nazım hikmet ceviz ağacı kendi sesinden / Ceviz Ağacı - song and lyrics by Nazım Hikmet | Spotify

Nazım Hikmet Ceviz Ağacı Kendi Sesinden

nazım hikmet ceviz ağacı kendi sesinden

NAZIM HİKMET’İN “CEVİZ AĞACI” ŞİİRİNİN İNCELEMESİ İsmet Cem ERTEM [email protected] Trabzon Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğrencisi 08/01/ ___________________________________________________________________ yüzyıla damgasını vurmuş şairlerin başında gelen Nazım Hikmet, Cumhuriyet döneminde yenilikçi ve özgün şiirler üretmesinin yanı sıra toplumcu gerçekçi perspektifin en önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Yaşadığı ülkenin ve halkının sorunlarını anlatan pek çok şiir üretiminin ötesinde, insanların yaşamsal kaygılarını konu edinerek, şiir sanatının toplum için yapılması gerekliliğine işaret etmiştir. “Ceviz Ağacı” isimli şiirin yolculuğu oldukça çetrefilli olmuştur. Nazım Hikmet, 3 Kasım ’dan 27 Temmuz ’ye kadar sürecek olan uzun bir SSCB dışı seyahatindedir. 1 Mayıs ve Haziran aylarını Tuna nehri boyunca bir gemide geçirdiği, Varna Şiirlerinden anlaşılır. senesinde Türkiye’den ayrılmak zorunda kalırken karısı Münevver Andaç’tan ve oğlundan da ayrılmak zorunda kalmıştı. yılının Haziran ayında Münevver hanım, Nazım’ın bulunduğu Sofya ve Varna gibi şehirlere mektuplar gönderir. Bu mektuplardan bazıları şöyledir: “Sen artık Varna’ya döndün mü? Tuna’da gezinti nasıl geçti? Acaba yarın bir mektup gelir mi? Bugünlerde çocukların hepsini Gülhane parkına götüreceğiz Ayşe 2 ile. İşimiz var onlarla.” – 23 Haziran , Pazar “Bu son günlerde ne yaptım? Bir iki kere denize gittik, tam denizin keyfini sürmeye başlamışken hava bozdu. Üç dört günden beri fırtına, rüzgar, yağmur, daha doğrusu bir türlü yağamayan yağmur, denize bir daha gidemedik, çocukları Ayşe ile Gülhane parkına götürdük, perişan olduk o gün…” – 5 Temmuz , Cuma “…şimdi gelelim mektubuna: 25 Haziran’da yazmışsın, içinde şiir de var ‘Başım köpük köpük bulut…’ şiiri…” – 1 Temmuz 3 Nazım Hikmet’in karısı Münevver Andaç’a 25 Haziran ’de gönderdiği ve içinde bugünkü ismiyle “Ceviz Ağacı” şiirinin asıl nüshası günümüze kalmamış ise de karısına gönderdiği mektupta şiirden bahsetmekte ve Bakü’de yılında kaydedilmiş video kayıtlarında şiiri basılı dergiden canlı olarak okuduğu görülmektedir. Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Şiirin iç yapısının incelenmesinde, şair kendisini Gülhane Parkı’nda ihtiyar bir ceviz ağacı olarak tanımlamaktadır. Konu olarak şiir, Ceviz Ağacını anlatmanın haricinde memlekete duyulan hasretliği ve sevgiliye duyulan özlemi işlerken, acı yalnızlık, tutkulu bir hasret ve yoğun bir aşk duygusu şiirin ana temasını oluşturmaktadır. Dil ve üslup bakımından eski dile olan yatkınlık (şerham, tiril, budak) ve sadelik dikkat çeker. Herkesin kolayca anlayabileceği bir dil kullanılır. Öyle bir dildir ki bu, okuyanın ufkunu genişletir ve iç dünyasına yolculuk yapmasını sağlayacak bir lirizmle bezelidir. En karmaşık ruh hallerinin kolayca kavranabileceği sadeliktedir. Düşüncelerini ve duygularını pek çok şiirinde olduğu gibi somut nesnelerle anlatır. "Ceviz Ağacı" soyut kavramların somutlaştırılmasında şairin en etkili eserlerinden biridir. İmgesel anlamların bolca bulunduğu şiirde başlık olarak "Ceviz Ağacı" seçilmesi farklı sebeplerle dayandırılabilir. Öncelikle uzun bir süre sürgün hayatı geçiren şair, tıpkı bir ağaç gibi kendi topraklarında ihtiyarlamak istemiştir. Ceviz ağacını "budak budak, şerham şerham" diyerek detaylandırması da bu isteğini coşkulu biçimde okuyucuya iletmesine yardımcı olur. Şairin içinde bulunduğu koşullar ve dönemin acıklı atmosferi de okuyucuda hüzün bırakır. Şiirde teşhis ve teşbih gibi söz sanatları bulunur. "Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril." dizeleri, teşbih aracılığıyla okuyucunun zihnine birçok duygusal çağrışım uyandırarak, şiiri zengin bir zemine oturtmaktadır. "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda" dizesinde şair ağacı kişileştirmekte ve kendisini bir ağaç kılığına sokmaktadır. 14'lü hece ölçüsüyle yazılan şiir, şairin pek çok eserinde olduğu gibi ölçülü, uyaklı oluşunun dışında imgelerle dolu özgün bir niteliğe sahiptir. Şiir içerisindeki ‘Yüz bin’ kelimesiyle nitelenen sözcüklere bakılacak olursa şair, ‘elim, dokunurum, gözlerim, seyrederim, yapraklarım’ diyerek ‘-m’ sesiyle uyum yaratmak için aliterasyon kurması ritmi ve ahengin doğallığını oluşturur. Bu noktada ‘-m’ sesiyle yaşadığı ait olamama duygusunu da dillendirmektedir. Şair pek çok kez düşünceleri yüzünden yargılanmış ve tutsak kalmamak için öz vatanından Rusya’ya sürgün gitmek zorunda kalmıştır. "Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a." ve "Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u." dizeleri bu vatanına dönme hayalini okuyucuya hissettirmekle kalmamakta aynı zamanda hüzünle karışık bir atmosferi oluşturmaktadır. Nazım Hikmet, ülkesinde bulunduğu süre zarfında hayatının pek çok kısmında polislerden kaçmak zorunda kalmıştır. “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında." dizeleri bize Gülhane parkında birbirine benzeyen yüzlerce ağaç içerisinde kimseye görünmeden, kendi halinde yaşayan bir ceviz ağacı gibi özgürce yaşama isteğini anlatır. "Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım." dizeleri ile ağacın yapraklarını kendi elleri ve gözleri gibi tasvir etmekte, sevdiğine dokunmayı büyük bir aşkla ve özlemle beklemektedir. "Şaşarak" bakma isteği de içinde dolup taşan memleketine ve sevdiği kadına duyduğu hasret duygusunun gerçekleşmesi imkansız halinin dışavurumudur. Şair, vatan özlemine şiir boyunca yer vermektedir. Bunu yaparken de çoğu zaman İstanbul’u kişileştirmekte ve ona bir “yar” gibi seslenmektedir. İlk olarak yapraklarının ne kadar canlı olduğunu vurgular: “Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.” Şair burada hüzünlü atmosferi teşbih yoluyla daha renkli bir şekle sokmaktadır. Sevgilisi olarak gördüğü İstanbul’a olan aşkını anlatan bu ceviz ağacı, yapraklarını suda kıvrak bir balığa ve tiril tiril pak bir ipek mendile benzetmektedir. Bu benzetmeler, okuyucuda şairin vatan sevgisine olan hasretini hatırlatır. Kimsenin onu tanıyıp, bulunduğu yerden koparmasını istemediği için ceviz ağacına dönüşmek ister. Ancak o ihtiyar ceviz ağacı da uzun zamana rağmen hasretle beklediği vatanına, sevdiğine ve İstanbul'a kavuşmamış ve yaprakları yavaş yavaş koparılmıştır. Şair, ceviz ağacının yapraklarını betimlerken İstanbul’a “Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil” demesi bu lirizmin yerini daha acıklı bir hale bırakmasına neden olmaktadır. Burada kullanılan ‘koparmak’ ve ‘gözyaşı’ kelimeleri acıklı duyguyu artırmaktadır. Canlı ve temiz olarak nitelendirdiği yapraklarının koparılması artık ceviz ağacının canını yakacaktır. Bu açıdan bakıldığında ceviz ağacının, İstanbul’dan ipek mendile benzettiği tertemiz yapraklarını kopararak gözyaşlarını temizlemesini istemesi şairin vatanı için çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışmak istediğine işaret eder. Şair, her ne kadar İstanbul’u gözü yaşlı olarak nitelendirmişse de aslında yurdundan ayrı kaldığı için gözü yaşlı olan kendisidir. Yine de şair bir ceviz ağacı dahi olsa İstanbul'un ve sevdiklerinin kendisine ağlamasına kıyamaz. Bu nedenle "koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil." dizelerini kullanır. Şair eserini vatana duyduğu hasretten yola çıkarak yazar. Bu nedenle şiirin başında olduğu gibi sonlandırılmasında da hüzünlü bir atmosfer yaratır. İlk mısrada kullanılan satırları sona taşır: “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.” Şiir genel hatlarıyla sade ve yalın sözcüklerle, hasretini kurduğu vatanına olan hüzün duygusunu anlatmaktadır. Bunu yaparken şair, yaşayamadığı duyguları da dile getirir. Hem sevgi, hem de hüzün doludur. Bu karmaşa içerisinde vatan sevgisi ve sevgiliye duyduğu özlem tüm derinlikleriyle dile getirilerek okuyucu üzerinde çarpıcı bir etki bırakmaktadır. Nazım Hikmet’in “Ceviz Ağacı” şiirinin yazım sürecinde karısı Münevver Andaç ile olan mektuplaşmaları irdelendiğinde, ikili arasındaki ilişkinin sıradan bir karı-koca ilişkisinin ötesinde, edebi bir dayanışma olduğu ve bu dayanışmanın da şiire ilham kaynağı olduğu fark edilebilecektir. Gözlerinin yaşını tiril tiril ipek bir mendil ile silmek şaire yetmemiş, yüz bin elle dokunmuş, yüz bin elle seyretmiştir sevdiği Münevver hanımı ve sevdalısı olduğu toprakları Yararlanılan Kaynaklar (1) Alnımın Çizgilerindesin Memleketim, haz. M. Melih Güneş, YKY, İstanbul, Ocak , s Nazım Hikmet bu seyahatinde Polonya, Romanya, Çekoslovakya, Doğu Almanya (Berlin, Leipzig, Zeftenberg) ve Bulgaristan’a gider. (2) Ayşe Baştımar. (Nazım Hikmet’in teyzesi Sare Okçu’nun kızı) (3) Yazıda geçen ve orijinalleri farklı yerlerde bulunan mektuplar, toplu olarak M. Melih Güneş Arşivi’ndendir.

etiket Nazım Hikmet'in Meşhur Şiiri Ceviz Ağacı'nın Hikayesi

Haberler

Genel Kültür

Nazım Hikmet'in Meşhur Şiiri Ceviz Ağacı'nın Hikayesi

Nazım Hikmet ve Piraye hakkında çok şey yazıp söylendi. Ama belki de onların en hüzünlü hikayelerinden biri, Cem Karaca'nın harika sesinden aklımıza kazınan Ceviz Ağacı şiirinin hikayesi.

Editör Notu: İçerik yapıldıktan bir süre sonra bahsi geçen şiir hikayesinin doğru olmadığı, Nazım Hikmet'in şiiri yılında Bulgaristan'ın 'Balçık' kentinde memleket hasretinden dolayı yazdığı kanıtlanmıştır. Anlatılan hikaye gerçeği yansıtmamaktadır.

Nazım'ın hayatı sürgün, hapis ve aşk üçgeninde sürüklenip durdu.

Nazım'ın hayatı sürgün, hapis ve aşk üçgeninde sürüklenip durdu.

Cem Karaca'nın Ceviz Ağacı şarkısını bilmeyen yoktur ama belki bu şarkının sözlerinin Nazım Hikmet'e ait bir şiirden olduğunu duymamış olabilirsiniz.

Rivayete göre, Nazım Hikmet'in kaçak olduğu ve her yerde polis tarafından arandığı günlerde sevgilisi Piraye'yi çok özlediği için onu bir kere görmek ister.

Rivayete göre, Nazım Hikmet'in kaçak olduğu ve her yerde polis tarafından arandığı günlerde sevgilisi Piraye'yi çok özlediği için onu bir kere görmek ister.

Buluşma günü geldiğinde Nazım Piraye'yi görmek sevinciyle Gülhane Parkı'na gelir.

Buluşma günü geldiğinde Nazım Piraye'yi görmek sevinciyle Gülhane Parkı'na gelir.

Polisler bir yanda, Piraye ağacın altında, Nazım ağacın tepesinde bekler durur…

Polisler bir yanda, Piraye ağacın altında, Nazım ağacın tepesinde bekler durur…

“Başım köpük köpük bulut içim dışım deniz''

“Başım köpük köpük bulut içim dışım deniz''

''Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl''

''Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl''

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

“Ba&#;&#;m köpük köpük bulut, içim d&#;&#;&#;m deniz,

ben bir ceviz a&#;ac&#;y&#;m Gülhane Park&#;'nda,

budak budak, &#;erham &#;erham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun fark&#;ndas&#;n, ne polis fark&#;nda.”

 

NAZIM H&#;KMET

 

>> ULA&#;ILDIKÇA ULA&#;ILAMAYAN VATAN SEVG&#;S&#;!

> Büyük Türk &#;airi Naz&#;m Hikmet derin vatan sevgisini, dayan&#;lamaz memleket hasretini bak&#;n nas&#;l yüceltiyor:  “&#;airi cennete koymu&#;lar / ‘Ah, memleketim!’ demi&#;.” &#;u dururlu&#;a, derinli&#;e, Türkçenin yal&#;n gücüne bakar m&#;s&#;n&#;z?

“Ben, bir insan,

ben, Türk &#;airi Naz&#;m Hikmet ben,

tepeden t&#;rna&#;a iman,

tepeden t&#;rna&#;a kavga, hasret ve ümitten ibaret ben”

>> KEND&#;N&#; PEYGAMBER YER&#;NE KOYAN &#;A&#;RLER!

> Yunus Emre diyor ki: “Kendini peygamber yerine koyan hocalar / Bu halk&#;n ba&#;&#;na zahmetli oldu.” Bugün bu ifadeyi rahatl&#;kla &#;airler için kullanabiliriz. Küreselci Emperyalizm, vatans&#;zl&#;k cereyan&#;na kap&#;l&#;p “&#;iirin Yurt Çekimi”nden kopard&#;&#;&#; &#;airi bir &#;ekilde “onurland&#;rmak” gönlünü yapmak ister. Onu kontrolde tutmak için bir nevi “rü&#;vet” gereklidir. Küreselci siyasetin “sanat cinleri” bizim &#;airi yoldan ç&#;kar&#;p “Peygamber” mertebesine oturtarak, kendi topra&#;&#;na yabanc&#;la&#;t&#;r&#;yor. Giderek ülkenin milli ç&#;karlar&#;na kar&#;&#;t konuma oturtuyor. O art&#;k, anla&#;&#;lmaz s&#;&#;l&#;kta, mucizesi acze dönü&#;mü&#; “sözler” üreten, fakat uluslar aras&#; ödüllerle &#;i&#;irilen bir balondur. 

> Genç &#;air ise bu amans&#;z k&#;&#;k&#;rt&#;c&#; ortamda, “kerimelerini” üretmeye, Bat&#;c&#; medyas&#;n&#;n açt&#;&#;&#; yolda yaymaya giri&#;ir. Bu söz dizimlerinde, insan sorunsal&#;na de&#;gin bir &#;eyler beklemeyin. Çünkü o kendini köhne toplumun çok üstünde, bir bak&#;ma “ermi&#;” olarak görür. Yine yenilginin açt&#;&#;&#; bir yara olacak, iflah olmaz bir ün duygusuyla dolup ta&#;ar. “Ben de var&#;m,” demek ister, “Beni niçin fark etmiyorsunuz,” diye yak&#;n&#;r. Peygamber &#;air, seçilenler aras&#;na girmek için medya Tanr&#;s&#; taraf&#;ndan fark edilmeyi sab&#;rla bekler. Ço&#;u gizemli bir ruhla süzülüp dola&#;&#;r orada burada. Tam bir özgüven yitimine u&#;rar.

>> >> AVRUPA MALI AT GÖZLÜ&#;Ü

> Geriye dönüp bakt&#;&#;&#;mda, yurtsever Türk sanatç&#;s&#;n&#;n, köklerinden bu denli kolay kopu&#;unun nedenini görebiliyorum. Küresel cazibeye kap&#;lan &#;air iflah olmaz çeli&#;ki havuzunda yüzer. Ölümcül hastal&#;&#;&#;n beyne s&#;çrama emarelerinden birkaç&#;n&#; sayal&#;m. 1. &#;air hem halk&#;n&#; sevdi&#;ini söyler, hem ona güvenmez. 2. Hem devrimci oldu&#;unu söyler hem de Türk milletinin devrimle kazand&#;&#;&#; ba&#;&#;ms&#;zl&#;&#;&#;n&#;n simgesi Türk bayra&#;&#;na, milli duygular&#;na so&#;uk bakar. 3. Hem yurtsever oldu&#;unu söyler hem de Türkiye’nin parçalan&#;&#;&#;n&#; seyreder. 4. Hem Türk dilini sevdi&#;ini söyleyip hem de o dili yaratan milletin derin tarihine yabanc&#; kal&#;r, vb.

> Avrupal&#; “solcu”, bizim “solcu”yu “kafakol”a alm&#;&#;, ona kendi imalat&#; at gözlüklerini takm&#;&#;. Bizimki sa&#;&#;n&#;, solunu görmüyor, arkas&#;na da dönüp bakam&#;yor. Sadece Bat&#;y&#; görüyor, ona &#;artlanm&#;&#;, dünyay&#; bundan ibaret san&#;yor. Bizim “solcu” ba&#;&#;na tak&#;l&#; bu at gözlü&#;üyle uça&#;a biniyor, havaalan&#;nda kar&#;&#;lan&#;yor. Bir kürsü gösterip ç&#;k konu&#; diyorlar: Konu&#;ma yapt&#;&#;&#; kürsüye ba&#;&#;ndaki at gözlü&#;üyle ç&#;k&#;yor. Aferin al&#;yor. Avrupal&#; ayd&#;n, Türkiye’nin bölünmesi konusunda bizim “solcu”yu kafalam&#;&#; görünüyor. Türk dü&#;manl&#;&#;&#; yaparsan, adamlar seni yere gö&#;e koymuyorlar, yok e&#;er Türkiye’ye sahip ç&#;k&#;yorsan seni adamdan saym&#;yorlar. O zaman sen fanatiksin, milliyetçi fa&#;istsin!

>> ULUSAL S&#;MGELER&#; RET

> Elli y&#;ll&#;k de&#;erli arkada&#;&#;m Feridun’la (Andaç) y&#;llar önce Paris’in bütün büyük kitapç&#;lar&#;n&#; gezip, Türk yazarlar&#;n&#;n, &#;airlerinin kitaplar&#;n&#; heyecanla arad&#;k. Ama bo&#;una. Nâz&#;m Hikmet’i, Orhan Kemal’i, Ya&#;ar Kemal’i, Sait Faik’i, Melih Cevdet’i, Aziz Nesin’i vb hiçbirinin tek kitab&#;na bu raflarda rastlayamad&#;k. Bu yazarlar&#;n Avrupa dillerine çevrildi&#;ini, yay&#;nland&#;&#;&#;n&#; biliyoruz. Sadece Gallimard’da Orhan Pamuk’un kitaplar&#;na rastlad&#;k. &#;lginç de&#;il mi? Me&#;hur Gallimard’&#;n yöneticisine sorduk, “Türk yazarlar&#;n&#;n, &#;airlerinin kitaplar&#; niçin yok,” diye. Adam, Frans&#;z okurunda bu yazarlara hiçbir ilgi olmad&#;&#;&#;n&#; söyledi&#;inde, &#;a&#;&#;rm&#;&#;t&#;k.

> Türk “solcu” &#;airi, y&#;llar boyu ulusal simgeleri ret etti. Do&#;u mitolojisini, Asya imgelerini baya&#;&#; buldu görmezden geldi. Onlar&#; kullanmay&#; sa&#;c&#;l&#;k sayd&#;. Bu alan&#; ve bu olanaklar&#; “milliyetçi”, sa&#;c&#;, muhafazakâr çevrelere b&#;rakt&#;. Kendi köklerini yads&#;d&#;. Kendi köklerine sahip ç&#;kmay&#;, kendi tarihiyle ilgilenmeyi “&#;rkç&#;l&#;k” sand&#;. Bunlar&#; yaparken bir solcu sosyalist olarak tarihsel materyalizmi akl&#;na bile getirmedi. Avrupal&#; solcu, Marksist ayd&#;n kendi köklerini Grek uygarl&#;&#;&#;na dek indirmeye çabalarken bizim solcu, Orta Asya, Bozkurt Efsaneleri, Ergenekon, Dedem Korkut,  Bilge Ka&#;an, Göktürk, Uygur vb sözcükleri a&#;z&#;na almaktan çekiniyor. Niçin böyle yap&#;yor?

> Her y&#;l Temmuz ay&#;nda Sivas Katliam&#;n&#; protesto eden büyük bir yürüyü&#; ve miting yap&#;l&#;r. On binlerce gencin, all&#; pullu geçi&#;ini izlersiniz. CHP’den, SHP’den Devsol’a, Alevi Derneklerinden sendikalara kadar pek çok örgüt, kurum, kurulu&#; burada yerini alm&#;&#;t&#;r. &#;lk anda tek ortak yanlar&#; göze çarp&#;yordur, hiçbiri Türk bayra&#;&#; ta&#;&#;m&#;yor. Yürek s&#;zlatan bir durum. Böyle, bu gidi&#;le nereye varaca&#;&#;z? Birden bu gruplar&#;n ikinci ortak yanlar&#; akl&#;ma geldi: Hepsi de “onurlu ya da onursuz” AB’ye umut ba&#;lam&#;&#;t&#;. Sivas Katliam&#;n&#; tezgâhlayan Bat&#; gericileri kurtar&#;c&#; san&#;l&#;yordu. Bir &#;air için budan daha büyük bir yan&#;lma, bir gaflet olabilir mi? Bu kafadan, bu yürekten yurtsever bir söz dizesi ç&#;kabilir mi?

>> &#;A&#;R&#;N VÜCUDU VATAN TOPRA&#;INDANDIR

> Niçin Frans&#;z &#;airi Luis Aragon “kan&#;mda akan renkler” diye Fransa’n&#;n bayra&#;&#;n&#;n renkleriyle övünür de, bizim “solcu &#;air”imiz mazlum Türkiye’nin ay y&#;ld&#;zl&#; devrim bayra&#;&#;n&#;n alt&#;nda durmaktan neredeyse kaç&#;n&#;r? Niçin Bat&#; &#;airleri &#;iirlerinde, kendi halklar&#;n&#;n inançlar&#;n&#;, H&#;ristiyan motiflerini rahatl&#;kla kullan&#;rken, bizim “solcu” &#;airimiz Müslüman, muhafazakâr halk&#;n&#;n de&#;erlerini, inançlar&#;n&#; dile getirmeyi solculu&#;una yak&#;&#;t&#;ramaz.

> Türk &#;iirinin yurtseverlik çekimi, vatan damar&#; o kadar güçlüdür ki, gerek halk / â&#;&#;k &#;iirimiz,

gerekse devrimler boyunca ortaya ç&#;kan büyük &#;airlerimiz bu gerçe&#;i ortaya koyarlar. Nam&#;k Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Naz&#;m Hikmet vb toplumcu Türk &#;airleri vatan a&#;k&#;n&#;n en güçlü &#;iirlerini yazm&#;&#;lard&#;r. Sürgünlerde ölen Nam&#;k Kemal bu özlemi &#;öyle dile getiriyor: “Vücûdun kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandand&#;r / Ne gam râh-&#; vatanda hâk olursa cevr ü mihnetten.” (Vücudumun hamuru, mayas&#; vatan topra&#;&#;d&#;r, o nedenle vatan yolunda ac&#; ve s&#;k&#;nt&#;dan üzüntü duyulmaz. Naz&#;m Hikmet de yurdundan uzakta (sürgünde), memleket özlemini, o güçlü yurt çekimiyle bak&#;n nas&#;l dile getiriyor:

 

“Memleketim, memleketim, memleketim,

ne kasketim kald&#; senin ora i&#;i,

ne yollar&#;n&#; ta&#;&#;m&#;&#; ayakkab&#;m,

son mintan&#;n da s&#;rt&#;mda paraland&#; çoktan,

&#;ile bezindendi.

Sen &#;imdi yaln&#;z saç&#;m&#;n ak&#;nda,

       enfark&#;nda yüre&#;imin,

       aln&#;m&#;n çizgilerindesin memleketim,

memleketim,

memleketim…”

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir