murathan mungan şimdi biz neyiz biliyor musun / İbrahimle001: ŞİMDİ BİZ NEYİZ BİLİYOR MUSUN

Murathan Mungan Şimdi Biz Neyiz Biliyor Musun

murathan mungan şimdi biz neyiz biliyor musun

yalnız bir opera

6

+

-entiri.verilen_downvote

murathan mungan'ın eşsiz bir şiiridir. sevgilim iki hafta önce beni terk ederken okumamı söylemişti. o günden beri her gün okurum. bence bi bakın derim. çok müthiş sözleri var. insan okurken işte şiir bu diyor. edit:ölü bir yilan gibi yatiyordu aramizda yorgun, kirli ve umutsuz geçmisim oysa bilmedigin birsey vardi sevgilim ben sende bütün asklarimi temize çektim imrendigin, öfkelendigin kizdigin, ya da kiskandigin diyelim yani yasamislik sandigin geçmisim dile dökülmeyenin tenhaliginda kaçirilan bakislarda gündeligin basibos ayrintilarinda zaman zaman geri tepip duruyordu. ve elbet üzerinde durulmuyordu. sense kendini hala hayatimdaki herhangi biri saniyordun, biraz daha fazla sevdigim, biraz daha önem verdigim. baslangiçta dogruydu belki. siradan bir serüven, rastgele bir iliski gibi baslayip, günden güne hayatima yayilan, varligimi ele geçiren, büyüyüp kök salan bir aska bedellendin. ve hala bilmiyordun sevgilim ben sende bütün asklarimi temize çektim anladigindaysa yapacak tek sey kalmisti sana bütün kazananlar gibi terk ettin. yaz basiydi gittiginde, ardindan, senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. kimsesiz bir yazdi. yoktun. kimsesizdim. çikilmis bir yolun ilk duraginda bir mevsim bekledim durdum. çünkü ben askin bütün çaglarindan geliyordum. sanirim lirik sözcügü en çok yüzüne yakisiyordu yüzündeki kuskun kedere, gür kirpiklerinin altindan kisik lambalar gibi isiyan gözlerine çerçevesine sigmayan munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine lirik sözcügü en çok yüzüne yakisiyordu. yaz basiydi gittiginde. sersemletici bir rüzgar gibi geçmisti mayis. seni bir siire düsündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi ucucu ve yumusak seyler geliyordu aklima. önceki siirlerimde hiç kullanmadigim bu sözcük usulca düsüyordu bir kagit akligina, belkide ilk kez giriyordu yazdiklarima, hayatima. yaz basiydi gittiginde. bir askin ilk günleriydi daha. ask miydi, degil miydi? bunu o günler kim bilebilirdi? 'eylül'de ayni yerde ve ayni insan olmami isteyen' notunu buldum kapimda. altina saat: 16.00 diye yazmistin, ve 16.04'tü onu buldugumda. daha o gün anlamaliydim bu iliskinin yazgisini takvim tutmazligini aramizda bir düsman gibi duran zamani daha o gün anlamaliydim benim sana erken senin bana geç kaldigini. gittin. koca bir yaz girdi aramiza. yaz ve getirdikleri. döndügünde eksik, noksan bir seyler baslamisti. sanki yaz, birbirimizi görmedigimiz o üç ay, alip götürmüstü bir seyleri hayatimizdan, olmamisti, eksik kalmisti. kirilmis bir seyi onarir gibi basladik yarim kalmis arkadasligimiza. adimlarimiz tutuk, yüregimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakisiyorduk. sanki ufacik bir sey olsa birbirimizden kaçacaktik. fotoromansiz, trüksüz, hilesiz, klisesiz bir beraberlikti bizimki. zamanla gözlerimiz açildi, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. gittin. simdi bir mevsim degil, koca bir hayat girdi aramiza. biliyorum ne sen dönebilirsin artik, ne de ben kapiyi açabilirim sana. simdi biz neyiz biliyor musun? akip giden zamana göz kirpan yorgun yildizlar gibiyiz. birbirine uzanamayan boslukta iki yalniz yildiz gibi aci çekiyor ve kendimize gömülüyoruz bir zaman sonra batik bir asktan geriye kalan iki enkaz olacagiz yalnizca kendi denizlerimizde sessiz sedasiz bogulacagiz ne kalacak bizden? bir mektup, bir kart, birkaç satir ve benim su kirik dökük siirim sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasinda ne kalacak geriye savrulmus günlerimizden bizden diyorum, ikimizden ne kalacak? simdi biz neyiz biliyor musun? yikintilar arasinda yakinlarini arayan öksüz savas çocuklari gibiyiz. umut ve korkunun hiçbir anlam tasimadigi bir dünyada bir sey buldugunda neyi, ne yapacagini bilmeyen çocuklar gibi ve elbet biz de bu askta büyüyecek her seyi bir baska aska erteleyecegiz. kis basliyor sevgilim hosnutsuzlugumun kisi basliyor bir yaz daha geçti hiçbir sey anlamadan oysa yapacak ne çok sey vardi ve ne kadar az zaman kis basliyor sevgilim iyi bak kendine gözlerindeki usul sefkati teslim etme kimseye, hiçbir seye upuzun bir kis basliyor sevgilim ayriligimizin kisi basliyor giriyoruz kara ve soguk bir mevsime. kitaplara sarilmak, dostlarla konusmak, yaziya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, camdan disari bakip puslu sarkilar mirildanmak.... böyle zamanlarda her sey birbirinin yerini alir çünkü her sey bir o kadar anlamsizdir içimizdeki issizligi dolduramaz hiçbir oyun para etmez kendimizi avutmak için buldugumuz numaralar bir aski yasatan ayrintlari nereye saklayacaginizi bilemezsiniz çiplak bir yara gibi sizlar paylastigimiz anlar, esyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattiginiz aliskanliklar korkarsiniz sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsiniz aynalara, çagrisimlarla ödesemezsiniz. disarda hayat düsmandir size içeride odalara sigamazken siz, kendiniz bir ayriligin ilk günleridir daha her sey asili kalmistir bitkisel bir yalnizlikta gün boyu hiçbir sey yapmadan oturup kulak verdiginiz saat tiktaklari kaplar tekin olmayan gögümüzü geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç suyu bosalmis bir havuz, fisten çekilmis bir alet kadar tehlikesiz bakinip dururken duvarlara bos bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek, unutulmus bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam esyanin gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda kendime bir yer bulsam, dedigimiz zamanlar gibi kendimizin içinden yeni bir kendimiz çikarmaya zorlandigimiz anlar gibi yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasina, basimiza gelmis bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alinmaya kendimizi hazirlar gibi. yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benligimizi ama öyle sessiz baktigimiz duvarlar gibi olmaya çalisirken, ve kazanmis görünürken derinligimizi ne zaman ki, yeniden canlanir bagislamasiz bellegimizde bir anin, yalnizca bir anin bütün bir hayati kapladigi anlar o tiktaklar kadar önemsiz kalir simdi hayatimiza verdigimiz bütün anlamlar göremeseniz de, bilirsiniz hiç yakin olmamissinizdir intihara bu kadar. bana zamandan söz ediyorlar gelip size zamandan söz ederler yaralari nasil sardigindan, ya da her seye nasil iyi geldiginden. zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadigini bildiginiz gibi. dahasi onalar da bilirler. ama yine de güç verir bazi sözler, sözcükler, öyle düsünürler. bittigine kendini inandirmak, ayriligin gerçegine katlanmak, sirtinizdaki hançeri çikartmak, yüreginizin unuttugunuz yerleriyle yeniden karsilasmak kolay degildir elbet. kolay degildir bunlarla bas etmek, ugruna içinizi öldürmek. zaman alir. zaman alir sizden bunlarin yükünü o bosluk dolar elbet, yaralar kabuk baglar, sizilar diner, açilar dibe çöker. hayatta sevinilecek seyler yeniden fark edilir. bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. o bosluk doldu sanirsiniz oysa o boslugu dolduran eksilmenizdir. gün gelir bir gün baska bir mevsim, baska bir takvim, baska bir iliskide o eski agri ansizin geri teper. dilerim geri teper. yoksa gerçekten bitmissinizdir. zamanla yerlesir yasadiklarin, yeniden konumlanir, çogalir anlamlari, önemi kavranir. bir zamanlar anlamadan yasadigin sey, çok sonra degerini kazanir. yoklugu derin ve sürekli bir sizi halini alir. oysa yapacak hiçbir sey kalmamistir artik mutluluk geçip gitmistir yaninizdan her seye iyi gelen zaman sizi kanatir ölmus saadeti karsilastir yasayan mutsuzlukla günlerin dökümünü yap benim senden, senin benden habersiz alip verdiklerini kim bilebilir ikimizden baska? sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmis bir iliskiyi, duygularin birligini, bir aski beraberlik haline getiren kendiligindenligi yani günlerimiz aydinlikken kaçirdigimiz her seyi bir düsün emek ve askla güzellestirilmis bir dünya simdi agir agir batiyor ve yokluga karisiyor orada olmus saadeti karsilastir yasayan mutsuzlukla bunlar da bir ise yaramadiysa demek yangindan kurtarilacak hiçbir sey kalmamis aramizda. bu siire basladigimda nerde, simdi nerdeyim? solgun yollardan geçtim. bakisimli mevsimlerden ikindi yagmurlarini bekleyen yaz sonu hüzünlerinden gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim geçti her cagin bitki örtüsünden oysa simdi içimin yikanmis tasligindan bakarken dünyaya yanginlarla bayindir kentler gibiyim: çicek adlarini ezberlemekten geldim eski sarkilari, sarhoslarin ve suçlularin unuttuklarini hatirlamaktan uzun uzak yollari tarif etmekten haydutluktan ve melankoliden giderken ya da dönerken atlanan esiklerden duyarligin gece mekteplerinden geldim bütünlemeli çocukluklariyla geçti gençligimin rüzgara verdigim yillari gökummalarin ve içdökmelerin vaktinden geldim. bu siire basladigimda nerde, simdi nerdeyim? yaram vardi, bir de sözcükler sonra vaat edilmis topraklar gibi sayfalar ve günler isik istiyordu yalnizligim kötülükler imparatorlugunda bir tek siir yazmayi biliyordum ilerledikçe...kaybolup gittin bu siirin derinliklerinde ask ve aci usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha siir bitmeden. karardi dizeler. ask...bitti. soldu siir. büyük bir saskinlik kaldi o firtinali günlerden daha önce de baska siirlerde konaklamistim agir sinavlar vermistim degisen ruh iklimlerinde ask yalniz bir operadir, biliyordum: operada bir gece uyudum, hiç uyanmadim. barbarlarin seyrettigi trapezlerden geçtim her adimda boynumdan bir fular düsüyordu el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk birlikte çikalan yollarin yazgisidir: eksiliyorduk mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim her otelde biraz eksilip, biraz artarak yani çogalarak tahvil ve senetlerini intiharlarla degistirenlerin birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarinda agir ve aci tanikliklardan geçerek geldim. terli ve kirliydim. sonra timarhanelerde timar edilen ruhum maskeler ve çiçekler biriktiriyordu linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... korsan yazilari, kara siirleri, gizli kitaplari ve açik hayatlari seviyordu. buraya gelirken uzun uzak yollar için her menzilde at degistirdim atlarla birlikte terledim yollari ve geceleri ödünç almadim hiç kimseden hicbir seyi çiplak ve sahici yasayip çiplak ve sahici ölmek için panayir yerleri... panayir yerleri... ölü kelebekler... ölü kelebekler... sonra dünyanin bütün sinemalarinda bütün filmleri seyrettim. adim onlarin adinin yanina yazilmasin diye aci çekecek yerlerimi yok etmeden aciyla bas etmeyi ögrendim. yoksa bu kadar konusabilir miydim? ipek yollarinda kuzey yildizi askin kuzey yildizi sanirsin durdugun yerde ya da yol üstündedir oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar ölü yanardaglar, ölü yildizlar ve toy yasin bilmedigi hesap: isik hizi. askin bir yolu vardir her yasta baska türlü geçilen askin bir yolu vardir her yasta biraz gecikilen gökyüzünde yalniz bir yildiz arar gözler gözlerim askin kuzey yildizidir bu yazlari daha iyi görülen ben, öteki, bir digeri ona dogru ilerler ilerlerim zamanla anlarsin bu bir yanilsama ölü sairlerin imgelerinden kalma sen de degilsin. o da degil kuzey yildizi daha uzakta yeniden yollara düserler düserim bir siir yasatir her seyi yasamin anlami soldugunda ben yoluma devam ederim. bitmemis bir siirin ortasinda darmadaginik imgeler, sözcükler ve kafiyeler yasamsa yerli yerinde yerli yerinde her sey simdi her sey doludizgin ve çogul simdi her sey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi simdi her sey yeniden yüregim, o eski ask kalesi yepyeni bir mazi yaratti sözcüklerin gücünden dönüp ardima bakiyorum yoksun sen ey sanat! her seyi hayata dönüstüren. siir:murathan mungan yorum:aysun asar kayit:aysun asar-mehmet hakan aytaç(bir gece efsanesiyalniz bir opera (137430 hit) ölü bir yilan gibi yatiyordu aramizda yorgun, kirli ve umutsuz geçmisim oysa bilmedigin birsey vardi sevgilim ben sende bütün asklarimi temize çektim imrendigin, öfkelendigin kizdigin, ya da kiskandigin diyelim yani yasamislik sandigin geçmisim dile dökülmeyenin tenhaliginda kaçirilan bakislarda gündeligin basibos ayrintilarinda zaman zaman geri tepip duruyordu. ve elbet üzerinde durulmuyordu. sense kendini hala hayatimdaki herhangi biri saniyordun, biraz daha fazla sevdigim, biraz daha önem verdigim. baslangiçta dogruydu belki. siradan bir serüven, rastgele bir iliski gibi baslayip, günden güne hayatima yayilan, varligimi ele geçiren, büyüyüp kök salan bir aska bedellendin. ve hala bilmiyordun sevgilim ben sende bütün asklarimi temize çektim anladigindaysa yapacak tek sey kalmisti sana bütün kazananlar gibi terk ettin. yaz basiydi gittiginde, ardindan, senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim. kimsesiz bir yazdi. yoktun. kimsesizdim. çikilmis bir yolun ilk duraginda bir mevsim bekledim durdum. çünkü ben askin bütün çaglarindan geliyordum. sanirim lirik sözcügü en çok yüzüne yakisiyordu yüzündeki kuskun kedere, gür kirpiklerinin altindan kisik lambalar gibi isiyan gözlerine çerçevesine sigmayan munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine lirik sözcügü en çok yüzüne yakisiyordu. yaz basiydi gittiginde. sersemletici bir rüzgar gibi geçmisti mayis. seni bir siire düsündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi ucucu ve yumusak seyler geliyordu aklima. önceki siirlerimde hiç kullanmadigim bu sözcük usulca düsüyordu bir kagit akligina, belkide ilk kez giriyordu yazdiklarima, hayatima. yaz basiydi gittiginde. bir askin ilk günleriydi daha. ask miydi, degil miydi? bunu o günler kim bilebilirdi? 'eylül'de ayni yerde ve ayni insan olmami isteyen' notunu buldum kapimda. altina saat: 16.00 diye yazmistin, ve 16.04'tü onu buldugumda. daha o gün anlamaliydim bu iliskinin yazgisini takvim tutmazligini aramizda bir düsman gibi duran zamani daha o gün anlamaliydim benim sana erken senin bana geç kaldigini. gittin. koca bir yaz girdi aramiza. yaz ve getirdikleri. döndügünde eksik, noksan bir seyler baslamisti. sanki yaz, birbirimizi görmedigimiz o üç ay, alip götürmüstü bir seyleri hayatimizdan, olmamisti, eksik kalmisti. kirilmis bir seyi onarir gibi basladik yarim kalmis arkadasligimiza. adimlarimiz tutuk, yüregimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakisiyorduk. sanki ufacik bir sey olsa birbirimizden kaçacaktik. fotoromansiz, trüksüz, hilesiz, klisesiz bir beraberlikti bizimki. zamanla gözlerimiz açildi, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize. gittin. simdi bir mevsim degil, koca bir hayat girdi aramiza. biliyorum ne sen dönebilirsin artik, ne de ben kapiyi açabilirim sana. simdi biz neyiz biliyor musun? akip giden zamana göz kirpan yorgun yildizlar gibiyiz. birbirine uzanamayan boslukta iki yalniz yildiz gibi aci çekiyor ve kendimize gömülüyoruz bir zaman sonra batik bir asktan geriye kalan iki enkaz olacagiz yalnizca kendi denizlerimizde sessiz sedasiz bogulacagiz ne kalacak bizden? bir mektup, bir kart, birkaç satir ve benim su kirik dökük siirim sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasinda ne kalacak geriye savrulmus günlerimizden bizden diyorum, ikimizden ne kalacak? simdi biz neyiz biliyor musun? yikintilar arasinda yakinlarini arayan öksüz savas çocuklari gibiyiz. umut ve korkunun hiçbir anlam tasimadigi bir dünyada bir sey buldugunda neyi, ne yapacagini bilmeyen çocuklar gibi ve elbet biz de bu askta büyüyecek her seyi bir baska aska erteleyecegiz. kis basliyor sevgilim hosnutsuzlugumun kisi basliyor bir yaz daha geçti hiçbir sey anlamadan oysa yapacak ne çok sey vardi ve ne kadar az zaman kis basliyor sevgilim iyi bak kendine gözlerindeki usul sefkati teslim etme kimseye, hiçbir seye upuzun bir kis basliyor sevgilim ayriligimizin kisi basliyor giriyoruz kara ve soguk bir mevsime. kitaplara sarilmak, dostlarla konusmak, yaziya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak, camdan disari bakip puslu sarkilar mirildanmak.... böyle zamanlarda her sey birbirinin yerini alir çünkü her sey bir o kadar anlamsizdir içimizdeki issizligi dolduramaz hiçbir oyun para etmez kendimizi avutmak için buldugumuz numaralar bir aski yasatan ayrintlari nereye saklayacaginizi bilemezsiniz çiplak bir yara gibi sizlar paylastigimiz anlar, esyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattiginiz aliskanliklar korkarsiniz sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsiniz aynalara, çagrisimlarla ödesemezsiniz. disarda hayat düsmandir size içeride odalara sigamazken siz, kendiniz bir ayriligin ilk günleridir daha her sey asili kalmistir bitkisel bir yalnizlikta gün boyu hiçbir sey yapmadan oturup kulak verdiginiz saat tiktaklari kaplar tekin olmayan gögümüzü geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç suyu bosalmis bir havuz, fisten çekilmis bir alet kadar tehlikesiz bakinip dururken duvarlara bos bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek, unutulmus bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam esyanin gürültüsünü, nesnelerin dünyasinda kendime bir yer bulsam, dedigimiz zamanlar gibi kendimizin içinden yeni bir kendimiz çikarmaya zorlandigimiz anlar gibi yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasina, basimiza gelmis bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alinmaya kendimizi hazirlar gibi. yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benligimizi ama öyle sessiz baktigimiz duvarlar gibi olmaya çalisirken, ve kazanmis görünürken derinligimizi ne zaman ki, yeniden canlanir bagislamasiz bellegimizde bir anin, yalnizca bir anin bütün bir hayati kapladigi anlar o tiktaklar kadar önemsiz kalir simdi hayatimiza verdigimiz bütün anlamlar göremeseniz de, bilirsiniz hiç yakin olmamissinizdir intihara bu kadar. bana zamandan söz ediyorlar gelip size zamandan söz ederler yaralari nasil sardigindan, ya da her seye nasil iyi geldiginden. zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadigini bildiginiz gibi. dahasi onalar da bilirler. ama yine de güç verir bazi sözler, sözcükler, öyle düsünürler. bittigine kendini inandirmak, ayriligin gerçegine katlanmak, sirtinizdaki hançeri çikartmak, yüreginizin unuttugunuz yerleriyle yeniden karsilasmak kolay degildir elbet. kolay degildir bunlarla bas etmek, ugruna içinizi öldürmek. zaman alir. zaman alir sizden bunlarin yükünü o bosluk dolar elbet, yaralar kabuk baglar, sizilar diner, açilar dibe çöker. hayatta sevinilecek seyler yeniden fark edilir. bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir. o bosluk doldu sanirsiniz oysa o boslugu dolduran eksilmenizdir. gün gelir bir gün baska bir mevsim, baska bir takvim, baska bir iliskide o eski agri ansizin geri teper. dilerim geri teper. yoksa gerçekten bitmissinizdir. zamanla yerlesir yasadiklarin, yeniden konumlanir, çogalir anlamlari, önemi kavranir. bir zamanlar anlamadan yasadigin sey, çok sonra degerini kazanir. yoklugu derin ve sürekli bir sizi halini alir. oysa yapacak hiçbir sey kalmamistir artik mutluluk geçip gitmistir yaninizdan her seye iyi gelen zaman sizi kanatir ölmus saadeti karsilastir yasayan mutsuzlukla günlerin dökümünü yap benim senden, senin benden habersiz alip verdiklerini kim bilebilir ikimizden baska? sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmis bir iliskiyi, duygularin birligini, bir aski beraberlik haline getiren kendiligindenligi yani günlerimiz aydinlikken kaçirdigimiz her seyi bir düsün emek ve askla güzellestirilmis bir dünya simdi agir agir batiyor ve yokluga karisiyor orada olmus saadeti karsilastir yasayan mutsuzlukla bunlar da bir ise yaramadiysa demek yangindan kurtarilacak hiçbir sey kalmamis aramizda. bu siire basladigimda nerde, simdi nerdeyim? solgun yollardan geçtim. bakisimli mevsimlerden ikindi yagmurlarini bekleyen yaz sonu hüzünlerinden gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim geçti her cagin bitki örtüsünden oysa simdi içimin yikanmis tasligindan bakarken dünyaya yanginlarla bayindir kentler gibiyim: çicek adlarini ezberlemekten geldim eski sarkilari, sarhoslarin ve suçlularin unuttuklarini hatirlamaktan uzun uzak yollari tarif etmekten haydutluktan ve melankoliden giderken ya da dönerken atlanan esiklerden duyarligin gece mekteplerinden geldim bütünlemeli çocukluklariyla geçti gençligimin rüzgara verdigim yillari gökummalarin ve içdökmelerin vaktinden geldim. bu siire basladigimda nerde, simdi nerdeyim? yaram vardi, bir de sözcükler sonra vaat edilmis topraklar gibi sayfalar ve günler isik istiyordu yalnizligim kötülükler imparatorlugunda bir tek siir yazmayi biliyordum ilerledikçe...kaybolup gittin bu siirin derinliklerinde ask ve aci usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha siir bitmeden. karardi dizeler. ask...bitti. soldu siir. büyük bir saskinlik kaldi o firtinali günlerden daha önce de baska siirlerde konaklamistim agir sinavlar vermistim degisen ruh iklimlerinde ask yalniz bir operadir, biliyordum: operada bir gece uyudum, hiç uyanmadim. barbarlarin seyrettigi trapezlerden geçtim her adimda boynumdan bir fular düsüyordu el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk birlikte çikalan yollarin yazgisidir: eksiliyorduk mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim her otelde biraz eksilip, biraz artarak yani çogalarak tahvil ve senetlerini intiharlarla degistirenlerin birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarinda agir ve aci tanikliklardan geçerek geldim. terli ve kirliydim. sonra timarhanelerde timar edilen ruhum maskeler ve çiçekler biriktiriyordu linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de... korsan yazilari, kara siirleri, gizli kitaplari ve açik hayatlari seviyordu. buraya gelirken uzun uzak yollar için her menzilde at degistirdim atlarla birlikte terledim yollari ve geceleri ödünç almadim hiç kimseden hicbir seyi çiplak ve sahici yasayip çiplak ve sahici ölmek için panayir yerleri... panayir yerleri... ölü kelebekler... ölü kelebekler... sonra dünyanin bütün sinemalarinda bütün filmleri seyrettim. adim onlarin adinin yanina yazilmasin diye aci çekecek yerlerimi yok etmeden aciyla bas etmeyi ögrendim. yoksa bu kadar konusabilir miydim? ipek yollarinda kuzey yildizi askin kuzey yildizi sanirsin durdugun yerde ya da yol üstündedir oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar ölü yanardaglar, ölü yildizlar ve toy yasin bilmedigi hesap: isik hizi. askin bir yolu vardir her yasta baska türlü geçilen askin bir yolu vardir her yasta biraz gecikilen gökyüzünde yalniz bir yildiz arar gözler gözlerim askin kuzey yildizidir bu yazlari daha iyi görülen ben, öteki, bir digeri ona dogru ilerler ilerlerim zamanla anlarsin bu bir yanilsama ölü sairlerin imgelerinden kalma sen de degilsin. o da degil kuzey yildizi daha uzakta yeniden yollara düserler düserim bir siir yasatir her seyi yasamin anlami soldugunda ben yoluma devam ederim. bitmemis bir siirin ortasinda darmadaginik imgeler, sözcükler ve kafiyeler yasamsa yerli yerinde yerli yerinde her sey simdi her sey doludizgin ve çogul simdi her sey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi simdi her sey yeniden yüregim, o eski ask kalesi yepyeni bir mazi yaratti sözcüklerin gücünden dönüp ardima bakiyorum yoksun sen ey sanat! her seyi hayata dönüstüren

kelebekler hakikidir

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

yaz bitti

yaz bitti

yüksek sesle söylüyorum bunu kendime

her yerde söylendiği gibi

yaz bitti

yaz bitti

hiçbir şey hiçbir şey

hiçbir şey

yalnızca üşüyorum şimdi

           MURATHAN MUNGAN

Şiir Kitapları: Osmanlıya Dair Hikayat( 1981 ),Kum Saati (1984 ), Sahtiyan(1985), Yaz  Sinemaları(1989), Eski 45’likler (1989), Mırıldandıklarım(1990), Yaz Geçer (1992), Oda,Poster ve Şeylerin Kaderi(1993), Omayra(1993), Metal(1994), Oyunlar İntiharlar Şarkılar(1997), Mürekkep Balığı(1997), Başkalarının Gecesi(1997), Doğduğum Yüzyıla Veda (1999)

 

Ayaküstü Yaşanmış Ölümsüz Aşk Hikayeleri


1.
bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,
bildiğim ancak aşıkken var olduğum...
işte bu yüzden, benim için aşık olmak;
çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.
'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar
hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '
demiş La Rochefoucauld
benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...

2.
her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim
bir bakıştan, bir duruştan,
çağrışımın sonsuz hızından
unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.
belki de yaşanabilecek en güzel serüveni
terk edeceğim
daha otobüsün ilk basamağında.
kim bilebilir ki?
sonrayı, sonrasını kim bilebilir?
gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek
ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim
otobüs camına bağrında bir ok ile
bir aşk levhası çizecek, ah min-el!
bu da ötekiler gibi,
kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden
yaşayıp gidecek..

3.
şimdi hemen kalksam buradan
hemen çıksam uzun sokaklardan birine
kiminle karşılaşabilirim
kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden
geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen
bir ölümcül sevda hangi köşe başında
keser yolumu
bir tenhaya ulak olan
o suret avı
bırakır mı yakamı
haracı ödenmeden
bırakır mı yakamı
bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden
ak kağıda düşürülmüş
imzasını görmeden

bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden

4.
hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden
her aşk, her şiir
ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,
küskün omuzlu terk edilmişliklerden,
perspektifinde hep bir sokak taşıyan
o sessiz
o faili meçhul cinayetlerden
resim altı sözcüklerden
aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti
elle bilenmiş sözcükler,
yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı
nabzımın atışına ayak uyduran vezninde
gece adımları şiirlerimin
bırakır mı yakamı yaşadıklarımı
dökmeden imgelerin giysilerine
hayatın maskelenmiş gerçekliğine
upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için
yeniden ve yeniden.



Aşk Yeniden


Aşk yeniden
Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden
Rüzgârlı bir akşam vakti
Aşk yeniden
Karanlıkta bir gül açarken

Aşk yeniden
Ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden
Kumsalların deliliği
Aşk yeniden
Bşr masal gibi gülümserken

Gözlerim doluyor
Aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken
Gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum

Aşk yeniden
Bitti artık bu son derken
Aşk yeniden
Aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden
Rüya gibi bir yaz geçerken

Aşk yeniden
Unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden
Hem tanıdık, hem yepyeni
Aşk yeniden
Kendini yarattı kendinden



Askin Karanlik Metali(Damardan)


karanlikta duruyorum ask vurmasin yüzüme
dokunmasin bana kimse
kimse ulasmasin artik
tenimin incinen yerlerine
uyanmasin bir daha etimdeki yarali hayvan
zamanin siyah deltasinda cürümek istiyorum
biliyorum artik kimse yok kimsesizligime

biliyorum aska kimse yok
askin karanlik metali
soguyor yüregimin derinliklerinde
asklarim, arkadaslarim, dostlarim
dagilip gitti herkes
icimi sizlatacak kimse kalmadi icimde



Anlaşılmayan Şeyler


Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan
Ellerindeki paramparça gecmisin sig bir gövdesidir yolun ortasında
Erken bir gülüşe baslarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş)
Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin.
Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yogunluğun ortasında bal rengi kani
Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin.
Eski, ep eski anlatılmamışlıktır defterlerin.
Kuruyan su.
Kuruyan uykusu.
Ve kan yine de bal rengi derbederliğin.



Adı Dua Olan Sevgilim


Yedi Rekat Günah Kıldım Bedeninde
Dizlerinde Yedi Zikir Secdeye Vardım
İhmalin Uzak Meleğine Teninde Aldandım
Yapayalnızdım Kendi Kalabalığım İçinde
Tarih Kadar Yalnız,
Aşka Aşina, Acıya Unutkandım

Er Yüzlerde Tavaf Ettim Bunca Yıl Kalb Evini
Kırk Yemin Kurtulmuştur Sanırken İçimin Pınarlarını
İnanmadığım Allah’a
Senin Yüzünden İnandım
Adı Dua Olan Sevgilim
Yandım Yandım Yandım

Sessizliğe Borcum Var Birkaç Kelime,
Sessizliğe Borcum Var Birkaç Feryat,
Sessizliğe Borcum Var Birkaç Çığlık,
Sustum, Yıllarca Sustum Kan İçinde
Ödeyemedim Borcumu Onca Şiirle
Adı Dua Olan Sevgilim
Yandı Ruhumn Gömleği
Yedi Deryalar İçinde
Aştım Aştım Aştım

Aslında Sen Yoktun
Yalnızca Bir Duayı Sevdim Ben
Varlığın Yalanımdı
Aştım Aşktın Aşktı
Geçti Gitti Hepsi
Geçti Gitti İşte
Dudaklarım Kilitli
Yasin Yasin Yasin

Çok Şükür Ölmeden
Son Duamı Ettim Ben
Allah Beni Terk Etti
Kendi Dağımı Kazdım Defterime
Gün Geldi Buradanda Gittim




Antik Kent



mutlu günlerimizdi...
deniz tuzu,dövme gül
yanık tarçın gibiydik
rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda
ikimizden bir bayrak
dalgalanırdı
birbirine bakan
tarihin ve otların
arasında
adı yoktu yaşadığımız şeyin
bir boşluk bile değildi bu
onca boşluğun içinde
yontulmamış birkaç harf
taşlar kadar tarihe kefil
günler gibi düşünülmeden akıp giden
otların gölgesindeki gece kadar derin
ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen

bir dönüş biletiyle kırıldı gece
kırıldı mevsim
kalakaldık
birbirine bakan sunaklarda
zehiri giz olan otlar boyverdi
kırık heykel parçaları dağılmış ten
zaman tarihe geri çekildi
kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin
o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını
ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.



Diyalektiğe Övgü


Yaşıyorsan eğer' hiçbir zaman deme'.
Yıkılır, yıkılmaz görünen,
Kalmaz hiçbir şey nasılsa öyle
Buyuranlar verdiklerinde son buyruklarını
Buyruk altındakiler başlar konuşmaya,
Kim'hiçbir zaman' demeyi göze alabilir?
Zulüm yürürlükteyse, kim suçlu: Kendimiz
Ve kimdir omu yıkmak zorunda olan: Biz
Yenilen kalk ayağa!
Herşeyini yitiren, dövüşe devam!
Kavramışsan olup biteni, seni kim tutabilir?
'Hiçbir zaman'dan 'bugün' doğar
Bugün yenilen yarının yenenidir.



Diyalektik Mutsuzluklar


bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı
ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var
köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan
inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar
gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu
biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu

susarsın bir silahsızlanma akşamı
susarsın dudaklarında ıslıklar kanar
öpülmez dudakların ıslık yarası
mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin
öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası

hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü
kolları bağlı hüzün olsun dört yanım
ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin
sonra derler haklıdır sevdası
geç olur ki artık onarmaz rakılar
geç olur bir yaraya rakının dağılması

sen şehre sırtını dönen uykusuz dağlı
gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)
nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)
barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm
nasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında o eski şark yelini
biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır
dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi




Bilardo Toplari



Ayrildigimiz gundu.
Mutfaktaydik, buzdolabinin yaninda, kapisi acikti, her sey bambaska gorunuyordu yuzune vuran o soguk isikta
'Biliyor musun' dedin, 'Sen neye benziyorsun biliyor musun?'
Epeydir aradigin birseyi bulmus olmanin hem sevinc, hem keder veren gizi bir an icin bulandirmisti yuzundeki tedirginligi, kirikligi. Sis isiga cikmisti. Sonra yavasca cevirip basini yuuzme baktin kuyuya dusmeye benzeyen derin bir korkuyla.
'Neye?' dedim, yan yanayken yasadigimiz ayriligin adini sorar gibi, 'Neye?'
'Bilardo toplarina.'
'Neden ?' dedim.
'Yazgini hep baskalarinin istakalarinin insafina birakiyorsun da ondan...'
Bir ucurum gibi derinlesen sessizlik o an baslamisti bile bizi birbirimizden uzaklastirmaya.
Beni terk etmeden once yaptigin son konusma oldu bu.
Sonra iki arkadasim geldi, birinin omuzunda agladim, hangisiydi simdi hatirlamiyorum. Sonra birlikte baska bir kente gittik, anlarsin ayriligin ilk gunlerinde o eve katlanamazdi, sonra ben baska asklara, sonra baska evlerin duvarlarina baska takvimler astim
Simdi ne zaman birinden ayrilsam, istakalarin sesi patliyor kulaklarimda
ardindan bilardo toplari
dagiliyor dort bir yana
Seni hatirliyorum o soguk isikta bir daha
bir daha
bir daha




Göç Yolları


Söyleyin dağlara rüzgara
Yurdundan sürgün çocuklara
Düşmesin kimse yılgınlığa
Geçit vardır yarınlara

Göç yolları
Göründü bize
Görünür elbet
Göç yolları
Bir gün gelir
Döner tersine
Dönülür elbet

En büyük silah umut etmek
Yadigar kalsın size

Yolverin kanatlı atlara
Sürgünden dönen çocuklara
Ateşler yakın doruklarda
Geçit vardır yarınlara

Dağılsak da göç yollarında
Yarın bizim bütün dünya



Göçebe



Birbirinde arınan iki nehir gibi
Birbirimizden geçerek
Çıktığımız açıklık
Ruhlarımızı yeniden bölüştürüyordu bedenlerimize
Uçurum içini çekiyordu
Orman fısıldıyordu
Kumlarını silkeleyen göçebe bedenin
Yeniden düşüyordu yola
Görünmezin atlarıyla uzaklaşıyordun
Erkekliğin sütunu bıraktığın
Tuzlu dudaklarım
Ardından bi şiiri mırıldanıyordu sana

Uçurum, orman, ay ve bedenindeki birkaç işaretle
Zamana geçirilen dayanıklı söz, o gece
Ardından mırıldandığım şiir
Şimdi başkalarının dudaklarında göçebe



Kırılgan


Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.



Mırıldandıklarım


Kırdın mı incittin mi birilerini
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz
Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız
Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim
senin ve benim , yani bizim için...



Yalnız Bir Opera


Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır olmuş
Saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.


©Webmaster Tuncer MANKIR Or Lavaraci






 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir