likitide tuzağı / IMF Başekonomisti: Likidite tuzağı mali yanıt gerektiriyor - Bloomberg HT

Likitide Tuzağı

likitide tuzağı

The Brand Planet Ansiklopedi

Likidite Tuzağı

Likidite tuzağı (Liquidity Trap): Likidite tuzağı para arzındaki artışların faizleri daha fazla düşüremeyeceği bir aşamayı ifade eder. Bu aşamaya gelindiğinde ekonomiye enjekte edilen likidite atıl birikim biçiminde elde tutulmaya başlanır ve dolayısıyla para arzındaki artış ekonomiyi canlandırmaya yaramaz. Keynesyen likidite tuzağı ortaya atıldığında doların altın karşılığı bulunuyordu. Dolayısıyla insanların düşük faiz ortamlarında ellerine geçen parayı tıpkı altın gibi elde tutmaları ve tahvil fiyatlarının düşmesini (yani tahvil faizlerinin yükselişe geçmesini) beklemeleri doğaldı. Günümüzde artık hiçbir paranın bu tür altın karşılığı olmadığı dikkate alınırsa likidite tuzağının farklı bir yere oturmuş olduğu ortaya çıkıyor. Başlıca iki farklı görünümden söz etmemiz mümkündür: (1) Likidite tuzağına girildiği aşamada para arzının ya da para bazının genişletilmesine ve faizin en düşük düzeye inmesine karşın insanlar ellerine geçen parayı mümkün olduğunca az harcayıp kalanı tasarruf ederek geleceği beklemeye başlıyorlar. Böyle bir ortamda bankalarda mevduat artsa bile bunlara yönelik kredi talebinde artış olmuyor. Çünkü tüketimin kısıldığı bir yerde yeni yatırımlar yaparak üretim kapasitesini artıracak eylemlere girilmesi anlamlı görünmüyor. Hiç kuşkusuz bu eğilimin tıpkı elektronik eşyada olduğu gibi yeni teknolojilere yönelik alanlarda bazı istisnaları da olabiliyor. (2) Faizlerin çok düşük olduğu ekonomilerde ortaya çıkan parasal genişlemeden yararlananlar ellerine geçen parayı daha yüksek faiz getirisi veren ekonomilere yolluyorlar. Bu olgu, günümüzde sermaye hareketlerinin serbestliğinin Keynes dönemine göre çok daha fazla olmasının yarattığı bir başka farklılık olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda ABD ya da Avrupa’da piyasaya sürülen likiditeyi ellerine geçirenler bu paraları faiz oranının yüksek olduğu ekonomilere yatırarak daha yüksek getiri elde etmeyi planlıyorlar. Bu durumda piyasaya sürülen likiditenin yerel ekonomiye katkısından çok başka ekonomileri canlandırmaya yararı ya da oralarda yerli paranın değerlenmesine yol açarak o ekonomilere zararı söz konusu olabiliyor.

Önceki sayfa

Sıradaki sayfa

Geri Dön

IMF Başekonomisti: Likidite tuzağı mali yanıt gerektiriyor

ÇEVİREN: FULYA ÖKTEM

Canlı hatıralarında en kötü ekonomik bunalım ile savaşan dünyanın her yerindeki politika yapıcılar krize güçlü bir şekilde karşılık verdi. Yaklaşık 12 trilyon dolarlık ihtiyari mali destek önceki rekorları gölgede bıraktı. Merkez bankaları parasal genişleme, likidite enjeksiyonları ve varlık alımlarıyla finansal felaketi önledi.

Şimdi küresel bir likidite tuzağındayız. "Büyük kapanma" olarak adlandırdığım şeyin geri dönüşü uzun sürecek ve maliye politikasının başrolde olması gerekecek.

İlk kez, küresel ekonominin yüzde 60'ında - gelişmiş ekonomilerin yüzde 97'sinde - merkez bankaları politika faizini yüzde 1'in altına çekti. Dünyanın beşte birinde faiz negatif. Daha fazla faiz indirimi için çok az yeri olan merkez bankaları alışılmadık tedbirler uygulamaya koydu.

Bu çabaya rağmen, süregelen düşük enflasyon - ve bazı durumlarda aralıklı deflasyon – olası şoklara karşı daha fazla parasal genişleme riskini artırdı. Para politikasının sınırlı etkisinin olduğu dünyanın küresel bir likidite tuzağına düşmesi kaçınılmazdır. Tuzaktan kurtulmak için uygun politikalar üzerinde anlaşmalıyız.

Merkez bankalarının önlemleri, işletmelerin ve hanehalklarının likidite ihtiyaçlarını karşılamak ve işleri korumak için hayati olmuştur. Yine de bu tür politikalar talebi canlandırma yetenekleri açısından sınırlıdır. Ödeme gücü riskleri artık ağır basmaktadır. Kırılgan ancak yaşayabilir firmalar desteğe ihtiyaç duyuyor, bu da maliye politikasıyla çözülecek bir sorundur.

Pandemiden önce, uzun süreli düşük faizlerin aşırı risk almayı teşvik ettiği ve finansal istikrar risklerini artırdığı konusunda endişe verici bir fikir birliği vardı. Kovid krizinden toparlanmada finansal piyasaların reel sektörden çarpıcı biçimde kopması bu fikri pekiştiriyor.

Ayrıca küresel bir likidite tuzağında kur savaşı riski de büyümektedir. Faiz oranları sıfıra yaklaştığında, para politikası önemli ölçüde para birimlerini zayıflatarak yerli üreticiler lehine işler. Pandeminin halihazırda çok taraflılığın sınırlarını test ettiği ortamda, dünya, rekabetçi devalüasyonların muhtemel gerilimlerini kaldıramayabilir.

IMF Başekonomisti Gita Gopinath

Maliye politikası, toparlanmada öncü rol oynamalıdır. Hükümetler, toplam talepteki eksikliği verimli şekilde yönetebilir. Fed Başkanı Powell'ın da belirttiği gibi, para otoritelerinin sadece borç verme gücü vardır, harcama gücü değil. Mali otoriteler, tüketim ve tıbbi tesislere, dijital altyapıya ve çevrenin korunmasına yönelik büyük ölçekli yatırımlar için nakit transferleri yoluyla talebi aktif olarak destekleyebilir. Bu harcamalar istihdam yaratır, özel yatırımı teşvik eder ve daha güçlü ve çevreci bir toparlanma için temel oluşturur. Hükümetler, projelerin rekabetçi bir şekilde seçilmesi ve kaynakların verimsizlik nedeniyle kaybolmaması için kamu yatırım yönetimini güçlendirmelidir.

Pek çok ekonomi artık tarihsel düşük faiz oranlarıyla uzun süre yaşayabilir ve kredi maliyetlerini düşük tutabilir. IMF’nin son tahminleri, ekonomik büyümenin birçok ülkedeki borç servisi maliyetlerinden daha hızlı artacağı yönündedir - ve mutlak olarak pandemiden öncekinden daha büyük bir marjla. Bu, borç servisi maliyetlerinin düşebileceği anlamına gelir. Bu da, birçok ekonomide, borç sürdürülebilirliğinden veya tahvil piyasasına erişimden ödün vermeden kapsayıcı, güçlü ve sürdürülebilir büyümeye yatırım için yer sağlayacaktır.

Mali teşvikin önemi muhtemelen hiç bu kadar büyük olmamıştı, çünkü harcama çarpanı - kamu yatırımlarındaki artışın ekonomik büyümede getirisi - uzun süreli bir likidite tuzağında çok daha büyük olmaktadır. Faiz oranlarının efektif alt sınırında bulunan birçok ülke için, mali teşvik sadece ekonomik olarak sağlam bir politika değil, aynı zamanda mali sorumluluktur.

Tüm ülkelerin mali politika uygulaması gerekse de, teşvik boyutu açıkça değişiklik gösterecektir. Krize yüksek borç ve zayıf büyüme beklentisiyle girenlerin harcamalara öncelik vermesi ve finansal destek alması gerekecek. Borcu sürdürülemez olanlar, bu krizle mücadele etmek için kaynakları serbest bırakmak için bir an önce yeniden yapılanmalıdır. Tüm ülkeler, yapısal reformlar, gelir artırıcı önlemler ve savurgan harcamalarda kesintiler dahil olmak üzere borcun sürdürülebilir kalmasını sağlamak için orta vadeli mali çerçeveler oluşturmalıdır.

Hayatta bir kez yaşanacak bir krize, politika yapıcılar, güçlü bir şekilde yanıt vererek daha derin bir durgunluğu önledi. Para politikası bu çabanın merkezinde ve öyle kalacak, ancak dünya küresel bir likidite tuzağında ve umutları yükseltmek için küresel senkronize bir mali çabanın zamanı geldi.

Likidite Tuzağı

Para talebinin faiz oranlarına sonsuz esnek olduğu durumu belirten bir kavramdır. Faizin düşürülebileceği minimum seviye bulunmaktadır.

Likidite tuzağı İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes tarafından ortaya atılmış bir görüştür. Keynes para talebini etkileyen faktörleri elde para tutma güdüsünü baz alan likidite tercihi teorisi ile açıklamaktadır. Keynes'e göre para talebi işlem, ihtiyat ve spekülasyon olmak üzere üç  faktörden etkilenmektedir ve bunlar arasında spekülasyon güdüsüyle para talebi faiz oranlarının bir fonksiyonudur. Para bir değer biriktirme aracıdır, spekülasyon güdüsü de piyasa beklentileri ile gelecekte kar elde etme amacıyla paranın elde tutulması anlamına gelmektedir. Keynes'e göre böyle bir durumda kişiler paralarını mevduat ve bono olarak ayırmaktadır.

Keynes faiz oranlarının düşebileceği minimum bir sınır olduğu görüşündedir. Tahvil fiyatları yüksek ise faizler düşük demektir, bu durumda kişiler faizlerin belirli bir seviyeye gerilemesinden sonra faizlerin daha fazla düşmeyeceği ve artışa geçeceği, faizlerin artmasıyla tahvil fiyatlarının gerileyeceği beklentisi ile paralarını mevduat olarak (likit) tutmaya başlamaktadır. Özetle, spekülatif para talebi faiz oranları ile ters yönlü ilerlemektedir.

Aşağıda para talebi ve faiz oranları arasındaki ilişki gösterilmiştir. Grafikten de görüleceği üzere faiz oranları belirli bir seviyeye indirilse de (para arzını artırarak) sonrasında spekülatif para talebi durmuştur. Bu sınırdan itibaren para talebinin faiz esnekliği sonsuzdur (Tam esnek).

likidite tuzağı grafik

Likidite tuzağına düşüldüğünde faiz oranları düşükken tasarruf oranı yüksektir, ve bu durumda para arzı faiz oranlarını daha fazla düşüremeyecek, para politikası işlevsiz kalacaktır.

Bu terimin İngilizce karşılığı: Liquidity Trap

Likidite tuzağı ve maliyet enflasyonu

Küresel pandeminin dünyanın önde gelen ekonomileri üzerindeki 'baskılayıcı' etkisi, reel sektörün ve istihdamın korunması adına, hükümetleri, ekonomi yönetimlerini yüklü 'parasal genişleme' tercihine yönlendirmekte. Bu yönlendirmeye cesaret edilmesinin en önemli gerekçelerinden birisini ise, yüklü parasal genişlemenin ne ABD'de, ne de Euro Bölgesi'nde 'enflasyonist' bir etkiye sebep olmaması oluşturmakta. Öyle ki, gerek 'paranın dolaşımhızı'nda gözlenen çökme, gerekse de ekonomi aktörlerinin faiz hadlerine olan esnekliklerinin, tepki verme düzeylerinin adeta 'sıfırlanmış' olması, önde gelen ülkeleri 'likidite tuzağı'na sürüklemiş durumda.

Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz

Gerek ABD Merkez Bankası (FED), gerekse de Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) para politikası faizini sıfıra yaklaştırmaları, gerekse de 'pandemi destek programı'na milyarlarca dolar veya euro ek tahvil alım ve parasal genişleme kararları etkilemeleri, küresel pandeminin ülke ekonomileri üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf edecek bir sabit yatırım ve tüketim harcaması hareketlenmesine sebep olacak mı; meçhul. Çünkü, ekonomi aktörlerinin tümünde pandeminin bundan sonraki seyrine yönelik olarak, aşıyla ilgili olumlu gelişmelere rağmen, hala ciddi soru işaretleri söz konusu.
Mevcut tablo şu noktayı öne çıkarıyor; pandeminin sebep olduğu 'güvensizlik' hayli ağır bastığından, merkez bankalarının tüm parasal genişleme tedbirleri, öncelikle sabit sermaye yatırım harcamaları ve hane halkı tüketim harcamaları üzerinden ekonomik büyümenin desteklenmesine beklenen katkıyı sağlamıyor. Bu nedenle, bir dönemin 'neoliberal' söylem ve politikalarının kalesi konumunda olan IMF dahi 'aslakamu harcamalarını durdurmayın' diye bastırıyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün son 'Almanya' raporunda, Almanya'nın 'de kamu desteklerini asla yavaşlatmaması gerektiğine dair önemli tespitler söz konusu.
Nitekim, ECB Başkanı Lagarde da, tüm parasal tedbirlere rağmen, tüketicilerin temkinli davranmayı sürdürdüğüne işaret etmekte. Lagarde bu nedenle, hem parasal tedbirlerde, hem de kamu maliyesine yönelik tedbirlerde hırslı ve koordineli bir tutumun gerekli olduğunu belirtiyor. Bu noktada, gerek ABD, gerekse de AB'nin para ve maliyesi politikası anlamında, manevra alanını genişleten bir diğer konu da maliyet enflasyonu. Endeks değerleri üzerinden, ABD, Çin, Japonya ve AB'de son bir yıldır üretici fiyatları endeksinin aynı düzeyde kaldığı gözleniyor. Bu nedenle, Türkiye'de maliyet enflasyonun seyri bir kat daha öncelik arz etmekte.
Türkiye'de hammadde maliyetlerinin toplam maliyetlerdeki payının yüzde düzeyinde, ithal hammaddenin payının da yüzde bandında olduğunu dikkate aldığımızda, toplam maliyetlerdeki yüzde20,5'lik ağırlık, ortalama dolar kurundaki yüzde 25'lik artışın maliyet enflasyonuna yüzde 5 yansıması gerektiğine işaret ediyor. Oysa, son 1 yılda yıllıklandırılmış yurtiçi ÜFE oranı yüzde 4,26'dan yüzde 23,11'e dayandı. Bunun iktisadi verilere dayalı bir açıklaması yok. TCMB'nin para politikasını arttırmayı sürdürmesi mi, maliyet enflasyonunun 1 yılda 18,85 puan artmasının detaylı gerekçesini iyi analiz edip, üzerine gitmek mi diye sorarsanız; ben ikincisini tercih ederim.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir