mustafa inan facebook / mustafa inan - ekşi sözlük

Mustafa Inan Facebook

mustafa inan facebook

mustafa inan

  • kendisiyle edebiyat dersinde ödev olarak verile oguz atay'ın bir bilim adamının romanı adlı kitapta tanıştım. bütün sınıf gibi ben de hayran kaldım. keşke onun gibi bir bilim adamı, bir profesör olabilsem ama doğustan gelen bişey bu. onun araştırmalarının kitaba aktarılması sayesinde türkçemizde ki çocuk kelimesinin esas anlamının domuz yavrusu oldugunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. mustafa inan için ne söylesem az.merak edenler oğuz atay'ın kitabını mutlaka okusunlar

  • ismi istanbul teknik üniversitesi maslak kampüsündeki ana kütüphane'ye verilmiş olan hoca...

  • mekanik biliminin en saygın isimlerinden.
    kitapları halen okutulur

  • tem otoyolunun izmit civarindaki dev viyaduklerden birine ismi verilmis hoca

  • cisimlerin mukavemeti kitabi superdir...bi nevi muh bible...insaatcilar icin ozellikle

  • teknik universite*'de ilk doktorayi yaptirmis olan bilim adami.

  • "matematik bir bakima tembelligin en ustun sanatidir." lafinin sahibi.

  • (bkz: bir bilim adamının romanı)

  • götümden sallamış olmayayım; okuyalı çok oldu, karıştırıyor olabilirim.
    süleyman demirel anlatmıştı. vaktiyle demirel öğrenciyken (1954 - 1955 falan) mustafa inan da öğretim üyesi (herhalde bölüm başkanı belki de rektör). bir şekilde olaylar gelişir, öğrenciler bir sınava girmeme tehdidinde bulunurlar, mustafa inan durumu öğrenince öğrencilere "nasıl istiyorsanız öyle yapın, çok çok inşaat bölümü bu yıl mezun vermez" anlamında bir şeyler söyler. öğrenciler mustafa inan'ın kararlı tutumunu görünce eylemlerinden vazgeçerler, itü inşaat bölümü o yıl aralarında demirel'in de olduğu öğrencileri mezun verir.

    ~
    fleurquin demirel'in 1948 mezunu olduğuna dair mesaj attı. vikipedi'ye baktım mezuniyeti şubat 1949. muhtemelen bahsettiğim olay neticesinde yarım dönem geç mezun olmuş. dolayısıyla olay 1954-1955'te değil. 1948 gibi gerçekleşmiş olmalı. demirel'in 20'lerin ortasında doğduğunu biliyordum. buradan 40'lar bitmeden mezun olması gerektiğini hesaplayabilmeliydim. demirel 54'te dsi barajlar dairesi başkanı, 55'te dsi genel müdürü olmuş.

  • " cumhurbaşkanı sayın süleyman demirel, itü’de hocası olan mustafa inan ile ilgili anılarını bilim ve teknik dergisine anlattı:
    - profesör mustafa inan’ın öğrencisiydiniz. onunla ilgili neler söylemek istersiniz.
    - profesör mustafa inan eskiden yüksek mühendis mektebi olan istanbul teknik üniversitesinde önce mukavemet, sonra elastisite hocamız oldu. kendisinden mühendisliğin temeli olan mukavemeti öğrendik. bir eşsiz hocaydı, bir eşsiz insandı. daha sonra rektörlük yaptığı yıllarda yakın münasebetimiz olmuştu. kendisi herkes tarafından saygı gören bir kişiydi. çok eşsiz bir kafaydı. anlattığı her şeyi çok güzel anlatırdı. kendisinden mukavemet dersi okuduğumuz günlerden bu yana aradan 47-48 sene geçti, hâlâ hocanın kirişin ortasına bir yük koyup. onun momentini çıkarışı gözümün önümde. maalesef çok erken edebiyete intikal etmiştir. öyle bir yüreğin, öyle bir güzel insanın bu dünyayı terketmiş olmasına üzülürüm. bizim münasebetlerimiz, kendisinin bize ders okutmadığı senelerde de devam etmiştir. kendisine her zaman çok saygıyla yaklaşmışızdır ama bütün dertlerimizi de çekinmeden kendine söylemişizdir.
    - böyle bir anınız varsa bize anlatabilir misiniz?
    - çok iyi hatırlıyorum bizim sınıfın mümessili hasan vardar benim çok iyi arkadaşımdı. hasan bizim sınıfımızın çok sevilen bir öğrencisiydi, birinci sınıftan son sınıfa kadar mümessil olmuştur. ben de o sınıfın iyi öğrencilerinden biri idim. hoca beni severdi. bütün hocalar severdi ama mustafa bey özel şekilde severdi. biz yüksek mühendis mektebinin altıncı sınıfını (itü’nün beşinci sınıfını) okuduk. diploma projesi verdiler, son sömestrde diploma projelerini yaptık. ancak, diploma projelerini yaparken “hararet makinaları” dersine girmedik. onaltı saatlik bir dersti. bize hocalar geldiler ve dediler ki “diploma projelerinizi kabul etmiyoruz, bu dersi okumadan da sizi mezun etmiyoruz”. biz belki çare bulur diye hasan’la hocaya gittik, hoca bizim ağlama duvarımızdı. “çocuklar bizi gönderdiler, mustafa hoca buna bir çare bulur dediler” demeyi düşünüyorduk. gittik, hoca “gelin, gelin oturun” dedi ve devam etti “bakın ben size bir şey söyleyeyim, nihayet itü bir sene mezun vermemiş olur, yaptığınız yanlıştı” dedi. biz de biliyoruz aslında yanlış olduğunu ama bunu telafi etme imkânımız yok. “çocuklar altı ay sonra gelin” dedi. biz hocadan bir şey umarken o bize nasihat verdi ama hoca haklıydı. kendisin rahmetle anıyorum. saygıyla anıyorum.

    okul dediğiniz ister üniversite olsun, ister diğer eğitim kurumları olsun, sadece bilgi öğrenilen yer değildir. böyle mümtaz, seçkin kişiler öğrenci üzerinde aradan elli seneye yakın zaman geçse de böyle güzel bir tesir bırakır. hâlâ kendisinden heyecanla söz edilen bir hocadır.
    - mustafa inan’ın sanat ve edebiyata da ilgi duyduğunu biliyoruz bu konuda söylemek istediğiniz bir şey var mı?
    - çok kabiliyetli bir insandı. sohbeti hoş, gönlü herkese açık, herkese yardım etmeye çalışan biriydi. sevilmek hiç kolay bir şey değildir. sevgilimizdi, allah rahmet eylesin.
    - tanıyan herkes ondan aynı sevgiyle bahsediyor. herhalde o heyecanını da hiç yitirmemiş bir insandı. öğrenme ve öğretme coşkusunu hep taşıdığı söyleniyor.
    - ben onların parlak bir öğrencisi olarak daha sonra öne çıktım. mühendis mektebini bitirdikten dört beş sene sonra türkiye’nin en büyük yatırım kuruluşlarından birinin başına geldim. ankara’ya geldiğinde beni hep arar bulurdu. artık onun öğrencisi değil kardeşi gibiydim. kendisini rahmetle anıyorum. böyle bir yazı hazırladığınız için size teşekkür ederim."

    http://www.biltek.tubitak.gov.tr/…dami/s-314-74.pdf

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

İTÜ’deki mekanik ve uygulamalı matematik ekolünün kurucusu Prof. Dr. Mustafa İnan, TÜBİTAK’ın 1963’teki kuruluşundaki ilk dönem Bilim Kurulu üyelerinden. Kurucu Bilim Kurulunun diğer üyeleri Ratip BERKER, Hikmet BİNARK, Mecit ÇAĞATAY, Reşat GARAN, Feza GÜRSEY, Erdal İNÖNÜ, Atıf ŞENGÜN, İhsan TOPALOĞLU, başkanı ise Cahit ARF. İkinci dönemde Mustafa İNAN kısa bir süre Bilim Kurulu (ve TÜBİTAK) başkanı olmuş. 5 Ağustos 1967’de vefat eden Mustafa İnan’a 1971’de TÜBİTAK Hizmet Ödülü verilmiş. Mustafa İnan’ın bilime katkıları ve yetiştirdiği öğrenciler hakkında ayrıntılı bilgiyi Sarkaç’ta daha önce yayınlanmış “Mustafa İnan için akademik soyağacı çalışması: Üç nesil” başlıklı yazıda bulabilirsiniz. Ayrıca Mustafa İnan’ın yaşamı, Cahit Arf’ın önerisiyle ve TÜBİTAK’ın desteğiyle, İTÜ’den öğrencisi olan değerli romancı Oğuz Atay’ın kaleme aldığı Bir Bilim Adamının Romanı (1975) adlı biyografik romana konu olmuştur.

 

2018’den beri TÜBİTAK’ın artık Bilim Kurulu değil Yönetim Kurulu var, TÜBİTAK’ın web sitesinde kurulun güncel üye listesi mevcut. Şimdiki Yönetim Kurulunun görev ve yetkileri listesinde ilk madde: “Cumhurbaşkanının belirleyeceği hedef, ilke ve politikalar doğrultusunda, Kurumun çalışma ilke, program ve öncelikli alanlarını belirlemek” şeklinde.

 

Prof. Dr. Mustafa İnan’ın 15 Kasım 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan aşağıdaki yazısı çok önemli bir konuya, beyin göçüne değiniyor. Yazı gayet derli toplu, açık ve net. Tecrübeli ve kendine güvenen bir araştırmacı akademisyenin gözünden akademik verimlilik ve özgürlük kriterlerini, ve her çağda her zaman bilim insanlarının hangi nedenlerle başka ülkelerde kendilerine yer arayıp bulduklarını anlatıyor. Bilimsel araştırmayı yaşatmak, geliştirmek için bir ülkenin ne yapması lazım? TÜBİTAK’ı 1963’te kuran Türkiye’nin o zamanki önder araştırmacılarının, Cumhuriyetin ikinci kuşak bilim insanlarının bu hayati konudaki görüşlerini yansıtıyor bu yazı. Dini veya milliyetçi bir ideolojik çerçeveye yaslanmadan, rasyonel ve analitik bir yaklaşımla, bu ülke için bilimi desteklemek yeşertmek için ne yapılabilir, onu anlatıyor. Onun için de eskimemiş, buyruk ve şablon değil, her dem geçerli, her dem taze: akıl.

 

Ali Alpar
Bilim Akademisi kurucu üyesi


Editörün notu: Aşağıdaki metin orijinal metne, var olan hatalara da sadık kalarak yeniden dizilmiştir.


YURDU TERK EDEN KABİLİYETLER

Mustafa İnan, Cumhuriyet, 15.11.1963 (Taha Toros Arşivinden)

Memleketimiz ilim adamı, mühendis, doktor ve kalifiye işçi olarak birçok kabiliyeti, sürekli bir şekilde kaybetmektedir. Bu kimseler, belirsiz bir süre için dış memleketlerde çalışmayı istemekte ve yurtlarını aileleriyle birlikte terk etmektedirler. “Kabiliyetlerin göçü” adını verebileceğimiz bu hareket son zamanlarda o kadar çok hız kazanmıştır ki artık yurdumuz için hayati önemi olan meselelerden biri haline gelmiştir. Yurdu terk eden bu kabiliyetler, sosyal bünyeleri ve ekonomik gerçekler yönünden birbirlerinden çok farklıdır; bu yazımızda sadece, ilim adamları ile okumuş meslek sahiplerini ele almak istiyoruz. Önce bu tip göçlerin karakteristik birkaç özelliğinden bahsedelim.

    1. Bahis konusu olan göçlere düşük bir tempoda olsa bile tarihin her devrinde rasgelmek kabildir.
    2. Bu problem yalnız yurdumuza mahsus değildir. Pek az bir istisna ile hemen bütün dünyayı ilgilendiren bir konudur. Yalnız meseleinin zaman ve mekân bakımından yaygın olduğunu ifade etmekle durumun olağan bir mesele sayılması ve dolayısiyle az önem verilmesi gerektiğini de söylemek istemiyoruz.
    3. İlgi çekici bir nokta da göçün yönüdür. Bu hemen daima, “az gelişmiş” ülkelerden “fazla gelişmiş” memleketlere doğru olmaktadır. Her ne kadar ileri memleketler arasında da bu tipten yer değiştirmelere rastlansa bile, önemli değildir. Bu arada Amerika Birleşik Devletlerinin özel durumuna temas etmek olayın nedeni bakımından ışık tutucudur; bu memleket ilim ve meslek adamlarının hareketleri bahsinde yalnız “çekici merkez” rolünü oynamaktadır.
    4. Kabiliyetlerin göçünde önemli noktalardan biri de yurdu terkedenlerin çok kere üstün değerde kimseler olmasıdır. Bu alanda dış pazar âdeta sütün kaymağını almaktadır. Göç veren memleket için, meselenin bu yönünün ne kadar hayatî olduğu aşikardır.

Şimdi de olaya çeşitli yönlerden bakan, bazı çevrelerin fikirlerine gelelim:

  1. Yaygın olmayan fikirlerden birisi şudur:  “Ekonomik yönden fazla gelişmiş memleketler az gelişmişlere yardımda bulunmaktadırlar; buna karşılık yardım gören ülkeler de ilim ve meslek adamlarını ihraç etmekle bir nevi borçlarını ödemektedir.”
  2. Göç edenler meselesine çok önem verilmemesini savunan, diğer bir düşünce tarzını şöylece özetlemek kabildir: “İkinci Cihan Savaşından sonra, barış konusunda fikirlerde büyük gelişmeler oldu. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi gibi çeşitli organizasyonlar sayesinde milletler birbirlerine daha çok yaklaştı; memleketler arasındaki sıkı sınırlar gevşedi; insanlık dünya barışında önemli ilerlemeler kaydetti. Bu sebeple bir ilim veya meslek adamının kendi yurdunda veya, başka bir diyarda çalışmış olması bir problem teşkil etmemelidir; çünkü bu kimselerin daha prodüktif olarak çalışacak yeri seçmeleri, dünya çapında bir refah artışına hizmet olacaktır.”

Dünya sulhu yönünden savunulan bu fikirde kanaatimizce bir çelişme mevcuttur.  Zira yine İkinci Cihan Savaşından sonra, iyice anlaşılmıştır ki dünya yüzünde gerçek barış, ancak milletler arasında mevcut ekonomik ve kültürel seviye farklarını gidermekle kabil olacaktır. Bu fikre uygun olarak ileri seviyede olan milletler az gelişmiş ülkelere yardımda bulunmuşlardır: ancak seviye farkının giderilmesi başlangıçta dış yardımdan temin edilse bile, zaman geçtikçe geri kalmış memleketler kendi imkânlarıyla kalkınmaya devam etmek zorundadırlar.  Bu içten kalkınma mecburiyeti için de ilme, tekniğe ve dolayısıyle onun adamlarına ihtiyaç vardır; kendi kabiliyetlerini durmadan kaybeden milletler[in], seviye farkını kapatmaları hiçbir zaman beklenemez, dolayısıyle de dünya barışına hizmet edilmiş olunmaz.

Şimdi asıl meselenin nedenine gelelim. Olay ciddiyetle ele alınmak isteniyorsa, bu alanda yeter bilginin toplanmasına ve elverişli doğru istatiklerin derlenmesine lüzum vardır.  Problem ancak uzun bir araştırmadan sonra çözülebilir.

Şunu da belirtmek gerektir ki bu konuda ne yurdumuzda ve ne de dış memleketlerde yapılmış doğru ve yeter istatistikler mevcut değildir. “Günde yedi doktor yurdu terk ediyor” veya “115 bin işçi çıkış müsaadesi bekliyor” tarzındaki gazete havadisleri bizleri ancak heyecanlandırır.  Bununla beraber dış kaynaklardan aldığım şu sayılar hayli düşündürücüdür.  Amerika Birleşik Devletlerinde yüksek öğrenimini yapan 70000 yabancı öğrenci yanında 20.000 yabancı uyruklu Üniversite mezunu da çeşitli alanlarda çalışmaktadır. Bu oran İngiltere, Almanya gibi benzer ülkelerde de hemen hemen aynıdır.

Bir kimsenin yurdundan ve birçok hâtıralarla bağlı olduğu aile, dost çevresinden ayrılması, hayli çetin olmasına rağmen, onu bu şekilde bir göçe zorlayan sebeplerin önemli olması gerekir. Araştırmaların vereceği kesin sonuçlara intizaren, şimdilik hatıra gelenleri şöylece sıralamak kabildir:

ÜCRET: Yurdu terkeden kabiliyetler için, nedense akla ilk gelen maddi noktadır. Yalnız eşya ve kıdeme kıymet verip, kabiliyeti esas tutmayan bir ödeme sisteminde bu faktörün rolü büyük olmakla beraber, kanaatimizce, ilim ve meslek adamlarını yurtlarından söken, gerçek sebep öncelikle bu olmasa gerektir.

HAYAT SEVİYESİ: Çok kere dış memleketlerde öğrenim yapmış kimseler, yüksek bir hayat seviyesine alıştıklarından, mahrumiyeti icap ettiren bir diğer durumda çalışmak istememektedirler. Bu maddî sebep de birincisi gibi esas faktör değildir kanısındayız.

ÇALIŞMA ALANI: Belirli ve özel bir ilim veya teknik alanda yetişmiş kimseler, yurtta ihtisaslarıyla ilgili, iş bulamamakta ve çok kere büsbütün başka sahada çalışmak zorunda kalmaktadır. Meselâ uçak mühendisliği tahsil etmiş bir kimsenin nişasta imâl etmek yoluna sülüklenmesi gibi. Bu durum, dönüşte neyle meşgul olacağı düşünülmeden, dış memlekete plânsız öğrenci göndermenin ve dönenlerle ilgilenmemenin bir sonucudur.

YETKİ MESELESİ: Memleketimizdeki mevzuat dolayısiyle, ilim ve teknik alanda yetişmiş üstün kabiliyetli kimselere, durumlarına göre yeter seviyede bir yetki tanınmamaktadır. Bilhassa akademik kariyere intisap etmek isteyenler, böyle bir durumla karşılaşmaktadırlar. Dış memleketlerin bazılarında arzu ettikleri yetki ve unvanları daha çok kolay kazandıkları için bunlar oraları çalışma sahası olarak seçmektedirler.

İLGİ: Kendilerine şiddetle ihtiyacımız olan ilim ve meslek adamlarını aramak, bulmak; bunların nelerle meşgul olduklarını izlemek, ve yakından ilgilenmek gerekir. Yurdu terk eden kabiliyetler meselesinde ilgisizlik ve işin sahipsizliği en önemli noktalardan biridir. Dış araştırma kurumları, eski çalışma arkadaşlarını, tâ denizaşırı yerlerden aradıkları, onlara yeni çalışma imkânları teklif ettikleri halde, ihtiyacı daha çok olan bizler, bunlara seyirci kalmaktayız.

İLMİ ÇEVRE: İlmin gelişmesi, bugün için artık onunla ilgili bir çevrenin varlığını mutlaka şart koşar. Yurtlarında bu çevreyi bulamadıkları için artık onunla ilgili bir çevrenin varlığını mutlaka şart koşar. Yurtlarında bu çevreyi bulamadıkları için, sahalarında körleşmemek amacıyla göç eden kimseleri, belirli bir süre için olsun, anlamak kabildir. İlim ve tekniğin ilerlemesi, bina âlet ve para gibi maddî şartlardan başka, gerekli çevre ve geleneğe ihtiyaç gösterir.

YANLIŞ HAREKETLER: Bazan bilerek, çok zaman farkında olmıyarak alınan kararlar ve davranışlarla, birçok ilim ve meslek adamı harcanmaktadır. Yeter takdir görmediği için, hassas olan bu kimselere karşı, bu şekilde haksız ve yersiz bir tutum de inzimam edince, bunlar da “Terk-ü dar-ü diyar” etmektedirler.

Meselenin belli başlı nedenleri böylece özetlendikten sonra, şimdi de kısaca tedbirlerden bahsetmek isteriz.

İlim ve teknik mensuplarının yurdu gittikçe artan bir hızla terk etmeleri “kararsız” bir dengede görülen harekete çok benzemektedir. Böyle hallerde ise dengenin kurulabilmesi için müdahaleye lüzum vardır; bahis konusu olayda da ancak etkili tedbirler sayesinde, işi kontrol altına almak mümkündür.

Her şeyden önce peşin hükümlerden vazgeçerek düşüncelerde bir devrim yapmağa ihtiyaç vardır. Aceleci ve hissi kararlarla, yurdu terkeden aydınları, az vatansever veya maddi kazanç peşinde koşanlar diye suçlama ile bir şey yapmadan mümkün olmaz. İşin doğrusu, olayı serinkanlılıkla analiz ederek, geniş bir araştırmadan sonra hükme varmaktır. Böyle bir inceleme neticesinde tedbirler de kendiliğinden gün ışığına çıkar.

Alınacak tedbirler arasında, en az “yasaklayıcı” olanlara iltifat etmek gerekir; bunlar ateşi söndürmez, ancak küller.

Önemli gördüğümüz tedbirler arasında, bu işlerle özel bir surette uğraşacak ayrı bir teşkılatın kurulmasıdır; bu sayede “İlmin ve tekniğin gelişmesi ve ilerlemesi” için sorumlu bir kurum ortaya çıkacak ve “yurdu terkeden kabiliyetler” olayı da bir sahip kazanacak ve şimdi olduğu gibi, çözümünü, çeşitli teşekküllerin birinin, diğerinden beklediği mesele olmaktan kurtulacaktır.

Kısaca söylemek gerekirse, devletin “ilim” alanında da, teşkilâtlanmaya ihtiyacı olduğu kanısındayız.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir