Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Ahmet Haşim
Ahmet Haşimin Merdiven isimli şiiri, Piyale isimli şiir kitabında yer almaktadır.
Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi
Nazım şekli: Şiir, serbest nazım şeklinde yazılmıştır. Mısraların kümelenişi 3 / 2 / 3 / 2 olmak üzere dört bentten oluşmuştur.
Ölçüsü: Şiirde aruz ölçüsü kullanılmış olup me fâ i lün / fe i lâ tün / me fâ ilün / fe i lün kalıbıyla yazılmıştır.
Şiirin uyak düzeni: abb cc dde cc şeklindedir.
Şiirdeki Ahenk Unsurları (Uyak ve Redifler)
yaprak - ağlayarak rak zengin uyak
solmakta olmakta ol tam uyak; makta redif
güller bülbüller mermer er tam uyak
dolmakta olmakta ol tam uyak; makta redif
Şiirdeki Diğer Ahenk Unsurları
Kelime tekrarları:ağır ağır, perde perde, kanar kanar
Dize tekrarı:kızıl havaları seyret ki akşam olmakta (iki defa tekrar edilmiştir.)
Ayrıca r sesi sık kullanılarak aliterasyon yapılmıştır.
Şiirin İçerik Yönünden İncelenmesi (Açıklama Yorum)
Şiirin, bir görünen bir de simgelerle anlatılmış, hissedilen anlamı vardır. Şiirde ilk olarak bir akşam, güneşin batışı ve ortalığı kızıl bir rengin alması tasvir ediliyor. Ancak tasvir edilen her şeyin ayrı bir anlamı vardır.
İlk bakışta görünen: merdiven, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde solması, kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunca benzeyen mermer ve bütün bunların oluşturduğu gizli bir lisan vardır.
Şiirin bize hissettirmeye çalıştığı ise hüznün ağır bastığı bu akşam tablosu içinde hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimidir. Zamanın geçişi ve yaşlanmayla birlikte bir korkunun da ortaya çıkışı; yüzün perde perde soluşu, bülbüllerin, suların ve mermerin aldığı renk, ne yaparsak yapalım ölümden kaçamayacağımız gerçeğinin birer yansımasıdır.
Bu şiirde geçen merdiven hayatı, güneş rengi sarı yapraklar anıları, ağır ağır çıkacaksın sözleri de ölüme yaklaşmayı çağrıştırır.
Şiirin tamamında karamsar bir tablo hâkimdir.
Şiirin Dil ve Anlatımı
Şiir, lirik bir anlatıma sahiptir, ancak sembolizm akımından da etkilendiği görülmektedir.
Şair, Merdiven şiirinde kendi şiir anlayışına uygun olarak, duygu ve düşüncelerini doğrudan değil, dolaylı yönden anlatmayı tercih etmiştir. Sıfat tamlamalarını sıkça kullanarak, betimlemeler yaparak söylemek istediklerini çağrışımlar yoluyla hissettirmeye çalışmıştır.
Şairin, genel olarak şiirlerindeki anlatım özelliği, anlam noktasında okuyucunun hayallerini harekete geçiren, farklı çağrışımlarla şiirin anlamını kişinin anlayışına göre genişleten bir yapıdadır.
Şiirde, anlamdan çok musiki ön plana çıkmış ve mükemmel bir ses güzelliğine ulaşılmıştır.
Şaire göre, şiir anlaşılmak için değil, hissedilmek için okunur. Önemli olan kelimenin anlamı değil, dizedeki söyleniş değeridir.
Şiirde genel olarak sade bir dil kullanılmıştır. Ancak yer yer sema (gökyüzü), arz (yeryüzü), muttasıl (aralıksız), lisân-ı hafi (gizli dil) gibi yabancı kökenli kelimelerin de kullanıldığı görülür.
Şiirdeki Edebi Sanatlar
Alev gibi dallar, tunca benziyor mermer sözlerinde teşbih (benzetme) sanatı vardır.
Merdiven kelimesinde açık istiare (benzeyen ve benzetilenden sadece benzetilen verilmiştir) vardır.
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer dizesinde tecahül-i arif sanatı (bilip de bilmezlikten gelme) vardır.
Genel Değerlendirme
Merdiven şiirinin, şairin şiir anlayışına uygun olarak musikiyle iç içe olduğu görülür. Şiirde uyaklar sağlam ve eksiksizdir. Şiir ahenk ve çağrışımlarla yüklüdür.
Şiire genel olarak bakıldığında, ilk dikkati çeken canlı bir doğa tasviridir. Şair, kelimelerle adeta bir tablo çizmektedir. Şairin bulunduğu ortam, dış mekân, batan güneşle birlikte karanlık bir geceye hazırlanıyor. Bu ortamda karamsarlık, hüzün ve korku; hayatının son demlerine gelmiş bir insanın ruh halini hissettiriyor. Şair, seçtiği kelimeler ve bu kelimelerden doğan ahenkle, kullandığı renklerle ve çizdiği tablolarla kendi içinde oluşturduğu dünyanın kapılarını bizler için aralıyor. Tüm bu verilerin ışığında diyebilirim ki bu şiir, Ahmet Haşimin kendi iç dünyasını ve şiir anlayışını en iyi ifade ettiği şiirlerinden biridir.
Ahmet Haşim
Hayatı
Ahmet Haşim, de Bağdatta doğdu. Babası Fizan mutasarrıflarından Arif Hikmet Bey, annesi Sara Hanımdır. Ahmet, biri kız, ikisi erkek, üç kardeşten en büyüğüdür.
Ahmet Haşimin çocukluğu Bağdatta tam bir Arap çevresi içinde geçti. Şair, babasının memur olması nedeniyle pek çok yerde bulundu. Düzenli bir hayat yaşayamadı. Annesini sekiz yaşlarındayken kaybetti. Bu ölüm, onda derin ve silinmez izler bıraktı. Bu izler daha sonra şiirlerine ümitsizlik, dehşet, korku, nefret gibi karamsar duyguların yansımasına neden oldu. İstanbula babasıyla birlikte geldiğinde hiç Türkçe bilmiyordu.
Şair, İstanbula geldikten sonra ilk yılı Numune-i Terakki okulunda, Türkçesini kuvvetlendirmek için okudu. Daha sonra Galatasaray Sultanisine kaydedildi. Yaşı ve sınıfı ilerledikçe edebiyata olan hevesi de artmaya başladı. Bunda edebiyat öğretmeni Ahmet Hikmet Müftüoğlunun etkisi olduğu kadar, bir arkadaşından aldığı Fransız Şiir Antolojisinin de büyük etkisi vardı. Okulda tanıdığı bir başka edebiyat heveslisi de İzzet Melihti. Bu arkadaş çemberine daha sonra Hamdullah Suphi Tanrıöver, Emin Bülent Serdaroğlu ve Abdülhak Şinasi Hisar da katıldı. Zaman zaman bir araya gelerek hararetli edebiyat tartışmaları ve sohbetleri yapan bu gruptan, ilk olarak şiirleri edebi bir dergide yayınlanan Ahmet Haşim oldu. Mecmua-i Edebiye isimli bu edebiyat dergisinde Ömer Seyfettinin şiirleri de yayınlanmaktaydı.
de Mekteb-i Sultaniyi bitirince Reji İdaresine (Tekel İdaresi) memur olarak girdi. Bir taraftan da Mekteb-i Hukuka devam eden Haşim, İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine atanınca hukuk öğrenimini bıraktı.
İki yıl sonra İstanbul Maliye Nezareti tercümanlığına atanması dolayısıyla tekrar İstanbula döndü. da başlayan Fecr-i Ati hareketine katıldı. Pek çok şiiri yayınlandı. Özellikle Göl Saatleri ve Şir-i Kamer isimli şiirleri büyük ilgi uyandırdı.
Ahmet Haşim, her ne kadar Fecr-i Âti hareketi içinde görülse de bu grubun toplantılarına pek katılmadı. Fecr-i Âti topluluğunun dağılmasından () sonra uzun bir sessizlik dönemi geçiren şair, Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla dört yıl ihtiyat zabiti (yedek subay) olarak görev yaptı.
Savaştan sonra Düyun-u Umumiye ve Osmanlı Bankasında görev yaptı. Bu görevlerini Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) estetik ve mitoloji öğretmenliği, Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi Fransızca öğretmenliği takip etti.
Ahmet Haşim, bir taraftan memuriyet hayatına devam ederken diğer taraftan da Akşam gazetesinde yazılar yazmaya başladı. Bu yazıların bir kısmını daha sonra Gurabahane-i Laklakan adlı kitabında topladı. de Dergâh dergisine yazdığı şiirlerin bir kısmını da Göl Saatleri adıyla yayınladı.
da Resimli Kitap, Dergâh, Yeni Mecmua dergilerinde yayınladığı şiirlerini bir araya getirerek Piyale isimli kitabında topladı. Aynı yıllarda İkdam gazetesinde fıkra yazarlığı yaptı. Bu gazetede yazarken alaycı, saldırgan bir üslup kullanması, eleştirilerde ölçü gözetmemesi yüzünden sert tepkilerle karşılaştı. Bu nedenle Peyami Safa ile aralarında kalem kavgaları oldu.
Hastalığının tedavisi için ve da iki kez Parise, de Frankfurta gitti ancak iyileşemeden döndü. Güncel sorunları, makalelerinin bir kısmını, Paris gezi notlarını da ekleyerek Bize Göre adlı kitabında topladı. Frankfurttaki günlerini de Frankfurt Seyahatnamesi adlı kitabında anlattı.
Son yıllarını hastalıklarla geçiren şair, bu yıllarda kıtalardan oluşan küçük şiirler yazdı. 4 Hazirante hayata gözlerini yumdu.
Edebi Kişiliği
Ahmet Haşimin hayal dünyasını ve dolayısıyla şiirlerindeki egemen duyguyu anlayabilmek için hayatındaki dönüm noktalarını da iyi anlamak gerekir. Şairin hayatındaki en kalın çizgiyi, bulunduğu ortama uyum sağlayamamak oluşturuyordu.
Haşimin ruhsal durumunu anlayabilmek için çocukluğuna inmek gerekir. Haşim, çocukluğunda zeki olduğu kadar duygusal bir yapıya da sahipti. Çocukluk yıllarının sıkıntılı geçmesinde hasta bir anne ve sert mizaçlı bir babanın büyük rolü vardı. Aile hayatındaki huzursuzluk, şairin ruhsal ve bedensel gelişmesinde hayli etkili oldu. Bünyesindeki zayıflık ve hassas ruhsal yapısı nedeniyle aradığı şefkati, sadece anne kucağında buluyordu. Her akşamüstü Bağdatın Dicle kıyılarında yaptıkları gezintiler, onları birbirine daha da bağlıyordu. Annesiyle birbirlerine çok bağlı ve çok yakın olmakla birlikte gelecekten hiç ümitli değillerdi. Korku, endişe ve ümitsizlik peşlerini hiç bırakmadı. Annesinin ölümü ise ona hiç unutamayacağı bir acı yaşattı.
Okul yıllarında sıkıntıları devam etti. Aile çevresindeki şefkat eksikliğinin yarattığı yalnızlık duygusu gitgide derinleşti. Bunun sonucunda kendi kabuğuna çekilme duygusu ağır bastı. İstanbula uzak bir Arap çevresinde, Bağdatta doğduğu için okul arkadaşları arasında şaka olarak takılan Arap Haşim lakabı daha sonraki yaşantısında da devam etti. Bu da şairi, yabancılık, yalnızlık ve huzursuzluğa sürükledi. Haşim, çevresinde bulamadığı sevgi ve şefkati hayal dünyasında, çocukluk anılarına dönerek gidermeye çalıştı. Şir-i Kamer ve Hilal-i Semen şiirlerinde bu durum açıkça görülmektedir.
Şair, kendisine yakınlık göstermeyen insanlara karşı bencil ve kırıcı davranırdı. Etrafındaki herkese şüpheyle bakardı. Bu ruh hali içinde sinirleri sürekli gergindi ve en ufak bir sorunla karşılaştığında ortalığı kırar dökerdi. Bu nedenle huzura erebilmek için gururunu kırabilecek kişilerden uzak dururdu. Dostlarını, çoğunlukla basit, kendisine saygı gösteren, gösterişsiz insanlardan seçmesi bundan dolayıdır.
Ahmet Haşimin şiirleri üç farklı dönemde incelenebilir: Birinci dönem, şairin çeşitli etkiler altında kaldığı, yolunu bulmaya çalıştığı dönemdir. İkinci dönem, asıl edebi kişiliğinin belirginleştiği dönemdir. Bunda Fransız şair Regnierin etkisi büyüktü. Üçüncü dönemde ise şair, klasisizme yöneldi. Ancak şair, en çok empresyonizm (izlenimcilik) akımının etkisinde kaldı.
Ahmet Haşimin, Mecmua-i Edebiye dergisinde yayınlanan şiirlerinde, o devrin bütün genç şairlerinde olduğu gibi Tevfik Fikret ve Cenap Şahabettinden etkilendiği görülür. Bu döneminde o, aşk peşinde koşan, ancak aşkla kucaklaşmak yerine onun hayaliyle avunan biridir. Onda, aşk hiçbir dönemde gerçek olarak ortaya çıkmadı, sadece izleri, ıstırabı ve yıkıntıları kendini gösterdi. Şiirlerinde hayali bir sevgilinin yaşattığı aşk acılarını anlattı.
Şairin, sanat için sanat ilkesine bağlanması ve sembolizm akımına kayması, biraz da sosyal hayatının eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. İkinci döneminde şair, yavaş yavaş kendini bulmaktadır. Bu durumunu en iyi Melali (hüzün) anlamayan nesle aşina (tanıdık) değiliz dizesinde ifade etti. Bu dönemde şair yavaş yavaş Abdülhak Hamitin etkisinden kurtuldu. Bir taraftan hüznü, diğer taraftan hayatın ve doğanın yansımalarını ustaca işledi. Şiir dili daha da gelişti, iyice olgunlaştı. Acılarını gizlemeye çalıştı, şiirine canlı renkler ekledi. Dili daha etkileyici, görüşü daha keskindi.
Haşimin şiir hakkındaki görüşleri Mallerme çizgisine ve saf şiir anlayışına uygundur. Bu anlayışa göre, kelimelerin ses değeri anlam değerinden daha önemlidir. Şiirde, anlam açıklığı değil, ahenk önemlidir. Sesler ve kelimeler bilinçaltına seslenmeli ve bir takım çağrışımlar yapmalıdır. Şiir, anlaşılmak için değil, hissedilmek için okunmalıdır. Bu görüş sembolizm akımına da uymaktadır. Ancak şair, sembolist değildir, sadece sembolizmden etkilenmiştir. Şiirlerinde en çok akşam, gurup (gün batışı), şafak, ay, yıldızlar, deniz, göl, kuşlar, orman sembollerini kullanır.
Ahmet Haşimin kelimeleri ve üslubu genellikle içeriğe uygun bir karakter taşır. Şiirlerinde çeşitli nazım biçimlerini deneyen şairin en beğendiği biçim serbest müstezat biçimidir. Bununla birlikte şiirlerinde, dörtlükleri de kullanır. Şairin kullandığı bir başka nazım şekli de sonedir. Şiirlerinin tamamını aruz ölçüsüyle yazan şair; üçlü, beşli, altılı ölçüleri de denedi, aynı şiir içinde bunları karışık olarak kullandığı da oldu.
Gazete ve dergilerde makaleler, fıkralar ve gezi yazıları yazdı. Bu yazılar, zaman zaman iç dünyasından sıyrılan Haşimin dış dünyayı ve orada olup bitenleri nasıl gördüğünü anlatması bakımından önemlidir. Ancak bu geçici ve yüzeysel ilişkiler ona gerçeklik duygusu kazandıramamış ve onu öznel görüşlerin etkisinden kurtaramamıştır. Buna rağmen ince nükteleri, şaşırtıcı buluşları, iğneleyici sözleri, kıvrak zekâsı ve renkli üslubu, yazılarına apayrı bir çekicilik katmıştır.
Eserleri
Şiirleri
Göl Saatleri ()
Piyale ()
Bütün Şiirleri ()
Fıkraları
Gurabahane-i Laklakan ()
Bize Göre ()
Gezi Yazısı
Frankfurt Seyahatnamesi ()
Merdiven Şiirinin Teması, Yapı Özellikleri, Ahengi Sağlayan Ögeler (ölçüsü, kafiye, redifleri, aliterasyon ve asonans) Dil ve Üslup Özellikleri, Edebi Sanatları, İmgeleri, Edebi Akımlar İncelemesi, Tahlili
AHMET HAŞİM MERDİVEN ŞİİRİNİN İNCELEMESİ
seafoodplus.info
Yapı Özellikleri: Merdiven şiiri üçer dizelik iki bent ve iki beyitten oluşan bir yapıya sahiptir. Ses ve anlam kaynaşmasından meydana gelen birimler ölüm teması etrafında bir araya getirilmiştir.
Tema:Şiirin teması ölüm, hayat ve insanın kendini sorgulaması"dır. Şiirde merdiven; hayat; akşam ve sonbahar mevsimi ise hayatın sona yaklaşması olarak düşünülmüştür. Bu tema evrenseldir.
Şiirdeki ahenk unsurları aruz ölçüsü, kafi, redif, aliterasyon, asonans ve kelime tekrarlarıdır.
Ahmet Haşimin şiirlerinde anlamda açıklıktan çok ses öğesine önem verişi, şiiri söz ile musiki arasında düşünmesinden kaynaklanır. O, şiirde her şeyden önce önemli olanın kelimenin anlamı değil, mısradaki söyleniş değeri olduğu görüşündedir. İşte bu yüzden de, şiirlerinde aruz veznini kullanılır.
Ölçüsü:Merdiven şiiri aruz ölçüsünün Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Falün)" kalıbıyla yazılmıştır.
Kafiye ve Redifleri:
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak
Sular sarardı Yüzün perde perde solmakta, "OLMAKTA" TUNÇ KAFİYE
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller, "ER" TAM UYAK
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Aliterasyon: Şiir içinde daha çok r sesi kullanılışı aliterasyon sanatına yol açmış ve bu da şiirde ortaya konan ses birlikteliğine katkı sağlamıştır. Şiirde içinde r sesi geçen kelimeler şunlardır: Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, sular, sarardı, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, durur, benziyor, mermer. Ayrıca şiir içinde kullanılan harf tekrarı dışındaki mısra tekrarı olan kızıl havaları seyret ki akşam olmakta söyleyişi de okuyucuya verilmek istenen mesajının duyurulması ve şiirde ses olarak bir bütünlük oluşması açısından önemlidir.
Dil ve Üslup:
Ahmet Haşim, saf şiirinin öncülerindendir. Saf şiirde kelimelerin ses ve anlam bakımından uyumu önemlidir. Akşamın tasvirini yaparken kelimeleri özenle seçmiş, kelimelerin çağrışım gücünden yararlanmıştır. Sözcüklerin ahengine de önem vermiştir. Kullandığı kelimelerle müzik ve resim sanatına ait unsurları bir arada yansıtmış (kızıl, akşam, kanlı bülbüller kanayan güller, yanan sular, tunca benzeyen mermer)
Söz Sanatları (Edebi Sanatlar)
Söz sanatları | Nasıl yapıldıkları | ||
Teşbih (Benzetme) | Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller Bülbüller aleve benzetilmiş. Benzeyen: bülbül, benzetilen: alev Neden tunca benziyor mermer? Mermer tunca benzetilmiş. | ||
Eğretileme (İstiare) | Merdiven İnsan hayatı merdivene benzetilmiş (açık istiare) Bir yığın yaprak insanın anıları (açık istiare) Akşam ölüm, hayatın sonu (açık istiare) Güllerin kanaması Güller yaralanmış, kanı olan canlı bir varlığa benzetilmiş. (kapalı istiare) | ||
Tecahül-i Arif | Güneşin batış anındaki olaydan dolayı, suyun yanıyor gibi görünmesi ile mermerlerin üstünü tunca benzeyen bir rengin kaplayışı doğal bir olaydır. Şairin bu durumdan haberi vardır ama bundan habersizmiş gibi davranarak tecâhül-i ârif sanatı yapmıştır. |
İmgeler:
Edebi Akımlar:
Şairin merdiven sembolüyle anlatmaya çalıştığı hayat yoludur. Bu sembolün dışında şiirde, etek, güneş rengi bir yığın yaprak, yüzün perde perde soluşu gibi semboller ile suların sararması, kızıl havalar, alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller ve tunca benzeyen mermer gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir.
Merdiven Şiirinin Tahlili
(İlk tahlil çalışması Mehmet Nuri Parmaksız'a aittir.)
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Merdiven şiirinin tahliline geçmeden önce, Haşimin hayat hikâyesinden bahsetmeyi elzem görüyorum; çünkü eserin yazarını bütün yönleriyle tanımak, eserde bahsedilen olayların, duygu ve düşüncelerin çözümü için bize yardımcı olur. Yazarın biyografisiyle beraber sanat anlayışı ve sanata bakışı, eserlerinin arka planında olanları anlamamıza yol açacak ipuçları ile doludur.
Haşim, (?) yıllarında Bağdatta doğdu. Babası, bir çok yerde mutasarrıflık yapmış olan Arif Hikmet Bey, pek çok âlim yetiştirmiş Âlûsî ailesindendir. Haşim, 95 yıllarında İstanbula gelir ve ilk önce Numûne-i Terâkki mektebine, bir yıl sonra da Galatasaray Lisesine kaydolur. Burada, edebiyat öğretmenlerinin yardımlarını gören Haşim, ilk şiirini Servet-i Fünun şairlerinin tesirinde, Mecmua-yı Edebiyede, Hayâl-i Aşkım ismiyle neşreder.
Onun sanatını, dört devreye ayırmak mümkündür: Servet-i Fünûn tesirinde olduğu dönem, Fecr-i Âti dönemi, Birinci Dünya savaşından e kadar olan dönem( bu yıllar arasında, Haşimin kalemi hemen hemen susmuştur- son olarak da, den ölümüne kadar, en güzel şiirlerini yazdığı dönem.
Edebiyatımızda bir yönüyle sembolist (simgeci), bir yönüyle de empersyonist (izlenimci) olarak düşünülen A. Haşimin, şiirlerini tam olarak anlayabilmek için onun ruh halini iyi tahlil etmek gerekir. Gelelim, Haşimin mizacının oluşmasındaki başlıca amillere: Annesine duyduğu sevgi çok büyüktür ve küçük yaşta annesini kaybetmesi, Haşimin sanatında ortaya çıkan karamsarlık ve hüznün en büyük sebeplerindendir. Haşimin, şiirlerinin çoğunda devamlı olarak güneşin batış anından bahsetmesi, herhalde akşam üzerleri, Dicle kenarında annesiyle yaptığı gezintilerin tesiriyledir. Annesine sevgisi o kadar büyüktür ki, tabir caizse, evlenebilmek için ona benzer bir kadın aramış, bulamamış ya da sevdiği insanı bir daha kaybetme korkusundan olacak ancak ölümünden 4 gün önce evlenebilmiştir.
Onun mütemadiyen geçmişe dair özlem duyması ve şiirlerinde çoğunlukla melâlden bahsetmesi, annesini küçük yaşta kaybetmesiyle ilgilidir. Geçmişe dönüşün imkânsızlığını bilen şair, Şafak adlı şiirinde şöyle der:
Dönmek mi?Ne mümkün geriye dönmek,
Düştüyse gönüller bu melâle.
Bir eldir ufuklardan uzanmış,
Zulmet bizi çekmekte visâle.
te hayata gözlerini yuman şairi, rahmetle anıyor ve sizlere, onu anlamanız için, O Belde şiirindeki şu mısraları dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum:
Sana yalnız bir ince taze kadın,
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefil iştiha, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir mana.
1-ŞİİRDE MUHTEVA (İÇERİK) ve KONU
Şiir tahlillerinde ilk önce, metne bağlı olarak ortaya çıkan, biri görünen(vitrin)anlam, biri de şiirin içinde gizli olan iki yön olduğunu unutmamak lazım. İlk bakışta çeşitli yorumlara açık olan bu şiirde, herkes tarafından görülen (vitrin) anlam içinde bulunanlar şunlardır: Hayatı simgeleyen bir merdiven imgesi, bir akşam tablosu, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde soluşu, kızıl bir akşam dekoru içinde yere eğilmiş şekilde sürekli olarak kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunç rengini almış mermerler ve bütün olarak bunlara ait olan gizli bir lisan.
Şairin merdiven sembolüyle anlatmaya çalıştığı hayat yoludur. Bu sembolün dışında şiirde, etek, güneş rengi bir yığın yaprak, yüzün perde perde soluşu gibi semboller ile suların sararması, kızıl havalar, alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller ve tunca benzeyen mermer gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir.
Şiirin bütününe hâkim olan bu akşam tablosu içinde, şairin bize duyurmaya ve hissettirmeye çalıştığı psikoloji ise içinde hüznün ağır bastığı, biraz karamsar ama dolaylı anlatımın şairene kullanışlarını saklar. Bu akşam tablosu içinde, hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimi ve sarı yapraklar, zamanın geçişi ve yaşlanmayla beraber duyulan hüzünle birlikte bir korkunun ortaya çıkışı neticesinde yüzün perde perde soluşu, güneşin batış anında dallardaki bülbüllerin aldığı renk, ve yanmış izlenimi veren sular içinde gizli bir lisan saklı oluşuyla şairin bize anlatmaya çalıştığı şey, ne yaparsak yapalım akşamdan (ölümden) kaçışın olmadığı gerçeğidir.
2-ŞİİRİN DİLE ve ANLATIMA DAYALI ÖZELLİKLERİ
Aslında onun şiirleri, özellikle başlangıçta, o güne ait olan, yani Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtînin dil özelliklerini yansıtan ( Bugünün diline çok yabancı, kök itibariyle içinde çokça Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu) bir dildir. İşte bu yüzden onu günümüz şiir okuyucusu dil olarak anlamaktan uzaktır; fakat daha sonraları Haşim, Biri Günün Sonunda Arzu ve ölümüne yakın yıllarda yazdığı Ağaç, Süvari gibi şiirlerde, dil anlayışı değiştirir. Şiir içinde muttasıl ara vermeden, durmadan, hafî gizli anlamındaki kelimelerin bulunması, bugünün okuyucusu için bir sorun teşkil etmemekte ve şiirin o güzel anlatımı içinde kaybolup gitmektedir..
Ahmet Haşim, Merdiven şiirinde kendi şiir anlayışına uygun olarak, duygu ve düşüncelerini doğrudan değil , dolaylı yoldan anlatmayı tercih etmiştir. Güneş rengi bir yığın yaprak, alev gibi dallarda kanlı bülbüller, kızıl havalar gibi sıfat tamlamalarını çokça kullanarak şiirde daha çok tasvire ait olan öğelerle söylemek istediklerini okuyucuda çağrışım yaratacak şekilde duyurmaya ve sezdirmeye çalışmıştır.
Bu onun "Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar" başlığıyla Piyale kitabına koyduğu önsözdeki şiir anlayışıyla doğru orantılıdır. Bu yazısının bir bölümde Haşim şöyle der: Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir.
Haşimin genel olarak şiirlerinde olan anlatım özelliği, mana noktasında okuyucunun hayalini harekete geçiren, imgeye dayalı farklı çağrışımlarla şiirin anlamını kişinin anlayışına göre genişleten bir yapı arzeder. Haşim, şiirde manadan çok musikiyi ön plana çıkarmış ve aruzunda yardımıyla şiirlerinde müthiş bir ses güzelliğine ulaşarak anlamda kapalılığı hemen hemen her şiirinde kullanmıştır. Yaşadığı devirde, özellikle Bir Günün Sonunda Arzu şiirindeki anlatımıyla anlaşılamadığını düşündüğü için "Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar" adlı şiir görüşlerini açıklayan bir yazı yazmak zorunda kalmıştır. Haşimin şiirinin tesiri daha sonraları (den sonra) II. Yeni şairleri üzerinde ortaya çıkmıştır.
3-ŞİİRDE BULUNAN SES ÖZELLİKLERİ
Ahmet Haşimin şiirlerinde anlamda açıklıktan çok ses öğesine önem verişi, şiiri söz ile musiki arasında düşünmesinden kaynaklanır. O, şiirde her şeyden önce önemli olanın kelimenin anlamı değil, mısradaki söyleniş değeri olduğu görüşündedir. İşte bu yüzden de, şiirlerinde aruz veznini kullanılır. Merdiven şiiri aruz ölçüsünün Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Falün)" kalıbıyla yazılmıştır.
Şiirde kullanılan, solmakta/olmakta, güller/bülbüller, do1makta/olmakta gibi tam uyaklar, veznin dışında bu ses güzelliğinin oluşmasına yardımcı olan öğeler olarak düşünülebilir.
Şiir içinde daha çok r sesi kullanılışı aliterasyon sanatına yol açmış ve bu da şiirde ortaya konan ses birlikteliğine katkı sağlamıştır. Şiirde içinde r sesi geçen kelimeler şunlardır: Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, sular, sarardı, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, durur, benziyor, mermer. Ayrıca şiir içinde kullanılan harf tekrarı dışındaki mısra tekrarı olan kızıl havaları seyret ki akşam olmakta söyleyişi de okuyucuya verilmek istenen mesajının duyurulması ve şiirde ses olarak bir bütünlük oluşması açısından önemlidir.
Kafiyelerin seçimindeki solmakta/olmakta, ve do1makta/olmakta kelimelerindeki makta eki, ortaya konan durumun bitmiş bir şey olmadığını ve devam etmekte olduğunu bize duyurması açısından önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu açıklamamızdan hareketle Haşim, mısralarını kurarken şiirinde, sesi, anlatımı, manayı ve şiirde bütünlüğü oluşturan kurguya dair hemen hemen her şeyi düşünmüştür diyebiliriz. Şiiri cazip hale getiren öğelerden biri de, Haşimin mısraları içinde gizli bir şekilde duran, söyleyişte bulunan içtenliktir.
4-ŞİİRDE BULUNAN EDEBİ SANATLAR
Haşim Merdiven şiirinde, birçok söz sanatından, anlam olayından ve tamlamadan yararlanmıştır. güneş rengi bir yığın yaprak, alev gibi dal, kanlı bülbül, kızıl hava şiirde bulunan tamlamalardan birkaçıdır. Özellikle sıfat tamlamaları içine gizlenen anlam, şiirde mana derinliğine yol açmaktadır. Ayrıca, alev gibi dallar ve tunca benzeyen mermer bölümlerinde teşbih (benzetme) sanatı kullanılmıştır.
Merdiven kelimesi ile açık istiare sanatı yapılmış. Sadece benzetilen (Merdiven) verilerek, benzeyen (hayat yolu) anlatılmaya çalışılmıştır.
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? mısraında, güneşin batış anındaki olaydan dolayı, suyun yanıyor gibi görünmesi ile mermerlerin üstünü tunca benzeyen bir rengin kaplayışı doğal bir olaydır. Şairin bu durumdan haberi vardır ama bundan habersizmiş gibi duruş ile bilip de bilmezlikten geliş hali tecâhül-i ârif sanatına yol açmıştır.
5- ŞİİRDE BULUNAN İMGELER
Şiirin ismi olan merdiven kelimesi başlı başına bir imgedir. Kanaatimce hayatı anlatan bu kelime, her gönülde farklı bir anlam kazanabilir. Kimimiz için hayat kimimiz için başka bir şey olabilir.
Şiirde kızıl havaları seyret ki akşam olmakta söyleminin iki defa tekrarı, şiirin akşam ki bu da başlı başına bir imgedir üzerine kurulduğunu gösterir. Akşam bir anlamda bize ölümü hatırlatır. Şiir içinde gizli olan hüzün, her geçen saniye ölüme yaklaşmaktan dolayıdır.
Haşim toplam da on mısra olan şiirinde bize öyle bir tablo çizmiştir ki, bu resim içinde, eksik bir yön bulamazsınız. Şiirin ağır ağır diye başlaması ve kızıl havaları seyret ki akşam olmakta diye bitişi aslında çok anlamlıdır. Güneş nasıl ağır ağır batarsa insanda hayattı gün gün yaşar ve zaman geçtikten sonra her şey bir anda olmuş gibi gelir bize. İnsan, bakmakla görmek arasındaki farkı çözerse her şey gözüne bir farklı görünür. Şiirin sonundaki, o lisan-ı hafi, gizli dil aslında, tabiatın, kuşların, yaprakların ve bu dünyaya ait her şeyin bize söylediği şey, geçen her saniye akşama/ölüme, mutlak sona yaklaştığımız gerçeğidir. Haşim bunu bütün ruhuyla hissetmiştir. İşte o yüzden bu gizli lisan ruha dolmaktadır ve ne yaparsak yapalım akşam olmaktadır.
Mehmet Nuri PARMAKSIZ
Diğer Tahlil Örneği
Merdiven Şiiri
HÂŞİM'İN SANATI VE "MERDİVEN" ŞİİRİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ
İlyas YAZAR
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı Yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
AHMET HÂŞİM
Tanzimat sonrasında Tük şiirinin önde gelen şairlerinden biri olan Ahmet Hâşim'in hayatı, şahsiyeti ve sanat anlayışına kısacık da olsa değinmeden "Merdiven" şiirini tahlil etmenin uygun bir davranış olmayacağı kanaatindeyiz.
Şiirin anlaşılması geniş ölçüde şâirin hayatıyla bağlantılı olduğu için konuya Haşim'in hayatı ve şiir dünyasıyla başlamak istiyorum. Ahmet Hâşim yılında Bağdat'ta dünyaya gelir2. Mutasarrıf Arif Bey'in oğlu olanHâşim'in anne tarafından da ilmiyye sınıfıyla yakınlığı olduğunu görüyoruz3. Babasının mesleği gereği kısa süeli varyantlarla değişik bölgelerde bulunan şairin, eğitimi ve yetiştirilmesi konularında meydana gelen aksamalar zamanla ciddi sıkıntılar oluşturmuştur. On iki yaşlarında İstanbul'a gelen
Hâşim, eğitimindeki kopuklukların neticesi olarak Tükçe'yi güçlükle konuşabilmektedir. Bu durum, kendine uygun ortam ve çevre edinme konusunda şâir için olumsuz bir yaklaşımdır. Bunun bilincinde olan Hâşim, bu yıllarda edindiği çevre ve arkadaş gruplarıyla Galatasaray Lisesi öğrencilik yıllarını iyi değerlendirir. Özellikle taşradan gelmiş olmanın verdiği sıkıntılı atmosferden uzaklaşarak şiire başlayışı ve sanatçı dostlar edinişi, lisedeki öğrencilik yıllarına tekâbül eder.
Hâşim liseyi bitirdikten sonra bir yandan hukuk tahsiline, diğer yandan da reji idaresi memurluğuna başlar. İzmir Sultânisi Fransızca Öğretmenliği teklifini kabul ederek hayatına yeni bir yön veren şâir, Duyûn-ı Umumiye memurluğu, Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi'nde öğretmenlik görevlerinde de bulunur.
Sanatının en verimli çağında yakalandığı amansız bir hastalık, 4 Haziran 'te O'nu bizlerden ayırmıştı. Hâşim'inölümü üzerine O'nu yakından tanıyanlardan Abdülhâk Şinasi HİSAR, sevmeye ve sevilmeye doyamamış olan şairin, ölümden korktuğunu ifade ederek şunları söylemektedir:
"Ahmet Hâşim, şiiri her şeyin fevkinde düşünüdü. Şiir, onca hayatın ve dünyanın icmalini yapan bir tat, bir iksirdi. Şiiri ondan çok seven bir adam görmedim."4
Hâşim'in yaşam felsefesini şiirlerinden yola çıkarak algılamak mümkündü. O, son derece gururlu, zor beğenen, eleştiriye kapalı, acınmaktan nefret eden bir mizaca sahipti. Bu özellikleri ve içe kapanıklığı onu çevresine ve hayata kuşku ile bakan bir şahsiyet haline getirmişti.5 Sanatçının sanat hayatında ve şahsi yaşamında bu septik yaklaşımı ve bedbin yaşam felsefesini görüyoruz. Bu bakımdan Hâşim'in şiirleriyle iç dünyası ve ruhsal yapısı arasında ciddi paralellikler olduğunu söyleyebiliriz.
Zaman ve hadiselerin haşin, hırçın ve uyumsuz bir insan yaptığı Hâşim, bu durum karşısında kendisine yaşamak için "hayâlî" bir alem kurar. Hayal kavramı aynı zamanda sanatçının söyleminin ve ferdi psikolojisinin de anahtarını oluşturmaktadır.6
Şairlerin sanat eserlerinde ekseriyetle ferdi hislerinin terennümü içinde olduklarını görüyoruz. Bu terennümde, şiiri oluşturan şekil ve ahenk unsurlarından geniş ölçüde yaralanmış olmaları sanat eserinin değerini arttırmaktadır. Sanatçı kullandığı kelimeleri özenle seçer ve bunlarla şiirini bir kanaviçe gibi işler. Sanat eserinin sırlarını ancak kendisine hususi sualler soranlara açacağını ifade eden M. Kaplan, tahlil çalışmalarının ehemmiyetini dile getirmektedir.7
İşte, biz de Hâşim'in "Merdiven" şiirinin kendine has dünyasına bu zaviyeden bakmanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Şair öncelikle diğer şiirlerinde olduğu gibi Merdiven şiirinde de akşamı ve güneşin batışını konu olarak seçmektedir. Şiirin genelinde tasvir edilen tabloda kızıl renk ve onun diğer tonlarının ağır bastığını görüyoruz.
Hâşim, sanatçı yönü itibarı ile hep sarı, kırmızı ve kara renklerini kullanan bir kişiliğe sahipti. Kırmızıyı kızıl, kan, gül ve alev gibi kelimelerle ifade etmektedir. Şair eserlerinde akşamın alev ve kan kızıllığı ile kendi evrenini süslemektedir.8
Dış dünyaya ait olan sular, ağaçlar, kuşlar kısaca bütün tabiat akşam vakti bambaşka bir görünümdedir. Şiirde bu anın şairin hayalinde uyandırdığı izlenimlerle yeniden biçimlendiği görülmektedir.
Hayattan umduğunu bulamayan insan arkasında bir yığın üzücü hatıra bırakarak ömrünün sonuna doğru yaklaşır. Akşamın ve güneşin batışının verdiği hüzün onu çaresizlik içinde yaşlı gözlerle semaya bakıtır. Aynı düşünce yoğunluğunun Yahya Kemal'in "Sessiz Gemi" şiirinde;
"Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli"
dizelerinde de tema ve söyleyiş yönüyle pek farklı olmadığını söylemek mümkündü. Batan güneşin kızıllığında sular sararmış, yüzler solmuştur. Güneşin ışıkları gibi yaşama gücü ve güzel umutlar, yavaş yavaş yok olmaktadır.
Şiirin ilk bölümünde insan hayatı olan ömü bir merdivenle biçimlendirilmektedir. Ağır ağır çıkılan merdivenler, insan olarak hayatımızın geride kalan yıllarının ifadesidir. İnsanın çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık devreleri göz önüne alındığında şiirin son devreyi yansıttığını görüyoruz.
Çünkü geride bırakılan her dakika, insanı ölüm gerçeği ile yüz yüze getirmektedir. Şair bu keyfiyeti bizlere sanatçı kimliğini konuşturarak tabiattan aldığı ağaç, ağlamak ve sararmış yaprak gibi kavramlarla çağrışım yaptırmaktadır. İnsanın, hayatının son dönemlerindeki fiziki görünümündeki değişimler şairin ifadesinde, yüzlerin perde perde solması şeklinde belirtilmektedir.
Bu umutsuzluğun, sıkıntının ve bıkkınlığın duyurulmaya çalışıldığı şiirde zaman güneşin gurûba meylettiği akşam vaktidir. Umutsuzluk, bıkkınlık ve hüzün "bir lisân-ı hafî" gibi insan ruhunu doldurmakta ve onu karamsarlığa süüklemektedir. Şaire göre bunu anlamak ve anlatmaksa oldukça güç bir durumdur.
Hâşim, şiirlerinin çoğunda olduğu gibi burada da akşamın ve batan güneşin etkisindedir. O'nun, realitenin silindiği bu anlara sığınması, gerçek hayatta bulamadığı yakınlığı, hayal dünyasında oluşturduğu itibari âlemden beklediği içindir. Nazan Güntük'ün bu sığınmanın gerçekte avuntudan öte bir şey olmadığını ifade eder.9
Hâşim'in sevmediği kendi varlığının dışına çıkma isteği "Merdiven" şiirinde de âşikârdır:
"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden"
Bu çıkış, bu yükseliş onu bulunduğu yerden kurtaracaktır. Yine "Yollar" ve "O Belde" şiirlerinde de bu duyguyu hissetmekteyiz. Hâşim, sonuçta kendi yarattığı aleme erişememiştir. Bu istek "Yollar" şiirinde de, gecenin inen zalim karanlıklarıyla yarıda kalır. Biz bu ulaşamayışın üzüntüsünü işte "Merdiven" şiirinin üçüncü mısraında görmekteyiz:
"Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak"
Hâşim'in ölünceye kadar madde ile ruh arasında kararsız gezintiler yapan büyük bir çocuk olarak kaldığı görüşünün10 eserlerinden hareketle yola çıkıldığında isabetli bir karar olduğu kanaatindeyiz.
Şiirin ikinci kısmında mermer bir havuz, akşam güneşinin de tesiri ile tunç rengini almıştır. Bu havuzun içindeki sular ve bütün tabiat yanar haldedir. Tabiat da umutsuz, bıkkın insan gibi batan güneşle beraber gecenin, karanlığın hüznünü yaşamaya hazırlanmaktadır.
Şair burada müzikle resmi birleştirmektedir. Şiirdeki ahenk kulağımıza hoş gelirken, kelimelerle de gözümüzün önünde bir tablo çizilmiştir. Hâşim, şiirde mûsikî ve resme önem veren bir sanatçıdır. Şiirde mânâdan ziyade kelimelerin söyleyiş özelliğine yönelir. Çünkü O, sözün mananın zarfı olduğu ve şiirin sözden ziyade mûsikîye yakın olduğu görüşündedir "Merdiven" şiirinde duyguların açıkça belirtilmediğini, bir takım sembollerle Hâşim'ingizli bir duyguyu ifadeye çalıştığını gözlemliyoruz. Bu yaklaşım, O'nun sembolik sanatın tülü yorumlara yol açan niteliğine bağlı kaldığı görüşünü de doğrular mahiyettedir
"Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta"
Akşamın böylesi ancak bazı ruhlara dolan gizli bir söyleniş ve gizli bir anlaşmadır. Zira Hâşim'e göre mânâ, âhengin telkinâtından başka bir şey olarak da görülmemektedir
Dönemine göre sade bir dil ve akıcı bir üslûpla yazılan şiirde, anlam yoğunluk kazanmıştır. Şair akıcılığı bozmadan edebi sanatlardan da istifade etmiştir.
"Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?"
dizelerinde akşam güneşinin ışıklarının suya yansımasıyla suyun yanıyor gibi görünmesi, beyaz mermerin aynı sebeple koyu kızıl bir renk alması, güneşin durumu itibariyle doğal bir olaydır. Ancak şair bilinen tüden bu olayları bilmezlikten gelerek "tecâhül-i ârif" sanatı yapmıştır. Yine;
"Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller"
dizesinde anlamı güçlendirmek için gülün akşam güneşiyle aldığı renk kan rengine benzetilmiştir. Ayrıca, gülün daldaki duruşu ve renginin de kanayan yaraya benzetilmesi şiirdeki âhengin sağlanmasında gösterilen hünerin şiir diline yansımasıdır.
Cemil Meriç, şiirle mûsikînin bir elmanın iki yarısı olduğu görüşünden hareketle mûsikînin saf, şiirin karışık, mânânın âhenkle izdivacı olduğunu ifade eder Realist bir gözle bakıldığında "Merdiven" şiirinde de şiirle mûsikînin içiçe olduğu görülü. Şiir aruzun (Me fâ i lün / fe i lâ tün / me fâ i lün / fa'lün) kalıbıyla yazılmıştır. Şiirde baştan sona "r" sesinin hakimiyeti ve tekrarı mûsikînin oluşmasında etkili olmuştur: Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, mermer, vs.
Şiirde kafiyeler sağlam ve eksiksizdir. Rediflerse canlı ve eylemlerin devamlılığını hissettirmektedir: Olmakta, dolmakta, solmakta,vs. örnekler bizi doğrular yapıdadır. "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden" dizesi basit bir emir cümlesi gibi görünse de hakikatte âhenk ve çağrışım yüklüdü. Buradan hareketle şairin şiir dilini yakaladığı kanaatindeyiz. Şiiri okudukça, bize "yeter artık" dedirtmeyen duyguyu şiirin kendi lisanında buluyoruz.
Şiire genel çerçevesi içerisinde bakıldığında ilk dikkati çeken hususlardan birisi canlı bir tabiat tasviridir. Hâşim'inkelimelerle çizdiği bu hârikulâde manzara O'nun bir ressam kadar ince ruhlu oluşunu gösterir. A. Hamdi Tanpınar,Hâşim'in bu yönüyle ilgili kanaatini, "belki acemi ve biraz kekeleyen bir lisanla da olsa hilkat onu bir nev'i ressam yaratmıştı," şeklinde ifade etmektedir
Şairin bulunduğu ortam, dış mekan, batan güneşle birlikte karanlık bir geceye hazırlanıyor. Bu hazırlanmada karamsarlık, tedirginlik, üzüntü ve korkunun, hayatının son demlerine gelmiş, hazanlarını yaşayan insanların hâlet-i ruhiyelerindeki manevi baskısını ve vicdani sorumluluğunu hissetmekteyiz. "Merdiven" de, ancak muhteva ve şairinin duygu dünyası ile izah edilebilir. Hâşim, seçtiği kelimeler ve bu kelimelerin yan yana gelişinden doğan âhenkle, kullandığı renklerle ve çizdiği tablolarla kendi dünyasında oluşturduğu îtibâri âlemin kapılarını bizler için aralamaktadır. Bize de samimiyetle o kapıdan içeri adım atarak Hâşim'in iç dünyasına kısa süeli de olsa konuk olmak düşüyor.
Kaynak: seafoodplus.info
* Buca Eğseafoodplus.infoş.Gör.
[1][1] Ahmet HÂŞİM, Bütün Şiirleri, Haz.:Asım BEZİRCİ, İst.,
[1][2] Değişik kaynaklarda Ahmet Haşimin doğum tarihi ile ilgili olarak , , gibi farklı tarihler zikredilmektedir.
[1][3] Atilla ÖZKIRIMLI, Ahmet Hâşim, İst., , s
[1][4] A. Şinasi HİSAR, Ahmet Hâşimin Şiiri ve Hayatı, İst., , s.
[1][5] Atilla ÖZKIRIMLI, a.g.e., s. 19
[1][6] Sadık TURAL, Ahmet Hâşimin Hayatının Ana Çizgileri, Şahsiyetler ve Eserler, Ank., , s.
[1][7] Mehmet KAPLAN, Şiir Tahlilleri, İst., , s. 5
[1][8] Yrd. Doç. Dr. Hüseyin TUNCER, Meşrutiyet Devri Tük Edebiyatı, İzmir, , s.
[1][9] Nazan GÜNTÜRKÜN, Ahmet Hâşimin Ruh Ülkesi, İst., , s.
[1][10] Rıfat Necdet EVRİMER, Fecr-i Âti Şairleri ve Ahmet Hâşim, İst., , s.
[1][11] Yrd. Doç. Dr. Hüseyin TUNCER, Edebiyat Araştırma ve İncelemeleri,İzmir, , s.
[1][12] Nazan GÜNTÜRKÜN, a.g.e., s.
[1][13] Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar, Dergâh, nr. 8, 5 Ağustos / , s.
[1][14] Cemil MERİÇ, Mağaradakiler, İst. , s.
[1][15] A. Hamdi TANPINAR, Edebiyat Üzerine Makaleler, İst., , s.
KAYNAKÇA
ERCİLASUN, Bilge, Ahmet Haşim ve Şiiri^Töre Dergisi, Sayı: ,
TANRIPINAR, Ahmed Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, İstanbul.
AKYÜZ, Kenan, Modern Tük Edebiyatının Ana Çizgileri, İstanbul,
HAŞİM, Ahmet, Şiirler (Haz. Kenan Akyüz), İstanbul.
ENGİNÜN, İnci; KERMAN, Zeynep, Mehmet Kaplandan Seçmeler I, Ankara
BANARLI, Nihat Sami, Resimli Tük Edebiyatı Tarihi, II. Cilt
BÜYÜK LAROUSSE Sözlük ve Ansiklopedisi, 8. cilt, sayfa İstanbul,
KAPLAN, Mehmet, Şiir Tahlilleri 1- Tanzimattan Cumhuriyete, İstanbul
KERMAN, Zeynep, Yeni Tük Edebiyatı İncelemeleri, Ankara