çocuğa mektup örnekleri / Çocuklardan depremzede çocuklara mektup: Her zaman yanınızdayız - Güncel yaşam haberleri – Sözcü

Çocuğa Mektup Örnekleri

çocuğa mektup örnekleri

Dünya Çocuklarına Mektup

Bugünün ve yarının sevgili çocukları,

Otuz yıl önce, bir yandan arka planda dünyanın düzenini değiştiren gelişmeler yaşanırken (Berlin Duvarının yıkılması, Güney Afrika’da ırkçılığın çöküşü, dünya çapında internetin doğuşu), diğer yandan dünya çocukların ve çocukluğun savunulması adına bir araya geldi. O zamanlar dünyadaki ebeveynlerin çoğu diktatörlükler ya da başarısız hükümetler altında yetişmiş olsalar bile çocukları için daha iyi bir yaşamın, daha çok fırsatın ve daha fazla hakkın özlemi içindeydi. Böylece, liderler yılında dünya çocuklarını korumak ve haklarını yaşama geçirmek üzere tarihi bir taahhütte bulunacakları, nadir gerçekleşen bir küresel birlik içerisinde bir araya geldiklerinde, bir sonraki kuşak için gerçekten umutlu bir hava hâkim olmaya başladı.

Peki, o günden bu yana ne kadar mesafe alabildik acaba? Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin benimsenmesini izleyen onar yıllık üç dönem içinde büyük artış gösteren dünya nüfusuna rağmen ilkokula gitme olanağından yoksun çocuk sayısını hemen hemen yüzde 40 azalttık. 5 yaşından küçük bodur çocuk sayısı milyon azaldı. Otuz yıl önce çocuk felci her gün hemen hemen çocuğu felçli bırakıyor ya da öldürüyordu. Bugün çocuk felci vakalarının görülme sayısı yüzde 99 oranında engellendi. Sağlanan bu ilerlemenin arka planındaki aşı, ağızdan sıvı tedavisi ve daha iyi beslenme gibi müdahalelerin pek çoğu pratik ve maliyet etkin özellikler taşıyordu. Dijital ve mobil teknolojinin yaygınlaşması ve diğer yenilikler, kritik hizmetlerin ulaşılması güç bölgelere götürülmesini ve fırsatların yaygınlaştırılmasını daha kolay ve etkin hale getirdi.

Ne var ki hala yoksulluk, eşitsizlik, ayrımcılık ve uzaklık gibi nedenler her yıl milyonlarca çocuğu haklarından yoksun bırakmakta; günümüz koşullarında bile her gün 5 yaşından küçük 15 bin çocuk çoğunlukla tedavi edilebilir hastalıklar ve diğer önlenebilir nedenlerden dolayı hayatını kaybetmektedir. Aşırı kilolu çocuk sayısında alarm verici bir artış görülürken kız çocuklar da anemiye maruz kalmaktadır. Açıkta tuvalet yapma ve çocuk evlilikleri gibi inatçı sorunlar çocukların sağlığını ve geleceğini tehdit etmeye devam etmektedir.  Okula giden çocukların sayısı her zamankinden daha yüksek olmasına rağmen, kaliteli eğitim hedefine ulaşılamamıştır. Okula gitmekle öğrenmek aynı anlama gelmemektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ilkokul çocuklarının yüzde 60’ından fazlası öğrenme açısından asgari yeterliliğe ulaşamamakta, dünyadaki gençlerin yarısı okullarında ve çevrelerinde şiddete maruz kalmaktadır. Dolayısıyla okul bu gençler için güvenli bir yer algısı yaratmamaktadır. Silahlı çatışmalar çocukları hak ettikleri korunmadan, sağlıktan ve gelecekten yoksun bırakmaktadır. Çocuk haklarının ihlalerine ilişkin halihazırda devam eden sorunlar hayli uzun bir liste oluşturmaktadır.

Ve sizin kuşağınız, bugünün çocukları, zamanında ebeveynlerinizin tasavvur edemeyecekleri yeni bir takım güçlüklerle, küresel ölçekte gerçekleşen değişimlerle karşı karşıyasınız. İklimimiz tahminlerin ötesinde bir değişim geçirirken, mevcut eşitsizlikler derinleşmektedir. Teknoloji dünyayı algılama biçimimizi dönüşüme uğratmaktadır. Ve her zaman olduğundan daha çok sayıda aile göç yollarına düşmektedir. Çocukluk dediğimiz dönem artık değişmiştir ve bizim de yaklaşımlarımızı buna göre değiştirmemiz gerekmektedir.

Dolayısıyla, Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin geride kalan 30 yılına bakarken geleceğe de, sonraki 30 yıla da bakmamız gerekmektedir. Sizleri yakından ilgilendiren konularda günümüzün çocukları ve gençleri olarak sizlere kulak vermeli, yirmi birinci yüzyıl sorunlarına yirmi birinci yüzyıl çözümleri bulmak için birlikte çalışmaya başlamalıyız.

Bütün bunların ışığında, geleceğinizden endişe duymamın, buna rağmen ortada umut olduğunu düşünmemin sekiz nedenini aşağıda sıralıyorum:

1. Temiz suya, temiz havaya ve güvenli iklime ihtiyacınız var

Neden endişeliyim: Tüm çocukların yaşamlarını sağlıklı biçimde sürdürebilmek için yaşanacak temiz bir çevreye, solunacak temiz havaya, yiyecek ve içeceğe ihtiyaç duyduğu hepimizin kabul ettiği bir gerçek.  Bu gerçeğin yılında vurgulanması tuhaf gelebilir. Ne var ki iklim değişikliği, bu temel hakların hepsine, aslında çocukları yaşatma ve çocuk gelişimi alanında son 30 yılda elde edilen kazanımların çoğuna zarar verebilecek niteliktedir.  Belki de, bir sonraki çocuk kuşağının haklarına yönelik bundan daha büyük bir tehdit olmayabilir.

Gıda ve Tarım Örgütü geçtiğimiz yıl iklim değişikliğinin son dönemde giderek yaygınlaşan küresel açlığın ardındaki başlıca neden olduğunu ve tırmanışa geçen kuraklık ve sel gibi faktörlerin gıda üretimini olumsuz biçimde etkilediğini, sonraki çocuk kuşağının ise açlık ve gıda yetersizliğinin en ağır yükünü omuzlamak zorunda kalacağını açıkladı. İklim değişikliğinin sonucu olan aşırı hava olaylarına şimdiden tanıklık ediyoruz; doğal afetler daha sık ortaya çıkıyor ve daha yıkıcı sonuçlara yol açıyor. Geleceğe ilişkin tahminler değişse bile, yılı için Uluslararası Göç Örgütü tarafından tüm dünyadaki çevresel göçmen sayısının sıklıkla milyon olacağı yinelenirken, bu sayının 1 milyara kadar çıkacağını öngören tahminler de görülmektedir.

Hava sıcaklıkları arttıkça ve su azaldıkça suyla bulaşan hastalıkların ölümcül etkilerine en fazla maruz kalanlar yine çocuklar olmaktadır. Günümüzde yarım milyarı aşkın sayıda çocuk sellerin en çok meydana geldiği bölgelerde, milyon kadar çocuk da kuraklığın en şiddetli görüldüğü bölgelerde yaşamaktadır.  Geçimin özellikle tarıma, hayvancılığa ve balıkçılığa dayandığı Sahel gibi bölgeler iklim değişikliğinin sonuçlarından daha fazla etkilenmektedir. Gelecekte bu kurak bölgede gerçekleşen yağışların daha kısa süreli ve daha az öngörülebilir şekilde oluşacağı tahmin edilirken, alarm verici bir husus olarak bölgedeki ısınmanın küresel ortalamadan bir buçuk kat daha hızlı gerçekleştiğine de dikkat çekilmektedir. Sahel’de iklim daha sıcak, yoksullar daha yoksul hale gelmekte ve bu olumsuz koşulların da tetiklediği toplumsal sıkıntılar silahlı gruplar tarafından yaygın biçimde istismar edilmektedir.

Çocukların sağlığına zarar veren hava kirliliğinin, zehirli atıkların ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmesinin etkileriyle bu sorunların daha da ağırlaşması beklenmektedir. yılında elde edilen verilere göre yaklaşık milyon çocuk, hava kirliliği zehir düzeyinin en yüksek olduğu bölgelerde yaşıyor. Buralardaki kirlilik düzeyi, uluslararası standartlarca belirtilen seviyeden altı kat daha fazla ve bu durum 5 yaşından küçük yaklaşık bin çocuğun hayatını kaybetmesinde rol oynayıp,  çocukların beyin ve ciğer gelişiminde kalıcı hasarlara neden olacak.

Ve yılına gelindiğinde, her dört çocuktan biri aşırı su sıkıntısı çekilen yerlerde yaşıyor olacak ve binlerce çocuk da kirli su yüzünden hastalanacak. Temiz, yeterli ve erişilebilir su kaynaklarının idaresi, korunması ve plastik atıkların yönetilmesi gibi kavramlar günümüzde çocuk sağlığını tanımlayan etmenler haline gelmektedir.

Umut neden var: İklim değişikliğinin temel nedenlerine karşı hükümetler ve iş çevreleri birlikte hareket etmeli, Paris Anlaşması doğrultusunda sera gazı emisyonlarını azaltmalıdır. Bu arada, çevrenin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak uygulamalar bulma çabalarına birinci derecede öncelik verilmelidir.

UNICEF aşırı hava olaylarının etkilerini hafifletmek için çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların arasında fırtınalara ve tuzlu su sızmalarına dayanıklı su şebekesi tasarımları, okul binalarının güçlendirilmesi, hazırlık tatbikatlarının desteklenmesi ve toplum sağlığını güçlendirme sistemlerine yardım edilmesi de yer almaktadır. Akifer Dolum Yönetimi  (ADY) sistemleri gibi yenilikler (daha büyük ölçeklerde devreye sokulduğunda) temiz su rezervuarlarını muhafaza edebilir ve böylece milyonlarca çocuğu kıtlık ve hastalık gibi tehlikelerden koruyabilir.

Sahel gibi karmaşık ortamlarda bile umut bulunmaktadır. Çünkü çalışmaya ve fırsatlara aç genç bir nüfusa sahip olan bu bölge; iklim de yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının harekete geçirilmesi açısından büyük imkânlar sunmaktadır. Eğitime ve istihdam imkânlarına yapılacak yatırımlar, güvenlik ve yönetimin iyileştirilmesi sayesinde bölgenin iklim değişikliği karşısında dayanıklılık geliştirmesi ve duruma uyum sağlaması konusunda iyimser olmak için her türlü nedene sahibiz.

Hava kirliliğinin önlenmesinde hükümetlerin ve iş çevrelerinin, fosil yakıt tüketiminin azaltılmasında, daha temiz tarımsal, sınai ve ulaştırma sistemleri geliştirilmesinde ve yenilenebilir enerji kaynaklarında ölçek büyütülmesini hedefleyen yatırımlar konusunda birlikte çalışması gerekmektedir. Birçok hükümet katı düzenlemeler getirerek enerji santrallerinin, sanayi tesislerinin ve karayolu taşıtlarının yol açtığı kirliliği azaltmak üzere harekete geçmiştir.  ABD Çevre Koruma Kuruluşu tarafından yılında yapılan bir araştırmaya göre ülkedeki tarihli Temiz Hava Yasası, harcanan 1 dolar karşılığında yurttaşlara sağlık alanında 30 dolar değerinde yarar sağlamıştır. Bu tür politikalar, bebeklerin henüz küçücük ciğerlerini ve beyinlerini havadaki zararlı kirleticiler ve maddelerden koruma açısından büyük önem taşımaktadır.

Bu arada hava kirliliğinin çocuk sağlığı üzerindeki en olumsuz etkilerini azaltabilecek çözümler aramamız büyük önem taşımaktadır. Moğolistan’ın başkenti Ulaanbaatar kış mevsiminde hava kirliliği en fazla olan kentler arasında yer almaktadır. Bu kirliliğin en büyük kaynağı da kent nüfusunun yüzde 60’ının yakıt olarak kömür kullanmasıdır. UNICEF’in konuyla ilgili uzmanları hükümetler, akademi, özel sektör gibi farklı gruplarla birlikte kömür tüketimini azaltmak ve hava kalitesini iyileştirmek amacıyla geleneksel evler için enerji etkin çökümler tasarlamaya ve uygulamaya başlamıştır.  Bunların arasında “ Yüzyıl Yurdu” da yer almaktadır.

Bu arada plastik maddeleri yenilikçi yöntemlerle dönüştürmenin ve yeniden kullanmanın yollarını buluyoruz; zehirli atıkları azaltırken çöpleri faydalı biçimde yeniden kullanabiliyoruz. Kolombiya’da bir sosyal girişim olan Conceptos Plasticos dışı PVC olmayan plastikten tuğla üreten bir teknik geliştirmiştir. Alışılagelmiş tuğladan daha ucuz, daha hafif ve daha dayanıklı olan bu malzeme derslik inşasında kullanılmaktadır. Afrika’da geri dönüşüm materyali kullanılarak inşa edilen ilk derslik bu yılın başlarında Fildişi Sahili’nde birkaç hafta gibi kısa bir sürede hizmete açılmıştır. Bu dersliğin maliyeti geleneksel dersliklere göre yüzde 30 daha ucuzdur. Plastik atıkları inşaat tuğlalarına dönüştüren bu yenilikçi yaklaşım plastik atık yönetimi sorununu fırsata çevirecek potansiyele sahiptir; böylece eğitim hakkı okul inşası bağlamında ele alınırken hem ilgili toplumlar güçlendirilmiş, hem de çevre daha temiz hale getirilmiş olacaktır.

2. Dördünüzden birinin çatışma ve afet bölgelerinde yaşayıp okula gitme ihtimali var  

Neden endişeliyim: Savaşın ilk mağdurları her zaman çocuklar olmaktadır. Bugün çatışmalara sahne olan ülke sayısı Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin benimsendiği yılından bu yana en yüksek düzeye ulaşmıştır. Günümüzde her dört çocuktan biri şiddetli çatışmaların ya da doğal afetlerin etkilediği ülkelerde yaşamaktadır; 28 milyon çocuk savaş ve güvensizlik gibi nedenler yüzünden evlerinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu çocuklardan pek çoğu okuldan birkaç yıl uzak kaldığı gibi gelecekteki eğitimleri ve kariyerleri açısından önem taşıyan eğitim belgelerinden de yoksun kalmaktadır. Çatışmalar ya da doğal afetler, çoğu başka ülkelere giden ya da kendi ülkesinde yerinden edilen 75 milyon çocuğun ve gencin eğitimini kesintiye uğratmıştır.  Bu, tek tek her çocuk için kişisel bir trajedi anlamına gelmektedir. Bir kuşağın tamamının hayallerini terk etmesi insan potansiyelinin korkunç biçimde israfı demektir. Daha da kötüsü, eğitimsiz çocuklardan kayıp, hayal kırıklığı yaşayan ve öfkeli bir kuşak yaratılması ileride hepimizin bedel ödeyeceği tehlikeli bir risk sayılmalıdır.

Umut neden var: Kimi devletler mültecilerin eğitimlerini sürdürebilmelerini sağlamak üzere etkili politikalar uygulamıştır. Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki savaştan kaçan çok sayıda çocuk Lübnan’a ulaştığında hükümet yüzbinlerce çocuğa zaten çeşitli zorlukların baskısı altında olan kamusal okul sisteminde yer bulabilmek gibi bir sorunla karşılaşmıştır. Uluslararası ortakların da yardımıyla bu sorun bir fırsata dönüştürülmüş, bir yandan Lübnanlı öğrenciler için eğitim sisteminde iyileştirilmelere gidilirken diğer yanda mülteci çocuklar okul sistemiyle bütünleştirilmiştir. 

Dijital yenilikler bu alanda daha pek çok şey başarmamızda bize yardımcı olabilir. UNICEF bir ‘öğrenme pasaportu’ geliştirilmesinde Microsoft ve Cambridge Üniversitesi ile ortak çalışma içindedir. Bu dijital platform çocuklara ve gençlere kendi ülkelerinde ve sınır ötesinde öğrenme fırsatı yakalamalarını kolaylaştırma amacı taşımaktadır. Öğrenme pasaportu sığınmacıların, göçmenlerin ve kendi ülkelerinde yerlerinden edilen kişilerin bulundukları ülkelerde denenmekte ve pilot ölçekte uygulanmaktadır. Dijital açıdan kapsayıcı bir ülke, durumları ne olursa olsun, gençlerin eğitime erişimlerini sağlamak zorundadır. Dijital öğrenme pasaportu gibi çözümlerin daha geniş ölçeklerde uygulanması, yerlerinden edilmiş milyonlarca çocuğun gelişimleri açısından ihtiyaç duydukları becerileri edinmelerine yardımcı olacaktır.

3. Zihinsel sağlık konusunda konuşmak sakıncalı bir iş olmaktan çıkmalı

Neden endişeliyim: Günümüzün ergenleri hakkında okuduklarımızın, televizyonda ve filmlerde gördüklerimizin hepsine inansaydık bunların vahşi ve anti-sosyal bir güruh oluşturduklarını düşünmekten başka seçeneğimiz kalmazdı. Nitekim, bu tablo gerçekliği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. Aslında eldeki kanıtlar bugünün gençlerinin önceki kuşaklara göre daha az sigara ve içki içtiklerini, başlarını daha az belaya soktuklarını ve daha az risk aldıklarını göstermektedir. O kadar ki kendilerine “Makul Kuşak” bile denebilir.

Bununla birlikte, ergenler söz konusu olduğunda olumsuz yönde son derece kaygı verici bir ilerleme gösteren bir risk alanı da var. Gençlerin hala içlerinde taşıdıkları o görünmez zaafı hatırlatan bir durum. 18 yaşından küçükler arasında zihinsel sağlık bozuklukları son 30 yıldır sürekli olarak yaygınlaşmış ve depresyon gençler arasındaki engellilik durumlarının başlıca nedenlerinde biri haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tahminlerine göre yılında kendine zarar verme sonucu 62 bin ergen hayatını kaybetmiştir. Günümüzde ise yaş grubunda meydana gelen ölümlerin nedenleri arasında kendine zarar verme üçüncü sırada yer almaktadır.

Bu, yalnızca varlıklı ülkelere ilişkin bir sorun değildir. DSÖ’nün tahminlerine göre yılındaki ergen intiharlarının yüzde 90’ından fazlası düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde meydana gelmiştir. Düşük gelir düzeyindeki ülkelerde ağır zihinsel sorunları olan gençlerin genellikle tedavi ve destekten yoksun kaldığı gerçeği ortadadır; ancak bununla birlikte dünyada bu sorunu aştığını iddia edebilecek henüz tek bir ülke bile bulunmamaktadır. DSÖ’nün zihinsel sağlık uzmanı Shekhar Saxena şöyle söylüyor: “İş zihinsel sağlığa geldiğinde tüm ülkeler gelişmekte olan ülkelerdir.” Düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerin çoğunun zihinsel sağlık konusuna toplam sağlık bütçelerinden yüzde 1’den az, yüksek gelir düzeyindeki ülkelerin ise yüzde oranında pay ayırdığı göz önüne alındığında bu konuya tüm dünyada daha büyük öncelik tanınması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

UNICEF, aklın alamayacağı travmalar yaşamış; cinsiyet ayrımcılığına, aşırı yoksulluğa, cinsel şiddete, engellilik durumlarına ve kronik hastalıklara maruz kalmış çocuklarla çalışmaktadır. Bunlar, çatışmalı ortamlar ve diğer deneyimler nedeniyle zihinsel sıkıntı yaşama olasılığı yüksek olan çocuklardır. Sonuçta ortaya çıkan maliyetin sadece kişisel değil aynı zamanda toplumsal bir boyutu da söz konusudur. Dünya Ekonomik Forumu zihinsel sağlığı, bulaşıcı olmayan herhangi bir sağlık sorununa göre ekonomiye getirdiği yük bakımından en ağır olan durumlar arasında saymaktadır. Büyüyen krize, kendine zarar verme ve intihar gibi eylemlerdeki endişe verici artışa ilişkin bunca kanıta rağmen, küresel sağlık programlamasında ergenlerde zihinsel sağlık ve iyi hissetme konusuna genellikle hak ettiği yer verilmemektedir.

Umut neden var: 14 yaşından önce belirtileri başlayan ve yaşam boyu süren zihinsel sağlık sorunları söz konusu olduğunda yaşa uygun destekleyici, önleyici, tedavi ve rehabilite edici müdahalelere öncelik tanınmalıdır. Erken teşhis ve tedavi, zihinsel sorunlar kriz noktasına ulaşmadan, genç yaşamlar zarar görmeden ve yitirilmeden gerçekleştirilecek önleyici müdahaleler açısından kilit öneme sahiptir. Ne var ki genç insanlar henüz erken aşamalarda yardım aradıklarında önlerine çıkan engel, toplumların zihinsel sağlık konusunu açıkça konuşmalarını engelleyen yerleşik damgalamalar ve tabulardır. Ama sevindirici bir şekilde, gençler bir alanda daha öncülük ederek, bu tabuların çözülmesinde rol oynamaya başlamıştır. Başkalarının da aynı şeyleri yapacak gücü kendilerinde bulmaları umuduyla hükümet dışı kuruluşlar kurmakta, uygulamalar geliştirmekte, farkındalık yaratmakta, zihinsel sağlık sorunlarına ilişkin kendi mücadelelerini ve çabalarını dile getirmektedirler.

UNICEF zihinsel sağlık konusunun açık biçimde tartışılması için okullarda kampanyalar yürütmektedir. Örneğin, dünyada ergenler arasında intihar oranlarının en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Kazakistan’da UNICEF, okulda uygulamaya konulan geniş ölçekli bir pilot program aracılığıyla ergenlerde zihinsel sağlığı geliştirmeye yönelik çabalarına hız vermiştir. Program kapsamında farkındalık düzeyi yükseltilmiş, riskin yüksek olduğu durumları tespit etmek üzere personel yetiştirilmiş ve güç durumdaki ergenlerin uzman sağlıkçılara yönlendirilmesi sağlanmıştır. Pilot uygulamaya hemen hemen genç katılmış, gençlerin durumunda önemli iyileşmeler sağlanmıştır. Sonrasında ise programın ölçeği bu kez 3 bin okulu kapsayacak şekilde büyütülmüştür.

Ergenlerde zihinsel sağlık ve intiharları önleme konularına öncelik tanınması sayesinde yaş grubunda kendine zarar verme sonucu gerçekleşen ölüm vakaları ülke ölçeğinde yüzde 51 azalmış ve bu yaş grubunda yılında olan intihar sayısı yılında ’e düşmüştür.  Belki de en önemli gelişme, bugün zihinsel sağlık konularının ana akım temel sağlık hizmetleri kapsamına alınmaya başlanması ve gençleri çoğu kez yardım almaktan alıkoyan damgalama durumlarında gerileme görülmesidir.

4. Aranızdan 30 milyonu doğduğu yerden başka bir yere göç etmiş durumda

Neden endişeliyim: Göç tarih boyunca insan deneyimlerinin bir parçası olmuştur. Binlerce yıldır çocuklar ve aileleri doğdukları yerlerden ayrılıp eğitim ya da çalışma imkânları için başka toplumların arasına yerleşmektedir. Durum bugün de farklı değildir. En az 30 milyon çocuğun kendi ülkesinin sınırlarını aşıp başka ülkelere gittiği hareketli bir dünyada yaşıyoruz.  

Pek çok kişiye göre göçün ardındaki itici güç daha iyi bir yaşam arayışıdır. Ne var ki pek çok çocuk açısından göç pozitif bir tercih değil acil bir ihtiyaçtır. Basitçe söylenirse, bu çocukların doğdukları yerlerde güvenli, sağlıklı ve varlıklı bir yaşam kurma fırsatları yoktur. Göçün ardındaki neden umutsuzluk olduğunda çocuklar yasal izin olmadan göç yollarına düşebilir ve böylece sözde ‘düzensiz’ ya da ‘kaçak’ göçmen haline gelebilirler. Bu çocukların göç yolları çoğu kez çöllerden, okyanuslardan ve silahlı güçlerin bulunduğu sınırlardan geçmekte, çocuklar bu sırada şiddet, istismar ve sömürü gibi tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır. 

Ve bugün dünyanın tanık olduğu en büyük göç olayları kırsaldan kente göç eden insanlarla birlikte, sınır ötesinde değil ülke sınırları içinde gerçekleşmektedir. Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin kabul edildiği yılında dünyadaki çocuk nüfusunun çoğu kırsal alanda yaşamaktaydı. Bugünse çoğunluk kentlerdedir ve kentleşme oranı artmaktadır. Genellikle kentlerde yaşayanlar hizmetlere ve fırsatlara erişim açısından daha iyi durumda olsalar bile, buradaki eşitsizlikler daha büyük olabileceğinden kentlerde yaşayan dezavantajlı çocukların durumu kırsaldaki çocuklara göre daha kötü olabilmektedir.  Örneğin her 4 ülkeden birindeki en yoksul kentli çocukların beş yaşına gelmeden ölme olasılığı kırsaldaki en yoksul çocuklara göre daha büyüktür. Ayrıca, 6 ülkeden birinde en yoksul kentli çocukların ilköğrenimini tamamlama olasılığı kırsaldaki en yoksul çocuklara göre daha azdır.

Umut neden var: Temeldeki nedenler ele alınıp durumun değişme olasılığının olmadığı belirleninceye kadar hiçbir çocuk kendi ülkesinden göç etme zorunluluğu seafoodplus.info kastedilen, toplum ve çete şiddeti gibi sorunların çözülmesi,  koruma sistemlerinin çocukların kendilerini toplumlarında güvende olmalarını sağlayacak şekilde güçlendirilmesi, kaliteli eğitim ve iş fırsatlarına erişimin yaygınlaştırılması ve gençlerin gerek kendileri gerekse ülkeleri için daha iyi ve daha güvenli bir gelecek inşa etmek üzere gerekli becerileri edinmeleridir.

UNICEF’in tahminlerine göre on binlerce çocuk aileleriyle ya da kimi zaman tek başına yasal izin olmadan göç etmektedir ve bu da onları her tür olumsuzluğa açık hale getirmektedir.  Çocuk göçmenlerin (yasal olsun olmasın) haklarının gözetilmesi esastır. Nerede olurlarsa olsunlar ve hikayeleri ne olursa olsun göçmen çocuklar en ön plana alınmalıdır. Hükümetler, göç yasalarının uygulanmasında çocukların yüksek yararlarını gözeterek çocuklara öncelik tanıyabilir. Hükümetler, mümkün olan durumlarda aileleri bir arada tutmalı ve gözaltına alma uygulaması yerine bakıcı aile ya da grup evleri gibi yararı kanıtlanmış alternatiflere başvurmalıdır. Nitekim bugün pek çok hükümet bu tür alternatif tedbir ve uygulamaları başarılı biçimde test etmektedir.

Sözde “kentli olma avantajı" denilen durum, ortalamaların ötesine baktığımızda ve varlık durumunu kontrol ettiğimizde geçerliliğini yitirmektedir. Dolayısıyla, çocuk yaşatma ve çocuk gelişimini destek amaçlı sosyal politikalar ve programların en yoksul ve en marjinal konumdaki kentli çocuklara daha fazla dikkat etmesi gerekir. Modern kentler temiz su, sağlık ve sosyal hizmetlere, eğitim fırsatlarına erişim açısından genellikle daha iyi durumdadır. O halde kent yöneticileri, kentlerinde yaşayan çocuklara erişim ve fırsat eşitliği sağlarlarsa, kent yaşamı çocuk yaşatma ve çocuk gelişimi alanlarında gerçekten ileri hamleleri mümkün kılabilir.

5. Harekete geçmememiz halinde aranızdan binlercesi resmen yok sayılacak

Neden endişeliyim: Her çocuğun yasal kimliğe, doğum kaydına ve yurttaşlığa sahip olma hakkı vardır. Ne var ki bugün dünyaya gelenlerin dörtte biri – hemen hemen bin bebek- hiçbir zaman nüfusa kaydedilmeyebilir ve ya bir pasaporta hak kazanamayabilir. Ebeveynleriniz devletsiz kişilerse, baskı altındaki marjinal bir topluma mensupsa ya da ücra ve yoksul bir yerde yaşıyorsanız hiçbir zaman bir yasal kimliğiniz ya da nüfus kaydınız olmayabilir. Hatta size yurttaşlık tanınmayabilir ya da yurttaşlığınız elinizden alınabilir. Herhangi bir devletin sizi bu anlamda resmen tanımıyor oluşu nedeniyle sağlık, eğitim ve diğer kamu hizmetlerinden yoksun kalabilirsiniz. Yaşamın daha sonraki evrelerinde ise resmi kimliğinizin olmayışı yüzünden yasal yaş sınırının altına evlendirilebilirsiniz, tehlikeli işlerde çalıştırılabilirsiniz ya da silahlı gruplara dâhil edilebilirsiniz. Kaydı olmayan ya da ‘devletsiz’ bir çocuk olarak yetkililer önünde görünmez durumdasınızdır;  sanki hiç yokmuşsunuz gibi…

Örneğin, yüz binlerce Rohingyalı mülteci ailenin kendi güvenlikleri için sığındıkları Bangladeş’teki derme çatma kamplarda her gün yeni bebekler dünyaya gelmektedir. Rohingyalı bir bebeğin doğumda nüfusa kaydedilmesi ve kendisine bir yurttaşlık verilmesi çok düşük bir ihtimaldir. Böylece bu çocuklar daha en başında temel ‘pasaport korunmasından’ yoksun kalmaktadır.

Ve bugün ortada açık bir yasal kimliği olmadan yaşamlarına yönelik tehditle karşılaşan ve devletsiz duruma düşürülen başka bir çocuk grubu vardır. Silahlı grup mensubu bir yabancı savaşçının masum çocuğu olarak dünyaya gelmişseniz yurttaşlık edinemeyebilirsiniz ya da yurttaşlığınızın elinizden alınabilir. UNICEF’in tahminlerine göre yalnızca Suriye Arap Cumhuriyeti’nde çoğunluğu 12 yaşından küçük 29 bine yakın yabancı çocuk vardır ve Irak’ta da geçerli herhangi bir belgesi bulunmayan bin kadar çocuk olduğu tahmin edilmektedir. Bu çocuklar devletsiz kalma ve görünmez duruma düşme riski altındadır.

Umut neden var: Çocukların doğumda nüfusa kaydedilmeleri, yasalar önünde tanınmaları, haklarının güvence altına alınması ve bu haklara yönelik ihlallerin gözden kaçmaması için atılacak ilk adımdır. Birleşmiş Milletler dünyada yaşayan her insanın yılına kadar yasal bir kimliğe sahip olması hedefini belirlemiştir. UNICEF de tüm yeni doğumların nüfusa kaydından başlamak üzere hükümetlerin bu hedefe yönelik çabalarını desteklemektedir.

Hukuki statülerine ilişkin anlaşmazlıklar nedeniyle resmi kimlik verilmeyen çocuklar söz konusu olduğunda gerçek tek çözüm siyasidir. UNICEF Üye Devletleri 18 yaşından küçük herkesi Çocuk Haklarına dair Sözleşme uyarınca koruma yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırmaktadır. Buna, başka devletlerin yurttaşı olan kişilerin çocukları, göçmenler, sığınmacılar ya da yabancı savaşçılar da dâhildir; çünkü bunlar en başta ve her şeyden önce çocukturlar.

Öte yandan teknoloji ve yenilikçi ortaklıklar gelecek için umut vaat etmektedir. Örneğin Çokuluslu Bolivya Devleti’nde TIGO (ülke ölçeğindeki bir telekomünikasyon şirketi), Yüksek Seçim Kurulu ve UNICEF arasındaki işbirliğiyle hastanelerdeki ve sağlık merkezlerindeki doğum kayıtları artırılmış, böylelikle doğumda nüfus kaydında ile yılları arasında yüzde ’ün üzerinde artış sağlanmıştır.  Ruanda’da hastanelerde gerçekleşen doğumların otomatik kaydı sayesinde yılında yüzde 67 olan doğum kayıt oranı yılında yüzde 80,2’ye çıkmıştır. Daha fazla çocuğa ulaşmak için bu tür programların ölçeğini hızla büyütmemiz gerekmektedir. Bu da, kayıt sistemlerinin gerçek zamanda işleyebilmesi için dijital erişimin en ücra ve güç durumdaki topluluklara kadar yaygınlaştırılmasını gerektirmektedir.

6. Yirmi birinci yüzyıl ekonomisi için yirmi birinci yüzyıl becerilerine ihtiyacınız var

Neden endişeliyim: Dünyada 10 ile 24 yaşlar arasında 1,8 milyardan fazla genç vardır ve bu insanlık tarihinin tanık olduğu en kalabalık topluluklarından birini oluşturmaktadır. Bu kesim genellikle kendilerini çağdaş çalışma ve iş fırsatlarına hazırlayacak, yüzyıl ekonomisinin gerektirdiği beceri ve bakış açılarını kazandıracak bir eğitime erişememektedir. Geçtiğimiz 30 yıl içinde ülkeler arasındaki göreli gelir eşitsizliği azalmış olsa bile mutlak anlamdaki eşitsizlik önemli ölçüde artmıştır ve bu yüzden düşük gelir düzeyindeki bazı çocuklar ve aileler geride kalmış, bu kesimler daha varlıklı akranlarının sahip oldukları fırsatlardan yoksun kalmıştır. Dahası, yukarıya doğru hareketlilik son 30 yıl içinde yerinde saymış, böylece bir başka kuşak daha tamamıyla kişinin doğduğu aile tarafından belirlenen bir yoksulluk tuzağına kapanıp kalmıştır.

Umut neden var: UNICEF ve küresel ortaklarımız, gençleri geleceğin üretken ve sorumlu yurttaşları olarak hazırlamak üzere yeni bir girişim başlatmıştır. “Sınırsız Kuşak”, yılına kadar her gencin okulda, eğitimde ve öğrenimde ya da istihdamda olmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Arjantin’deki bir program ücra kırsal bölgelerdeki öğrencilerle ortaokul öğretmenlerini çevrimiçi ve çevrimdışı buluşturmuştur. Güney Afrika’da “TechnoGirl” adlı bir girişim en dezavantajlı ailelerin genç kadın mensuplarına STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanlarında çalışmakta olanları izleme olanakları sunmaktadır.  Bangladeş’te de on binlerce genç örneğin cep telefonu hizmetleri gibi alanlarda eğitim almaktadır. “Gençlik Görevi” girişimimizde parlak genç zihinleri toplumlarındaki sorunları çözmek üzere bir araya getiriyoruz; çünkü gençler kendi yaşamlarının ve deneyimlerinin uzmanlarıdır.  “Sınırsız Gençlik Kuşağı Girişimi” 16 ülkede ’den fazla yenilikçi ile çalışmış, Kuzey Makedonya’dan gençler tarafından geliştirilen “SpeakOut mobil uygulaması” gibi yenilikçi çözümlere ulaşmıştır. “SpeakOut” uygulaması, zorbalık gibi durumlarda akranlardan yardım istemenin anonim bir yoludur. Pakistan’daki kendi kendini sürdüren bir mikro girişimcilik sistemi olarak “Kırmızı Kod” ise genç kadınlara gerek adet dönemi hijyeni gerekse gelir elde etme konusunda yardımcı olmaktadır.

7. Dijital ayak izinizin korunması gerekir  

Neden endişeliyim: Dünya çapında web 30 yıl önce Çocuk Haklarına dair Sözleşme ile aynı yıl doğmuştur. Bugün web dünyayı köklü biçimde değiştirmiş, çocukluğu da yetişkinliği de yeniden şekillendirmiştir. Tüm dünyada her 3 çocuk arasında 1’den fazlasının düzenli internet kullanıcısı olduğu tahmin edilmektedir ve bugünkü kuşak büyüdükçe bu oran da giderek artacaktır.

Sosyal medyanın çocuklar açısından yararları ve tehlikelerine ilişkin tartışmalar artık herkese daha aşina gelmektedir ve çocukları zorbalığa ve zararlı içeriğe karşı korumak için daha fazla girişime ihtiyaç duyulduğu kesindir. Ebeveynler ve çocuklar ayrıca sosyal medyada çok fazla kişisel bilgi paylaşmanın taşıdığı risklerin de farkına varmaktadır. Oysa gerçek şu ki çocuklar tarafından oluşturulan sosyal medya profillerinde yer alan veriler veri buzdağının yalnızca su üzerindeki bölümüdür.  En az bunun kadar önem taşımakla birlikte daha az anlaşılan konu ise çocuklar hakkında toplanmakta olan verilerin büyük bir hacme ulaşmış olmasıdır. Çocuklar gündelik çevrimiçi yaşamlarını sürdürürken, sosyal medyada dolaşırken, arama motorlarını, e-ticareti ve hükümet platformlarını kullanırken, oyun oynarken, uygulama indirirken ve mobil konum hizmetlerinden yararlanırken binlerce veri parçasından oluşan dijital ayak izleri de birikmiş olmaktadır. O kadar ki verilerin bir kısmı daha doğumdan önce toplanmış olabileceği gibi, bu verilerin çocukların toplanmasına ve kullanılmasına bilerek onay verebilecekleri yaşa henüz gelmeden biriktirildiği kesindir.

‘Büyük veri’  adı verilen dönemin, çocuklara etkili, kişisel ihtiyaçları karşılayan ve duyarlı hizmetlerin daha iyi sunulmasında bir dönüşüm yaratma potansiyeli vardır; ancak, çocukların güvenliği, özel yaşamı, özerkliği ve gelecekteki yaşam tercihleri konusunda olumsuz etkilere yol açma potansiyeli de bulunmaktadır. Çocukluk döneminde oluşturulan kişisel bilgiler üçüncü şahıslarla paylaşılabilir, kâr amacıyla ya da başta en güç ve marjinal konumdakiler olmak üzere gençleri sömürmek için kullanılabilir. Bu arada, kimlik hırsızları ve hackerleri hem yetişkinleri hem de çocukları kandırmak ve sömürmek üzere e-ticaret platformlarındaki zaaflardan yararlanmışlardır; arama motorları yaşları ne olursa olsun kullanıcı davranışlarını izlemektedir ve hükümetlerin çevrimiçi faaliyet üzerindeki denetimi tüm dünyada giderek daha sofistike biçimler almaktadır. Dahası, çocukluk döneminde toplanan verilerin örneğin finans imkânlarına, eğitime, sigortaya ve sağlık hizmetlerine erişim gibi gelecekteki fırsatları etkilemesi de ihtimaller arasındadır. Veri toplama ve kullanma, onay ve gizlilik arasındaki ilişki yetişkinler için zaten yeterince karmaşıktır. Ancak durum çocuklar açısından çok daha karmaşıktır; çünkü internet hiçbir zaman çocukların hakları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak geliştirilmemiştir ve çocukların pek azı veri paylaşımı ve gizlilik denetimi gibi alanlardaki karmaşık durumları yönetebilecek donanıma sahiptir.

Çocuklar çoğu durumda kendi kişisel verilerine ilişkin ne gibi haklara sahip olduklarını bilmemekte, veri kullanımının ne gibi sonuçlara yol açabileceğini, kendilerini ne gibi durumlara düşürebileceğini anlamamaktadır. Sosyal medya platformlarındaki gizlilik hüküm ve koşulları, çocuklar şöyle dursun ileri düzeyde eğitimli yetişkinler tarafından bile pek anlaşılmamaktadır. New York Times’da yer alan bir analize göre sosyal medya gizlilik politikalarından çoğu ortalama bir yüksekokul öğrencisini aşan bir okuduğunu anlama düzeyi gerektirmektedir. Başka bir deyişle, pek çok kullanıcı, özellikle en genç olanlar muhtemelen tam anlayamadıkları şeylere onay vermektedir.

Umut neden var: Bugün hepimizin üzerine düşen görev, verilerin ve yapay zekânın yararlarını artıracak sistemler tasarlarken, özel yaşamın gizliliğini korumak ve haklarıdan faydalanırken insanları -özellikle de çocukları- güçlendirmek ve zararlı sonuçlara karşı korumaktır. Bu alanda birtakım girişimlere tanık olmaya başladık bile: Hükümetler, denetleyici ve düzenleyici yapılarını güçlendirmektedir; özel sektörden hizmet sunucular kendi rol ve sorumluluklarını kabul etmektedir; eğitimciler ise çocukların çevrimiçi dünyada güvenli biçimde dolaşabilmelerini sağlayacak donanımı nasıl elde etmeleri gerektiği konusunu düşünmektedir. Bu da bir başlangıçtır.

Çocuk Haklarına dair Sözleşme, çocukların özel yaşamın gizliliği hakkı olduğunu net biçimde ortaya koymaktadır. Bunun çevrimiçi ortamlarda da geçerli olmaması için hiç bir gerekçe yoktur. Çocukların özel yaşamın gizliliği hakkını tüm diğer haklarından, yüksek yararlarından ve gelişim halinde olmalarından oluşan bir bağlama yerleştirirsek, çocukların gizlilik hakkının gerek içerik gerekse uygulama açısından yetişkinlerinkinden ayrıştığını görürüz. Bu nedenle çocuklara daha sıkı bir korunma sağlanmasını öngören güçlü bir argüman oluşturulmuştur.

Çocukların sosyal medyayı kullandıkları durumlarda, sağladıkları bilgilerin hizmet sunucusu ya da diğer ticari şahıslar tarafından nasıl kullanıldığına ilişkin gerçek kabul ve ret seçenekleri bulunmalı, ayrıca kullanım koşulları da çocuklar için net ve anlaşılabilir olmalıdır. Örneğin, bazı çocukların kendilerinin de söylediği gibi, eski sosyal medya profilleri silinebilmelidir. Çocukların çevrimiçi davranışları izlenerek veri toplandığı durumlarda net, saydam ve erişilebilir gizlilik politikalarının varlığı çok önemlidir.  Böylelikle çocukların bilinçli bir şekilde onay verme şansı artar, çocuklar haklarını daha iyi anlayabilirler ve toplanan verilerin ne amaçla kullanılacağını bilebilirler. Gençlerin dijital haklarını savunup yaşama geçirmelerini sağlayacak bilgi ve becerilerle donatılması büyük önem taşır.

Özel sektördeki internet hizmet sağlayıcıları ve sosyal medya platformları çocuklara yönelik korumanın güçlendirilmesinde çok önemli bir role sahiptir. Bu kesimlerin çocuklarla ilgili her tür veri söz konusu olduğunda saydam, etik standartlar geliştirmeleri, bu verilerin daha sıkı denetlenip korunmasını sağlamaları gerekir. Buna çocukların bulundukları yerler, internette gezinti alışkanlıkları ve özellikle kişisel bilgiler dâhildir.

Avrupa Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR) gibi denetleyici ve düzenleyici yönetmelikler gelecek için umut verici girişimlere bir örnektir.  AB GDPR, çocuklar dâhil tüm internet kullanıcılarının açık ve net bir şekilde gizlilik bildirimi alma hakları olduğunu belirtmektedir. Bu bildirim kullanıcılara verilerinin nasıl işleneceğini açıklamakta, kişisel verilerinin bir kopyasını alma ve kendilerine ilişkin doğru olmayan bilgileri düzeltme hakları olduğuna işaret etmektedir.

“Küresel Nabız”, yeni ve dijital veri kaynaklarının ve eş-zamanlı analiz teknolojilerinin insanların iyi olma hallerindeki değişiklikleri ve ortaya çıkan endişeli durumları daha iyi nasıl kavrayabileceğini araştıran bir Birleşmiş Milletler girişimidir ve gelişimi destekleme potansiyeli vardır. Özel yaşamın gizliliği ve veri korumaya ilişkin kaygılara yanıt olarak uzmanlarla birlikte üretilen “Küresel Nabız” gizlilikle ilgili bir dizi ilke geliştirmiştir. Bu ilkeler veri kullanım amaçları konusunda saydamlık sağlamakta, kişisel bilgilerin gizliliğini korumakta, kişisel verilerin kullanımı için bilgi temelli onayın gerekliliğini kabul etmekte ve gizlilikle ilgili makul beklentilere saygıyı öngörmektedir; aynı zamanda, kişilerin yasa dışı ve haksız biçimde yeniden teşhislerini önlemek üzere uygun olan her tür önlemi almaktadır.

8. Bugüne kadar görülen “en az güvenen” yurttaş kuşağı sizler olabilirsiniz

Neden endişeliyim:  Her çocuğun bulunduğu topluma aktif biçimde katılma hakkı vardır ve pek çoğunuz açısından bu katılıma ilişkin ilk deneyimler çevrimiçinde olacaktır. Gelgelelim, çoğunuz yanlış bilgiler ve “sahte haberlerle” dolu bir dijital ortamın kullanıcıları olarak büyüyeceksiniz. Bu ortam, güveni, kurumlar ve bilgi kaynaklarıyla ilişkiyi sarsmakta, zarar vermektedir. Araştırmalar, günümüzde pek çok çocuğun ve gencin çevrimiçi ortamlarda gerçeği kurgudan ayırmakta güçlük çektiğini, bunun sonucunda kuşağınızın kime ve neye güvenilebileceğini ayırt etmekte daha da zorlandığını göstermektedir.

İngilterede Facebook ile yürütülen ve Parlamento destekli Sahte Haberler Komisyonu “First News and Day” çevrimiçi haber okuyan çocukların yalnızca dörtte birinin okuduğu kaynaklara güvendiğini belirlemiştir. Bu sağlıklı eleştirel düşünme becerilerine ilişkin olumlu bir işaret sayılabilirdi. Ancak aynı çalışma İngiltere’deki çocukların ve gençlerin yalnızca yüzde 2’sinin bir öykünün gerçek mi yoksa uydurma mı olduğunu ayırt etmelerini sağlayacak okuryazarlık becerilerine sahip olduğunu göstermektedir. Kaygı verici olan husus, öğretmenlerin hemen hemen üçte ikisinin sahte haberlerin endişe yaratarak ve dünyaya bakışlarını çarpıtarak çocuklara zarar verdiği kanısında olmasıdır. ABD’de 12 eyaletten okulları kapsayan bir araştırma ‘çevrimiçi akıl yürütme’ ya da çevrimiçi bilgilerin inandırıcılığını yargılama yeteneklerini değerlendirmiştir. Elde edilen sonuçlara göre sosyal medyada yer alan bilgilerin değerlendirilmesi konusunda çocuklar ve gençler kolaylıkla kandırılabilmektedir.

Yanlış bilginin yarattığı etkilerin olumsuz olduğunu ve gerçek dünyayı etkilediğini biliyoruz. Örneğin, günümüzdeki ebeveyn kuşağı aşıların güvenilirliği konusunda sosyal medya ve cep telefonu aracılığıyla yayılan yanlış bilgilerle yanlış yerlere yönlendirilmiş, böylece aşılarla ilgili bir tereddüt dalgası yayılırken kızamık, Fransa, Hindistan ve Filipinler gibi hem üst hem de düşük gelir düzeyine sahip ülkelerde yeniden baş göstermiştir.

Yanlış bilgiler yayan kampanyalar yüzünden çocuklar kandırılmış, oraya buraya para vermiş, verilerini açık etmiş, seks için yönlendirilmiş, istismara maruz bırakılmıştır. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde yanlış bilgilerin demokratik tartışmayı, seçmen niyetlerini nasıl saptırabildiğini, diğer etnik, dinsel ya da toplumsal gruplara ilişkin kuşkulara yol açtığını, ve böylece bölünme ve huzursuzluk yarattığını gördük. Bu, küresel bir konudur; yanlış bilgilendirme kampanyaları nedeniyle Brezilya, Ukrayna ve ABD gibi farklı ülkelerden gelen bildirimler, okullarda ‘Ayırt Etmeyi Öğrenme’ dersleri okutulmasını zorunlu kılmıştır. Ve Myanmar’da bir yanlış bilgilendirme kampanyasının Rohingya azınlığına yönelik dehşet verici şiddetin tetiklenmesinde önemli bir rol oynadığı ileri sürülmektedir.

Bu buzdağının sadece görünen bölümüdür. Aldatmaya yönelik teknoloji geliştikçe ve içeriğin doğrulanması güçleştikçe kurumlara yönelik güven kaybı ve sosyal uyumsuzluk daha da artmaktadır. Örneğin, Artificial Intelligence (yapay zekâ) ürünü sentetik medya kullanan sofistike video manipülasyon teknolojisiyle gerçeği çarpıtmak ve istenilen amaç için kullanmak kolaylaşmakta, ‘derin sahtecilik’ denilen durumlarda insanların söylemedikleri şeyler söylenmiş gibi gösterilebilmektedir. Bu tür teknolojilerin gelecek kuşağa sahtecilikleri ortadan kaldırması konusunda yardımcı olamadan gelişmesi halinde, bilime ve tıbba duyulan güven azalabilecek, temel kurumlar ve inançlar aşıma uğrayacak, toplumlar bölünecek ve demokrasilerimize yönelik ağır bir tehdit ortaya çıkacaktır.

Dijital çağda hakikatin ne olursa olsun yalana ve yanlışa üstün geleceği şeklindeki safça rahatlığa artık bel bağlayamayız; dolayısıyla, toplumlar olarak, çevrimiçi ortamda üzerimize her gün boca edilen yalan yanlış bilgilere karşı direnç geliştirmeliyiz. İşe, gençleri çevrimiçi ortamlarda kimlere ve nelere güvenebileceklerine ilişkin bir anlayışla donatarak başlamalıyız ki onlar da aktif ve sahiplenici yurttaşlar olabilsinler.

Umut neden var: Yetişkinlerin çocukların yanlış ve sahte bilgilere kapılmayacağı konusunda çocuklara güvenmeleri gerektiğine ilişkin bir takım kanıtlar vardır. Amerika Bilim Gelişim Derneği tarafından yayınlanan ve son dönemde yapılan bir araştırma, 65 yaşın üzerindeki sosyal medya kullanıcılarının sahte haber paylaşımlarının genç kuşağa göre yedi kat daha fazla olduğunu saptamıştır. Bu durumun nedenleri henüz açıklığa kavuşturulmamış olmakla birlikte, ‘dijitalin yerlilerinin’ daha ileri düzeyde dijital ve medya okuryazarlığının olduğu söylenebilir. Gene de, manipülasyonlara karşı direnmede, güvenilir ve doğrulanabilir bilgiye ve kurumsal bilgilere ulaşabilmede aklı başında ve titiz genç yurttaşlar yetiştirme bakımından daha sıkı çalışmamız gerektiği açıktır.

Sosyal medya platformları yanlış bilgilere karşı mücadele ve güvenilir kaynakların açıkça belirlenmesinde haber kuruluşlarıyla birlikte çalışma çabalarında ciddi görünseler bile yalnızca arz tarafındaki çözümlerle yetinemeyiz. Çocukların, kendilerini yaşadıkları dünyaya hazırlayacak eğitimi alma hakları vardır ve günümüzde bu hak çok daha ileri seviyede dijital ve medya okuryazarlığını, eleştirel düşünmeyi ve kanıtları tartabilmeyi içermektedir. İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Direktörü, etkili bir test olarak uluslararası PISA testlerinin bir sonraki turunda, doğruyu doğru olmayandan ayırt etmeyle ilgili sorulara yer verecektir. Burada eleştirel yargı küresel bir yeterlilik olarak değerlendirilmektedir ve benzer girişimler eğitimin ve öğretimin bir sonraki kuşak açısından büyük önem taşıyabilecek dijital beceri eğitimine dâhil edilmesine yardımcı olabilecektir. Dahası, demokratik toplumlar gelecekte de var olsun istiyorsak, güveni yeniden oluşturmak üzere gençlerle kurumlar arasında anlamlı ilişkiler kurulması için çok çalışmamız gerekmektedir.

Son bir söz…

Son olarak, umutlu olmanın en büyük gerekçesi, günümüzün çocukları ve gençleri olarak sizlersiniz. Çünkü hemen harekete geçilmesine yönelik taleplerde öncülük ediyor; yaşadığınız dünya hakkında yeni şeyler öğrenmek ve onu şekillendirmek için güçleniyorsunuz.  Bugün sizler konuşuyorsunuz ve bizler de dinliyoruz.”

yılının çocukları nasıl günümüzün liderleri olmuşsa, yılının siz çocukları ve gençleri de geleceğin liderleri olacaksınız. Bize ilham veriyorsunuz.

Günümüzün sorunlarına çözüm bulunmasında, kendiniz ve size miras kalacak olan dünya için daha iyi bir gelecek kurma çabalarında sizlerle birlikte çalışmak istiyoruz.

Lacivert Dergi

Sana karlar buzlar prensesli, bıkarcasına yoğunlukta pembeli, ata benzemeyen tek boynuzlu atlı, hayvanlara benzemeyen garip şekilli ve yazılı bir şeyler almadığım için bana kızma. Elim varmıyor. Hem güzellemeyi hak eden şeyler sadece bunlar değil. Yaklaşımının, üslubunun, fikirlerinin en çok alkışı ve takdiri hak eden şeyler olduğunu öğrenirsen eğer, beni de anlamış olursun gün geldiğinde.

Kızımın anaokulu öğretmeni, kızım Elif Hüma'yı anlatan bir mektup yazmamı istedi. Şaşırdım. Sonra sevindim. Yaşamaktan yazmaya fırsat bulamayan atalar geni etkisi ile akıllı ama zeki olmayan telefonlarda biriken, çoğunlukla dolu hafızaya sebep olup uzun süre sistemi zorlayan ve bilmem ne zaman dönüp bakarız acaba dediğim fotoğraf yığınlarından başka sabit bir şey bırakamayanlardanım, geride. "Tamam" dedim, en azından yazmak bizim işimiz. "Deadline"ı da öğrendik mi, tamamdır."

Sevgili öğretmenim;

Arama motorları, "anaokul öğretmenine mektup örneği"ni dilekçeden bile önemli bir yazı türü olarak kayıtlara almışlar ve benim bundan hiç haberim olmamış. Prensler, prensesler, paşalar, kraliçelerle ilgili yazılmış ne örnekleri gördüm de, takip edememiş olmayı meslekî güncelliğe hakaret kabul edip kendime yazıklandım. Yok öğretmenim, baştan anlaşalım: Bizimkisi dünyanın en özel insanı değil. Herkesten başka ve farklı olarak Anka kuşunun kanatlarında filan da inmedi. Prenses yahut kraliçe hiç değil. Öyle bir hitap duymadı kimseden.

Her çocuk gibi meraklı, her çocuk gibi istekli, her çocuk gibi sevgi dolu, her çocuk gibi duygularının karşılık bulmasını bekleyen, kimi zaman mızıkçı… Her çocuk gibi… Yıllarca zamanın çok programlı, Anadolu yahut meslek liselerinde gözü gözümde, isimlerini kimi zaman unutsam da halleri, huyları aklımda kalan Müzeyyenleri, Ayşe Eceleri, Durdu Mehmetleri, Tarıkları gibi…

Yok, yanlış anlamam. Ona bakım veren herhangi birinin ona "aşkım" dememesi gerçekten problem değil. (İç ses: Allah'ım n'olur demesin!) Sevilmesi güzel şey elbet lâkin o bir çocuk. Hatta o daha çocuk. Aşk kelimesinin çağrışımlarına dair çok şeyi fark ve idrak edebilmesi temennim fakat kelimenin daha yaşını almamış çocuklarda eskitilmesi ve büzüşen dudakların arasında ruhunu yitirmesi, bu konuda en istemediğim şey…

İhtiyacı sadece her çocuk gibi: Sevgi ve samimiyet. Sorusu geçiştirilmesin, yapıp edebildikleri arkadaşlarıyla kıyaslanarak eksik yahut fazlalıkları üzerinde ısrarla durulmasın yeter. İngilizceden ne öğrendiğini, bu ay kaça kadar saymayı başarabildiğini filan sormayacağım tabii ki. Bunları sormaktan biz, bunları duymaktan siz, bunlara mecbur bırakılmaktan onlar çok erken yorgun düşmüyorlar mı?

Anne-babanın yerini tutmanızı beklemiyoruz. Biz de sizin yerinizi tutamayız çünkü. Siz onun gözünde en iyi bilen olacaksınız. Bana yapılan nazlar size yapılmıyor, saatlerce uğraşlarım sonucu uyutmayı beceremediğim çocuk iki pış-pışınızla sağına soluna bakıp gözlerini yumuveriyor. Ne güzel… Buna saygım sonsuz. Kıskananlardan değil, bunu imkân addedenlerdenim. Kimse kimseden rol çalmasın, kimse kimseyle yarışmasın, kimse kimseyle bir yavru üzerinden iktidar mücadelesine girmesin yeter.

O benim göz bebeğim ve bir fert. Farkındayım; kararları var lâkin kendince. O bir çocuk. Hatta o daha çocuk. Kardeş isteyip istemediğini, hangi araba markasını tercih ettiğini filan sormadık ona ama gökyüzünü ne renge boyamak istediğini sormanızda sakınca yok. Boyadığı her renk kabulümüz, siz de rahat olun. Dışına da taşırabilir, elma mor da olabilir. Bundan utanmayacak şekilde o kâğıdı size de bize de verebiliyorsa, işler yolunda demektir. İçinizi ferah tutun.

Kıpırdamadan yerinde oturmayı öğretmeyeceğinizi ümit ediyorum. Onun annesi de ya arka sıranın ya en öndekinin üstündedir yahut gezip duruyordur ders anlatırken. Soya çekim kontenjanından mazur görülebilecekler esnekliğine girerse memnun oluruz
.
Şeker, çikolata vererek ekran önüne kilitleyerek kolay ve sorunsuz/problemsiz, tatlı tatlı çocuk büyütmenin evrelerine eremedim -henüz-. İki yıllık sabır aşamasından sonra yeni gelen kardeşin de beklediği ilgiden yüz bularak gevşemeye meyilliyim ama başına bunlardan biri yahut birkaçı gelecekse bilmek ve bu zevki önce kendim tatmak isterim. Anlaşalım.

Olmazsa olmazımız: Konsept doğum günleri, ayrımcı şarkılar, bitmek bilmeyen yılsonu gösterileri!

Çok şükür bizimki ağustos doğumlu. Eyvah, doğum günü tatile denk geliyor. Ne yapsak? Değiştirsek mi? Bütün öğretim hayatı doğum günüsüz nasıl geçer ki? Tabii ki, iyi ki doğmuşlar. (İç ses: "İyi ki bizi seçmişler" cümlesini kuran velilerin yavrularını evlat edinebilemiyoruz, değil mi? Dış ses: Çok ayıp!) Yani, hani, ne bileyim, aile içinde paylaşılası özel zamanların, hediye seçme telaşesi, mecburiyet çizelgesi ve farklı konseptler silsilesi içinde maratona ve yarışa dönmemesinin bir yolu yok mudur ki? Çok isteniyorsa sade bir keki beraberce süsleyip yiyebilirler, günler aylar öncesi hazırlıklar kervanına girmeden. Bence, kâfi.

Minik avuçların içinde oynanan ve "şuraya bir kuş konmuş" la başlayan oyunla, "mini mini bir kuş konmuştu" şarkısı arasındaki sarkazm! Onu ne yapacağız hakikaten? Pencerede donmak üzereyken içeriye alıp ötüşünü duyduğumuzda sevindiğimiz, pırpır edip canlanışına heyecanlandığımız ve tekrar kanat çırpıp ellerimizi bomboş bırakan kuşun ardından tatlı melodiler eşliğinde üzülürken, müteakip oyunda kuşu avucumuza alıp "biri tutmuş, biri kesmiş, biri yolmuş, biri pişirmiş, biri yemiş"ten sonra kendisine kalmayanın "hani bana hani bana" yazıklanışını bu saf zihinler nereye oturturlar ki? Biz evde "tavuk" dedik o avucumuza konan ve her parmağın telaşla çekiştirdiği canlıya, öğretmenim. Hayata dönüşüne o denli sevindiğimiz kuşu avuç içimizde tekrar yolmaya razı gelemedi gönlümüz ama bununla yüzleşmek kaçınılmazsa, kuşu tavuğa çevirmekle hata mı ettik, bilemedim.

Peki, vücudumuz şarkısı var mı acaba müfredatınızda? "İki elim iki kolum, bacaklarım var/Her insanda bir burun, bir de ağız var/Sen hiç gördün mü, üç kulaklı bir adam?/Olur mu hiç üç kulak, dön de aynaya bak" sözleriyle "normal"i tanımlayan, "orjin"i imleyen ve bunun dışında kalanı anormal addetmeyi, ayrımcılığa maruz bırakmayı adeta bilinçaltına kazıyan o şarkı? Hayır, anlamadığım; bu şarkıyı öğrettikten sonra sadece engelliler haftasına sıkışan, "bizim gibi olmayanlara da saygı duymalıyız, bedensel ve zihinsel engelliler de hayatımızın ve toplumumuzun birer parçası ve onlardan da sorumluyuz" gibi cümlelerin nasıl bir kalıcılığı olmasını bekleyebiliriz ki çocuklarda? Azalar, uzuvlar, şekil ve şemaller, Yaratıcı'nın takdiri, takdir edersiniz ki. Dönüp aynaya baktıklarında kendileri gibi olmayanlara "olur mu hiç" demesinler diye, yaygın müzik dinleme sitesinden herhangi bir çocuk şarkısını açtığımız zaman biraz gevşek davranıp kontrolü kaybettiğimizde bizim için seçtiği şarkılar arasında "iki elim, iki kolum, bacaklarım var" başlangıcına denk gelince özellikle es geçtik, değiştirdik öğretmenim. "Olur mu hiç?" Olur, olabilir. "Ol" der ve her şey "olur" sonuçta.

"Güneşin alası çok"la başlayan meşhur şarkıyı ise katiyen öğretmemenizi talep edeceğim, haddimi aşsam da hakkım ve hakkımız olduğunu iliklerime kadar hissederek. "Her evin çilesi çok." Tamam. "Analar çeker yükü". Doğru. "Kimsenin bilesi yok." Artık yeter! "Çocuğa bakar anne." Öyle ama sadece anne değil. "Evine tapar anne." Bu ne demek gerçekten? Çok ayrı bir yazı konusu. "Gece gündüz çalışır." İş bölümü yok mu? "Yarını yapar anne." Yarınlar tek kişinin omuzlarında yapılmaz. Hele o omuzlara basarak hiç yapılamaz. Hep birlikte danışarak, dayanışarak yapılırsa sağlıklı yarın imkânı doğar. "Gelin çiçek derelim." Eyvallah. "Yollarına serelim." Allah razı olsun. "Sevgi dolu türkülerle/Annemize verelim." Evet, sevgi dolu ama aynı zamanda ayrımcılık içermeyen, ebeveynlerden tek bir tanesinin saçının süpürge oluşunu başarı kıstası olarak kabul etmeyen, bakım vereni indirgedikçe bakım verilenin mükemmelleşmeyeceğinin bilincinde, ayırdında türkü-şarkılarla gelin lütfen. Mevzu uzun, derin, acı ama gerçek. Bu şarkıyı hiç öğretmeyelim, buna da burada girmeyelim.

Hem sonra neden baba şarkısı bu kadar az? Neden eve gönderilen hediyeler hep anneye? Bütün vurgu anne üstüne? Hayır, ebeveynlerden birinin emeğini sonuna kadar sömüreceğiz, bakım işini tümüyle ona yükleyeceğiz diye, çocuklarıyla vakit geçirmekten keyif alan, bakımlarına ortak olan, elini taşın altına koyan babalara haksızlık etmiyor muyuz? Hoş, bütün bunları öğrenememiş deneyimleyememiş, bu özel zamanlar hayatlarından hızla akıp giderken bu süreçten kendilerini merhametle, sevgiyle yeniden inşa etme şeklinde istifade edememiş babaların, bu kayıpları ile ilgili bir farkındalık oluşturmaya katkı vermeniz de mümkün. Keşke…

Eh, bir seneyi geride bırakırız böyle böyle inşallah. Zorunlu eğitim sürecinin kollarına bir yaş daha yaklaşır, bir eşiği daha atlatırız hayırlısı ile. "Eeee, bu bir sene neler yapıldı, görelim bakalım" tonlu arkamıza yaslanıp sonra ellerdeki fotoğraf ve video özelliğindeki aletlerle oradan oraya en iyi görüntü için koşuşturup dünyanın en önemli(?!) anlarını kaydederken duygularına hâkim olamayan biz, bir sonraki seneye aynı okulda tamam/devam kararı verme aşamasındaki veli profilini mutlu ve memnun edebilme telaşı ile ne kadar çok şey öğrenildiğini bir gecede gösteriverme ve her bir çocuğu bir diğerinden geride bırakmadan velisini tatmin ve memnun edecek sürede sahne önünde tutmaya uğraşan siz, gösteri için sıranın kendisine gelmesini beklerken geçen saatler içinde acıkmış, yorulmuş, uykusu gelmiş ve bu üçlünün kaçınılmaz feci sonu olarak huysuzlanmış çocuklar… Gerçekten bu çileyi çekmek zorunda mıyız? Hakikaten bunu başka türlü çözemez miyiz? Memleketin son çıkan pop şarkıları arkada bangır bangır çalarken bu şarkıları söyleyenlerin kostümlerinin küçültülmüşlerini giyip, hareketlerini taklide uğraşan çocukların "playback" yapmasını kabiliyet olarak addetmiyoruz değil mi? Amatör de olsa, çocukların kendilerine ait birkaç cümle ile neden tatmin olmayız ki? Onlar birer çocuk. Hatta onlar daha çocuk.

İşiniz zor ve dahî pek mühim öğretmenim. Size sitem ediyorum sanmayın. Sizden bunları isteyen bizedir sitemim, olsa olsa. Yeni zamana ve yeni koşullara hazırlıksız yakalanan, meseleleri damdan düşer gibi aniden kucağında bulan, olayların gerek/şartlarına göre kurumlarını oluşturamayan, düzenleyemeyen, güncelleyemeyenler olarak bu zamanın ihtiyaç duyduğu çocuk mekânlarını oluşturamadık. İçerik, müfredat, eğitmen, bakım veren formasyonu gibi birçok parametresini işlevsel şekilde planlayamadık. Müfredatları, araç gereçleri güncelleyemedik. Eğitimin ve ilişkilerin içinden çekip çıkarılan değer sistemini -en fazla- yine öyle sonradan ekleye yapıştıra yerine koymaya çalıştık ve farkında olmadan hâlâ bunu yapmaya devam ediyoruz. Güncellenemediğimiz sürece nesiller arası farkı daha da açacağımızdan bihabermiş gibi ısrarla eski usul söylem ve uygulamaların çetelesini tutuyor, turnosolu buraya koyuyor, sonra da faturayı en çok annelere ve gençlere kesiyoruz. Bütün bunlar toplum olarak hepimizin eksiği. Kızmasın kimse… Çabalar var ama sistem revizesine yetmiyor. İsmin hâlâ "anaokulu" olması bile en büyük gösterge değil mi buna? Anaokulu mu kalır isim olarak bu güne, ana-babanın ortak, paydaş ve işteş işlevlerinin çocuk üzerindeki etkisinin önemine dair konuşmaktan yorgun düşülen bu zamanda? Hem okul nedir yahu? Onlar birer çocuk. Hatta onlar daha çocuk.

Elif Hümacığım;

Geldik mi meselenin çetin kısmına? Büyüdüğünde "portfolyonda" sana yazdığım duygu yoğunluklu bir mektup bulamayıp üzülmeni istemem. Zaten anne-babalar "çocuklar arkadaşlarına bakıp özenmesin, onlardan geri kalmasın, üzülmesin" diye yoldan çıkarlar. Çoğunlukla…

Sana karlar buzlar prensesli, bıkarcasına yoğunlukta pembeli, ata benzemeyen tek boynuzlu atlı, hayvanlara benzemeyen garip şekilli ve yazılı bir şeyler almadığım için bana kızma. Elim varmıyor. Hem güzellemeyi hak eden şeyler sadece bunlar değil. Yaklaşımının, üslubunun, fikirlerinin en çok alkışı ve takdiri hak eden şeyler olduğunu öğrenirsen eğer, beni de anlamış olursun günü geldiğinde.

Ne söylesem az, eksik, yarım. Sen bizim başarımız yahut becerimiz değil, Rabbimin takdirisin. Projemiz de olamazsın. Emanetin O'na. İnşallah sana yol arkadaşı olabiliriz; baban ve ben. Eksiğimizle, hatamızla, kusurumuzla ve sevgimizle… Ve inşallah birlikte yaşadıklarımız senin için her yaşında yeniden açılan, kanatlanan, başka renklere bürünen mektuplar olurlar ama çok istersen, Lacivert Dergi'nin bu sayısını koyarız dosyana, olur mu Hüma kuşum?

Saadet, sıhhat ve afiyet temennimdir sana kızım. Kızım… Cinsiyetinin seni asla ve asla yarım, eksik, kusurlu, hatalı yapmadığını bil, canım kızım. Fırsatların bir erkeğinki ile eşit olmadığını gördüğün yerde talep etmek hakkın. Herkesin hakkı olan adaleti eşit şartlar içinde alması mücadelesini desteklemene ve bunun için elinden geleni yapmana duacıyım. Rabbim kullarını ayırmıyor ve üstünlüğün nerede yattığını da söylüyor. O'nun adaleti sana yeter. Gerisine aldırma. Kevser'in indirildiği Kutlu Elçi'nin müjdesini unutma. Köksüz, soysuz, tükenmiş ve bitmiş olan kimdir, isim ve soy neyle yaşar, hatırından çıkarma. Elçiye emredilen, hepimize emredildi. Sen bunu ve O'nu bil, yeter.

Zeynep Kevser Şerefoğlu kimdir?
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi'nde yardımcı doçent.

Çocuklardan depremzede çocuklara mektup: Her zaman yanınızdayız

İzmit'te depremzedeler için toplanan yardım kolilerinde çocukların yazdığı notlar duygulandırdı.

Yayınlanma: - 12 Şubat Güncellenme:

Çocuklardan depremzede çocuklara mektup: Her zaman yanınızdayız

İzmit halkı, AFAD Ayni Yardım Toplama Merkezi’ne çok sayıda giysi, temizlik malzemesi, yiyecek getirirken, çocukların hazırladıkları oyuncakların üzerinde bulunan notların yer aldığı hediyeler duygulandırdı.

“HEPİNİZİ ÇOK SEVİYORUM”

Bir çocuk, “Çok kötü günler geçiriyoruz, sizler için en sevdiğim oyuncaklarımı, elbiselerimi gönderiyorum. Hepinizi çok seviyorum” yazarken, Asya Alkan ise “Oyuncak ve kitaplarımızı sizlere gönderiyoruz” yazarak mektup arkadaşı olmak istediğini belirtti. Hafsa Ekinci ise oyuncak ayının üzerine “Sevgili arkadaşım geçmiş olsun. Kocaeli’de annem de aynı şekilde depremi yaşamış, ona verilen oyuncağı saklamış. Bu oyuncağı hep güzel günlerde oynaman dileğiyle, her zaman yanınızdayız” yazdı.

7 yaşındaki kızı Asya Alkan ile depremzede çocuklara hediyeler hazırlayan Mehtap Alkan, “Çocuklarımıza durumu anlattım onlarla güzelce kitap ve boya kalemi alışverişi yaptık. Oyuncaklarımızı da paylaştık, oradaki depremzede çocuklarımıza gönderdik. Asya kendisi de bir resim çizdi. Okuma yazmayı daha yeni öğrendi iyi dileklerini de yazdı. İnşallah mektubu deprem bölgesinden bir arkadaşına ulaşır. Asya mektubu alan kişiyle de mektup arkadaşı olmak istiyor. Bilgilerimizi verdik, bizlere ulaşırlarsa onlar için ellerimizden geleni yaparız” dedi.

“EŞİME GELEN OYUNCAĞIN BENZERİNİ GÖNDERMEK İSTEDİK”

5 yaşındaki kızı Hafsa ile oyuncak getiren Ramazan Ekinci eşi Banu Ekinci’nin 17 Ağustos depreminden etkilendiğini anlatarak, “Eşim depremini yaşamış ve o dönem kendisine bir oyuncak ayı vermişler. Ben onu getirmek istedim ama eşim o günleri hatırlayarak çok duygusal davrandı. Eşim de hemen hemen aynısı bir oyuncak ayıcık olan kızımın oyuncağını göndermek istedi. Küçük kızımız Hafsa ile gelip buraya hediye ettik. Eşim depreminde aldığı oyuncağın kendisi için manevi değerinin çok yüksek olduğunu söyledi. Umarım gönderdiğimiz oyuncak da deprem bölgesindeki çocuklara bir umut olur” diye konuştu. (DHA)

Gökhan Töre&#;nin eşi Buket Töre: O güzel yavruyu yuvamıza bekliyoruzİlginizi ÇekebilirGökhan Töre&#;nin eşi Buket Töre: O güzel yavruyu yuvamıza bekliyoruz

AFADAsyaÇocukdepremKocaeliRamazan

Kızıma Mektup Masal 5 Yaşında

Güzel kızım, bugün senin doğum günün ve 5 yaşındasın artık beş koca sene nasıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçti. Küçük bir bebekten, artık kendi haklarını savunan, kendi tercihlerini yapan, meraklı, çok konuşan, çok soru soran, biraz utangaç, duygularını çok net ifade eden bir kız çocuğuna dönüştün gözümün önünde

Hani bana her gün tekrar tekrar sorup aynı cevabı alıyorsun ya “Annecim sen bu dünyada en çok kimi seviyorsun diye” ve her seferinde “canım kızım Masal’ı” cevabını aynı sevinçle ve aynı heyecanla alıp mutlu oluyorsun seafoodplus.info benim bir yerim acıdığında, ağrıdığında okşayıp öpeyim de geçsin diyorsun seafoodplus.info beni dünyanın da ötesindeki “ajan ülkesinden” bile çok seviyorsun yaişte o zaman dünyalar benim oluyor.

Annelik nasıl bir his biliyor musun kızım? “Aşk” gibi, inişli çıkışlı, bazen seni bulutlara çıkaran, bazen sabrının sınırlarını zorlayan, bazen en dibe vurduran, ağlatan, bazen eğlenceli, bazen gerilimli ama başka hiç bir şeyle kıyaslanamayacak güzellikte olan sevginin en yoğununu yaşadığın seni gün gelip bir süper kahramana, gün gelip bir ruh hastasına dönüştüren ama dünyada başka kimsenin edemeyeceği kadar mutlu eden bir şey Her geçen gün gözlerimin önünde büyüdüğünü görmek, bazen yaptıklarına çok kızmak, bazen çıldıracak gibi olmak ama bir sarılışınla bir öpüşünle dünyaları unutmak Her geçen gün birlikte daha çok şeyden keyif almak, her öğrendiğin yeni şeyde o gözlerinde o parıltıyı görmek, yavaş yavaş utangaçlığını üzerinden atıp arkadaşlarınla ettiğin sohbetlere kulak misafiri olmak, yanlış bir şey yaptığında dayanamayıp gelip bana anlatman, beni can kulağı ile dinlemen ve her geçen gün bana bir şeyler öğretmen

Biliyorum seneler su gibi akıp gidecek ve umarım sen de ben de bu zamanın keyfini sonuna kadar çıkartırıseafoodplus.infoım sen bugünkü masumiyetini, düşünceliliğini, dürüstlüğünü hep korursun. En büyük dileğim sağlıklı, mutlu ve “iyi” bir insan olman hayatın karşına “dostum” diyebileceğin insanlar çıkarmasıher zaman doğru ve dürüst tarafını koruman, sevmen,sevilmen ve bunların değerini bilmen, hayatta hiç bir şeye ve hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer vermemen, güçlü olman, kendi ayakları üzerinde durabilen, kendine güvenen, kendini geliştiren genç bir kadın olman, kendi kendine yetebilen, mutlu olmak için bir şeylere ve birilerine bağımlı olmayan , okuyan, merak eden, bakmaktan öte gören, tüketici değil üretken bir birey olman..

Hani üç yaşındayken bir gün bana çok kızıp babana “baba kalk çıkalım bana ev arayalım ben başka evde oturucam” demiştin yagün gelecek gerçekten bu yuvadan çıkacak kendi kanatlarınla uçacaksınama önce uçmayı öğrenmen ve kanatlarının güçlenmesi gerek, tıpkı kırmızı kanatlı baykuş gibi !

O yüzden güzel kızım, her yaşın getirdiği güzelliklerin keyfini çıkar, hiç bir şey için acele etme Senin gibi bir kızım olduğu için gurur duyuyorum ve seni çok seviyorum Masal’ım

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir