İlk deneme kadınlar kadar erkekler için de sancılı oluyor. Ne yapacağını bilemeyen ve tanımadığı bir kadınla ilişkiye girmek zorunda kalan erkek çoğu zaman başarılı olamıyor. Sertleşme sorunu yaşıyor, kendini suçluyor. Beyler, tecrübe en iyi hocadır, her şey yoluna girer
Cinsel organım çok ince
13 yaşındayım. Penisim çok küçük ve ince. Yaşıtlarıma baktığımda onlarınki benimkinden daha kalın ve büyük. Ne yapmam gerekiyor?
CEVAP
Sevgili yavrum, büyüyecek üzülme. Bir tek şeye dikkat et. Yumurtalar fındık kadar ve ondan küçük ise hemen acilen bir üroloji veya endokrinoloji uzmanına başvur. Yumurtalar bir badem kadarsa sorun yok. Kendi haline bırak. Penisin büyüyecektir.
Zorluk çekiyorum
26 yaşındayım. İlişki sırasında ereksiyon sorunu yaşıyorum. Günde defa ilişkiye giriyor, doymuyorum. Penisim çok büyük. Kızlar acı çektiklerini söylüyor. Ne yapayım?
CEVAP
Değerli okurum, penisinin boyuna yapılacak bir şey yok. Kızlarla her gün defa ilişkini anlayamadım. Nereden, nasıl, kiminle? Herkes seni hazır mı bekliyor? Bunun hiçbir yaptırımı yok mu? Mahalle, ailevi ya da maddi sorunlar. Hadi oradan be! Beni fazla yorma.
Her yerde penisim sertleşiyor
18 yaşındayım. Penisim aniden sertleşiyor. Olur olmadık yerlerde sertleşmesi beni utandırıyor. Acaba ne yapmalıyım?
CEVAP
Hiçbir şey çocuğum. Sıkı çamaşır giy. Ona göre disiplin altına al. Yani ayağından zincirlenmiş bir aslan gibi kalabalık yerlerde haddini bilsin. Aşağı doğru baksın, saygılı olsun. Bu arada sen beynini disipline et. Efendi ol, şımarık olma. Bunların dışında da yapılacak bir şey yok. Aslında dert de değil.
İlk olacaktı
20 yaşındayım. Bugüne kadar hiç ilişkiye girmedim. İlk denemede de ereksiyon olamadım. Bu durum beni bunalıma sürükledi. Benim çocuğum olmayacak mı?
CEVAP
Değerli okurum, çocuğun olacak hem de sürüyle. İlk birleşmede pek çok genç ereksiyon olmaz. O heyecanla olur mu? O heyecanla doğru yolda bile yürüyemezsin, dilin damağın tutulur. Tecrübe en iyi hocadır. Tecrübe de adım adım zamanla kazanılan bir yetenektir. Hiç kaygılanma keyfine bak.
İlk geceden çok korkuyorum
28 yaşında kızım. Yakında evleneceğim. Nişanlımı çok seviyorum ama ilk geceden korkuyorum. Bu korkumu yenmek için bana ne önerirsiniz?
CEVAP
Sevgili okurum, olay eşinde düğümlenir. Onun, sabırlı davranması, sana anlayış göstermesi, korkutmaması, hemen amacına ulaşmak için telaşa kapılmaması lazım. Sana söyleyecek bir şeyim yok. Sadece korkma yavrum derim. Biraz zamana ihtiyacınız olabilir. Sorun çözülmezse tedavi edilir.
Hastalık kaptım mı?
2 hafta önce hayat kadınıyla birlikte oldum. Bu benim ilk ilişkimdi. Kadının hastalıklı olup olmadığını bilmiyorum. Acaba hastalık kapıp kapmadığımı nasıl öğrenirim? Penisimde acı, ağrı, akıntı, kaşıntı yok. Bana yardım edin.
CEVAP
Değerli okurum, senin yoklarına bir yok da ben ekleyeyim. Rahat ol, hiçbir hastalığın yok.
Aklımı bir türlü cinselliğe veremiyorum
27 yaşında kadınım. 2 yıldır bir ilişkim var ama kendimi cinselliğe veremiyorum. Aklıma hep bir şeyler takılıyor. Beni beğenmezse diye korkuyorum. Sürekli üzerimde bir şeylerin olmasını istiyorum. Orgazm da olamıyorum. Ne olur bana yardım edin.
CEVAP
Sevgili okurum, partnerine güveniyorsan seninle uzun vadeli ilişki içerisinde olacaksa, yani evlenecekse gerisi dört duvar arasında sizi ilgilendirir. Ama senin kendine biçtiğin değerlerle erkek gözüyle verilen değer çok farklıdır. Bir bunu öğrensen var ya kraliçe sensin.
Karım çok rahatsız
45 yaşındayım, 20 yıllık evliyim. Erken boşalıyorum. Eşim bu durumdan çok rahatsız. Gücüm yettiğince ilişkiyi sürdürüyorum ama fazlası mümkün olmuyor. Ne yapmam gerekiyor?
CEVAP
Değerli okurum evli erkeklerin ortalama yarısında erken boşalma var. Gençlik yıllarında mastürbasyon döneminde başlıyor ve evlenince de sürüyor. Bu bir şartlanmadır. Erken boşalmanın tedavisi var. Bunun üstesinden geliyoruz. Ama uzaktan ilaç verilmiyor. Uzmanına başvuracaksınız.
Evlilikten korkuyorum
20 yaşındayım ama penisim 11 santim. Evlenmek istiyorum ama penisimin boyundan utanıyorum. Eşimi mutlu edemezsem, beni terk ederse diye korkuyorum. Doktora gitmeye de çekiniyorum. Ne yapmalıyım?
CEVAP
Değerli okurum, şu anda doktorluk bir durumun yok. Evlilik, bedenin ve organın santimleriyle ilgili değil. Ruhun milimetreleri ve kilometreleriyle ölçülür. Cinsellik de o milimetre ve kilometrelerin içinde gizlidir. Mutlu da olursun mutlu da edersin. Her şeyin istediğinden fazla bile olsa, ola ki soğuk bir kadına düşersen ne yaparsan yap elin boş dönersin.
Kuş uçmayı beceremiyor
24 yaşındayım, ilişkiye girmek istediğimde benim kuş uçmayı bir türlü beceremiyor. Ne yapmam gerekiyor?
CEVAP
Değerli okurum, senin kuşun kanatları kırık ya da tüyleri dökük. Tam 10 yıl mastürbasyon yuvasında uçmadan öyle bekledi. Tembel, al gülüm ver gülüm yaşarken bugünleri hiç düşünmedin. Çünkü kimse seni uyarmadı, akıl vermedi. Kuşun öylesine rahattı ki “Gak” deyince yem, “Guk” deyince su anında önüne geldi. Yorulmuyor ve heyecanlanmıyordu. Şimdi öyle mi ya! Sahibindeki kuşku ve heyecan ona yol vermiyor. Olayın hepsi bu. Sorunun çözülmesi için önce evlilik koşulları oluşacak, sonra uzmanın ona çare bulacak.
Boşalınca pişman oluyorum
16 yaşındayım. Boşaldıktan sonra tüm zevkim kaçıyor ve pişman oluyor. Sizce bu neden kaynaklanıyor
CEVAP
Çocuğum ne gam ne dert! Yaşın daha Bu anlattıkların şimdilik hasır altı kalsın. Aynı şey yemeğini yedikten sonra da oluyor. Açken yumuluyorsun. Karnın doyunca işten kaçıyorsun. Bir de gaza gelip erken evlenenleri düşün. Girdi gerdeğe, “Ya bu ne? Kuru ot mu, saman mı? Hani uçacaktım, zevk bunun neresinde? ‘İçinde mi, dışında mı yoksa burgusunun başında mı?’” der gibi olsaydı ne yapacaktın? Şimdi sen de açılımını yaptın. Sağlam toprağa bastın. Haftada ’ye indir, yemeklerde de şekerli olanlar için perhize gir.
Eskisi kadar zevk almıyorum
35 yaşındayım, ilk mastürbasyon yaptığımda çok zevk almıştım. Sonra boşalırken aldığım zevk azaldı. Cinsel ilişkide durum düzelir dedim ama ama değişiklik yok. Cinselliğe karşı istekliyim ama boşalma anında aldığım zevk az. Bu fizyolojik mi yoksa psikolojik mi?
CEVAP
Değerli okurum, hem biyolojik hem fizyolojiktir. Bir de bilimsel eklemelerini yapalım. Hem psikolojik hem de sosyolojik hem de pedagojik (çocuklukta alınan eğitim) dahası nörolojik ve patolojiktir. Geçelim bunları. Evli misin, bekar mısın? Çocuk var mı çocuk? Haftalık mastürbasyon sayısından ve kaçamaklardan ne haber? Partnerine karşı hiç mahcup oldun mu? “Adam nedir bu halin?” diye sineye mi çekiyor yoksa seninle eğleniyor mu? İşte kapalı kutundan çıkacak olan bunlar. Bu bilgiler önümüze gelsin. Uzman senin kuşa ya da trenine yol versin.
GÜNÜN SÖZÜ
Eğer hayat şeker gibi tatlıysa, genelde kişiyi uyuşturur. Acıysa, ezer suyunu çıkarır. Ama posası da ya filozof ya da kof olur. H.D.
13Yaşanmış olayların, tarihi kişiliklerin konu olduğu deyimlerin anlamlarını ve ortaya çıkış hikayelerine çok şaşıracaksınız. İşte o hikayelerden bazıları
Saçını Süpürge Etmek
Eskiden kadınlar saçlarını topuklarına kadar uzatırlardı. En uzun saç da en güzel saç kabul edilirdi. Kadın evini süpürmek için yere eğilince arkasındaki çift örgülü saçlar yere düşer ve bir süpürge gibi her yeri öperdi.
Ateş pahası
Kanuni Sultan Süleyman maiyetiyle Halkalı civarında ava çıkar. Aniden başlayan şiddetli yağmur, padişah ve adamlarını karşılarına çıkan ilk eve sığınmak zorunda bırakır. Ev sahibinin yaktığı ateşin karşısında elbiselerini kurutup ısınan padişah, yanındakilere dönerek, "Şu ateş bin altın eder" der. Yağmurun dinmemesi üzerine padişah ve maiyetindekiler, geceyi de bu evde geçirirler. Konuklarını tanıyamasa da önemli ve zengin şahıslar olduklarını anlayan ev sahibi, sabah ona borcunu soran sultana "Binbir altın" cevabını verir. Bu cevabın şaşkınlıkla karşılanması üzerine ise ateşe bin altın değeri kendisinin biçtiğini, gecelik konaklamanın ise bir altın olduğunu söyler. "Ateş pahası" deyimi, bu hadise üzerine doğmuştur. Ederinden fazla çok pahalı şeyler için bugün de yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Ateş Almaya mı Geldin?
Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış.Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş.Kapıdan içeri girmeyerek, kısa bir konuşmadan sonra gitmek isteyen ziyaretçilere:-Ateş almaya mı geldin? denmesi de işte bu devirlerden kalmadır.
Dingo'nun ahırı
İstanbul'da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda iki at ile çekilen tramvaylara dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşulurdu. Azapkapı'da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim'de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı'ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın, bu durumu dolayısıyla girenin çıkanın belli olmadığı veya her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için "Dingo'nun ahırı" deyimi kullanılmaya başlanmıştır.
Meteliğe Kurşun Atmak
Eskiden atış talimleri yapılırken, usta atıcılar hedef için metelik denilen bozuk paralar kullanırlarmış. Metelik, eskiden kullanılan on para değerinde olan bir sikke. Sikke de madeni para veya bu paralara vurulan damga demektir. Köyden çıkıp okuyarak yükselen, mal mülk ve şöhret sahibi olan bir adam köyünde yaptırdığı evde, gümüş paraları hedefe koyup atış talimi yaparmış. Onu ziyarete gelenler, gümüş mecidiyeye ateş ederken görünce, içlerinden biri, ?Baksana bizimki meteliğe kurşun atıyor.? demiş.
Etekleri Zil Çalmak
Bir zamanlar Anadolu?nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış.
Şeyhin, pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş.
Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış.
Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da:
- Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş. Bir gün güvenlik güçleri , çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken, çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış.
Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken, şeyhin eteklerindeki çıngıraklar, daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş.
Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce, "Ne o eteklerin zil çalıyor." demeye başlamış.Ocağına İncir Dikmek
Yaptığı zulümlerle tanınan bir devlet adamı, konağının bahçesini düzenletiyormuş. Kocaman bir incir ağacını görüntüyü bozuyor diye kestirmek istemiş. Bahçede bulunan İncili Çavuş, bunu duyunca devlet adamına şöyle seslenmiş:Ağzınla Kuş Tutsan Nafile
Osmanlı Devletinin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuş, bu arada, İspanya Kralım ezmek için Osmanlı Devletinin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı. Akdeniz'de Türk bayrağı çekerek, Barbaros'un enirine giren Fransız donanması gibi, Fransız ordusu da Osmanlı desteğine güveniyordu.O devirlerde, Topkapı Sarayı'nın arz odasında, huzura kabul edilmeyi bekleyen Fransız elçisi. Kızlar Ağasına, işinin önemli ve acele olduğunu bir türlü anlatamamış, içeri alınmayı sağlayamamıştı.Bin bir rica ve ısrar sonunda Kızlar Ağası, sabırsızlanan elçiye şöyle dedi:
-Siz ne lâf anlamaz adamlarsınız yahu! Şevketli Sultanımız hazretleri bugün çok hiddetli. Demincek bir Frenk hokkabaz burada idi. Adamcağız ne hünerler gösterdi: Külahının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubuklan ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı, havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız onu bile huzurdan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile; ama daha büyük hünerlerin varsa bir kere Zat-ı Şahaneye arz edeyimHapı Yutmak
Sultan Murad'ın kave, müskirat (sarhoş edicimaddeler) ve mükeyyifatı (keyif verici maddeler) yasakladığı dönemde saray casuslarından biri, belki de kıskançlık sebebiyle, hekimbaşı Emir Çelebi nin yasakları çiğnediği ve afyon kullandığına dair bir ihbarda bulunur. Onun için "Hapı Yuttu" deyimi ortaya çıkmıştır.Keçileri Kaçırmak
Dağda keçilerini otlatan bir çoban, öğle sıcağında, bir ağacın altında uyuyakalmış. Uyandığında keçilerin otladığı yerde bulunmadığını görmüş. Aramış, aramış, keçilerini bir türlü bulamamış. Kendi kendine, "Şimdi keçilerin sahibine ne söyleyeceğim? Ağa beni döve döve öldürür, koca sürü nereye kaybolur?" demiş. Çoban, sağa sola koştururken, "Çobanlık görevimi yapamadım, keçileri kaçırdım." diye yakınırmış. Önüne gelene, "Keçileri kaçırdım, şimdi ben ne yapacağım?" diye sormaya ve anlamlı anlamsız konuşmaya başlamış. Köylüler de merak edip keçileri aramaya başlamışlar.Bu arada suları içip serinleyen keçiler, mağaradan çıkmış, çobanın bıraktığı yerde otlamaya başlamışlar. Köylüler sürüyü yerinde bulunca şaşırmış ve keçileri tek tek saymışlar. Ortada bir durumun olmadığını gören köylüler, çobanın aklını oynattığına hükmetmişler.
