münker nekir kuran da geçiyor mu / MÜNKER-NEKİR | Sorularla İslamiyet

Münker Nekir Kuran Da Geçiyor Mu

münker nekir kuran da geçiyor mu

Kategoriler

Münker ve Nekir melekleri hadiste geçiyor mu?

Değerli kardeşimiz,

Münker ve Nekir, ölümden sonra insanları sorguya çekeceği belirtilen iki melektir.

İki meleğin ölen insanları sorguya çekeceğine dair açık bilgiler hadislerde mevcuttur. Ölü kabre konulduğunda cenazeye iştirak edenler henüz ayrılmayıp ayak seslerini işittiği bir sırada iki melek gelerek ona, “Muhammed hakkında ne diyorsun?” diye sorarlar. Müminin, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğu yolunda cevap vermesi üzerine melekler, bu şehadetinden ötürü cehennemdeki yerinin cennetteki bir yerle değiştirildiğinin müjdesini verirler.

Münker ve Nekir, münafık ve kâfire, “Muhammed hakkında ne diyordun?” diye sorunca onlar şu anlamda bir cevap verirler: “Bilmiyorum, başkalarının dediğini diyordum.” Bunlar için azap uygulaması başlatılır. Kâfir ve münafıkların feryadını insan ve cinlerin dışındaki canlılar duyar. (Müsned, III, ; Buharî, Cenaiz, 87; Müslim, Cennet, 17)

Bazı rivayetlere göre de meleklerin soruları, “Neye tapıyordun, rabbin ve peygamberin kimdir, dinin ve amelin nedir?” şeklinde olacaktır. (Müsned, IV, , ; Ebû Dâvûd, Sünnet, 27)

Ölen insanları sorgulayacak meleklerden birine Münker, diğerine Nekir denildiği Hz. Peygamber (asm)’e atfedilen bazı rivayetlerde belirtilir:

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (asm) şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz veya ölü kabre konulunca simsiyah mavi gözlü iki melek ona gelir onlardan birine Münker diğerine Nekîr denilir. O iki melek şöyle derler: 'Bu Muhammed denilen adam hakkında ne dersin?' O kimse ise ölmeden önce söylediğini aynen tekrar ederek: 'O Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Muhammed’de onun kulu ve elçisidir.' O iki melek derler ki: 'Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk.' Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve 'Rahatça yat uyu burada.' denilir. O kimse 'Bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim?' deyince o iki melek; 'Gelin güvey gibi rahatça uyu, gelin güveyi olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır.' derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur.

"O kabre konulan kimse münafık ise Muhammed (s.a.v.) hakkında sorulan soruya; 'İnsanların peygamber dediklerini duydum bende aynen öyle söyledim, gerçek midir, değil midir bilemiyorum.' diyecek. Bunun üzerine o iki melek; 'Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk.' derler. O kabre, 'Sıkıştır onu!..' denilir, kabirde onu sıkıştırır da kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Allah onu böylece mahşer günü uyandırıncaya kadar azab etmeye devam eder.”(Tirmizi, Cenaiz, 70)

Tirmîzî: “Ebû Hüreyre hadisi hasen garibtir.” demiştir. (Tirmizi, a.y.) Buna göre ilgili hadis zayıf değildir.

İslâm akaidinin tedvin edilmesinden itibaren sorgu meleklerinin varlığı, adları ve görevleri konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür.

Bunlardan birincisine göre:

Berzah alemindeki sorgulamaya inanmak gerekir; zira bu husus sahih hadislerle sabit olduğu gibi aklen de mümkündür.

Aslında herhangi bir vasıta olmadan da insanın bazı sorulara muhatap olduğunun bilincini taşıması imkân dahilinde bulunan bir şeydir. Bunun için gerekli olan hayattır, bu da ölümle birlikte yok olmayan ruh sorulara cevap verebilir.

Hayatta bulunan insanların kabirdeki sorgu olayını duymamaları tabiidir. Nitekim Cebrail’in sesini peygamberlerin dışındaki insanlar algılayamamıştır. Rüya görenin işittiği sesleri yanındaki uyanık kimselerin işitmemesi de böyledir. (Gazzâlî, el-İktisad, s. )

Sorgu meleklerine Münker ve Nekir adının verilmesi, kâfirlerle münafıklara karşı şiddetli davranıp kalplerine korku salan bir görüntüye sahip olmalarından ötürüdür.

Ehl-i sünnetin görüşü böyledir. (bk. Nesefî, Tebśıratü’l-edille, II, ; Teftâzânî, II, Şerĥu’l-Maķāśıd,, )

İkinci telakkiye göre:

Ölen insanların iki melek tarafından sorguya çekilmesi imkânsızdır. Her şeyden önce meleklerin kötülük yapması anlamına gelebilecek adlarla anılması doğru değildir. Ayrıca ölen insana hitap ederek ona ses işittirmek ve ondan cevap almak da gözlem ve tecrübelere aykırıdır. Zira ölüden ne bir ses çıkabilir ne de ölü nimet veya azap içinde bulunabilir.

Cehmiyye mensupları, Dırâr b. Amr ve onların izinden giden az sayıdaki bazı alimler bu görüşü benimsemiştir. (Kādî Abdülcebbâr, Şerĥu’l-Uśûli’l-Hamse, s. ; Abdülkāhir el-Bağdâdî, Uśûlü’d-dîn, s. ; Gazzâlî, s. )

Ancak bu yöndeki yorumlar isabetli görülmemiş, dayanılan rivayetler de sahih bulunmamıştır.

Münker ve Nekir’in gayb alemine ilişkin varlıklar olduğu, bunlara yüklenen görevin de aynı alemle ilgili bulunduğu dikkate alınarak birinci görüşü savunanların yönünde bu tür konularda vahyin geçerli kabul edilmesi gerekir. Gayb âleminde gerçekleşen hususlar hakkında dünya hayatının sınırlı kavram ve kriterleriyle hüküm vermenin isabetli olmayacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Konular

MÜNKER

MÜNKER-NEKİR

Ölen kimseyi mezarında sorguya çeken ve
gerektiğinde onu cezalandıran iki Melek. Bunların, Münker ve Nekir diye
isimlendirilmeleri, her ikisinin de aşinası olmadığımız garip bir sûrette
olmalarındandır. Nitekim Arapça'da bir kimsenin, bilmediği veya tanımadığı bir
şeyi bilmediğini ifade etmek için, "nekirtü'ş-şey'e" der.

Ehl-i Sünnet'e göre, Münker ve Nekir, ölen
kişiye Rabbini, dinini ve peygamberini sorarlar. Mü'min kişi bu sorulara cevap
verir, ama kâfir veremez. Bu husustaki hadisler pek çoktur. Söz konusu iki melek
ölünün kabrine gelir, Allah ölüyü diriltir ve melekler sorularını yöneltirler.[1]

Münker-Nekir, kabirde sorgu-sual işi ile görevli
olan meleklerdir. Kur'an'da adları geçmemektedir. Hadislerde ise ölü
defnedildiği zaman ona, birine Münker, diğerine Nekir denilen siyah tenli mavi
gözlü iki meleğin geldiği, ölüyü kabrinde oturtup sorular sorduğu, verdiği
cevaplara göre kabrini genişlettiği veya daralttığı rivayet edilmektedir.[2]

Ebu Hüreyre'den; Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir:

"Ölü defnedildiğinde, ona gök gözlü simsiyah iki
melek gelir. Bunlardan birine Münker diğerine de Nekir denir. Ölüye:

"Bu adam (Rasûlüllah) hakkında ne diyorsun?"
diye sorarlar. O da hayatta iken söylemekte olduğu;

"O, Allah'ın kulu ve Rasûlüdür. Allah'tan başka
Allah olmadığına, Muhammed (s.a.s.)in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet
ederim." sözlerini söyler. Melekler;

"Biz de bunu söylediğini biliyorduk zaten"
derler. Sonra kabri yetmiş çarpı yetmiş zira' kadar genişletilir ve
aydınlatılır. Sonra ona

"Yat!" denir.

"Aileme dönüp onlara haber versem mi?"
diye sorar. Onlar da;

"Akrabalarından en çok sevdiği
kimseden başkası kendisini uyandırmayan, güveğinin uyuması gibi uyu!" derler.
Böylece, yattığı yerden, Cenab-ı Allah onu tekrar diriltinceye kadar uyur. Eğer
münafık ise,

"İnsanların söylediklerini duyup
aynısını söylerdim, bilmiyorum." der. Melekler de,

"Böyle söylediğini zaten biliyorduk"
derler. Sonra arza:

"Onu sıkıştır" denir. Arz onu
sıkıştırır da kaburga kemikleri birbirine geçer. Allah onu yattığı bu yerden
tekrar diriltinceye kadar kendisine azap edilir."[3]

Akâid kitaplarının hemen hemen tümünde,
Münker-Nekir'den, bunların kabirde ölüye yönelttikleri sorulardan bahsedilir.
Kur'ân-ı Kerîm'de bu iki meleğin adından söz edilmediği gibi kabirde ölünün
sorguya çekileceğine dair açık bir ifadeye de rastlanmaz. Ancak bazı âyetlerin
buna işaret ettiği, hattâ bazılarının tamamen kabir suali ile ilgili olduğu
Ehl-i Sünnet alimlerince kabul edilmiştir. Ömer Nesefi'nin "Akaid"inde: "Münker
ve Nekir'in suali Kitap ve Sünnetle sabittir" denmektedir.

"Allah, îman edenleri dünyada da
âhirette de değişmeyen sağlam söz üzerinde sabit kılar. Zâlimleri ise saptırır.
Allah dilediğini yapar."
(İbrahim: 14/27) âyetinde geçen âhiret hayatından maksat kabir; "sabit söz''den
maksat da "Kelime-i Şehadet''tir denmiştir. İbn Mâce, Sünen'inde şöyle
demektedir:
"Allah, iman edenleri sabit bir söz
ile metanetli kılar" âyeti, kabir azabı (sorgusu) hakkında indi. Ölüye kabirde;

"Senin Rabbin kim?" diye sorulur. O
da;
"Rabbim Allah'tır, Peygamberim
Muhammed (s.a.s.)'dir" diye cevap verir. İşte mü'min ölünün böyle cevabı; "Allah
iman edenleri sâbit söz ile dünya hayatında ve ahirette metanetli kılar"
meâlindeki âyetin ifadesidir.[4]

Bu hadis, kütübü sittenin hepsinde
rivayet edilmiştir. Bazı rivayetlerde kabirde ölüye sorulan sorular; "Rabbin
kimdir, dinin nedir, peygamberin kimdir?" diye üçe çıkarılmıştır.

"Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar.
Kıyamet çattığı gün; Fir'avn'ın adamlarını azabın en ağırına sokun, denir."
(el-Mü'min: 40/46) âyetinin de kabir suali ve kabir azabı ile ilgili olduğu
tefsir kitaplarında belirtilmiştir.[5]

Münker ve Nekir'in kabirdeki
sorularıyla ilgili pek çok hadis varid olmuştur. Bu ahad haberler, lafızları
itibariyle tevâtür derecesine ulaşmamışlarsa da, bu konudaki hadislerin çokluğu,
konuyu manevî mütevâtir derecesine yükseltir.[6]

Bu hadislerin bir kısmında ölünün
sorguya çekileceğinden söz edilmekte, ancak herhangi bir melekten
bahsedilmemektedir:

"Ölü mezara konulur. Salih kişi
kabrinde endişesiz ve korkusuz oturtulur. Sonra ona;

"Hangi dinde idin?"diye sorulur. O;

"Ben İslâm dininde idim" diye cevap
verir. Sonra ona;

"Şu adam (Rasûlüllah, s.a.s.) kimdir?"
diye sorulur. O da;

"Muhammed (s.a.s.), Allah'ın
Rasûlüdür. O, bize Allah katından apaçık âyetler getirdi; biz de O'nu
doğruladık" diye cevap verir. Daha sonra bu ölüye;

"Sen Allah'ı
gördün mü? diye sorulur. O da

"Hiçbir kimse Allah'ı görmeye lâyık
değildir" diye cevap verir. Bu soru ve cevaplardan sonra onun için ateş tarafına
bir pencere açılır. Ölü ona bakarak ateş alevlerinin birbirini kırıp yenmeye
çalıştığını görür. Sonra ona;

"Allah'ın seni koruduğu ateşe bak"
denir. Daha sonra onun için Cennet tarafına bir pencere açılır. O da bu defa
Cennetin süsüne ve nimetlerine bakar. Kendisine;

"İşte bu yer senin makamındır"
denildikten sonra;

"Sen samimi iman üzerinde idin, bu
sağlam iman üzerinde öldün ve inşallah iman üzerinde dirileceksin" denir."[7]

Görüldüğü gibi yukardaki hadiste
herhangi bir melekten söz edilmemekte, mücerred olarak kabir suali
zikredilmektedir. Başka bir hadiste ise ölüyü sorguya çekecek olanın bir melek
olduğu belirtilmekte ancak isminden bahsedilmemektedir:

"Bu ümmet kabirlerinde imtihan
edilecek. İnsan defnedilip arkadaşları ondan ayrılınca, elinde topuzla bir melek
gelerek onu oturtur ve;

"Bu adam (Rasûlüllah hakkında ne
dersin "? diye sorar. Kişi mü'min ise;

"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve
Muhammed (s.a.s.)'in, Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet ederim." diye
cevap verir. Melek de ona;

"Doğru söyledin" der"

[8]

Daha önce geçen Ebu Hüreyre hadisinde
iki sorgu meleğinden söz edilmekte ve birinin adının Münker, diğerinin de Nekir
olduğu beyan edilmektedir.

Ehl-i Sünnet'e göre Münker ve Nekir'in
kabirde ölüyü sorguya çekmeleri haktır. Kabrin sıkması ve azabı haktır. Bu bütün
kâfirler ve asi bazı mü'minler için olan bir şeydir.[9]

Ancak Mutezile buna muhalefet
etmiştir. Kabirdeki sual ve azap, ruhun cesede iade edilmesiyle mümkündür.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, ölüyü defnettikten sonra; "Kardeşiniz için
Allah'tan mağfiret dileyiniz, çünkü o, şu anda sorguya çekilmektedir."
buyurmuşlardır.[10]

İmam Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde
naklettiği uzunca bir hadiste Rasulullah (s.a.s.), ensardan bir adamın kabri
başında, iki veya üç defa "Kabir azabından Allah'a sığının!" dedikten
sonra, bir mü'min için ölüm ve sonrasını şöyle anlatır:

"Mü'min kulun dünyadan kopup, âhirete
gitme zamanı geldiği zaman, gökten ona, yüzleri sanki güneş gibi beyaz melekler
iner. Beraberlerinde cennet
kefenlerinden bir kefen ve cennet kokularından birtakım kokular bulunmaktadır.
Mü'minin göz mesafesine otururlar. Sonra ölüm meleği yaklaşır ve başucuna oturup

'Ey güzel ve hoş can, haydi Allah'tan
bir bağış ve hoşnutluğa çık gel!' der. O can, ağızdaki suyun aktığı gibi akıp
kolayca çıkar. Azrâil de onu alır ve elinde bir an bile bekletmeden, o kefene ve
kokuların içine sarar. Bu esnada o candan, yani ruhtan, yeryüzünde bulunan misk
kokularının en güzeli gibi bir koku çıkar. Ölüm melekleri onu alıp, birlikte
yükselirler. Uğradıkları her melek topluluğu,

'Bu güzel ruh kimdir?' diye sordukça,
onlar, hayatta iken insanların ona verdiği en güzel ismi ile,

'bu, falan oğlu falandır' diye cevap
verirler. Böylece birinci göğe ulaşırlar ve kapının açılmasını isterler. Onun
için göğün kapısı açılır. Her gökte, o göğün en kıymetli melekleri, bu ruhu bir
sonraki göğe kadar teşyî ve ona refakat ederler. Neticede yedinci göğe gelinir.
Allah Teâlâ,

'Bu kulumun kitabını, "illiyyîn"e
yazın ve onu yeryüzüne geri götürün! Çünkü ben onları, yerden-topraktan
yarattım, oraya geri çeviriyorum, tekrar oradan çıkaracağım' buyurur. Bunun
üzerine onun ruhu kabirdeki bedenine iade edilir, yani yeniden diriltilir ve ona
iki melek gelip yanına oturur.

'Rabbin kim?' diye sorarlar. O,

'Rabbim Allah!' der.

'Dinin nedir?' diye sorarlar, o,

'Dinim İslâm!' der.

'Size peygamber olarak gönderilen
kim?' diye sorarlar, o,

'Rasulullah!' der.

'Bilgin nedir?' derler, o,

'Allah'ın kitabını okudum, ona inandım
ve onun doğru olduğunu kabul ettim' der. Bunun üzerine gökten bir ses, 'Kulum
doğru söyledi. Binâenaleyh onun için cennetten bir döşek serin, ona cennetten
bir elbise giydirin ve ona cennetten bir kapı açın!' der.

Böylece cennetin esintisi ve güzel
kokusu ona gelir, kabri göz alabildiğine genişletilir. Derken yanına güzel
yüzlü, güzel elbiseli, güzel kokulu bir adam gelir ve der ki:

'Seni sevindirecek şeylerle müjdelen,
yani müjdeler olsun, sevineceğin şeylere ulaşacaksın. İşte bu, va'dolunduğun
gündür.' Ona,

'Sen kimsin? Yüzün, uğur getiren bir
yüz' diye sorar. O,

'Ben senin sâlih amelinim' der.
Kul o anda,

'Ey Rabbim! Kıyameti hemen kopar,
kıyameti hemen kopar ki aileme ve malıma, yani benim için cennette hazırladığın
evlere ve yüce makamlara kavuşayım' der.

Dünyadan ayrılıp, ahirete gitme
zamanı geldiğinde, kâfir kula da gökten, beraberlerinde kalın ve sert kumaşlar
bulunan siyah yüzlü melekler gelirler ve gözünün göreceği yere otururlar. Sonra
Azrâil yaklaşıp başucuna oturur ve

'Ey pis can, haydi Allah'ın
kızgınlığına ve gazabına çık gel!' der. Böylece o can, bedeninden ayrılır.
Azrâil, onu, çok parçalı bir şişi ıslak yünden çekip kopardığı gibi çeker
çıkarır. Onu aldığı zaman,
elinde bile tutmadan hemen o sert ve kalın kumaşa sarar. O zaman ondan,
yeryüzünde bulunan leş kokularının en kötüsüne benzer bir koku çıkar. Melekler
onunla beraber yükselirler ve uğradıkları her melek topluluğu,

'Bu pis ruh kimdir?' diye sorarlar.
Onlar, hayatta iken insanların ona verdiği en çirkin ismini kullanarak derler
ki:

'Bu, falan oğlu falandır.' Böylece
birinci göğe gelinir ve kapının açılmasını isterler, ama ona göğün kapısı
açılmaz. Allah Teâlâ,

'Onun kitabını en aşağı yer
tabakasındaki "siccîn"e yazın!' der. Böylece onun ruhu aşağılara atılır. Derken
cesedine döndürülür ve iki melek gelip yanına oturur ve ona,

'Rabbin kim?' diye sorarlar, o,

'Haa, haa.. Bilmiyorum' der. Ona,

'dinin nedir?' diye sorarlar, o,

'haa, haa.. Bilmiyorum' der.

'Size peygamber olarak gönderilen
kimdir?' derler, o,

'haa, haa.. Bilmiyorum' der. Bunun
üzerine gökten bir ses,

'O kulum yalan söylüyor. Dolayısıyla
ona ateşten bir döşek hazırlayın ve cehennemden bir kapı açın!' der. Böylece ona
cehennemin sıcaklığı ve zehirli yakıcılığı gelir; kabri de, kaburgalarını
birbirine geçirecek kadar daraltılır. Derken çirkin yüzlü, kötü elbiseli ve pis
kokulu bir adam gelir ve ona,

'Hoşuna gitmeyen şeyleri sana
müjdelerim! İşte bu, tehdit olunduğun gündür' der. O,

'Sen kimsin? Suratından şer akıyor'
diye sorar. O,

'Ben senin kötü işlerinim' der. Bunun
üzerine o kul, kabrine açılan kapıdan, cehennemde kendisi için hazırlanmış
gördüğü azaptan korkarak 'Ey Rabbim, kıyameti koparma!' der"[11]

Bu uzun hadis-i şerif, ayrıca Ebu
Davud'un ve İbn Mâce'nin Sünenlerinde; İbn Kesir'in Tefsirinde yer almakta,
hasen bir hadis kabul edilmekte, delil kabul edilen güvenilir râviler tarafından
rivayet edildiği bildirilmektedir. Görüldüğü gibi bu hadiste, ölüm meleği ve
yardımcılarının yanı sıra, kabirde insanı ilk hesaba çeken iki melekten
bahsedilmektedir. Kur'an'da bu iki melekten bahsedilmese de, bu hadis dışında
sahih birçok hadiste kabirdeki bu meleklerden bahsedilmiştir.

Enes b. Malik (r.a.) Peygamberimizin
şöyle buyurduğunu anlatıyor:

"Kul kabrine konup da ailesi ve
arkadaşları onu orada bırakıp gittikleri ve o kul, çekip gidenlerin ayak
seslerini duyduğu zaman, iki melek gelip onu oturturlar ve derler ki:

'Sen şu zat, yani Muhammed (a.s.)
hakkında ne der idin?' O kişi mü'min ise,

'Şehâdet ederim ki O, Allah'ın kulu ve
peygamberidir' der. Bunun
üzerine ona,

'cehennemdeki şu yerine bak! İşte
onu, cennetten bir yer ile değiştiriyoruz' , yani 'Eğer sen mü'min olup da bu
soruya doğru cevap veremeseydin, o cehennemdeki yere girecektin' denilir.
Mü'min, bunların her ikisini de görür. Ama kabre konan kişi münâfık ve kâfir
ise, ona,

'Sen şu zat hakkında ne der idin?'
denildiğinde,

'bilmiyorum, insanlar ne derlerse ben
de onu derdim' cevabını verir. Bunun üzerine,

'Ne bildin, ne de uydun!' denilip, ona
demirden bir topuz ile öyle bir vurulur ki, insan ve cinlerden başka bütün
varlıkların duyduğu bir çığlık atar."[12]

Bu konuyla ilgili bir diğer hadiste bu
iki melekten birinin adının "Münker"; diğerininse "Nekir" olduğu bildirilmiştir.[13]

Anlaşılıyor ki Allah Teâlâ'nın, her
işle görevlendirdiği çeşit çeşit melekleri bulunmaktadır ve Kur'an da bunların
sadece bir kısmından bahsetmiştir; bir kısmı peygamberine ayrıca bildirmiş ve
dolayısıyla O, hadislerinde bize bize bildirmiştir. Elbette bunların dışında da
kim bilir daha nice melekler vardır.[14]




[1]
Pezdevî, "Ehl-i Sünnet Akâidi" Çev., Şerafettin Gölcük, İstanbul ,


[2]
Tirmizî, Cenâiz: 70; Ahmed bin Hanbel III/; IV/; Ahmet Kalkan, Kur'an
Kavram Tefsiri.


[3]
Tirmizi, Cenâiz:

[4]
İbn Mace, Zühd: 32; Ayrıca bk. Buhari, Tefsîr, Sûre,


[5]
İbn Kesîr, "Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm", 40/ âyetin tefsîri.


[6]
Haşiyetü'l-Kesteli alâ Şerhi'l-Akâid, İstanbul , ,


[7]
İbn Mace, Zühd:


[8]
Ahmed İbn Hanbel, Müsned: 3/3,


[9]
İmam Azam, "Fıkh-ı Ekber", trc.
Hasan Basrî Çantay, Ankara ,
s.


[10]
Ebu Davud, Cenâiz : 67; es-Sâbûnî, "el-Bidâye Fi Usûli'd-Dîn ", Nşr. B.
Topaloğlu, Dımaşk s. 97; Halid Erboğa, Şamil İslam Ansiklopedisi:
4/


[11]
Ahmed bin Hanbel, IV/


[12]
Buhâri, Cenâiz: 68, 87; Müslim, Cennet 70, 4/; Tac: 1/



[13]
Tirmizî, Cenâiz 70, III/



[14]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.





KURAN'DA KABİR AZABI VARMI?

Kuran-ı Kerim’e göre, öldükten sonra dirilmeye inanmak. Allah’a inanmakla birlikte zikredilen iman’ın en önemli şartlarından biridir. Buna inanmak imanın bir gereğidir. İslam öncesi bütün dinlerde kabir azabının olduğuna inanılırdı. Ancak Kuran kabir azabının olmadığını bildirmektedir. Dolayısıyla kabir azabının çok eskilere dayandığı bilinmektedir. Kuranda kabir azabı ile ilgili tek bir ayet bulamazsınız



Kabir’de sorgulama var mıdır?  Şayet varsa ahirette deki sorgulama neden yapılacak. Kabir’de azap varsa, bu bedene mi, yoksa ruha mı olacak,

Ölüm çok ağırdır, insanı çatlatır. Fakat onu ahiretin varlığı ve imanı onu teselli eder.



Ölüm hayat’ın en kıymetli ilahi emridir. Ölüm yok olmak değil, Kabir ile ahiretin ara dönemidir. Ve her canlı ölümü tadacaktır. İnsan doğduktan sonra ölmeye başlar.( Hz Ebu Bekir) Ölüm olunca herkes susar. Ölüm olmasaydı, insan’lar Allah’tan ölüm talebinde bulunurlardı. Hayatla barışık olan, ölümle de barışık olur, zira ölüm hayatın öteki yüzüdür.



Dünyada nefsinin sırtına binenler, ölmeden önce ölürler. İnsanlarla eşit olmadan toprağa giremezler. Zira ölüm en büyük eşitleyicidir. Ölüm varlık ve oluş kanunları içinde insanları eşitleyici, yegâne ilkedir. Zengin ile yoksul, güçlü ile güçsüz yalnızca ölüm ile aynı hizaya gelir.



Yüce Allah yarattığı kulunu öldürmez, Ona ömür biçer yaşam süreci tanır, O ömrü tamamlayanlar ölümü tadar.



Yüce Allah yoldan çıkan toplumlara da azap eder. Ölüm ile hayat arasındaki mesafe bir nefestir. Ne ölü zannettikleriniz var ki Kuran’a göre diridirler.

Ölülerin ardından rahat uyu diyenler, sabahı olmayan bir gece istediklerinin farkında mıdırlar?

Ölümden ötesine dair haberi ajanlardan değil yalnızca Allah’tan alabilirsiniz.



Ey insan: Ölünce ne olmayı düşünüyorsunuz. Her gün binlerce hücremiz ölüp ahirete gidiyor. Bir gün bütün varlığımız ölüp ahirete gidecektir. Ölüm olmasaydı insanoğlunu ne tutardı. Anlamsız bir hayat yaşamaktansa, anlamlı bir ölüm bin kat güzeldir. Allah yolunda ölmek ise, ölmeyi bilmektir.



Ecel Allah’ın ölüm için koyduğu yasadır. Mümin, ölümü büyük mahkemeye çıkış için, bir celp (çağırma) olarak bilinir. Ölümler çaresiz bu kaderle belirlenmiş, ne yapsan boş. Gelmez geri gayri Rabbim böyle emretmiş.



Cesede can verip, onu bozulmaktan koruyan, Ruhtur. Can çıkınca ceset mezarda ve temel elamanları çürümeye başlar, zamanla tamamen eriyip topraklaşır. Mezardaki bedenin içinde canlı ruh kalmaz. Orada uyumaz, uyuyan beyin sinirlerdir.



Bedenden ayrılan can (Ruh) dünya da yaptığı işlere göre ya yücelere çıkar,  can ruhlarla beraber zekkü sefa içinde bulunur, ya da zindanlara atılır azaplara sokulur.



Hz Peygamberden rivayet şöyledir. Müminin canı cesetten çıktığı zaman, onu iki melek göğe çıkarırlar, müminin canı güzel koktuğu anlatılır.

Melekler göktekiler yerden bir ruh can geldi güzel kokuyor. Allah sana ve bedenine rahmet etsin derler. Bu ruh sitretül müntanaya bırakılır.

Kötü Ruh ise, günahkâr ise kötü kokar.  Zindana götürün derler.



İyi Ruh cennet halkından ise kaldığı yer onun (cennet yeridir) Kötü günahkâr Ruh ise cehennem halkından ise kıyamete kadar kalacağı yer zindandır.



Ölen kişi dünyada yaptığı işlerin sonuçlarıyla karşılaşır. İyi işler cennet bahçelerine, kötü işler de sahibini rahatsız eden çeşitli azaplara dönüşür. Ama bu azaplar kabirdeki cesede değil, bedenden ayrılan ruhadır. Ruhun canın kabir’de bedenin içine girmesi uydurmadır.



Bu tür rivayetlerin aslı astarı yoktur. Yüce Allah Ruh’la canı tek yaratmıştır. Ruh, can kişiye özeldir, Ruh, can bir başkasına asla geçmez, bir başkasına tekrardan verilmez.



Ölünün ruhuna yapılacak azap kabir azabı olarak anlatılır. Ama her ruha da azap olmaz. Azap kötü ruhlara olur, o da sürekli değil.  Mezar’da hiçbir zaman, cansız bedene sorgu sual ve azap edilmez. Mahşerde canlı ruhlu bedene hesap sorulacaktır.



Ölüm ve sonrası gaybı bilgilerdi.  Bütün bu yorumlar daha çok hadislere dayanılarak verilen bilgilerdir. Doğrusunu Yüce Allah bilir vesselam.



MÜNKER VE NEKİR: Bunlar iki melek değil, mahşerde sorgu sırasında o kişinin teretütlü haline münker denilir, günahından dolayı melekten azar işitene de Nekir hali denir. Bu olaylar KUTUBİ Sidde de sanki mezarda olacakmış gibi yazılmıştır. Doğrusu şudur:

Nihayet o inkârcılardan birine ölüm gelip çatınca. Rabbim der, Döndür ne olur geri döndür beni. Müminun/)



Belki ben, daha önce yaptıklarımın yerine doğru dürüst işler yaparım. Kesinlikle hayır çünkü onun dile getirdiği sadece muhatabı etkilemek için sarf edilmiş bir laftır. Nitekim böylelerini arkalarından, dirilecekleri güne kadar aşamayacakları bir (berzah âlemi) kuşatmıştır.(Müminun/)



Yüce Allah Hz peygambere,  Sen kabir deklilerine işittiremezsin. (Fatır/)



Sen şüphesiz ölülere işittiremezsin. (Neml/)



Kaynaklar: Bidat tevessül şefaat kitabı Prof. Dr. İbrahim Sarmış.

Kuranda kabir azabı varmı, kitabı Prof. Dr. Mehmet Okuyan.



Bu konu ile Kuran’ın şu ayetlerine bakınız.

(6-Enam/)   (8-/Enfal/5.)  (Nahl/)  (Vakıa/)   (Mümin/) . (Muhammet/27). (İbrahim/)  ( Kaf/)  ( Fatır/)  (Neml/80).  (3O-Rum/) ( Leyl/11).  (Yasin/)   (Kamer/7).  (5-Maide/)  ( Taha/)   (Abese/)



Bir sonraki yazım: KABİR, başında telkin vermek. Kabir ziyaretleri konusu olacaktır.

reklam banner' width=.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir