Libido Ne Demek?
Libido, bireyin tercihlerini, davranışlarını ve karşı cinsle olan ilişkilerini belirleyen cinsel istek demektir. İlk kez yüzyılın sonlarında kullanılan bu kelime, bazı psikanalistler tarafından kadın ve erkekteki cinsel içgüdü ve hayat enerjisi olarak da tanımlanmıştır.
Libidonun düşük ya da yüksek olması erkeklerde testosteron, kadınlarda ise östrojen hormonuna bağlıdır. Post travmatik olaylar, kaygı bozuklukları ve düzenli aralıklarla kullanılan ilaçlar da libidonun düşmesine neden olabilir.
Karşı cinsle yakınlaşma ve afrodizyak etkisine sahip ola kokular ise libidonun yükselmesinde etkili olur.
TDK'ya Göre Libido Kelime Anlamı Nedir?
TDK'ya göre libido kelimesi anlamı, içgüdü ve hormonlara bağlı olarak ortaya çıkan cinsel istek anlamına gelir.
Örnek Cümleler:
''Bir araştırmaya göre libidosu yüksek olan kişiler daha enerjik ve dışa dönük oluyormuş.''
Libido Kelimesi Nasıl Kullanılır?
Kelimenin sıfat hali ''libidosu yüksek'' ya da ''libidosu düşük'' şeklinde kullanılır. Günümüzde cinselliğe karşı olması gerekenden daha az ilgi duyan kişiler ''libidosu düşük'' olarak tanımlanır. Erkeklerin antropoz, kadınların ise menopoz döneminde libidolarının düştüğü bilimsel olarak ispatlanmıştır.
Cinsel işlev ile ilgili problemler, sık görülen ancak nadiren tedaviye başvurulan sağlık sorunlarının başında gelir. Sağlıklı bir cinsel yaşam, ancak kişinin fiziksel ve duygusal yönden sağlıklı olmasıyla mümkün olabildiğinden, yaşanabilecek çeşitli sorunlar cinsel yaşamı da olumsuz etkileyebilir. Bu doğrultuda, kadınlarda çeşitli nedenlerle ortaya çıkan cinsel sorunlardan biri cinsel isteksizliktir.
Cinsellik, bireylerin başka bir kişi veya kişilerle cinsel olarak ilişki kurmasına verilen isimdir. Bir başka kişiyle cinsel anlamda ilişki kurmak için hissedilen istek ve dürtüye ise libido adı verilir. Kişi, kendi libido seviyesine göre cinsellikle ilgili aktivite, düşünce veya fantezilere ilgi duyar ve bu seviyede bir cinsel yaşama sahip olur. Çeşitli nedenlerle libido seviyesinde düşüş yaşanması sonrasında, kişinin cinselliğe olan isteği azalabilir. Bu ise sağlıklı bir cinsel yaşamın sürdürülebilmesine engel olur.
Kişinin günlük yaşamında deneyimlediği olaylar veya sorunlara bağlı olarak, libido seviyesi dönem dönem farklılık gösterebilir. Bu durum sağlıklı bireylerde normal olarak kabul edilir. Ancak, cinselliğe dair istek kaybının olağandan uzun sürmesi ve bu durumun kişide bedensel, duygusal veya sosyal yönden olumsuz etki yaratması durumunda, kronik ve tıbbi olarak incelenmesi gereken bir cinsel isteksizlik söz konusu olur.
Cinsel uyarılma, cinsel tepki döngüsünün ikinci aşaması olarak kavramsallaştırılır. Cinsel aktivite için hem fiziksel hem de zihinsel olarak hazır olma anlamına gelir. Vücutta cinsel ilişkiye hazırlanmak için fizyolojik değişiklikler meydana gelir.
Cinsel uyarılma bozukluğu olan kadınların cinselliğe karşı ilgisi çok azdır ya da yoktur. Cinsel uyarıma fiziksel olarak yanıt vermezler. İlginin azalması ve cinsel olarak uyarılma yeteneğindeki azalma, kadının yaşına ve ilişki süresine bağlı olarak değişebilir. Cinsel ilgi eksikliği ve cinsel olarak uyarılamama, yalnızca kadınları rahatsız ediyorsa ve cinsel deneyim boyunca ilgi yoksa, bir bozukluk olduğu kabul edilir.
Azalmış cinsel uyarılma subjektif, genital ve kombine olarak kategorize edilebilir. Klinik temelli bu kategoriler şu şekilde ayırt edilir:
Erkeklerde temel eşey hormonu testosteron ve türevleri iken, kadınlarda bu hormonlar östrojen ve progesterondur. Bu eşey hormonlarının yanında, her iki cinsiyette böbreküstü bezlerinden salgılanan, androjen türevi hormonlar da libido düzeyini etkiler. Testosteron hormonu da bir androjen türevi olduğundan, erkeklerdeki libido düzeyi kadınlardan farklılık gösterir. Belirli durumlar veya hastalıkların varlığında ise cinsellik isteğinde, yani libidoda, düşüş görülür. Erkeklerde cinsel isteksizlik olduğu gibi kadınlarda da meydana gelebilir. Kadınlarda cinsel isteksizliğin en sık görülen nedenleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Cinsel isteksizlik şikâyeti sübjektif olarak değerlendirilse de belirli koşullara sahip hastalarda libido düşüklüğü klinik olarak ele alınması gereken derecede olabilir. Bu anlamda; aşağıdaki belirtileri 6 aydan fazla uzun süredir gözlemleyen hastalarda altta yatan nedenlerin belirlenmesine yönelik ayrıntılı değerlendirme yapılmalıdır:
Kadınların cinsel isteği; geçmiş cinsel deneyimlerden, dahil olunan ilişkinin türünden, kariyer ve aile talepleri gibi çok sayıda yaşam tarzı faktöründen etkilenir. Bu faktörlerin etkileri yaşla birlikte değişir. Cinsel istek kaybı, her yaştan kadında en sık görülen cinsel işlev bozuklukları arasında bulunur. Araştırmalar, 18 ila 59 yaşları arasındaki kadınların yaklaşık üçte birinin cinselliğe olan ilgisini kaybettiğini gösterir.
Birçok bedensel dürtü ve işlev gibi cinsel dürtüler de genellikle 20'li yaşlarda oldukça güçlüdür. Bu yaşlarda adet döngüsü sırasındaki hormonal değişiklikler de cinsel dürtüyü etkiler. Regl dönemindeyken östrojenin önce düşmesi, sonra yavaşça yükselmesi, libidonun artmasının nedenidir. Yaklaşık iki hafta sonra yumurtlama döneminde, testosteron ve östrojen en yüksek seviyededir. Yumurtlamadan sonra bu seviyeler düşer ve cinsel dürtü azaltabilir.
30’lu yaşlarda fiziksel yakınlık arzusunun azalmasının nedeni, testosteron seviyelerinin düşmesi olabilir. Ek olarak, kariyer geliştirme stresi ve artan yaşam sorumlulukları da cinsel dürtüyü azaltabilir. Stres, testosteronu baskılayabilir ve stres hormonu kortizolü yükseltebilir. Doğumdan ve emzirmeden sonra östrojen, vajinal kuruluğa da neden olabilir.
Kadınlar, 45 ila 55 yaşları arasında menopoza girerken önemli hormonal değişiklikler yaygın olarak görülür. Östrojen seviyesindeki düşüş vajinal dokuyu daha kuru hale getirebilir. Doğal vajinal kayganlığın kaybolması nedeniyle cinsel dürtü azalabilir.
Menopozdan sonra meydana gelen östrojen ve testosteron kaybı, bir kadının vücudunda ve cinsel dürtülerinde değişikliklere yol açabilir. Menopoz ve menopoz sonrası kadınlar, kolay uyarılmadıklarını fark edebilir ve daha az duyarlı olabilir. Bu da cinselliğe daha az ilgi gösterilmesine yol açabilir.
Düşük östrojen seviyeleri vajinaya giden kan akışını da yavaşlatabilir. Bu, vajinal kayganlığı etkileyerek vajinanın çok kuru olmasına neden olabilir.
Menopoz sonrasında cinsel isteksizliğin nedenleri arasında aşağıdakiler de bulunur:
Menopozdan sonra çoğu kadında cinsel isteksizlik görülse de bazı kadınlarda cinsel dürtüler artış gösterebilir. Bunun nedeni, hamileliğin getirdiği stres ve kaygı düzeyinde düşüş meydana gelmesi olabilir. Bu da kadınların rahatlamasına olanak tanır.
Cinsel uyarılma bozukluğunun yönetimi için multidisipliner bir yaklaşım benimsenebilir. Multidisipliner ekip; danışmanları, ağrı uzmanlarını, psikoterapistleri ve fizyoterapistleri içerebilir. Eğitim, psikolojik danışmanlık ve hormon tedavilerinden yararlanılabilir.
Cinsel anatomi ve fonksiyonla ilgili eğitimler kadınlara yardımcı olabilir. Partnerler arasında açık ve yargılayıcı olmayan iletişim esastır.
Etkili cinsel uyaranlar; fiziksel olmayan, fiziksel olmayan genital ve penetratif olmayan genital uyaranları içerebilir. Cinsel isteğin artması için daha yoğun uyaranlar kullanılabilir. Ayrıca dikkat dağıtıcı unsurları ortadan kaldırmak ve mahremiyeti ve güvenlik duygusunu geliştirmek için önlemler alınabilir.
Bilişsel-davranışçı terapi gibi terapi yöntemleri, psikolojik faktörlerin yönetilmesi için faydalı olabilir. Bununla birlikte psikolojik faktörlerin öneminin basit bir şekilde bilinmesi, kadınların düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmesi için yeterli olabilir.
Cinsel isteksizliğe eşlik eden hormonal nedenler ise hedefe yönelik tedavi gerektirir. Menopozun genitoüriner sendromu için topikal östrojen veya hiperprolaktinemi için bromokriptin kullanılabilir. Semptomlara katkıda bulunabilecek stres gibi diğer bozukluklar da tedavi edilmelidir.
Kadınlarda düşük libidonun tedavisinde, öncelikli olarak bu rahatsızlığa sebep olan durumun doğru şekilde belirlenmesi gerekir. Cinsel isteksizlik belirli sağlık sorunlarından kaynaklandığı takdirde, nedene yönelik spesifik tedavi yöntemlerine başvurulması gerekir. Bunun dışında, kişinin cinsel isteksizliğini gidermek istemesi durumunda amaçlı aşağıdaki yaşam tarzı değişikliklerini benimsemesi faydalı olacaktır:
Güncelleme Tarihi:
LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi
Libido, psikolojide çok önemli bir yer tutmaktadır. Freud tarafından tanımlanan bu terim, insanoğlunun en önemli sorun kaynaklarından birisini ortaya çıkarmıştır. Libido, Freud tarafından zararlı olarak tanımlanmıştır. Bazı uzmanların insana yaşam gücünü veren enerji olarak tanımladığı libido, Freud'a göre bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşleyen terimdir. İşte, libido hakkında bazı bilgiler
Libido, Sigmund Freud tarafından ortaya atılan, insanoğlunun ana sorun kaynağı olarak görünen, bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşleyen terimdir. Türkçede insana yaşama gücünü veren enerji olarak kullanılır. Freud her ne kadar diğer uzmanların insana yaşama gücünü veren enerji demesine rağmen libidonun zararlı olduğunu kanıtlamıştır. Libido düşürücü de buradan icat olmuştur.
Daha teknik olarak tanımıyla Carl Jung tarafından bulunmuştur. Genel olarak libido, özgür yaratım ya da psişik olarak bireysel gelişimi ileri iten enerjidir.
Freud'a göre libido içgüdüsel enerjidir. Uygarlaşma davranışının uzlaşımlaşması ile çatışma halindedir. Toplumsal konforun getirdiği libidoyu kontrol etme ihtiyacı olarak tanımlanır. Bu toplumsallık ile bireysellik arasındaki huzursuzluk ve gerilimi yönetir. Bu rahatsızlığı, huzursuzluğu Freud neurosis (nevroz, sinirce) olarak isimlendirmiştir. Böylece libido dönüşüme uğramak zorunda kalır. Sosyal alanda kullanılacağı bir alana yöneltilerek yüceltilir.
Libido, yaratıcı hayatı teşvik edebilir. İnsanlık için doğal yol seksle gerçekleşmesidir. Bununla birlikte derin bilinçaltı seviyelerinde iki seviye birleşebilir bunun sonucunda seksüel çekim ve seksüel dürtü için evrimsel koşullarda sonuçlar verebilir. Bu koşulların kullanımı libidonun karşıt anlamlı sözcüğü olan destrudo'yu oluşturur. (insanın içindeki ölüm, yıkım, kendi kendini yıkım/yok etme içgüdüsü). Freud, insan yaşamını iki temel dinamik arasındaki savaşın oynandığı tiyatro olarak görmüş: yaşama içgüdüsü (eros) ve ölüm içgüdüsü (thanatos). Bilindiği üzere Freud daha çok yaşam içgüdüsü ile uğraşmıştır.
LİBİDO NE DEMEK?
Kelime, Freud'un öğrencisi psikanalist Edoardo Weiss tarafından üretilmiş ve ilk olarak tarihli "imago" dergisindeki "Todestrieb und Masochimus" başlıklı makalesinde kullanmıştır. Freud, ve arasındaki yıllarını, yoğun psişik bunalım dönemler, büyük yalnızlık ve muhteşem yaratıcı melankolisi ile geçirdi. Freud daha Paris’teyken, hem Charcot’nun kişiliğinin getirdiği büyük şok, hem de Paris kentindeki kültür şokunu yaşamıştı. Viyana’ya döndüğünde kriz öncesi kriz diye tanımlanan çeşitli psikosomatik reaksiyonlar göstermeye başlamıştı, kalp bölgesinde lokalize olan sancılar, taşikardi, kronik kabızlık, solunum bozukluğu, uykusuzluk ve ölüm isteği gibi. yılında psişik yapısı iyice çözülme dönemine gelir. Bununla yeni bir kriz başlar. Kendisine sigarayı bırakması önerilir, fakat kabul etmez. “Sigarayı bırakarak mutlu yaşayacağıma, sigarayla birlikte mutsuz da olsa keyifli yaşayayım” der. Freud yine bu dönemde, yılının haziran ayında, sonradan psikanalizin temel kavramlarından biri olan Libido tanımını ilk kez kullanır.
Bazı psikanalistler, (Federn) aynı içgüdüyü "mortido" kelimesiyle tanımlamıştır.