Gözüne Girmek
Recep, şaban derken ramazan ayı yaklaşmış. Mahalle kahvesinde ramazanın ne zaman başlayacağına dair sohbetler ediliyormuş. Orada bulunan hocanın biri, ?Ay görülmeyince ramazan başlamaz.? dermiş. Bu sözleri duyan Bektaşi eve gelir gelmez hanımına:Lafla Peynir Gemisi Yürümez
Bir zamanlar İstanbul?da Aksi Yusuf adında bir peynir tüccarı varmış. Bu tüccar çıkarcı ve cimri kişiymiş. Trakya'dan getirdiği peynirleri İstanbul'da satar, artanı da deniz yoluyla İzmir'e gönderirmiş. İzmir'de peynir fiyatları yükseldikçe elinde ne kadar mal varsa gemilere yükletir, ama taşıma ücretini peşin vermeyerek kaptanları yalanlarıyla oyalar durur.
- "Hele peynirler sağ sâlim varsın, istediğiniz parayı fazla fazla veririm" diye vaatlerde bulunurmuş. Birkaç kez aldanan gemi kaptanlarından birisi yine İzmir'e doğru yola çıkmak üzere iken sinirlenmiş ve şöyle demiş.- Efendi, tayfalarıma para ödeyeceğim. Gemimin kalkması için masrafım var. Parayı peşin ödemezsen Sarayburnu'nu bile dönmem.Aksi Yusuf :
" Hele peynirler sağ salim varsın?" demeye başlayacakmış ki, Gemici:-Efendi "Lâfla peynir gemisi yürümez." sözünü yapıştırıvermiş ve sözlerine "geminin yürümesi için kömür lâzım, yağ lâzım" diyerek devam etmiş.
Bu sözler üzerine Aksi Yusuf parayı ödemiş. O gün akşama kadar şu tek cümleyi sayıklayıp durmuş. "LÂFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ HA!" bu söz daha sonra iş yapmayıp sadece boş konuşanlar için söylenmeye başlanarak deyimleşip güzel Türkçe?mize yerleşmiş.
Atı Alan Üsküdarı Geçti
Bolu Bey'ine başkaldıran, çoğunlukla ünlü halk şairi ile karıştıran eşkıya Köroğlu, bir gün atını çaldırmış. Köroğlu, değerli ve akıllı bir hayvan olan atını aramak için diyar diyar dolaştıktan sonra, İstanbul'da satılık hayvanlar arasında kendi atını bulmuş. O'nu tanımayan satıcıya müşteri gibi görünmüş. Önce şöyle bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da bir binip deneyeceğini, sonra satın alacağını söyleyerek ata atlamış, hayvan da sahibini tanıdığından, atı mahmuzlamasıyla şimşek gibi fırlayıp kaybolmuş. Kıyıya varınca da sala fazla para verip Üsküdar'a çektirmiş. Öfkesinden küplere binip izlemeye yeltenen at cambazına, kalabalıktan biri seslenmiş:Beyhude çabalama atı alan Üsküdar'ı geçti. O adam Köroğlunun kendisi idi.Üsküdar'da Sabah Oldu
Üsküdar'da yakın planda iki Selâtin Camii bulunur. İlki Üsküdar iskele meydanındaki Yeni Valide Camii, diğeri ise Mihrimah Sultan Camii'dir.
Bu camilerin güzel, gür ve yanık sesli müezzinleri, sabah ezanlarını karşı sahildeki müezzinlerden daha önce okurlarmış. Gayeleri Yıldız Sarayı'ndaki padişaha, sabahın sakin vaktinde seslerini duyurup padişahın dikkatini çekmek, ihsan koparmak, sonunda saray müezzinliğine tayinlerini sağlamakmış.Üsküdar'da sabah ezanları okunurken Beşiktaş'taki halk ve esnaf uyanır, diğerlerini de uyandırırmış. Uykuya dayanamayan ve uykudan bir türlü uyanamayan insanlara da:
- Hayır vakti tamamdır, duymuyor musun? Dinle, bak, Üsküdar'da sabah oldu, derlermiş.Dananın Kuyruğu Kopmak
Geçmişte düzenbaz ve yalancı bir adam varmış. Tüccar ve esnafa borç vermediği hâlde vermiş gibi gözükür, onların aleyhine dava açar, şahitler ve kadıya rüşvet vererek davayı kazanır, haksız kazanç elde edermiş. Bu sahtekâr adam, bir gün, kasabanın sözü geçen bir adamı hakkında dava açmış, kadıya da rüşvet olarak bir dana göndermiş. Davalı tüccar bunu öğrenince, daha büyük bir danayı kadıya teslim etmiş. İşin tadının kaçtığını anlayan kadı, her iki danayı getirtip mahkemenin avlusuna bağlatmış. Kadı makamına kurulup herkesin önünde şunları söylemiş:- Bu davayı görmek için uzun zaman vicdanımla savaştım. Ben adalet için çalışırım. Gelin görün ki, iki taraf da evime birer dana göndermiş. Şimdi kimin haklı, kimin haksız olduğunu danalara bakıp anlayalım. Avludaki danalar, kuyruklarından birbirine bağlanır ve kuyruk altlarına neft sürülerek hayvanlara birer diken batırılır. Hayvanlar böğürerek birbirini aksi yönde çekerler. Bu arada kadı bağırarak, "Kimin danasının kuyruğu koparsa, o taraf haksız çıkacak ve adalet yerini bulacaktır." der.
Kısa bir çekişmeden sonra sahtekârın getirdiği dananın kuyruğu kopar ve hayvan can acısıyla sokağa fırlar.Ölme Eşeğim Ölme
Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; "Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım." deyip, arpayı günden güne azaltırmış.Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, "Vah zavallı eşeğim vah? Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin." demiş.
Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dövmek
Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış.Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş.Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar.Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka:-Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı:-Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın? demiş.Eli Kulağında
İslamiyet'in ilk yıllarında ezan okunurken. Mekkeli müşrikler(inanmayanlar) alay ettikleri ve okuyanı şaşırttıkları için, ilk müezzin Bilal Habeşi, elleri ile kulaklarını tıkayarak okurdu. Birisi yanındakine, "Ezan okundu mu?" diye sorduğu zaman, eğer ezan çok yakın ise, diğeri şöyle cevap verir:"Hayır okunmadı ama, eli kulağında" Olması çok yakın işler için hemen, eli kulağında gibi sözlerin kullanılması buradan kalmıştır.Eline Su Dökemez
Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.Pabucu Dama Atılmak
Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.Yağma Hasan'ın Böreği
Fatih'in Gebze'de ölümü () nden sonra İstanbul'da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul'a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa'yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar.Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, "Oldu bir kere, Yağma Hasan'ın böreğidir." diye, börekleri yemeye devam etmişler.
İpsiz Sapsız
Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu'dan İstanbul'a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.Bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.Dağdan Gelip Bağdakini Kovmak
Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, "Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!"Mürekkep Yalamak
Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.Dimyata Pirince Giderken Evdeki Bulgurdan Olmak
Dimyat Mısır'da Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir. Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye'ye gelirdi. Dimyad'a pirinç almaya giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz'de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışseafoodplus.info müşkülât içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş. İstanbul'dan kalkmış memleketi olan Karaman'a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. Dimyad'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak sözünün aslı buradan kalmıştır.Zülfüyâre Dokunmak
Âşığın sevdiği kız alıngan, her sözden bir anlam çıkaran bir afetmiş. Yüzünün her iki yanındaki zülüfler, âşığın hem hoşuna gider hem de onları bukleli ipeklere benzettirmiş. Bu benzetmelerden gücenen afet, "Demek benim zülüflerim ipek teller gibi cansız ve ruhsuz mu geldi sana?" diye âşığa sitem edermiş.
Genç âşık bir gün sevgilisiyle güllerin açtığı, bülbüllerin öttüğü bir bahçede gezerken hırçın bir rüzgâr esmiş. Bu rüzgâr sevgilisinin saçlarını dağıttığı için kızmış. Sevgilisi bundan da bir anlam çıkarmış: "Anlıyorum, sen rüzgârı bahane ederek, benim ihmalimi yüzüme vurmak istiyor, saç ve zülüflerimi taramadığımı ima ediyorsun." demiş. Âşık sevgilisinin bu sitemlerinden usanınca ağzına bir daha onun adını almamış. Âşık, cevr ü cefaya ne kadar katlanırEski Kulağı Kesiklerden
Hacı Bektaşi Veli'nin tarikatına girmek isteyenlere tarikatın şartları açıklanır, gerekli öğütler verilir, tekkenin girişinde derviş adayının kulağına bir delik açılarak küpe takılırmış. Tarikatın şartlarından biri de hiç evlenmemekmiş. Sonradan bu kuralı bozanların kulaklarından küpeleri çekilerek alınır ve bu yırtık kulakla dolaşırlarmış. Halk, cezalı dervişlere "kulağı kesikler" diye hitap edermiş.Osmanlı sultanlarından Yavuz Selim'in kulağındaki küpe, bu tarikatın işaretlerinden biri olarak bilinir. Sultan Selim'in şeyhin eşiğine baş koyup kulağını deldirdiği rivayet edilir.
Çil Yavrusu Gibi Dağılmak
Keklik kuşunun bir adı da çildir. Tüylerindeki benekler yüzünden bu isim verilmiştir. Dişi keklik yavru çıkarınca, onlarla hiç ilgilenmez, kendi başlarına bırakır. Yumurtadan çıkan yavrular, seke seke çevreye dağıldıklarından, sözün buradan kaynaklandığı söylenebilir.Musul Çesmesinden Su İçmek
Musul'da Yunus Nebi zamanından kalma bir çeşme varmış. Suyundan içen mahsumlara şifa, zalimlere zehir olurmuş. Ne zaman şehre bir zalim vali gönderilse,halk bir müddet sonra onu götürüp bu çeşmeden su içirirler ve bir kaç günde göçürterek zulmünden kurtulurlarmış. Musul'un zarif kişi zadeleri arasında zalimlere karşı "İçtiğin Yunus Nebi çeşmesi ola!" demek bir darbı mesel olmuş.Öküz Öldü Ortaklık Bozuldu
Evvelce fakir bir köylünün çift sürmekte kullandığı bir çift öküzü varmış. Bunlardan biri ölmüş. Köylü, toprak ağasına giderek yalvar yakar bir öküz parası istemiş. Ağa, köylüye:- Öküzün parasını ödeyinceye kadar hayvan ortak malımız sayılacak. Elli dönüm tarlamı süreceksin, ağılıma bakacaksın, harmanda yardım edeceksin, diyerek ağır şartlar ileri sürmüş.
Ağanın şartlarını kabul eden köylü ona kul köle olmuş. Fakat aradan üç yıl geçtikten sonra parasının yarıdan fazlası ödenen öküz, gördüğü ağır işlere dayanamayıp ölmüş.Ağa, eskisi gibi köylüye angarya işlerini yaptırmak istemiş. Sabrı tükenen köylü:
- Ağam, gayrı öküz öldü, ortaklık bozuldu, deyip ağanın zulmünden kurtulmuş.Maymun Gözünü Açtı
Bir adamın her şeyi taklit eden bir maymunu varmış. Her gün maymununu yanında dükkana götürür, namaz vakti gelince da onu dükkana gözcülük etsin diye kapının önüne bırakırmış. Bir gün maymun dükkanda, sahibi de namazda iken, hırsızın biri, maymunun karşısına geçip esnemeye başlamış. Maymun da aynısını taklit etmiş. Derken adam uyuma taklidi yapmış. Maymun da aynısını yaparak sonunda uyuyakalmış.Hırsız da fırsattan istifade dükkanda ne varsa alıp götürmüş. Dükkan sahibi camiden gelip dükkanının soyulduğunu görünce maymuna bir güzel dayak atmış.
Hırsız birkaç gün sonra yine çıkagelmiş. Bu defa maymun yediği dayağın etkisiyle, karşısında esneyen hırsızı taklit etmemiş. Maymun, "Pışşşt, pışşşt!" yapmış. Hırsız da kendi kendine, "Maymun gözünü açtı, artık burada ekmek yok." demişKaş Yapayım Derken Göz Çıkarmak
Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yüzüne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış.Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş. Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha ona iş vermemiş.
Leb Demeden Leblebiyi Anlamak
Medrese öğrencilerinden ukala bir molla varmış. Farsça'dan imtihana girmiş. "Ne soracaklar?" diye öğretmenlerinin ağzına bakıyormuş. Hocalardan biri, Farsça, "dudak" anlamına gelen "leb" sözüyle işe başlamış. Ukala molla, "leblebi" diye lafa karışmış, "leb, leblebi kelimesinin bir hecesidir, efendim." demiş. İmtihandaki hocalar gülmüşler. Soruyu soran hoca:- Maşallah 'leb' demeden 'leblebiyi' anladın. Yine de lafın sonunu beklesen iyi olurdu, çünkü akıllı olan, icabında susmasını bilmeli, demiş.
Saman Altından Su Yürütmek
Geniş bir ovanın üzerinde bir köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp, bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: "Ulan köftehor, saman altından ne su yürütüyorsun!"Denize Düşen Yılana Sarılır
Dönem seafoodplus.info dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır Valisi dir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa nın amacı önce Suriye ,ardında Osmanlı yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa ,Suriyeyi ele geçirmiş Osmanlının yolladığı gücüde yenmişti. İstanbula doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut ,ordunun o an için bunlarla başedebilecek vaziyette olmadığından Ruslarda yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikoladan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler "bu nasıl işdür?" diye mırıldanınca, Sultan Mahmut Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana der.İlk Göz Ağrısı
Eskiden savaşlar şimdikinden çok olduğu için, Anadolu'nun hemen her köyünden, hemen her hanesinden şu yada bu cephede savaşan bir asker olurmuş.Bu askerlerin geride kalan anaları, kardeşleri, hanımları, nişanlıları, yavukluları olurmuş elbette. Bu biçareler, vatanını, milletini, dinini muhafaza için cephe cephe koşan yiğitleriyle elbet gurur duyarlarmış ama ağlamadan, göz yaşı dökmeden de gün geçirmezlermiş.Bazen aşikar, bazen gizli gizli ağlayan genç kız ve gelinlerimizin göz pınarları kuruyup gözleri çapaklanmaya ve ağrımaya başlarmış.Birbirleriyle konuşurken, o zamanın terbiyesi icabı: "Senin yavuklun, senin kocan" diyemezler, utanırlarmış. "Benim göz ağrımdan hiç mektup gelmiyor, seninkinden haber var mı?" diye sorarlarmış.Bu deyim, sevdiklerimiz içinde en birincisi anlamında kullanılırAdam Yerine Koymamak
Kethüdazade Arif Efendi, hatır gönül yoluyla tanıdıklarından birinin oğluna bir memuriyet verilmesini ister. Devrin şeyhülislamına bir tavsiye mektubuyla birlikte delikanlıyı gönderir. Şeyhülislamdan:Onun İpi İle Kuyuya İnilmez
Eskiden, kendir ve keten liflerinden çul, yular, ip, urgan ve halat gibi günlük işlerde kullanılan eşyalar yapılırdı. Bu işlerle uğraşan, hileli malzeme ile çürük ip yapan Ali Usta adında biri varmış. Hatta bu adama İpi Çürük Ali Usta demeye başlamışlar. Bu ustanın yaptığı ip ve urganlar olmadık yerde kopar, birçok kazalara sebep olurmuş. Bir gün, derin bir kuyuya bir kuzu düşmüş. Kuyuya inmeye hazırlanan biri, ev sahibinden urgan istemiş. Getirilen urganı beğenmemiş:KİŞİSEL VERİLERİN ELDE EDİLMESİ VE İŞLENMESİ İLE İLGİLİ BİLGİLENDİRME FORMU
Acıbadem Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş. (“Acıbadem”) ve Acıbadem’in hakim ve bağlı şirketleri (hepsi birlikte “Acıbadem Grubu” olarak anılacaktır.) tarafından, sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) ve ilgili mevzuat kapsamında Veri Sorumlusu sıfatıyla, kişisel verileriniz, aşağıda açıklanan çerçevede ve sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Özel Hastaneler Yönetmeliği ve Sağlık Bakanlığı düzenlemeleri ve sair mevzuata uygun olarak işlenebilecektir.
1. Kişisel Verilerin elde Edilmesi, İşlenmesi ve İşleme Amaçları
Kişisel verileriniz Acıbadem Grubu tarafından sağlanmakta olan kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbî teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amaçlarıyla ve Acıbadem Grubu şirketlerinin faaliyet konularına uygun düşecek şekilde; sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, çağrı merkezi, internet sitesi, sözlü, yazılı ve benzeri kanallar aracılığıyla elde edilmektedir. Sağlık verileriniz başta olmak üzere özel nitelikli kişisel verileriniz ve genel nitelikli kişisel verileriniz, Grup tarafından aşağıda yer alanlar dâhil ve bunlarla sınırlı olmaksızın bu maddede belirtilen amaçlar ile bağlantılı, sınırlı ve ölçülü şekilde işlenebilmektedir:
Acıbadem Grubu tarafından elde edilen her türlü kişisel veriniz (Özel nitelikli kişisel veriler de dahil fakat bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) aşağıdaki amaçlar ile işlenebilecektir:
İlgili mevzuat uyarınca elde edilen ve işlenen Kişisel Verileriniz, Acıbadem veya Acıbadem Grubu’na ait fiziki arşivler ve/veya bilişim sistemlerine nakledilerek, hem dijital ortamda hem de fiziki ortamda muhafaza altında tutulabilecektir.
2. Kişisel Verilerin Aktarılması
Kişisel verileriniz, Kanun ve sair mevzuat kapsamında ve yukarıda yer verilen amaçlarla Acıbadem ve Acıbadem Grubu tarafından Acıbadem Grubu’na dahil olan şirketler ile, Özel sigorta şirketleri, Sağlık bakanlığı ve bağlı alt birimleri, Sosyal Güvenlik Kurumu, Emniyet Genel Müdürlüğü ve sair kolluk kuvvetleri, Nüfus Genel Müdürlüğü, Türkiye Eczacılar Birliği, Mahkemeler ve her türlü yargı makamı, merkezi ve sair üçüncü kişiler, yetki vermiş olduğunuz temsilcileriniz, avukatlar, vergi ve finans danışmanları ve denetçiler de dâhil olmak üzere danışmanlık aldığımız üçüncü kişiler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, resmi merciler dâhil sağlık hizmetlerini yukarıda belirtilen amaçlarla geliştirmek veya yürütmek üzere işbirliği yaptığımız iş ortaklarımız ve diğer üçüncü kişiler ile paylaşılabilecektir.
3. Kişisel Veri Elde Etmenin Yöntemi ve Hukuki Sebebi
Kişisel verileriniz, her türlü sözlü, yazılı, görsel ya da elektronik ortamda, yukarıda yer verilen amaçlar ve Acıbadem’in faaliyet konusuna dahil her türlü işin yasal çerçevede yürütülebilmesi ve bu kapsamda Acıbadem’in akdi ve kanuni yükümlülüklerini tam ve gereği gibi ifa edebilmesi için toplanmakta ve işlenmektedir. İşbu kişiler verilerinizin toplanmasının hukuki sebebi;
Ayrıca, Kanun’un 6. maddesi 3. fıkrasında da belirtildiği üzere sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler ise ancak kamu sağlığının korunması, koruyucu hekimlik, tıbbı teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık hizmetleri ile finansmanının planlanması ve yönetimi amacıyla, sır saklama yükümlülüğü altında bulunan kişiler veya yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından ilgilinin açık rızası aranmaksızın işlenebilir.
4. Kişisel Verilerin Korunmasına Yönelik Haklarınız
Kanun ve ilgili mevzuatlar uyarınca;
Mezkûr haklarınızdan birini ya da birkaçını kullanmanız halinde ilgili bilgi tarafınıza, açık ve anlaşılabilir bir şekilde yazılı olarak ya da elektronik ortamda, tarafınızca sağlanan iletişim bilgileri yoluyla, bildirilir.
5. Veri Güvenliği
Acıbadem, kişisel verilerinizi bilgi güvenliği standartları ve prosedürleri gereğince alınması gereken tüm teknik ve idari güvenlik kontrollerine tam uygunlukla korumaktadır. Söz konusu güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak muhtemel riske uygun bir düzeyde sağlanmaktadır.
6. Şikayet ve İletişim
Kişisel verileriniz teknik ve idari imkânlar dâhilinde titizlikle korunmakta ve gerekli güvenlik tedbirleri, teknolojik imkânlar da göz önünde bulundurularak olası risklere uygun bir düzeyde sağlanmaktadır. Kanun kapsamındaki taleplerinizi, “seafoodplus.info” web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak;
Kanun kapsamındaki taleplerinizi, seafoodplus.info web adresindeki “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Uyarınca Başvuru Formu” nu doldurarak ve formda belirtilen usullerle tarafımıza iletmenizi rica ederiz.
Sabır Duası Nasıl Okunur?
Sabır duası okunuşu; Rabbena efriğ aleyna sabran ve teveffena müslimin. Araf suresinde yer alan ayet aynı zamanda sabır duası olarak okunmaktadır.
Sabır Duası Türkçe Ve Arapça Tefsiri
Sabır duası Türkçe anlamı Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır ve canımızı Müslüman olarak al.
Sabır duasında sıkıntı ve zorluklara karşı yapılan her duanın kişiye faziletli olacağı için önemi büyük olarak belirtilmektedir. Sabır gerektiren konularda sabrın sadece Allah tarafından verileceğine ve sabırsızlığın da cezalandırılacağına işaret etmektedir. Sabır konusunda Allahu Tealanın kullarını imtihan için yarattığını ve sabır etmeleri sayesinde mükafatlandırılacaklarını birçok ayet ve hadiste bildirilmektedir. Sabır konusu oldukça derin ve her kişiye farklı şekilde imtihan edilerek verilen bir yol olarak yer almaktadır.
Sakinleşmek İçin Okunan Dua Hangisidir?
Sakinleşmek ve sakin kalmak için özellikle Allahu Tealanın esmalarından olan Ya Sabır esmasını zikretmek gerekmektedir.
Esmaül hüsnada yer alan Ya Salim esması da sabırlı ve sukunetli kalmaya faydalı esmalardan olmaktadır. Sabırlı olmak ve sakin kalmak için öncelikle dua etmekten önce abdest almak bulunduğu yerde oturuyor ise ayağa kalkmak, ayakta ise oturmak ve bulunduğu durumu değiştirmek sakinleşmek için hadislerde yer alan öncelikli tavsiyelerdendir.
Sakinleşmek ve sakin kalabilmek için çok vehim bir olayda ölüm neticesinde ise inna lillahi ve inna ileyhi raciun duasını okumak hem karşıdaki kişiye hemde okuyan kişiye faziletli olmaktadır.
Dünya hayatında birçok sıkıntı veya zorlukla karşılaşıldığında duaya sarılmak ve özellikle mümkün ise fatiha suresini okumak faydalı olmaktadır. Birçok dua ve sure sabır için ve tevekkül için faydalı olmaktadır. Örneğin Tekasür suresini okumak sıkıntılı ve sabır gerektiren durumlarda sabır göstermeye faydalı olmaktadır.
Sakinleşmek için kısa ve en etkili dua ise estağfurullah şeklindeki istiğfar olmaktadır. İstiğfar etmek ani kızgınlık ve öfke anında kişiye iyi gelen ve yatıştıran bir etki olarak yer almaktadır. Estağfurullah kelimesini sıkça dile getirmek sakinleşmenin anahtarı olmaktadır.
Birçok hadiste ani sıkıntı ve dertlerin günahlar sayesinde ortaya çıktığı anlatılmaktadır. Bunun için estağfurullah zikri günahlardan af ve belaların kalkmasına vesile olması bakımından faziletli ve faydalı bir zikir olmaktadır. Diğer esmaların da okunması sakinleştirmeye faydalı olmaktadır.
Sakinleşmek için okunan diğer bir dua ise Amentü duası olmaktadır. Amentü duası hızlı şekilde etki ederek sakinleşmeye ve imanın artmasına vesile olan bir duadır. Amentü duasının tekrarlanması kişide iman seviyesinde değişiklik ve artış oluşturacağı için kızgınlık ve öfke hissi kendisini merhamet ve şefkate bırakmaya vesile olmaktadır. Sakinleşmek için besmele okumak ve çekmek de tavsiye edilmektedir.