayları daha yakından görmek amacıyla, Sivas’tan Elbistan’a gelmiş, Maraş’ın birkaç gün sonra Fransızlar tarafından işgal edileceğini anlamış ve 26 Ekim ’da bazı tedbirler alınması konusunda emir vermiştir. Diğer taraftan Maraşlı Ermenilerden bir grup, Adana’daki Fransız komutanına giderek, bir an önce Maraş’ı İngilizlerden teslim almalarını rica etmişti. Bunu haber alan halk Fransızların Maraş’a gelişini protesto etmek için bir miting hazırlamış ancak bölge mutasarrıfı bunun bir fayda sağlayamayacağını söyleyerek izin vermemiştir.

Fransızlar, 29 Ekim Çarşamba günü Maraş’a gelerek İngiliz komutan ile görüştükten sonra Maraş, Fransız alayından bir bölük, Ermeni alayından bir tabur ve bir süvari müfrezesi tarafından işgal edildi. Ermeniler, Fransızları İngilizlerden daha gösterişli bir şekilde karşılamışlardı. Maraş’ın İngilizler tarafından Fransızlara devredilmesi Ermenilerde kendilerine bağımsızlık verileceği kanısını doğurmuş ve büsbütün taşkınlıklarına sebep olmuştu. Bu durum bütün Türk milletini ve dolayısıyla Maraş, Urfa ve Antep’i harekete geçirdiği gibi bölgede bulunan Türk kuvvetlerini ve Heyet-i Temsiliye’yi uyarmış, esaslı tedbirler alınmasını gerektirmişti. Olay karşısında Maraşlı Doktor Mustafa ile birlikte birkaç arkadaşı Elbistan’a giderek Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal ile telgrafla görüşmüşlerdi. Ayrıca Kuvayımilliye teşkilatını kurmak için gerekli temaslarda bulunmuşlardı. Elbistan bölgesi de Maraş sancağı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne bağlanmış ve gerekli silah ve cephane tedarikine girişilmişti. Fransızlar ise işgal ettikleri yerleri ve binaları güçlendiriyor, kışla ve depo olarak kullanılan binaların etrafına hendekler kazarak tel örgülerle çeviriyorlardı. Ermeni alayına bağlı askerlerden başka Maraşlı Ermeni gençlerinden birçokları da Fransız ordusuna katılıyorlardı. Maraşlılar, bu olaylar karşısında vatanlarının kurtarılması için harekete geçmenin zamanı geldiğini ve bu amaçla esaslı teşkilat yapmak gerektiğini kavramış bulunuyorlardı. Bir tarafta kendi aralarında teşkilatlanırken diğer taraftan da durumu Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal’e bildirerek gerekli direktifler alınıyordu. Fakat beklenen haberler gecikiyor, bazen de hiç cevap gelmediği oluyordu. Çünkü Fransızlar, telgraf ve posta işlerine sansür koymuşlardı. Fransızların Maraş’ı işgalinden hemen sonra başlayan olaylar ve Ermenilerin halk üzerindeki tahrikleri olayları daha da büyütmüştür ki bu olayların en önemlisi de Sütçü İmam olayıdır. Bu olay o zaman, Maraş’ın hareketli bir caddesi olan Uzunoluk’ta geçtiği için Uzunoluk olayı olarak da bilinmektedir.

Sütçü İmam, Uzunoluk Camisi’nde ücretsiz imamlık yapan ve yakın bir dükkânda da süt sattığı için bu ismi almıştır. Asıl adı ise Ali’dir. 31 Ekim tarihinde sarhoş birkaç Ermeni’nin sokakta evine giden bir Türk kadınına sataşması üzerine olaya tanık olan Sütçü İmam duruma müdahale ederek, Ermeni saldırganlardan birini öldürmüştür. Bu olay Maraş’ta havayı daha da gerginleştirmiştir. Diğer bir olay ise Maraş kalesindeki Türk bayrağının indirilmesi sonrası gerçekleşmiştir. Maraş’ta art arda gelen olaylar sonrası Fransızlar bölgeye Yüzbaşı Andre’yi vali olarak atamışlardı. Yüzbaşı Andre’nin emriyle Maraş kalesindeki bayrağımızın indirilmesi olayı yine Ermenilerin kışkırtmaları ile olmuştur. Bayrağın indirilmesi sonrasında Cuma namazına giden halk bayrağı kalede göremeyince “bayraksız namaz kılınmaz” nidaları ile büyük bir kalabalık halinde kaleye doğru harekete geçmiş ve Türk bayrağını yeniden kaleye dikmişlerdir.  Tüm bu olaylar Maraşlıları harekete geçirmiş ve Maraş yurtseverleri, Maraş’ın kurtarılması hazırlıklarını geliştirmek için ilk kez 8 kişilik bir heyet seçilmesine karar vermişlerdir. Heyet zamanla genişlemiş ve mevcudu 35’e yükselmişti. Bu faaliyetlerin Fransızlar tarafından anlaşılmaması için geniş teşkilat kurmak tehlikeli görüldüğünden, Maraşlılar semt semt harekete geçmişlerdi.  Yapılan toplantılar sonunda şehir 10 semte bölünmüş ve her biri için birer şube heyeti teşkil edilmişti. Ayrıca şube heyeti başkanlarından oluşan 10 kişilik bir de merkez heyeti kurulmuştu. Bu teşkilat kazalara ve Antep’e bildirilerek buna göre teşkilatlanmanın yapılması tavsiye edilmiştir.  Bu suretle Maraş’ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş oldu. Teşkilatlanma tamamlanınca da Heyeti Merkeziye ve hükümete başvurarak vatanın kurtarılması için her türlü mücadeleye hazır olduklarını bildirmişlerdir.

Bölgede yaşanan bayrak olayından sonra Urfa, Antep ve Maraş sancaklarındaki Fransız kuvvetlerinin kumandanı olan General Querette, 15 Aralık ’da şehre gelmiş ve şehrin ileri gelenlerini karargâhına davet ederek görüşmeler yapmıştır. Devam eden olaylar üzerine General Querette 21 Ocak ’de Maraş ileri gelenlerini toplantıya çağırıp, onları çıkan olaylardan sorumlu tutmuş ve bazılarını tutuklatmıştır. Şehrin ileri gelenlerinin tutuklanması üzerine halk galeyana gelmiş ve silah seslerinin duyulmasıyla da Maraş’ta Fransızlara karşı milli mücadele başlamıştır. Böylece Halk 11 Şubat tarihine kadar Fransızlara karşı amansız bir mücadeleye girişmiştir. Bu mücadelede de kuşkusuz Kuvayımilliye’nin rolü büyüktür.

Fransız ve Ermenilere karşı verilen 22 günlük çetin bir mücadeleden sonra 10 Şubat’ı 11 Şubat’a bağlayan gece Maraş’taki Fransız kuvvetleri şehri şiddetle bombardıman ettikten sonra Islahiye yönüne doğru geri çekilmişlerdi. Fransızların Maraş’tan çekilmesini takiben Hükümet binasına ve resmi dairelere Türk bayrağı çekildi. Maraşlılar bu çarpışmalarda civarında şehit de yaralı verdiler. Şehirde birçok mahalle yakılmıştı. Yaklaşık ev, dükkân 5 camii, 10 kilise, 15 mektep yanmış ve harap olmuştur.

Fransızların Maraş’tan çekilişi kolay olmamıştır. Fransızlardan yardım bekleyen Ermeniler de paniğe kapılmış, onların peşine düşmüştür. Fransız askerleri, kutuplardaki soğuğu andıran sert bir havada kendilerini Suriye sınırına atacak bir geçit bulmaya çalışmışlardır. Arkalarına binlerce Ermeni takılmıştır. Maraş’ın işgali Fransa ve destekçisi Ermenilere pahalıya mal olmuştur, büyük can ve mal kaybına uğramışlardır. Maraş zaferinden dolayı Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa 15 Şubat ’de 3. Kolordu Komutanı’nı tebrik etmiş, fakat Fransız ve Ermenilerin bu yenilginin acısını almak üzere harekete geçeceklerini bildirmiştir. Fransızlara karşı Maraş’ta elde edilen başarı Milli Mücadele’nin ilk zaferi olmuştur. Maraş’ta kazanılan zaferde Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yönlendirdiği şehir halkının büyük bir rolü olmuştur. Maraş’ta kazanılan başarı ve bu hareketin bütün Anadolu’ya yayılması ihtimali işgalci güçleri endişeye düşürmüştü. İtilaf Devletlerini büyük bir endişeye itecek boyutta bir başarı olan ve Anadolu’da birkaç şehirde görülebilen bu savunma üzerine Maraş vilayetine kahramanlık unvanı verilerek şehrin ismi, “ Kahramanmaraş” olarak değiştirilmiştir.

Güney Cephesi’nde diğer bir kahramanlık direnişi Urfa’da gösterilmiştir. Bazı olaylar ve alınan haberler, İngilizlerin Antep ve Maraş gibi Urfa’yı da işgal edeceklerini gösteriyordu. Kolordu Komutanlığı, İngilizlerin bir tabur kadar askerle Birecik’i işgal ettiğini, Urfa ve Adıyaman’ın işgali haberlerinin de dolaşmakta olduğunu ve buna göre uyanık bulunulmasını, bir emirle yayınlamıştı. 24 Mart ’da Urfa’da bulunan 1. Süvari Alayı Komutanı Binbaşı Hüseyin, Urfa’nın İngilizler tarafından işgalini şu sözlerle bildirmiştir: “ İngilizler 24 Mart günü öğle vakti Urfa’yı işgal ettiler”. Binbaşı Hüseyin bu işgali protesto etmek için İngiliz komutana bir mektup göndermiş ve bu mektupta; Urfa’nın bağımsız bir sancak olduğunu yapılan mütareke sonucu bu bölgenin işgaline dair hiçbir kayıt olmadığını ve bu yüzden de yapılan işgalin mütareke hükümlerine aykırı olduğunu bildirmiştir. Buna rağmen İngilizler Urfa’ya gelerek mütareke şartlarına aykırı olarak şehri işgal etmişlerdi.  Ekim sonuna kadar Urfa’da kalan İngilizler, Fransızlarla aralarında önceden yapılmış olan Sykes &#; Picot anlaşması gereğince Maraş, Antep sancakları gibi Urfa sancağını da boşalttılar ve bunların yerini Fransızlar aldı. Fransızlar, 30 Ekim ’da kişilik bir kuvvetle Urfa’yı işgal etmişlerdi. Fransızlar Urfa’ya gelir gelmez jandarma tabur komutanını görevden alarak Suruç kaymakamı ile birlikte tutuklayıp Adana’ya sürmüşlerdir. Fransızlar, Urfa’yı işgal ettiklerinde Urfa merkezinde milli harekete uygun bir ortam hazırlanmış bulunuyordu. Öncesinde 12 kişiden oluşan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştu. Cemiyet Fransız işgali ile birlikte aşiretleri de kapsayacak şekilde daha geniş çaplı bir örgütlenmeye başlamış ve Urfa jandarma Tabur Komutanlığına atanan Yüzbaşı Ali Saip, Urfa Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başına getirilmiştir.

Yüzbaşı Ali Saip, Mutasarrıf ve Urfa ileri gelenlerinden bazı kimselerle anlaşarak 29 Aralık ’da Urfa’da Kuvayı milliye Teşkilatı’nı kurdu. Bundan sonra aşiret reislerine mektuplar gönderildi. Hepsinden olumlu cevaplar alındı. Özellikle Aneze aşireti reisi, emre hazır olduğunu ve bütün kuvvetiyle bu kutsal amaç için çarpışacağını bildirmişti. Bu hazırlıklar için de Sivas’ta bulunan Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal ile temasa geçilerek kendilerine bildirilmişti. Urfa’da milli kurtuluş hazırlıkları şöyle tasarlanmıştı:

seafoodplus.info bölgesi kamuoyunun Kurtuluş Savaşı için tek düşünce halinde hazırlanması,

seafoodplus.info direnme kuvvetini teşkil eden aşiret reisleriyle gerekli anlaşmayı yaparak milli kuvvetlerin hazırlanması ve teşkil edilmesi,

seafoodplus.info hapishanesindeki tutuklu gençlerin çıkarılması sağlanarak silahlandırılması ve kurtuluş için kullanılması,

Bu amaçla aşiret reislerine Ali Saip imzasıyla bir bildiri gönderildi. Bu bildiride, Fransız ve Ermenilerin yaptıkları insanlığa yakışmayan hareketler karşısında, bütün Türk milletinin birleşmesi ve mücadele etmesi isteniyordu. Urfa’da yapılacak milli ayaklanma hareketi, Antep ve civarındaki Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerine de bildirildi.

Bu bildiri sonrasında Şubat gecesi Urfa’ya giren Türk milli kuvvetleri, Fransız kuvvetlerini kuşatma altına almış ve şehirde çatışmalar başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Urfa için öngördüğü gerilla savaşı başarıyla uygulanmış ve yararlı sonuçlar doğurmuştur. Ali Saip Bey ile halkın kararlı tutumu üzerine Carablus’tan bekledikleri yardımı alamayan Fransızlar, 8 Nisan tarihinde mütareke yapmak ve bazı şartlarla şehri terk etmek istediklerini bildirmişlerdir. Buna göre, Ermenilerin can güvenliği sağlanacak, Urfa’da ölen Fransızların mezarlarına saygı duyulacak, esirler geri verilecek ve Urfa ileri gelenlerinden bir grup gidecekleri yere kadar Fransızlara eşlik edeceklerdi. Bunun üzerine Fransız kuvvetleri 11 Nisan sabahı Urfa’yı terk etmeye başlamışlardır. Böylece 5 ay 10 gün sürmüş olan Fransız işgali sona ermişti. Urfa halkı Anadolu’nun diğer şehirleri gibi hürriyet ve istiklaline sahip çıkmış gurur duyacağı haklı bir başarı elde etmiştir. Bu mücadelenin sonucu olarak “Şanlı” unvanını almaya hak kazanmış ve bu zaferin anısını yaşatmak üzere şehrin ismi “Şanlıurfa” olarak değiştirilmiştir.

Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı tarihte, Türk kuvvetlerinin elinde kalan Katma istasyonundan 80 kilometre içerde bulunan ve bölgenin önemli bir ticaret ve sanayi merkezi olan Antep de bu haksız işgallerden nasibini almıştı. Antep 17 Aralık ’de İngilizler tarafından işgal edildi. İşgal kuvvetleri 5. İngiliz tümeninden 3.Süvari tugayı, bir istihkâm müfrezesi, bir batarya ve otomobilli ağır makineli tüfek kıtalarından ibaretti. İngilizler, bu işgali Mütareke’nin 7. maddesine dayanarak yaptıklarını söylüyorlardı. İşgalin diğer bir sebebi de sözde kışın süvari hayvanlarının iaşesini sağlamaktı. Gerçekte gerek İngilizlerin ve gerekse diğer İtilaf devletlerinin güvenini sarsacak bir durum yoktu. Bu sebeple işgal hareketleri Anteplileri son derece üzmüş ve yurtlarını savunmak için onları her türlü çareye başvurmaya zorlamıştı.

İngilizler Antep’te Ermeniler tarafından büyük bir sevinç içinde törenle karşılandılar. 23 Ocak ’da Hükümet konağı İngilizler tarafından basıldı. Memleketin ileri gelenleri ve aydınları çeşitli bahanelerle Halep’e ve oradan da Mısır’a sürüldüler. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni ayaklanmasında Ermenileri göç ettirdikleri ileri sürülerek birçok Türk vatandaşını tutukladılar. Ayrıca şehirde silah toplama hareketine girişilmişti. İngilizlerin işgali dolayısıyla Antepliler tarafından bir miting yapıldı. Bu mitingde, Antep Belediye Başkanı Lütfi Bey, halkın bu işgali kabul etmediğinin, Barış Konferansı’na bildirilmesini istiyordu. Sancak ahalisinin yüzde doksanı Türk olan ve Suriye ile hiç ilgisi bulunmayan bu öz Türk topraklarının haksız işgal edildiği ve hiçbir asayişsizliğe meydan verilmediğini bu sebeple işgalin kesin olarak reddedildiğini bütün dünyaya ilan ediyorlardı.

Antep şehri de 5 Kasım günü Maraş ve Urfa gibi Fransızlar tarafından devralındı. Şehre ilk giren Fransız kıtaları bir albay komutasında; bir Ermeni taburu, bir Afrika avcı bölüğü ve bir Fransız bölüğünden ibaretti. Fransızlar İngilizlerden daha büyük bir gösteri ile Ermeniler tarafından karşılandı. Özellikle Fransız kıtaları arasında bir Ermeni taburunun bulunması, onları ayrıca coşturmuştu. Hiç hakları yokken Türk topraklarının bir düşmandan diğer bir düşmana devredilmesi, Türk haysiyetine ve gururuna indirilmiş bir darbe olarak kabul ediliyordu. Bu olay Antep halkını harekete geçirmişti. Önce büyük bir miting yapıldı ve Antep’teki Fransız komutanına bir protesto mektubu gönderildi. Buna rağmen, Fransızlar Antep’te diğer yerlerde olduğu gibi, yolsuzluk yapmaya, en küçük bahanelerle Türkleri ezmeye ve Ermenileri açıkça korumaya başladılar. Daha geldikleri gün Akyol Polis Karakolu üzerindeki Türk bayrağını indirdiler. Buna engel olan ve ancak kendisi öldürüldükten sonra onun indirilebileceğini söyleyen polisimiz memuriyetten atıldı. Fransız komutanı bu kez resmi daireler üzerine Türk bayrağı çekilmesini yasaklamıştı. Sözde Fransızların başarısı demek olan bu olaylar, Ermeni ve Fransız taşkınlıklarını daha çok arttırmıştı. Nitekim sokaklarda kadınların zorla yüzleri açılıyor, çarşafları yırtılıyor ve yalnız rastlanan Türkler öldürülüyordu. Yaşanan bu olaylar bölge halkını giderek direniş için daha da cesaretlendirmekteydi. Nitekim Fransız askerlerin saldırısına uğrayan bir kadını korumak isteyen bir çocuğun süngülenmesi sonrasında dükkânlar kapatılarak protestolar artmış ve Fransızlara açıkça düşmanlık gösterilmeye başlanmıştı.

Haksız işgallerle, Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı Genel Merkezi yakından ilgilenmekte, kendi teşkilatını ve milleti uyarmakta idi. Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal de bir yayın ile Fransızların bütün kurullar ve millet tarafından protesto edilmesini önemle bildiriyor ve şöyle diyordu: “Mütareke maddelerine esasen aykırı olarak İngilizler tarafından işgal olunan Antep ve Maraş dolaylarının, Fransızlara devredilmesi asla uygun olamaz. Hükümet, halkın hukukunu ayaklar altına alan bu işgali, muhtelif hükümetler nezdinde protesto etmekle beraber, Türk Hükümeti vatanın en küçük parçasının bile ayrılamayacağını, büyük mitingler yapmak suretiyle cihana ilan etmelidir. Müdafaa-i Hukuk Heyeti ve belediye başkanları tarafından protesto edilmesi ve bu haksızlığın düzeltilmesi istenmelidir”.  Bunun üzerine 10 Kasım ’da şehirde olaylar çıkmıştır. Antep halkı bir miting düzenleyerek işgali protesto etmiştir ve işgalcilere karşı teşkilatlanmalar başlamıştır.

Bölgede yaşanılan olaylar ve teşkilatlanmalar hakkında sık sık Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal’e bilgi verilmiştir. Önce “Cemiyet-i İslamiye” adı altında bir cemiyet kurulmuştu. Bu teşkilat, Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal’in direktifinden sonra Kuvayımilliye’yi kuracak olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşu ile şehirde Fransızlara karşı bir direniş başlatılmış ve  1 Nisan ’de Fransızlara karşı Antep halkı ayaklanarak Fransız kuşatmasına karşı kahramanca mücadele etmiştir.  Bu kuşatmadan bir sonuç alamayan Fransızlar ilave kuvvetler alarak 21 Kasım ’de ikinci kuşatmayı başlatmıştır.

Çok üstün düşman kuvvetlerine karşı Antep halkının direnişi Anadolu’da dikkatle takip ediliyordu. Fransızlara meydan okuyan bu direniş üzerine Büyük Millet Meclisi 6 Şubat ’de aldığı bir kararla Antep’in ismini Gaziantep olarak değiştirmiştir. 6- 7 Şubat gecesi, Fransız kuşatması altındaki, Antep gazileri, bir çıkış taarruzu yapma kararı almışlardı. Harekâtın ilk aşaması başarılı olmuş ancak Fransız kuvvetleri toparlanarak açılan yolu kapatmışlardı.  Bu durum üzerine Gaziantep halkı, 2. Kolordudan iaşe yardımı ile silah ve cephane istemiştir. Ancak buna imkân olmadığı şehri savunan halkın çıkış harekâtı yapabileceği bildirilmiştir. Şehrin dışarı ile bağlantısını kesen ve halkı aç susuz bırakan Fransızlar 8 Şubat ’de Gaziantep’i ele geçirmişlerdir. Uzun süre Fransız ve Ermenilere karşı direnen Gaziantep halkı teslim olmak zorunda kalmıştır.  Bunun üzerine Fransızlar şehrin önemli yerlerini ele geçirmişlerdir. 20 Ekim tarihinde Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması üzerine Gaziantep, 25 Aralık tarihinde düşman işgalinden kurtulmuştur.

Bölgede yaptıkları haksız işgalleri Mütareke’nin seafoodplus.infoine dayandırarak gerçekleştiren İngiliz, Fransız ve beraberindeki Ermeniler hiç ummadıkları direnişlerle karşılaşmış ve başta Mustafa Kemal Paşa’nın direktifleri olmak üzere bir araya gelen halk düşmanı geldiklerine pişman etmiştir.

Adana ve çevresindeki işgaller de yine Mondros Mütarekesi’nin seafoodplus.infoine dayandırılarak yapılmış ve Aralık ’de Fransızlar ve Ermeni gönüllüleri, Yarbay Remieu kumandasında Adana’ya girmişlerdir. Bölgede Fransız işgaline karşı koyacak askeri birlik olmadığından istedikleri gibi hareket ediyorlardı. Bu topraklara haksız olarak yerleşen yabancı kuvvetlere silahla karşı koymak için çalışmalara başlanmıştı. Bu amaçla milli hareketlerin uyanmasında büyük katkısı olan Tekelioğlu Sinan Bey,  Mustafa Kemal Paşa’ya bir rapor göndermiş ve çalışmalarından ötürü Mustafa Kemal Paşa kendisini Adana bölgesinde Kuvayımilliye’nin teşkiline memur etmiştir. Fransız kuvvetleri 11 Aralık ’de Dörtyol’u, 17 Aralık ’de Mersin’i, 19 Aralık ’de Tarsus’u ve 21 Aralık tarihinde de Adana’yı işgal ettiler. İşgalin başlaması ile birlikte Adana ve havalisindeki halkın bir kısmı bölgenin kuzeyine doğru Anadolu’ya göçe başlamıştır. İşgali takiben Fransız yetkilileri, isteklerini yerine getirmeyen mahalli ve mülki idare amirlerini görevden almış yerine Fransız ve Ermeni idarecileri atamıştır. Fransızların Adana ve civarını sömürgeleştirmek için başlattıkları işgal üzerine bölge halkı olayı protesto etmiştir. Fransız idareci ve askeri yetkililerin Ermeni komitecilerine alet olması, Ermenilere cesaret vermiş ve olayların tırmanmasına sebep olmuştur. Fransız işgalinden sonra bölgeye yoğun bir Ermeni göçü başlamış ve Ermeni idaresi kurulması yönünde faaliyetlere başlamışlardır.

Fransız ve Ermenilerin yağmalama ve saldırı hareketlerine karşı bölgede teşkilatlanma başlamıştır. Çukurova’da ilk olarak Karaisalı’da teşkilat kurulmuş ve çete savaşı ile Fransızlara karşı mücadele başlatılmıştır. Kilikyalılar Cemiyeti de Fransızlara karşı mücadeleye destek vermiştir. Bu mücadeleyi yönlendirmek ve yönetmek üzere bölgeye askeri yetkililer gönderilmiştir. Bunun sonucu başarılı mücadeleler verilmiştir. Bu çatışmalar sonucu Fransızlar önce 20 günlük geçici bir ateşkes talebinde bulunmuşlardır. 28 Mayıs ’de 20 günlük ateşkes anlaşmasının imzalanması ile milli kuvvetleri düzenlemek, Fransız yetkililerine milli davayı anlatmak, Büyük Millet Meclisi’nin, Türkiye’nin geleceği üzerinde söz söyleyecek tek ve gerçek makam olduğunu göstermek fırsatı da elde edilmiş oldu. Bu olay askeri yönden olduğu kadar, siyasi yönden de oldukça önemlidir.  Çünkü İtilaf devletlerinden biri olan Fransa, İstanbul Hükümeti’ni bir tarafa bırakıp, henüz resmen tanımadığı Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile görüşme yapmış ve ateşkes anlaşması imzalamıştır.

Ancak Fransızların Mütareke hükümlerine ne kadar bağlı kalacakları belli değildi. Çünkü onların şimdiye kadar oluşan davranışlarında daima bir samimiyetsizlik hâkim olmuştu. Nitekim öyle de oldu Adana’daki Fransız işgal komutanı, mütarekenin imzalanmasından bir gün sonra bir beyanname yayımlayarak, Adana’da Türk çetelerinin gizlenmiş olduğunu, bunların teslim edilmesini, aksi takdirde bunların gizlenmiş olduğu yerlerin topa tutulacağını açıkladı. Yine mütarekenin imzalanmasından sonra Ermenilerin taşkınlıkları artarak devam etmiş ve birçok vatandaş hayatını kaybetmişti. Hatta bu olayların hemen ertesinde Mustafa Kemal Paşa ve Kolordulara ve bazı kişilere gönderdiği bir şifrede, Fransızların mütarekeden sonra da birçok Türk’ü tutuklamak, Müslüman halkı Ermenilere öldürtmek, Fransız esirleri sayısı kadar Türk tutuklusunu bırakmamak suretiyle mütareke hükümlerine saygı göstermediklerini bildirmiş, onların bu mütarekeyi imzalamaktaki maksatlarının sadece esirlerini kurtarmak ve ondan sonra yapacakları taarruzun hazırlıklarını tamamlamak olduğu şeklinde yorumlanmıştı.

Bu yüzden Mustafa Kemal Paşa bu tarihten itibaren hiçbir Fransız esirinin serbest bırakılmamasını ve çatışmaların yeniden başlayacağını ilgililere bildirmişti. Bu durum çok uzun sürmemiş Fransızlar, İngiltere’nin baskıları karşısında daha anlaşmanın birinci haftasında Karadeniz Ereğli’sine asker çıkarmakla ateşkesi bozmuştur.  Bu sırada Ermeniler Kilikya’da bağımsızlık ilan edip, Mustafa Kemal’e bir nota gönderip, yörenin boşaltılmasını istediler. Anlaşmanın bozulmasıyla da Ermeniler Adana’nın çeşitli semt ve köylerinde Türklere saldırmaya başladılar. Fransızlar bu olaylar üzerine 4 Temmuz ’de şehirde sıkıyönetim ilan ettiler.

10 Temmuz ’de Adana’da “Kaçkaç” olayı yaşandı. Fransızlar Türkleri şehirden göçe zorlamak amacıyla, Türk mahallelerini hedef alan ateş sonucu, bütün Adanalılar silah sesleri arasında evlerini ve işlerini bırakarak, göçe başladılar. Ermeniler Adana’da Ermeni Devleti kurmak düşüncesiyle, Türkleri şehirden göçe zorlamak hususunda Fransız komutan Bremond’u teşvik ediyorlardı. Kaçkaç olayı Adanalıları gerçekten sarsmıştı. Bu olay Fransızlar için de kötü bir puandı. Türkler kaçmışlardı, ancak bunun intikamını almak için hazırlanıyorlardı. Onlar sadece canlarını kurtarmak için kaçmamışlardı. Toroslarda milli orduya dâhil olarak Adana’nın kurtuluşu için savaşmak amacıyla kaçmışlardı. Fransızlar bu durumun Türk milli kuvvetlerini güçlendireceği endişesiyle halkı göçe zorlamaktan vazgeçmiştir. Fransızlarla Yüreğir ovasında çarpışmalar meydana gelmiştir. Adana şehrinin tahıl ambarı olan Yüreğir ovasının aynı zamanda Karataş iskelesine etkisi dolayısıyla işgal kuvvetleri, milli kuvvetlerin bu bölgeye geçmesini önlemeye çalışıyordu. Milli kuvvetler 26 Haziran ’de Karataş’ı ele geçirmişlerse de çarpışmalardan sonra Seyhan ırmağının batısına geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu arada Türk kuvvetleri Haziran tarihinde Kozan’ı geri almışlardır. Ermenilerin elinde bulunan Saimbeyli Ekim ’de çetin bir mücadeleden sonra teslim alınmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa 5 Ağustos tarihinde cepheleri ziyaret etmek amacıyla Pozantı’ya gelmiştir. Pozantı, Adana il merkezi haline getirilmiş, böylece Güney cephesindeki Kuvayımilliye’nin merkezi de burası olmuştur. 8 Ekim ’de Pozantı Kongresi yapılmış ve başarının sağlanması için birtakım kararlar alınmıştır. Anadolu’da tutunamayacağını anlayan Fransa ise Türkiye ile barışın kendi lehine olacağını düşünerek anlaşma yolunu seçmiştir. 20 Ekim tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması üzerine 3 Kasım tarihinde alınan bir kararla İşgal ve Boşaltma Komisyonu kurulmuştur. Türk kuvvetleri, 1 Aralık tarihinde Adana’nın hükümet meydanında Fransız bayrağını indirerek yerine Türk bayrağı çekmişlerdir. Böylece 5 Ocak tarihinde Adana Fransız işgalinden kurtulmuştur.

Fransızların Güney ve Güneydoğu Anadolu’da Türklere karşı sürdürdükleri savaş kendi iç politikalarında tenkit edilmeye başlanmıştı. Fransız kamuoyu savaştan usanmıştı. Bir an önce asker ve para israfının durmasını istiyordu. Diğer taraftan Fransa Güneydoğu Anadolu’daki Türk direnişinin Kuzey Afrika’daki sömürgelerine sıçrama endişesini taşıyordu. Bu sebeplerle Fransa Türklerle uzlaşmanın kendi çıkarlarına daha uygun olacağını düşünüyordu. Türk ordusu Sakarya’da büyük bir zafer kazanmıştı. Yunanlıların, Sakarya’dan püskürtülmesi, Türkiye’nin yurt dışındaki durumunun güçlenmesine yol açmıştı. Diğer taraftan Fransa, Anadolu’daki duruma İngilizlerden daha gerçekçi bir gözle bakıyor ve müttefiklerin Türkiye’ye insafsızca bir barışı zorla kabul ettiremeyeceklerini anlamış bulunuyordu. Fransız Başbakanı Briand, Fransız meclisinde yaptığı konuşmasında, Türklerin Sevr Antlaşması’nın aşırılıkları sebebi ile birden bomba gibi kendilerini milliyetçiliğe attığını belirtiyor ve şöyle diyordu: “Fransa’da buna, Fransız işlerinde olursa, vatanperverlik denir. Başka yerde ise kaynağı aynı olsa da, çoğunlukla fanatizm denir. Gerçekte ise vatanperver olduklarını savunan bu fanatik Türklerin bir kısmı aşırı, fakat diğerlerinin saygıdeğer istekleri vardır ve bu sonuncular, vatanlarının milli bağımsızlığı gibi çok doğru bir histen doğduğu için gerçekten saygı ile karşılanmalıdır”. Fransa bu yaklaşımı doğrultusunda, tecrübeli politikacısı Franklin Bouillion’u Türk yetkilileri ile görüşme yapmak üzere, 9 Haziran ’de Ankara’ya gönderdi. 13 Haziran’da gerçekleşen ilk resmi görüşme sonrasında Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarı ile Misak-ı Milli çerçevesinde bir anlaşma zemini oluşturulmuş ve görüşmeler sonunda 20 Ekim tarihinde Ankara Antlaşması imzalanmıştır.

Ankara Antlaşması ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti büyük bir siyasi zafer kazanmış oluyordu. Çünkü bu antlaşma ile Türklere karşı kurulmuş olan ortak cephe yıkılmaya başlıyor ve Türkiye’nin savaş içinde olduğu devletlerden birisi Ankara Hükümeti’ni resmen tanımış oluyordu. Böylece bölgede mücadele sona erdiği için buradaki birliklerin Batı cephesine kaydırılması imkânı doğmuştur.

Turgay MURAT

KAYNAKÇA

AKBIYIK, Yaşar, Milli Mücadelede Güney Cephesi, Maraş, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara,

AYBARS, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, İzmir,

DOĞAN, Orhan, “Milli Mücadele Döneminde Maraş’ta Müdafaa-i Hukuk Örgütlenmesi ve Kuva-yı Milliye’nin Kuruluş ve Faaliyetleri”, Milli Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu, ( Aralık , Gaziantep), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara,

HATİPOĞLU, Süleyman, “Milli Mücadele’de Suriye İtilafnamesi’nin Yeri”, Milli Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu,( Aralık ,Gaziantep), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara,

HATİPOĞLU, Süleyman, Fransa’nın Çukurova’yı İşgali ve Pozantı Kongresi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,

KÖSTÜKLÜ, Nuri, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara,

ÖZÇELİK, İsmail, Milli Mücadele’de Anadolu Basınında Güney Cephesi (Adana, Antep, Maraş, Urfa) (), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara,

TANSEL, Selahattin, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C. III, İstanbul,

TÜRK İSTİKLAL HARBİ, IV. Cilt, Güney Cephesi, (15 Mayıs &#; 20 Ekim ), Genel Kurmay Başkanlığı Harp Dairesi Resmi Yayınları, Ankara,

ÜNER, Mehmet Emin, “Urfa’nın Kurtuluşunda Aşiretlerin Rolü”, Milli Mücadele’de Güney Bölgesi Sempozyumu, ( Aralık , Gaziantep), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara,

25/06/ tarihinde seafoodplus.info adresinden erişilmiştir

Görüntülenme Sayısı

Türk Kurtuluş Savaşı

"Kurtuluş Savaşı" buraya yönlendirilmektedir. Bir bölgenin bağımsızlığı için verilen savaş için bağımsızlık savaşı sayfasına bakınız.

Türk Kurtuluş Savaşı
Türk Kurtuluş Savaşı - seafoodplus.info
Saat yönünde: Millî Mücadele'nin amaçlarını saptamak için Sivas Kongresi'nde toplanan Heyet-i Temsiliye; savaşta cepheye mermi taşıyan Türk halkı; Ankara Ulus Meydanı'nda savaşa katılacak son birliklerin cepheye uğurlanışı; Kuvâ-yi Milliye'ye bağlı piyadeler; Türk ordusununİzmir'e girişi; düşman peşindeki Türk süvarileri.
Taraflar

Türk Ulusal Hareketi:[Not 1]
Ankara Hükûmeti('den sonra)
Heyet-i Temsiliye('ye dek)


Maddi Destek

İtilaf Devletleri:
Yunanistan KrallığıYunanistan

Ermenistan Demokratik CumhuriyetiErmenistan()
Amerika Birleşik DevletleriABD(deniz harekâtı, )[Not 2][20]


Osmanlı İmparatorluğuOsmanlı İmparatorluğu


İç İsyancılar


Flag of Georgia (–).svgGürcistan(Türk ve Sovyet işgali, )
Komutanlar ve liderler
Güçler

: Mayıs ~ asker ve milis[22]
Kasım (düzenli ordunun kuruluşu)[Not 3]

Ağustos [24][Not 4]

Yunanistan Krallığı: Mayıs [25]
Nisan [23]
Haziran [26]
[27][28][29]
Flag of France (–, –, –present).svg: [30][31]
Flag of the United Kingdom ().svg: [32][Not 5]
İtalya Krallığı: [32][Not 6]
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: [23][40]Güney Cephesi'nde, [41]Doğu Cephesi'nde.
İç isyancılar: +[23][42][43]

Toplam:
Kayıplar

:
ölü[44][Not 7]
yaralı[44]
askeri ve sivil esir[45][46][Not 8]
'den fazla asker firari[47]

Toplam:

Yunanistan Krallığı:
Yunan resmî rakamları:
ölü, savaş dışı ölen, kayıp, yaralı, esir[48]
Başka kaynaklara göre: zayiat[49]
Flag of France (–, –, –present).svg: ~ zayiat
Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: + ölü[50], + esir[51]

Toplam:
Sadece Batı Cephesi'nde Türk sivil öldürüldü.[52][53][54]
Yunan sivil öldürüldü.[55]
ila Ermeni sivil öldürüldü.[56]
'den fazla bina ve 'den fazla köy Yunan ordusu ve Rum/Ermeni isyancılar tarafından yakıldı.[57][58][59][60][61][62]

Türk Kurtuluş Savaşı (Osmanlıca:&#;قورتولوش صاواشى, romanize:&#;Kurtuluş Savaşı),[a]I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için yılları arasında gerçekleştirilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadeledir. Batı Anadolu'da İtilaf Devletleri'nin harekete geçirdikleri Yunan ordusuna; güneyde Fransız ordusuna; doğuda Ermenistan'ın kuvvetlerine; İstanbul rejimine sadık milislere, feodal güçlere ve ayrılıkçılara karşı savaşılmıştır. Bu mücadelenin Batı Cephesi Yunan millî belleğine "Küçük Asya Felaketi" adıyla kazınmıştır.[63] Savaş sırasında Yunan ve Ermeni kuvvetleri, bir etnik temizlik harekâtı olarak, Türk halkına karşı katliamlar, yağmalar ve tecavüzler gerçekleştirmiştir.[64][65][66][67] Savaş, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.

Yunan ordusu, Megali İdea düşüncesiyle eski Yunan topraklarını birleştirmek ve ayrıca İtalyanların bölgeyi işgal etmesini önlemek amacıyla 15 Mayıs 'da İzmir'e çıktı.[68] Bunun üzerine Ekim 'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan hoşnut olmayan ve ülkeyi kurtarmanın yollarını arayan Mustafa Kemal Paşa IX. Ordu Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 'da Samsun'a çıktı ve yurt çapında topyekûn bir direniş gerçekleştirmek için işe girişti.[69][70] Bu tarihte Çanakkale ve İstanbul Boğazları ve Trakya İtilaf devletlerinin; Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz'deki Mersin, Adana, Maraş, Antep ve Urfa Fransız; Antalya ve Muğla İtalyan işgali altındaydı. Ermeniler bir yandan Doğu Anadolu'yu işgal ederken bir yandan da güneydoğudaki Fransız birlikleriyle işbirliği yapmaktaydı. Benzer bir şekilde Eskişehir, Kütahya, Amasya gibi kentlerde İngiliz askerleri bulunmaktaydı. İngiliz kabinesi ise, İmparatorluğunun önemli bir kısmı Müslüman kitleden oluştuğu için, Türkiye'nin parçalanmasının Müslüman coğrafyasında uyandıracağı huzursuzluğu göz önünde bulundurarak, Anadolu'nun parçalanmasını engellemek ve İtalya ile Fransa'yı bölgeden uzaklaştırmak amacıyla, Lord Curzon'un önerisi üzerine, 19 Mayıs 'da Anadolu ve Boğazlar boyunca bölge üzerinde ABD mandası teklif edilmesine karar verdi. ABD'nin bu öneriyi değerlendirme süreci sebebiyle barış müzakereleri Şubat 'ye kadar ertelendi. Bu dönemde Mustafa Kemal kongreler düzenleyerek halkı savaşa manen hazırlamakla ve askerî direnişi örgütlemekle uğraştı. Mustafa Kemal önce halktan oluşturulan silahlı müfrezelerle işgali yavaşlatmayı ve böylelikle kazanılan zamanla düzenli ordunun kurulmasını planlamıştı. Kuvâ-yi Milliye ile yapılan gerilla savaşı tekniği güneyde Fransızlara karşı başarılı olmuştu. Doğu Cephesi'nde ise Kazım Karabekir komutası altındaki XV. Kolordu Ermeni birliklerine karşı başarı gösteriyordu. Böylelikle Kazım Karabekir komutasındaki ordu Sarıkamış, Kars ve Gümrü'yü ele geçirdi ve 3 Aralık 'de Gümrü Antlaşması imzalandı. Batı Cephesi'nde ise Kuvâ-yi Milliye Milliye birlikleri Yunanları yenebilecek kabiliyette olmasa da onları oyalamaktaydı.

22 Haziran tarihinde Yunanların Gediz taarruzu, düzenli ordunun gerekliliğini ortaya koydu. Bu sırada Yunan Kralı Aleksandros, bir maymun ısırığı sonucu öldü ve Yunanistan'da Elefterios Venizelos Hükûmeti düştü. Yapılan referandum sonucu ise eski kral Konstantin sürgünden dönerek tekrar tahtına oturdu. Ve bu ani değişim sonucu olarak Yunanistan tüm itilâf desteğini kaybetti. Bu gelişme üzerine 9 Aralık 'de Mustafa Kemal, Batı Cephesi komutanı Ali Fuat Cebesoy'u görevinden azletti ve Batı Cephesini sırasıyla Miralay İsmet Bey ve Miralay Refet Bey tarafından komuta edilmek üzere kuzey ve güney olarak ikiye böldü. yılının ortalarında ülke çapında gerçekleşen 18 iç isyanın bastırılması düzenli ordunun üstünlüğünü gösterdi. Ocak 'de Konstantin'in emriyle yapılan keşif taarruzu Birinci İnönü Muharebesi'nde durduruldu. Diğer taraftan İtalya ve Fransa ise I. Dünya Savaşı sırasında düşmanca tavırları olan kralın geri dönüşü nedeniyle Yunanistan'a karşı Türkiye'yi destekleme kararı alarak Sevr'in gözden geçirilmesini talep ettiler. Bu talepler sonucu toplanan Londra Konferansı'na Türkiye de davet edildi ve Ankara Hükûmeti'nin ülke çapındaki otoritesi arttı. Yunanların 23 Şubat 'de başlayan Londra Konferansı'ndan bir yarar sağlayamayacaklarını anlamaları üzerine 23 Mart'ta başlayan İkinci İnönü Savaşı gerçekleşti. 1 Nisan'da muharebe Türklerin zaferi ile sonuçlandı.

10 Temmuz'da Kütahya-Eskişehir Muharebeleri gerçekleşti. Muharebe sonrası Afyon, Eskişehir ve Kütahya Yunanların eline geçti ve Türk ordusu Sakarya Nehri'nin doğusuna çekildi. Savaş sonrası TBMM tahkik heyetinin cepheye gönderilmesi kararlaştırıldı. Meclis heyetinin cepheden dönüşte verdiği rapor sonrası ordunun teçhizat ihtiyacını karşılayabilmek için Tekalif-i Milliye emirleri çıkarıldı. Zaferlerini pekiştirmek isteyen Yunanlar, Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek amacıyla 23 Ağustos'ta taarruza kalktılar. Yunanlar Ankara'ya 50 kilometre kadar yaklaşsalar da Sakarya Muharebesi onlar için başarısızlıkla sonuçlandı. İtalya, Fransa ve Rusya'nın Ankara'ya verdikleri destek ve İtilaf Devletleri'nin Kasım 'den sonra Yunanistan'a uyguladıkları ambargo sonucu zaman Türklerin lehine ve Yunanların aleyhine işliyordu. Yunan birliklerini Anadolu'dan kesin olarak atmak için Mustafa Kemal Paşa 10 ay boyunca askerleri talim etti ve teçhizat ihtiyacını karşılamak için girişimlerde bulundu. Taarruzun baskın etkisiyle başarıya ulaşması sağlanacaktı. 26 Ağustos 'de taarruz başladı ve 30 Ağustos'ta Başkomutanlık Meydan Muharebesi gerçekleştirilerek Yunan birlikleri mağlup edildi. Geri çekilen Yunan birlikleri takip edildi ve Türk ordusu 9 Eylül 'de İzmir'e girdi. 18 Eylül itibarıyla Yunanlar Anadolu'dan tamamıyla silinmişti. Türk ordusu Boğazlar ve İstanbul bölgesine yönelince Çanakkale krizi denilen süreçte İtilaf kuvvetleri İstanbul'dan çekilmeye başladılar. Bunun üzerine Trakya'daki Yunan birlikleri de bölgeden çekildi. 11 Ekim 'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen biten savaş, 13 Ekim 'de imzalanan Kars Antlaşması ile Doğu Cephesi'yle sınırlı olmak üzere, 24 Temmuz 'te imzalanan Lozan Antlaşması ile ise topyekûn sona ermiştir.

I. Dünya Savaşı sonrası, Ekim - Mayıs [değiştir

Kurtuluş Savaşı Cepheleri - Kurtuluş Savaşı Doğu, Güney ve Batı Cephesinde Kimlerle Savaştık, Komutanları Kimler?

Kurtuluş Savaşı, üç temel cepheden oluşmuştur. Bu cepheler, Doğu Cephesi, Güney Cephesi ve Batı Cephesidir. Her cephenin farklı bir önemi bulunmaktadır. Üç cephede de Türk ordusu ve Kuva-i Milliye birlikleri büyük zaferler elde etmiştir.

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELERİ

Kurtuluş Savaşı temelde 3 tane cepheden oluşmaktadır. Kurtuluş Savaşı cepheleri; Doğu Cephesi, Güney Cephesi ve Batı cephesinden oluşmaktadır. Peki Kurtuluş Savaşı'nda kimlerle savaştık? Bu soruyu detaylıca açıklamadan önce, kısaca cevaplamakta fayda vardır. Kurtuluş Savaşı'nda, Doğu cephesinde Ermeniler ile; Güney cephesinde Fransızlar ve Ermeniler ile; Batı cephesinde ise Yunanlılar ile savaşılmıştır. Milli Mücadele cepheleri aşağıda detaylıca açıklanacaktır.

DOĞU CEPHESİ

Doğu Cephesinde, İngilizlerin destek verdiği Ermeniler ile savaşılmıştır. Bilindiği üzere Osmanlı Devleti ile Ermeniler arasındaki sorun Berlin Antlaşması'ndan itibaren devam etmiş ve büyümüştür. Lakin zaman içinde doğuda Ermeni saldırıları hızla artmış ve boyutları da şiddetlenmiştir. 24 Eylül tarihine gelindiğinde ise Ermenilerin saldırıları bir taarruz boyutuna gelmiştir. Vaziyet böyle olunca da Türk ordusu, Ermenilere karşı taarruza geçmek durumunda kalmıştır. Doğu cephesinin başında komutan olarak Kazım Karabekir yer almıştır. Kazım Karabekir önderliğinde gerçekleşen savaş başarı ile sonuçlanmıştır. Türk ordusu, doğu cephesinde Misak-ı Milli sınırlarına ulaşınca da, ilerleyişini durdurmuştur. Bu başarının neticesinde ise Ermeniler barış istemek zorunda kalmıştır. Böylece 3 Aralık tarihinde Ermeniler ile Gümrü Antlaşması imzalanmıştır.

Gümrü Antlaşması, yeni kurulmuş olan bu Türk Devleti'nin uluslararası alanda elde ettiği ilk siyasi başarı konumundadır. Zira Ermenistan, TBMM'nin siyasi varlığını bu antlaşma ile kabul etmiş ve onu tanımıştır. Ayrıca belirtmekte fayda vardır ki Ermenistan, TBMM'nin siyasi varlığını kabul ederek, onunla antlaşama yapan ilk devlettir. Doğu cephesinde başarıya ulaşılması ve Gümrü Antlaşması'nın imzalanması neticesinde Misak-ı Milli'nin bir kısmı gerçekleşmiştir. Ermenistan'da bu antlaşma ile Türk topraklarındaki hak iddialarından vazgeçerek, Sevr Antlaşması'nı tanımadıklarını belirtmişlerdir. Böylece Ermenistan ile sınır olarak Çıldır Gölü ile Aras nehri belirlenmiştir.

Doğu cephesinin kapanması ile birlikte burada bulunan düzenli ordu, Batı cephesine kaydırılmıştır.

GÜNEY CEPHESİ

Güney Cephesinde mücadele, Fransızlara ve Ermenilere karşı yapılmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması neticesinde güney bölgesi başta İngilizlere, daha sonra ise Fransızlara bırakılmıştır. Lakin Fransızların bölgede bulunan halka kötü muamelelerde bulunması, ayrımcılık yapması ve Ermeniler ile olan işbirliği neticesinde güney cephesi kurulmak zorunda kalmıştır. Güney bölgesinde yaşayan halkın direnişleri neticesinde önce 11 Şubat tarihinde Maraş, 10 Nisan 'de ise Urfa şehirleri Fransız işgalinden kurtarılmıştır. Güney cephesinde ise ayrıca Antep şehri büyük bir direniş göstermiştir. 9 Şubat tarihinde Antep ili de yaklaşık kişiyi ve Üsteğmen Mehmed Said Bey'i de şehit vererek, düşman işgalinden kurtulmuştur. Zira bu yüzden günümüzde bu iller Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Gaziantep olarak bilinmektedir. Bu başarıların ardından ise Sakarya zaferi ile birlikte 20 Ekim tarihinde Fransızlar ile Ankara Antlaşması imzalanmıştır.

Ankara Antlaşması ile Hatay ve İskenderun dışında kalan güney illerinden Fransızlar çekilmiştir. Böylece güney cephesi de kapanmıştır. Ankara Antlaşması, İtilaf Devletleri üyelerinden biri ile yapılan ilk antlaşmadır. Bu nedenle de oldukça önemli bir role sahiptir. Zira bu antlaşma ile birlikte Fransa, Misak-ı Milli'yi ve TBMM'yi tanıyan ilk İtilaf Devleti olmuştur. Böylece İtilaf Devletleri bloğu iilk defa parçalanmıştır.

Güney cephesinin en önemli özelliği, bu cephenin yöre halkının seferberliği neticesinde kazanılmış olmasıdır. Zira güney cephesi, diğer cephelerin aksine, düzenli ordunun katkısı olmadan kazanılmıştır. Yani güney cephesi Kuva-i Milliye'nin en etkili olduğu cephedir. Güney cephesinin kapanması ile birlikte, buradaki birlikler de batıya kaydırılmıştır.

BATI CEPHESİ

Batı cephesi ise 15 Mayıs tarihinde İzmir'in işgal edilmesi ile başlamıştır. Batı cephesinin açılmasının nedeni Türk ordusunun güçlenmesini engellemek ve Sevr Antlaşması'nı zorla kabul ettirmektir. Başta İzmir olmak üzere çevre illerde de Yunan işgali başlayınca, bu işgale direniş için bölge halkı tarafından Kuva-i Milliye birlikleri oluşturulmuştur. Böylece Batı cephesi; Akhisar, Aydın, Ayvalık, Bergama, Nazilli, Salihli ve Soma bölgelerinde başlamıştır.

Batı cephesi Türk ordusunun büyük kahramanlık gösterdiği ve tarihe adını yazdırdığı belki de en önemli cephe olarak karşımıza çıkmıştır. Zira Batı cephesi, yeni kurulan düzenli ordunun ilk zaferidir. Batı cephesinin başında İsmet Paşa yer almıştır. Kuva-i Milliye birlikleri ve düzenli ordunun ortak zaferi olan Batı cephesinin kazanılması neticesinde halkın düzenli orduya duyduğu güven artmıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI'NDA DÜZENLİ ORDU HANGİ CEPHEDE SAVAŞMIŞTIR?

Mondros Ateşkes Antlaşması, Türk milletinin düzenli ordusunu dağıtmıştır. Bu nedenle Kurtuluş Savaşı'nı Kuva-i Milliye birlikleri başlatmıştır. Zira bu dönemde elde kalan tek düzenli ordu; Doğu Anadolu'da bulunan Kolordu olmuştur. Bu kolordunun başında ise Kazım Karabekir yer almıştır. Düzenli ordudan geriye kalan bu kolordu ise Doğu cephesinde kahramanca savaşmış ve bu savaşı başarı ile kazanmıştır. Yani Doğu cephesinde, düzenli ordu savaşmıştır.

Güney cephesi ise, düzenli ordunun desteği olmadan kazanılmış tek cephedir. Bu cephe tamamen bölge halkının üstün direnişi ve Kuva-i Milliye birliklerinin azmi sayesinde kazanılmıştır.

Batı cephesinde ise ilk başta Kuva-i Milliye birlikleri direnmiştir. Lakin Kuva-i Milliye birlikleri bu bölgede yeterli olamamıştır. Bu nedenle düzenli ordunun kurulması kararı alınmıştır. Bu hususta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk şöyle demiştir; "Para vardır veya yoktur. Ama ordu mutlaka olacaktır." Böylece düzenli ordu Batı cephesinde savaşa dahil olmuştur. Ordunun komutanlığına İsmet İnönü atanmıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI CEPHELERİ KOMUTANLARI

Düzenli ordu kurulduktan sonra, her cepheye birer komutan atanmıştır. İşte bu komutanlar Kurtuluş Savaşı cepheleri komutanları olarak tarihe isimlerini yazdırmıştır. Doğu cephesi komutanı Kazım Karabekir'dir. Güney cephesi komutanlığına Refet Bele atanmıştır. Batı cephesine ise İsmet İnönü komutanlık etmiştir.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.