NAZIM HİKMET’İN “CEVİZ AĞACI” ŞİİRİNİN İNCELEMESİ İsmet Cem ERTEM [email protected] Trabzon Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğrencisi 08/01/ ___________________________________________________________________ yüzyıla damgasını vurmuş şairlerin başında gelen Nazım Hikmet, Cumhuriyet döneminde yenilikçi ve özgün şiirler üretmesinin yanı sıra toplumcu gerçekçi perspektifin en önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Yaşadığı ülkenin ve halkının sorunlarını anlatan pek çok şiir üretiminin ötesinde, insanların yaşamsal kaygılarını konu edinerek, şiir sanatının toplum için yapılması gerekliliğine işaret etmiştir. “Ceviz Ağacı” isimli şiirin yolculuğu oldukça çetrefilli olmuştur. Nazım Hikmet, 3 Kasım ’dan 27 Temmuz ’ye kadar sürecek olan uzun bir SSCB dışı seyahatindedir. 1 Mayıs ve Haziran aylarını Tuna nehri boyunca bir gemide geçirdiği, Varna Şiirlerinden anlaşılır. senesinde Türkiye’den ayrılmak zorunda kalırken karısı Münevver Andaç’tan ve oğlundan da ayrılmak zorunda kalmıştı. yılının Haziran ayında Münevver hanım, Nazım’ın bulunduğu Sofya ve Varna gibi şehirlere mektuplar gönderir. Bu mektuplardan bazıları şöyledir: “Sen artık Varna’ya döndün mü? Tuna’da gezinti nasıl geçti? Acaba yarın bir mektup gelir mi? Bugünlerde çocukların hepsini Gülhane parkına götüreceğiz Ayşe 2 ile. İşimiz var onlarla.” – 23 Haziran , Pazar “Bu son günlerde ne yaptım? Bir iki kere denize gittik, tam denizin keyfini sürmeye başlamışken hava bozdu. Üç dört günden beri fırtına, rüzgar, yağmur, daha doğrusu bir türlü yağamayan yağmur, denize bir daha gidemedik, çocukları Ayşe ile Gülhane parkına götürdük, perişan olduk o gün…” – 5 Temmuz , Cuma “…şimdi gelelim mektubuna: 25 Haziran’da yazmışsın, içinde şiir de var ‘Başım köpük köpük bulut…’ şiiri…” – 1 Temmuz 3 Nazım Hikmet’in karısı Münevver Andaç’a 25 Haziran ’de gönderdiği ve içinde bugünkü ismiyle “Ceviz Ağacı” şiirinin asıl nüshası günümüze kalmamış ise de karısına gönderdiği mektupta şiirden bahsetmekte ve Bakü’de yılında kaydedilmiş video kayıtlarında şiiri basılı dergiden canlı olarak okuduğu görülmektedir. Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. Şiirin iç yapısının incelenmesinde, şair kendisini Gülhane Parkı’nda ihtiyar bir ceviz ağacı olarak tanımlamaktadır. Konu olarak şiir, Ceviz Ağacını anlatmanın haricinde memlekete duyulan hasretliği ve sevgiliye duyulan özlemi işlerken, acı yalnızlık, tutkulu bir hasret ve yoğun bir aşk duygusu şiirin ana temasını oluşturmaktadır. Dil ve üslup bakımından eski dile olan yatkınlık (şerham, tiril, budak) ve sadelik dikkat çeker. Herkesin kolayca anlayabileceği bir dil kullanılır. Öyle bir dildir ki bu, okuyanın ufkunu genişletir ve iç dünyasına yolculuk yapmasını sağlayacak bir lirizmle bezelidir. En karmaşık ruh hallerinin kolayca kavranabileceği sadeliktedir. Düşüncelerini ve duygularını pek çok şiirinde olduğu gibi somut nesnelerle anlatır. "Ceviz Ağacı" soyut kavramların somutlaştırılmasında şairin en etkili eserlerinden biridir. İmgesel anlamların bolca bulunduğu şiirde başlık olarak "Ceviz Ağacı" seçilmesi farklı sebeplerle dayandırılabilir. Öncelikle uzun bir süre sürgün hayatı geçiren şair, tıpkı bir ağaç gibi kendi topraklarında ihtiyarlamak istemiştir. Ceviz ağacını "budak budak, şerham şerham" diyerek detaylandırması da bu isteğini coşkulu biçimde okuyucuya iletmesine yardımcı olur. Şairin içinde bulunduğu koşullar ve dönemin acıklı atmosferi de okuyucuda hüzün bırakır. Şiirde teşhis ve teşbih gibi söz sanatları bulunur. "Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril." dizeleri, teşbih aracılığıyla okuyucunun zihnine birçok duygusal çağrışım uyandırarak, şiiri zengin bir zemine oturtmaktadır. "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda" dizesinde şair ağacı kişileştirmekte ve kendisini bir ağaç kılığına sokmaktadır. 14'lü hece ölçüsüyle yazılan şiir, şairin pek çok eserinde olduğu gibi ölçülü, uyaklı oluşunun dışında imgelerle dolu özgün bir niteliğe sahiptir. Şiir içerisindeki ‘Yüz bin’ kelimesiyle nitelenen sözcüklere bakılacak olursa şair, ‘elim, dokunurum, gözlerim, seyrederim, yapraklarım’ diyerek ‘-m’ sesiyle uyum yaratmak için aliterasyon kurması ritmi ve ahengin doğallığını oluşturur. Bu noktada ‘-m’ sesiyle yaşadığı ait olamama duygusunu da dillendirmektedir. Şair pek çok kez düşünceleri yüzünden yargılanmış ve tutsak kalmamak için öz vatanından Rusya’ya sürgün gitmek zorunda kalmıştır. "Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a." ve "Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u." dizeleri bu vatanına dönme hayalini okuyucuya hissettirmekle kalmamakta aynı zamanda hüzünle karışık bir atmosferi oluşturmaktadır. Nazım Hikmet, ülkesinde bulunduğu süre zarfında hayatının pek çok kısmında polislerden kaçmak zorunda kalmıştır. “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında." dizeleri bize Gülhane parkında birbirine benzeyen yüzlerce ağaç içerisinde kimseye görünmeden, kendi halinde yaşayan bir ceviz ağacı gibi özgürce yaşama isteğini anlatır. "Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım." dizeleri ile ağacın yapraklarını kendi elleri ve gözleri gibi tasvir etmekte, sevdiğine dokunmayı büyük bir aşkla ve özlemle beklemektedir. "Şaşarak" bakma isteği de içinde dolup taşan memleketine ve sevdiği kadına duyduğu hasret duygusunun gerçekleşmesi imkansız halinin dışavurumudur. Şair, vatan özlemine şiir boyunca yer vermektedir. Bunu yaparken de çoğu zaman İstanbul’u kişileştirmekte ve ona bir “yar” gibi seslenmektedir. İlk olarak yapraklarının ne kadar canlı olduğunu vurgular: “Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.” Şair burada hüzünlü atmosferi teşbih yoluyla daha renkli bir şekle sokmaktadır. Sevgilisi olarak gördüğü İstanbul’a olan aşkını anlatan bu ceviz ağacı, yapraklarını suda kıvrak bir balığa ve tiril tiril pak bir ipek mendile benzetmektedir. Bu benzetmeler, okuyucuda şairin vatan sevgisine olan hasretini hatırlatır. Kimsenin onu tanıyıp, bulunduğu yerden koparmasını istemediği için ceviz ağacına dönüşmek ister. Ancak o ihtiyar ceviz ağacı da uzun zamana rağmen hasretle beklediği vatanına, sevdiğine ve İstanbul'a kavuşmamış ve yaprakları yavaş yavaş koparılmıştır. Şair, ceviz ağacının yapraklarını betimlerken İstanbul’a “Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil” demesi bu lirizmin yerini daha acıklı bir hale bırakmasına neden olmaktadır. Burada kullanılan ‘koparmak’ ve ‘gözyaşı’ kelimeleri acıklı duyguyu artırmaktadır. Canlı ve temiz olarak nitelendirdiği yapraklarının koparılması artık ceviz ağacının canını yakacaktır. Bu açıdan bakıldığında ceviz ağacının, İstanbul’dan ipek mendile benzettiği tertemiz yapraklarını kopararak gözyaşlarını temizlemesini istemesi şairin vatanı için çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışmak istediğine işaret eder. Şair, her ne kadar İstanbul’u gözü yaşlı olarak nitelendirmişse de aslında yurdundan ayrı kaldığı için gözü yaşlı olan kendisidir. Yine de şair bir ceviz ağacı dahi olsa İstanbul'un ve sevdiklerinin kendisine ağlamasına kıyamaz. Bu nedenle "koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil." dizelerini kullanır. Şair eserini vatana duyduğu hasretten yola çıkarak yazar. Bu nedenle şiirin başında olduğu gibi sonlandırılmasında da hüzünlü bir atmosfer yaratır. İlk mısrada kullanılan satırları sona taşır: “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.” Şiir genel hatlarıyla sade ve yalın sözcüklerle, hasretini kurduğu vatanına olan hüzün duygusunu anlatmaktadır. Bunu yaparken şair, yaşayamadığı duyguları da dile getirir. Hem sevgi, hem de hüzün doludur. Bu karmaşa içerisinde vatan sevgisi ve sevgiliye duyduğu özlem tüm derinlikleriyle dile getirilerek okuyucu üzerinde çarpıcı bir etki bırakmaktadır. Nazım Hikmet’in “Ceviz Ağacı” şiirinin yazım sürecinde karısı Münevver Andaç ile olan mektuplaşmaları irdelendiğinde, ikili arasındaki ilişkinin sıradan bir karı-koca ilişkisinin ötesinde, edebi bir dayanışma olduğu ve bu dayanışmanın da şiire ilham kaynağı olduğu fark edilebilecektir. Gözlerinin yaşını tiril tiril ipek bir mendil ile silmek şaire yetmemiş, yüz bin elle dokunmuş, yüz bin elle seyretmiştir sevdiği Münevver hanımı ve sevdalısı olduğu toprakları Yararlanılan Kaynaklar (1) Alnımın Çizgilerindesin Memleketim, haz. M. Melih Güneş, YKY, İstanbul, Ocak , s Nazım Hikmet bu seyahatinde Polonya, Romanya, Çekoslovakya, Doğu Almanya (Berlin, Leipzig, Zeftenberg) ve Bulgaristan’a gider. (2) Ayşe Baştımar. (Nazım Hikmet’in teyzesi Sare Okçu’nun kızı) (3) Yazıda geçen ve orijinalleri farklı yerlerde bulunan mektuplar, toplu olarak M. Melih Güneş Arşivi’ndendir.
Genel Kültür
Nazım Hikmet'in Meşhur Şiiri Ceviz Ağacı'nın Hikayesi
Nazım Hikmet ve Piraye hakkında çok şey yazıp söylendi. Ama belki de onların en hüzünlü hikayelerinden biri, Cem Karaca'nın harika sesinden aklımıza kazınan Ceviz Ağacı şiirinin hikayesi.
Editör Notu: İçerik yapıldıktan bir süre sonra bahsi geçen şiir hikayesinin doğru olmadığı, Nazım Hikmet'in şiiri yılında Bulgaristan'ın 'Balçık' kentinde memleket hasretinden dolayı yazdığı kanıtlanmıştır. Anlatılan hikaye gerçeği yansıtmamaktadır.
Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
“Bam köpük köpük bulut, içim dm deniz,
ben bir ceviz aacym Gülhane Park'nda,
budak budak, erham erham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkndasn, ne polis farknda.”
NAZIM HKMET
> Büyük Türk airi Nazm Hikmet derin vatan sevgisini, dayanlamaz memleket hasretini bakn nasl yüceltiyor: “airi cennete koymular / ‘Ah, memleketim!’ demi.” u dururlua, derinlie, Türkçenin yaln gücüne bakar msnz?
“Ben, bir insan,
ben, Türk airi Nazm Hikmet ben,
tepeden trnaa iman,
tepeden trnaa kavga, hasret ve ümitten ibaret ben”
> Yunus Emre diyor ki: “Kendini peygamber yerine koyan hocalar / Bu halkn bana zahmetli oldu.” Bugün bu ifadeyi rahatlkla airler için kullanabiliriz. Küreselci Emperyalizm, vatanszlk cereyanna kaplp “iirin Yurt Çekimi”nden kopard airi bir ekilde “onurlandrmak” gönlünü yapmak ister. Onu kontrolde tutmak için bir nevi “rüvet” gereklidir. Küreselci siyasetin “sanat cinleri” bizim airi yoldan çkarp “Peygamber” mertebesine oturtarak, kendi toprana yabanclatryor. Giderek ülkenin milli çkarlarna kart konuma oturtuyor. O artk, anlalmaz slkta, mucizesi acze dönümü “sözler” üreten, fakat uluslar aras ödüllerle iirilen bir balondur.
> Genç air ise bu amansz kkrtc ortamda, “kerimelerini” üretmeye, Batc medyasnn açt yolda yaymaya giriir. Bu söz dizimlerinde, insan sorunsalna degin bir eyler beklemeyin. Çünkü o kendini köhne toplumun çok üstünde, bir bakma “ermi” olarak görür. Yine yenilginin açt bir yara olacak, iflah olmaz bir ün duygusuyla dolup taar. “Ben de varm,” demek ister, “Beni niçin fark etmiyorsunuz,” diye yaknr. Peygamber air, seçilenler arasna girmek için medya Tanrs tarafndan fark edilmeyi sabrla bekler. Çou gizemli bir ruhla süzülüp dolar orada burada. Tam bir özgüven yitimine urar.
> Geriye dönüp baktmda, yurtsever Türk sanatçsnn, köklerinden bu denli kolay kopuunun nedenini görebiliyorum. Küresel cazibeye kaplan air iflah olmaz çeliki havuzunda yüzer. Ölümcül hastaln beyne sçrama emarelerinden birkaçn sayalm. 1. air hem halkn sevdiini söyler, hem ona güvenmez. 2. Hem devrimci olduunu söyler hem de Türk milletinin devrimle kazand bamszlnn simgesi Türk bayrana, milli duygularna souk bakar. 3. Hem yurtsever olduunu söyler hem de Türkiye’nin parçalann seyreder. 4. Hem Türk dilini sevdiini söyleyip hem de o dili yaratan milletin derin tarihine yabanc kalr, vb.
> Avrupal “solcu”, bizim “solcu”yu “kafakol”a alm, ona kendi imalat at gözlüklerini takm. Bizimki san, solunu görmüyor, arkasna da dönüp bakamyor. Sadece Baty görüyor, ona artlanm, dünyay bundan ibaret sanyor. Bizim “solcu” bana takl bu at gözlüüyle uçaa biniyor, havaalannda karlanyor. Bir kürsü gösterip çk konu diyorlar: Konuma yapt kürsüye bandaki at gözlüüyle çkyor. Aferin alyor. Avrupal aydn, Türkiye’nin bölünmesi konusunda bizim “solcu”yu kafalam görünüyor. Türk dümanl yaparsan, adamlar seni yere göe koymuyorlar, yok eer Türkiye’ye sahip çkyorsan seni adamdan saymyorlar. O zaman sen fanatiksin, milliyetçi faistsin!
> Elli yllk deerli arkadam Feridun’la (Andaç) yllar önce Paris’in bütün büyük kitapçlarn gezip, Türk yazarlarnn, airlerinin kitaplarn heyecanla aradk. Ama bouna. Nâzm Hikmet’i, Orhan Kemal’i, Yaar Kemal’i, Sait Faik’i, Melih Cevdet’i, Aziz Nesin’i vb hiçbirinin tek kitabna bu raflarda rastlayamadk. Bu yazarlarn Avrupa dillerine çevrildiini, yaynlandn biliyoruz. Sadece Gallimard’da Orhan Pamuk’un kitaplarna rastladk. lginç deil mi? Mehur Gallimard’n yöneticisine sorduk, “Türk yazarlarnn, airlerinin kitaplar niçin yok,” diye. Adam, Fransz okurunda bu yazarlara hiçbir ilgi olmadn söylediinde, armtk.
> Türk “solcu” airi, yllar boyu ulusal simgeleri ret etti. Dou mitolojisini, Asya imgelerini baya buldu görmezden geldi. Onlar kullanmay saclk sayd. Bu alan ve bu olanaklar “milliyetçi”, sac, muhafazakâr çevrelere brakt. Kendi köklerini yadsd. Kendi köklerine sahip çkmay, kendi tarihiyle ilgilenmeyi “rkçlk” sand. Bunlar yaparken bir solcu sosyalist olarak tarihsel materyalizmi aklna bile getirmedi. Avrupal solcu, Marksist aydn kendi köklerini Grek uygarlna dek indirmeye çabalarken bizim solcu, Orta Asya, Bozkurt Efsaneleri, Ergenekon, Dedem Korkut, Bilge Kaan, Göktürk, Uygur vb sözcükleri azna almaktan çekiniyor. Niçin böyle yapyor?
> Her yl Temmuz aynda Sivas Katliamn protesto eden büyük bir yürüyü ve miting yaplr. On binlerce gencin, all pullu geçiini izlersiniz. CHP’den, SHP’den Devsol’a, Alevi Derneklerinden sendikalara kadar pek çok örgüt, kurum, kurulu burada yerini almtr. lk anda tek ortak yanlar göze çarpyordur, hiçbiri Türk bayra tamyor. Yürek szlatan bir durum. Böyle, bu gidile nereye varacaz? Birden bu gruplarn ikinci ortak yanlar aklma geldi: Hepsi de “onurlu ya da onursuz” AB’ye umut balamt. Sivas Katliamn tezgâhlayan Bat gericileri kurtarc sanlyordu. Bir air için budan daha büyük bir yanlma, bir gaflet olabilir mi? Bu kafadan, bu yürekten yurtsever bir söz dizesi çkabilir mi?
> Niçin Fransz airi Luis Aragon “kanmda akan renkler” diye Fransa’nn bayrann renkleriyle övünür de, bizim “solcu air”imiz mazlum Türkiye’nin ay yldzl devrim bayrann altnda durmaktan neredeyse kaçnr? Niçin Bat airleri iirlerinde, kendi halklarnn inançlarn, Hristiyan motiflerini rahatlkla kullanrken, bizim “solcu” airimiz Müslüman, muhafazakâr halknn deerlerini, inançlarn dile getirmeyi solculuuna yaktramaz.
> Türk iirinin yurtseverlik çekimi, vatan damar o kadar güçlüdür ki, gerek halk / âk iirimiz,
gerekse devrimler boyunca ortaya çkan büyük airlerimiz bu gerçei ortaya koyarlar. Namk Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Nazm Hikmet vb toplumcu Türk airleri vatan aknn en güçlü iirlerini yazmlardr. Sürgünlerde ölen Namk Kemal bu özlemi öyle dile getiriyor: “Vücûdun kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandandr / Ne gam râh- vatanda hâk olursa cevr ü mihnetten.” (Vücudumun hamuru, mayas vatan topradr, o nedenle vatan yolunda ac ve skntdan üzüntü duyulmaz. Nazm Hikmet de yurdundan uzakta (sürgünde), memleket özlemini, o güçlü yurt çekimiyle bakn nasl dile getiriyor:
“Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kald senin ora ii,
ne yollarn tam ayakkabm,
son mintann da srtmda paraland çoktan,
ile bezindendi.
Sen imdi yalnz saçmn aknda,
enfarknda yüreimin,
alnmn çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim…”