"İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum."
Fernando Pessoa
…
“In a maze of my expectation
I just feel so far away
Holding on to these empty spaces
As I try to find my way”
….
“Keke sen yalnzken veya karanlktayken sana kendi varlnn n gösterebilseydim.”
-Hâfz- irâzî
…
Don’t let it get you down, you’re the best thing I’ve seen
We never found the answer but we knew one thing
We all have a hunger
We all have a hunger
…
"Bilim ve sanat önemsenmediğinde toplumları terk eder."
İbn-i Sina
…
Duyarsn uzaklardan, dalarsn yaknlara
Unutmadan…
…
"Sanat, ruhlarımızın üzerinden gündelik hayatın tozunu silker."
Pablo Picasso
"Civilization has made us mental giants, but left us emotional dwarves."
The Art of Integration by Michael Brown
(via snakethistle)
“ I love you
The best
Better than all…”
İnsan kapalı bir pencerenin dibinde vızıldayan kör ve nafile bir böcekten başka nedir ki? Pencerenin ötesindeki ışık ve ısı odağını icgüdüsel olarak hisseder. Ama kördür, göremez; ışıkla arasına giren şeyi de göremez. Dolayısıyla, gözü dönmüş bir halde ışığa yaklaşmaya çalışır; ışıktan uzaklaşsa da, pencereden geçerek ona asla yaklaşamaz.. Bilim bu böceğe nasıl yardım edebilir? Camın yüzeyinin eğri büğrülüğünü, pürüzlerini keşfedebilir, kimi yerinin daha kalın kimi yerinin daha incelikli olduğunu saptayabilir: Ama kibar filozof, bütün bunlarla ışığa ne kadar yaklaşabilir? Gerçekten görebilecek kadar yakın olabilir mi? Sanırım dışardaki ışığa kendini fırlatabilmek için pencereyi bir biçimde zorlamayı her şeye rağmen başaran dahi insan ya da şairdir. O zaman da, herkesten çok daha öteye gitmenin sıcaklığını ve sevincini hisseder -ama, o bile, hep kör değil midir? Ezeli Hakikat'i gerçekten daha yakından tanıyabilir mi o?
İzin verin, metaforu biraz daha sürdüreyim. Kimileri pencereden ters yönde, geri geri uzaklaşır; önünde pencereyi bulamayınca, işte, o zaman, "Camı aştık!" diye haykırırlar.
Bulutlar Bugün gökyüzünün farkındayım, ona bakmadığım, daha çok hissettiğim günler de oluyor - çünkü şehirde yaşıyorum ben,şehri barındıran doğada değil. Bulutlar Bugün onlar temel gerçeklik ve giderek kapanan gök kaderimi tehdit eden büyük bir tehlike gibi, hiç aklımdan çıkmıyor. Bulutlar Uğultu, çıplak bir keşmekeş içinde açıklarken Kale'ye - Batı'dan Doğu'ya geliyorlar, bazen beyaza bulanmış oluyor bu kargaşa, bilmem hangi öncü bulutlara doğru iplik iplik uzanıyor;daha ağır davranan bazı bulutlarsa sesi gayet iyi duyulan rüzgar onları dağıtmakta gecikince neredeyse kapkara kesilmiş ve nihayet, dar ev sıraları arasındaki sokak denen yalancı boşlukları gitmeye gönüllleri yomuş gibi gölgeleriyle değil, yavaşlıklarıyla karartırken, kirli bir beyaz karasına döndüler.
Bulutlar İstemeden varım ve istemeden öleceğim. Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum, birer hiç olan şeylerin ortasındaki soyut ve tensel noktayım- ki o şeylerin bir adım ötesinde değilim ben de.
Bulutlar Hissettiğimde nasıl bir sıkıntı, düşündüğümde nasıl bir rahatsızlık, istediğimde nasıl bir yararsızlık! Bulutlar Hala geçiyor bulutlar, bazıları kocaman, evler yüzünden göründüklerinden daha küçük olup olmadıkları anlaşılamadığından, sanki bütün göğü ele geçireceklergibi geliyor insana
[..]
15 Eylül
*(Descobrimento dergisinin 3. sayısında yayınlanmıştır, )
Fernando Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı - Sayfa