yılında babasının samanlığa sakladığı üç çuval buğdaydan birini gizlice satar ve aldığı parayla doğruca Ankaraya gider. İlkokul çağlarında iken çalmaya başladığı bağlaması da yanındadır.
Amacı Ankara Radyosunda program yapan hemşerisi Muzaffer Sarısözene ulaşmaktır. Ayağında kara lastik, bacağında
yamalı pantolon, omuzunda sazı olduğu halde düşer büyük şehrin yollarına. Hayalinde radyo sanatçısı olmak vardır. Nitekim dileğini kısmen de olsa yerine getirmeyi başarır.
O yıllarda Mecliste odacılık yapan kirvesi Hüseyin Karanın yardımıyla Refik Koraltandan aldığı kartvizit, Sarısözene ulaşmasında aracılık edecektir. Koraltandan aldığı kartvizit Sarısözene ulaşmasını sağlar ama asıl amacı bu değildir Mahmut ErdalınYurttan Sesler Topluluğunun programına katılmak ister O.. Mahmut Erdal yaşamındaki bu önemli dönemeci nasıl yaşadığını, Sarısözenle nasıl tanıştığını şöyle anlatır: Nihayet Koraltandan kartviziti aldığım günün ertesi Radyoevinin kapısına dayandım.
İki saatlik bir beklemeden sonra Sarısözen geldi. Odacı bu âşık sizi bekliyor deyince gelsin odama dedi. Koraltandan aldığım katviziti Sarısözene uzattım. Kartviziti okumadan yırttı çöp tenekesine attı ve çıkar bakalım sazını dedi. Sıtkı Babadan Ah Edip Ağlamak Bana mı Düşmüşü çaldım, söyledim. Çok beğendi, işte tavsiye mektubu budur dedi. O gece Yurttan Seslerin programında beni de anons etti. Bir de Benim İçin Ötün Turnaları okudum. İlk Radyo maceram böyle oldu(2).
Bu olayın ardından memleketine döner. yılında Divriği Demir Madenlerinde işe başladıktan bir süre sonra yılında askere gider. yılında teskere alarak memleketine gelir. Mahmut Erdal bu süre içinde devamlı saz çalıp türkü söyler.
Bağlamayla tanıştığı ilk günden itibaren öncelikle yöresindeki ustaları dinler, onları izler. Pir Sultan, Kul Himmet, Nesimi çizgisindeki âşıkların deyişlerinden ilham alır. Kendi kuşağından Ali Metin, Aşık Hüseyin gibi âşıklarla sürekli irtibatta kalarak geleneğin içinde pişer. İlk dönemlerinde usta malı deyiş söyleyen her âşık gibi, Onun da kendi deyişlerini çalacağı, söyleyeceği bir gün gelecektir
Mahmut Erdal lı yıllarda artık iyiden iyiye bu mesleğin kendisi için vazgeçilmez olduğunu anlamıştır. Bu doğrultuda çalışmalar yapmak için büyük çabalar gösterir. Askerlik dönüşünde Yıldıray Çınara verdiği beş türküyle artık profesyonel müzik dünyasının içine girmiştir.
yılında Ankara Radyosunda göreve başlar. Yine aynı yıl Radyoda açılan mahalli sanatçı sınavını kazanır: Bu sırada Şemsi Bellinin Adım Adım Anadolu programı devam ediyordu. Ara sıra Semsi Bellinin konuğu oluyordum. Bu nedenle ismim yavaş yavaş duyulmaya başlamıştı. O yıllarda Turan Fevzioğlu Sivas milletvekili idi Beni Ankara Radyosunda bir işe koyması için yalvardım. Rahmetli Fevzioğlu adımı not etti ilgileneceğim dedi. Fevzioğlu Prof. İsmet Giritliye söylemiş, İsmet Giritli de Radyoevinin müdürü Yılmaz Hiçyılmaza söylemiş olacak ki müdür bana, sana şimdilik bir görev verelim ileride bir şeyler yaparız dedi.
Ben büyük stüdyoda görevlendirildim. Mikrofonları indirip kaldıracaktım. Stüdyonun temizliği de bana verilmişti. Bu iş altı ay kadar sürdü. yılında yöre sanatçıları (o zamanki adıyla mahalli sanatçılar) için sınav açıldı. Bu sunavı mahalli sanatçı olarak Ankarada Neşet Ertaş ile ben, İstanbulda da Âşık Daimî kazanmıştı(3).
Bu yıllar Mahmut Erdalın altın yılları oldu denilebilir. Zira artık sesi radyolardan işitilir, halk gecelerine sıklıkla konuk olur. yılında Grafson firmasından çıkan ilk plağı ile müzik sektörünün ayrı bir platformunda da var olduğunu gösterir. Bu çalışmalarını öylesine ilerletir ki yılları arasında 85 adet 45lik plağını dinleyicilerle buluşturur. 60lı yıllar siyasal açıdan Türkiyenin yeni bir sistem içinde yer aldığı yıllardır. Anayasasıyla oluşan bu yeni ortam ve dünyadaki siyasi hareketler Türkiyede çeşitli biçimlerde yorumlanmış, köy-kent, zengin-yoksul, halk-seçkinler türünden ikilemler iyiden iyiye ortaya çıkmıştır.
Mahmut Erdal da beslendiği kültür kanalları gereği yaşanan değişime kayıtsız kalmaz/kalamaz. Yeni oluşum içinde aktif değilse bile dolaylı olarak yer alır. Bu siyasi hareket merkez sol biçiminde tanımlanabilir 70li yıllar bu yapının daha da derinleştiği yıllardır. Bu dönemde âşıkların siyasal çizgilerini belirginleştirip o yönde çalışmalar yapmaya eğilimli olduğu yıllardır; ancak Mahmut Erdal için bu türden belirlemeler çok kolay olmaz Üstelik bu yıllara gelindiğinde, plaktan, konserlerden kazanılan parayla dört çocuk ve bir ev geçindirmek kolay değildir. Ayrıca TRTdeki mahalli sanatçılık görevi de buna izin vermeyecektir
li yıllar Mahmut Erdalın yaşamında derin içsel çelişkiler, toplumsal çalkantıların kişisel sorumluluğu ve maddi kaygılarla geçer. yıllarında Almanyada 7 adet kaset çıkarır. Ancak iç çelişmeleri ve özel hayatındaki bazı sorunları, mesleğin en verimli döneminde Onun sazından ve sesinden ayrılmasına sebep olur Yine bu dönemde TRT ile de ilişkisi kesilir.
O da geçimini temin etmek için ticarete atılır. Tâ yılına kadar camiadan uzak durur. yılından itibaren şiir yazmaya ve yazdığı bu şiirleri ezgilendirmeye başlar. Bunlardan bir kısmını Yine Dertli Dertli-Barışa Semah Dönenler ile Bir Ozanın Kaleminden (4) adlı kitaplarında ve Çarelerim ,Yine Dertli Dertli , Bir Gün Anlarsın adlı albümlerinde değerlendirmiştir. Halen İstanbulun Yeni Bosna Semtinde yaşamaktadır.
Mahalli Sanatçılıktan Âşıklığa
Mahmut Erdalın âşıklık geleneği içindeki yerini ele alırken çağdaşı âşıklardan farklı özellikler göstermesi sebebiyle ayrı bir biçimde incelemek yerinde olur. Öyle ki âşıklık geleneğinde sıkça rastlanan bir durum olan, âşığın ilk dönemlerden itibaren kendi şiirlerini söylemesi/yazması keyfiyeti Mahmut Erdalda görülmez. O daha çok ilk dönemlerinde usta malı deyişleri icra eden mahalli sanatçı kimliğindeki âşık tipini bizlere hatırlatır. Biz Mahmut Erdalın mahalli sanatçılığını ve âşıklığını üç dönem içinde değerlendiriyoruz; bunlar: yılları arasındaki ilk dönem, yılları arasında kalan ikinci dönem ve yılından günümüze kadar gelen üçüncü dönemdir.
Mahmut Erdal yılında Muzaffer Sarısözenin yanına gittiğinde daha 17 yaşında olan bir gençtir. Bu dönemde âşıklıktan öylesine uzaktır ki, yalnızca köyünde, beldesinde, yakın çevresinden duyduğu deyişleri (Usta malı) ve türküleri çalıp söylemektedir. Ayrıca bu dönemin başlarında düzensiz olan hayatı da dönem içinde şekillenmeye başlar: Evlenir, çocukları olur, Ankaraya yerleşir, işe girer vs. Bu dönemde ne Onun dilini çözecek olaylar yaşanır (!), ne de O sosyal olaylara ilgi gösterir. Bu dönem, Onun hayata ve mesleğe hazırlanması için gereken ilk dönemdir.
İkinci Dönem Mahmut Erdalın hayatının en renkli dönemidir. Mesleki bakımdan tecrübe kazanması, toplumsal konulara ilgi duyması, resmi ve özel müzik kuruluşlarıyla yakın temasta bulunması hep bu dönem içinde gerçekleşmiştir. Erdal, Çamşıhı yöresi adı verilen ve bu yöreye özgü çalış ve söyleyiş tavrı (5)olan türküleri, deyişleri ve bilhassa uzun havaları gerektiği gibi icra eden ender kişilerden birisidir. Ancak âşık kimliği hâlâ oluşmuş değildir.
Zira O seslendirdiği bazı türkülerin sözlerinde etkin rol oynamıştır ama, bu durum Onun dilinin çözüldüğü anlamını taşımaz. Bu dönemde tanıştığı ve birlikte olduğu arkadaşları, sosyal çevresi ve dönemin sosyal koşulları hayatında belirleyici rol oynamaya başlar. İlk dönemin hayata hazırlayıcı özelliği gibi bu dönem de Onu âşıklığa hazırlayan bir süreci kapsar.
Ve yılından itibaren kendi şiirlerini yazan/söyleyen, usta malı ve/veya yerel melodilerin yanında kendi doğdurduğu ezgilerle bu şiirleri icra eden âşık tipi ortaya çıkmıştır artık. Bu dönem, Erdalın gerek mahalli sanatçı olarak, gerekse âşık olarak meslekteki olgunluk dönemidir. O, son dönemde ortaya çıkan âşık/ozan kimliğinden çok, ilk ve ikinci dönemde var olan mahalli sanatçı kimliği ile geniş kitlelere seslenmiştir ve bu sayede tanınmıştır.
Özellikle derleyip aktardığı türküler, Çamşıhı yöresinin uzun havaları, deyişler ve semahlar ile halk kültürüne büyük katkılar sağlamıştır. Elbette âşıklığı da en az diğer vasıfları kadar önemlidir. Mahmut Erdalın halk sanatçılığı ve âşık/ozan kimliği üç bakımda önem taşır. Bunlardan biri teknik, diğer ikisi kültürel ve ideolojiktir:
1) Yöresinin türkülerini, manilerini, deyişlerini kısaca ses kültürünü derleyip, onları yeniden icra eden mahalli sanatçılığı ve bunun uzantısında ortaya çıkan ozan kimliği
2) Dede soyundan gelen âşıklar/ozanlar içinde farklı bir yer taşıması
3) Yakın dönem Alevi aydınlanmacılığı içinde yer alan ideolojik görüşün izdüşümü sayılabilecek Atatürkçü düşüncenin özgün bir temsilcisi olması.
Bu başlıkların her birisi üzerine söylenecek çok söz olmasına ve Mahmut Erdalı daha etraflıca anlamak gereği doğmasına karşın, biz kısıtlı albüm kitapçığı içinde ancak bu ana hatları vermekle yetiniyoruz. Âşığı tanımanın bir başka yolu olan şiirlerinden kısa alıntılarla, Onun fikir hayatını kısaca ele almak sanırız yararlı olacaktır.
Mahmut Erdal, Hüseyin Abdal soyundan gelme ocakzâde bir âşıktır. Alevilik O nun için kutsal bir yoldur. Bu yolun içinde bulunan mürşitlik makamında olanlar da, pirlik makamında olanlar da önemlidir, uludur. İşte Pir Sultan da böylesi kişilerden biridir Erdal için:
Ozanların mürşidisin pirisin
Yanar bu bağrımda közün Pir Sultan
Bence sen bir evliyalar erisin
Kıblegâhtır bana yüzün Pir Sultan
Yine aynı deyişte Pir Sultanın yolundan gittiğini şu sözlerle ifade eder:
Felsefen düşüncen güçsüzden yana
Can feda eyledin candan canana
Mahmut Erdal gibi nice ozana
Pusula olmuştur izin Pir Sultan
lı ve 70li yılların politik ortamında pek çok acıyı yaşadıktan sonra geç de olsa- toplumsal konular üzerine şiir söylemeye başlar. Bu dönemde (lı yılların ikinci yarısından itibaren) şiirlerinde daha çok, gericiliğe, sömürü düzenine karşıtlık vardır. Bununla birlikte Atatürk ve devrimlerini öven, vatan severliğe vurgu yapan şiirleri de azımsanmayacak sayıdadır.
Böyle adalette böyle düzende
Atsınlar zindana suçsa ne yazar
Din iman değildir yoksulun derdi
Ha İsa, ha Musa putsa ne yazar
Başka bir deyişinde ise:
Mahmut Erdal der ki, bu nasıl haldı
Cehalet oynadı yobaz tef çaldı
Babadan dededen miras mı kaldı
Eşekler değişti sen değişmedin
Atatürk ve devrimleri için de şöyle söylüyor:
Şanlı Atam anıtından bir çakıl
Sökemezler devrimlerin var iken
Vatan toprağında şer tohumunu
Ekemezler devrimlerin var iken
Mahmut Erdal sil gözünün pasını
Sarığa kul etme kafa tasını
Meşalen yanında gaz lambasını
Yakamazlar devrimlerin var iken
Elbette O da her halk ozanı gibi aşk ve sevda üzerine söylemeden edemez:
Mecnun etti bir güzelin bakışı
Yaktı bu bağrımı ateşe benzer
Yalın kılıç gibi kirpiği kaşı
Gözünün ziyası güneşe benzer
Zaman zaman güzelleri inceden inceye alaya almayı da ihmal etmez:
Mahmut Erdal der ki, bir zarif sazdın
Mevsimler içinde bahardın yazdın
Ödünsüz, gururlu bir güzel kızdın
Birkaç nikâh yemiş dula dönmüşsün
Ama sevdiğinden haber alamadı mı her âşık gibi hâli yaman olur Mahmut Erdalın. Bu yüzden anılmak, hatırlanmak ister; görmek sarılmak ister sevdiğine:
Beklerim selamın seher zamanı
Ilgıt ılgıt esen yel ile gönder
Engel olur ise dağlar dumanı
Mektupla geç kalır tel ile gönder
Ateşlere yakma Mahmut Erdalı
Tükendi takati kalmadı hâli
Kulağım haberde gözletme yolu
Ağızdan ağıza dil ile gönder
Mahmut Erdalın şiirlerinde âşık edebiyatının tipik özelliklerini görmek mümkündür. Biçim olarak, 8 ve 11 heceli koşmalar sıklıkla kullanılır. Erdal için şiirin biçiminden çok özü önemlidir. Bu bakımdan başka arayışlara girmediği görülür. Her yazdığı şiiri mutlaka ezgilendirmez. O, bunu da bir gereklilik olarak görmez. Anlatımda daima sadeliği, tematik bütünlüğü dikkate aldığı görülür.
Melih Duygulu
Notlar
(1) Çamşıhı yöresinde bu köye Hacı Ağanın Köyü de denilir.
(2) Mahmut Erdalla de yaptığımız görüşme.
(3) Mahmut Erdal, Bir Ozanın Kaleminden, Ankara , Çamşıhı Hüseyin Abdal Derneği Yayınları, s
(4) Bu kitap yılları arasında tam 7 defa basılmıştır.
(5) Çamşıhı Ağzı veya tavrı adı verilen bir uzun hava söyleyiş ve çalış biçimi vardır, ki bu dokunaklı icra biçimi Sivasın en karakteristik müzik tavırlarından birisidir.
Mahmut Erdal ile söyleşi
Ayhan AydınMAHMUT ERDAL’I AŞK TEMASINDA OKUMAK; SEVDA, FİRKAT, HASRET… Yandım ateşinle oldum muzdarip, He de kapına kul olam varıp… Canımı sarrafta gerdan yaptırıp, Ak göğsünün üstüne takasım gelir… Yıl ’du. Televizyonda haberler okunurken, bir anda kulak kesildim. Uzun zamandır tedavi gören usta ozan Mahmut Erdal’ın hayatını kaybettiğini söylüyordu haber… Öylesine derin bir hazine, sessizce göçüp gitmişti bu dünyadan. Kimileri tanımıyordu belki de, yalnızca sıradan bir haberdi… Üzüldüm, hem de çok. Hem ölümüne, hem de ölüm gerçeğinin hissettirdiği o gariplik duygusuna. Tarihe bırakılmış öylesine güzel bir nottu ki üstad, bir kitabın kapağının daha kapatıldığını ve kütüphanenin tozlu rafları arasına kaldırıldığını hissettim. Arada bir gidip o kapağı açacak, okudukça, söyledikçe, çaldıkça tozunu silecektik o kitabın artık; onun sesi duyulmayacaktı. Mahmut Erdal’ı ilk olarak içimde yer eden “El Ne Bilir Yar Aşkına Yandığım” türküsüyle tanımış ve öğrenmiştim. Öylesine etkileyiciydi ki, bu türkünün ardından müptelası oldum ve üstadın hayatını araştırdım, hemen hemen tüm röportajlarını, şiirlerini okudum, türkülerini dinledim. Hakikaten bir deryaydı. İçimizden kopup gelen bir tat vardı onun dizelerinde. ’de Divriği’de doğar üstad. Çocukluğu sefaletle geçmiştir. On beş yaşında halası Fitoz'un kızı Şirin'le evlenmiş; bu evlilikten dört çocuğu olmuştur. Hüseyin Abdal soyundan gelme ocakzâde bir âşıktır. Daha sekiz yaşındayken alır sazı eline. Çamşıhı’nın yöresel tavrını verir icralarında. Sivas’ın en karakteristik müzik tavırlarından olan Çamşıhı tavrı ya da ağzı denilen bu biçim çok dokunaklıdır… Rivayet odur ki, yılında babasının samanlığa sakladığı üç çuval buğdaydan birini gizlice satar ve aldığı parayla doğruca Ankara’ya gider. Muzaffer Sarısözen’i bulmaktır niyeti, Sarısözen Ankara Radyosu’nda program yapmaktadır o sırada. O zaman yaşadıklarını şöyle anlatır bir röportajında; “Ayağımda kara lastik, bacağımda yamalı pantolonla iş için Ankara Radyosu'na başvurmuştum. Bir tanıdığımız vasıtasıyla o zamanın Meclis Başkanı Koraltan'ın kartını almıştım bana yararı dokunur, diye. Radyo'da Muzaffer Sarısözen etkiliydi. Gittim iki saat bekledim Sarısözen'i, Radyo'da. İçeri uzun boylu, gözlüklü, kibar yapılı bir adam girdi, derken. Oradakiler "Hocam bu çocuk seni görmek istiyormuş" dediler. O da "Al gel sazını" dedi. Odasına çıktık. Meclis Başkanı'nın kartını uzattım. O ise karta hiç bakmadan yırtıp çöp tenekesine attı. Çıkart bakalım dedi, sazını. Ben de o günlerin "Ah çekip ağlamak bana mı düştü / Lalü figan ile hasretim yâre / Sinesin dağlamak bana mı düştü" türküsünü okudum. Muzaffer Sarısözen bana dönüp dedi ki, "İşte senin tavsiye kartın budur". ( / Ankara) Ankara Radyosu’nda sanatçılık ve radyo programı (Adım Adım Anadolu), plaklar, derlemecilik ("Bad-ı Saba Selam Söyle O Yâre", "Yine Dertli Dertli İniliyorsun", "Çoktan Beri Dostu Gördüğüm Yok", "Yârim Senden Ayrılalı" …) plak evi, yurt içi ve dışı konserler derken, Divriği Madenleri’nde bile çalışmıştır üstad. Bir hadiseye kızarak mesleğinin zirvesindeyken saz çalmayı bırakır… 77 den 92 ye kadar ara verilmiş bir müzik yaşantısı… Hem de altın çağında… Düşündükçe içim acır; böyle bir kıymetin hayat dertleriyle yurdundan gitmek zorunda oluşuna mı, böylesine verimli döneminde ortaya kalbi bir ürün koyamamasına mı, yoksa hayatın bu kadar zor oluşuna mı bilmem… Hepsine galiba… Uzun yıllar saz çalmaz, 'li yıllarda İstanbul'a göçer, orada ticaretle uğraşır. 92’den sonra şiir yazmaya devam eder… İstanbul'da Âşık Zevraki ile karşılaşması, sanat hayatında derin izler bırakır. Usta malı deyişleri icra eden mahalli sanatçı kimliğiyle yola çıkmıştı Mahmut Erdal. Daha sonra kendi şiirlerini yazmaya başlamıştı, onu “âşık” edecek nice olaylar yaşamıştı, beslenmişti acıdan; bundandı belki de şiirlerindeki Pir Sultan, Kul Himmet, Nesimi tadı… Âşık Daimi, Âşık Hüdai, Derviş Kemal, Âşık Mahzuni, Âşık Zevraki, Davut Sulari gibi ustalarla dostluk etmiş, Anadolu’nun verimli topraklarından beslenmiş; Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan ve Âşık Hüseyin gibi ozanların takdirlerini almıştı. Bir röportajında “Hepimiz biriz aslında. Aynı bedenin parçalarıyız biz halk ozanları olarak.” demişti dostları için… Üstadın müzik yaşantısını analiz edenler iki bölümde irdeler; 25 yaşına kadar olan ilk dönem ve 55 yaşından sonraki ikinci dönem. İlk dönemde aşk, hasret, hicran gibi temalar işlerken, ikinci dönemde şiirlerinde toplumsal problemleri, Alevilik düşüncesini, Atatürk sevgisini ele alır. Hem yöresinin müzikal kültürünü (Çamşıhı tavrı ile deyişler, semahlar, maniler, türküler…) tanıtması açısından mahalli sanatçı olması, hem ocakzade (Dede soyundan gelen âşık) bir ozan olması dolayısıyla talip, pirlik ve mürşitliğin kutsal değerlerine yaptığı atıflarla, hem de ikinci dönemindeki bahsettiğim temalarda Aleviliğin sosyal ve siyasal problemleri ile devletle olan ilişkileri ile 60’lı ve 70’li yılların sancılı politik günlerinden süzülen anılarını sanatsal bir biçimde işlemesiyle kültürümüz içindeki yeri doldurulamaz niteliktedir. SEVDA, FiRKAT, HASRET… Meramım üstadın aşk temalı şiirlerinden dem vurmaktı ama kalemi aldım ya elime, tutamadım yine kendimi… Hakikaten insanın içini sızlatan öylesine güzel şiirleri vardır ki, öylesine yalın bir dilden, böyle derin aşk sızısı nasıl duyulur bilemem… Aşk dedim mi, aşkın en yalın tanımı olan Âşık Veysel üstadın deyişi gelir aklıma; “Seversin, kavuşamazsın, aşk olur…” Aşk öylesine yoğun ve kalabalık bir duygudur ki; sevda vardır içinde; hasret, acı, kıskançlık, öfke, mutluluk, kaybetme korkusu… Ama en olmazsa olmazı da ayrılıklardır. Öyle ya, her aşkın içinde ayrılık vardır, yürekte acı ve iz bırakacak keşke’leri saklar geçmişten.
Durum
Kullanılmış
Plak Türü
Single(7 inch)
Müzik Türü
Türk Halk Müziği
Aman aman dertli başım - İşim figan oldu haberin var mı / Mahmut ERDAL - Plak Aman aman dertli başım - İşim figan oldu haberin var mı / Mahmut ERDAL - 45'lik plak Marka : Mamati Koleksiyon Stok Kodu : 4X Bu ürün ShopPHP e-ticaret yazılımı ile listelenmiştir
Türkçe dilindedir.
Aman aman dertli başım - İşim figan oldu haberin var mı / Mahmut ERDAL - Plak, yıllar önce satışa sunulmuştur.
Aman aman dertli başım - İşim figan oldu haberin var mı / Mahmut ERDAL - Plak başlıklı ürün, Efemera, Müzik, Sinema > Müzik, Plak, Kaset, CD > Plak > Yerli Plaklar > Yerli 45 Devir Plak (45'lik) kategorisi altında İkinci El olarak satılmaktadır.
Kondisyon: İyi
Ürün kondisyonları ürün açıklamalarında belirtildiği ve/veya ürün fotoğraflarında görüldüğü gibidir. Açıklamada yer alan veya fotoğrafta görülen üründen farklı nitelikte bir ürün gönderilmesi halinde siparişin iadesi/iptali seafoodplus.info güvencesi ile sağlanabilmektedir.
Kargo Ödeme DurumuAlıcı Öder
Ürün Mamati Koleksiyon tarafından, PTT, Yurtiçi, Aras veya Sendeo Kargoyla gönderilecektir. Kargo ücreti TL dir ve sipariş anında ödenir. Aynı mağazadan veya ortak kargo anlaşmalı mağazalardan bu ürünle birlikte alacağınız diğer ürünler için ek kargo ücreti ödemezsiniz.
Mamati Koleksiyon - Mağaza Hakkında
yılından bu yana koleksiyonerlere ve plak severlere hizmet vermekteyiz. Kitapçılar köprüsünde başlayan serüvenimiz, şu an Bakırköy’de kendi dükkanımızda devam ediyor.