namazın kazası var mı / Kaza Namazı Nasıl Kılınır ve Niyet Edilir? Kaza Namazı Ne Zaman Kılınır?

Namazın Kazası Var Mı

namazın kazası var mı

Kaza namazı var mı? Bazıları kılınmayan namazların kaza edilmeyeceğini ifade etmektedirler; doğru mu?

Değerli kardeşimiz,

Hendek Savaşı'nda Rasûlüllah (asm)'i, müşrikler dört vakit namazdan alıkoymuşlar, hatta gecenin de bir bölümü geçmişti. Sonunda Allah elçisi, Bilâl-i Habeşi'ye ezan okumasını emir buyurdu. Bilâl ezan okudu, sonra kâmet getirdi ve öğleyi kıldılar. Sonra kâmet getirerek ikindiyi, sonra yine kâmet getirerek akşam namazını, sonra tekrar kâmet getirerek yatsıyı kıldılar. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) bu sırada şu âyetin indiğini nakleder:

"Allah kâfirleri öfkeleriyle geri çevirdi. Hiçbir şey elde edemediler. İman edenlere savaşta Allah'ın yardımı yetti. Allah mutlak kudret sahibidir her şeye galiptir."(Ahzab, 33/25).

Ancak Hendek Savaşı sırasında, henüz korku namazı ile ilgili âyet inmemişti. Yüce Allah bu âyette şöyle buyurur:

"Eğer korku içinde bulunursanız, yaya olarak veya binekli iken namazınızı kılın. Güven içinde bulunduğunuzda da bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin."(Bakara, 2/; bk. en-Nisâ. 4/).

Rasûlüllah (asm), namazın ancak iki durumda kazaya kalması halinde mü'minin özürlü sayılacağını ifade etmek üzere şöyle buyurmuştur:

"Kim uyur kalır veya unutarak namazı vaktinde kılmamış bulunursa, onu hatırlayınca kılsın."(Tirmizî, Salât, 16, Mevâkit, 53; İbn Mâce, Salât, 10).

Burada yalnız uyku ve unutma halinde vaktinde kılınamayan namazın kazasından söz edildiği için, İbn Hazm gibi bazı bilginler, bir mazeret olmaksızın namazını kasten kılmayanların, daha sonra bunu kaza edemeyeceklerini, fakat bunun yerine Allah'a tövbe ve istiğfar etmenin daha uygun olacağını söylemişledir (İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, Terc. Ahmed Meylânî, İstanbul , I, ).

Ancak İslâm fakihlerinin büyük çoğunluğuna göre, zamanında kılınamayan farz namazların kazası da farzdır. Çünkü uyku veya unutma gibi bir özür hâlinde bile kaza gerekince, bir özrü olmaksızın namazını vaktinde kılmayanlara da kaza etmeleri öncelikle gerekir. Ayrıca, namazı geciktirmekten dolayı Allah'a tövbe ve istiğfar edilir. Namazı kaza etmeden yapılacak tövbe geçerli olmaz. Çünkü tövbenin ön şartlarından birisi, önce ma'siyetten vazgeçmektir. (İbnü'l-Hümâm, a.g.e., I/ vd.; İbn Âbidin, a.g.e., II/).

Ebû Bekir ibnü'l-Arabi'ye göre Rasûlüllah (asm) yolculuklarında, üç defa uyuyarak, sabah namazını ashab-ı kiramla kaza etmiştir. Bunlardan birisi Hayber Gazası dönüşüdür. Ebû Hüreyre'den nakledildiğine göre, Allah'ın Rasûlü konaklama yerinde, uyku basınca istirahate çekilmiş ve Bilâl (r.a)'e kendilerini sabah namaz için uyandırmasını bildirmiştir. Bilâl, nâfile namaz kılmış, sabah yaklaşınca da hayvanına dayalı olarak uyuya kalmış. Güneş yüzlerine vuruncaya kadar aşırı yorgunluktan ne Rasûlüllah (asm) ve ne de sahabeden hiçbiri uyanmamışlardı. İlk uyanan Rasûlüllah olmuş ve Bilâl'ı uyarmıştır. Kafilenin ilerlemesinden bir müddet sonra ashaba abdest almaları emredilmiş, Hz. Peygamber (asm) iki rek'at namaz kılmış, sonra Bilâl kamet getirmiş ve sabah namazı cemaatle kaza edilmiştir. Sonra Allah elçisi şöyle buyurmuştur:

"Her kim namazını unutursa, onu hatırladığı zaman hemen kılsın. Çünkü, Allah: 'Beni anman için namaz kıl.' (Tâhâ, 20/ 14) buyurdu." (Müslim, Mesâcid, ; Ebu Dâvud, Salât, 11; Tirmizi, Tefsîru Sûre, 20; İbn Mâce, Salât, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 47).

Ebu Katâde ve İmran b. Hüsayn'ın ayrı ayrı naklettiği başka bir yolculukta da uyku sebebiyle sabah namazı Rasûlüllah (asm) tarafından güneş doğup beyazlaştıktan sonra kaza olarak kılınmıştır. Burada, olayı rivâyet edenler hangi yolculuk olduğunu belirtmedikleri için, hadisçiler, bunun Hayber, Tebük, Hudeybiye veya Ceyşü'l-Umerâ gazâsına ait olabileceğini ifade etmişlerdir (bk. Buhârî, Teyemmüm, 6; Menâkıb, 25; Müslim, Mesâcid, , ; Sahîh-i Müslim Terceme ve Şerhi, IV, ).

Görüldüğü gibi Peygamberimiz (asm) de kaza namazı kılmıştır. Farz namazların kazasını kılmak da farzdır.

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Ahmet Emin Seyhan

Hz. Peygamber; "Uyku veya unutkanlık sebebiyle namazını vaktinde kılamayan, hatırladığı zaman hemen kılsın" buyurmuşlardır. Dolayısıyla “unutmak, uyku, baygınlık ve savaşın en kızıştığı anda” kılınamayan namazların kazası olur. Ancak bunların haricinde keyfi olarak namazı kazaya bırakmak diye bir şey İslam’da yoktur. 


Bir başka ifadeyle yukarıdaki “dört mazeretin dışında” keyfi olarak namazı kazaya bırakmak yoktur. Çünkü ne Kur'an-ı Kerim ne de sahih sünnet, “keyfi olarak kılınmamış bir namazın kazasından” söz etmiştir.


"Hele 60 yaşına geleyim namaza başlarım”, “Hele hacca gidip geleyim, ondan sonra namaza başlarım”, “Oğlanı-kızı evlendireyim ondan sonra namaza başlarım”, “Hele seneye namaza başlarım", “Hele emekli olayım ondan sonra namaza başlarım"  şeklindeki sözlerle keyfi olarak namazı ertelemek diye bir şey yoktur ve bu şekilde ertelenen namazların kazası da yoktur. Her Müslümanın bunu böyle bilmesi ve hayat planını da ona göre yapması gerekir.  


Dolayısıyla her halükarda namaz vardır ve namazdan kaçış asla yoktur. Kur'an'da savaş “esnasında” bile (dikkat edin, savaşın en kızıştığı an demedim) cemaatle namazın nasıl kılanacağı ayrıntılı olarak anlatılmışken “kendilerini yukarıdaki sözlerle aldatanlar” sadece kendilerine yazık eden kimselerdir. 
Nitekim yataktaki ağır hastalar bile gözleriyle ima ederek namazlarını kılmak zorundadır. Zira duruma göre “oturarak, yatarken, ayakta, binit üzerinde” de namaz kılınır. Dolayısıyla sudan bahanelerle namazdan kaçanlar, büyük bir yanılgı içerisindedirler. Bu kimselerin kendi uydurdukları mazeretlerin arkasına sığınmaları bir züğürt tesellisidir.


Tekrar ifade edecek olursak, namaz, ya kasden kılınmayıp keyfi olarak terk edilir veya yukarıda sayılan dört mazeret nedeniyle kazaya bırakılır. Bir vakit namazı kasdî olarak kılmayıp terk etmek çok büyük günahtır. Diğer dört durumda ise şartlar normale döner dönmez vakit kaybetmeden derhal o namaz kaza/ eda edilir.


Bu bakımdan mezkûr dört durum haricinde şeytana ve şeytanlaşmış insanlara uyarak namaz kılmayan kimse derhal tövbe etmeli, bir daha da şeytana ve şeytanlaşmış kimselere aldanmamalı ve namazlarını da bundan böyle asla terk etmemelidir. Çünkü ölümün ne zaman gelip çatacağı belli değildir; o yüzden ahirete hazırlıklı olmak her zaman iyidir. Ayrıca keyfi olarak kılınamayan namaz, daha sonra eda edilmiş olsa bile “işlenen o günah nedeniyle” ayrıca tevbe edip Yüce Allah'tan af dilemek lâzımdır.


Tekrar ifade edelim ki, su bulunmadığı takdirde “teyemmüm yaparak” namazın kılınmasını emreden bir dinde “keyfi olarak namazı kazaya bırakmak” diye bir şey yoktur. Savaş esnasında bile “üstelik cemaatle namazı emreden” ve bunun nasıl kılınacağını detaylı olarak açıklayan bir dinde “keyfi olarak namazı kazaya bırakmak” diye bir şey yoktur. Seferilik/ yolculuk durumunda bile namazı emreden bir dinde “keyfi olarak namazı kazaya bırakmak” diye bir şey yoktur.


Çünkü “keyfi olarak kılınmayan bir namazın kazası olsaydı” Kitap ve sünnette bundan bahsedilirdi. Ama hiç bahsedilmemiştir. “Savaş, seferilik ve su bulamama durumunda” bile namazın kazaya bırakılmasından söz edilmemiştir. Görüldüğü üzere böyle olağanüstü durumlarda bile namazın kılınması emredildiğine göre “keyfi olarak kılınmayan bir namazın kazası” yoktur. Zira keyfi olarak terkedilen namazların kazasından söz edilememiştir.


Dolayısıyla “keyfi olarak kılınmayan bir namazın kazasından” söz edip insanları yanlış bilgilendiren ve sahte hayallere kapılmalarına neden olan “bütün din adamları” bu yaptıkları yanlış bilgilendirmeden dolayı kesinlikle sorumludur ve ahiret günü bunun hesabını Yüce Allah’a mutlaka vereceklerdir. Ayrıca ömrü boyunca gerçeği araştırmayan, bu tür hocaların peşinden giden ve “Nasıl olsa namazlarımı sonra kaza ederim” diyerek sorumluluklarını yerine getirmeyenler de mesuldür ve onlar da bu yaptıklarının hesabını Yüce Allah’a vereceklerdir.

Onların ahiret günü suçu ve kabahati “söz konusu din adamlarına” veya birbirlerine atmaları onları cezadan kurtarmaya asla yetmeyecektir. Zira onlar, bu dünyadayken gerçeği öğrenmek istememiş, işlerine öyle geldiği için o tür hocaların peşinden gitmiş, kendilerini uyaran İslam âlimlerini telefonla arayıp, mesaj atıp “cami kürsüsünde vaaz ettiği esnada dövüp aşağı indirmekle” ve ölümle tehdit etmiş, iftiralar atmış ve onlara her türlü hakareti reva görmüşlerdir. Dolayısıyla bunun da hesabını mutlaka vereceklerdir ve bu yaptıkları asla yanlarına kalmayacaktır.


Tekrar ifade edecek olursak söz konusu “dört mazeret dışında” namazını keyfi olarak terk eden kimse, büyük bir hata ve günah işlemiştir. Daha sonra namazını eda etmiş olsa bile “namazı bile bile terk etme günahını işlediği için” Yüce Allah’a tövbe ve istiğfar etmesi ve O’ndan af dilemesi gerekecektir.


Sonuç olarak, meşru bir mazeret olmadan “namazları keyfi olarak terk etmek” büyük günahtır. “Uyku, unutma, baygınlık ve savaşın en kızıştığı an” dışında namazı kazaya bırakmak diye bir şey İslam’da yoktur. Bu dört durum haricinde namazlarını terk edenler çok büyük yanlış yaptıklarını bilmeli ve ona göre durumlarını yeniden gözden geçirmelidir. Zira ne Kuran’da ne de sahih sünnette “keyfi olarak kılınmayan bir namazın kazasından” söz edilmektedir. ()
 

Bir namazı vaktinde kılmaya "eda" denir. Vaktinden sonra kılmaya da "kaza" denir. Vaktinde kılınan veya kılınacak olan bir namaza "vaktiyye" veya "salât-ı hazıra" denir. Vaktinde kılınmamış olan bir namaza da "faite" denilir. Bunun çoğulu "fevait" dir.

Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazlarının kazası farzdır. Vitir namazının kazası ise vacibdir. Sünnetlere gelince: Bir sabah namazı sünneti ile beraber kaçırılınca, o günün güneş doğuşundan (kerahet vaktinin çıkışından) sonra istiva zamanına kadar bu sünnet farz ile beraber kaza edilir. Güneşin yükselişinden (kerahet vaktinden) önce ve istivadan sonra sünnet kaza edilmez. İmam Muhammed`e göre, bu sünnet yalnız olarak kaçırılmış olsa, yine güneşin doğuşundan sonra istiva zamanına kadar kaza edilir. Bir de, öğle namazının her iki sünneti, farza yetişmek için terk edilecek olsa, farzdan sonra evvelki sünnet ve sonra iki rekat sünnet kaza edilir. Fetva bu şekildedir. Böylece vakit içinde sünnet iki defa gecikmemiş olur. Bununla beraber son iki rekat sünnetten sonra da dört rekat sünnet kaza edilebilir. Namazın sırası iki defa değişmemesi için bunu daha iyi görenler de vardır.

Cuma namazının ilk dört rekat sünneti hakkında bu öne alma ve sonraya bırakma hükmü vardır. Terk edilen diğer sünnetlerin kaza edilmesi gerekmez. Fakat başlanıldıktan sonra, her nasılsa terk edilmiş olan bir sünnetin (nafile namazın) kazası gerekir.

Örnek: Öğlenin son sünnetine başlamış iken, cenaze namazını kaçırmamak için bu Sünnet kesilmiş olsa, bu sünneti sonradan kaza etmek gerekir.

Bir namazı özürsüz yere kazaya bırakmak büyük günahdır (kebiredir) Bu namaz kaza edilmekle yerine getirilmiş olur. Fakat bunun geciktirilmesinden dolayı meydana gelen günahın bağışlanması için tevbe etmek ve Allah`dan afv dilemek lazımdır. Herhangi bir bahane ile namazı geciktirip kazaya bırakmakdan son derece sakınmalıdır. Çünkü bunun günahı çok büyüktür. İnsan, gerek yaratıcısına karşı ve gerekse insanlara karşı olan borçlarını bir an önce ödemeğe çalışmalıdır. Hayatın süresi belli, çok azdır! Borçlarını ödemeden ahirete gidenlerin hallerine ne kadar acınsa azdır.

UYARI: Kazaya kalan altmış, yetmiş senelik bir çok namazlar belli bir günde (Ramazan ayının son cumasında) kılınacak bir günlük namaz ile kaza edileceği ve böylece bağışlanacağı hakkındaki sözlerin hiç bir dinî değeri yoktur. Bu konuda rivayet edilen bir hadis, hadis alimlerinin ve diğer alimlerin açıklamalarına göre asılsızdır, uydurmadır, ümmetin icmaına da aykırıdır. Çünkü böyle herhangi bir ibadet, senelerce terk edilmiş olan farzların ve vaciblerin yerini tutamaz. Böyle bir iddia, farzların ve vaciblerin terk edilmesini, önemsenmemesini gerektireceğinden akla, şeriata ve hikmete aykırıdır. Günah, kolaylığa sebeb olamaz. Bu usul ilminde bir esastır. Bir de bu hadisi nakledenler hadis alimlerinden değillerdir. Bir kaynak da gösterememektedirler. Artık bu naklin ne değeri olabilir?

Kazaya kalan namaz, bizim için yerine getirilmesi gerekir. Biz bunu yerine getirmek zorundayız, bunu yapmazsak azaba hak kazanmış oluruz. Şu kadar var ki, kazaya kalmış olan bir namazı Yüce Allah dilerse bağışlar ve dilerse bağışlamaz. Herhangi bir ibadet sebebiyle de sahibine bir çok sevablar da verebilir. Kimse bunlara karışamaz ve bunlar üzerinde kesin hüküm veremez. Yukardaki iddia, kesinlikle kazası gereken bir namazın, ona denk bir ibadetle kaza edilmesi hakkındaki farziyeti inkar etmektir ki, bu asla caiz olamaz. Bu konu üzerinde, Merhum Aliyyü`l-Kari`nin ve diğer alimlerin incelemeleri vardır. Aliyyü`l-Kari`nin "Mevzuatına", Abdurrahim Fetvasına ve "Mev`ize-i Hasene`ye" bakılsın!..

Bir kimsenin namazı kazaya kalınca bakılır; Eğer o kimse tertip sahibi ise, bu kaza namazı ile vakit namazları arasında sırayı gözetmek gerekir. Tertib sahibi değilse, bu namazı kaza etmeden diğer namazları kılabilir.

Bir kimsenin tertib sahibi sayılabilmesi için, en az altı vakit namazı kazaya kalmamış olmalıdır. Altı vakit namaz kazaya kaldı mı, tertib sahibi olmaktan çıkar; artık onun ne kaza namazları arasında ve ne de kaza namazları ile vakit namazları arasında sırayı gözetmesi gerekmez.

Kazaya kalmış namazlarda eskiye ve yeniye gelince, bunlar iki kısımdır. Yakın zamanda kazaya kalanlar altı vakte ulaşınca, ittifakla sıra gözetme gereğini kaldırır. Evvelce kaçırılmış bulunan (eski) namazlara gelince, bunlar

da altı vakte ulaşmışsa, geçerli kabul edilen fetvaya göre sıra gözetmenin gereğini kaldırır.

Örnek: Bir kimse, vaktiyle bir ay namaz kılmayıp sonradan bunları kaza etmeden vakit namazlarını devamlı olarak kılmaya başlamışken tekrar bir vakit namazını kazaya bırakacak olsa, bu son namazını hatırladığı halde onu kaza etmeden vakit namazını kılabilir. Böyle bir kimse, geçmişteki kaza namazlarını tamamen kılmadıkça tertib sahibi olamaz. Sahih olan görüş budur.

Tertib sahibi olan zat, bir farz namazını veya İmamı Azam`a göre vacib olan bir namazı özürsüz yere veya hayız ve nifas gibi namazı düşürecek bir nitelikte olmayan bir özürden dolayı vaktinde kılmamış olsa, bu namazı, ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir. Çünkü gerek kaçırılan namazların arasında ve gerek bunlar ile vakit namazları arasında sırayı gözetmek esasen şarttır. Ancak kazaya kalan namaz unutulup sonradan hatıra gelmişse veya vakit daralmış veya kaçırılan namazlar çok olur da tertib sahibi olmaktan çıkılmışsa, vakit namazı kılınır.

Örnek: Tertib sahibi olan kimse, her nasılsa uykuya dalıp o günün sabah namazını kılamamış olsa, bu sabah namazını o günkü öğle namazından önce kaza etmesi gerekir. Bunu hatırladığı halde onu kaza etmeksizin öğlen namazını kılsa, bu namaz İmam Muhammed`e göre bozulur. İmam Ebû Yusuf`a göre, farz olmaktan çıkar, nafile olur. İmamı Azam`a göre ise, muvakkat olarak sahih olur. Şöyle ki: Bundan sonra o sabah namazını kaza etmeden beş vakit namazı daha kılacak olsa, bu altı vaktin hepsi de sahih olmuş olur. Fakat böyle beş vakit namazını daha kılmadan o sabah namazını kaza ederse, arada kılmış olduğu vakit namazları fasid olup yeniden kılınmaları gerekir.

Yine böyle bir kimse, sabah namazını kaçırmış olduğu halde, bunu unutup öğle namazını kılacak olsa, bu öğle namazı sahih olur.

Yine bir kimse, kazaya kalmış olan yatsı namazını fecirden sonra hatırlamış olur da, vakit yalnız sabah namazını kılmaya müsait bulunursa, sabah namazını kılar, yatsı namazını daha önce kaza etmemesi, bu sabah namazının sıhhatine engel olmaz. Ancak kaza namazını hatırladığı halde, vakit namazını pek uzatıp da bu bakımdan vaktin daralmasına sebebiyet verilmiş olursa, o zaman vakit namazı caiz olmaz.

Kazaya kalmış namazlar (faiteler) birkaç tane olur da, vakit bunlardan yalnız bir kısmı ile vakit namazına müsait bulunsa, sahih olan görüşe göre, sırayı gözetme gereği düşer.

Yine bir kimsenin, vitirden başka altı vakitten çok veya altı vakit namazları kazaya kalmış olsa, bunları kaza etmeden vakit namazlarını kılması sahih olur. Çünkü bu durumda tertibe riayet edilmesinde güçlük vardır. Kazaya kalmış namazlar (faiteler), vitirden başka altı vakit olunca çok sayılır, altıdan az olunca da az sayılır.

(İmam Şafîî`ye göre, kazaya kalan namazlarla vakit namazları arasında sıra gözetilmesi şart değildir, müstahabdır.)

Bir kimse, bir günlük namazlarından birini kaçırmış olduğu halde, bunu bir türlü belirleyemezse, bir günlük namazını yeniden kılar. Çünkü böyle yapmakla kazaya kalan namaz, kesinlikle kılınmış olur; diğerleri de birer nafile olur.

İki, üç ve daha ziyade günlerde birer vakit namaz kaçırılmış olduğu halde, bunların hangi namazlar olduğu belirlenemeyince de, o kadar günün namazları yeniden kılınır.

Kazaya kalan namazlar bir çok olunca, bunların her birini belirleyerek niyet edilmesi gerekmez; çünkü bunda güçlük vardır. Onun için şöyle niyet edilmesi uygun olur: "ilk veya en son kazaya kalmış sabah veya öğle namazını kılmaya" diye kılınır.

Bir kimse, ne kadar namazı kazaya kaldığını bilmese, kuvvetli olan görüşüne göre hareket eder. Üzerinde kaza namazı kalmadığına kanaat getirinceye kadar kaza namazı kılar.

Bir kimse, bir namazı kılıp kılmadığında şüphelense, namazın vakti henüz çıkmamışsa onu yeniden kılar. Namazın vakti çıktıktan sonra şübhelense, bir şey yapması gerekmez. Çünkü farzın sebebi olan vakit çıkmıştır. Bir müslümanın namazını vaktinde kılmış olması ise bir asıldır.

Müslüman olmayanların yurdunda İslâm`ı kabul edip bilgisizliğinden dolayı namazlarını kılamamış olan bir kimse, sonradan İslâm yurduna gelip din görevlerini öğrense, önceki namazları kaza etmesi gerekmez. Fakat İslâm ülkesinde bulunup da ihtida eden (islamı kabul eden) kimse, bu hususta özürlü sayılmaz. İslâmı kabul ettiği tarihten itibaren namazlarını kılmakla yükümlü olur. Çünkü İslam yurdunda cehalet bir özür sayılmaz. Herkes din görevlerini ehlinden sorup öğrenebilir.

Bir kimse kaza namazını kılarken, cemaatle vakit namazına başlanacak olsa, namazını tamamlamadıkça cemaate katılmaz, ister tertib sahibi olmasın.

Kazaya kalan aynı vaktin namazı, usulü üzere cemaatle, de kılınabilir. Cemaat bahsine bakılsın!.

Kaza namazlarının evde kılınması daha iyidir. Çünkü günahları örtüp açıklamamak lazımdır. Böyle bir açıklama Hakka karşı saygısızlık sayılır ve başkaları için de kötü bir örnek olabilir.

Bir kadın: "Yarınki gün şu kadar namaz kılayım veya şu kadar gün oruç tutayım." diye niyet ettiği halde o gün adet görmeye başlasa, o namazı veya orucu temiz olacağı günlerde kaza eder.

Kaza namazlarının belli vakitleri yoktur. Üç kerahet vakti dışında, istenilen her vakitte kaza namazı kılınabilir.

Örnek: Kazaya kalmış bir öğle namazı akşamdan sonra kılınabileceği gibi, bir akşam namazı da öğleden önce veya sonra kılınabilir.

Kaza namazları ile uğraşmak, nafile namazları ile uğraşmaktan daha iyi ve daha önemlidir. Fakat farz namazların müekked olsun olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi daha iyi değildir. Bu sünnetlere niyet edilmesi evladır. Hatta kuşluk ve tesbih namazları gibi, haklarında nakil bulunan nafile namazlar da böyledir. Bunlara da böyle nafile olarak niyet etmek evladır. Çünkü bu sünnetler, farz namazları tamamlar, bunların yerine getirilmesi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise, muayyen vakitleri olmadığı için onların her zaman yerine getirilmesi mümkündür.

Bununla beraber namazları kazaya bırakmak günahtır. Bu günahdan mümkün olduğu kadar kurtulmak için sünnetleri feda etmek uygun olmaz. Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibadet ederek Allah`ın bağışlamasına sığınması gerekirken, hakkında Peygamber şefaatinin tecelli etmesine vesile olacak bir takım sünnet ve nafileleri terk etmek nasıl uygun olabilir? Hem bir kısım vakit namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını, kendilerini tamamlayan sünnetlerden ayırmak iki kat kusur olmaz mı? Buna aykırı olan bazı nakiller geçerli değildir. Bunlar kabul edilen fetvaya aykırıdır. Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya elverişli vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa bunlar insaflı bir iddiada bulunmuş sayılmazlar. Boş yere en kıymetli zamanlarını harcayan insanlar, bilmem böyle bir iddiaya nasıl kalkışabilir?..

(İskat-ı Salât bahsine bakılsın.)

A Castle Abandoned Farce Prayer Proving A Hadith and An Assessment That Could Be Caused

Dergi:  
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

Özet:

There is an alliance between the Muslims about the necessity of a false prayer that a Muslim cannot perform in time due to sleep or forgetting, which can later be caused by even the necessity of it. It is Hz. According to the Prophet, there is no other thing to do. However, the wicked disputed whether a person will have the intention of abandoning it, which means that it should be done, despite the fact that he will have the reason for the time of prayer that he does not accomplish, such as tenderness and other tasks. This conflict is seen in a large proportion, according to the relationship between the abandonment of the prayer and the faith. And all those who believe in the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God and the worship of God. The Prophet (peace and blessings of Allah be upon him) said, “If one of you leaves the prayer because of sleep or disgrace, let him make it when he remembers it. “For Allah has commanded the prayer to remind me.” The article focuses on whether this event is evidence or not. In this context, the other data of the religion indicate that the shoot-gowing of prayer and especially in which cases the accident for abandonment is predicted, with this information the conformity of the hadith in question is investigated.

Anahtar Kelimeler:

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir