mustafa kemal atatürk tc / Mustafa Kemal Atatürk - Vikisöz

Mustafa Kemal Atatürk Tc

mustafa kemal atatürk tc

Mustafa Kemal Atatürk'ün Nüfus Hüviyet Cüzdanı. (24 Kasım ) Soyadı Kanunu’ndan sonra düzenlenen Atatürk'ün nüfus hüviyet cüzdanı.

I

ATATÜRK SOYADI 

Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa için soyadı aranmaya başlandı. Bu konuda gerek Atatürk'ün sofrasında ve gerek CHP Meclis gurubunda ona layık bir soyadı bulmak için ileri gelen dil ve tarih uzmanlarının katılımlarıyla toplantılar yapılmış, bazı isimler tespit edilmiştir. Yapılan listedeki adlar Atatürk'e arz edilmiş ve Atatürk ise; "Arkadaşlarla bir kere konuşalım" demesi üzerine ikinci bir görüşmeye bırakılmıştır.

Çankaya'da yapılan son bir toplantıda Saffet Arıkan'ın bir yazısında kullandığı "Türkata", "Türkatası" gibi iki ad kendisine arz edilmiş fakat Atatürk'ün:

- "Birde arkadaşlar ne buyururlar bakalım" demesi üzerine Konya Milletvekili Naim Hazım (Onat) Bey;

-"Müsaade buyurulur mu Paşam?" diye söz istemesi üzerine Atatürk;

- "Arkadaşlar lütfen hocamızı dinleyelim" diye sözü kendisine bırakır.

Naim Hazım Bey Türk Dil Kurumunda da çalışmıştır. Türkçe'yi ve Osmanlıca'yı çok iyi biliyordu. Her iki alanın dil, kurallarını gerçekten iyi biliyordu.

Düşüncelerini şöyle açıkladı:

"Türkata", "Türkatası" gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz. Tarihimizde bir "Atabey" sözü unvanı vardır. Anlamı da yine biliyorsunuz, Bey'in, Emir'in, Şehzade'nin Hatta Hükümdar'ın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kulllanılmış tarihe geçmiş bir Unvan-ı resmidir. Bu unvanı taşıyan bir çok Türk Büyüğü vardır. Binaenaleyh bizde Türk'e her alanda atalık etmiş Türklüğü kurtarmış istiklaline kavuşturmuş olan Büyük Gazi'mize Atatürk: diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana, şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor" der.

Gazi Mustafa Kemal Paşa, Naim Hazım Hoca'nın açıklamasını yerinde bulur ve kendisine teşekkür eder. Atatürk soyadı ittifakla kabul görür. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlıgına üç maddelik bir kanun sureti verilir.

Kanun Numarası:

Kabul Tarihi:

Resmî Gazete Tarihi ve No: -

Yayımlandığı Düstur: Tertip:3, Cilt, Sayfa:4

     Madde 1- Kemal öz adlı Cumhurreisimize "Atatürk" soyadı verilmiştir.

     Madde 2- Bu kanun neşir tarihinden muteberdir.

     Madde 3- Bu kanun Büyük Millet Meclisi tarafından icra olunur.

Bu Kanun TBMM'nin 24 Kasım tarihli toplantısında oy birliği ile kabul edilmiştir.

17 Aralık 'te kabul edilen ikinci bir yasa ile "Mustafa Kemal'e verilen Atatürk soyadının veya bunun başına ve sonuna söz konularak yapılan adların hiç bir kimse tarafından öz yada soyadı olarak alınamayacağı" hükmü getirilmiştir.

Kemal öz adlı cumhurreisimize verilen soyadı hakkında kanun
Kanun Numarası:
Kabul Tarihi:
Resmî Gazete Tarihi ve No: -

Madde 1 – Kemal öz adlı Türkiye cumhur reisine 24/11/ tarih ve sayılı kanunla verilmiş olan ATATÜRK soyadı yalnız tek şahsına mahsustur, hiç kimse tarafından öz ve soyadı olarak alınamaz kullanılamaz ve kimse tarafından hiçbir suretle bir kimseye verilemez.
Madde 2 –"ATATÜRK" adının başına ve sonuna başka söz konarak öz ve soyadı alınamaz ve kullanılamaz.
Madde 3 – Bu kanun hükmü 24/11/ tarihinden başlar.
Madde 4 – Bu kanunun hükmünü yerine getirmeğe dahiliye vekili memurdur.

25 Temmuz tarihli Hakimiyeti Milliye Gazetesi.

25 Temmuz tarihli Hakimiyeti Milliye Gazetesi.

Kaynak: Mustafa Kemal Olmak, Dr. Eren Akçiçek, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, seafoodplus.infoım ISBN: Sayfa:

Atatürk'ün Anıtkabir Müzesi'nde sergilenen, Latin harflerine geçmeden önce verilen nüfus hüviyet cüzdanı. (Ankara-Hacıbayram kayıtlıdır)

Atatürk'ün Anıtkabir Müzesi'nde sergilenen, Latin harflerine geçmeden önce verilen nüfus hüviyet cüzdanı. (Ankara-Hacıbayram kayıtlıdır)

II

ATATÜRK SOYADI 

O’nun Atatürk adını alması üzerine konuşulduğu bir sırada orada değildim. Bu yolda karar verildikten sonraki akşam O’nun sofrasında bulunuyordum. Bu kararı bildirdi ve düşüncemi sordu.

- “Mustafa Kemal adıyla parlak zaferler kazandınız, ün saldınız, çürümüş bir imparatorluktan dipdiri bir Cumhuriyet çıkardınız, büyük devrimler yaptınız, bu adı bırakmak doğru olmaz,” dedim.

Atatürk, yalnız şu karşılığı verdi:

- “İbn-i Sina’ya neden kızıyorsun?”

-“Doğru” dedim ve tartışma kesildi.

Bu olayı onun keskin ve adamına göre etkili ve inandırıcı tartışma yollarından birini göstermek için anıyorum.

HİKMET BAYUR, Prof.

Kaynak: Atatürk’ten Anılar, Kemal Arıburnu, İnkılap Kitapevi ISBN: Sayfa

Atatürk`ün Devrimleri

Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım )

Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan ) Türkiye Büyük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle;halk iradesinin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yıpranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun egemenliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp,çıkarttığı ayaklanmalarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmıştı Nisan 'den başlayarak ulusal egemenliğe dayalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gözüyle bakan Mustafa Kemal, İtilaf Devletleri'nin Lozan Barış Konferansı'na Ankara Hükümetinin yanı sıra Osmanlı Hükümeti temsilcileri de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 'de TBMM'de yaptığı konuşmada ulus'un akla aykırı olduğunu belirterek,saltanatın kaldırılmasını istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal tarihinden (16 Mart ) başlayarak kalkmış olduğu oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padişahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım günü İngiliz Komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhlısıyla İstanbul'dan ayrıldı.

Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim )

Saltanatın kaldırılmasının ve Lozan Barış Antlaşması'nın ardından TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devletin niteliği sorunuydu. Kendisi bir hükümet olan TBMM'nin ayrı bir hükümeti ve bu hükümeti yönetecek bir başbakanın bulunmaması, meclis içinden bakanların seçiminde adayların gerekli oyu sağlamakta güçlük çekmeleri, sürekli sorunlara yol açmaktaydı. 27 Ekim 'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varamaması üzerine, Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açıkladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi gün TBMM, yapılan işin;çoktan doğmuş olan çocuğun adını koymak; olduğunun milletvekillerine açıklanmasından sonra, saat 'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti ilan etti ve oybirliğiyle alınan bu karardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, gene oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı olarak seçti.

Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart )

Saltanatın kaldırılmasından ve Mehmet VI Vahdettin'in İstanbul'dan ayrılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 'de halife seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlılarının tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan Abdülmecit Efendi de, yeniden törenler düzenlemeye, demeçler vermeye bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlılık bildirmeleri üzerine, İslam dünyasının önderi tavrı takınmaya başlamıştı. Bu durumun yeni kurulmuş cumhuriyet yönetimi için tehlikeli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu komutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşüncesini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini kararlaştırdı. 1 Mart 'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek konusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart 't kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Osmanlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları kabul edildi.

Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat )

Osmanlı İmparatorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına göre yönetilmekte olduğundan, çağdaş toplumlar düzeyine erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksinmelerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamayacağı anlaşılmıştı. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Mecelle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, kişilerin hak ve borçları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, mülkiyet ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme, vb. ilişkiler açısından, gerçek bir Medeni Kanun sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu örmek alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 'da TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu. Bunu, öbür temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşlukları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart ) yürürlüğe konması izledi.

Tarikatların Kaldırılması, Tekke Ve Zaviyeyerin Kapatılması (30 Kasım )

Başlangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen, farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftarlarını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, zaman içinde siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne 'Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız' diyen Atatürk'ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 'te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.

Laikliğin Kabulü ()

Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, Anayasası'nda yeralan Türkiye devletinin dini İslam'dır deyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, ve maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının antiçerken söylemek zorunda oldukları vallahi sözcüğünü maddelerden çıkardı. Ayrıca, maddedeki ahkamı şeriyenin tenfizi (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı. İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonra, 3 Şubat 'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 'de Anayasa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.

Kadın Haklarının Tanınması ( ve )

Osmanlı toplumunda hemen hiçbir toplumsal ve siyasal hakkı bulunmayan kadınlara Medeni Kanun'la bazı haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısından bir değişiklik yapılmamıştı. Atatürk'ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılarak, 'da belediye seçimlerinde seçme, 'te çıkarılan Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletvekili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk kadını o yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlardan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden toplumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı.

Şapka Ve Kıyafet Kanunu (25 Kasım )

Ülke halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için değişiklikler tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vurgulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25 Ağustos 'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, 'Buna şapka derler'; diye halkı şapka giymeye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 'te Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysilerle sokakta gezilmesi yasaklandı.

Takvim, Saat Ve Ölçülerde Değişiklik ( ve )

Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği tarih olan yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, endaze, vb. ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı toplumları arasındaki ilişkilerde büyük karışıklık ve güçlüklere yol açmaktaydı. 26 Aralık 'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkeleriyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve ağırlık düzeni kurulmuş oldu.

Soyadı Yasasının Kabulü (21 Haziran )

Soyadı bulunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve karışıklıkların önünene geçmek amacıyla 21 Haziran 'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı almakla yükümlü kılındı. 24 Kasım 'te çıkarılan bir yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi. Aynı yıl çıkarılan bir başka yasayla ayrıcalıkları belirten eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önünde eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu.

Eğitim ve Öğretim Devrimi (3 Mart )

Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadi türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından yetersiz kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşmalarda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği altında TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakanlığı'na verip, 3 Mart 'te çıkardığı Öğretimin Birleştirilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseleri kaldırdı. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okulları, teknik okullar, öğretmen okulları, ortaokul ve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu

Harf Devrimi (1 Kasım )

Öğrenilmesi son derece güç olan Arap abecesinin okuryazar sayısının artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile getirmede güçsüz kaldığını anlayan Atatürk'ün, 'dan başlayarak yaptırdığı araştırmalar sonucunda, Türkçe'nin yapısına en uygun abece olduğuna karar verilen Latin abecesi alınıp, yeniden düzenlenerek, 1 Kasım 'de çıkarılanTürk Harfleri Hakkında Kanun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendisinin de katıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre içinde benimsendi.

Dil Devrimi (12 Temmuz )

Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde Farsça ve Arapça sözcük ve dilbilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuş olmaları, cumhuriyet öncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan () Genç Kalemler dergisinde;Yeni Dil hareketi başlatılmış, ama dilde yabancı sözlüklerden yeterli bir arınma sağlanamamıştı. Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en zengin dillerinden biri haline getirilmesini amaç alan Atatürk, 12 Temmuz 'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin gerçek bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırdı.

 

 

 

seafoodplus.info

TÜRKİYE CUMHURİYETİ&#;NİN KURUCUSU GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü, HAYATTAN AYRILIŞININ YIL DÖNÜMÜNDE RAHMETLE VE MİNNETLE ANIYORUZ

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 57 yıllık ömrü, büyük bir imparatorluğu çöküşe götüren ve onun yerine  millî bir devletin kurulmasını sağlayan savaşlar, arkasından kurulan yeni devleti muasır medeniyetler  seviyesine çıkarma ülküsü ve azmi uğrunda verdiği mücadele ile geçti. Millî çıkarlar ve devlet işlerinde son derece titiz olan Atatürk, varlığını yüce milletine adamış; yaşamı boyunca kendi sağlığına gerektiği kadar özen göstermemiştir. Nitekim bunun bir sonucu olarak yılına gelindiğinde yorgunluk belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştı. Buna rağmen Atatürk, Cumhurbaşkanlığı görevini aksatmadan yürütmek ve bilhassa kişisel bir meselesi gibi algıladığı Hatay sorununu sonuçlandırmak kararındaydı. Türkiye’nin bu konudaki kesin kararlılığını göstermek için 20 Mayıs’ta Mersin’de askerî birliklerin geçit törenini izlemiş  ve 24 Mayıs’ta Adana’da askerî birlikleri denetlemişti. Ankara’ya döndüğünde ise rahatsızlığı artmıştı.  Deniz havasının kendisine iyi geleceği ümidiyle 26 Mayıs’ta İstanbul’a hareket etti. Ancak artık hastalığının üçüncü evresi başlamıştı ve herhangi bir çare de bulunamamaktaydı. 5 Eylül’de vasiyetini yazdı. Daha önce de bütün taşınmaz mallarını hazineye ve belediyelere bağışlamıştı. Durumu zaman ilerledikçe nazikleşmekteydi.  29 Ekim’de bağrından çıktığı orduya bir mesajla seslendi. Ardından 10 Kasım Perşembe günü saat ’te hayata veda etti.

Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği haberi yurt içinde çok büyük bir üzüntü yarattığı gibi dünyada da geniş yankılar buldu. Türkiye’nin millî kahramanının  cenaze namazı 19 Kasım’da kılındıktan sonra naaşı İstanbul’dan Ankara’ya uğurlandı ve 21 Kasım’da düzenlenen bir törenle, Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre yerleştirildi. Büyük önderin naaşı daha sonra, 10 Kasım ’te Etnografya Müzesinden alınarak ebedî istirahatgâhı olan Anıtkabir’e nakledildi.

Atatürk’ün ebediyete intikali Türkiye’de olduğu kadar dünyanın birçok kesiminde de büyük bir olay olarak algılanmış, insanlığın bir kaybı olarak değerlendirilmiştir. Özellikle esaret altındaki Afrika ve Asya toplumları, onun hayattan ayrılışını kendilerinden bir kahramanın kaybı olarak görmüşlerdir. Hiç şüphesiz bunun sebebi, hayat hikâyesinin ayrıntılarında gizlidir.

Büyük öndere Türk tarihi içinde son derecede seçkin bir yer sağlayan en önemli özelliği kuşkusuz, vatan kurtaran millî bir kahraman olmasıdır. Yurdun dört bir yandan ve hatta içinden amansız saldırılara uğradığı, milletin artık yaşama gücünü tükettiği zannedilen bir dönemde o, korkusuzca ortaya atılarak Türk milletinin bağımsız yaşama arzusuna ve vatan toprağı sevgisine güvenmiş;  Millî Mücadele’yi hiçbir şeyden yılmayan iradesiyle organize etmiştir. O, bitip tükenmeyen enerjisi; ileriyi görme  ve  sezme kabiliyeti; pratik ve berrak zekâsı; hiçbir şeyi tesadüfe bırakmayan kararlı hareketi; üstün komutanlık ve teşkilatçılık özellikleri; hayallere yer vermeyen gerçekçi tutumu; zaman, mekân ve imkân faktörlerini en iyi şekilde birleştirme yeteneği ile Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan büyük devletlerin istilacı güçlerini, kutsal Anadolu topraklarında boğarak son bağımsız Türk devletini yok olmaktan kurtarmış millî bir kahramandır. Milli Mücadele sürecinde zafer kazanan ordular boğazlara doğru ilerlerken zafer sarhoşluğuna kapılmamış, durulacak yeri ve zamanı isabetle tayin etmiş; barış masasında da gerçekçi ve ılımlı davranmış, toprak isteklerinde ölçülü bir yol tutmuş, buna karşılık “tam bağımsızlığa sahip bir devlet ve homojen bir vatan yaratma” konusu üzerinde de titizlikle durmuştur. Yeni devletin tam bağımsızlığa sahip olması için Lozan&#;da kapitülasyonların kaldırılmasını sağlamıştır. Yine yüzyıllar boyu devletin iç işlerine yabancıların karışmasına yol açan “Müslüman olmayan azınlıklar meselesi”ni nüfus mübadelesi ile çözüme bağlamıştır. Atatürk bu başarısıyla Anadolu vatanı etrafında birleşmiş, tam bağımsızlığa sahip, yeni ve gelişmeye elverişli bir devlet kurmuştur. Onun zafer sonrası gerçekçi davranışı uzun ömürlü, güvene dayalı bir barış döneminin açılmasını sağlamıştır. Bu durum da Türkiye’ye; kalkınmak, gayretini halkının refah ve mutluluğuna yöneltmek, siyasi ve sosyal yapısını çağın gereklerine göre yeniden düzenlemek imkânını vermiştir.

Atatürk, kurduğu devletin sonsuza dek var olabilmesi için gerekli önlemleri de almıştır. “Türk inkılabı” diye isimlendirilen bu tedbirlerle Türk toplumunu bir an önce, mümkün olan hızla, çağın medeniyetinin bir ortağı hâline getirmek amaçlanmıştır. Bunun için ise bilim ve  fen rehber edinilmiştir. Bu sayede  oldukça kısa sayılabilecek bir süre içinde (on beş yıl) yaptığı köklü değişiklerle vatandaşlarının “yeni ve geniş ufuklara” yönelmelerini sağlamıştır.

Gerçekleştirilen inkılaplar ile millî kimliğin daha çok belirginleşmesi, Türk kültürünün halk kaynağından beslenerek “kendi öz değer ve özellikleri” ile çağdaş medeniyet içinde layık olduğu yeri alması amacıyla Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesini kurmuş, Halkevlerini harekete geçirmiştir. Atatürk’ün tarih araştırmalarına verdiği önemin bir sonucu olarak “vatan ile üzerinde yaşayan millet arasında bağlantı fikri”, Türk halkı arasında yerleşmiş ve bir “Anadolu vatanı” fikri Cumhuriyet kuşaklarını aynı yörüngede birleştiren bağlayıcı temel unsurlardan biri hâline gelmiştir.

Sonuçta günümüzün ve geleceğin bölgesel gücü olan Türkiye, bu gelişimin bir eseridir.

Atatürk’ün millî bağımsızlık ve çağdaşlaşma önderi olarak süper devletlere ve onların destekledikleri uydularına karşı elde ettiği inanılmaz başarılar Latin Amerika’dan Uzak Doğu&#;ya kadar uzanan bir alanda heyecanla, tutkuyla izlenmiştir. Onun parlak başarıları sadece Türkiye için paha biçilmez bir değer olmakla kalmamış; özellikle bağımsızlık özlemi içinde bulunan veya gelişmekte olan ülkeler için bir ümit ışığı, değerli bir ilham kaynağı hâline gelmiştir.

Bu inançla, bütün varlığını yüce milletine adamış olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete intikalinin yıl dönümünde saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.

Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı

 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir