mehmet okuyan asr suresi tefsiri / YAZILARIM: 'Asr Sûresi’nin Tefsiri

Mehmet Okuyan Asr Suresi Tefsiri

mehmet okuyan asr suresi tefsiri


fryma Adresi ..<a«4İI JLi- "Gazaba uğratılmışların ve sapmışların
yolunu değil!" Âyetteki el-mağdûb kelimesi "gazaba uğratılmış
olmak", ed-dâllîn sözcüğü ise "şaşkınlıkta ve sapıklıkta kalanlar"
demektir.
a) Nisâ' 4/69'da sayılan dört grup, hakkı, istikameti ve doğruyu temsil
etmektedir; geride kalan "gazaba uğratılmışlar ve sapıklıkta kalanlar" ise
1/5. FÂTİHA SÛRESİ 75

kaybeden herkesi içermektedir. Bunları sadece bazı Yahudi ve Hıristiyanlar


olarak yorumlamak, âyetin evrensel mesajını daraltmaya neden olur. Kaldı
ki Yüce Allah isim vermemekte; nitelikler üzerinde durup "şahıslan" de­
ğil, onların "yolunu" sakıncalı olarak nitelendirmektedir. Zaten bu sûrenin
indirildiği dönemde Mekke'de Hz. Peygamberi rahatsız edenler arasında
bunlar yoktu ki onlarla ilgili bilgiler gelmiş olsun.

b) ^g!lc- l- j " Gazaba uğratılmışlar" ifadesi, ilk insan neslinden


Kıyâmet sabahına kadar gelecek olan ve İlâhî gazabı hak eden herkestir;
bunların içinde inkâra Yahudiler de elbette vardır. "Sapıklıkta ka­
lanlar" ifadesi de, benzer şekilde hakka karşı inanç şaşkınlığını tercih eden
ve gerçeğin karşısına dikilenlerdir. Şaşmakla kalmayıp şaşırtmaya çalışan
ve yoldan çıkmışlıkla nitelendirilen herkestir. Elbette bunların içinde bu
özellikteki Hıristiyanlar da vardır. Benzer özelliklerin sahibi olan herkes bu
hitabın muhatabıdır.

FÂTİHA SÛRESİNİN GENEL MESAJLARI


Kur'ân'ın özü, esası, özeti, önsözü ve girişi olarak isimlendirilen ve
Hz. Peygamber tarafından "namazın almazsa olmazı" olarak tanıtılan
Fâtiha sûresinde, açıklamaya çalıştığımız gibi üç ana konu ele alınmakta­
dır. "Hamd", "tevhid ilam" ve "dua". Zaten Kur'ân'ın muhtevası da genel
itibariyle bunlardan oluşuyor diyebiliriz.
(1. âyet): Fâtiha, her işe Yüce Allah'ın adıyla başlamanın gerektiğini
ortaya koymak üzere Besmele ile başlamaktadır. Besmele, bir işe Allah'ın
adını anarak, o işe Allah'ı şahit tutarak ve o işi Allah nzası için yapmakta
oluşun bir ifadesidir. Niyetini böyle belirleyenler Allah'ın merhamet sıfat­
lan gereği, hayırlı işlerinde başanya ulaşabileceklerdir.
( âyetler): Bu âyetlerde, sûrenin ilk konusu olan "hamd"in Yüce
Allah'a ait olduğu, sadece O'na hamd edilmesi gerektiği, çünkü hamde la­
yık varlığın sadece O olduğu beyan edilmekte ve Yüce Allah'ın bazı sıfat­
lan sayılmaktadır. Bu sıfatlar içerisinde Yüce Allah'ın âlemlerin rabbi, sa­
hibi, yöneticisi, idare edicisi ve şekillendiricisi olduğu beyan edilmektedir.
Aynca özellikle rahmetinin kâinatı çepeçevre kuşattığım ifade etmek üzere,
Rahmân ve Rahîm sıfatları ikinci defa zikredilmektedir. Daha sonra "Din gü­
76 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ 1

nünün yani hesap gününün sahibi" oluşu da âhiret inananı hatırlatarak, bu


bilinçle yaşamak için önemli bir ders ve istikamet vermektedir.
(5. âyet): Bu âyet, sûrenin ikinci konusunu oluşturan "tevhid ilam"dır
ve Allah'tan başka ilâh tanımama esasmı içermektedir. Kulluk yapılan var­
lıktan yardım istenir; yardım istemek için de kulluk yapmak gerekir. Bu
anlamda kulluğun da, yardım talebinin de yegâne adresi Yüce Allah'tır. Bu
arada Yüce Allah, insanlara "ben" dememeyi, "biz" demeyi öğreterek, insa­
nın sosyal bir varlık olduğuna dikkat çekmektedir. Aynca dolaylı olarak bu
âyette bütün yaratılmışların lisan-ı halleriyle Allah'a kul olduklarını beyan
ettikleri de mesajlar arasında yer almaktadır.
( âyetler): Sûrenin son âyetleri, üçüncü ve son konuyu oluşturur
ki bu da hidayet isteği anlammda "dua"dır. Yüce Allah, insanoğluna, neyi
kimden isteyeceğini öğretmekte, hak ve hakikat yolunu en önemli değer
olarak belirleyip, oraya doğru istikamet belirlemelerini kullarından is­
temektedir. Nimet verilenlerden olmak için nimeti hak etmek ve Kur'ân
nimetiyle buluşmak gerekir. Bunun yolu, nimet verilen peygamberler ve
diğer üç grubun yolunu takip etmekten geçer.
Gazabı hak etmemek ve sapıklıkta kalmamak da insan iradesinin doğ­
ru yöne çevrilmesi gereğinin bir sonucudur. Aksi takdirde gazaptan da şaş­
kınlıktan da kurtulmak imkânsızlaşır.
Fâtiha'da çizilen bu İlâhî rotadan sapmamak ve Kur'ân'm sunduğu,
Hz. Peygamber'in de bizzat yaşayarak örnekliğini gösterdiği İlâhî rehber­
likten kopmamak için Allah'ın ipine, yani Kur'ân'a sıkıca sanlmak gerekir.
Bunun sonunda Hakk'ın rızasını kazanmış olmak, en büyük niyazımızdır.
Rabbimiz bizi bu nurlu yoldan ayrı koymasın; Kitâb'ıyla konuşmayı,
Kitâb'ını konuşmayı, Kitâb'ını konuşturmayı ve Kitâb'mı gündem yapmayı
nasip eylesin.
A 'L Â S Û R E S İ

SÛRENİN GENEL TANITIMI


Mekke döneminde indirilmiş olup, 19 âyetten oluşan ve adım ilk
âyetteki "yüce, en yüce" anlamına gelen el-a‘lâ kelimesinden alan A'lâ
sûresi, resmî sıralamada 87, iniş sırasına göre ise 8. sûredir.
Bu sûre, Târik sûresiyle "insanın yaratılışına ve kâinata gönderme
yapması, ayrıca vahyin yıldız oluşu ve Kur'ân'm öğüt vericiliği"nde anlam
ilişkisine sahiptir.
A'lâ sûresi, Yüce Allah'ı tesbîh emriyle başlamakta, O'nun yaratıcılığı,
düzenleyiciliği, en ince ayrıntısıyla şekillendiriciliği ve her varlığı belli bir
amaca hizmet edecek şekilde programlayıcılığı sıfatlarıyla devam etmek­
tedir.
Tabiattaki eşsiz düzene temas edilerek, kapkara kuru ota çevrilen ye­
şillik, insanoğlunun dikkatine sunulmakta ve tabiattaki sanatkârca dönü­
şümün farkına varılması amaçlanmaktadır. Daha sonra, Hz. Peygamber'e
İlâhî vahyin okunup kavratılacağı, onun da vahyi unutmamasının sağla­
nacağı beyan edilmektedir. Bu arada, Yüce Allah'ı unutmamanın önemine
vurgu yapılmakta, çünkü O'nun her şeyi hakkıyla bilen yegâne varlık ol­
duğu ifade edilmektedir.
Öğüdün yararlı olacağı belirtilerek, Allah'a saygı duyarılann bu öğüt­
ten yararlanacağı, azgınların ise öğütten kaçınıp ateşe yaslanacakları hatır­
latılmaktadır.
Kendisini arındıranların, Allah'ın adını anan ve O'na güvenenlerin
gerçek arınmayı başaracakları, geri kalanların ise dünyayı tercihlerinin so­
nucunda âhireti kaybetmiş olacaklan belirtilmekte ve bütün bu gerçeklerin
evrensel anlamda bütün vahiylerde aynı olduğu ortaya konulmaktadır.
80 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

SÛRENİN MEÂLİ
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yaratıp düzene koyan, takdir edip takdire uygun imkânlar su­
nan, (topraktan) otlak çıkaran, sonra da onu kapkara kuru ota çeviren Yüce
Rabbinin adım teşbih et. Sana (Kur'ân'ı) Biz okutacağız; Allah'ın dile­
diği hariç, unutmayacaksın. Şüphesiz ki Allah, açığı ve gizleneni bilir. 8.
(Böylece) seni en kolaya muvaffak kılacağız. 9 .0 halde, öğüt fayda vereceği
için öğüt ver. (Allah'tan) korkan kişi öğütten yararlanacak; en büyük
ateşe girecek olan en azgm kimse ise öğütten kaçınacaktır. Sonra böylesi
kişi, ateşte ne (tam) ölür, ne de (tam) yaşar. Doğrusu (bu dünyada)
arınan ve Rabbinin adım anıp O'na kulluk eden kişi mutluluğa ermiştir.
Fakat siz (ey inançsız insanlar), dünya hayatım tercih ediyorsunuz.
Oysa ahiret daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır. Şüphesiz bu (anlatı­
lanlar), önceki vahiylerde, (meselâ) İbrahim ve Mûsâ'nm sahifelerinde de
vardı.

ÂYETLERİN TEFSİRİ
ÂYETLER:
87/8. A'LÂ SÛRESİ 81

" Yaratıp düzene koyan, takdir edip takdire uygun imkânlar su­
nan, (topraktan) otlak çıkaran, sonra da onu kapkara kuru ota çeviren Yüce
Rabbinin adını teşbih et."
A'lâ sûresinin bu ilk âyet grubunda Yüce Allah, O'nu teşbih etmemiz
gerektiğini ifade ettikten sonra, kendi sıfatlarından bir grubu bizlere sun­
maktadır. Bütün yaratıklar anlamında kâinattaki sistem hakkında aynntılı
bilgilerin yer aldığı bu bölüm, Yüce Allah'ı tanıma noktasmda çok faydalı
bilgiler içermektedir.

a) Teşbihin Önemi
Sûrenin ilk âyeti, teşbihin gerekliliği ve Yüce Allah'ın erişilmez yü­
celiğinin ifade edildiği bir mesaj vermekte, bir anlamda kulluk bilincinin
vazgeçilmezi olarak teşbih ibadetinin önemine vurgu yapılmış olmaktadır.

,jliY l dlüj "Yüce Rabbinin adını teşbih et." Âyetteki


sebbıh emri "teşbih efmek", «İİj j ZLI isme rabbik tamlaması "Rabbinin adı",
VI '

lJ s - Yl el-a'lâ kelimesi ise "yüce, en büyük" demektir.


Bu âyette Yüce Allah öncelikle Hz. Peygamber'e, ardından bütün in­
sanlara, O'nun adını teşbih etmelerini emretmektedir.

ı. T e ş b i h i n A n l a m ı

Teşbih, -insan için- hatırda tutulan şeyin dile getirilmesidir. Zihnin


Yüce Allah'ı yüceltmesi ve peşinden kendisinin de yücelmesidir. Teşbih,
kozmik İlâhiye katılım çağrısıdır. Tesbîh Allah için, O'nun adına hareket
etmek demektir Teşbihin Allah adına hareket etmek anlamı, özellikle
bu sûrenin 2 ve 3. âyetlerinin mesajıyla gayet uyumludur. Orada da ifade
edeceğimiz üzere, varlıklar ne için yaratılmışsa ona uygun programlanmış­
lardır. İnsan da Allah'a kulluk için yaratıldığına göre, bu amacı gerçekleş­
tirmek için yaşamalıdır; âyetteki tesbîh emrinin bir amacı da budur.
Pek çok âyette belirtildiği üzere, bütün varlıklar Yüce Allah'ı kendi
halleriyle teşbih etmektedir Diğer varlıkların teşbihinde bilinç ve kelime

İslâmoğlu, age., s. 'te 8. not; 'de 1. not; 'te 1. not.


Ra'd 13/13; İsrâ 17/44; Haşr 59/1; Saff 61/1; Cum'a 62/1; Teğâbün 64/1.
82 KISA SÛRELERİN TEFSİRİ I

tekrarı şart olmadığı için, bunların teşbihini insanlar anlayamamaktadır.


Zikirde ise özellikle bilinç şarttır. Bu durumda teşbih, kâinattaki iradesiz
koroya iradeyle katılmak ve onlardan ayn düşmemek demektir. Bu koroyu
terk edenleri ise derin bir terk ediliş beklemektedir Yüce Allah'ın adını
teşbih etmek demek, O'nun farkma varmak ve O'nun istediği gibi yaşamak
demektir. İradeli tesbîh, diğerlerine göre çok daha anlamlı ve etkilidir; çün­
kü bu teşbihle adeta hayat programlanmaktadır.

ıı. el-A'lâ K e l i m e s i n i n  y e tt e k i K o n u m u v e A n l a m ı
V t

(JLe-Yl el-a'lâ kelimesi, âyetteki ism kelimesini nitelendiriyorsa "en


yüce" anlamına gelir. Çünkü İsrâ 17/'da Yüce Allah'ın Allah ve Rahmâtı
kelimeleriyle anılmasını emreden hitap vardır. Fâtiha'da iki âyette iki defa
Rahman ve Rahtm kelimeleri geçmekte, böylece bütün besmelelerde bu iki
sıfat tekrarlanmış olmaktadır. Demek ki, isimlerin birbirine göre farklılık
arz edebilme durumu vardır. Ancak yine A'râf 7/ ve İsrâ 17/'a göre,
bütün güzel isimler sadece Allah'a aittir; O'na bu isimlerle dua edilmelidir.
Bu nedenle isimlerin güzeli veya en güzelinin bulunması doğaldır.
Y \ m

el-a'lâ kelimesi, eğer âyetteki rabb kelimesini nitelendiriyorsa,


bu durumda kelime "yüce" anlamına gelir. Râzî'nin de belirttiği gibi ism-i
tafdîl, yani "görecelilik" kalıbı Yüce Allah için "en büyük, daha büyük"
gibi anlaşılmamalıdır. Çünkü bu durumda sanki başka büyükler de varmış
gibi algılanabilir. Bu sakınca nedeniyle, Yüce Ali zıh için bu ifadeleri "gerçek
ve tek" şeklinde anlamak daha isabetlidir. Allâhü ekber tamlaması "Allah
en büyüktür" şeklinde değil de, "Allah gerçek ve tek büyüktür" şeklinde
tercüme edilse, bu daha doğru olur.
^ TM *
Ayetteki (jü-Yl el-a'lâ kelimesi, en yakınındaki kelime rabb olduğu için,
öncelikle onu nitelendirmek durumundadır. Bu nedenle biz de tercümeyi
bu şekilde yaptık.

Teşbihte tenzih ve nefiy vardır; yani teşbih, Yüce Allah'ı eksikliklerden ve olumsuzluklar­
dan uzak tutmak, eksikliklerle onu buluşturmamak demektir. Takdiste de bunlar vardır; aynca
takdis ve hamdde isbat vardır; yani Yüce Allah'ı bütün kemâl sıfatlarıyla birlikte bilmek, anmak
ve yüceltmek vardır (Teşbih, takdis ve hamd hakkında geniş bilgi için bk. Razî, age., II, ).
"Kelime-i tevhid" dediğimiz lâ ilahe illallah cümlesi teşbih ve takdisi birlikte içermektedir. Bu
cümlede önce teşbih, sonra takdis yer almaktadır. Bu doğrultuda bakıldığında, İhlâs sûresinin ilk
iki âyeti takdis, son iki âyeti ise teşbihtir, diyebiliriz.
87/8. A'LÂ SÛRESİ 83

ııı. T e ş b i h - N a m a z İ l iş k is i

Bu âyetin duaya çevrilen formunda dile getirilen û1-*


sübhâne rabbiye'l-a'lâ veya üUl-— sübhâne rabbiye'l-azîm şeklindeki
ifadelerde ism kelimesi yoktur; hem el-a'lâ, hem de ^.lâ«ll el-azîm ke­
limeleri doğrudan rabb kelimesinin sıfatı olarak kullamlmışlardır. Bu kulla­
nımlar da haklılığımızın bir delilidir.

Sûrenin bu ilk âyetini okuyunca, Hz. Peygamber'in


sübhâne rabbiye'l-a'lâ "Ey Yüce Rabbim, seni her türlü eksiklikten tenzih
ederim" dediği rivayetlerde yer almaktadır Aynısını söylemek bizim de
görevimizdir.

Bu âyet indirildiğinde Hz. Peygamber'in, "bunu secdelerinizde yapın"


buyurduğu, ayrıca "Yüce Rabbinin adım teşbih et" şeklindeki Vâkı'a 56/74,
96 ve Hâkka 69/ âyetler indirildiğinde ise "bunu da rukûlanmzda yapın"
diye emir buyurduğuna dair rivayetler bulunmaktadır Bu rivayetler çok
önemli bir hususa açıklık getirmektedir. Demek ki, rukûda ^.lâ»U
sübhâne rabbiye'l-'aztm, secdede ise L5JU-Vl OU.-—sübhâne rabbiye'l-a'lâ şek­
linde teşbih yapmak "nâfile" değil, bir görevdir. Yüce Allah teşbihi emret­

Mehmet OKUYAN

ÂYETLER:

و&#;ال&#;ع&#;ص&#;ر&#;&#; &#;1&#; ا&#;ن&#;&#; ال&#;ا&#;ن&#;س&#;ان&#; ل&#;ف&#;ي خ&#;س&#;ر&#;&#; &#;2&#;

ا&#;ل&#;&#;ا ال&#;&#;ذ&#;ين&#; ا&#;م&#;ن&#;وا و&#;ع&#;م&#;ل&#;وا الص&#;&#;ال&#;ح&#;ات&#; و&#;ت&#;و&#;اص&#;و&#;ا ب&#;ال&#;ح&#;ق&#;&#; و&#;ت&#;و&#;اص&#;و&#;ا ب&#;الص&#;&#;ب&#;ر&#; &#;3&#;

&#; Asra yemin olsun ki, iman edip sâlih ameller işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç, insanoğlu gerçekten ziyan içindedir.&#;

Akıp giden zamana dikkat çekilen bu sûrede, ziyandan kurtulmanın ölçüleri verilmektedir. İmam Şâfiî, &#;Kur&#;ân, sadece bu sûreden ibaret olsaydı, yeterdi&#; sözüyle, sûrenin konu ve içerik gücüne dikkat çekmektedir. Sahâbîlerin birbirlerinden ayrılırken bu sûreyi okumaları da sûrenin hayatla iç içe oluşunun göstergesidir.

a) Zaman &#; Ziyan İlişkisi

&#;Asr sûresinin ilk iki âyetinde yemin ve gerekçesine yer verilmektedir.

ı. &#;Asr Nedir?

و&#;ال&#;ع&#;ص&#;ر&#;&#; &#;Asr&#;a yemin olsun.&#; Sûrenin ilk kelimesi olan ال&#;ع&#;ص&#;ر&#; el-&#;asr, &#;akıp giden zaman, ikindi vakti, gece-gündüz, tan yerinin ağarması, akşam-yatsı arası, insan topluluğu, aşiret, yağmur, hapsetmek, yasaklamak, vergi vermek, sıkıp suyunu çıkarmak&#; gibi anlamlara gelmektedir.

Zaman anlamı itibariyle bu kelime &#;içinde bulunulan zaman, 80 veya yıllık zaman dilimi&#; olarak karn kelimesiyle aynı anlamda buluşmaktadır. Asr ile ilgili &#;Hz. Peygamber&#;in yaşadığı, peygamber olarak görevlendirildiği zaman, ikindi namazı, âhir zaman&#; yorumları da müfessirlerimiz tarafından ileri sürülmektedir.

&#;Asr kavramı, dehrden farklıdır. Dehr, başı sonu belli olmayan zamanın bütününün adıdır; &#;asr ise başı sonu belli olan, daha çok ortalama &#;bir insanın ömrünü oluşturan zaman dilimi&#;dir. Bu son anlamdan hareketle, âyette kastedilenin de bu doğrultuda olması gerektiği kanaatindeyiz. Dolayısıyla ilk iki âyetin mesajını şöyle anlayabiliriz: &#;Akıp gitmekte olan zamana yemin olsun ki, bunun farkına varmayan insan elbette ziyandadır.&#;

ıı. İnsanoğlu Ziyandadır

ا&#;ن&#;&#; ال&#;ا&#;ن&#;س&#;ان&#; ل&#;ف&#;ي خ&#;س&#;ر&#;&#; &#;Muhakkak ki insanoğlu ziyandadır.&#; Âyetteki خ&#;س&#;ر&#; husr kelimesi &#;zarar, ziyan, kayıp&#; demektir.

İnsanın ziyanda oluşunun nedeni, zamanın akıp gitmesi ve ömrün boş işlerle tüketilmesidir.

Rivayetlere göre Hz. Peygamber için &#;Muhammed bir hüsran içindedir&#; diyen Ebû Cehil&#;e bu âyetle cevap verilmiştir.[1]Âyetleri belli bir nüzul sebebiyle sınırlı tutmamak için, onları herkesi içerecek şekilde yorumlamayı daha anlamlı ve doğru bulmaktayız.

a) Âyetteki el-insân kelimesi, &#;insanoğlu&#; anlamına gelebilir. Bu durumda baştaki el takısı &#;cins&#; anlamını verir ve bütün insanları içerir. Âyetin mesajı ise, &#;insanın potansiyel olarak ziyana düşecek şekilde yaratıldığı&#; şeklini alır. Şems 91/8&#;de ifade edildiği gibi, insanın fücûr ve takvâ özelliği vardır. Takvayı terk edip fücûra yatırım yapan insan, hem dünyada hem de âhirette ziyanda olacaktır. Bu tercihimiz, âyetin uyarı anlamını ortaya koyar.

b) el-İnsân kelimesi, &#;belirli insanlar&#; anlamına da gelebilir. Bu durumda baştaki el takısı, &#;belirlilik&#; manası verir. Âyetin mesajı ise &#;Akıp giden zamana dikkat etmeyen insanlar ziyandadır&#; şeklini alır. Bu insanlar ömürlerini boş işlerle geçirdikleri için, âhiret onların felaketlerle karşılaşacağı yer olacaktır.

c) Âyetin hem dünya, hem âhiret için bir felaket habercisi olan yönü de vardır. Buna göre, vahyin ilkelerini dikkate almayanları dünyada dar ve sıkıntılı bir hayat beklemektedir. Tâhâ 20/ ve &#;te vurgulanan husus budur. Ayrıca Zuhruf 43/36&#;ya göre de, vahiyden uzak yaşayanları şeytanın arkadaşlığı beklemektedir. Dünyada şeytana arkadaş olanların âhiretteki durumları ise gitgide artan azaba uğratılmalarıdır. Cinn 71/17&#;de hatırlatılan husus da budur.

b) Ziyandan Kurtulmanın Yolu

Yüce Allah, ikinci âyette sözünü ettiği ziyandan kurtulmanın yolunu maddeler halinde göstermektedir.

ı. İman ve Sâlih Amel

ا&#;ل&#;&#;ا ال&#;&#;ذ&#;ين&#; ا&#;م&#;ن&#;وا و&#;ع&#;م&#;ل&#;وا الص&#;&#;ال&#;ح&#;ات&#; &#;İman edip iyi ameller işleyenler hariç.&#; Bu âyetteki istisna cümlesi, bu dinde ümitsizliğin yerinin olmadığını göstermektedir. Bu ifade aynı zamanda, ziyanda olmanın veya ziyanda kalmanın bir kader olmadığını da ortaya koymaktadır. Çünkü insan iradesi bu durumdan çıkabilmenin en önemli karar noktasıdır. İradesini ilâhî bilgilendirmeler doğrultusunda şekillendirenler, kayıpta olmamayı başaracaklardır. Kur&#;ân&#;da bu konudaki bütün istisna cümleleri, insanlara çıkış yolu göstermeyi amaçlayan kullanımlardır.

İman-amel ilişkisi anlamında yaşanan mezhep tartışmalarına girmek istemiyoruz. Şu kadarını söyleyelim ki, sâlih amel diye isimlendirilen değerler, aslında imanın gerekleridir. İmanın, ışık-gölge, ateş-ısı, güneş-ısı ve güneş-ışık gibi birbirlerinden ayrılmaz sonuçları vardır. Ölüm tehdidi gibi çok büyük bir tehlike hali hariç, kişinin imanı varsa sâlih ameli de olmalıdır.

Bu yaklaşımın doğru olabilmesi için, metnin de müsait olması gerekir. Tîn 95/6&#;da da açıkladığımız üzere, ال&#;&#;ذ&#;ين&#; ا&#;م&#;ن&#;وا &#;İman edenler&#; ifadesinden sonra gelen و&#;ع&#;م&#;ل&#;وا الص&#;&#;ال&#;ح&#;ات&#; &#;İyi ve yararlı işler yapanlar&#; cümlesi, ziyandan kurtuluşun imanla beraber sâlih amellerle mümkün olacağını göstermektedir. Baştaki vâv &#;maiyyet&#; anlamına alırsak, bu durumda sâlih amelin imanın ayrılmaz parçası olduğunu söyleyebiliriz. Bu yaklaşımın imanı daha doğru, daha aktif, verimli, üretken, hayatın içinde ve kapsamlı bir şekilde anlamaya katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. Esasında sâlih amelin imandan ayrılamaycağı Tâhâ 20/75&#;te açıkça ifade edilmektedir. Sâlih amel yoksa inanç &#;iman&#; olmaz; iman yoksa da davranışa &#;sâlih amel&#; denmez. Bu iki kavram birbiyle içiçe, birbirini tamamlayan, biri olmadan diğeri anlamını kaybeden değerlerdir. Bu ikisini birbirinden ayırınca bugün olduğu gibi, amelden yoksun bir iman anlayışının toplumu ne hale getireceği görülmektedir.

Ziyandan kurtulmanın ilk şartı &#;iman&#;dır. İman, &#;inanılması gereken bütün değerlere inanmak, inanılan değerlere güvenmek, güvende olmak ve çevreye güven vermek&#; demektir. Bu dört anlama sahip imanın doğal sonuçları, bu âyette &#;sâlih amel, hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye&#; olarak belirlenmektedir.

İmandan yoksun bir davranış &#;ibâdet&#; veya &#;hasenât&#; adını alamayacağı gibi, bunlara &#;salih amel&#; de denemez. Bu nedenle, bir davranışın değerlendirmeye tâbi tutulabilmesi için, onun inanarak, yani Allah&#;ın rızasını kazanmak için yapılmış olması şarttır. Zaten Yüce Allah&#;a inanmayan insanın, bu anlamda bir beklentisi de olamaz. Bir okula kayıt yaptırmadan oradan mezun olmak mümkün olmadığı gibi, iman etmeden de sâlih amel sahibi olunamaz. Bu nedenle, ilâhî kayıtta olumlu anlamda yer almanın yolu, davranışların Allah rızasına uygunluğundan ve o niyetle gerçekleştirilmesinden geçer. İmandan yoksun davranışlar, âhirette sahibine yarar sağlamaz. İmanlı olmak, hüsrandan kurtulmanın ilk şartıdır; hatta olmazsa olmaz şartıdır.

Ziyana uğramamanın &#;iman&#;la beraber ikinci şartı &#;sâlih amel&#;dir. Sâlih amel, bir insanın iman iddiasının sadece gönüllerde ve dillerde kalmadığını, hislerine, aklına ve bütün davranışlarına yayıldığını göstermesi demektir. Bu durumda sâlih amel, namaz, oruç, hac, zekâtgibi dinî pratikleri içermekle beraber, toplumsal anlamda kötü giden işlerin düzeltilmesi, bir anlamda ıslah faaliyetleri yapmak anlamına da gelmektedir.

Sâlih amel, iman iddiasının pratikte faaliyet alanlarına veya toplumun yaralarına merhem yapılmasına dönüşmesidir; bir bakıma mümin olma iddiasının ispatlanmasıdır. Bu ispat, eğer sadece ferdin Yüce Allah&#;a yönelik davranışı ve bir emrin yerine getirilişi ise, buna &#;ibadet&#; veya &#;hasenât&#; denir; topluma yönelik bir bozulmuşluğun düzeltilmesi veya ıslahı ise, o zaman bu davranış &#;sâlih amel&#; adını alır. Sâlih amel, bütün yararlı işlerin ortak adı olarak da anılabilir. İşte, ziyana uğramamanın imanla beraber ikinci esası budur.

ıı. Hakkı Tavsiye

و&#;ت&#;و&#;اص&#;و&#;ا ب&#;ال&#;ح&#;ق&#;&#; &#;Birbirlerine hakkı tavsiye edenler.&#; Âyetteki ت&#;و&#;اص&#;و&#;ا tevâsav fiili &#;karşılıklı olarak tavsiyeleşmek&#; demektir.

Ziyandan kurtulmanın üçüncü şartı &#;insanların birbirlerine hakkı tavsiye etmeleri&#;dir. Burada tavsiyeye konu edinilen ilk değer hakktır. &#;Hakk&#;, bâtılın zıddı olması itibariyle Yüce Allah&#;ın insanlığa ulaştırdığı ve yapılmasını emrettiği bütün değerlerin ortak adıdır. Bu durumda, birbirine hakkı tavsiye etmek, bütün azimlerini Hakk&#;a yöneltmek, iman, amel ve sözlerini hep Hakk&#;a yönlendirmek demektir. Hakk&#;a götürmeyen her şey bâtıldır, sonu hüsrandır. Ziyan olmayacak iman ve amel de ancak Hakk&#;a iman ve Hakk yolunda çalışmaktır.[2]

Âyette hatırlatılan hususu daha iyi kavramak için, el-Hakk kelimesinin anlamlarına daha yakından bakmak gerekmektedir.

a) el-Hakk, Yüce Allah&#;ın isimlerinden biridir. Bu durumda tavsiyeye konu olacak ilk değer, elbette &#;Yüce Allah&#;tır. Burada insanlara, imanlarına şahit tuttukları Yüce Allah&#;ı davranışlarına da şahit tutmaları öğütlenmektedir. Hak yolda ve Hakk&#;ın yolunda fedakârlık yapılması için karşılıklı olarak tavsiyelerde bulunulmasının önemi âyette vurgulanmaktadır. Asıl söylenmek istenen şey, insanların bütün davranışlarında Yüce Allah&#;ı unutmamalarını birbirlerine tavsiye etmeleri ve O&#;ndan bağımsız bir alanın olmadığını öğütlemeleridir. Böylece Müslümanların gündeminde sürekli olarak Yüce Allah&#;ın bulunması sağlanmış olacaktır.

b) el-Hakkkelimesinin bir anlamı da &#;Kur&#;ân&#;dır. Yûnus 10/&#;de belirtildiği üzere Kur&#;ân&#;ın isimlerinden birisi de el-Hakk&#;tır. Bu durumda hakkın tavsiye edilmesi demek, insanların birbirlerine Kur&#;ân&#;ı hatırlatmaları, onun farkına varılmasını istemeleri ve dinî hayata Kur&#;ân&#;dan bakmayı öğütlemeleri demektir. En&#;âm 6/70 ve Kaaf 50/ âyetlerde açıkça ifade edildiği üzere, insanlar muhataplarını Kur&#;ân ile uyarmalı ve onlara Kur&#;ân&#;ı sunmalıdırlar. Çünkü gerçek ve en güzel öğüt Kur&#;ân&#;dır;[3] insanlara da öncelikle ve özellikle onun ilkeleri öğütlenmelidir. Yüce Allah&#;a davetin yolu Kur&#;ân&#;dan geçtiği gibi, Kur&#;ân&#;ı anlatmak da Yüce Allah tarafından cihâdın en büyüğü olarak ilan edilmektedir.[4] Geçip giden ömrün ziyana dönüşmemesinin en kısa yolu, Kur&#;ân&#;ın ışığıyla aydınlanmaktan geçmektedir.

c) Âyetteki mesajın &#;hakkın tahakkuku&#; şeklinde de bir anlam boyutu vardır. Müslümanlar, karşılıklı olarak hakkı tavsiye ederlerken, bu arada hakkın gerçekleşmesine de yardımcı olduklarını bilmelidirler. el-Hakk kelimesinin başındaki harfine &#;sebebiyet&#; anlamı verilerek bu sonuca ulaşılabilir; aynı durum son cümle için de geçerlidir.

ııı. Sabrı Tavsiye

و&#;ت&#;و&#;اص&#;و&#;ا ب&#;الص&#;&#;ب&#;ر&#; &#;Birbirlerine sabrı tavsiye edenler.&#; Ziyana uğramamanın dördüncü şartı ise &#;karşılıklı olarak sabrın tavsiye edilmesi&#;dir. Sabır, insanın her sıkıntıya boyun bükmesi olarak algılanmışsa da, bu yeterli bir yorum değildir. Sabır bazen &#;göğüs germek&#;, bazen &#;dayanmak&#;, bazen &#;boyun bükmek&#;, bazen de &#;inandığı değerlere sadakatle sarılmak&#; anlamlarına gelmektedir. Bu âyette bu anlamların tümü vardır.

Ziyana uğramamak için iman etmek, bununla birlikte iyi ve yararlı işler yapmak, hakkı ve sabrı tavsiye etmek son derece önemlidir. Lokmân 31/ âyette de belirtildiği gibi, bunları yapanlar bilmelidirler ki, başlarına sabır gerektirecek bazı sıkıntılar gelebilir. Hatta Hz. Peygamber &#;Cennet, zorluklarla çevrilmiş, cehennem de arzularla&#;[5] buyurarak, ödülle buluşmanın yolunun zorluklara karşı sabırlı, kararlı ve dirençli davranmaktan geçtiğini belirtmektedir.

Şu husus hiç unutulmamalıdır: Kur&#;ân&#;ın yarıdan çoğunu oluşturan kıssaların anlatılma gerekçesi, geçmiş nesillerin hayatlarındaki olguların ve sonuçlarının iyice bilinmesi ve morallerin bozulmamasının sağlanmasıdır. Hak yolundaki insanların başına elbette bazı sıkıntılar gelebilir; ancak yine akıldan çıkartılmamalıdır ki, Yüce Allah&#;ın yardımı daima bu tür insanlarla beraberdir. Pek çok âyette Yüce Allah, kendi rızasını kazanmak için hayatını seferber edenleri yalnız bırakmadığını ve onların destekçisi olduğunu ifade etmektedir.[6]


[1]    Râzî, age., XXXII,

[2]    Yazır, age., IX,

[3]    Nahl 16/

[4]    Furkaan 25/

[5]    Müslim, Cennet, 1

[6]    Bakara 2/, , , ; Mâide 5/56; En&#;âm 6/34; Yûsuf 12/; Sâffât 37/; Zümer 39/10; Muhammed 47/7; Mücâdele 58/21; Münâfikûn 63/8.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir