muhteşem yüzyıl pargalı ibrahim ölümü / Muhteşem Yüzyıl'da yine hata - Yaşam Haberleri

Muhteşem Yüzyıl Pargalı Ibrahim Ölümü

muhteşem yüzyıl pargalı ibrahim ölümü

kaynağı değiştir]

İbrahim Paşa'nın dönemindeki gücünü ortaya koyacak en önemli veri; Süleyman tarafından seraskerlik makamına getirildiğinde imparatorluğun o güne dek dört tuğla simgelenen gücünün yedi tuğa çıkarılması ve İbrahim Paşa'nın da altı tuğ taşımaya yetkili kılınmasıdır. Padişahtan tek eksiği hilâfet tuğuydu.

yılından itibaren en yüksek idari, diplomatik ve askeri yetkileri eline almayı başaran İbrahim Paşa, daha sonra Süleyman'ın gerek gördüğü haller dışında olağan divan toplantılarına katılmayıp, yerini vekili olarak sadrazama bırakmasıyla birlikte, hanedan üyeleri dışındaki kişilere açık olan en yüksek makama da ulaştı. Daha önce eşi görülmemiş bir şekilde, bir divan toplantısını kendi sarayında yaptı. Ayrıca İbrahim Paşa, İstanbul Antlaşması'yla birlikte Osmanlı sadrazamı olarak Avusturya arşidüküne denk konuma seafoodplus.infokli balyosların, henüz has odabaşılık görevini yürütürken, İbrahim Paşa'ya Muhteşem Süleyman'a atıfla sık sık "Muhteşem İbrahim" dedikleri kayda geçti. yılında, Macar elçi Laski İbrahim Paşa'ya: "Sultanı yöneten sensin" dedi, İbrahim Paşa ise "Ben efendimin kölesiyim" şeklinde cevap verdi. İstediği hiçbir şey Süleyman tarafından geri çevrilmeyen İbrahim Paşa'nın sadrazam olduktan sonra elde ettiği güç, tarihçi Hammer tarafından "O tarihten sonra Süleyman ile mutlak gücü paylaşıyordu." sözleriyle belirtildi.

İbrahim, padişahın can dostuydu. Onun en yakın danışmanı ve devletin en yüksek görevlisiydi. Her isteği padişah tarafından yerine getirilmekteydi. Süleyman ona danışmadan bir karar almazdı. Venedik elçisi Daniello De Ludovisi'nin yılında senatoya sunduğu raporda, Süleyman'ın ülkenin yönetimini İbrahim Paşa'ya bıraktığını belirterek: "Sultan, bütün paşalar ve saray erkânını topladığında da İbrahim Paşa yanında olmadan kesinlikle bir karar almıyor. İbrahim ise sultan olmadan da, tek başına her konuda karar alma yetkisine sahip. Yukarıda söylediğim sebeplerden dolayı sultanın etrafında kendisine iyi nasihatlarda bulan kişilerin sayısı gittikçe azalıyor ve ordusu da güç kaybediyor. ancak sultanın, aslında bütün bunların farkında olduğu, ama İbrahim'i çok sevdiği için bir şey yapmadığı düşünülürse, bu saygı duyulacak bir sevgi asla değildir. Hatta çok tehlikeli bir duygudur" ifadelerini kullandı. De Ludovisi yine aynı raporda, İbrahim Paşa'nın "en önemli şahsiyetlerden biri olduğunu ve bütün ülkenin yönetimini elinde bulunduran kişi" olduğunu belirtti. Ayrıca İbrahim Paşa'nın sadrazam olabilmek için birçok kurnazlık yaptığını, bu makamda kalabilmek içinde padişahın çevresindeki nitelikli insanları cezalandırdığını ya da idam ettirdiğini söyledi. Venedikli diplomat raporunda İbrahim Paşa'nın padişaha tek başına yakın olmak amacında olduğunu belirterek ve şu olayı örnek gösterdi: "Sonradan sadrazam olan Rüstem, padişah ile olan samimiyeti ve görüşlerine önem verilmesi nedeniyle, o sıralar Halep'te olan İbrahim Paşa tarafından Anadolu'nun uzak bir yerinde görevlendirildi. Bu olay sonrasında, Rüstem'in padişaha bu göreve gitmek istemediğini söylemesi üzerine padişah ise: "İbrahim geldiğinde tekrar saraya dönmen için onunla konuşacağım" sözlerini kullandı.

Tarihçi Hammer İbrahim Paşa'nın padişah ile dostluğunu şu sözlerle anlattı: "İbrahim Paşa'nın arkadaşlarına üstünlüğü, gençliği, mümtaz terbiyesi ve padişahın ondan esirgemediği dostluk her türlü rekabeti imkansız kılıyordu." İbrahim Paşa'nın giydiği elbiseler padişahın elbiselerinden daha değerliydi. İbrahim Paşa, çoğu zaman padişahın dairesinde kaldı ve yemeklerini genellikle onunla birlikte yedi. Venedik elçisi Pietro Bragadino, sabahları birlikte olmadıklarında önemli konuları yazarak birbirlerine dilsiz ulaklar aracılığıyla gönderdiklerini söyledi. Bir başka Venedik elçisi Pietro Zen ise, sık sık küçük bir teknede onları bir arada gördüğünü, haremde ve bahçelerde birlikte dolaştıklarını kaydetti. Zen, Süleyman'ın İbrahim'i çok sevdiğini ve ikisinin çocukluktan itibaren hiç ayrılmadıklarını, Süleyman'ın padişah olduktan sonra da bu durumun devam ettiğini belirtti. Hammer, Osmanlı tarihinde görev yapan vezirlerden hiç birisinin İbrahim Paşa'nın ulaştığı ikbale ulaşamadığını ancak hiçbirisinin de düşünün onunki kadar etki bırakmadığını belirtti.

İbrahim Paşa 12 sene 8 ay sadrazamlık yaptı, bunun 6 sene 11 aylık süresini seraskerlik göreviyle birlikte yürüttü. Ayrıca bu iki görevin yanında Rumeli Beylerbeyliği'ni de idare etti. İbrahim Paşa'nın, sadrazamlık görevi için ve Rumeli Beylerbeyliği görevi içinse altın olmak üzere toplamda altın yıllık geliri vardı.

Avrupa diplomasisi[değiştir

Sadrazamın gücünün zirveye ulaşması ile I.Süleyman tarafından Osmanlı ordularına serasker tayin edilmesi aynı döneme rastlar. Seraskerlik beratını bizzat kaleme alan Celalzade’nin; “Tabakatü’l Memalik ve Derecatü’l-Mesalik” adlı eserinde beratının tamamına ulaşabiliyoruz. Sultan burada, topraklarının ve devletin eriştiği büyüklüğe atıfta bulunarak; “doğru emirler verebilecek parlak fikirli bir vezir ayırarak saltanat işlerini onun eline vermek gerekmiştir” diyerek söze başlar ve ekler; “Bu çetin işleri görebilecek ancak bir adam bulabildim. O da… büyük vezirim İbrahim Paşa’dır.” Sultan tarafından savaş meydanlarının aslanı olarak tanımlandıktan sonra paşanın senelik tahsisatı, 2 milyon akçeden 3 milyon akçe gibi ciddi bir meblağa çıkarılmıştır. Ardından sultan sözlerine şöyle devam eder; “herkes, bu sadrazama her zaman… ikram eyleyecek; huzuruna gidiş gelişte ve karşılamakta ve her ne isterse, benim inci yağan sözlerimden çıkmış gibi… sözünü dinleyip kabul edecek” diyor ve ekliyordu; “… Onun yaptıklarını tamamıyla kabul ediyorum.” Nereden bakılırsa bakılsın, sultanın paşaya olan sonsuz bir teveccühü söz konusuydu. Hanedan ve padişah odaklı bir yapıda, özellikle kapıkulu kökenli bir paşanın sıfırdan bu denli yükselmesi ve adeta sultanın iktidarını gölgeleyecek noktaya erişmesi, İbrahim Paşa vakasını tarihimizde ayrı bir yere koymamızı sağlar.

İbrahim Paşa’nın idamına giden süreçte Irakeyn Seferi bir dönüm noktasıdır. Bu seferde İbrahim Paşa yalnızdı. Osmanlılar ilk defa Doğu’daki düşmanlarının üzerine sultanları olmaksızın gitmekteydiler. Bu nedenle askerler arasında “şaha karşı şah gerek” nidaları yükseliyordu. Sonuçta İbrahim Paşa, Tebriz’i ele geçirdi ve kendisine “Serasker Sultan” demeye başladı. Sultan unvanının padişah dışında biri tarafından kullanılması daha önce karşılaşılan bir durum değildi. Celalzade şöyle diyor; “Bugüne kadar birçok yararlılığı görülen İbrahim Paşa, günden güne değişmeye başladı. Anlaşılan padişahtan gördüğü fazla iltifat onu şımarttı… Hatta Bağdad’dan dönüşünde, Ulama’nın teşviklerine kapılarak imzası üstündeki “serasker” kelimesinin sonuna “sultan” kelimesini ilave etti.” Celalzade bu noktada kabahati Ulama Paşa’da bulur. Ona göre Ulama Paşa’nın sözlerine fazla kıymet veren İbrahim Paşa yanlış yola sürüklenmiştir. Serasker Sultan fikrinin mucidi de Celalzade’ye göre bu Ulama Paşadır; “Ulama ona “Acem Şahı, bayağı saltanatı ile beraber sancak beylerine ve hanlarına varıncaya kadar sultan demektedir. Yeryüzünün kıskandığı bir padişahın Seraskerine, Serasker Sultan denilirse çok mu?” demişti.” Fakat İbrahim Paşa’nın küçüklükten itibaren devlet terbiyesi alarak yetiştirildiği göz önüne alınınca bu unvanı kullanmasının sakıncalarını kavrayamayacak kadar masum olduğunu düşünemeyiz. Sonuçta paşanın ciddi bir güç zehirlenmesi yaşadığı anlaşılıyor. Zira aynı seferde Defterdar İskender Çelebi ile yaşadığı gerilim de bu noktada önem taşıyor. Dellallar ordu ile ilgili Seraskerin emirlerini ilan ederken; “Serasker Sultanın emridir” diye okumuş, İskender Çelebi’nin de buna karşı çıkarak; “Serasker sultan deme, serdar hazretlerinin emri diye nida et” şeklindeki ikazı, İbrahim Paşa’yı, Çelebi’ye düşman etti. Paşa, bu hadiselerden sonra seferde yaşanan aksaklıkların sorumluluğunu İskender Çelebi’ye yüklemiş, sultanı da bu fikre ikna ederek onun idamını sağlamıştır.

’te Venedik Senatosu’nda okunan bir rapora göre İbrahim Paşa hakkında artık şöyle denmekteydi; “İbrahim’in kendisine duyduğu sevgi, Türk Bey’ine duyduğu sevginin çok üstündedir… ülkenin idaresinde tek olmak istiyor.” Yine aynı raporda paşanın orduda ve devlet idaresinde yarattığı düzensizliklerin sultan nezdinde rahatsız edici boyuta geldiği belirtiliyordu. Bu rapor, İbrahim Paşa’nın Irakeyn Seferi sırasında yazılmıştı. Sonuçta İbrahim Paşa, seferden dönüşünün akabinde sultanın emri ile ansızın idam edildi. Celalzade, paşanın idamı ile ilgili şöyle diyor; “İbrahim Paşa, İran topraklarına ayak bastıktan sonra istişareye aldırış etmedi. İşte kitap, işte Kur’an diyenleri kovardı… Padişah, İbrahim Paşa’nın bu yaptıklarından haberdar olunca fazlasıyla öfkelendi” Görüldüğü üzere Irakeyn Seferi sırasında yaşananların, İbrahim Paşa’nın, makbullükten maktullüğe evriliş sürecini hızlandırdığı anlaşılıyor. Hatta I.Süleyman, sadrazam Ayas Paşa’ya, İbrahim Paşa’nın saltanat aleyhinde olduğunu, bu sebeple din ve devlet düşmanıdır diyenlerin haklı çıktığını söylemiş, böylece ona karşı olan nefretini idamından sonra bile açıkça göstermiştir. Ölümünün ardından İbrahim’in cenazesi gizlice defnedilmiş, kabri gizlenmiş, adeta devletin son 15 yılına damga vurmuş bu isim hiç yokmuş gibi davranılmıştı.

kaynağı değiştir]

Ayrıca bakınız: Alman Seferi

Osmanlı ordusu Viyana kuşatmasından döndükten sonra, Ferdinand Osmanlı'ya ikinci kez elçi göndererek Macaristan Krallığı'nın vergi vermek şartıyla kendisine verilmesini talep etti. Ancak bu talebi reddedildi. János ise Macaristan'da tam anlamıyla hakimiyet kuramadı. Macar beylerinin de desteğini alan Ferdinand Osmanlılara ait Estergon, Vişegrad ve Vaç kalelerini ele geçirdikten sonra, Budin'i kuşattı. Bunu haber alan Osmanlı ise 25 Nisan 'de Macaristan'a sefer kararı aldı. Osmanlı ordusunun Niş şehrine yaklaştığı sırada, Ferdinand ve V. Karl'ın[w] elçileri geldi. Elçiler tekrar Ferdinand'ın vergi vermek şartıyla kral olmasını teklif ettiler ancak olumlu cevap alamadılar.

Ordunun Belgrad'a varmasının ardından I. François'in elçileri kabul edildi. Bu esnada İbrahim Paşa ise gemi tedariğinin yanı sıra ağır eşya ve silahların yola çıkarılması işlerini yürütmekteydi. İbrahim Paşa, Drava üzerine bir köprü yaptırarak Macaristan'a doğru ilerleyen ordunun karşıya geçmesini sağladı. Daha sonra Kamentvar, Rum Eğrivar, Müşter, Hindvik ve Szombathely kaleleri ele geçirildi. İbrahim Paşa padişah tarafından Güns[x] Kalesi'nin kuşatılmasıyla görevlendirildi. Bunun üzerine İbrahim Paşa kaleyi kuşattı ve lağım kazdırdı. Kuşatmanın onuncu gününde yapılan lağım saldırısı başarılı olmadı. Osmanlı'nın iki gün sonraki bir lağım saldırısı girişimi de, kale komutanının lağımları boşa çıkartmasıyla başarısız oldu. Bunun üzerine İbrahim Paşa kalenin odunlar ile yakılmasına karar verdi. Bu sebeple bütün askerler kalenin etrafını odunlar ile doldurdu. Fakat 28 Ağustos'ta Paşa'nın karargâhına elçi yollayan kale komutanı Nikola Jurišić, Güns Kalesi'ni Osmanlı'ya teslim etti. Bunun üzerine ona bir sancak verileceği sözü verildi. Böylece üç hafta süren Güns Kuşatması ile Güns Kalesi ele geçirildi. Her seferden sonra İbrahim Paşa'ya hediyeler veren Süleyman, Güns Kalesi'nin alınmasından sonra ise paşaya incilerle süslü, her tarafına altın paralar yerleştirilen atlaslar ve altın, gümüş sırmalarla işlenen kemerler hediye etti. Bunun yanında altınlarla süslenen bir hamâil verdi.[y]

Osmanlı ordusunun asıl hedefi, Süleyman tarafından meydan muharebesine davet edilen V. Karl idi. Osmanlı ordusu Almanya içlerine kadar ilerlemesine rağmen, Linz şehrinde saklanan V. Karl'ı bulamadı. Güns Kalesi'nin ele geçirilmesinin ardından tekrar gelen V. Karl'ın elçilerine, Süleyman'ın V. Karl'ı meydan muharebesine davet ettiği hakaretvari bir dille yazılan bir mektup verildi. 'den fazla mevcuda sahip olan ordu, sefer mevsiminin geçmesinden dolayı geri dönmek zorunda kaldı.

Dönüş yolunda çeşitli baskınlar ve vuruşmalar yaşandı. Pujağa kalesinin yöneticisi ve ileri gelenleri, İbrahim Paşa'nın eteğini öperek kalenin anahtarlarını teslim etti. Aynı şekilde civarda yer alan Nemçe ve Podgaradç kalelerinin komutanları da direnmeden kalenin anahtarlarını İbrahim Paşa'ya teslim etti. Durumu öğrenen padişah ise bu kaleleri zeamet olarak İbrahim Paşa'ya verdi. Daha sonra ise Süleyman çıkılan seferin zaferle sonuçlandığını bildirmek için çeşitli kişilere ve ülkelere ulaklar gönderdi.

Ferdinand Osmanlı ile bir barış antlaşması yapmak için, 12 atlı maiyetiyle birlikte elçi Jerome de Zara'yı yolladı. Daha sonra yılında İstanbul Antlaşması imzalandı ve bu müzakereleri bizzat İbrahim Paşa yürüttü. Bu antlaşma ile Avusturya arşidükü Osmanlı sadrazamına eşit sayıldı.

Irakeyn Seferi[değiştir

Pargalı İbrahim Neden Öldürüldü; Pargalı İbrahim Paşa’nın Ölümü

Tarihte ilk kez serasker sultan unvanını alan, Kanuni Sultan Süleyman’ın sağ kolu, henüz 28 yaşındayken sadrazam olmayı başarmış olan Pargalı İbrahim Paşa’nın akıbeti nasıl olmuştur?

Kanuni Sultan Süleyman ile aralarındaki müthiş arkadaşlığa rağmen Pargalı İbrahim Paşa henüz 43 yaşındayken Kanuni tarafından boğdurularak öldürülmüştür. bu idamın kesin sebebi bilinmemekle birlikte tek bir sebebe bağlanmamakta ve çeşitli sebepler sunulmaktadır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Pargalı İbrahim Paşa’yı neden öldürttüğü ile ilgili tarihçilerin söylediklerine bir bakalım;

özellikle Muhteşem Yüzyıl dizisini izleyen hemen hemen herkes Pargalı İbrahim’in öldürülme sebebini Hürrem Sultan’a bağlayabilir. Zira aralarındaki çekişmenin ne kadar çetin olduğu bilinmektedir. özellikle Pargalı İbrahim’in, Hürrem’in oğullarından ziyade şehzade Mustafa’yı desteklemesi Hürrem Sultan’ın Pargalı’ya bilenmesinde etkili olmuştur. ancak pargalı’nın idamını yalnızca bu sebebe bağlamak doğru değildir. Hürrem Sultan faktörü olsa olsa sebeplerden yalnızca bir tanesi olabilir.

henüz 28 yaşındayken Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahtan sonraki en yetkili kişi yani sadrazam unvanını alan Pargalı İbrahim Paşa’nın güçlendikçe gözlerini iktidar hırsını bürüdüğü ve zafer sarhoşluğu içine girdiği kimi tarihçiler tarafından belirtilmektedir. nitekim Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın aktardığı bilgiye göre Sadrazam İbrahim Paşa, Kral Ferdinand’ın elçisine şunları söylemiştir;

“Bu büyük devleti idare eden benim. Her ne yaparsam yapılmış olarak kalır. Nitekim bütün kudret benim ellerimdedir. Bürokrasiyi ben düzenler, eyaletleri ben takip ederim. Verdiğim kararın reddi yoktur. Muhteşem Süleyman bile, bir karar vereceği zaman ben onaylamasam kararsız kalır. Çünkü barış da savaş da, erk de kuvvet de benim elimdedir”

bu sözler İbrahim Paşa’nın elinde bulundurduğu siyasi gücün etkisiyle nasıl hırslandığını ortaya koyar niteliktedir.

-İbrahim Paşa’nın Sultan Süleyman’ı aşağılamak maksadıyla “Türk” kelimesiyle hitap ettiği de söylenmekte ve bunun da idamında rolü olduğu belirtilmektedir. ancak kuvvetli bir ihtimal olmaktan çok uzak.

-Tarihçi-yazar Yavuz Bahadıroğlu ise Pargalı İbrahim’in gizlice eski dinini yaşadığını, namaz kılmadığını ve Kuran’ı ayakta okuduğunu belirterek dini yaşayışıyla ilgili bu kusurlarının da idamında etkili olduğunu belirtmektedir.

-ayrıca eşiyle ilgilenmediği, bazı cinayetleri sakladığı ve Doğu seferleri sırasında boş yere harcamalar yaptığı söylentileri de idamını hazırlayan nedenler arasında gösterilmektedir.

ancak tüm bu saydıklarımız içinde idama götüren en kuvvetli ihtimal Pargalı’nın iktidar hırsı olsa gerek. Osmanlı İmparatorluğu’na çok büyük ve önemli hizmetlerde bulunan Pargalı İbrahim bu hizmetlerinin karşılığını almış olsa da bu güç onun ölümüne sebep olmuştur.

Pargalı İbrahim’in hırsından kaygılanan Kanuni Sultan Süleyman, İbrahim Paşa’yı yılının 15 Mart akşamı iftar için saraya çağırmış, iftardan sonra ise dört dilsiz cellat tarafından boğularak öldürülmüştür. makbul lakaplı ibrahim paşa ölümünün ardından maktul ibrahim olarak anılmaya başlamıştır.
seafoodplus.info

 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir