ledün ilmi diyanet / Havas hakkında bilgi verir misiniz? | Sorularla İslamiyet

Ledün Ilmi Diyanet

ledün ilmi diyanet

Yorum

Önceki yazımızda Kuranıkerim’de geçen ‘ledün’ kavramına tahammülünün üstünde anlam yüklendiğinden söz demiştik ama bunun ifade ettiği bir gerçekliğin olduğunu da bilmeliyiz.

Herkesin kendi şartlarıyla sınırlı olmak üzere elde edebileceği bir müktesep/kazanılan bilgi, bir de Allah’ın bizim tam bilemeyeceğimiz sebeplerle bir hibe/mevhibe olarak verdiği ‘vehbi’ bilgi elbette vardır. Her şeyden önce peygamberlere verilen vahiy böyle bir bilgidir. Allah her şeyi bir sebeple yarattığına göre bu verilen bilginin de sebepleri olmalıdır. Mesela O’nun kuluna vahyetmesinin görünen sebebi onu peygamber olarak görevlendirmesidir. Tamamen Allah’ın vergisi/mevhibesi olan ‘ledün’ ilminin de elbette sebepleri vardır. Ama bu sebepleri bizim tam olarak bilmemiz mümkün değildir.

‘Ledün’ ilmi ile ‘bâtın’ ilmi yaklaşık aynı anlamdadır. Bundan olmalıdır ki, TDV İslam Ansiklopedisi ledün ilmini batın ilmi başlığı altında vermiştir. Batın ilmi İslam alimleri tarafından çok öncelerden beri tartışılmış ve sadece tasavvuf ehli değil çok yönlü İslam alimleri de böyle bir ilmi kabul etmişlerdir. Kitab’a ve Sünnet’e bütün olarak bakıldığında da bunun olması gerektiğini söylemek daha tutarlıdır, hatta gereklidir. Olmadığını söylemenin ise ikna edici bir izahı yoktur.

Allah’ın Zahir ve Batın isimleri olduğuna, Kuranıkerim’in de ‘zahrı ve batnı’ bulunduğuna göre bâtın ilmi de olmalıdır. Buna keşif ve ilham da denir. En başta Resulüllah Efendimiz’in (sa) bizim bilmediğimiz daha pek çok şeyi bildiği bir gerçektir. Kuranıkerim’deki Hurufi Mukattaa sadece onunla Allah arasındaki bir dilin şifreleridir. Kuranıkerim’in bütününün apaçık/mübîn bir kitap olması o harflerin de anlamlarının açık olmasını gerektirir. Kitabın açıklığı insanların seviyesine göre olacağı için söz konusu harfler düzeyindeki son beşer seviyesi de Resulüllah’a ait olmalıdır. Onun, ‘eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz; çok ağlar az gülerdiniz’ (Buhari) anlamındaki şerefli sözleri de böyle bir seviyeye işaret eder.

Ancak böyle bir ilim, yani ilmi ledün kime verilmiştir ya da niçin verilir? Bunu bilebilmemiz mümkün değildir. Çünkü biz Allah’ın bildiklerini ve O’nun muradının ne olduğunu bilemeyiz. Allah’ın emir ve yasaklarına riayetle yani bildiklerini yaşamakla oluşan takva, ya da dini tecrübe müminin farklı boyutlarda bilgi edinmesinin, ilminin bereketlenmesinin bir sebebi olduğu muhakkaktır. Bunu da o meşhur kudsi hadisten anlıyoruz: ‘Kim farzlardan öte nafilelerle bana yaklaşmaya devam ederse ben onun gören gözü, işiten kulağı… olurum’. Ama filan kimse ilmi ledün sahibidir, falanın söyledikleri ilmi ledündendir diyebilmemiz sadece bir hüsnü zandan ibaret kalır. Hatta tasavvufu tezkiye-i nefs, zühd ve takva olarak anlama durumu hariç, ledün ilmini elde etmenin yolu tasavvuftur demenin de bir anlamı olamaz.

Kısaca tasavvuf erbabının söylediklerine ilmi ledün olarak bakmak yanıltıcı olur. Böyle bir batın ilmin ölçüsünün de zahir ilimler olduğunu ehli ilim sufilerin bile söylediğini daha önce anlatmıştık.

Şöyle de düşünebiliriz: Allah (cc) peygamberlere vahyettiğini ve Hızır’a (as), kendi katından/ledün bilgi verdiğini bizzat kendisi söylüyor. Peki, filan ya da falan zatın bilgilerinin ilmi ledün olduğunun delili nedir? ‘Eğer doğru söylüyorsanız burhanınızı getirin bakalım (2/)’, ‘onların çoğu bir ilme tutunmadan insanları saptırırlar’ (6/), ‘insanları saptırmak için, bir ilme tutunmadan yalanı Allah’a iftira edenden daha zalim biri olabilir mi?’ (6/) gibi ilahi emirler burada da geçerli değil midir?

O halde böyle olduğu sanılan bir bilgi üzerine İslam anlayışı, akidesi ve ibadeti bina edilemez. Aksi takdirde cahil ya da kötü niyetli insanlar bunu istismar edebilirler. Nitekim bu istismar bolca yapılmıştır, yapılmaktadır ve insanlar saptırılmakta ve batıni düşüncelere kaydırılmaktadır. Kısaca böyle bir bilgi üzerine İslam yeniden inşa edilemez, bunlar özel ve kişisel durumlardır. Kaldı ki Allah (cc) gaybı kimseye bildirmeyeceğini de yine kendi söylemiştir. İslam’ı ya da kısaca dini anlatan bilgi kaynakları bellidir. Bunların tespit edeceği zahir ölçülerden bir derece sapmanın götüreceği uçurumlardan kimse emin olamaz. Sana ilmi ledünden haber veriyorum diye İslam anlatılmaz.

Kur'an-ı Kerim - Diyanet İşleri Başkanlığı

Kehf Suresi - 65 . Ayet Tefsiri

Ayet


  • فَوَجَدَا عَبْداً مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْماً

    ﴿٦٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾65﴿

Derken, kullarımızdan birini buldular ki ona katımızdan bir rahmet vermiş ve ona nezdimizden bir ilim &#;ğretmiştik.

Tefsir (Kur'an Yolu)


Ona nezdimizden bir ilim öğretmiştik” meâlindeki cümle, Hızır’a öğretilmiş olan ilmin özel bir ilim olduğunu ifade eder. Tefsirciler, kıssadaki âyetlerden hareketle bunun “gayb ve sır ilmi” olduğunu söylemişlerdir. Allah Teâlâ tarafından olağan üstü yollarla öğretildiği için İslâmî literatürde bu ilme söz konusu âyetin lafzından hareketle ledünnî ilim denilmiştir. Bu mânada peygamberlere vahyedilen ilimlerin tamamı ledünnî ilim olmakla birlikte, âyetteki anlatım tarzı ve hadislerdeki açıklamalar, Hızır’a öğretilmiş olan ilmin peygamberlere verilenden farklı ve bu mânada özel bir ilim olduğunu gösterir. Nitekim yukarıda özet olarak zikredilen hadiste Hızır aleyhisselâm, “Ey Mûsâ! Ben Allah’ın ilminden bir ilme sahibim ki sen onu bilmezsin; onu bana Allah öğretti” diyerek buna işaret etmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 18/2; Müslim, “Fezâil”, ).

Tefsircilere göre Hz. Mûsâ’nın ilminden maksat, onun hükümleri bilmesi ve zâhir ile fetva vermede yetkin olmasıdır. Hızır’ın ilmi ise eşyanın bâtınını (iç yüzü) bilmektir, dolayısıyla buna, “bâtın ilmi” veya “hakikat ilmi” de denmiştir. Elmalılı şöyle der: “ Ledünnî ilim, fikrî gayretle elde edilmeyip Allah tarafından, sırf Allah vergisi olan kutsî bir kuvvenin tecellisidir. Eserden müessire, vicdandan vücuda doğru giden bir ilim değil, müessirden esere, vücuttan vicdana gelen vasıtasız bir ilimdir. Nefsin gerçeğe ulaşması değil gerçeğin nefiste meydana çıkmasıdır. Doğrudan doğruya bir keşiftir” (V, ).


Kaynak :Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa:

Kur'an-ı Kerim Portalı

Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an-ı Kerim Portalında Kur'an hakkında istediğiniz biligilere ulaşabileceksiniz

Bağlantılar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Uygulamalar

  • Windows
  • Windows Store
  • IOS
  • Android
  • Mac

Havas hakkında bilgi verir misiniz?

Değerli kardeşimiz,

Havas, sözlükte "bir nesneyi diğerlerinden farklı ve üstün kılan nitelik" anlamına ge­len hassa kelimesinin çoğulu olup, genel­likle avam karşıtı olarak "seçkin kişiler" mânasında kullanılır.

Tasavvufta, herkes­te bulunmayan birtakım bilgilere ve hal­lere, yetenek ve ruh temizliğine sahip ve­lîlere havas veya ehl-i husus, bunların en üstün olanlarına hâssü'l-havâs veya hâssatü'l-hâssa adı verilir; böylece tasavvufi anlayışta Müslümanlar avam ve havas şeklinde iki kategoriye ayrılır. Havas ve hâssü'l-havâs, şer'î yükümlülükler konu­sunda avamla aynı hükümlere tâbi olup avama uygulanan hükümler onlara da uy­gulanır. Ancak havas nafile ibadetlere bü­yük önem vermesi, haram ve mekruh olan şeylerden titizlikle kaçınması, dinî hayatı en mükemmel şekliyle yaşamaya çalış­ması sonucunda birtakım özel bilgilere ve hallere sahip olarak avamdan ayrılır.

Mutasavvıflara göre Hz. Peygamber (asm)'in vahiy alma, mi'raca çıkma ve mucize gös­terme gibi sadece kendine has bazı hal­leri (hasâisü'n-nebî) vardır. Aynı şekilde Resûl-i Ekrem (asm) sırdaşı olan Huzeyfe b. Yemân'a başkalarının bilmediği bazı şeyleri haber verdiği gibi Ali'ye de başkalarının bilmediği yetmiş kadar ilim dalını öğret­miş, ancak Hz. Ali (ra), avamın kendisini ya­lancılıkla suçlamasından çekindiği için bunları açıklamamıştı. Hz. Ebû Bekir (ra) fırâsete ve ilhama mazhar olmuş, Hz. Ömer (ra) hak ile bâtılı birbirinden ayırma ye­teneğine sahip olduğu için kendisine "Fârûk" denilmiştir. (Serrâc, el-Luma', Kahire, , s. 38, )

Hadis âlimleri hadis alanında, fıkıh âlimleri hukuk alanında uzman oldukları gibi, sûfiler de ruh ve gönül halleri husu­sunda uzmandır. Bu konudaki bilgilerin ve hallerin bir bölümü Hz. Peygamber (asm) ve sahabeden kendilerine intikal etmiş, bir kısmına ise ibadet, ahlâk, edep konularında hassasiyet göstermek, ruh ve kalp hallerini kontrol altında tutmak, nefsi günah kirinden arındırmak, İlâhî hakika­ti ve sırrı kavramaya çalışmak suretiyle kendileri ulaşmıştır. Büyük bir ruhî çaba ve manevî tecrübe ile kazanılan bu bilgi­lere "İlm-i husus" adı verilir. "Ledün ilmi" veya "bâtın ilmi" de denilir. Havas ve hâssatü'l-havâs, bu ilim sayesinde Kur'an ve hadisten herkesin farkına varama­dığı mânaları bulur ve ortaya çıkarır. Me­selâ Hz. İbrahim (as)'in gördüğü yıldız his, ay akıl, güneş Hak nuru şeklinde yorumlan­mış; bundan da avamın his, havassın akıl, hâssatü'l-havâssın Hak nuru ile irşad edildiği sonucuna varılmıştır. (Hay­dar el-Âmülî, Camiu'l-esrar, Tahran, , s. ).

Havastan olan bir kişinin kalbi uyanık, ahlâkı güzeldir. Hayır yapar, başkalarını buna davet eder. İyiliği emredip kötülük­ten menetme sorumluluğu çerçevesin­de hükümdarlarla barış içinde bulunur. (Sülemî, s. ) Mutasavvıflar edep, ah­lâk, hal, ilim ve marifet gibi meziyetler bakımından halktan ileride olan havassın aynı zamanda mütevazi, sabırlı ve hayır sever olmaları gerektiğini söylerler.

Tasavvufta genellikle ibadet, hal, ahlâk, edep, ilim ve irfan üçlü bir sınıflandırma­ya tâbi tutulur. Buna göre meselâ bir ah­lâk kuralı alelade, iyi veya en iyi şekilde uygulanabilir. Avam bu kuralları alelade, havas iyi, hâssü'l-havâs ise en iyi şekilde yerine getirir. Kur'an'da, "Allah'a koşunuz"  (Zâriyât, 51/50) buyurulmuştur. (Diyanet İslam Ansiklopedisi, Havas Md.)

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.