laf taşıyan insanlar / Laf Taşıyan, Taşıdığı Lafın Altında Kalır | Sebnem Dergisi

Laf Taşıyan Insanlar

laf taşıyan insanlar

Laf Taşıyan, Taşıdığı Lafın Altında Kalır

Merhum Ali Ulvi Kurucu, hatıralarında şöyle bir olaydan bahseder:

“ veya senelerinden birisinde, Konya’nın Aziziye Camii’nde, müezzin mahfilinde ders çalışıyordum. Camide Abaoğlu Abdullah Efendi diye, sonraları müftü de olan Konyalı bir âlim vaaz ediyordu. Derse çalışırken onun konuşmalarını da duyuyordum. Hoca dedi ki:

«-Esnaftan bazı gençler geliyorlar, “Hocam.” diyorlar, “Namaz borçlarımız var; kazaya kalmış namazlarımız var. Ne dersiniz, ikindi ile yatsının ilk sünnetini kazaya niyet etsek de, geçmiş namazlarımızın borçlarından kurtulsak, olmaz mı?” diye soruyorlar. Ben onlara:

“-Kurtul oğlum, borçlu gitme. Onlar sünnet-i gayri müekkededir, kazaya kalanları ödemek farzdır. Bunlardan sorulacaksın, aman oğlum, kıl da kurtul!.” diyorum.

Fakat gel de bizim Mustafa Efendi’ye anlat. (Mustafa Efendi, Ali Ulvi Kurucu’nun amcası, nâm-ı diğer Hacıveyiszâde Mustafa Kurucu’dur.) Allah selâmet versin. Bu borçlu insanların üzerine üstelik bir de, evvâbînler, teheccüdler, işrâklar, kuşluklar katıyor. Be Mustafa Efendi, insaf et yâ hû! Bu adamlar borçlu… Nafile kılmaları, borçlu adamın ziyafet çekmesine benzer. Sen bunlara nafile kıldırıyorsun. Fakat anlatamadık bu mübarek Mustafa Efendi’ye canım…”

Ben bunları duydum. Tabiî amcam ya, ağrıma gitti, kızdım. Hemen amcama yetiştirdim, Allah rahmet eylesin, amcam beni dinledi. Bana:

“-Ya öyle mi söyledi?” filan demeden, çok kızgın bir sesle:

“-Ulan!” diye söze başladı. Bu kelimeyi amcamın ağzından ilk defa duyuyordum… Bugün yetmiş küsur yaşımdayım, hâlâ bu “ulan” kelimesinin acısını duyarım. “Neden ben amcama ulan dedirttim?” diye hâlâ içim yanar. Amcam:

“-Ulan…” dedi; “Ulan, hoca benim ne olduğumu bilmediği için sövmüş; ne mal olduğumu bilseydi, beni döverdi. Ben sövülecek insan değilim; dövülecek insanım!”

Keşke o anda yer yarılıp da yere geçseydim. Allah şâhidimdir; günlerce amcama görünmedim. “Acaba tekrar ulan mı diyecek? Selâmımı mı almayacak, elini mi vermeyecek” diye günlerce gözüne görünmedim. (Üstad Ali Ulvi Kurucu, Hâtıralar-1, “Amcam Bana Neden Kızdı”, sh: )

Rivâyete göre, Hazret-i Mûsa -aleyhisselâm-’ın kavmine kıtlık geldiği bir zaman Hazret-i Mûsa (a.s.) üç kez yağmur duasına çıkarak Allah’tan yağmur istedi. Yağmur yağmadı. Allah Mûsa -aleyhisselâm-’a şöyle vahyetti:

“-İçinizde söz taşıyan insanlar var oldukça duanız kabul edilmez!”

Hazret-i Mûsa:

“-Ey Allâh’ım, söz taşıyanı bildir de onu aramızdan çıkaralım.”

Allah (c.c.) buyurdu ki:

“-Ey Mûsa, size söz taşımayı yasaklıyorum. Size onun ismini vererek söz taşıyıcı mı olayım?!”

Bunun üzerine Mûsa -aleyhisselâm- kavmini topladı ve hep beraber tevbe ettiler. Allah tevbelerini kabul etti ve hayırlara nâil oldular.

İbni Abbas -radıyallâhu anhümâ- anlattığına göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanından geçmekte olduğu iki mezar hakkında şöyle buyurdu:

“Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan bir günahtan dolayı azap görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise, idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi.” (Buhârî, Vudû 55,56, Cenâiz 82, Edeb 49)

Hadîs-i şerifte koğuculuk ile idrardan sakınmamanın bir paydada eşitlendiği, ikisinin de kabir azabının sebepleri arasında sayıldığı görülmektedir. Elbisesine idrar sıçrayan kimse “Küçücük bir damla, bir şey olmaz!” diyerek geçiştirir, önemsemez. Koğuculuk yapan kişi de “Şurada iki lâf konuşuyoruz, bir şey olmaz!” diyerek işlediği cürmü küçük görür. Günah, kendilerince küçüktür, fakat Cenâb-ı Hak katında büyüktür.

Arapçada “nemîme” olarak ifade edilen “koğuculuk” insanların arasını bozmak maksadı ile laf getirip götürmek demektir. Türkçede buna “koğuculuk” ya da “müzevirlik” adı verilir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Ey îman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse, onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (el-Hucurât, 6)

Fâsıktan maksat; dinin emirlerine uymayan, rahatça büyük günahlara dalan, ne dediğini, ne yaptığını çok fazla düşünmeden, âhiret endişesi taşımadan yaşayan kimsedir. İnsanoğlu fıtrat olarak olumsuzu/kötüyü düşünmeye meyyâldir. Bu sebeple işittiği herhangi bir haber yahut bilgi karşısında fevrî hareket etmemeli, haberi ve haber getireni iyi tetkik etmelidir. Zaten şeytan, arabozuculuk yapmak için pusuda beklemektedir. Aksi bir durum âyette buyrulduğu üzere pişmanlık sebebidir.

(Rasûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, hayrı hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.” (el-Kalem, 14)

Müfessirler, bu âyetlerin “müşriklerin ileri gelenleri hakkında” indiğinden bahsedip “onların karakterini ortaya koymaktadır” derler. Lâkin ayetin hükmü geneldir. Müslümanlar arasında da “adı Müslüman” olup bu müşrik sıfatlarını hâiz kimseler olagelmiştir. Laf taşıyan, diğer bir ifade ile müzevir kimselerin karakteri tam da budur. Her sözü yalandır, yalanını bir de yemin ile desteklemeye çalışmaktadır. Bakışları kusur arama odaklıdır, hatta ünsiyet kurdukları insana hased nazarları bakarlar. Karşısındakinin yapacağı iyiliği türlü dil dökmelerle, kelime oyunları ile engeller veya ertelemesine sebep olurlar. Konuşma ve söz ustası olduklarından çevrelerinde hayli insanlar toplamışlardır. Esprili, sıcak kanlı, candan görünürler, lâkin şu dünyada bir tane dostları yoktur.

Bu durum bir niyet sapması, kulluk gâyesinin unutulması ve fıtrat bozulmasıdır. Şurası unutulmamalıdır ki; bize laf getiren, bizden de laf götürür. Bu insanlara karşı uyanık olunmalı, onlarla her bilgi paylaşılmamalı, “Nasılsa gider yetiştirir!” mantığı ile onun yanında daha fazla günaha girmesine vesile olacak şeyler söylenmemelidir. Müzevir, yaptığı işten zevk alır, karşısındaki insan konuşurken gözünü kulağını dört açar, nemalandığını zanneder. Lâkin dünya ve âhirette nasibi yoktur. Hadiste “nemmâm”ın (laf taşıyanın) cennete giremeyeceği çok net bir şekilde ifade buyrulmuştur:

“(İnsanlar arasında) laf taşıyan kişi cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 50; Müslim, Îmân, )

“Sizin en şerliniz, söz götürüp getirmek sûretiyle koğuculuk yaparak birbirini seven iki kişinin arasını açanlardır.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân VII, )

Müzevirin/nemamın anlattığı şey, velev ki doğru söz bile olsa, niyeti iyilik de olsa, laf taşımak dinimizin yasakladığı bir durumdur. İnsanların arasını açar, kişiler arasındaki güven duygusunu zedeler, hattâ ortadan kaldırır. Kişiyi istenmeyen insan pozisyonuna sürükler, gözden düşürür. İstisnası dargınları barıştırmak niyetiyle söz taşımaktır. Hadîs-i şerifte şöyle buyurmuştur:

“Halkın arasını düzelten ve bunun için hayır niyetiyle söz ulaştıran veya hayır maksadıyla yalan söyleyen, yalancı sayılmaz.” (Buhârî, Sulh, 2; Müslim, Birr, )

Zira devlet başkanlarının yahut yöneticilerin halk içine yerleştirdikleri hafiyeleri sürekli olagelmiştir. Burada maksat sulhtur, toplumun barış ve uyum içinde yaşamaya devam etmesini sağlamaktır. Yakın zamanda şahidi olduğumuz gizli toplantıları, devlet sırlarını dijital teknolojik aletlerle dinleyen ve yabancı devletlere yahut düşman bilinen karanlık güçlere ulaştıran yapının da hadîs-i şerîfteki cennete girme yasağından nasibi fazlasıyla alacağı da muhakkaktır.

Günümüzde kitle iletişim araçları vasıtasıyla yaygınlaşan dedikodu ve gıybet adeta sektörleşmekte moda ve kadın programlarında mahkemeler kurulmakta insanların saygınlığı zedelenmektedir. Sadece medyada değil okullarda öğretmenler odasında, hastanelerde doktor hemşire odalarında, resmi dairelerde personel arasında hemen her alanda insanlar kısa sürede organize olup boş konuşmalara dalabilmektedir. Bu hal, topluma yaygınlaşmakta normal görülmeye başlanmaktadır. Bize düşen kendimizi sorguya çekmek, her lafın peşine düşmemek, akıl ve gönül dünyamızı “hayırlı” olan şeylerle tezyin etmektir. Zira ayeti kerimede:

Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (el-İsra, 36) buyrulur.

Yâ Rabbi! Gözümüzü, kulağımızı aklımızı gönlümüzü lüzumsuzla meşgul etme! Bizi Sana yaklaştıran söz ve amellere muvaffak kıl. Bizi rızâna eriştir. Âmin…

PAYLAŞ:                

Laf Taşıyan İnsanlara Sözler

Sayfa İçeriği:Laf Taşıyan İnsanlara Sözler Kısa, Arada Laf Taşıyan İnsanlara Sözler, Laf Taşıyan İnsanlara Kapak Sözler, Laf Taşıyan İnsanlarla İlgili Sözler

En güzel sözlerin harman olduğu bu güzel sitemizde şimdide sizlere laf taşıyan insanlara söylenecek kapak sözleri hazır ettik. Sayfadaki laf taşıyan insanlarla ilgili anlamlı sözleri instagram ve whatsapp ile ya da kısa mesaj ile paylaşın.

LAF TAŞIYAN İNSANLARA KAPAK SÖZLER


Sakın laf taşıma! Çünkü laf taşımak, insanların kalplerine düşmanlık tohumu eker.İmam Cafer


Laf taşımak basit ruhlu insanların eğlencesidir.

İnsanlar arasında laf taşıyan kişi cennete giremez. Buhari

Dileriyle insanları kıranları, ibadetleri temizleyemez.

Laf yetiştirmekten, kendini yetiştirmeyi unutmuş insanlar var. Montesquieu

Hataya düşürmesin seni gülen gözler, arkandan gelir canını acıtan sözler.

Bazıları o kadar hızlı laf taşıyor ki bütün kargo şirketleri bir araya gelse hızlarına yetişemez!

İnsanlar seninle konuşmayı bıraktığında arkandan konuşmaya başlarlar. Pablo Neruda

Sakın laf taşıma! Çünkü laf taşımak, insanların kalplerine düşmanlık tohumu eker. İmam Cafer

Karakteri menfaatlerine göre şekillenen zavallı insanlar var. Allah bizi onlardan uzak tutsun.

Bana arkamdan konuşulan lafı getirme, onlar senin yanında nasıl rahatça konuşuldu onu söyle!

Kişiyi iyi tanırsan kimseyi inandıramazsın. Ama kötülersen herkesi inandırırsın. John Draper

Birileri sizin hakkınızda kötü şeyler söylüyorsa, emin olun kendileri hakkında söyleyecek iyi şeyleri yoktur!

Başkalarının sözlerini sana taşıyan bir kimse bil ki senin sözlerini de onlara taşıyordur. Hasan-i Basri

Hayatta herkesin bir görevi var. Mesela insanların görevi yüz yüze konuşmak, köpeklerin görevi arkadan havlamak.

Kendi kulaklarınla duyup, kendi gözlerinle görmedikçe küçücük aklınla uydurup, kocaman ağzınla paylaşma!

Sen kendini biliyorsan bil ki kendini bilmezlerin söyledikleri anlamsızdır. Unutma gereksiz eleştiri sadece gizli hayranlıktır.

Üç kişinin gıybeti olmaz. Bunlar: Nefsinin arzularına uyanlar fıskını ilan edenler zalim hükümdarlar. Hasan-ı Basri

Bir insan hakkında başkalarının onun için söylediklerinden çok onun başkaları için söylediklerinden fikir edinilebilir. Leo Alkman

Durmadan yemin edene, adi fikirli olana, daima kusur arayana, laf götürüp getirene sakın boyun eğme. Kalem: 68/

Konuşursam sokağa çıkamayacak insanların arkamdan atıp tutmaları da hakikaten enteresan. Vay cesaretinden öptüğüm karaktersizler.

Duydum ki gıybetimi yapmışsın, yüzüme söylemekten kaçmışsın, benim gibi bir acizden korkmuş, Allah&#;tan korkmamışsın. Mevlana

Sevdiğimiz kişilerle konuşurken öyle konuşmalıyız ki yarın onlarla dost olduğumuzda söylediklerimizden utanmayalım. Sadi

Laf taşıyan kişinin alameti, insanlar arasında her zaman aşağılanır, hiç bir zaman onu, onurlu göremezsin. Hz. Eksem İbni Sayfi

Başkalarını kötülemek için yapılan dedikodudan duyulan zevk başkalarını düşürdüğümüz ölçüde kendimizi yükselttiğimizi sanmaktır. Descartes

Halk içinde en erdemli insan, yalnız kendi ayıbını arayan ve bu yüzden başkalarının ayıbını aramaya imkân bulamayan kimsedir. Hz. Ali

Birisi sana iftira atıyor, dedikodu yapıp hakkında olmadık şeyler söylüyorsa ya senin gibi olmak istiyordur ya da seni deli gibi kıskanıyordur. Gökhan Beter

En kötümüzde o kadar çok iyilik en iyimizde de o kadar çok kötülük var ki başka insanlarla ilgili laf etmek hiçbirimize düşmez. Edward Wallis Hoch

Beni üzen kişilere sesleniyorum. seafoodplus.info Bir gün ağılık çökerse omuzlarınıza o benim vebalimdir. Şimdi susuyorum. Bana yaptıklarınız ahirette sorulacak. Kul hakkım olsun!

Sevmek mesele değil de güvenmek çok zor azizim. Sır versen anlatıyorlar, dertleşsen kullanıyorlar, düştüğün zaman tanımıyorlar. Bir acayip haldeyiz vesselam!

Gizlice taşıyandan, daima kusur arayandan, ağzı bozuk düşünceleri kirli insanlardan, iyi gibi görünüp fırsatını bulunca yılan gibi sokandan ve kanı bozuk insanlardan bizleri koru Yarabbi!

ibnelikte master yapmış insanlardır.

yapmadan da duramazlar.

böyle ibne gibi puşt gibi bişeyler.

Haklılardır aslında. Niye başkası hakkında konuşulur ki. Sen söylersen, o da yetiştirir işte. En iyisi gıybet yapmamak. Böylelikle risk sıfıra iner.

Kızlarda daha fazla görünür bu tip insanlar.

Uzak durulmasi gereken boş insanlardir.

bazen çok gerekliler, onları kullanmak çok hoşuma gidiyor.

amına kodumun yavşakları sizi.

kahpedir asılası falakaya yatırılası insandır

bir hakan taşıyan kadar değeri olmayan insandır.

laf taşımaya mahal veren sözleri kurmak daha çirkin benc.

en nefret ettiğim insan tipidir döverim.

ya ben bu tip insanların kafasını zikiyim afedersiniz. bazıları için nefes almak gibi bi şey olmuş. tüm meziyeti bu. hayır, laf taşıyınca ellerine ne geçiyor acaba bu godoşların?

Böyle olmayan biri yok herhalde. Gerçi bi ara bendim sonra baktım herkes kusursuzmuş gibi beni yargılıyor ben de sevmedigim kişilerin dedikodusunu yapmaya başladım. Buna rağmen dürüstüm başkaları gibi bir şeyi bin katarak anlatmıyorum. Maalesef ddedikoducu insanlar yüzünden benim gibi ahlaklı insanlar bile bunu yapmak durumunda kalıyor. O nedenle sizle konuşan herkes ağzından laf alacakmış gibi konuşmakta fayda var. Tabi en iyisi mümkün olduğunca kimseye bişey anlatmamak.

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce, memleketin birinde, dedikoduyu çok seven, laf taşımakta birbiriyle yarışan, kendileriyle barışık olmayan, herkesin herkesi şikâyet ettiği bir şehir varmış.

Bu şehrin merkezinde yaşayan Bedesten esnaflarından birisi, laf taşımakta, ortalığı birbirine katmada üstüne olmayan bir adammış.

Laf taşımakla kalmaz, maharetli haber güvercinleriyle, özel ulaklarıyla şehirde ne olup bitiyor, Payitahta ulaştırır. Ulaştırdığı Vezir, memleketin bu önemli şehrinde ne olup ne bittiğini herkesten önce öğrenir, ulaşması gereken yerlere ulaştırırmış! 

Laf taşıyan adamın ne yaptığını karısı ve çocukları dahil, en iyi dostum, sırdaşım, arkadaşım dediği insanlar dahi bilmezmiş. Şehrin merkezinde olduğu ve herkes dedikoduyu çok sevdiği için, şehirde ne olup, ne olmadığını bir çok insan, gelir onun dükkanında anlatır geçermiş.

Şehirde birkaç yıl içinde tam dört tane Vali Paşa değişmiş. Üç tane Kadı Efendiyi Payitaht görevinden almış. Neredeyse senede iki tane Subaşı değişir olmuş.

Şehirde laftan kuleler kuranlar, Payitahta haber gönderme yarışına girenler haddinden fazla çokmuş. İftira, yalan, karalama, kıskançlık tavan yapmış! Ancak en sağlam bilgiler özellikle sağlam raporlar gönderen, laf taşıyan adama aitmiş. Birkaç sene sonra, o şehrin birinci elden en mutemet adamı olmuş. Yılda en az dört-beş kez Payitahta gelir, Vezirle gizlice görüşür, sonra geldiği gibi yine sessizce çekip gidermiş.

Sultan güvendiği ne kadar adam varsa bu şehre göndermiş amma, her biri değişik iftiralarla, yalanlarla, hile ve tuzaklara düşürülerek, zor durumda kalmışlar, hatta neredeyse adım bile atamamışlar.

Sultan, Vezirlerini toplamış, Vezirlerim demiş içimizde bir köstebek var. Payitahttan sonra, en önemli şehrimizde düzen sağlanamıyor. O şehirden Payitahta çok haber gönderen olduğunu biliyorum. Ancak öyle biri var ki, kumpasları, tuzakları kuran o, entrikaları çeviren o, tuzağına düşürmediği kimse yok, bulun o adamı bana!

Aylar geçmiş Vezirlerden bir ses çıkmamış! Sultan, en güvendiği birkaç adamını almış, tebdili kıyafet eylemiş, bir gece yarısı sessizce çıkmış gitmiş Payitahttan!

Laf taşıyan adamın haber uçurduğu Vezir, bir mesele için Sultanın huzuruna çıkmak isteyince, Sultanın adamları, Sultanımız bir hayli rahatsız Vezir Hazretleri demişler, bildiğiniz iyi bir Hekim varsa, haber gönderirseniz, Sultanımız bu iyiliğin altında kalmaz deyince, Vezir ben bir araştırayım, size göndereyim demiş.

Konağına geldiğinde, bu işin içinde bir işer var diyerek, saraya en güvendiği adamını göndermiş, adam kime ne sorduysa, herkes Sultanımız çok hasta diyormuş.

Vezir, sarayın içinde, Sultana çok yakın olarak bildiği, birkaç tanesini de Sultanın yanına kendi yerleştirdiği adamlarını çağırmış. Onlarda, Sultanın hasta olduğunu duyduklarını söylemişler.

Hemen, laf taşıyan adama bir güvercin göndermiş. Adamın memleketin birçok şehriyle irtibatı varmış. Kısa bir süre sonra, bir haber gelmiş Vezire…Sultanın en yakın üç adamı, falan şehrin, hanında görüldü, Hekim arıyorlarmış diye bir haber gelmiş. Vezir, olmaz demiş, ben yaş tahtaya basmam. Sultan kesinlikle Payitahtta değil!

Hırsını yenememiş, doğruca saraya gelmiş. Sultanın has adamlarına, ben demiş Sultanımıza geçmiş olsun demek isterim, beni çıkarın huzuruna… 

Muhafız Başı tabi Vezir Hazretleri demiş, Sultanımız bu sabah kendine geldi, beni takip edin!

Vezir bir de bakmış gibi, Sultan tahtında. Sultan, vay Vezirim demiş, demek beni çok merak ettin ha… Bu davranışın beni ne kadar çok sevdiğini gösterdi. Berhudar olasın demiş. Vezire iltifatlar etmiş, samur bir kürkle, değeri oldukça yüksek bir yüzük hediye etmiş.

Vezir konağına gelince, Sultan demiş bir Vezire, ne zaman böyle hediyeler verse, onun sonu yakındır. En yakın adamı ise, Vezirim demiş, duyduğuma göre, Sultanımız Baş Veziri gözden çıkarmış diyorlar, bakarsınız Baş Vezirlik size münasip görülür.

Ertesi gün ortalık karardığında, laf taşıyan adam, Vezirin konağına gelmiş. Vezirim demiş, dediğiniz doğru çıktı. Sultanımız o üç adamıyla birlikte Payitahttan çıkmış, Sultanı görenler var! Ancak, ne yaptı, kiminle görüştü, sır!  Aman kendine dikkat et demiş.

Vezirde Sultanın verdiği hediyeleri gösterince, laf taşıyan adam eyvah Vezirim demiş, bu işin sonu hayra alamet değil! Sizi bulan, beni bulur, beni bulan benim adamlarımı bulur, bugüne kadar ne yaptıysak dökülür, kalır!

O kadar da değil demiş Vezir, benim amacım Baş Vezir olmak, memleketi yönetmek, Sultanla uzaktan da olsa bir akrabalığım var. Bakarsın neler olur, neler olur! Laf taşıyan adam, Vezirim demiş zaten bütün hedefimiz o değil mi?  Laf taşıyan adam, aynı gece karanlıklara karışmış, karanlıklarda kaybolmuş!

Birkaç gün sonra, laf taşıyan adamın dükkanına tüccar kıyafetinde bir adam gelmiş! Ağam demiş, ben bu şehirde bir dükkan açmak isterim. Bedesten Ağası, senin bana yardım edebileceğini söyledi. Laf taşıyan adam, olmaz efendi demiş, seni tanımam etmem! Bilmediğim adama niye yardımcı olayım. Adam, ben demiş senin iyi bildiklerinden biriyim. Adam bakmış bakmış tanıyamamış.

Ben demiş, seninle baba bir kardeşiz, sen benim Ağabeyimsin, yirmi yıl  kadar var seninle görüşemedik! Laf taşıyan adam şimdi bildim seni demiş, seni çocukken de sevmezdim amma, madem Ağabey dedin, beni saydın, gel yanımda çalış!

Adam olmaz ağabey demiş, on yıldır diyar diyar gezerim. Çok zengin oldum. Buranın en iyi dükkanı neresi, söyle satın alayım. En iyi konağı neresi söyle orada oturayım. Dile sana da bir konak alıp hediye edeyim. Bu dünyada senden başka kimim kaldı ki!

Laf taşıyan adam, birdenbire karşısına çıkan bu kardeşten hazzetmemiş. Amma kardeşinin elinden tutmadı, yardımcı olmadı demesinler diye yardımcı olmaya çalışmış. Bu arada da onu adamları vasıtasıyla hem göz hapsine almış hem de araştırmaya başlamış.

Kardeşi büyükçe bir dükkân almış, ertesi gün şehre gelen bir kervan, dünyanın bir ucundan, şehirde o güne kadar görülmemiş, ipeklileri, baharatları, hediyelik eşyaları dükkana getirmişler.

Laf taşıyan adamın kardeşinin dükkanına şehir hücum etmiş adeta, ne getirmişse insanlar yağma edercesine satın almışlar.  Artık en ünlü kervanlar adamın kardeşinin dükkanına uğruyor, şehir bu kardeşi yere göğe sığdıramıyormuş!

Bu küçük kardeşte, yalan yokmuş, hile yokmuş, eli açıkmış, fakir-fukaraya gizlice yaptığı yardımlar, şehirde efsane gibi anlatılmaya başlamış.

Dedikodularıyla ünlü şehir, küçük kardeş ve adamlarının bir yanlışını, bir falsosunu aramaya kalkmışlar bulamamışlar. Bir iki iftira atmışlar, kazdıkları kuyuya kendileri düşmüşler. Üstelik laf nereden çıktı, işleri kim tezgahlıyor, hemen buluyorlar, Subaşına o adamları teslim ediyorlarmış. Subaşı da iki gün sonra delil yetersizliği deyip salıveriyormuş.

Laf taşıyan adam, kardeşim olmasa, kellesini kendi elimle alacağım diye bir yerde konuşmuş. Ve o laf dönmüş dolaşmış küçük kardeşe kadar gelmiş.

Şehir küçük kardeşten memnunmuş, laf taşıyan adamın hamlelerini gizliden gizliye küçük kardeşe ulaştırmaya başlamışlar. Laf taşıyan adamdan çok çekenler, onun ipliğini pazara öyle bir çıkarmışlar ki, neredeyse ruhu duymamış!

Aradan birkaç ay geçmiş. Şehre yeni geldiği söylenen Vali Paşa, laf taşıyan adamı çağırtmış. Laf taşıyan adam, Vali Konağının kapısından hızlıca girmiş ve Vali Paşanın kapısına vardığında, içeri almamışlar! Adam kızmış, öfkelenmiş, ben demiş bu şehrin eşrafındanım. Beni bu kapıda bugüne kadar hiç kimse bekletmedi.  Yeni Subaşı, bekle efendi demiş, beklemesini bilmiyorsan seni derdest eder, atarım zindana, aklın başına gelince tekrar gelirsin!

Vali Paşa açın kapıyı demiş. Laf taşıyan adam bir de bakmış ki, Vali Paşa küçük kardeşi. Küçük kardeş ayağa kalkmış, foyan ortaya çıktı ağabey demiş.  O gidip geldiğin Vezir var ya, Sultanımız dün kellesini aldı! Senin bütün ağlarını çözdük. Adamlarının hepsini yakaladık! Sana da iki seçenek kaldı. Ya bu memleketi bugün terk edeceksin, ya da seni cellada kendim teslim edeceğim!

Şehir şehre, Sultan Sultana, Vezir Vezire, Laf taşıyan laf taşıyana, kardeş kardeşe, Bedesten bedestene, Vali Paşa Vali Paşaya, Subaşı Subaşına benzer. 

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir