nasrettin hocanın köyü / yıllık sanduka, Nasreddin Hoca’ya ait çıktı! Heyecanlandıran keşif - Son Dakika Haber

Nasrettin Hocanın Köyü

nasrettin hocanın köyü

kaynağı değiştir]

Bölgesel adıTopluluk
AfandiÖzbekler
ApendiKırgızlar
EfendiKırgızlar, Özbekler ve Uygurlar
EpendiTürkmenler, Afganistan Türkmenleri, İran Türkleri, Uygurlar
HocaTürkler, Kıbrıs Türkleri, Balkan Türkleri, Kumuklar ve Kafkasya Türkmenleri
KojanasırKazaklar
Mollaİran Türklerinin bazı Horasan ağızlarında ve İran'daki Halaçların bazı ağızlarında
Molla NasraddinHalaçlar
Molla NasreddinAhıska Türkleri, Kumuklar, Özbekler, Uygurlar ve İran'daki Halaçlar
Molla NesreddinAfganistan Türkmenleri, Azeriler, Karapapaklar, Hazaralar, İran Türkleri ve İran'daki Halaçlar
Mullaİran Türklerinin bazı Horasan ağızlarında ve İran'daki Halaçların bazı ağızlarında
Mulla Nasreddinİran Türklerinin bazı Horasan ağızlarında
NasradinGagavuzlar
NastradinGagavuzlar
Nasra HocaKaraçaylar ve Balkarlar
Nasreddin Hoca, Hoca NasreddinAhıska Türkleri, Karakalpaklar, Türkler, Irak ile Suriye Türkmenleri, Özbekler ve Uygurlar
Nasreddin OcaKırım Tatarları
NasretdinTatarlar
Nasriddin EfendiÖzbekler
Nasreddin EpendiTürkmenler, Afganistan ile İran Türkmenleri, Uygurlar
Nasrettin Hoca, Hoca NasrettinTürkler, Kıbrıs Türkleri, Balkan Türkleri ve Kafkasya Türkmenleri
NasriddinÖzbekler
Nasriddin AfandiÖzbekler
NasridinKumukların bazı ağızlarında

yılında Eskişehir'in Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinliklerinin maskotu olan[80] Nasreddin Hoca'ya ve fıkralarına çeşitli Türk topluluklarında farklı adlar altında rastlanmakta, fıkralar diğer yerel kahramanlarla bağdaşmış halde bulunmaktadır.[76] Bu topluluklardan biri olan Ahıska Türkleri, ve sürgünleri nedeniyle yazılı kültürleri oluşmadığından dolayı Irak Türkmenleri ve Karakalpaklar ile birlikte Nasreddin Hoca fıkralarını sözlü edebiyatlarında yaşatmaktadırlar.[76] Ahıska Türkleri arasında anlatılan fıkralar Anadolu'daki fıkralar ile benzerlik göstermekle birlikte kendi kültürlerine has çeşitlemeleri de bulunmaktadır. Irak Türkmenleri arasında daha çok hocanın karısı, oğlu ile eşeği etrafında çeşitlenen fıkralara rastlanılmakta ve en çok yorgan gitti kavga bitti ile ye kürküm ye fıkraları anlatılmaktadır. Karakalpaklarca bilinen Nasreddin Hoca misafirperver, hazırcevap, pratik çözümler üreten bir tipleme olarak işlenmekte ve halkbilimci Gökhan Tarıman Cenikoğlu'nun tespitine göre 31 fıkrası anlatılmaktadır.[84]

Yazılı edebiyat kültürüne sahip Azeriler arasında Nasreddin Hoca fıkraları çok uzun yıllardır bilinmekte, anlatılmakta ve yüzyıldan itibaren derlenmektedir. Fıkralar üzerine çalışan ilk Azeri araştırmacılar derlediği fıkradan 64'ünü yayınlayabilen A. Zaharov ve fıkra yayınlayan D. A. Yeritsev'dir.[13] Aliabbas Müznib'in fıkra metnine yer verdiği 'da Bakü'de basılan Molla Nasreddin Mezhekeleri ile 'da yayınlanan Memmedhüseyn Tehmasib'in Molla Nedreddin Letifaları eserleri de önemli derlemeler arasındadır.[85] Tehmasib'in eseri ülkedeki en geniş derleme olmakla beraber Hanefi Zeynallı'nın Aliabbas Müznib'in eserinin basımına yazdığı önsöz Azerbaycan'da Nasreddin Hoca fıkralarının bilimsel olarak incelendiği ilk metin olma özelliğini taşımaktadır.[13] Bunlarla beraber ile yılları arasında yayınlanan Molla Nasreddin dergisi dönemin Azerice olarak yayınlanan en önemli süreli yayını olma özelliğini taşımış, dergi etrafında bir araya gelen yazar ve şairler Molla Nasreddinciler olarak anılmış ve bir ekol oluşturmuşlardır.[86] Molla Nasreddinciler günümüzde klasik Azerbaycan edebiyatını oluşturan grup olarak kabul edilmektedir.[13] Azerbaycan'da anlatılan fıkraların büyük çoğunluğu Anadolu kökenli olmakla beraber buna bağlı olarak Anadolu'da anlatılan Nasreddin Hoca fıkralarının atasözleri ve Karatepeli fıkraları ile karıştırılması, Timur ile Nasreddin Hoca'nın çağdaş gösterilmesi gibi bazı karışıklıklar Azerbaycan'da da mevcuttur. Zaman Karayev'in yılında yazdığı Elinca Kalası adlı romanda da Nasreddin Hoca ile Timur çağdaş gösterilmektedir.[88]

Güney Azerbaycan'da yaşayan İran Azerilerindeki Nasreddin Hoca'ya dair fıkralar Azerbaycan'daki fıkralar ile benzerlikler taşımaktadır. Buradaki fıkraları derleyen ilk kişi Mehemmed Ali Ferzane olmakla beraber Azerice kaleme alınan bu derleme siyasi nedenlerden ötürü yayınlanmamış, bölgede anlatılan fıkraların derlenip yayınlandığı en geniş eser 45 fıkra barındıran Ali Kafkasyalı'nın İran Edebiyatı Antolojisi II adlı kitabı olmuştur.

Günümüzde çoğunlukla Bulgaristan, Moldova, Romanya ve Ukrayna'da yaşayan Gagavuzların Bulgaristan'da yaşayan kısmı Nasreddin Hoca'yı Nasradın adıyla bilmektedir ve bazı Gagavuz köyleri bu adı taşımaktadır. Diğer Gagavuzlar ise Nasktradin ve Nastradin adını kullanmakta[90][91], bu ad halk arasında soyad olarak da yaşatılmaktadır.[92] Gagavuzlar arasında Nasreddin Hoca fıkraları günlük hayatta deyim şeklinde kullanılmakta olup aynı zamanda "şakanız cebinizde olsun" atasözünün de çıkış noktasını oluşturmuştur.[93] Gagavuz coğrafyasında Nasreddin Hoca fıkralarının yazıya ilk geçirilişi Dionis Tanasoglu, Lübov Çimpoeş, Stefan Köroğlu, Seva Ekonomov, Valentin Moşkov, Nikolay Baboglu, Petri Çebatar tarafından yapılmıştır.[91] Dionis Tanasoglu hazırladığı Bucaktan Sesler adlı eserinde Nasreddin Hoca fıkralarına yer vermiş, Nikolay Baboglu da yılında basılan Gagauz Folkloru kitabında 17 Nasreddin Hoca fıkrası yayınlamıştır. Petri Çebatar ise 'te Bizim Dost Nastradin adında bir kısmı derleme bir kısmı diğer dillerden Gagavuzcaya çeviri fıkralardan oluşan 60 sayfalık bir eser yayınlamıştır. Siyasi birlik sağlayamayan ve bağlı bulundukları devletlerde azınlık olarak yaşayan Gagavuzların Nasreddin Hoca fıkraları genellikle geçim sıkıntısı, hırsızlık ile hayvancılık ekseni etrafında şekillenmiştir ve Hristiyan olan Gagavuzlar arasındaki Nasreddin Hoca karakteri diğer Türk halklarından farklı bir şekilde Hristiyan'dır.[93]

Karaçaylar arasındaki Nasreddin Hoca fıkralarının birçoğu Anadolu'daki fıkralar ile benzerlik taşımaktadır.[95] Fıkralardaki Karaçaylara has yerel ve dinî motifler göz önüne alınarak eski Karaçay anlatılarının zamanla Nasreddin Hoca'ya bağlandığı düşünülmektedir.[95] Karaçaylara ait Nasreddin Hoca fıkraları yılında araştırmacı Azret Urtenov tarafından derlenerek fıkra içerir halde Nasra Hocanın Haparları adı altında yayınlanmıştır.[95] Bu derlemede klasik Nasreddin Hoca fıkralarının yanı sıra bir kısım fıkraların Sovyet propagandası içerecek şekilde değiştirildiği görülmektedir.[95]

Kazaklarca halk kahramanı olarak görülen[96] Nasreddin Hoca'ya dair fıkraların Kazak coğrafyasına Türkiye, İran, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan yolunu takip ederek girdiği düşünülmektedir. Burada anlatılan fıkraların bir kısmı diğer coğrafyalardaki fıkralar ile benzerlik gösterirken bir kısmı da Aldar Köse ile Jiyrenşe Şeşen fıkralarına benzerlik göstermekte, aynı fıkraların üç karaktere de mal edildiği görülmekte ve yalnızca Kazakistan'da bilinmektedir.[48][96] Kazakistan'da ilk Nasreddin Hoca fıkraları derlemesi yılında Almatı'da K. Serikbayaeva tarafından Nasreddin Hoja Ezil adıyla Türkiye'deki çeşitli kaynaklardan yararlanılarak yayınlanmıştır.[84] Bu kitabın ardından da çeşitli eser ve akademik çalışmalar yayınlanmış olup Nasreddin Hoca fıkralarından ilköğretim seviyesinde de faydalanılmaktadır.

Nasreddin Hoca, Kırgızlar arasında Apendi olarak bilinmekte ve bu ad fıkra terimi ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.[99] Fıkraların Kırgızlar arasında nasıl yayıldığı tespit edilmemekle birlikte Nasreddin Hoca kurnaz, gerçekçi, adaletli ve saf bir karakter olarak yansıtılmaktadır.[] Nasreddin Hoca hakkında Kırgızistan'da basılan en önemli eser Moskova'da Rusça basılan Dvadtsat Tri Nasreddina'nın Beksultan Cakiyev tarafından Kırgızcaya çevirisinden teşkil olan Bişkek basımı Apendinin Çoruktarınan Tamaşa'dır.[] Ayrıca Kasımbek Eşmambetov tarafından 'de yazılan Kırgız El Çomoktoru kitabında da masal formatında 15 Nasreddin Hoca fıkrası bulunmaktadır.[] Bunların haricinde Cusup Balasagun Kırgız Millî Üniversitesi'nin yazma arşivinde Nasreddin Hoca hakkında çokça eser bulunmaktadır. Günümüzde Kırgızlar arasında iki binden fazla Nasreddin Hoca fıkrası sözlü olarak yaşatılmaktadır.[99]

Kırım Tatarları arasında da Nasreddin Hoca kültürü yer almakta olup bunun yanı sıra kendi güldürü tiplemeleri olan Ahmet Akay fıkralarının birçoğunun kaynağı da Nasreddin Hoca fıkralarıdır.Kırım'da Nasreddin Hoca'ya dair yayınlanan ilk derleme olan yılına ait Anekdotı o Hoce Nasreddinne i Ahmet Akay'da da bu görülmektedir.

Kumuklarda Nasreddin Hoca, fıkralarının yanı sıra "Molla Nasreddin'in eşeği gibi", "Molla Nasreddin'in sürgüsü gibi" deyimlerde de yer almakta; Nasreddin Hoca'nın Muhammed'den sonra dünyanın gülmeyi unuttuğu için dünyaya gönderildiğine inanılmaktadır. ve yüzyıllarda Anadolu'da basılan Nasreddin Hoca eserlerinin Dağıstan'a taşınmasıyla fıkralar Kumuklar arasında yayılmış, bu coğrafyada ilk eserler ise yılında Lâtâifû Molla Nasruddin Havâca adlı kitabıyla Hacı Akayım ve yılında Molla Nasreddin'in Haharları adlı kitabıyla Nuhay Batırmurzayev tarafından verilmiştir. Ayav Akavov'un Hitler'in Sorularına Nasreddin Hoca'nın Cevapları kitabı Nasreddin Hoca'yı çağdaş bir tipleme olarak ele alması, Yusuf Gereyev'in Molla Nasreddinni Yoldaşı kitabı ise Nasreddin Hoca'yı ateist, gelenek ve göreneklere karşı bir şekilde ele alması yönleriyle geleneksel bakış açısının dışında kitaplardır. Kitapların haricinde Nasreddin Hoca adına birçok şiir yazılmış, yılının sonlarında Hoca Nasreddin adında bir dergi yayınlanmış ve yılında Muhammed Kurbanov tarafından bir oyun yazılmıştır.

Nasreddin Hoca, Özbeklerin yaşadığı coğrafyaya yüzyılın ikinci yarısında girmiştir. Günümüzde Özbekistan'da Nasreddin Hoca'nın genel olarak padişah, din adamları, alimler ile birlikte işlenmiş ve süpermarket alışverişleri gibi konular barındıran çağdaş fıkraları da olmak üzere kendisine bağlanan binlerce fıkrası bulunmaktadır ve buna uygun olarak çeşitli derleme eserler de yayınlamıştır. Abduğafur adında bir hattatça yazılan yılına ait yazma Özbekistan'daki ilk Nasreddin Hoca fıkra derlemesidir.[15] Ayrıca Şerif Rıza tarafından 'de Taşkent'te yayınlanan Afandi Latifalari, Abdulla Kahhar tarafından 'da yayınlanan Afandi Latifaları, Abdulla Sabir ve Adham Raba tarafından 'ta yayınlanan Nasriddin Afandi Latifalari derlemeleri Özbekistan'da Nasreddin Hoca hakkında yazılan başlıca kitaplardır.[15] Bunların haricinde yılları arasında Dulistan, Sovet Adabiyatı, Literaturniy Uzbekistan, Kolhoznik, Yangi Fergana, Yarkın Hayat ve Kızıl Özbekistan gibi dergilerde sıklıkla Nasreddin Hoca fıkraları işlenmiştir.[15] Günümüzde de Muştum dergisi fıkralara manzum ve mensur şekillerde yer vermektedir. Ayrıca ülkede Nasreddin Hoca ile ilgili filmler çekilmiş ve tiyatro oyunları yazılmıştır. Bunların haricinde Özbekistan'da da Türkiye'de olduğu gibi Nasreddin Hoca'nın gerçekten yaşayıp yaşamadığına dair bir tartışma olsa da halk arasında Buharalı bir saksıcının oğlu olduğu, tüm hayatını burada geçirdiği inanışı hakimdir ve şehirde bir heykeli bulunmaktadır. Akademik olarak ise Nasreddin Hoca'nın Anadolulu olduğu kabul edilmektedir.[46]

Tatarlar arasında da görülen Nasreddin Hoca fıkralarına dair Tataristan'da yayınlanan ilk eserler İstanbul ve Kahire'de basılan eserlerin çevirileridir. Kazan'da basılan ilk çeviri yılında yayınlanmıştır ve fıkra içermektedir. Ardından ise yılında yayınlanan ve Çağatayca ile hazırlanan Letâif-i Hoca Nasreddin Efendi gelmektedir.[84] II. Dünya Savaşı sırasında askerlerin moralini yükseltmek amacıyla Sovyet hükûmeti tarafından Hoca Nasretdin Front'ta adıyla yayınlanan fıkralar halk arasında da ilgi görmüş, daha sonra kitaplaştırılmıştır. Tatarlar arasındaki Nasreddin Hoca'ya dair fıkralarda geleneksel yönler görüldüğü gibi Özbekistan'da olduğu gibi basın toplantısı, uçak gibi modern unsurlar da yer almaktadır. Bunun yanı sıra Nasreddin Hoca'nın bineği Tatar anlatılarında eşek yerine at olarak değişmiş, dinî motifli fıkralar da Sovyetler Birliği döneminde değişikliklere uğramıştır. Ayrıca Tatar güldürü tiplemesi Mokıt ile Nasreddin Hoca fıkraları birbirlerine bağlanmıştır.

Türkmenler arasında Nasreddin Hoca fıkralarının hangi yolla yayıldığı belirli olmasa da bezirgânlar aracılığıyla Anadolu'dan Azerbaycan ve İran'a buralardan da Türkmenistan'a taşındığı üzerine durulmaktadır. Türkmenler arasında ince düşünceli, zeki, adil, insancıl, önsezisi olan, hazırcevap bir fıkra tipi olarak bilinen Nasreddin Hoca'nın millî bir halk tiplemesi olmasına karşın aslen Anadolu'da yüzyıllarda yaşadığı bir kısım Türkmen akademisyen tarafından kabul edilse de Türkmen halkbilimci Şamuhammet Halmuhammedov'un Nasreddin Hoca'nın doğu halklarının İslam devletine karşı verdiği özgürlük mücadelesi esnasında ortaya çıktığını savunması gibi farklı görüşler de öne sürülmektedir.[] Ayrıca Keymir Kör, Ata Köpek Mergeni ve Memmetveli Kemine gibi diğer Türkmen güldürü tiplerinin Nasreddin Hoca'dan türediğine dair görüşler de öne sürülmektedir.[] Türkmenistan'da konu ile ilgili ilk kitap N. Soyunov tarafından Aşkabat'ta yılında çıkarılan Nasreddin Ependi'dir.[] P. Aliyev'in Kemine'nin Saylanan Eserleri, Berdi Kerbabayev'in Şorta Sözler, Aman Kekilov ve Meti Köseyev'in Yomaklar ve Deyişmeler eserleri de Nasreddin Hoca fıkraları açısından ülkede basılan önemli eserler arasında yer almaktadır.[] Bunların haricinde O. Akmamedov'un yılında Rusça Dvadtsat Tri Nasreddina adlı eserden Türkmenceye çevirdiği fıkra içeren Yigirmi Üç Ependi adlı kitabı Nasreddin Ependi fıkralarına dair ülkedeki en geniş külliyatı oluşturmaktadır.[84]

Uygurların ikamet ettiği Doğu Türkistan'a Nasreddin Hoca fıkralarının hangi kanallar aracılığıyla ve ne zaman ulaştığı bilinmemektedir.[] Adaletsizlik, bilgisizlik, yoksulluk, cehalet gibi konuları eleştiren fıkraların yaygın olduğu coğrafyada müstehcen fıkralara rastlanmamaktadır.[] Abdulkerim Rahman ve Mehemmet Zünun'un 'de yayınlanan Uygur Helk Egiz Edibiyatinin Asaslari ve Mehemetcan Sadık'ın 'te yayınlanan Uygur Helk Egiz Edebiyati Hakkide kitapları Doğu Türkistan'da Nasreddin Hoca hakkında basılan en önemli kitaplardır.

Diğer Türk topluluklarına nazaran Orta Asya'dan batıya göç hareketleri daha erken tarihlere uzanan ve dinî inançlarında hâlen Türk mitolojisine dair izlere rastlanan bazı Türk topluluklarında Nasreddin Hoca adına ve fıkralarına rastlanmamakla birlikte o toplumların kendi güldürü tiplemelerinin fıkraları ile Nasreddin Hoca fıkraları arasında anlatı türlerine bağlı olarak benzerlikler tespit edilmektedir.[] Bununla ilgili olarak Çuvaşlarda Lapşu Stappan, Yakutlarda ise Naara Suoks, Nasreddin Hoca benzeri güldürü tipleri olarak öne çıkmaktadırlar.[]

Diğer topluluklar[değiştir kaynağı değiştir]

Fıkralardan türeyip Nasreddin Hoca'yı ermiş, bilgin, hazırcevap, deli dolu gösteren ve birçok farklı kişilik özelliği yansıtan çeşitli anlatılar mevcuttur. Fıkralarının sayısının geçmiş yazılı eserlere doğru gidildikçe azalması bir takım anonim fıkraların zamanla Nasreddin Hoca adına bağlanmış olabileceği ihtimalini güçlendirmekte ve efsanevi Nasreddin Hoca kişiliğinin bu şekilde çeşitlendiğini düşündürmektedir. Saltuknâme'de geçen bir fıkraya göre aynı şeyhin müridi olan Sarı Saltuk, Nasreddin'e Akşehir'de rastlar. Nasreddin, Saltuk'a altın, gümüş tabaklar içinde yiyecek ikram eder. Bu gösteriş karşısında Sarı Saltuk, kendi kendine "Bu adam acaba bu kadar serveti babasından miras mı aldı yoksa kendini mi kazandı?" diye sorar. Misafirinin aklından geçenleri sezen Nasreddin der ki: "Bütün bunlar babamdan kaldı. Benim, bu dünyaya gelirken getirdiğim ve bir gün dünyayı terk ederken de götüreceğim üç nesnedir." Saltuk'un "Bu üç nesne nedir?" sorusuna Nasreddin Hoca'nın cevabı "Bir sikimle iki taşağım." olur. Bu kaba sözler Sarı Saltuk'un garibine gider ama düşüncesini yüksek sesle anlatmaya cesaret edemeyerek kendi kendine "Böyle bilge bir adam manasız şeyler söylemez, her halde sözlerinin gizli bir manası vardır. Acaba ne demek istedi?" diye düşünür. Nasreddin misafirinin aklından geçenleri sezer ve der ki: "Kafanı boş yere yorma, söyleyeyim; bu üç şeyden maksadım: Birincisi iman, ikincisi amel, üçüncüsü de ihlâstır." Bu fıkra Nasreddin Hoca'nın kişiliğinin bir türlü mistik yorumudur ve ölümünden henüz iki yüzyıl sonra kişiliğine aslından tamamen farklı, karşısındakinin düşüncelerini keşfetme gibi nitelikler yakıştırıldığı görülmektedir.

Derleme yazmaların çoğunda Nasreddin Hoca'nın ermiş kişiliğine yönelik birçok fıkra bulunmaktadır. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi yazmasındaki bazı fıkraların sonuna eklenen "işte halk arasında atasözü olmuştur." cümlesi de hocanın halk bilgesi olarak görüldüğünü gösterir. Nasreddin Hoca'nın bu yönde fıkralarından biri şu şekildedir:

"Nasreddin Hoca bir adamla yolda giderken bir sipahiye rastlarlar. Sipahi hocanın yol arkadaşına uzak bir köye kılavuzluk yapmasını emreder. Adam ben filan beyin kuluyum deyip bu angaryadan yakasını kurtarır. Sipahi bu sefer hocaya buyurur, hocanın "Ben de Allah'ın kuluyum." diyerek angaryadan kurtulmaya çalışması para etmez, sipahinin önüne katılır ama "Hey yarabbi! Bir filan beyin kulu olan adamın haline bak bir de senin kulunun haline bak!" diye tanrıya serzeniş etmekten de kendini alamaz. O anda bir gürültü duyup arkasına bakan hoca görür ki sipahi attan düşüp ölmüş."

Hocanın ermişliğine atıf yapan ancak latifeye ve hatta gelenekle bağdaşmaz davranışlarda bulunduğu aşağıdaki örnekteki gibi hikâyelere de rastlanmaktadır:

"Çömezi İmâd, hocaya takılmak amacı ile yalandan hasta olur. Okuyup üflemesi için hocayı çağırırlar. Kendisini tanıyıp tanımadığını soran hocaya İmâd şakayı daha da ileriye götürerek 'Sen eskici Kara Koca değil misin?' karşılığını verir. Hoca da ona 'Sen sağlık yerine taşağımı alırsın.' der. İmâd bu kez gerçekten onulmaz bir hastalığa tutulup ölür".

Nasreddin Hoca'nın ermişliğine yönelik fıkralardan biri de ölümünden yıllar sonra cuma namazı için toplanmış cemaati türbesine çağırdığının anlatıldığı hikâyedir. Cemaat namazı bırakıp türbeye gider ancak hocayı orada bulamazlar. Döndüklerinde ise caminin kubbesinin çöktüğünü görürler.[21]

Bektaşî fıkraları niteliğine sahip Nasreddin Hoca fıkraları da bulunmaktadır.[62] Hocanın sabah namazını uzatmasının sebebini "Allah'ı borçlu edeyim" diye açıkladığı, tanrı misafiriyim diyerek evine gelen adamı mescide gönderdiği, fındık dağıtırken çocuklara "Allah taksimi mi olsun kul taksimi mi?" diye sorduğu, "Kul taksimi" cevabını aldığında göğe bakarak "Bak, çocuklar bile senin işlerini beğenmiyorlar." diye seslendiği fıkralar Bektaşi edalı fıkralardandır. Bu son fıkra aynı zamanda Bektaşî'nin meyve ikram ettiği kimselere "Allah yapısı mı olsun kul yapısı mı?" diye sorduğu fıkrayla da benzerlik göstermektedir.

Nasreddin Hoca, fıkralarında iki farklı anlamda "deli" olarak anılmaktadır. Birinci anlamıyla Nasreddin Hoca, saçma hareketlerde bulunan, manasız sözleriyle saf ve aptal göründüğü halde gerçekte bilge niteliği taşıyan ve garip davranışlarının altında ders alınacak gerçekler bulunan bir kişidir. Ermiş yönleriyle öne çıkan birçok fıkrada da bu yönüyle görünmektedir:

"Çetin meselelerini Arap, Acem, Hint bilgilerinin çözemediği bir molla Nasreddin'e gelir. Onu tarlasında çalışırken bulur. Hoca, mollayı deli dolu sözleriyle ve garip davranışları ile şaşırtır ama sorularına da çatır çatır cevap verir. Molla böylece hem hocanın olgunluğu, hem de Rum ülkesinin bilim seviyesi üzerine bir yargıya varır: 'Rum'un delisi böyleyse uslusu nice olur?' der."

İkinci anlamıyla gerçekten akıldan noksan, saçma işler yapan aptal insan profiline dair Karatepeli fıkralarına benzer Nasreddin Hoca fıkraları bulunmaktadır.Saltuknâme'de yer alan bir fıkra bu minvalde örnek olarak gösterilmektedir:

"Saltuk, Nasreddin Hoca ile görüşmek için evine geldiği zaman hocayı bulamayınca karısından onun Sivrihisar'a gitmiş olduğunu öğrenmiş. Kadından hocanın kasabaya niçin gittiğini sormasına aldığı karşılık şudur: "Sivrihisar'ın musarrifleri haber gönderdiler, dahi ayıtdılar: Gelsün bize biraz akıl koysun biz dahı iller gibi uslanalum."

İsmail Hami Danişmend'in eleştirdiği Nasreddin Hoca anlatılarından birinin resmedildiği, hocayı eşeğe ters binmiş şekilde gösteren yüzyıla ait bir çalışma.

Karatepeli fıkraları mahiyetindeki Nasreddin Hoca fıkralarının ana kişisi eski tarihli anlatılarda Nasreddin Hoca değil "bir Sivrihisarlı" olarak da yer almakta olup bu fıkraların en eskisi yüzyıla kadar inmektedir.[42] Nasreddin Hoca'nın güldürü kişiliği ile Lâmiî Çelebi'nin de aktardığı üzere Sivrihisarlıların tuhaf insanlar olarak nitelenmesinin arasındaki ilişkiye cevap bulmak adına Bodleian Kütüphanesindeki 43 hikâye arasında Sivrihisar'dan söz edilen iki hikâyeyi ve Fransa Millî Kütüphanesindeki iki hikâyeyi karşılaştıran Pertev Naili Boratav, Nasreddin Hoca'nın nüktedan kişiliğinin Sivrihisar halkına aktarıldığı yönüne meyilli olduğu belirtmekle birlikte tersi bir durumun da imkânsız olmadığını söylemiştir. Günümüzde Nasreddin Hoca'nın kerametine verilen bir anlam değişmesiyle Sivrihisarlılar da Kayserililer gibi işini bilen, cin fikirli insanlar olarak anılmaktadırlar.

Memmedhüseyn Tehmasib, davalının "o kendi kulağını ısırdı" savunması üzerine kadı olan Nasreddin Hoca'nın bunu kendi üzerine denediği anlatıyı şöyle yorumlamaktadır: "Mahkemede kimsenin halledemediği meselelere kesin çözüm bulmak kabiliyetine sahip bir adamın birdenbire kendi kulağını dişleyen ahmak kadıya çevrilmesinde muhakkak bir maksat vardır. Bizce burada ahmak Molla Nasreddin değil, onun tenkit etmek amacı ile kasten rolüne girmiş olduğu kadıdır." Kazak halkbilimci Şakir İbrayev aynı konu ile ilgili görüşünü "Onun kendisini ahmak olarak göstermesini, içinde bulunduğu çaresizlikten kurtulmak için yapılmış ani bir davranış olarak kabul ediyoruz. Çünkü böyle bir durumdan kurtulmanın tek yolu ya ters bir davranışta bulunmak ya da ters bir cevap vermektir." şeklinde özetlerken[67] Eflatun Cem Güney de Nasreddin Hoca'nın Karatepeli mahiyetindeki deli rolünü aldığı fıkraları şöyle değerlendirmektedir: "O, kulun ayıbını yüzüne vurmamak için kendisini safderun bir adam yerine koyuyor. Gülünecekse kendine gülüyor, güldürecekse kendine güldürüyor. Kendine gülmek, kendine güldürmek, yine de gülünç olmamak. Belki de en ince mizah bu." Boratav, Güney'in "Rahmetli ne başkaları gibi vakaların tuhaflığını diline doluyor, ne de ipsiz sapsız sözlerle kaba saba nükteler yapıyor." yargısını hatırlatarak Nasreddin Hoca hakkında çelişkiye düştüğünü belirtmişseafoodplus.info Hami Danişmend de bilge ve ilim adamı olarak nitelediği Nasreddin Hoca hakkında "hocayı eşekli bir budala vaziyetine sokan bizim müelliflerimiz, muharrirlerimizdir." görüşünü öne sürerek gerçek kişiliği ile efsanevi kişiliğinin birbirlerine tezat olduğunu savunmuştur.

Halk inanışları[değiştir

NASRETTİN HOCA KÖYÜ-SİVRİHİSAR-ÇİFTELER SAKARYABAŞI

 

Organizasyonunu, Sevgili Aykut Mısırlıgil Hocamın yaptığı, Nasrettin Hoca Köyü, Sivrihisar, Çifteler-Sakaryabaşı ve Yazılıkaya Köyünü (Frig Akropolü ve Yazılıkaya Anıtı) de kapsayan günübirlik geziye, Ankara Üniversitesi Kültür Gezginleri Grubunun bir üyesi olarak, hemen dahil oldum. Yazılıkaya ve Frig Akropolü ayrı bir yazının konusu olacak.

seafoodplus.infoıkta, Ankara-Eskişehir karayolunda, Oğlakçı&#;yı geçtikten sonra sola sapılıyor ve 4 km. sonra köye ulaşılıyor. Tipik bir Orta Anadolu köyü ve eski adı Hortu. Bir derenin oluşturduğu vadinin batı yamacına yerleşmiş. Vadi tabanı yeşil, ağaçlık bir bölge. Bir de evlerin bahçelerinde ve avlularında elma, kayısı ve erik ağaçları görünüyor, üzerileri meyve dolu. Köyün yolu, buğday tarlalarının arasından geçiyor. Nohut da, üretilen ürünlerden biri. Köyün  hemen girişinde sağ tarafta, Türk büyüklerinin büstlerinin yerleştirildiği bir düzenleme yapılmış ama pek iyi durumda değil. İl Özel İdaresi burayla ilgilenmeli. Pek fark edilmese de, epey ziyaretçi geliyor köye. Konya, Şanlıurfa ve Ankara&#;dan ziyaretçiler vardı. Aracımız, kahvehanenin karşısındaki geniş alana park etti. Köyün içindeki ana yoldan yürüyerek, Nasrettin Hoca&#;nın doğduğu eve ulaştım. Ev, epey önce restore edilmiş, ama kime ait olduğunu anlayamadım, köy tüzel kişiliğine mi, yoksa başka bir birime mi?. Bir taraftan da, Hocanın nüktedan tarafı ile de uyumlu gibi. Eve isteyen giriyor, serbest bir şekilde. Bir bekçisi yok. Akşehir&#;deki türbesinin kapısında da kocaman bir kilit asılı, ama türbenin etrafı açık. İsteyen serbest bir şekilde giriyor. Avlu giriş kapısının hemen önünde, sokak üzerinde, eşeğine ters binmiş Hoca&#;nın heykeli var. Ev, iki katlı L biçiminde. Yan yana yerleştirilen odalardan birbirine geçilebiliyor. Bazı odaların duvarlarında gömme dolaplar ve yüklükler var. Üst kata, dışarıdan ahşap bir merdivenle çıkılıyor. Merdivenin sağ trabzanı kırık durumda. Kültürümüzün önemli karakterlerinden Anadolu filozofu Nasrettin Hoca&#;nın evi tekrar gözden geçirilerek yaşayan yer haline getirilmeli. Köylünün ürününü, gelen ziyaretçilere satabilmesi için bir düzenlemeye ihtiyaç var. Aramızdan bulgur ve nohut satın alanlar oldu, ama ortada paketlenmiş ürünlerin sergilendiği bir yer yok. Satışlar bir koşturmaca içinde oldu.

Halk bilgesi Nasrettin Hoca, yıllarında, Selçuklu döneminde yaşamış. İlk eğitimini, köyün imamı olan babasından almış. Daha sonra, Sivrihisar Medresesinde ileri derecede İslam Hukuku ve Farsça öğrenmiş. Konya Medresesini bitirdikten sonra Akşehir&#;e yerleşmiş ve burada vefat etmiş. İmamlık ve kadılık yapmış. Halk, yaşadığı sıkıntılı günlerinde, Nasrettin Hoca&#;yı ve fıkralarını gündemde tutmuş, Nasrettin Hoca da Türk Mizahının simgesi haline gelmiş. Nasrettin Hoca&#;ya atfedilen fıkraların birçoğu anonimdir. Timur&#;dan çok önce yaşamış olmasına rağmen, halk, fıkralarda Nasrettin Hoca ile Timur&#;u karşı karşıya getirmiştir.

Nasrettin Hoca&#;nın köyünden sonraki durağımız, Sivrihisar oldu. Sivrihisar&#;da sadece Ulu Camii&#;de soluklandık. Mağmatik orijinli trakitlerin donup kalmasıyla ortaya çıkan sivriliklere yaslanan Sivrihisar, adını buradan almakta. Selçuklu döneminden günümüze ulaşan ahşap camilerin en büyüğü olan Ulu Camii, yılında yapılmış. Minberi, birbirine geçme tekniği ile ceviz ağacından elle yapılmış bir şaheser. Caminin çatısını 67 adet ahşap direk taşıyor. Direkler, civardaki Roma kalıntılarından elde edilen sütun başlıklarının üzerine oturtulmuş. Minaresiz yapılan caminin, mihraba göre, sol köşesine bir minare eklenmiş. Minare külahının hemen altında, çepeçevre, turkuaz çini süslemesi bulunmakta.

Caminin üst tarafında Alemşah Kümbeti yer alıyor. Bu kümbet, Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından, kardeşi Sultan Alemşah&#;ın anısına, yılında yaptırılmış. Yapımında, Pessinus&#;tan getirtilen mermerler kullanılmış. Ana kapıyı çevreleyen süslemelerde, yıldız, balık, geometrik örgü gibi desenler görülmekte. Alt kat, mumyalık. Merdiven basamakları, kümbet gövdesine asılı olduğu için, havada duruyormuş hissini veriyor.

Çifteler, Eskişehir&#;in bir ilçesi. Ankara-Eskişehir kara yolunun 20 km. güneyinde yer alıyor. Hemen yanı başında, Sakarya Nehri&#;nin doğduğu yer var. Önce, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi&#;nin Su Ürünleri Araştırma İstasyonunu gezdik. Eski ve yeni havuzlarda Gökkuşağı alabalık, Aynalı sazan ve Mersin balıkları vardı. Burada yumurtlama, kuluçka ve büyüme dönemlerine ait bilimsel araştırmaların yanı sıra, Mersin balıklarından çok az da olsa, havyar üretimi yapılıyormuş.

Çifteler Belediyesine ait alan, halkın kullanımına açılmış. Menülerinde balık ve et bulunan restoranlar var. Kıyıda, köşede mangal yapan, semaver yakanlar var. Et kokuları birbirine karışıyor. Suya girenler, çamaşırlarını kurutuyorlar. Diğer taraftan, fiziki anlamda bir düzensizlik var. Suyun çıktığı kaynaklardan biri üzerine yüzme havuzu yapılmış ve tramplen konulmuş. Olabilecek bir kaza için, sağlık ekibi bulunmuyor. Bölgede çok sayıda göze varmış, nehri oluşturan. Yeraltı sifonlarından, anaforlardan ve dev balıklardan bahsediliyor efsane olarak. Bir dalış okulu bulunuyor. Eğitimde 12 seafoodplus.info kadar tüple dalış eğitimi verdiklerini söylediler. Bunlarla birlikte, suyun getirdiği bir güzellik var. Yaz sıcağında, insanların nefes alabildiği bir vaha.

Gezi notlarımı burada noktalıyorum. Yazılıkaya ve Frig Akropolünü bir sonraki yazıya bırakıyorum.

GÖRSELLER:seafoodplus.info?key=WVpLTEhDZW12QTV6cVpTUThIZjRlR0hZeVhfLUFn

 

 

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir