neyzen tevfikten şiirler / Neyzen Tevfik sözleri | Ilham veren alıntılar, Ilham veren sözler, Özlü sözler

Neyzen Tevfikten Şiirler

neyzen tevfikten şiirler

Neyzen Tevfik: Her Dönemin Muhalifi-Hiçliğin Efendisi

Eski zamanların ‘tutunamayanlarından’ Neyzen. Bazen bir dal bile bulamaz tutacak, bazen kör kuyularda merdivensiz kalakalır öyle.

Neyzen Tevfik’ten geriye ‘ney’inden dalga dalga yayılan bir hoş seda kalmıştır bu gök kubbenin altında. Neyzen şiiriyle, hicviyle, musikisiyle bir med-cezir fırtınasıdır, nerede patlayacağı, nerede dineceği bilinmeyen. Bazen deli veli arası, bazen varlık yokluk arası çoğu kez de yaşam ölüm arası salınır durur bir uçtan bir uca. Bazen gökyüzünde salınır, bazen de iner yeryüzüne Neyzen.

Ömer Hayyam gibi çok etkilemiştir beni. Hem bu dünyalı olup hem de bu dünyalı olamamak, hiçliği ararken yaşamı ağır bir yük olarak sırtlamak. ‘Sen gitsen de bu şehir arkandan gelecektir’ der Kavafis o enfes dizesinde. Nefes nefese gitsen de erisen de nefes nefese, nefes nefese kalsan da yok olup toprağa karışsan da bak Neyzen geldin bugüne. Sen ‘hiç’liği, ‘hiç’lik seni takip etti, sen yok olmak istedikçe o seni var etti. İyi ki ‘hiç’liğe inat var olmuşsun, varlığa inat yok olmuşsun. ‘Bir varmış bir yokmuş’un inleyen nefesi olmuşsun. O, hiçliğin efendisi, o hiçliğin kitabı. Hangi sayfayı okursan oku hiçliğe varır sonu.  Kaç zamandır içimde çoğalır durursun.

Eski zamanların ‘tutunamayanlarından’ Neyzen. Bazen bir dal bile bulamaz tutacak, bazen kör kuyularda merdivensiz kalakalır öyle. Bodrum’da doğar Neyzen ’da. Osmanlının sürgün yeri Bodrum. Doğduğun yer kaderindir misali bir sürgün gibi yaşar hayatı. Cevat Şakir Bodrum kalebentliğinde ‘maviye sürgün’, Neyzen ise hep ‘içine içine’.

Bu kadar zor olduğunu fısıldasalardı yaşamın, geldiğim gibi giderdim anamın karnına der. Yaşam saflıkta ağır mahkûmiyettir çünkü ona. Ana babası için yaşar biraz, onların masumiyeti pamuk ipliği ile bağlar Neyzen’i yaşama. Ama ha koptu ha kopacak inceliktedir yaşam onun ruhunda. Elinden tutup bir dost meclisine götürür baba küçük Tevfik’i, dizinin dibinde dinler ilk ‘ney’i. O küçük ruh dünyasında ‘ney’in iniltisiyle ‘düşe düşe düşeyazar arzın merkezine’. ‘Bir daha aslıma rücu edemeyecek kadar kendimden geçtim’ der çocuk yaşta. Bodrum’da dergahlarda dervişlerden dinlediği ‘ney’ onun sanatı, sesi ve nihayetinde ismi olur.

Daha sonra Urla’ya tayin olan öğretmen babası iyi bir eğitim almasını ister oğlunun. Tevfik, orada okula devam etse de berber Kazım efendiden kendisine ney dersi vermesini de rica eder. ’te ilk sara nöbeti hayatının akışını değiştirir. Aile başlangıçta hastalığın neyden kaynaklandığını düşünür ve onu neyden uzak tutar. Ancak tekrarlayan ataklar nedeniyle okuldan uzaklaştırılınca Tevfik hürriyete ve ‘ney’e kavuşur sonunda. ‘Kavuştu aşık-ı şeyda o yar-ı canana yine!’ diye kendiyle özdeşleşen ‘ney’i ile bütünleşir. Yaşamın sesi, ölümün nefesi ‘ney’le yolculuğu da başlar böylece.

Urla’da neyin yanı sıra cura, bağlama, tambura çalmayı da öğrenir. Zamanı neyle ve dağlarda avlanmayla geçer. İçi rahat etmeyen babası Tevfik’i İzmir’e götürür, orada İzmir İdadisine yatılı verir. Sara nöbetleri tekrar başlayınca okulu bırakmak zorunda kalır ve İzmir Mevlevihane’sine gider. O zamanlar Mevlevi Dergâhı İzmir aydınlarının toplandığı yerdir. Sultan Abdülhamid’in istibdadından kaçan muhalifler, özgürlük sevdalıları İzmir’e sığınır. Şair Eşref, Tevfik Nevzat, Hasan Rüştü, Tamburi ve Santuri Ali Efendi, Kemani Yeşova gibi birçok önemli şairle, düşünürle, müzisyenle tanışır. Ona hicvin kapıları açan Şair Eşref’le derin bir etkileşime girer ve onun dost meclisindeki yerini alır. Şiir de yazmaya başlar, ilk şiirini de ’de yayınlar. İzmir, Tevfik’in hayatında önemli duraklardan biri olur, Mevlevi dergahında sanat ve ilimle yoğrulan Tevfik, 20 yaşına geldiğinde usta bir neyzen ve şairdir.

’de İstanbul’a gelen Neyzen Fethiye Medresesi’ne girse de zamanın çoğunu Galata ve Yenikapı Mevlevihanelerinde geçirir. Tahsili sırasında sarık sarar, cübbe giyer, Kuran’ı hıfzeder, İmam-ı Gazali’yi, Molla Cami’yi inceler, şiirde, fıkıhta, mantıkta dönemin ustaları ile çalışır. O dönem Şair Mehmet Akif’le tanışması da hayatının önemli dönüm noktalarından biri olur. Neyzen Akif’e ney, Akif ise Neyzen’e Arapça, Farsça, Fransızca dersler verir. Farklı yaşam tarzlarına rağmen Akif Neyzen’in dervişliğinden etkilenir, ömür boyu birbirlerine her daim gönülden bağlı kalırlar. Hatta medresede giydiği cübbe ve şalvar yerine Neyzen’e ilk pantolon ve fesini de Mehmet Akif alır. O sıralar ‘ney’ dünyasını ‘mey’le de tanıştırır Neyzen. Hiçleşmeye doğru yürürken uğradığı duraklarda hem ‘ney’ hem ‘mey’ vardır. Neyzen ‘meşrebim Molla-yi Rumi, mezhebim Bektaşi’dir der. Kendini anlatmaya devam eder, ‘mey’de Bektaşi göründüm, ney’de oldum Mevlevi’.

Mehmet Akif Neyzen’i İstanbul’da Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Tevfik Fikret, Hacı Arif Bey, Tamburi Cemil, Yunus Nadi gibi dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçıları ile de tanıştırır. İstanbul cemiyet hayatına giren Neyzen köşklere, yalılara, konaklara hatta saray çevrelerine kadar her Meclis’e çağrılır. O sazıyla sözüyle ‘ney’i ile hicviyle İstanbul’da birçok Meclis’in şeref konuğu olmasına rağmen, kalender hayatını asla bırakmaz. Sadece konakların değil, başta Balat olmak üzere İstanbul meyhanelerinin de müdavimidir.  Hangi Meclis’te olursa olsun hiciv ustası olan Neyzen’in muhalif damarı taşkın bir su gibidir, kim gelirse önüne yıkar geçer. Abdülhamit’ten Nazırlara herkes onun sert bir hicvinden nasibini alır. Hapse atılır çoğu kez, affedilse de peşindeki hafiyeler bırakmaz onu. İnsanlar ondan uzaklaşır korkuyla. Abdülhamit’in ve hafiyelerin baskısından bunalan Neyzen, İstanbul&#;u terk eder Mısır&#;a gider.

Neyzen Mısır’da da neyini üfleyerek, meyini çekerek kâh saraylarda kâh meyhanelerde zamanını geçirir. Hatta bir ara arkadaşıyla Neyzenler Kahvesi’ni de işletir. Yaşamında önemli yere sahip Şair Eşref de Mısır’dadır. Osmanlı döneminde Mısır tasavvufun da merkezlerinden biridir. Neyzen, burada Bektaşiliğini daha da içselleştirir. ‘Abdülhamit’in Ağzından Bir Nutk-u Hümayun’ adlı hicvini kahvede okuyunca başına büyük işler açılır, gıyabında idama mahkûm edilir. Yetkililer onu Mısır&#;dan getirmek için bir hayli çaba sarfetse de Mısır&#;da ‘Kaygusuz Abdal’ dergahına sığınır.

Neyzen, yurda ancak ’de II. Meşrutiyet&#;in ilanından sonra döner. Meşrutiyet’le Hürriyet gelse de Neyzen’e pek uğramaz. ‘Sabah-ı Hürriyet’ adlı tiyatro oyununun yasaklanmasına karşı çıkan Neyzen bu sefer de İttihat Terakki’nin gazabına uğrar ve bir süre hapis yatar. [1]

Ben Bir Hiçim Zaten

Bektaşi Mevlevi tasavvuf erbabı bir kent dervişi olan Neyzen’in Talat Paşa ile yaptığı konuşma hiçliği nasıl içselleştirdiğini anlamak için önemlidir. Talat Paşa zor durumdaki Neyzen’e memurluk teklif eder. Neyzen memur olup ne yapacağım der. Talat Paşa yükselirsin adım adım deyip, memurluktaki aşamaları sayar, hatta sadrazamlığa kadar yolu var der. Sonrası diye sorar Neyzen. Sonrası padişahlık olduğu için, ‘hiç’ der Talat Paşa. Neyzen de ‘ben bir hiçim zaten, zahmete gerek yok o halde’ cevabını verir.

Taşlamalar-Hicivler

Neyzen Bektaşilikte öncelikle bağlama geleneğinde sözle sesin kardeşliğinin sırrına vakıf olur. Bektaşilikteki her şeyin ödünsüz tartışılabilme geleneği ise onu hem hiçliğe hem de hicve yöneltir. Hiciv yani taşlama sanatı onun müzmin muhalif kimliğinin ayrılmaz parçasıdır. ‘Bozuk düzende doğruyu ihbar etme’ sanatı olan hiciv Neyzen için hakikate doğru yol almada önemlidir. Behçet Kemal Çağlar Şark toplumlarında hiciv genellikle padişahın gözünden düşene, yani düşene tekme atma şeklindedir der. Oysa Namık Kemal mertliği ile iktidarda olana açıkça saldıran ve gerektiğinde küfür de savuran yeni hiciv Neyzen’in eseridir, diye açıklar. Hicvi doğrudan ‘otoriteye’dir Neyzen’in. Bu, Cumhuriyet yıllarında da değişmez. Örneğin, İsmet Paşa’yla geçinemez. DP iktidara geldiğinde yeni Bakanlardan biri, ‘hadi gözün aydın şimdi İsmet Paşa’yı daha çok taşlayabilirsin’ der. O da ‘ben düşenle uğraşmam benim işim hep tepedekilerle’ diye cevap verir.

Saraylarda, konaklarda, dergahlarda, meyhanelerde, köprü altlarında, akıl hastanesinde nerede olursa olsun halkın sıkıntılarını, dertlerini, sosyal yaşamın aksaklıklarını ağır bir dille hicveder. Tasavvuf konusundaki eğitimi, içsel derinliğinden dolayı dindar geçinen çevrelerdeki iki yüzlülüğe, riyakarlığa, yobazlığa ise hiç tahammülü yoktur.

Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,

Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü…

Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,

Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü!..’

Toplumun bireye dayattığı ne varsa ‘inanma, doğru değildir’ itirazı yükselir Neyzen’den. Kıymetli olan, hakikati arama yolculuğu ve bu yola kendini adamaktır. Hiyerarşik kalıplar, asabiyeci anlayışlar, toplu davranış ve söylemler Neyzen’e göre bireyin tek başına yapacağı ruhsal yolculuklarına prangadır. Birey özgürleşmelidir ki nefsini de ruhunu da terbiye edebilsin. ‘Ben hayatım boyunca hürriyeti aradım. Bulur gibi olduğum zaman da ya gasp ettiler veya çalıverdiler’ diyen Neyzen ‘her dönemin yalakalarına inat, her dönemin muhalifi olur’. Bedeni sağlıksız olsa da o güçlü muhalif duruşu nedeniyle sayısız kere hapis yatar; Abdülhamit’ten, Talat’a, Enver’e, İsmet Paşa’ya, Menderes’e, Kral Faruk’a, Hitler’e, Mussolini’ye yaşadığı dönemlerin bütün ‘otorite’ figürleri de Neyzen’in taşlamalarının kurbanı olur.

Neyzen ‘Melamilik’ felsefesinden de etkilenir. Örneğin kınanmaktan korkmaz Neyzen. Çünkü ona göre hak yoluna girdiğinde yani gerçeği aradığında, dünyalık her şey, mal, mülk, makam anlamını yitirdiğinde seni kınayanlardan, kınanmaktan korkmazsın. Neyzen de yaşam biçimiyle, içkisiyle, giyinmesiyle kınansa da aldırış etmez hiç, ona göre her kınamada mertebe atlar, Yaradan’a daha çok yaklaşır.

Doğu toplumlarında eleştiriler çoğunlukla yüze karşı değil, arkadan söylenme şeklindedir. Toplumun dayattığı doğrularda yaşamayan herkes kınanmanın bir parçası olur. O nedenle Neyzen’in eleştirileri, taşlamaları arkadan dolanmaz, adrese teslim mertçe yapıldığından Şark geleneğinden ayrılır.

Neyzen fazla içki tüketimi nedeniyle bedensel ve ruhsal sağlığını olumsuz etkileyen sıkıntılı günler geçirir. Hem dostu hem doktoru olan Mazhar Osman Bakırköy Akıl Hastanesi’nin 21 no’lu koğuşunu ona ayırır. İstediği zaman gelip kaldığı koğuşu, onun şiirlerini de yazdığı bir atölyeye döner. Yunus Emre gibi ‘bir ben vardır bende benden içerü’ deyip içeriye yol alırken, ‘neyden yükselen o mistik lahuti ses bazen beni Eflatûn&#;la boy ölçüşecek kadar akıllı bazen tımarhaneye iltica edecek kadar deli yaptıdiye açıklar med-cezirlerini.

İlk kitabı ‘Hiç’i ’da ikinci kitabı da yılında ‘Azab-ı Mukaddes’ adıyla yayınlanır. Ayrıca Neyzen’in hicivlerini okuduğu ’e yakın plağı da vardır. Yaşamında pek çok gömleği bulunan Neyzen akıllıya göre deli, otoriteye göre anarşist, yobaza göre dinsizdir. Neyzen kendisine yönelik tüm bu eleştirilere, horlamalara, yasaklamalara karşı şiirle, hicivle, neyle, meyle bir veli olarak yanıt vererek efsaneleşir. Kendine riyakarlık yapan bir mebusa da şu ünlü dörtlüğünü yazar:

Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;

Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler…

Künyeni almak için, partiye ettim telefon,

‘Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us dediler!

Vicdana Ses Vermek

Neyzen’in anlayışında dile gelmek, ses vermek ve ses olmak hep öne çıkar. İç yolculuğunun sesini neyle dile getiren Neyzen, hicivleriyle de haksızlığa uğrayanların sesi olur. Neyzen’e göre yaşamın özü dile gelmektir. Evren seslerin toplamından oluşur, bir şey sese dönüşürse ancak yaşama taşınır. Neyzen’e göre, ‘gönül denen yerde Kabe’yi inşa etmenin yolu’, ‘vicdana ses vermektir’. Vicdanı bedene hapsedip, ona ‘ses’ vermezsen adalet duygusu yiter, vicdanlar kanar.  Neyzen’i bugüne ulaştıran da çağının vicdanı olması ve vicdanına ses vermesidir.

Neyzen’in hayatı ve şiirleri üzerine yazan Hilmi Yücebaş’ın kitabındaki bir analiz de ilginçtir: ‘Mevlâna ile Neyzen için ‘izledikleri yol ne kadar farklı olsa da aynı hedef için Mevlâna Ney’i dergâha sokmuş, Neyzen onu dergâhtan çıkarıp halkın ayağına götürmüştür. Mevlana’nın Ney’i ile Neyzen’in Mey’i aynı tasavvuf potasında eriyen iki kardeştir. Mevlana’ya ‘Veli’, Neyzen’e ‘Deli’ diyenler ‘veli ile deli’ arasındaki tasavvuf bağlantısını anlamayanlardır.’[2]

‘Ney elinde, mey cebinde’ yaşayan derviş Neyzen Tevfik Kolaylı, 28 Ocak ’te vefat ettiğinde cenazesi de mahşer yeri gibidir, tıpkı gönlü gibi. Siyasetçiler, bürokratlar, yazarlar, çalgıcılar, sarhoşlar, sokak serserileri, kadınlar, gençler bin bir çeşit insan onu bir arada uğurlar.  Hasan Ali Yücel, ‘Neyzen evsizdi, Mozart mezarsız. Gönüllere girebildikten sonra bu türlü mahrumiyetlerden ne çıkar?’ der.

&#;

[1] Neyzen Tevfik, Hiç, Kapı Yayınları,

[2] Hilmi Yücebaş, Neyzen Tevfik Hayatı, Hatıraları, Şiirleri, Milliyet Dağıtım, 5. Baskı, , s.3

 

Neyzen Tevfik: Bir neyzenin nefesinden bir şairin kalemine

Baskı rejiminin karşıtı gençlerle istibdata karşı konuşmalar yapan Tevfik bu konuşmaların birisinde gözaltına alındı. On beş gün sonra salınmasına rağmen artık rejim karşıtı olarak kayıtlarda yerini almıştı. Bu sebeple peşinde gezen hafiyelerin de baskısıyla çevresinden uzaklaştı ve zamanının büyük bir bölümünü Beyoğlu meyhanelerinde geçirmeye başladı. Keskin bir dile sahip olan Tevfik, toplumdaki haksızlık, eşitsizlik ve adaletsizlikleri eleştirmekten baskıya karşı çıkmaktan kendisini alamadı. Çünkü o Neyzenliğinin yanında bir hiciv ustasıydı ve kulağı sadece musikiye değil toplumun aksayan yönlerine de yatkındı.

yılında Bektaşi dervişi olan Neyzen Tevfik hayatının geri kalanında bu inancı benimsedi. Fakat tasavvufta bulmak istediği huzur, o dönemde pek de adı anılmayan bir duyguydu.

İstanbul’daki baskının artması ile Mısır'a gitme kararı aldı. Burada bir arkadaşı ile bir Neyzenler Kahvehanesi açtı ve geçimini sanatçı yönüyle sağlamaya devam etti. Fakat huzursuzluk burada da peşini bırakmadı.

Mısır’da olduğu sıralarda alkolün etkisiyle bir buluşma esnasında tabancasını ateşlemesi ve duruşma esnasında da yargıçla yaşadığı tartışma sebebiyle 6 ay hapse mahkûm oldu. Bir süre sonra hapisten çıktı. Sığındığı Bektaşi tekkesinde bir süre kaldıktan sonra da meşrutiyetin tekrar ilanıyla beraber İzmir'e döndü.

Mısır’da peşini bırakmayan huzursuzluk misali İzmir’de de mahkûmiyet peşini bırakmadı Tevfik’in. İzmir’e dönüşünden sonra izlemeye gittiği tiyatro oyununun yasaklandığını öğrenmesi üzerine yaptığı konuşma yüzünden tekrar tutuklandı kısa bir süre sonra da serbest bırakıldı. Sanatının getirdiği cilve misali Tevfik, hicvi yalnızca şiirlerine yansıtmıyor adeta hicivle nefes alıyordu.

Yaşamındaki aksaklıklar evliliğinde de etkisini gösterdi. yılında Cemile Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Leman adını verdiği kızı dünyaya geldi fakat evlilikleri yürümedi ve Cemile Hanım kızı ile ailesinin yanına döndü.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir