Nazım Hikmet şiirleri ve sözleri, Nazım’ın ölüm yıldönümüyle yoğun bir şekilde sorgulanıyor. 3 Haziran 'te hayata gözlerini yuman dünyaca ünlü şair Nazım Hikmet, ölümsüzlüğünün yılında anılıyor. İşte Nazım’ın kısa, uzun, aşk dolu, resimli sözleri, en güzel şiirleri…
Nazım Hikmet Sözleri ve Nazım Hikmet şiirleri
Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim.
Yalnızlık insanlara çok şey öğretmiştir. Ama sen gitme cahil kalayım.
İstiklal otobüs değil ki birini kaçırdın mı, öbürüne binesin… İstiklal sevgilimiz gibidir, aldattın mı bir kere zor döner bir daha.
Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.
Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.
Arkadaşlık ağaca benzer… Kurudu mu bir daha yeşermez.
Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm.
Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.
Toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar.
İnsan, denizin olmadığı yerde umut adını martı olmalı.
Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.
Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!
Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!
Aşk Mönüsü
“Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah! saklı gülüm
Sen hem zor hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
Sen memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal”
Ben Senden Önce Ölmek İsterim
“Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi,
beni yaktırırsın,
odanda ocağın
üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf,
beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sende ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yatarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…”
Ruhum
“Ruhum
gözlerini yumuşacık yum
kucağımdaymışsın gibi bırak kendini
ninni,
uykunda unutma beni
ninni…
Gözlerini yumuşacık yum
yeşil ela gözlerini
ninni ruhum ninni
Sen yukarda yemişli dalların içindesin,
yeşil gözlerin güneş dolu,
dudakların bala bulanmış
ben ağacın dibindeyim,
bir ayağım çukurda…
Ben senden çok önce gideceğim,
sen bensiz kalacaksın ihtiyarlığında…”
Gözlerine Bakarken
“Gözlerine bakarken,
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma.
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde,
kayboluyorum…
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gün bir parça veren.
fakat hiç bir zaman;
büsbütün teslim olmayacak olan…”
Herkes Gibi
“Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi ta içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin
Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.”
İkimiz
“İkimiz de biliyoruz, sevgilim
öğrettiler:
aç kalmayı, üşümeyi,
yorgunluğu ölesiye
ve birbirimizden ayrı düşmeyi.
Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık
ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.
İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğretebiliriz:
dövüşmeyi insanlarımız için
ve her gün biraz daha candan
biraz daha iyi
sevmeyi…”
Kar Kesti Yolu
“Kar kesti yolu
sen yoktun
oturdum karşına dizüstü
seyrettim yüzünü
gözlerim kapalı
Gemiler geçmiyor
uçaklar uçmuyor
sen yoktun
karşında duvara dayanmıştım
konuştum, konuştum, konuştum
ağzımı açmadan
Sen yoktun
ellerimle dokundum sana,
ellerim yüzümdeydi”
Bence Şimdi Sen De Herkes Gibisin
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin
Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin
Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” demiş sevgili şair Nazım Hikmet Ran. Onun hasreti olan sömürüsüz, savaşsız bir dünya ne yazakki yaratılmadı, yaratamadık. O bütün dünyada şiirleriyle tutarlı devrimci, demokrat, sosyalist bir halk şairi olarak doğrusu bir komünist şair olarak sadece Türkiye’yi dünyanın her alanında temsil etmekle kalmıyor. Halen bir komünist olarak halkların özellikle gençliğin beynine sevgiyi vesavaş karşıtlığını işleme görevini sürdürüyor. Onun özellikle sevgi ve savaş karşıtı şiirleri günümüzde dünyanın her yanında dilden dile dolaşıyor.
Ben Nazım Hikmet’i onu önce kitaplardan nasıl öğendiğimi, kitaplarına nasıl ulaştım, şiirlerinden nasıl etkilendiğimi yazmıştım. O yazımı İmdat Ulusoy’un Nazım Hikmet’in oğlu Mehmet Fuat’ın düzeltmenliğini yaptığı “DOĞUMUNUN YILDÖNEMİNDE NAZIM HİKMET” adlı Türkçe Almanca yayınlanan eserinde yeraldı. Bu kitapta yer alan yazarları kitabın kapağında adlarını görüyoruz. Önce bu yazıyı hatırlayalım
Ortaokul öğrencisiyken fotoğrafa çok meraklıydım. Okulumuzda gerekli malzeme olmadığı için, ağabeyim yardımda bulundu ve resim öğretmenimizle birlikte okulda güzel bir fotoğraf atölyesi kurduk. Hepimiz sevirnçten uçuyorduk.
Okulumuzda bir fotoğraf sergisi açmak için resim öğretmenimizle çalışmaya başladık. Bir gün atölyede ğa1ğma yaparken, öğretmenimiz çantasrndan bir kitap çıkanp masanın üstüne koydu ve dışan çıktı. Kıtabın kapağındaki Nazim Hikmeten Seçme Şiirler cümlesi gözüme takıldı. Karıştırırken bir şiir ilgimi çekti:
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne /
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar/
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında /
dünyayı çocuklara verelim /
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi /
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar /
dünyayı çcuklara verelim /
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadağlığı /
çocuklar dünyayı alacak ellmizden /
ölümsüz ağaçar dikecekler
Bu dizeler beni benden aldı. Hemen defterime not ettim. Sonra sergi resimlerinin altına Äşık Veysel, Pir Sultan gibi ünlü halk ozanlannın şiirleriyle birlikte Näzım Hikmetin de bu şiirini yazdım. Sergi tamamlanınca öğretmenimiz bana, bu şiiri nereden aldığımı sordu. Ben de suçlu1uk duygusu içinde, hiç yalan söylemedim ve ona her şeyi anlattım. Açlk sözlü olduğumdan bana kızmadı ve kitabı bir haftallğına bana ödünç verdi ve kimseye de göstermemi söyledi. 0 günden sonra şiire tutkum daha arttı. Başka şairlerin şiirlerini okumaya başladım.
Bir gün kentimiz Malatyada kısa adı TİP olan, Türkiye İşçi Partisinin bir toplantısı oldu. Parlamento seçimlerı öncesındeki bu toplantıya, parti kurucuları ve üyelerinden olan bir çok ünlü kişinin de geleceği duyuruldu. Yazar Yaşar Kemal, gazeteci Çetin Altan, yazar-gazeteci seafoodplus.info Aybar, Behice Boran ve şair Ahmed Arif gibi daha bir çok tanınmş kişi geleceklerdi. Yerel olarak çıkan “Haşhaş Gazetesinin iki görevlisi benim de bu toplantıda şiir okumamı istediler. Öğretmenimiz bana, eski dönemden iki şairimize ait iki şiir verdi ve bunlan okumamı söyledi. Ben de o gün kurnazlık yaparak, bunların yerine ezbere bildiğim Näzım Hikmetin, önce “Davet sonra da “Bir Hazin Hürriyet şiirini okudum. Ben şiiri okumaya başladığımda, öğretmenimizin kafasını iki elinin arasına alıp sinirlendiğini gördüm. Fakat şiir okumam biter bitmez salon alkıştan çınlıyordu. Öğretmenim birden kendine geldi ve o da alkışlamaya başladı. Toplantı sonunda, bana şiir okuma olanağı yaratan gazetecilerin yardımıyla, gelen ünlü konuklarla tanıştım. Bana ilk sorulan, “Näzım Hikmetin şiirlerini nereden aldın?“ oldu.
Ben de öğretmenimden aldığımı ve ne Malatyada ne yakın illerden Elazığ ve Adanadaki kitapçılarda olmadığını söyledim. Ünlü kadın politikacı Behice Boran yanındakilere adresimi almalarını söyledi. Ünlü politikacı M. Ali Aybar da cebinden bir dolmakalem çıkanp bana hediye etti.
Aradan belli bir süre geçtikten sonra, o ünlü konuklarımızdan sürpriz bir paket aldım. İçinde Näzım Hikmetin hangi yayınevinde basıldığı belli olmayan şiir kitaplarıyla birlikte, diğer Türk yazarlanndan ve bazı yabancı yazarların öykü ve romanlarını bana hediye olarak göndermişlerdi. Bunlara çok sevinmiştim. En çok da Yaşar Kemalin ünlü romam İnce Memede çok sevinmiştim. Büyük ağabeyimin bakkal dükkänında ara sıra ona yardım ediyordum. 0 yokken, yüksek sesle şiir okurdum bazı ilgilenen müşterilere. Ağabeyim de beni suçüstü yakalayıp, “Sen galiba peynir, çay, şeker, ekmek değil gelen müşterilere şiir satıyorsun. diye bana takılırdı.
İleriki yıllarda fotoğraf sanatçısı İbrahim Demirel, ilik kez Türkiyede Türkiyenin çeşitli yörelerinden çekilmiş fotoğrafların altına Näzım Hikmet şiirlerini yazarak postakartı (kartpostal), poster ve takvim olarak yayımladı.
Bunlar çok tutuldu ve yaygınlaştı.
0 dönemlerde Näzım Hikmetin değil kıtaplan, kısa şiirlerinin yer aldığı bu kartlar ve takvimler bile polis aramalarında suç unsuru olarak geçerliydi. Birçok kez şiirlerini okuduğum için tutuklandım, göz altına alındım.
Daha sonralan Almanyadaki bir karşılaşmada, bu kartları ve takvimleri, Näzımın eşi Vera Tulyakovaya armağan olarak verdim. çok duygulandı, çok sevindi ve bunları Näzıma ait olan odaya koyacağını söyledi.
Almanyadaki yaşantım içinde, Näzım Hikmetle ilgili hiç unutamadığım bir başka anıyı, Essendeki bir sergide yaşadım. Ünlü ressamımız Abidin Dino’nun bir rasim sergisi vardı. 0 gün orada ünlü yazarımız Fakir Baykurt‘da bulunuyordu. Nazım Hikmetin, Abidin Dino için yazdığı ünlü şiiri kastederek, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?“ diye Näzım soru yöneltti mi? Yönelttiyse bu resmi yapabildin mi?” diyerek herkesin merak ettiği soruyu sordu. Näzımın can dostu Abidin Dino bu kendisine sık sık sorulduğunu ve bundan da rnutluluk duyduğunu belirterek söyle konuştu:
,,0, Näzım’ın nazirelerinden, esprilerinden biriydi. Näzım da bilirdi ki, mutluluğun resmine ne kağıt, ne boya, ne kalem yeter; ne de benim gücüm ve ömrüm yeter. Ama o dünya insanını mutlu görmek istiyordu. Çocuklara güzel bir dünya bırakmamızı istiyordu. Bunu bugün ne kadar başarıyoruz? Asil sorun bu“
Näzım Hikmeti sevmeyen ve bir zamanlar vatan haini diyenler de artık onun büyük bir şair olduğunu kabul ediyorlar. Onun şiirlerini önemli toplantılarda okuyorlar. Onu hapse atanlar, kötüleyenler unutulup gittiler. Ama Näzım Hikmet hälä yaşıyor ve ebediyen de yaşayacak ve hiç unutulmayacak.
Näzım Hikmetin şiirlerini okuyan değişik ülkelerden gençler farklı dilleri, kültürleri sevmeye, halkları sevmeye başlıyor. Doğayı, dünyayı seviyor ve barışı savunanların arasında yerini alıyor.
Gelin çocuklarımıza Nazım’dan şiirler okuyalım Barışı, dünyamızı, doğayı ve insanları sevsinler.
Çünkü gelecek onların elinde olacak
Ben önce kitaplarda tanıdığım Nazım Hikmet‘in DAVET, KEREM GİBİ, BEYAZIT MEYDANINDAKİ ÖLÜ, KEREM GİBİ, şiirlerini daha Lise öğrencisiyken faşistlerin öldürdüğü üniversite öğrencisi Niyazi Tekin’in cenazesinde okuduğum için tutuklandım. Nazım ve onu seven yazar ve şairlerin kitaplarını okudukça okul yönetimlerinden polis ve mahkeme baskıları üstümde yoğunlaştı. Bu baskılar benim gerçek bir yurt severin nasıl olması gerektiği alanında yoğunlaştırdı ve daha derinlemesine tanımaya yönlendirdi. Eşitliği, dünya halkların kardeşliğini, barışı, sömürüsüz bir dünya özlemin bilinciyle beynimi besledi. Savaş karşıtı olmamı sağladı.
„Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
kayboluyorum
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gün bir parça veren
fakat hiç bir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan“
Almanya’da Fakir Baykurt öğretmenimizle olan dostluğumuz sayesinde Nazım Hikmet’in hanımı Vera‘yı tanıdım. O her Almanya‘ya gelişinde bize konuk oldu. Bize Nazım‘ın sosyal yaşantısını, insanlarla, dostları ile nasıl ilişkiler sürdürdüğünü anlattı. Vera’nın ve ablası Samiye Hanımın anlattıklarıyla Nazım Hikmet‘in sosyal yaşantısını da derinlemesine öğrenmiş oldum. Bu benim için inanılmaz derinlikte, büyüklükte bir bilgi serveti oldu. Mutlu etti beni.
Eşim Sakine sevgiyle tuttu Vera‘nın ellerinde “Nazım en çok hangi şiiri okuyordu sana?“ diye sordu. Vera onun başını göğsüne dayadı ve türkçe şu dizeleri okudu:
„Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
kayboluyorum
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gün bir parça veren
fakat hiç bir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan“
Sonra yanaklarından akan damlaları sildi. “Yenge, nasıl Molla senin gözlerine baktığında mutlu olduğunu yüzündeki bütün hatlar, gözlerinden akan ışıltı ortaya koyuyorsa Nazım‘da beni öyle sevdi, bende onu“ dedi.
Kısaca Nazım Hikmet sevmesini de bilen, haksızlıklara karşı tavizsiz direnmesini, savaşmasını bilen örnek olan bir şairdi. Bu tavrını gelecek kuşaklara öğreterek de halkların yüreklerinde yaşıyor.
Nazım Hikmet‘in dünya görüşüne düşman olanlar, onun eserlerini yasaklayanlar ve onun kitaplarını okuyanları tutuklayan ve işkence edenler de onun şiirlerine hayran kalıyorlar, okuyorlar. İstemeden de olsa onun anıları önünde eğiliyorlar.
Yazıya Nazım ile başladık yine Nazım’ın bir dörtlüğü ile bitirelim:
“Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm,
Bizimde üstümüze güneş doğacak gülüm,
Gülüşüne bir kurşun sıksa da ölüm,
Unutma ki umuda kurşun işlemez gülüm…”
Molla DemirelLinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi
Merhaba arkadaşlar bu gün sizlere Türk Edebiyatı'nın en önemli şairlerinden Nazım Hikmet'in güzel sözlerinden be şiirlerlerinden paylaşmak istedik.
Birbirinden güzel aşk sözleri, anlamlı sözler, edebi sözler ve manalı sözlerin sahibi nazım Hikmet'in Hemen hemen tüm bilinen özlü sözlerini yine her zaman ki gibi photoshop a işleyerek sizlere güzel bir sayfa oluşturmak istedik.
Nazım Hikmet aşk sözlerini sosyal medyalarda paylaşarak bizlere destek olabilir ve bu tür konularımıza yorum yaparak bizleri desteklemiş olursunuz.
Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne.
Biz; ince bel, ela göz, sütün bacak için sevmedik güzelim. Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda.
Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında!
Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar, sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe ve verebildiğin kadar gençsin.
Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni.
Aşkın bu denli sıradan olmadığına inanıyorum ben. Önce sıradanları yaşayacaksın ki, gerçek olanı anlayabilesin.
Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye işte ben onlardan değilim ben sensiz de yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım.
Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.
Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.
Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir eylemdir.
Yitirdim kendimi kendi içimde…
Yalnızlık insanlara çok şey öğretmiştir. Ama sen gitme cahil kalayım.
Bir tanem… Işığım, ekmeğim ve buğdayım. Yani her şeyim…
Ne alemdesin yaşama sevincim benim…
Toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar.
Özlemin azı çoğu olmaz. Ağırdır işte!
Bazen önemli olmamalı gidecek olan ya da gelmeyen. Çünkü bazen, başlaman gerekir her şeye yeniden.
Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta.
Bir meltem olacak rüzgârım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde.
Ve sana bugüne kadar söylemiş olduğum söz, henüz söylemediğim sözdür.
Arkadaşlık ağaca benzer… Kurudu mu bir daha yeşermez.
Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok, sokağında fener, penceresinde cam, ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.
Sevmek, sevdiğin kişiyle birlikte olmak değildir unutma! Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında.
Bilmezden gelişim, aptala yatışım kaybetme korkumdan değil; karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır.
İnsan, denizin olmadığı yerde umut adını martı olmalı.
Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.
Cebimde yoktu, yüreğimden verdim.
Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, şiirler yazdın. Peki, o ne yaptı? Deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir.
Korkma giderken ‘b’yi alıyorum, gerisini sana bırakıyorum. Ne de olsa sen bitirdin bizi. Öyleyse sende kalmalı ‘izi’.
Ellerine dokunmak isterim, dokunamam arkasından camın. Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm, alacakaranlığımda oynadığım dramın.
Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya.
Kim bilir; masalınızın kahramanı, başka bir hikâyenin figüranı olmaya gitmiştir belki de. Değer mi gitmesine, gitmezdi değmese.
Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye, ben onlardan değilim. Ben sensiz de yaşarım. Ama seninle bir başka yaşarım.
Yolunu beklerken daha dün gece, kaçıyorum bugün senden gizlice. Kalbime baktım da işte iyice; anladım ki sen de herkes gibisin!
Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.
Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.
Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.
Evet. Belki umudum kalmadı geleceğimden; ama asla pişman değilim geçmişimden.
Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!
Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağlamaklı kalması…
Kimselere anlatamadım. Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.
Ne ben sana kızarım, ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.
Ne kadar seviyorsun dersen; o kadar işte. Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin…
İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde.
Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.
Sende uzaklığı; sende ben, imkânsızlığı seviyorum.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…
Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.
Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.
Ve bir gün ekler Nazım Hikmet mektubunun sonuna; herkese selam sana “HASRET”
Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?
İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.
Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!
Ve benim birden bire yüzünü değil, gözünü değil, sesini göresim geldi.
Yazılarım otuz kırk dilde basılır, Türkiye’mde Türkçemle yasak!
Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.
İşin en aşağılık tarafı şu ki yavrum, galiba yalnızlığa alışıyorum.
Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm.
Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı.
Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.
(Doğumu: 15 Ocak Selanik, Ölümü: 3 Haziran Moskova) Nazım Hikmet, şair, oyun yazarı, romancı, anı yazarıdır.
“Romantik komünist” ve “Romantik devrimci” olarak da anılan ve siyasi inançları yüzünden defalarca tutuklanıp yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçiren Nazım Hikmet’in şiirleri elliden fazla dile çevrildi, eserleri birçok ödül aldı.
Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı.
yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı, 5 Ocak tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşlığına alındı.
yılında da kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir.
Satır ()
Jokond ile Sİ-YA-U ()
Varan 3 ()
1+1=1 ()
Sesini Kaybeden Şehir ()
Benerci Kendini Niçin Öldürdü ()
Gece Gelen Telgraf ()
Portreler ()
Taranta-Babu'ya Mektuplar ()
Simavne Kadısı Oğlu şeyh Bedreddin Destanı ()
Kafatası ()
Bir Ölü Evi ()
Unutulan Adam ()