Günümüz Fransız sineması bazılarımıza, o her türlü tabunun yıkıldığı, aşırı uçların zorlandığı filmlerden sonra duyulan mide bulantısını hatırlatır. Bazılarımız da Fransız sinemasının öncü bir sinema olduğunu düşünür; görüş açılarımızı değiştirme çabasından ve de sinemayı entellektüel kaygıların bir dili haline getirme arayışından dolayı. Belki de bu durum, Yeni Dalga yönetmenlerinin sinemadaki öncülüğünü devam ettirme sorumluluğu da olabilir.
Bundan seneler önce Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Fransız yönetmen Bruno Dumont’un La Vie de Jesus (İsa’nın Hayatı) adlı filmini izleyip salondan ayrılanlar hissettikleri fiziksel rahatsızlıkları saklayamıyorlardı. Öte yandan Fransa’nın küçük kasaba insanlarının hayatına olabildiğince yalın ve gerçekçi bir anlatımla yaklaşarak, Dumont kendisinden sonra gelen yönetmenler için model alınabilecek bir estetik anlayışını Avrupa sinemasına kazandırıyordu. Hatta her konuşmasında İstanbul Film Festivali’nde izlediği filmlerin onun için bir okul işlevi gördüğünü dile getiren Nuri Bilge Ceylan’ın da bu tür bir sinema dilinden etkilendiği iddia edilebilir.
Bu haftanın Fransız filmi Mahrem Şeyler ise alt sınıftan gelen, toplumda kadın olma durumları ile mutsuz olan iki kadının sistemin tabulaştırdığı değerleri ve görüşleri alt etme adına oynadıkları oyunu anlatıyor. Yine bu ay vizyona giren Takashi Miike’nin Ölüm Provası filmindeki kadın karakterin yaptığı gibi, Mahrem Şey’lerin Fransız ’femme fatale’ları Sandrine ve Nathalie de sistemi yenmek için kadınlardan beklenilen rolleri giyinmeyi tercih ediyorlar. Oyunun tek amacı başkalarınca belirlenmiş kaderlerini değiştirmek. Oyunu kaybetmenin tek yolu ise aşık olmak.
Oyuna başlamadan önce kendi zırhlarını kuşanmayı ihmal etmiyorlar. Toplumun kadınlar üzerindeki gücünün mahremiyet kavramının dayatılması ile eşdeğer gören film, kadınların böyle bir oyuna mahremiyetten kurtularak hazırlanabileceğini daha filmin başında öngörüyor. Mahremiyetin kazanıldığı noktanın bakılma eyleminden korkmanın, kısacası utanç duygusundan geçtiğini anlayan kadınlar, utanmaz olmanın büyük bir güç olduğunu bilerek harekete geçiyorlar. Nasıl utanılmayacağını Nathalie Sandrine’e şu şekilde öğretiyor: kendi cinsel gücünü, hatta kendine zevk vermenin gücünü keşfet ve bunu istediğin her yerde uygula. Filmin bu noktada yapamadığı şey ise kadın olmanın kendisi ile cinsel özgürlük arasında bağlantı kurmak. İki kadının yaptıkları doğal olanın dışında bir oyun olarak sunulmuş ne yazık ki.
Sandrine ve Nathalie’nin toplumda hedefledikleri konum ise bize 80’lerin Türk filmlerinden oldukça tanıdık gelen bir senaryo: bir holdingte sekreter konumundan, olabilecek en üst konuma yükselmek; yani holding patronunun oğlunu elde etmek. Türk filmlerinde kadının güzelliği, masumiyeti ve de içinde bulunduğu kötü durum patronu baştan çıkarırken, bu filmdeki kadınların işi patrona bırakmak gibi bir niyetleri yok.
Mahrem Şeyler’i ’nin en iyi on filminden birisi olarak seçen Cahiers Du Cinema dergisinin kararından etkilenmemek oldukça zor. Filmin kadınlarının ve de alt sınıfın durumu üzerinden oldukça öncü ve farklı bir anlatım yakalama çabasında olduğu aşikar. Buna hizmet edebilecek oldukça da fazla öge var filmde: çok iyi bir görüntü yönetmenliği, kurgunun akıcılığı ve özellikle iki aktrisin başarılı performansları. Ama sanırım tek eksik durum yönetmenin bunları farklı bir şekilde kullanıp, bizi sarsacak bir film yapmakta yeterli olamaması.
Jean-Claude Brisseau, kadınların heyecanlı misyonunu destekleyeci bir anlatım oluşturamamış. Başlangıç sahnesinin ilginç gerçeküstü mizanseni içinde başlayan film, final sahnesine kadar bu havayı tutturamadığından adeta kendi kendisini baltalıyor. Bu iki kadının toplum içinde oldukça alt bir seviyede olan, ama bir yandan imkansızı gerçekleştirmek isteyen savaşçılar olduklarının altı Fransız sinemasının kalıplaşmış, entelektüel ve sansasyonel kaygılar taşıyan anlatısının dışında çizilebilseydi, izleyicinin de bakış açısını değiştirebilen bir film ortaya çıkabilirdi.
İlk sahnede tuhaf ama etkileyici bir kareografinin sonunda mastürbasyon yapan ve adeta bir Amazon kadınına dönüşen Nathalie, filmin ilerleyen sahnelerinde karakter olarak oldukça arka plana atılıyor. Gerçeküstü ve mistik havayı filmin başında yakaladıktan sonra filmin sonuna kadar herhangi bir müdahelede bulunmayan yönetmen, filmin final sahnesinde bu havayı geri kazanmaya çalıştığından, bu sahnede istenilen etkiyi bırakmıyor.
Kendi kuralları ile bu oyunun üstesinden gelebileceklerini öngören
bu iki kadının, oyun sırasında, toplumun ötesinde, bilinmeyen ve başedilmesi imkansız güçlerin varolabileceği gerçeği ile karşılaşmaları, akla hemen Stanley Kubrick’in Gözü Tamamen Kapalı filmini getiriyor. Kubrick bu türden bir gerçeğin duyusunu tüm filme yayabilmeyi başarmıştı. Brisseau ise bunu yapmanın birkaç sahnedeki müdahelesi ve bir ölüm meleği temsilinin filmde arada bir gözükmesi ile gerçekleşebileceği yanılgısına düşmüş. Mistik havayı sadece cinsel ilişki sahneleri ile bile yakalayabilirdi. Ancak bu sahneler de birçok Fransız filminde görmeye alışık olduğumuz sınırsızlıkta ve gerçeklikte tasarlanmış. Bu tasarımın kadınlar için özgürleştirici olduğu düşünebilir, ama izleyicinin pornonun yumuşutalmış halini andıran bu sahnelere, bu şekilde bakabilmesini beklemek neredeyse imkansız.
Brisseau’nun Fransa ve dünya sineması adına yeni bir yol açtığı söylenemez. Bunun kolay bir iş olmadığı kesin, ama böylesine iddialı bir konuyu sergileyen film ister istemez bu beklentiyi yaratıyor. Öncü olma çabası ile iyi bir film ortaya çıkarma arasındaki denge çok hassas. Bu dengeyi sorgulatan bir film olması açısından da kesinlikle seyredilmeye değer.
Mahremiyet
FRAGMANI İZLE
İzlemek İstiyorum
Eleştiri yaz!
Jay, kötü giden bir evliliğin ardından karısını terk eden ve barmenlik yaparak yaşamını sürdüren yalnız bir adamdır. Jay bir gün tek başına yaşadığı evinde tanımadığı, adını bile bilmediği bir kadınla birlikte olur. Başlarda sadece bedensel arzulara dayalı olarka başlayan bu ilişki zamanla birbirlerine aşık olmalarıyla yön değiştirir. Bu gizemli kadın hakkında her şeyi bilmek isteyen Jay, onu günlerce yaşadığı yer başta olmak üzere birçok yerde takip eder. Sonunda keşfettiği gerçek, ilişkilerini ne gibi bir noktaya taşıyacaktır?
Filmin yönetmen koltuğunda Queen Margot filmiyle Cannes Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülünü kazanan Chereau bulunuyor.
Öneriler
En iyi ve en faydalı yorumlar
Günümüzdeki ilişkilerin, bir yansıması gibi
etkilendimmahremiyet ne yapıp edip izlemeniz gereken filmlerden biri.
Tene Kanan Dokunuşseafoodplus.info doğasına hükmeden dürtülerin eşliğinde anlam kazanan bir film, bu film. Fransız erkek yönetmen ?Patrice Chereau? yapımı filmi; kadın ile erkeğin birbirinden ayrışmasız bir bütün olarak, arayışlar etrafında nasıl gelgitlere maruz kaldığını, derecesi bir hayli yüksek tensel dokunuşların kıyısında, başarılı bir yapıda ele alıp irdeliyor. İki cinsin ortak noktası olarak
Devamını oku
bence filmin konusu güzel, modern hayatta bazı ihtiyaçlarımızın nasıl dejenere olduğunu anlatıyor. fakat konunun işlenilişini hiç beğenmedim çünkü gereğinden çok çok fazla erotizm kullanılmış. filmin başından sonuna kadar cinsellik ön plandaydı. filmi seyrederken kendimi seks hakkında ders veren bir sınıfta gibi hissetim çünkü her çarşamba tüm ayrıntılarıyla gösteriliyordu. ama yine de gidin derim!
Ülke Fransa
Dağıtımcı-
Yapım yılı
Metrajuzun metrajlı film
İlginç Detaylar-
Bütçe-
Dil Fransızca
Görüntü formatı -
RenkRenkli
Ses formatı-
Yapım formatı-
Viza numarası-
Bu filmi sevdiyseniz, şunlar da ilginizi çekebilir: : Yılın en iyi filmleri , En iyi film: Dram, {Genre} türündeki en iyi filmler :
Tüm Sinema Haberleri
En Popüler Fragmanlar
Vizyondaki En İyi Filmler
İlk bölümü ile 14 Temmuz’da TRT 1 ekranlarında olan Mahrem belgeseli yaşanan darbe girişimine dair bilinmeyenleri izleyici karşısına çıkarıyor. Belgeselin çekimleri dört farklı ilde ve 11 hafta da yapıldı. Çekimlerde ise yaklaşık 2 bin figüran yer aldı.
MAHREM BELGESELİ KONUSU
TRT 1 tarafından hazırlanan “Mahrem” belgeseline ait ilk tanıtım yayımlanmıştı. Belgeselle ilgili yaptığı paylaşımda TRT Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Eren, “FETÖ’nün alçaklıklarını anlatmaya devam ediyoruz. Hain terör örgütünün kirli ve karanlık yapılanmasının, örgüt şemasının, TSK’ya sızma faaliyetlerinin tanıkların beyanlarıyla ortaya konduğu “MAHREM”, ilk bölümüyle 14 Temmuz’da TRT ekranlarında,” açıklamalarına yer verdi. Etkin pişmanlık yasasından yararlanan eski örgüt üyelerinin ilk kez açık kimlikle verdikleri röportajların yayımlanacağı belgeselde aynı zamanda FETÖ mağdurlarının da ifadeleri yer alacak.
“Mahrem” belgeseliyle ilgili yayımlanan ilk tanıtımda, FETÖ’cü olmayan askeri öğrencilerin TSK bünyesinden sistematik biçimde dışarı atılışı ve örgütün TSK üzerinde hakimiyet kurmasında büyük etkisi olan “Şok Mangaları” da yer alıyor. Belgeselin ilk tanıtımında FETÖ’nün askeri okullara yerleştirmek için özel olarak yetiştirdiği ve takibe aldığı gençlere askeri okullara giriş sınavı sorularını nasıl ve hangi yöntemlerle verdiği de gözler önüne seriliyor. Toplam 10 bölümden oluşan belgeselin ilk iki bölümünde FETÖ'nün ortaokul çağlarından itibaren öğrencilere nasıl yaklaştığı, askeri okullara nasıl eleman yerleştirdiği tanıkların açık beyanlarıyla işleniyor.
MAHREM BELGESELİ NEREDE ÇEKİLİDİ?
“Mahrem” belgeselinin çekimleri 4 ilde, farklı mekânda ve 11 haftada gerçekleştirildi. Belgeselde 2 binden fazla figüran ve oyuncu yer aldı. Senaristliğini Halis Cahit Kurutlu’nun ve Gürkan Tanyaş’ın, yapımcılığını ise Halis Cahit Kurutlu’nun üstlendiği belgeselin yönetmen koltuğunda Hamit Coşkun oturuyor. “Mahrem” belgeseli ilk bölümüyle 14 Temmuz’da TRT 1’de ekranlara geldi. Üçüncü ve dördüncü bölümüyle ise 15 Temmuz'da saat 'de TRT 1 ekranlarına gelecek.
MAHREM OYUNCULARI
Emrah Akduman
İlter Kapıcı
Melih Özkaya
Birhan Tut
Yalgın Yeter
Faruk Pakiş
Asir Gündoğdu
Ali Öner
Mert Karabulut
Batuhan Sert
Mert Özbek