kaynağı değiştir]
Kardiyovasküler sistemin modern anlamda anlaşılması doktor William Harvey (–)'nin çalışmasıyla başlamıştır. Harvey De otu ordis ("Kalp ve Kan Hareketleri Üzerine") adlı kitabında kan dolaşımını anlatmıştır. İngiliz rahip Stephen Hales yayınlanan ilk tansiyon ölçümünü yılında gerçekleştirmiştir.[88][89] Yüksek tansiyonun bir hastalık olarak tanımlanması, diğerleri ile birlikte, yılında Thomas Young ve yılında Richard Bright tarafından gerçekleştirilmiştir.[88] Bir insanda böbrek hastalığı bulgusu olmaksızın yüksek tansiyon görüldüğü ilk kez Frederick Akbar Mahomed (–) tarafından rapor edilmiştir.[90] Bununla beraber, yüksek tansiyonun klinik bir vaka olması ’da Scipione Riva-Rocci tarafından kolluklu tansiyon ölçme aletinin icat edilmesiyle gündeme gelmiştir.[91] Bu buluş, tansiyonun kliniklerde ölçülebilmesine olanak sağlamıştır. yılında, Nikolai Korotkoff atardamar stetoskopla dinlenirken tansiyon ölçme aletinin kola geçirilen kısmındaki hava boşaltıldığında duyulan Korotkoff seslerini tanımlayarak sistemi geliştirmiştir.[89]
Tarihsel olarak, “sert nabız” olarak adlandırılan hastalığın tedavisinde kan boşaltma ya da sülük uygulamalarıyla kan miktarı azaltılıyordu.[88] Çin’deki Sarı İmparator, Cornelius Celsus, Galen ve Hippocrates kan boşaltma yöntemini savunuyordu.[88] Yüksek tansiyon için etkili bir farmakolojik tedavinin olmadığı ve yüzyıllarda, hepsi sayısız yan etkiye sahip üç tedavi yaklaşımı kullanmaktaydı. Bu yaklaşımlarda sodyum ciddi anlamda kısıtlanıyordu (örneğin, pirinç diyeti [88]), sempatektomi (sempatik sinir sistemi parçalarının ameliyatla çıkarılması) ve pirojen tedavisi (ateşe yol açan ve dolaylı olarak tansiyonu düşüren maddelerin enjekte edilmesi).[88][92] Yüksek tansiyon için ilk kimyasal olan sodyum tiosiyanat yılında kullanılmıştır fakat pek çok yan etkisi vardır ve popüler olmamıştır.[88]İkinci Dünya Savaşı sonrasında çeşitli başka maddeler de geliştirilmiştir. En popüler ve makul derecede etkili olanlar tetrametilamonyum klorid ve türevi heksametonyum, hidralazin ve reserpin (tıbbi Rauwolfia serpentina bitkisinden elde edilmiştir) olmuştur. Ağız yoluyla alınan ve iyi tolere edilen ilk maddelerin keşfedilmesi çığır açan bir buluş olmuştur. Bunlardan ilki, ilk tiazitidrar söktürücü olan klorotiazid olup sulfanilamit antibiyotiğinden geliştirilmiş ve ’de kullanıma sunulmuştur.[88][93] Bu madde, tuz atılımını artırırken sıvı birikimini önlüyordu. Gaziler İdaresi’nin sponsorluğunda yapılan rastgele kontrollü denemede, hidroklorotiazit artı reserpin artı hidralazin ile plasebo madde karşılaştırılmıştır. Tedavi görmeyen yüksek tansiyonlu kişilerin bulunduğu grupta tedavi edilen hastalara göre çok daha fazla komplikasyon geliştiğinden, çalışma erken safhada duruldurulmuş ve onların tedaviden mahrum bırakılması etik bulunmamıştır. Çalışmaya düşük tansiyonlu kişilerle devam edilmiş ve tedavinin orta derecede hipertansiyonlu kişilerde dahi kardiyovasküler ölüm riskimi yarıdan fazla oranda engellediği görülmüştür.[94] yılında, klorotiazidi geliştiren ekibe Lasker Özel Halk Sağlığı Ödülü verildi.[92] Bu çalışmaların sonuçları sayesinde, yüksek tansiyon hakkında halk bilincini artırma amaçlı halk sağlığı kampanyaları yapılmış ve yüksek tansiyonun ölçülmesi ve tedavisi teşvik edilmiştir. Bu tedbirlerin yılları arasında felç ve iskemik kalp kastalığında görülen %50’lik düşüşe en azından kısmen katkısı olduğu görünmektedir.[92]
İkincil hipertansiyon bir hastalığın komplikasyonu olarak ortaya çıkan hipertansiyondur. Böbrek hastalığı hipertansiyonun en yaygın ikincil nedenidir.[12] Hipertansiyona Cushing sendromu, hipertroidizm, hiportroidizm, akromegali, Conn sendromu ya da hiperaldosteronizm, hiperparatiroidizm ve feokromositoma gibi endokrin ile ilgili durumlar da sebep olabilir.[12][33] İkincil hipertansiyonun diğer sebepleri arasında obezite, uyku apnesi, hamilelik, aort daralması, aşırı meyan kökü tüketimi ve belirli reçeteli ilaçlar, bitkisel ilaçlar ve yasadışı uyuşturucular yer alır.[12][34]
Renal hipertansiyon: en belirgin nedeni böbrek iskemisidir. Renal arterlerdeki/arteriollerdeki kan debisi düştüğünde jukstaglomerüler aparatta gerçekleşen renin üretimi hızla artarak dolaşıma verilir. Renin karaciğerde üretilen angiotensinogen’i angiotensin’e (angiotensinogen-hypertensinogen-renin substrate) çevirir. Bu madde angiotensin I niteliğindedir daha sonra angiotensin II’ye değişir ve kan basıncını hızla yükseltir. Bu süreçte sürrenal korteksindeki aldosteron üretimi de artar (RAAS). Tek taraflı böbrek lezyonuna bağlı renal hipertansiyonda o böbreğinin çıkarılmasıyla kan basıncı normale döner (tek taraflı hipoplazi, tümör, hidronefroz).[2][12][20][35] Renal hipertansiyon şu durumlarda görülür:
Endokrin Hipertansiyon: endokrin sistem patolojilerinin yol açtığı hipertansiyon grubudur.[2][12][20][35]
Santral Sinir Sistemi ile ilgili hipertansiyon: kan basıncı santral sinir sisteminin bulbustaki merkezlerinde düzenlenir. Bu merkezler beyin korteksinin ve thalamus’un etkisi altındadır. Düşünce ve duygularla uyarılırsa kan basıncı yükselir. Ayrıca yangılarda, intrakraniyal basınç artışlarında ve tümörlerde bulbustaki merkezler zarara uğrarsa hipertansiyon belirebilir.[2][12][20][35]
Gebelik toksemisi: eklampsi ve pre-eklampside hipertansiyon, ödem ve albuminüri görülür. Tabloya bilinç kaybının ve kramplar daeklenebilir, ölümle sonlanabilir. Nedeni plasentada kökenli vazoaktif maddeler ve sodyum retansiyonudur.[2][12][20][35]
Kardiyovasküler nedenlere bağlı hipertansiyon: kalp-damar hastalıklarının sonucunda ortaya çıkar.[2][12][20][35] Başlıca nedenleri: