on dokuzuncu asır türk edebiyatı tarihi pdf / Tanpinar - Asir Turk Edebiyati Tarihi - Free Download PDF

On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi Pdf

on dokuzuncu asır türk edebiyatı tarihi pdf

oAjj/^P ^ °j/ ^ o v^ 4j Oj/S ^J^JjJ ^J^jj/^ ^jj/Asj 4^şSj/ Vj^s^ ^USJ" aUj« Û/g^- Jj/ o/^'j/ 4j Û/^^ ^S*j jÜ oJjj/ jjJjl İj/ ,£İ^_£3 /jj/ oAJj^j/^^ İjj ij^ ^J^ j/ Jj j£j jJj Jj/ vjJj/ j^j^ ^/j ^j/^- ojSj^ v^jJj/ ^^/^/ jl^L'jS v*jj/^^ ^JjS

4”/j û/^o/ oJjJj/^ j/ ^j A”/j û/j/sj JjP j^' j/A^ j ^j^^ oJjjj ^^İ/S 4j jj ^¿/Ljj oJ ^Ljj/ Û/^ jjJS 4j oJj/ jjJS JSJ Jl^^pl jjs jJjAS"" Jİ^JjS" jj İj/” JjJj/ jj oJ oj^-S ^¿3 jj ij/S jSJjj/ jjj jjj' jjjS j^^j/ ÛA^^ ij^ jj j>j j /Sjj jJ jS" oJj/ (JjJ jJjJj jN jS/ J~3L aS" ^/Sj j^^/ jl jj/ j^jJj oJj/ ûAj/4^ jJ ojj' Asjj ^J-iS"" j^ a^JlJS" jJ oJj' ÛjJj û/^ j^j^ iAJjjJ Û/Ji oA-jl^S JS jJjjS û j^ j/^” jj a^-S" j^^ İjj J^j/ ûJjUJ jjj İjjJ ij3/S jJj/ J-iş' jjJ jj V JS J^^lS"" ^ jA^jl aLJ j j Ajl Vj^-S" jls>JjJ jN' A^-jj AJj j/ ^/jJjj ^şişJ A^j^ oJ'Js Jj A^/j j/İş^ ^^/sS ûA^^^ A^j/ t^vj £-^j iAL^-'JsS oj/^ Aj ûHşj jJjj oJjNJj j* Jjl Û^jl Jİ^J/ji j jJj/ Jj*” J^ jJp/ Aj jj Ass^-/^ (JjJ J^- /ip Aj ^j^ i/^ Aj j* jj jJj C^-i/kJ jj jJj jj jJj O-j/k^ jj jJj j/j/j Ûjjj oJjjj j^-/^ iJjJ j/j/j û A^-şj v9jJS oj/P jj jJsJlİjJ A^-şj jJjJ^-jS"" VjjjS jLJ^ Aj jJ/jS

Aj (o jJjA^j/ (jp ^JjjS

J

(jS" jjj j^ İjj /pj JşS û/^ oj o/j Jj^j/ /j a!^jjp Jjj jj aJj/ (AJj/ v/^> c^j^ jj VjJ/ *- ^^J/j Jş' Û/^ iJjS JjS iJj/ jjjS" 4^_A jjjjj jS 4 l ^Jj ^j^lj ^»J1 jj^ l^bjjl 4^_„1 ^jS 4S jJljj JîiU^j (j j/İa^ ^P^js 4_jj3 jSl 4*.^ J^l jjiS ^Aj ^j^ J-îİ l*1 oAijlj J-^J ljjS 4jLs ^jJJjî J»j^ JS jlı^l Ji>Ul 4^pj gp 11 oAijl» ^ g _5jS ^ jaİa^^ ii^U» 4İJİ jls j oj^ İA^> ^Ajl jj ^iK^ ^-^-*Jljj ^Jls ^Ajl jj ^iS" oJ j j- oA^b Jj^3 ^ ^A„1 JS ^ 4S jA^p Jjl^ c.£Aj1 J^l^ oj^jl JjJjl Jl^- l^ijl l_Sl 4^-Aj »jlj Jl*ij

Ahmet Hamdi Tanpınar - XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi

c o m

19 uncu Asir
Trk Edebiyat Tarihi

alayan Edebiyat Serisi No. : 1

Prof. Ahmet Hamdi Tanpnar

19 uncu Asr

TRK EDEBYATI TARH

ACLAYAN KTABEVt
istikll C8d. Tokatlyan st pasaj
BEYOLU STANBUL

Yedinci bask

Her hakk mahfuzdur. Bu kitap veya bir ksm Tunay" ala


yan - alayan Kitabevinin msaadesi alnmakszn tab ve k o p
ya edilemez.

N D E K L E R
kinci basknn nsz
Prof. Dr. Mehmet Kaplanm eser hakk ndaki yazs
GR

GAPLJLAMA HAREKETNE UMUM BtR BAKI


I.
H.
m.

Balangtan a kadar


ikinci safha :
XIX. asrda garpllama hareketi

37
52
64

BRNC BLM
XIX. Yzyln ilk Yansnda Ttirk Edebiyat
I.
II.

lR : Divan iiri 77, Vsf- Endern 81, zzet Molla 88, A kif Paa 93,
H alk iiri : Emrah, Zihni, Dertli, Seyrnl, Dadalolu
N E SR : Resm dilde deiiklik , Tarihiler , Hatralar ve muh
tralar , Y enilie doru , Mustafa Sami Efendi
KNC BLM
Tanzimat Seneleri

I.

'dan a kadar: 1) Tanzimat fermam , 2) stanbulda haya


tn deimesi , 3) Yeni ve eski , 4) Reid Paa ve Dairesi ,
5) Devlet tesisleri ve fikir hayat : Kalemler , Encmen-i Dnl ,
6) Gazete, gazetecilik, makale , 7) Tiyatro ve dier garp nev'ilerinin
grnmesi

n.

- yllan : Tanzimat ideolojileri, medeniyet ve medeniyetilik


, O sm anlclk , slamclk , Deien artlar , Yeni terkip
lere doru
Y enillfln Byk Muharriri

I.
n.
m .

AHMED CEVDET PAA : Hayat Baz dikkatler , Eserleri ,
Tarih-i Cevdet , sTezkir-i Cevdet ve Mrzt , slp ,
M NF PAA
BRAHM N A S E F E N D : Hayat , Btnyle inasl , inasi'nin nesri , inasi'nin iiri , Yeni manzume , Yeni dil ve hayal
, Yeni insan , inasinin fikirleri Medeniyet fikrinin kahra
m an telkkisi , Millet telkkisi , Devlet, hkmet, m illet ve mesu
liyet fikri , lnasi'de garp tesiri , air evlenmesi , inasi ve
dil , inasi gazeteci , Gazete bir btnd

VI

inasiden sonra
YEN OSMANLILAR CEMYET

Abdlaziz devri Trkiye'si , Yeni bir nesil , Mustafa Fzl Paa
, YeM. OsmanlIlar ve siyas muhitler , Yayn hareketleri ve karam m e-i Ali , Avrupa'da yaplan mcadele
AL SUAV EFE N D : Hayat , Y etim esi ve mizac , Fikirleri
, Rejim meselesi ve hilfet m essesesl , Suavi mtehid , Suavi
ve Trk tarihi , Dil meselesi
inasiden sonra
N EV LE R N GELMES
Yllar Aras

I.

GAZETE : Gazete ve gazete okuyucusu , Gazeteci dili , Gazete


ve neviler , Gazete ve iir Gazeteden sonra kitap

n.

R : Eski iir , Yeniehirli Avni B ey , Leskofal Galib Bey


, Arif Hikmet B ey ve Encmen-i uar airleri
Yeni iir : Yeni iir ve ekil Edhem Pertev P aa ve ikinci hamle
, Duhter-i Hindu ve nazm ekli , Vezin meselesi , Konular
temler , Ferdin douu ve lin k iirin deimesi , Eski hikmetten
felsefi endieye , lm dncesi , Tabiatn k efi , Yeni edeb
nesir , Din ilhamn yenilemesi , Yeni iir anlay , Yeni
masallar ve istirelerin deimesi
TYATRO N E V N N GRMES VE GELMES : Yeni edeb nev'i ola
rak tiyatro , ark Kumpanyas ve Trke oyun , Yerli eserler
, Gll Agop Kumpanyas ve Osmanl tiyatrosu , Yeni nevin
artlan , Tiyatro zerinde ilk dnceler
HKAYE VE ROMAN : lk tercmeler ve ilk eserler , Roman oku
yucusu , N evin ilk artlan 26S, Eski hikyeden yenisine doru ,
nsan tlilne al , Msameretnme , kinci byk tem : Esret m eselesi , Zihniyet farklar , Teessr! hayatn tek romaneski
, Realizm ve natralizm tecrbeleri , Tariften tasvire
TENKT VE DENEM E

ra .

rv .

v.

inaslnin yan banda


Z tY A PA A

i.
n.

ra .

iv .

HAYAT : Harbftttan Mabeyine , Siyasi mcadele , Mizac ile


dnceleri arasnda
RLER : Ear- Ziya , Terc-i bend , Terc-i bend*in
kaynaklan , E ski slm felsefesi ve Terc-i bend , Terkib-i
bend , Ziya P a a ve hiciv Zafernme
MENSUR E S E R L E R : Makaleleri , Veraset mektuplan , R
ya
ZYA PA A VE EDEBYATIMIZ : iir ve ina makalesi ve Hr
bat mukaddimesi , Ziya Paa ve edebiyat

vn
inasiden sonra
NAMIK KEMAL
I.

H.
III

IV.
V.
VI.
VII.
VIII.

H A Y A T I: inasi'den evvel , inasi ile tanna , Her eyd in


evvel nesir , Gazete ve meseleler , Kemal Paris'te , D n k
almalar , bret gazetesi ve siya M mcadele , Vatan yahut
Silistre piyesi , M enfa ve edetiyat , Midhat P a a ve Kanun-
cssl , Abdiilhamid ve Nmk Kemal , Son alnmalar
RLER : inasiden evvel , inasi'den sonra , Hece vezni iir
ler , nc devre
TYATROLARI : , Vatan yahut Silirtre , Zavall ocuk ,
A kif Bey , Glnihal , Celleddin Hrzemh , Karabel*
ROMANLARI : Roman anlay , ntibah , Cezmi
BYOGRAFLER VE TARH ALIMALARI
NAMIK KEMAL VE EDEBYATIMIZ , Tek dil , Eskinin ten
kidi kidi , Tahribs. ve Takib , Yeni bir edebiyat anlay
FKRLER : Hrriyet Fikri , Kanun fikri , Fert ve deer
ler , Merutiyet sistemi , ktisadi fikirler , Medeniyetilik
S L C B U : lk ykl cm le , Yeni bir belgat cmlesi , T as
viri cmle , Ry ve Mensur iir , ki lem ortasnda ,
sl p karmalar , B az hususilikler
Nmk Kemalin yan banda
AHMED MDHAT EFEND

I.

II.
III.

H A Y A T I: Bir fakir delikanlnn hikyesi , Daarck ve Krk A m


bar , Rodos'a nefyi , Menf , Yeni devrin szcs ,
Uss-i inklb
ESER VE NSA N , Feltun Bey ve Rkm Efendi , Ev ve
okuma saati , Ev ve romanc , Roman okuyucusu ve roman
LK ROMANCI , Macera romanlar , Beyolu hayat ve kozmopolizm , Tiyatrolar
Nmk Kemalden sonra
RECAl-ZADE MAHMUD EKREM BEY

I.
II.
ELI.
IV.

HAYATI
R L E R : Name-i seher , Zemzemeler , Tefekkr ,
Nejad-Ekrem
HKYE VE TYATROLARI , Muhsin Bey , Araba sevdas
, emsa , Piyesleri
RECl-ZADE VE EDEBY A T: Tlim-i edebiyat , Zemzeme m u
kaddimesi
Nmk Kemalden sonra
ABDLHAK HAMtD

I.

HAYATI

vm
H.
III.

IV.

BAZI DKKATLER : , Aile ve yakn tesirler , im f i kri sabiti


, Mizac , alma ekli ve eser
RLER : 1) Makber*e kadar , Hmdin iir anlay , Belde
, Garam , Metafizik endlge , Hazine-i E v r a k ta k i iirler
, Bunlar Odur , 2) Makber dairesi , Makbersin yazl
tarz , l , Hacle , Hmidde Hugo tesiri , 3) Son
manzumeler Validem ve br manzumeler
TYATROLARI : 1) Tiyatro anlay : ki yol arasnda , Duhter-
Hindu > ve romantik tiyatro , nc devre , 2 ahs repertuar
ve fikirleri , Fikir - ahslar , Meseleler , 3) Piyeslerin ats
, Klasik Fransz tiyatrosu ve Hmid , Tank ve bnt Musa
, Hmid ve Shakcspeare , lhan dairesi

Eski ile yeninin arasnda


MUALLM NAC EFEND
I.
n.
IH.

HAYATI : merin ocukluu , Mes'ud-i harabati


RLER : Eski ile yeni arasnda
MENSUR ESERLER ve DL
NDEKS (ahs, eser eser kahraman)

KLNC BASKININ NSZ

E debiyat vkalarm zam an erevesi iinde olduu gibi sralam ak,


biribiriyle olan m nasebetlerini ve dardan gelen tesirleri tayin etm ek, b
yk zevk ve fikir cereyanlarn ayrm ak, hulsa her trl vesikann hakk
n vererek bir devrin edeb ehresini tespite almak, edebiyat tarihinden
beklenen eylerin en ksa ifadesidir.
O ndokuzuncu asr T rk edebiyat tarihi nin bu ikinci basksnn oku
yucular, kitapta bu esas em ann baz yerlerde ok anldn, tarih hadi
selere ve itimai deiikliklere lzum undan fazla yer ayrldm ve m u h ar
rirce esas addedilen baz m eseleler zerinde fazla srar edildiini grecek
lerdir. ok zikzakl ve lykiyle tayin edilmemi hareketlerle de olsa, her
eyden evvel, cemiyete yeni bir duyu, dn ve anlat tarznn, yeni
bir d n y a ve tab iat grnn ve in san anlaynn geldii, btn edebi
yatm z boyunca ihmal edilm i olan nesrin insan iin yeni ve ok tabii bir
ifade vastas olarak ald bir devrin edebiyatnn tarihi yaplrken, onu
douran hadiselere haklar olan yeri vermek, daha evvel onlarla hesap
lamak bizce zaruri grnd.
Ondokuzuncu asr T rk edebiyat tarihi her eyden evvel T rk in
sannda balyan b ir buhrann ve yeni ufuklar ve deerler etrafnda yava
yava kurulan b ir i dzenin tarihidir. Biz bu buhran ve deiiklii iti
mai ve tarihi sebepleriyle gsterm ee yeni ile eskinin her adm da kar
lamas kadar ehemmiyet verdik.
V ka, hibir devirde edeb h adise G arptan yaplm ilk edeb terc
melerin balad ylyla M akbem in kt yl arasnda oldu
u k a d a r itimai karakter tamaz. T ab i artlar altnda sadece zevkin ve
ferdin ifadesi olan sanat eserinin ehem miyeti birdenbire bu yllar arasn
da b y r ve cem iyet iin o k m ull bir m n kazanr. O kuyucularm z
bu tima ve tarih karakteri ararken m etotta ok seyyal kaldm z da
greceklerdir; filhakika B ru netiere'in nevilerin gelimesi ana fikrine da
yanan metoduyla, devir veya as;r blm lerini esas alan olduka klsikle
mi edebiyat tarihi m etodunu. A lnanlardan Petersen ve VVechssler'in F ranszlardan eserlerini yakndan tandm z A lbert T hbaudet'nin nesiller g
rne ve T ainein bilhassa zam an ve muhit fikirlerine sk sk ba vurduk.

B unun sebebi O ndokuzuncu asr Trk edebiyat tarihi nin behem ahal bir
m etot veya nazariyenin ispat iin deil, cem iyetim iz iin o k ad a r m him
olan bir devrin edebiyat tarihini ve bu tarih i vcuda getiren fertleri ve e se r
leri m m kn olduu k ad ar sarih ve doru ekilde verebilm ek iin yazl
m olm asdr. T arihte m etot, m uayyen artlarn, kronoloji ve vesikalarn
ihm al edilm em esi dnda biraz d a m evzuun emrinde ve onun telkiniyledir.
K ald ki b t n bu nazariyeler ancak bir giri kaps olabilirler; o kapdan
girilir girilm ez tarihin ve konunun icaplar kendilerini duyurm aa balar.
Bu icaplar m uayyen b ir nazariyenin erevesinde tutabilm ek iin vakala
r lzum undan fazla zorlam ak gerekir; elim izden geldii kadar bundan sa
knm aa altk. Unutm yalm k i nesil, edeb zm re ve hareket, zam an,
m u h it ve rk, edeb nevi ve sanatkrn kendisi, beraberce mevcut olan ey
lerdir.
ahslar ve eserleri tetkikte i'azla tahlilci olm am zn kitabm zn ikin
ci ksm na d eta ayr b ir m anzara verdiini kendim iz kabul edelim. B ah
settiim iz tim a karak ter ne k ad ar kuvvetli olursa olsun bir edeb eser
her eyden evvel kendisidir ve getirdii duygu, gr ve dn yk
dr. Biz onu ister istem ez kendi hudutlar iinde bir vka olarak alrken
devriyle yapt konum ay da ihm al etm em ee altk. Sanatkrlarn h a
yat zerinde fazla durm am zn sebebi de bu konum ann artlarn aka
belirtm ekti.
O ndokuzuncu asr Trk edebiyat ta rih u n in bu ikinci basksn
okuyanlar h e r iki bask arasnda yer yer byk deiiklikler ve ilveler ol
duunu greceklerdir. A radan geen zam an m uharrire bir takm eksikleri
tam am lam ak ve baz meseleleri yeniden ele almak imknn vermitir. B u
birinci cilde izdiimiz zaman erevesini hakkvle doldurm ak iin baz
m uharrirleri de ilve ettik. Filhakika A hm ed M idhat Efendisiz bu ere
ve tabiatiyle eksik kalrd. Birinci basksnn banda mstakil bir bahis
gibi grnen G arpllam a H areketine U m um Bir B ak ksmn, okuyu
cu y a getirecei kolayl dnerek m uhafaza ettik. Kitabn tam bibliyog
rafisi ikinci cildin sonunda verilecektir. B ununla berab er zarur kaynaklar
notlarla gsterilm itir.
B u basknn hazrlanm as esnasnda birok meseleyi gnlerce m na
k a a ettiimiz arkadam Profesr M ehmet K aplanm getirdii yardm a,
basknn tekm ili ilerinde o k a d a r dikkatli davranan asistanmz Faruk
A k n e ve talebem iz T uran A lptekine b u rad a teekkr bir vazife bilirim
K itabn iki sene kadar sren basks esnasnda brahim Horoz Basmevinin bizde pek nadir olan bir anlayla. gsterdii kolaylklar da burada
kaydetm ee mecburum .

XI
Ondokuzuncu asr Trk edebiyat tarihi gibi b ir gei ve medeni
yet m cadelesi devrinin edebiyat tarihini yazarken teklifimizin dayana
ca bir zem in aram ak zarureti bizi kitabm zn bu ikinci basksna eski
edebiyat hakkndaki grlerimizi ksaca toparlayan b ir giri ilve etme
ye gtrd. Bizce aslolamn meselelerin o rta y a atlmas olduunu bir kere
d a h a syleyelim. M uharrir, gerek bu girite gerek kitabn btnnde, b a
z hkm ve kanaatlerinde fazla yeni grlebilir. H akikatte ise bu hkm
ve iddialar sadece tenkide arzedilmi tekliflerdir. D ikkatlerim iz baz mese
lelerin m nakaa sahasna girmesine yardm ederse kitap, bizce, vazifesini
yapm olur.
Ahmet Hamdi TANPINAR

ylnda, Trk tarihinde yeni bir devrin balangc saylan Tanzimat
fermannn yldnm dolaysyla stanbul niversitesi Edebiyat Fakl
tesinde son a Trk edebiyatn incelemek ve retmekle vazifeli mstakil
bir krs kuruldu ve bana Ahmet Hamdi Tanpnar getirildi.

Byilk edebiyat tarihisi Frof. Fuad Kprl derslerinde ve yazlarnda


bu devir edebiyatndan da bahsetmekle beraber, asl aratrmasn slmlktan
nceki Trk edebiyat ile halk ve divan edebiyatlar zerine tek sif ettii iin
sadece edebiyat deil, medeniyet tarihi bakmndan da mhim bir mn ta
yan son a bir hayli ihmal edilmiti, stelik milletvekillii ile profesrlkten
birini semek mecburiyetinde kalan Kprl bu yl Ankara'ya gitmi, bylece
Edebiyat Fakltesi'nde divan metinlerini erhedei) Prof. Dr. Ali Nihad Tar
landan baka edebiyat kalmamt.

Tanpnar'n byle bir krsnn bana getirilm esi Trk kltr tarihi ba
kmndan ok isabetli olmutur. Zira o Trkiyede hem bat medeniyetini, hem
de modern Trk edebiyatn bilmeyi art koan bu krsy idare edebilecek
yegne ahsiyetti. Be ehir., yazar, akademik kariyer iin hazrlanm ol
mamakla beraber, genlik yallarndan beri Trk tarih ve edebiyatyla batya
kar derin bir alka duymu, edinmi olduu zengin bilgiyi sanatkr ahsiye
tiyle yourmutu. ylna kadar nerettii denemelerden ounda r ve
roman konularn iledii gibi bir ok Trk edebiyats zerinde de durur.

Hayatnn en verimli anda, otuz sekiz yanda niversiteye hoca ola


rak tayin edilmesi, Tanpmara ahsiyet ve kabiliyetini daha disiplinli bir e
kilde gelitirme ve cvl cvl zeksn son asr Trk edebiyat ve medeniyeti
zerine teksif etme imknn verdi. Byk emeklerle hazrlanan XIX. asr
Trk edebiyat tarihi; ve yeni Trk edebiyatna dair orjinal grlerle dolu
dier makale ve aratrmalar bu yllarn mahsuldr. Tanpnar niversiteye
geldii yl, ben de niversiteden yeni mezun olmu ve asistan olarak kalm
tm. ylndan lm tarihi olan 24 Ocak ye kadar, m illetvekili seil
dii ve Avrupaya gittii zamaplar m stesna hemen hemen her gn bu son
derece canl, ve neeli ve yaratc ahsiyetin yannda bulunmak ve onunla ko
numak saadetine nail oldum. Sonsuz denebilecek bir tecesss, okuma itlhas, sanat zevki, ince sezileri, vazife duygusu ve insani meziyetleri vard. Ke
limenin en hakiki mnsyla Avrupal fakat ayn zamanda da en derin ve
gze! ekilde mili! idi Trk tarih ve medeniyetini kendi deyimi ile ahs bir
hayat maceras gibi yaam*, onun baarlaryla beraber eksikliklerini de
inde duymu ve byk bir vuzuhla grmt.

Faruk Akn, Ahmet Hamdi Tanpnar Trk Dili ve Edebiyat Dergisi,


r. XII, 10, s Ahmet Hamdi Tanpnar Edebiyat zerine makaleler (H a
zrlayan : Zeynep Kerman), stanbul Ahmet Hamdi Tanpnar Yaad
m gibi (Hazrlayan Dr. Birol Emil) stanbul

v
Tanpnar Trk edebiyat tarihine, miza ve kltr bakmndan ok farkl
clduu Fuad Kprlliden baka eyler getirdi, kafas daha ziyade on dokuzun
cu yz yln pozitivist m tefekkir ve limlerinin eserleriyle yorulmu olan
Kprl, edebiyata umumiyetle dardan bakyor, tariht, siy a s ve itim ai
artlar zerinde duruyor, sbjektif kalma endiesiyle eserlerin tahliline g iri
miyordu. XX. yzyln adam olan Tanpnar, bu an byk fikir ve sanat
adamlarnn eserleriyle beslenmiti. O da, edebiyat, vcuda geldii devre iin
de yerletirmeyi ihmal etmemekle beraber, bir sanatkr olarak eserlerin muh
teva, yap, dil ve uslubuna ayn bir dikkatle bakyordu.
<XIX. asr Trk edebiyat tarihi, bilhassa bu bakmdan mhimdir. D e
nilebilir ki, Tanpnardan nce Trk edebiyat bu kadar derin, ince, ok eitli
grleri bir araya getiren terkipi bir anlayla ele alnmamtr. Bu kitapta
ihmal veya dikkatsizlik yznden ilenmi birok kronoloji hatas, yazarn
maalesef hazrlayam ad ikinci cildin sonuna koymay dnd bibliyograf
ya eksiklii ve kark baz noktalar vardr. Kitap yeniden baslrken dzel
tilmesi veya notlarla belirtilmesi dnlm, fakat eserin btnln bozma
ve okuyucunun dikkatini datm a endiesiyle bundan vazgeilmitir. Tanpnar'n tariht ve itimai vakalara ve edebi metinlere dayanan zengin grleri,
mukayeseleri, tahlilleri ve tenkitleri yannda bunlarn byk bir ehemmiyeti
yoktur. Bu yeni baskya ahs - eser ve eser kahramanlarnn adlarn ihtiva
eden bir indeks eklenmitir.
Bu kitab okuyan herkes daha ilk sahifeden itibaren hisseder k, burada
bahis konusu olan basit malmat yn deil, vaka, fikir ve metinlerin derin
mns ve deeridir. Onu tam mnsyla anlamak ve tadabilmek iin eski ve
modern a Trk edebiyat. Bat edebiyat, felsefe, sosyoloji, psikoloji ve es
tetik sahalarnda olduka geni, hazmedilmi bir bilgiye sahip olmak lzm
gelir, Tanpnar, armlar zengin, kesif ve sanatkrane uslup kullanmaktan
holanan bir yazardr. Belki de liseden getirdikleri kelime ve bilgi daarc
nn fakir olmas dolaysyla niversiteli renciler bile bu kitab okumakta
glk ekmektedirler. Fakat unu unutmamak lzmdr ki, insann vcudu
gibi dncesi de zor egzersizlerle geliir. Mesele sarfdilen cehitle deerli
bir eyler kazanlp kazanlmamasdr. Tanpnar kendisini dikkatle okuyanla
rn kafasnda yeni ufuklar aan bir yazardr. kinci basksnn zerinden yirmi
yl gemesine ramen, XIX. ar Trk edebiyat tarihi.-, deerinden hi bir
ey kaybetmemitir ve daha uzun yllar kaybetmeyecektir. Son a Trk ede
biyat ve m edeniyetiyle alkadar olan hi bir kimse onu ihmal edemez.
stanbul niversitesi Edebiyat Fakltesi
Yeni Trk Edebiyat Profesr
Dr. Mehmet KAPLAN

GR

G R

Eski edebiyatm z dil bakm ndan aralarnda hibir yaknlk bulun


m ayan, zam an itibariyle ayn a iinde m uayyen faslalarla teekkl et
m i iki edebiyatn, A ra p ve Fars edebiyatlarnn kuvvetli tesirleri altnda
m terek m edeniyetin son yaratc byk halkas olarak teekkl eder.
Bugnk A rap edebiyatnn balang noktas olan Cahiliye kaside
leri ve Kura n ile ra n edebiyatnn asl kendisini idrk ettii an a kitap di
yebileceimiz ehnm e arasnda ancak d rt asrlk b ir zaman vard. Y i
ne Kur'an ile slm lam adan evvelki ilk byk d vesikamz olan O rhon
K itabeleri arasnda ancak bir asrlk bir zam an bulunduu halde, A nado
lu lehesinin kendisini idrki dem ek olan Yunus Divan X IV . asrn ba
larnda, Mool istilsndan sonra teekkl eden her lehede dil zevkinin
dn noktalarn veren, A li r N eva, N ecati ve Fuzul divanlar ise X V
ve X V I. asrlardadr. K uruluuna byk kitleler ve yaratc ham leler h a
linde itirak ettiim iz b ir m edeniyetin iinde bu gecikm enin balca sebebi
phesiz slm lam a tarihim izin kendisidir. Filhakika slm dini, Trkleri
lra n lla r gibi m uayyen b ir corafyada ve kesin neticeli b ir m uharebenin so
n u n d a bulmaz. T rklerin slm lam as O rta A syadan, G arba doru, drt
asrdan fazla sren p a r a para b ir akla ve btn M slm an O rta A sya
tarihin i yapan byk birlem eler, ou istikrarsz siyasi teekkllerle olur.
K ltrnn ekirdei olacak dini byle ayr ayr zam anlarda ve daim a
b aka corafyalar arasndan geerek almas, her yl yerlem e ve teekkln
b a ta geilen yol ve yerleilen k ta olmak zere ayr artlara bal oluu,
byk ve siyasi kltr m erkezleri k urulur kurulm az, hem en arkadan ge
len kitlelerle kavm geleneklerin b u m erkezlerin tesirine az ok akslam el
yapacak derecede beslenm esi, yerleilen ktanm yerli halk ve kom u k l
t rle olan m nasebetleri, din ve tarikatler tarihim izde olduu k ad a r dil ve
edebiyat tarihim izde ve halk psikolojimizde de tesirleri iyiden iyiye ara
trlm as gereken byk tarih i realitelerden biridir.
T eferruat zerinde durm ayacam z b u m him vka dier tarih ve
tim a etkilerle beraber T anzim ata kadar devam edecek bir zevk ve dil
tabakalam asn ve onun neticesi olan bir nevi ikilii dourm utur. F ilha-

2
Lika edebiyat tarihimize dikkatli b ir bak o n u n daim a b ir dil m ihverin
de kaldm grm ekte gecikmez.
B u ikiliin belli bal mili, bugn D ivan iiri adn verdiimiz iirin
T rk dilinden ok ayn hususiyetler tayan, a y n k anunlara b a l olan
Farsadan hem en hemen olduu gibi aldmz bir veznin, aruzun etrafn
da gelimi olmasdr. F ilh ak ik a T rk e m etrik vezinlere, mesel Latinceye kyas edilirse, F ranszca'dan d ah a az m sait olan b ir dildi. A k sam ol
m ayan yahut ancak konuulan cm leye gre baz aksan deerleri kazanabilen bu din u zun gelimesinde bu vezne intibak belki de Trk edebiya
tnn en m him vkasdr. slm lam a devri airlerinin hecenin drtlk
lerine benzeterek kullandklar Filtn gibi vezinler ve yine b u g n kul
landm z (6 + 5) in bir bak a ekli olan ( 3 + 3 + 3 + 2 ) nin m uadili eh
nm e vezni ile yaplan tecrbeler (K utadgu Bilig) iir dilimizin, etrafnda
dnecei ve teekkl edecei m ihverin balangcdr. D ilin bnyesine bu
k ad ar yabanc b ir letin o n a bu ta rz d a hkim oluu, yava yava m ill zevki
benim sem esi veya kendi etrafnda zam anla kkleecek ve tesir dairesini
zam anla geniletecek b ir zmre zevki ve dili yaratm as iir ta rih in in ok
dikkate deer b ir vkasdr.
B urada, dil gelimesinde ilk merkezlem eleri salayan din ve zhdtasavvuf bir edebiyattan yava yava saray iirine ve lirik iire geii ve
bu suretle klasik tannan ran iir zevkinin edebiyatm za hkim oluunu
belli bal bir merhale o larak iaret edelim.
Filhakika, X IV . asrm sonuna kadar T rk iirinin ve hatt dilinin ha
vasm bize veren Yunus Divan yla ve XTV. asrn dier din eserleriyle
X V . asrn herhangi byk bir airini karlatrrsak, arad a hem en hemen
dilin zarur atm tekil eden unsurlardan bak a bir m nasebet olm adm
ve yeni bir zevk iklimine geilmi olduunu g r r z te bu kkten dei
m e aruz vezninin etrafnda ve ra n rneklerinin tesiriyle olur. G erek tasav
vufta ve gerek saray iirinde Nesim ve eyh ile balayan bu deim e dilin
iinde, bugne kadar srecek o lan gizli b ir m cadelenin kapsn aar.
Trkenin gram atikal ve bilhassa sentaks hususiyetlerinden istifade eden
X V . asr airlerim iz yava yava rneklerinde grdkleri bir yn zellii
iire getirmee alrlar. D enebilir k i aruz, ra n iirindeki ses kuvvetine
erim esi iin ihtiyac olan kelim eleri ve ahenk konbinezonlarm kendili
inden dilimize tar. Tecvidin din terbiyenin iinde bulunmas ve Arap
telffuzunu, h a tt harf m ahrelerine kadar, T rk azna alam asnn, med
rese tahsilinin tamamiyle A rapa yaplm asnn, her trl edeb rneklerin
stnde A rapam n btn M slm an teekkllere kendisini kabul ettirmi

3
bulunm asnn bu iklim deitirmede elbette byk tesiri olmutur. F akat
e n byk p ay phesiz ki bu X V. -asr airlerim izin aruza ra n iirindeki
gzellikleriyle ve m n lemiyle, her- iki ynden sahip olm aktaki ok tabi
isteklerinindir.
ran iiri rneklerine bu behem ehal erim e arzusunun dourduu ol
d uk a keyf lgat, D ivan iirimizin hemen hemen sonuna k ad ar byk bir
tarafyla oyunda kalm asna, h i olmazsa varlnn scakl gememi bir
dille konum asna sebep olur. K afka hatrlarnda b ir Y ahudi iin, Almanc a anne ve baba kelim elerinin hi bir zam an tam m nsyla bu kelimeler
d e n beklenen scakl vermediini syler. te T rk iiri byk bir tara
fyla ok d efa b i uzaklndan konuacaktr. B u iiri yapanlarn um u
m iyetle n e sir ve nazm , dilde yazdklarn unutm am aldr. H eidegerin
dncenin evi dedii dilin b u tarzda oalm as, tabiatiyle insann da
lmas neticesini douracakt.
Eski iirin asl inkiaf devri stan b u l'd a ve stanbul lehesi teekkl
edince b alar. O k a d a r az tannan Necatinin ve bilhassa B knin byk
l dank ive ayrl zerinden ve b u kark dilin arasndan ehirli
T rkesinin zevkini, p ara p a r a olsa d a bulm alardr. F ilhakika ancak
o n d an so n ra gelen N e fi, Y ahya Efendi gibi airlerdedir ki biz Trkeyle
aruzun ta m b ir uyum aya vardm ve T rkenin a ru z hengini baklayla
benim sediini grrz. N e fl
H em k adeh hem bde hem b ir h sk d ir gnl
derken aruz yabanc vezin olm aktan kar. Y ahya E fe n d inin
N eler ek er bu gnl sylesem ikyet o lu r
m sra ise inasi'nin b az yeni m sra tecrbelerine, h a tt Y ahya Kemalin
m anzum elerine kadar aradan geen zam an lzum suz klacak derecede bi
zim Trkem izdir. F a k a t airlerimizin b ira z evvel bahsettiim iz rnekle
rin in tesadfne bal o keyfi lgatten b ir trl kurtulam am alar kelime
zevkinden d il zevkine kam am alan, bu v e buna ben zer m sralann, eser
lerinde d a im a bir istisna gibi kalm asna seb ep olacaktr.
Eski iirin paradoksal taraf son derecede kelim eci olm asna ve ba
ta n aa kelim e zevkinin idare etmesine ram en hakik d il zevkine bir
t rl yaram amasdr. B u y a n yolda kaln bir sebebi T rkenin m azbut
b ir lgatinin yaplm ay ise b r sebeplerinden b iri de phesiz iirimi

4
zin zerinde vuzuhla konuan eserlerin yokluudur. Filhakika eski edebi
yatm z zerinde, kendi devrinde yazlm ve onun meselelerini dikkatle
ele alan hibir esere tesadf edilmez. H albuki slm kltrnde bunun
rnekleri vard. A rap iiri bilhassa Abbas devrinden itibaren gerek Ba
datta ve gerek E ndlste ok m uayyen ve ufuksuz hudutlar iinde kalsa
bile daim a sk bir tenkide m aruzdu. M edrese kltryle yetimi airle
rim iz bu k itap lar ve F ars dilindekikri okuyorlar, onlardaki belagat me
selelerini bizim dilimize olduu gibi tatbik ediyorlard. Fakat bu mesele
leri dilimize m a l etmek akllarndan gemiyordu. Trke onlar iin Arapam n ve A rap zihniyetinin hususiyetlerinden domu b ir belgatin tatbik
sahasyd.
H akikatte b u iir, lgati inzibat altna alnm ayan, kenarda kalm bir
iki tecrbeden baka sarf ve nahvi etrafnda hibir cidd gayret sarfedilm eyen, tedris m esseselerinden herhangi bir uurlu yardm grmeyen, har
t herkese ehem m iyeti kabul edilmi bir nesir kitab bulunm ayan bir dilir.
riydi. D enebilir ki airlerim iz iin asrlar boyunca tek yardmc, daima
ok yaknndan takip ettikleri ve yabanc rneklerine ramen daim a tesiri
altnda kaldklar ehirli Trkesi olmutur. Filhakika tarihin ortasnda
tek bana yryen bu iirde btn oyun tarafna ram en Trkenin halk
azndaki gelimesini adm adm takip m m kndr. N il, N eat, Nb,
N edim , Galib gibi airlerimiz, iinde mahpus bulunduklar estetiin sk ve
hem en hemen hayat reddeden kaidelerine ram en yaayan Trkeye dik
katleri sayesinde um um zevkin kabul ettii haval m sra ve beyitler sy
lem ilerdir. N ail
K adem kadem gece terifi Nail o mehin
C ih an cihn elem-i intizra dem ez mi
derken, Neat
G ittin anm a ki kodun hasret e cn bile
stem em sensiz olan sohbet-i y rn bile
ln atarken, biraz d a halkn azndan aldklarn halka veriyorlard.
E ski iir F a rs edebiyatndan yalnz kelim e zevkini ve hayal sistemi
ni almaz; onun yar tarih ve ok slmlam mitolojisini, imparatorluun
a rtla n ve ta rih i ile b iraz daha genileyen corafyasn da alr. Uzakla
tka vuzuhunu kaybeden ve m asallaan bu corafya in den balar, Tun ay a ve hatt Fasa H abeistana kadar gider. stanbul ve stanbul sayfi

5
yelerinin dnda bize ait eylerden deta saknan bu edebiyatta, A rabistan
corafyas im paratorluun bir paras olm aktan ziyade kltr veya din ile
ilgili olarak m evcuttur. Halk edebiyat bile baz A nadolu ve Rumeli e
hirlerini ilve ederek b u yar efsanev corafyay ancak bizim olan ey
lerle bir tarafndan geniletir. M itoloji ise dorudan doruya ehname
den, byk m asallardan ve A rap kltrnden alnmtr. Bylece belli b ir
vakay anlatm ak iin yazlm eserlerin dnda, bu iirde bize ait h e r
hangi bir ey aram ak hem en h em en beyhudedir. E ski iir ra n ve A rap
iirinin dnyasna baldr ve an cak airin husus hayatna girdii zam an
bu umumi kltr dnyasndan ayrlr. B ununla beraber nesrin pek az
rabet grd bu devirde bu iir yabanc m odalarn arasndan olsa bile
konum ann tek vastas idi. airlerimiz, aka, hiddet, isyan, hiciv, lm
kederi, ikyet, hayatlarnn btn a rz a ln n tek ifade ekli saydklar a ru
za sokarlard.
*
**
Eski iirin, T anzim at'tan so n ra zerinde en fazla durulan ve tenkit
edilen taraf, phesiz ki, hayal dnyasdr. iirimizde birdenbire b ir btn
halinde grlen ve o k a d a r zevk deiikliine ramen asrlarca devam eden
bu hazr hayallerin, deim ez sem boll ve ok renkli hususi bir dil yaratt
m uhakkaktr. Fakat d ah a dikkate deer taraf m cerret dille muayyen
bir gzelliin muayyen b ir ekilde vlmesi, hatt muayyen bir ak tarzm
bize vermesidir.
Btn ile baklnca bu hay al ve sembollerin, bu ak tarznn ve sev
gili tipinin alelde bir o elgat oyununda kalmadn, asrlar boyunca s
ren bir almann neticesi olsa bile airin h ayat artlaryla olduu kadar,
tima nizamla da alkal bir sistem i ortaya koyduklar inkr edilemez.
Filhakika btn b u dank unsurlar -hi olmazsa aktan aa din
ve tasavvuf olan eserlerin dnda bize geni ve byk bir saray istiaresi
gibi grnrler. Bu uygunluu gsterm ek iin saray kelimesi zerinde du
ralm.
Saray aydnln ve feyzin kayna m uhteem b ir merkeze, hkm da
ra, onun cazibesine ve iradesine baldr. H e r ey onun etrafnda dner.
O na doru koar. O na yaknl nisbetinde feyizli ve mesuttur. nk bir
sarayda olan her ey hkm darn iradesi itibariyle keyf, az ok ilah A llahlatrlm z itibariyle de isabetli, yani hayrm kendisidir. H km dar,
glgesi telakki edildii m anev lem i, A llah -M slm an arkta olduu k a

6
dar H ristiyan g a rp 'te de- nasl yeryznde tem sil ediyorsa hayat da yle
dzenler. Btn tab iat ve eya, m esseseler onun temsil ettii bir hiyerar
iye g re tanzim edilmiti. A k, zihn hayat, hayvanlar ve bitkiler lemi,
kozm ik nizam, varlk, h a tt adem (nk lm n ve ahretin karl ola
rak b ir saray, seray- adem v ard r), btn m efhum lar, vcudum uzun ken
disi, hep si saraydr. H epsinin hkm darlar vardr. Btn Ortaa ve R
nesans edebiyatlarnda ve hayal sistem lerinde grlen bu saltanatlarn bir
ksm h e r kltrde birbirinin ayndr. H ayvanlar arasnda en gsterilisi
olan aslan, iekler arasnda gl byledir. B u n a mukabil A vrupa O rtaa
ve R nesans edebiyatlarnda bu saltan at aalar arasnda mee ve grgne
giderken bizde edebiyatm zn daha sk ekilde ehre kapal kalm as y
znde nar en m uhteem aa addedilir. H km dara benzetilmese bile
eyhe, m ride benzetilir.
B inaenaleyh ak da b u cinsten bir istiare olacak, sevgili hkm dara
benzeyecekti. O kalb lem inin hkm dardr. B u sistemde hkm dara, do
laysyla sevgiliye asl hususiyetlerini veren gnetir. O rtaa hayallerinde
hkm d ar daim a gnetir. Onun gibi kendi m enzilinde ar ar yrr.
R astladn aydnlatr. G l, bulunduu yeri, tpk gne gibi parltsyla bir
m erkez, bir nevi saray yap ar. H ayvanlar lem inde aslann hkmdarl da
yz gnee benzedii iindir. Bylece hkm dara, dolaysyla gnee
benzeyen sevgili, onun u n v an ve vasflarn, kudretlerini elbette ki taya
caktr.
te edebiyatmzn ak etrandaki hayalleri bu sistemi bize verir. Sev
gilinin btn davranlar hkm darn davranlardr. Sevmez, b ir nevi ta
bu vergi gibi sevilmeyi k ab u l eder, isterse tifat ve ltfeder. H att hkm
d a r gibi ihsanlar vardr. Y in e-o n u n gibi isterse, bu lutfu ve ihsan esir
ger. H att cevr eder, ikence eder, ldrr. K skanlr, fak at kskanmaz. Bir
saray, bir yn mabeyinci, gzde veya gzde olmaa nam zetlerle doludur.
Sevgilinin etrafnda da rakipler v ardr. k tpk bir saray adam gibi bu
rakiplerle m cadele halindedir. H lsa saray nasl m utlak ve keyf irade,
h a tt kapris ise, sevgili de ylece naza giden h r iradedir.
Peyzajda, gne sisteminde, kozm ik hadiselerde benzerlerini grd
m z b u ak istiaresi tabiatiyle duyu ve duygulanm a tarzlarn da tayin
edecekti. Eski iirimizde ak, sosyal rejimin ferd hayata aksi olan bir kul
luktur.
Sert, lm ikbalin tabi art sayan, srasna gre hoyrat, epikryen,
stoik, hatt pheci, h ay atta A llahtan baka hibir eye lzum undan fazla
balanm am ak terbiyesiyle yetimi atalarm zn kalb m aceralarn anlatr

7
ken hemen szlanmaa balam alar, h i de yaay ekillerine uymayan bir
yn ztrab benim sem eleri, phesiz bu aadan yukarya sevi tarznn
trl artlar altnda tam b ir santimantalizmde kvamn kaybeden tabi! bir
neticesidir.
Bizde ve ra n iirinde brnd ekil ve m odalar ne olursa olsun
esas itibariyle b u ak tarznn hicri drdnc yzylda balayan ve End
ls yoluyla spanyol ve A vrupa edebiyatlarna geen am our courtoisya
ok benzediini fakat tamamiyle ayn olmadn, bu kincisinin d ah a ziya
de b n i Davudu n Kitab-z-zhresinde dap ve terifatn anlatt platonisyen bir sistem olduunu burada syliyelim. B u ayrla ramen bu ak
sisteminde garp dillerinde kalan cour yapm a* kelimesinin -devrinde hem
prense, hem de aileye m ensup kadnlara kar kullanlrd- Trke karl
yukarda sylediimiz kulluk kelimesidir. Bu kulluk m nasebetini hkm
d arla sevgili arasndaki benzerlikler daha iyi verir. N m k Kemalin Azerbeycan airi C a b irle beraber eski iire hcum ederken o kadar alay ettii,
gzellie ait tebihlerin ou, iyi dnlrse, haddizatnda bir kahram an
olmas icap eden hkm darn stnde ve ahsnda bulunan eylerdir. Filha
kika gz kam atran aydnlyla gnee; gzellii, naz ve istinasyla gle
benzeyen sevgili, ka, gz, kirpii, yan bak ile de hkm dar gibi silah
ldr (haner, kl, ok, yay, kemend, doan ve ahin). N m k Kemal bizim
halk dilimizde bile ok tab i ekilde yaayan ahin bakl, akr pene, at
m aca gibi, bir hayal sistemini kelim esi kelimesine alarak ondan bir kari
katr karmt. Halbuki bu av ve h arp silhlarn yerli yerine koysayd,
Behzatta veya her hangi b ir ark ressam nda grdm z zarif, batan
aa silahl, avc ve m uharip hkm dar m inyatrlerinden birini kendiliin
den elde ederdi.
Filhakika b u hayallerde biz sade birka silh deil btn bir sarayn
yaam a tarzn buluruz. M slm an ark saraynn byklk ve debdebesi
hkm darn kudreti, hlasa hkm darlk fikrinin bazan da realiteye ra
m en dncelere kabul ettirdii deerler gzellik de ilerinde olm ak zere
byk ite to p la n rd : m uharebe, av, arap ve musiki meclisi. Bunlarn
ilk ikisinde hkm darn kahram anl ve fizik kuvveti grnr, ncsnde ise o bir gl gibi, sadece gzellii ile ve h e r eyi yani btn saray et
rafna toplayarak parlad. D indarlkta ve adalette daim a slmln drt
halifesine benzeyen hkm darn (ad alette ehnm enden alnm rnekler
de girer) bu ite yine ehnm eden, yani m asallam ran tarihinden
gelme kyas h ad leri vard. K aba b ir ayrm a ile Hsrev ve D ara m uharebe
iin -h a rp ayn zam anda gaza idi, tabiatiyle M slm an kahram anlar da gi
rerdi- Behram av iin, C em id bezm iin rneklerdi.

8
seafoodplus.info ra n hkm darlarnn byle rnek alnm asnda ehname nin te
siri elbette n d e gelir. F a k a t slm ananesinde bu tesirin ok evvel bala
dm Emeviye halifesi ik in ci Y e z id e izafe edilen u szlerden biliyoruz:
Ben M ervan'la H srevin oluyum. Dedem Bizans K ayseridir, T rk ha
kan atamzdr
T a b e rnin naklettii bu szler yeni yeni teekkle ba
layan bir m edeniyetin program gibidir. Filhakika kayser ve h a tt skender
olan M slm an hkm darlar ayn zam anda han ve hakandr. Sevgili de
gzellik lem inin kayseri, hakan, sultan, H srev ve Cem idi i d i 2. Bu, b
tn tarihiyle (b ir) in etrafnda teekkl etmi, btn cehti ve gayretiyle onun
gayrisini yenm eealan bir cem iyet nizam nn ferd hayata aksiydi.
Ak eer lah eklinde ezelden bahedilmi b ir hidayet gibi tecell
etmezse, ya balangc zikredilm eyen bir esirlik eklinde grnr, yahut da
avcnn pek hab erd ar olm ad b ir av gibi balard. O zam an bir gnl av
(sayd- dil) hadiseli o lu rd u ki, d a h a ziyade ehbaz- nighla yaplrd.
H er ne ekilde balarsa balasn b ir nevi esirlik gibi devam ederdi.
Bu imaj sistem inde av ve m uharebeden gelen unsurlar birbirlerinin tabiatiyle ayndrlar. B u n a m ukabil bezme it olanlar, arap, kadeh, musiki,
m usiki m akam lar, sarholuun hletleri, sak imajyla beraber ikinci bir
kategori yaparlar. B a h a r bu sonuncusuna kendiliinden karr. Gl, lle,
nerkis, m eneke, snbl, akayk, reyhan, hlsa b t n iekler dnyas,
yeni iek am m eyva aalan, m eyvalar, nar, servi, emir, erguvan
(bilhassa B kde) gibi ss aalariyle ayr bir snf yaparlar. B u snfn
haylleri toplannca o rta y a iek am tabiatn kendis olan b ir ahsiyet
istiaresi, bir eit arap ve b ah ar tanns -isterseniz b u n a bir Cemid-Diyonizos birlii diyebiliriz- kar. Y in e bu iret kategorisine ait olan meyhane,
b u yer deitirme sayesinde aire bir nevi hr ve m ahrem hayat temin
eder. Denebilir ki air nasl tak v a adam larnn elinden rind ve kalender ol
duu m eyhanede kurtulursa saray terifatndan da o rada kurtulur.
Bu sonuncusunu tasavvuf iyiden iyiye benimseyecektir. F akat bu imaj
sistemini tim a rejim , sadece hayat m odalarnda beslemez. H km darn
serveti de vardr. H er saltanat b ir ylma ve toplanm adr. Hazine kapal
odann bahan d r. H e r eit m cevher, kym etli m adenler, onlarn geldikleri
bk. t Le Monde Musulman et Byzantin jusquaux croisades, Gaudefroy
-Demombynes et Platonov, Paris, , s.
N ecatinin aadaki beyti hemen hemen ayn eyi anlatr :
Sultn-i bezm HUsrev-i rezm olman tutar
Sol elde cm - devlet (1 sada nlne t

9
A sya m em leketleri, adlarna bal m asallarla, hasiyetlerini aldklar yldz
larla, bazan da yerlerini yalnz o yldzlara ve hsiyetlere veya corafyaya
brakarak gelirler. Kymetli aalar, misk ve anberler bu zengin ve solmaz
bahar koku hissinde tam am lar.
G rlyor ki eski iirde ak. b ir cemiyet haddini, h att dinle ve ta
savvufla beraber alnrsa iki haddi, yahut fenom enolojist lgati kullanrsak
iki tabakay b ird en veren bir istiare idi. Z aten O rtaa sanatlarnda allegori esastr.
Bu saray istiaresinin yan banda eski cemiyette insann i nizamn
yapan din ve bilhassa iirde o k adar tesiri olan tasavvuf vardr. Tasavvuf
sadece eski iire sembolik lgatini ve m n lemini ilve etmemi, bu ha
yl sistemini de benim siyerek kendi m tealuine kartm , srr ancak v
kflarnca bilinen, neesini hakkyla onlarn idrk edebilecei bir ucu
sonsuzlua dayanan bir dil haline getirm itir. Bvlece sevgiliye ait izgiler
onunla hkm dar tipinin yeryznde sadece bir aksi olduu A llah'a kadar
kar. B u ifte prestijin eski iirin lirizmine h e r trl dil davasnn stnde
bir keskinlik ve derinlik katt m uhakkaktr.
Dier taraftan bu imaj sisteminin devam n da tem in eden yine ta
savvuftur.
B urada b u ak tarznn ve onun u veya bu ekilde ifadesi o lan hayal
sisteminin, yunan ak diyebileceimiz rfi hususiyetiyle olan m nasebetin
den de bahs etm ek lazmdr. nkr hi kabil olm ayan bu m nasebet, bizce
sistemin dom asna deil belki de tasavvuf gibi, fakat phesiz ok ayr
yoldan, devam na yaram tr. Filhakika sadece edeb bir m oda da olsa ce
m iyetin sansrne m aruz olan bu temayl yukardan beri anlattm z bu
sistemde hem m uhta olduu idealletirmeyi, hem de bu idealletirmenin
tecride kadar giden lgatini ve sevgili tipinin btn lzum lu teferruatn bu
luyordu.
Byk m esnevi m evzularnda akn m utlak surette kadn ve erkek
arasnda gemesi bittabi saray baka ekilde m erkez klyordu.
F ak at bu im aj sistemim ve onun zam anla deta m cerrede doru y
ryn ve devir getike airin ferd ilham nda daln, m ebdeini ta
yin etmemize im kn olm ayan bir faraziye ile tam am iyle izah etm ek mm
kn deildir.
unu da syleyelim ki bu ideal sevgili portresini olduu gibi veren,
tipin kendisine sadk eserlerde sevgilinin cinsini tayin gtr. O bize daha

10
ziyade ok idealist slplardaki heykel veya resim ler gibi sadece gzellii
ve kudretiyle gelir.
Gerei u ki h er byk sanat gelenei gibi eski iirimiz de ne kadar
dolaysyla konuursa konusun, evvel iinde doduu ve bal bulundu
u tima sistem i veriyordu. H e r eyden evvel bu iir dilinin daim a bir
saray etrafn d a teekkl ettiini dnm ek bizim iin kfi bir delildir.
Bu sevgiye it vasflarn by k bir ksm nn Peygam ber iin sylen
m i natlerd e ve P eygam ber'e yakn olan din adam lar vasfndaki manzu
melerde ok rahm anilem i eklinde, hkm dar, v ezir ve eyhlislm k a
sidelerinde uhluk izgisi tamam iyle hr iradeye, kahram anla ve hikmete,
bilgiye gem ek artiyle hem en hem en ayniyle bulunur.
XVI.
ve X V II. asrlardaki byk airlerim izin bir ok gazellerinde
-bilhassa B ki ve S ab ride- hakik m uhatabn sevgili veya hkm dar olm a
snda deta tereddde dlmesi bazan da ayn gazelin iinde birinden b
r n e airin sz hi krm adan gemesi bu ayniyet ihtim alini kuvvetletirir.
T ek rar edelim , eski edebiyat her noktas birbirine cevap veren kapal, yu
kardan aaya doru dzenlenm i bir lem in ifdesidir.
T abiatiyle din, kozm ik lem , siyas rejim , ferd hayat bu silsileye g
re derece derece b irbirinin aksi olacakt. O lh lem den aaya doru
in en kadem elerle dzenlenm i b ir m utlakn m aliknesidir. Bu kadem elerin
hepsi ayn ta rz istiarelerle ifde edilir. Bu itibarla Kutadgu B iligiin zihn
m elekeleri ve faziletleri konuturan istiaresi ile L m iinin B ursadaki lodos
ve poyraz arasndaki m uharebesi ve btn sabah ve mevsim tasvirlerindeki
cenkler arasn d a hibir fark yoktur. Hepsi de ayn yaam a sisteminin m o
d a la n etrafn d a teekkl eder.
*
**
air b u m utlaktan kar km az duyularnn adam olurdu. Bizi bu
gn o k a d a r artan, zevkimizi hrpalayan, bazan o ok k ab a sekselite
ve sansalizm , sonuna kadar kendisini b ir m utlakta mahpus gren ferdin
mizacna, tahsil ve terbiye ekline, cemiyet hayatndaki mevkiine (meslek
terbiyesinin ehem m iyeti), m esseselerdeki ahenksizlie ve geveyie gre
hz deien tepkisidir. B u itibarla ahsiyetleri birbirine ok yakn olan B k ile N ed im arasndaki fark, iki airin yaadklar devirden ibarettir, de
m ek pek d e hatal b ir hkm saylamaz.

11
Eskilerce o k a d a r beenilen cins sanat -btn Arap belagatilerinde
bu sanata dair dncelere rast geliriz- b er trl akaya ve pheli m nya
im kn verm esi dolaysyla ok defa bu akslamelin mekanizmasn tem in
ediyordu.
urasn da syliyelim k i klasik diyebileceimiz bu zevki btnyle
hi bir devirde bulam ayz. B u n u n bir sebebi de phesiz edebiyatm zn,
d ah a teekkl annda hem en hem en gelime devrelerini tam am lam olan
ra n iirinin hazr rneklerinin btnyle karlam olmasdr. Eski ed e
biyatta d aim a birok cereyan birden grlr. B unun sebebi tpk T anzi
m a ttan sonraki edebiyatta o k a d a r deiikliin b ir araya gelmesine sebep
olan bu rn ek bolluudur. D enebilir ki X I. asrdan sonra slm medeniyeti
ve kltr mevcut erevelerin kifayetsizliini grr, fakat rneksizlik y
znde kendi duvarna arparak kalr. B ununla beraber bu klsik ereve
iinde kalm aym eitli sebepleri arasnda ark saraynn hususiyetlerini
de koym ak lzmdr.
Bir aristokrasi zm resine dayanm ayan ve merasimde kadnsz o la n
ark saray daha ziyade m aiyyettir. Bu h al m erasim i douran, besleyen,
zevki h ayata hkim k lan elencenin fakir kalmasyla neticelenir.
Bu m lhazalar hulsa etm ek iin eski iirin sk bir idealletirm e ile
onun bir nevi c gibi olan ok realist ve iptidai bir gnlk'n arasnda
dolatn kabul etm em iz gerektiini syliyelim.
Bu iki haddin arasnda airlerim izin, tedenberi hikmet kelim esiyle
hulsa edilm esine altmz, hayat, insan tabiat ve kaderi hakkm daki o
bedbince realist grleri, ksacas deerler leminin dorudan doruya
verileri olan dnceler vardr.

#*
Eski edebiyatn e n artc taraf lafz ve m n sanatlarnn arasn d a
gidip gelen b ir iir telkkisinin emrinde bak a dillere ait b tn incilikleri,
dilin dehasna yabanc bir nazm sistemi ile beraber b ir lezzet vastas; o la
rak almasdr. H er airin ra n veya A rap iirindeki rneklere gre setii
son derecede keyf k en d i varlyla hi b ir alkas olm ayan b ir dil k u llan
m as, m terek bir lgtin ta T anzim ata k ad ar teekkl etm em esi eski iiri
tam am iyle b u oyunlarn eline verecek, d ah a dorusu onu zihn bir o y u n ,
b ir nevi h n er hline getirecekti. A rap iirinde pek az rastlanan, ran ii
rinde hi b ir zam an bizim ki derecesine ykselmeyen m azm unun eski iir
deki byk yeri bu p aradoksa baldr. M azm un M slm an sslem e s a n a t-

12
larndaki o girift ve tenazurlu ekiller -arabeskler- gibi her taraf birbirine
cevap veren k apal bir lemdi. Bu kapal leme, her kelime kendi husus
m n lar ve arm alaryla gelir, ancak bilmece zld zaman gizliden
gizliye kurm u olduu b u kyaslarla ve oyunun araya koyduu psikolojik
m esafeden sylem ek istediini syler, yahut ok defa im a ederdi. Eski iir,
asrlar boyunca zevkin setii nadir rnekleriyle deil, btnyle gz nn
de tutulursa daim a bir kendinin dnda konum a, h a tt kendi dnda ya
am a ameliyesi gibi grnr. Pek az edebiyatta konuan benliin bu cins
ten ve bu kadar srarla kendisini in k rn a rastlanlr. Elbette ki byle bir
anlay iiri, ok tabi bir surette zihn bir bakla dardan seyredilebile
cek b ir ekil, bir nevi parltl dm hline getirecekti. Baka ihsaslar gel
mek artiyle yaanm n bt n izlerini silen, o k defa halk azndan se
ilmi b ir tabirin etrafnda- bazan d a veznin icab ile bu tabirin kendisi ka
rk dile tercm e edilirdi- ikizli, zl oyunlarda kendisini harcayan bu
oyunu tek bir ey kurtarr: Ses. E ski iirimizde ses ve hanere cihaz b
tn b u hapsedilm i i ham lelerinin yerini tutar. O ok defa mndan avr,
kendi leminde her eydir, ve tek b a n a btn ifadeyi yklenir. Hakikaten
eski iir dt yerden, y ani aruzdan kalkar. B u hususda bir fikir vermek
iin yarm asrdan beri edebiyat bilgilerim iz iin bir m uam m a olan ve ho
cam z F erit K am dan balyarak o k a d a r deiik tefsire yol aan
H zr ol bezm-i m kfta ey m est-i gurr
R ah n e-i seng-i siyeh penbe-i m ndandr.
beyti zerinde duralm . B u telsz, rah at, her adm da sese ayr bkller,
ayr tonaliteler veren, sonuna k ad ar er hecenin yeri ve ifade kudreti ev
velden hazrlanm beyiti okum ak eski iir dilimizi iyi bilenler iin hakik
bir zevktir. F a k a t m nsna dikkat ettiimiz anda bu zevkin yerini ister
istem ez btn bu beyhude gayrete ve ciddlie -nk pek az beyit bu ka
dar cidd edal olabilir ve terifatn okuyucuya kabul ettirir- acyan bir g
lmseme alr. F a k a t asl m him olan byle b ir dikkate beytin btnl
nn gitmesidir. Filhakika biraz stne dnce bahsettiim iz hazzn yalnz
birinci msraa ait olduunu, hatt, m nnn o n d a tam amlandn grrz.
air bizim iin, gururunun cezasn elbet ekeceksin dedii zaman airdir,
bunu bir kyasla tam am lad zam an sadece balad sz gerei gibi bitirem iyen bir hn er adam dr. Eski estetikte beytin esas olmasna ramen,
ok defa bu m sralardan birinin lzum suz grnm esi buradan gelir. Ve
yine iyi dikkat edilirse bu seilen m sran dorudan doruya, oyunsuz ko
nutuu grlr.

1
B k inin kevkeb redifli gazelinden aldmz aadaki beyitler de o
duka ahs iki tabiat grnn (yldzlarn gz krpmas, altn kayala
benzetilm esi), karanlkta gz krpm ak ve ta basm ak (taalm ak) gibi t;
birlerin etrafnda yaplan b ir oyuna nasl harcandn iyi gsterir.
Ne bilsnler k arn d a ann gz krptn eller
Gice hl-i ruhunla bahs i in gelmi m eer kevkeb
Ne talar bast seng-endz- hm deyr-i gerdne
Den altun kayalardr deil vakt-i seher kevkeb
Bu beyitlerin ikisinde de bizde asl iir hlini yaratm as icap eden unsurla
yani ihsaslarn kendisi birdenbire ikinci derecede kyas unsurlar hline gt
liyor. B ilhassa ikinci beyitin son m srasnda deerlerin lzumsuza dor
bu yer deitirmesi, buluun hususilii yznden hakikaten gze arpyo
Bir ta b ia t enpresyonunu yle byle b ir nkte hline getiren bu m sralar
bir d ah a dikkat edelim. B k kendine setii kevkeb redifinin etrafm d
alrken yldzlar altn k ay a p aralarna yahut akllara benzeterek bi
iir hali elde ediyor. Sonra hayale yer ve m ahiyet deitirerek bir kyas ur
suru yapyor. B ununla beraber imaj tam am iyle kaybolm uyor. Biz garip bi
ikizlikte hem onu, hem de onunla yaplan nkteyi farkediyoruz. Belki d
eskiler kyas yoluyla da olsa b ir kelim enin veya hayalin beyitte bulunuu
nun da verdikleri m nnn dnda ayr b ir kymet olduuna inanrlard.
B k de ve btn eski airlerde bu cinsten kaybolm u veya mphemi
yette braklm iir unsurlar tahm in cdilem iyecek kadar oktur. Onun k
k bir aheser olan H azan gazelinde bu m azm un ve istiare endiei
iiri vcuda getiren tabiat anlayyla b ir yn kyasn arasnda ilenmemi
m cevherler gibi parlayan asl hayalleriyle deta cenk hlindedir. Filhaki
k a balangcn o gzel
Nin nine kalm ad fasl- b ahardan
m sram m dasslasndan hem en sonra gelen
Dtit emende berk-i d rah t itibrdan
msra ancak B ki'nin daim a b ir ruh h li sindirm esini bildii gr sesini
kurtard bir oyundur. B k'nin bykl sonuna kadar bu istiare oyu
nunda so n bahar rzgrlaryle yaran ayn uultulu sesi devam ettirmesi
dir. N ihayet son beytin geni insanlatrm asnda (tehis san at) bu gr ses

enyibo
tevekkl, rza, isyan, ilenme btn b ir kark ru h hlini yklenerek sa
natkrla birleir.
Bk em ende hayli perin imi varak
B enzer ki bir ikyeti v ar rzigrdan
derken b iz asl iir hline eriiriz.
Snbl kasidesinden aldm aadaki beyitte bunu daha vzh g
rrz.
Yine gm gk tere batm kageldi emene
N ev b ah r erdi deyu verdi haberler snbl
B u beyitte d a h a ziyade b ir m uharebe atn, phesiz svarisiyle b era
ber h atrlatan ilk m sra e b u destan vizyonu, n n d a bir iek yapan ikin
ci m sra yani asd m azm unun kendisi arasnda an cak haberciye (si) ben
zetm eden gelen ve ok zihn, btn canl gr ykan bir ilgi vardr. H a
kikatte bu benzetm e ile elim izde kalan iek, y ah u t snbl a t veya insan,
birinci m sran doludizgin, nefes-nefese hzndan birdenbire cansz b ir m addeye-M assignonu n M slm an ark sanatlar iin o kadar doru h k m
leri olan konferansm burda zik red elim 3- bir nevi hah desenine der.
B ununla beraber b u birinci m sra m evcuttur. V e daha so n ra dnlm ,
yani h a b er kafiyesinin telkiniyle alm a esnasm da bulunm u olsa bile -ve
phesiz N ecati divannn tesiri de iin iine g irer- btn hareketiyle ve
gzelliiyle m evcuttur ve asd muhayyilenin m al odur. Bylece te k bir
beyitte iirden halclk gibi b ir zanaata kendiliinden gitm i oluruz. H a
kikatte eski iir o k defa zenaatte kalrd.
Bu hnerde kaln asl sebeplerinden biri de A raplardan gelen kaside
eklinin kendisidir. B ir tek kafiyenin etrafnda ve her beyitte m nnn bir
lem olm as artiyle airin ilham nn sonuna k a d a r m ahbus kalm as iirin
organik olmasn m enedecek, onu eski altn veya gm belkem erleri, ve
ya kym etli talard an gerdanlklar gibi ayr ayr p aralardan, ok dikkatle
ilenmi m adalyonlardan teekkl etm i bir i hline getirecektir. G arpte
bandan itibaren asl birlik m anzum enin kendisidir; bizde ise beyit esas
tr. V e beyit k en d i bana b ir gzelliktir. airin m n lem i orada balar
ve o rad a tkenir. A rap dilinin hususiyetlerinin, zenginliinin bu sistemle
i bk., Burhan Toprak, Din ve San'at Semih Ltfl klt&bevl, stanbul
, (Louis Masslgnon, slm milletlerinin sanat yaratlarndaki usuller)
s.

15
A ra p airlerine h er istediklerini sylemek im knn vermi olmas zerin
d e fazla durm ayalm . K ald ki o n lar bir nevi tahkiyeyi kabul etmi gibidir
ler, ve beytin ayn ekilde bulu a dayanan istiklline ram en manzume de
vam ederdi. M uallkat gibi E ndls iiri de ok defa yaanm hayattr.
Eskilerden -ve hatt A rap lard an - yetim e ekillerine gre ok istifade e t
m i o Lmal arm a ram en daha ziyade kendi zam anlarna yakn Iran iirinin
tesirinde kalan bizim airlerde ise bu yaanm hayat vermek endiesi, m u
ayyen erevelerin dm da, y oktur. Bu deiiklii ayr dilde sanatkrane
yaz yazmasn bilen ve ayr dilin lgatini aym eserde kullanan bir hnerbazlm tabi neticesi saymak da m m kndr.
Byle beyit beyit alm ann, eski airlerim ize teksif dediimiz, h e r
sanatn ilk art saylabilecek o byk im kn verdii ikardr. Onlar bir
b eyit ve h a tt m sra btn h a y a t tecrbelerinin yerini alabilecek bir lem
yapm ay, dnceyi veya hayali oyunun ekli ve syleyi tarz hline getir
m eyi bilirlerdi : Peyzaj, psikolojik dikkat, ihsaslarn cnb, hikmet, i
k yet, zam an zam an aka, tevekkl ve rza, mistik vecd, feragat ve oyun.
F a k a t bu btnlk tam bir b tnlkt ve en ou otuz iki hecenin iinde
eld e edilen bir eydi ve hem en arkasndan ayrbir istikam ette veya kafi
yenin delletiyle ona m tenazr kincisi ve ncs geliyordu. Bylece ga
zelde be alt, kasidelerde yz k a d a r ayr btnlklerin birlemesi tabiatiyle tek b ir fikrin etrafnda kendisini b u lan bir gelitirmeyle karlam ann
verebilecei zevkten ve kuraca psikolojik ilgiden ok ayr bir ey oluyor
d u . B urada bildiimiz okuyucu ve air psikolojileri tamamiyle deiirdi.
O kuyucu bu birbirini kovalayan m kem m eliyet srelerinde sanat eserinden
istediim iz bylenm eyi temin edecek istik rard an tabiatiyle mahrum k a l
y o r, ancak yaplan ie hayran oluyordu. B u bylenm e ancak ok som a,
beenilen m sra ve b eyit seilince balyordu. air ise her lhza hi olm azsa
alm ann vermesi icap eden o derun istiraktan ister istemez uzakla
y o r, her an kendini buluyor, y alnz eldeki kafiye malzemesiyle hnerinin
peinden kouyordu.
H lsa psikolojik aratrm ann vastas olmas icap eden teknik ve
kaideler, m esel V alry nin anlad gibi insan zenginletirecek yerde fa
kirletiriyor, bunlarn getirdii teksif y znden airin i dnyas deta sem alayordu. M slm an ark iirinin o k defa naslarla konumasnn ve
evvelden kabul edilm i eylerde kalm g ib i grnm esinin b ir sebebi de b u d u r. Yine b u yzdendir ki iir btn id d iasn a ram en bir cokunluk ii
olm aktan ziyade bilenler (connaisseurs) arasn d a tadlan bir ey hline ge
liy o r, gh nkte, gh zerfet dikkati ek iy o r, ok defa syleyi tarznda

16
duruluyordu. F a k a t asl m him i, yaparken ve tadarken airin ve okuyu
cunun duyduklar o psikolojik yersizlik, ruh sallantda kalm a idi.
N ilnin o harikulde,
M estne nuku-i suver-i leme baktk.
H er birini b ir zge tem ile getik
beyti bu iki tarafl ruh halini ok iyi gsterir. Bu itibarla yukarda bahsetti
imiz konferans verirken, M assignonun bu beyiti grmemi veya hatr
lam am olm asna hakikaten mteessirim. N ili'nin anlatt bu hayran ve
acele geite air ve am atr kendilerim her beyitte ilga ederlerdi. Sanat
eseri onlar toplam yor, k en d i ilerinde ve kendisiyle beraber datyordu.
H akikatte b ir nevi kendinden akmak demek olan bu iir anlay
iki yanl, m ethedilen k a d a r m etheden iin de, bir nefis ikrar olan kasi
dede d a h a ok gze arpar. Vk kaside eski iirin peyzaj, tarihi hdise,
mevsimler, h ulsa en ferd eklinde bile hayata ve tab iata h att estetik
m lhazara alm kapsdr. F a k a t tek kafiyenin etrafndaki devaml
istiare, bu istiarenin iindeki yine benzetm elerle konuma ve bilhassa bu
beyitlerin ayr m n lem leri oluu ve tedainin kafiyeye ball o rad a da
ayn dal yapyordu. B t n b unlar m anzum enin eklinden (yani kafiye
sinden) baka san atk ra yaratc iradesini gsterecei yer brakm yordu.
Bir kasideden istediim iz k ad ar beyiti karm akla dank baz gzellikler
feda etm i olur, fakat b t n bozm u olmayz. Btn bunlar eski iiri
byk ekillerinde m uayyen bir kafiyenin etrafnda oyunlar dizisi yapar.
O , teker tek er yolunan ve her den yapra ksa bir an iin kendi
renkli haylini gzm zde parlatp snen bir gl gibi tek kafiyesinin et
rafnda dalan b ir dnya, daha dorusu bu ksa vizyon anlarnn kendisi
dir. B u itibarla M assignonu n M slm an arkta zaman yok, anlar vardr
demesi gayet yerindedir. T rk -a n iirinde lisan hususiyetleri dolaysiyle
kullanlan redif sistemi d ah i bu iire tam bir birlik veremezdi. B elki kafi
yenin nisb deiikliini muayyen b ir kelimenin veya gram atikal bir hare
ket veya hlin etrafna toplam akla onu ok defa tam bir hendes tenazur
yapar.
N eatinin N ihnz redifli gazeli bu tenazur oyununun kuyum
culuk eserlerini andran kk bir aheserdir. Hi bir gazel ark m uhayyi
lesinin muayyen m otifler zerinde ilemekten holanan inceliini onun ka
dar veremez. B u n a karlk yine h i bir eserde bu yek-vaz gazel de ol

17
duu kadar muhayyelenin hakik fonksiyonunu kaybettiini, larikulde
bir zenaatkrlka sadece kendi kendisini taklide yetindiini gremeyiz :
evkiz ki dem-i blbl-i eydda nihmz
Hnuz ki dil-i gonce-i ham rda nihmz
Biz cism-i nizr zre dkp dnc-i cki
n rite-i can gevher-i m nda nihmz
Olsak n oia b-nm u nin hre-i lerr.
Biz dil gibi bir tu rfa m uamm ada nihmz
Mahrem yine her hlimize bd- sabdr
Dim iken-i zif-i dil-rda n h iniz
Hem gl gibi rengn-i mn ile zahir
Hem ne'e gibi hlet-i sahbda nihmz
Geh hme gibi ekve-tirz- gam - akz
Geh nm e gibi hm e-i ekvda nihmz
Ettik o k ad ar re f-i taayyn ki Nel
yne-i pr-tb- mceilda nihm z
Bu gazelde her beytin, tek basma alnd takdirde m alla m sraiarm dan itibaren mn ve ekil bakm ndan eriilmez gzellikler olduu m u
hakkaktr. B ir bakm a gre ark kelimecilii hi bir zam an bu kadar
gzel olmamtr. Kelimeler ayr renklerde kymetli talar gibi her beytin
arabeskinden ve her istikamette, dz veya diyagonal, kendi parltlarn
gnderirler.
yle ki insan bu gazeli X V I. asrdan kalm lake bir kitap cildi veya
kendi asrnn bir yaz levhas gibi hayranlkla seyredebilir. B ununla be
raber en ufak dikkatte, son beyite kadar btn gazelin tpk ayr ayr m a
kam lardan -m n iklimlerinden- geerek hep ayn noktaya gelen eski m u
sikimizdeki karam lar gibi hep ilk m srann bulunuunu tekrar ettii g
rlr. A ncak son beyitte N eat'nin ilham birdenbire silkinir, o k ad ar
dikkat ve zevkle rd arabesti kendi fn varlyla beraber tek bir
kanat arpnda siler ve bizi birlik aynasnn kam atrc aydnlyla
babaa b r a k r :
E ttik o k ad ar re f-i taayyn ki Net
yne-i pr-tb- mceilda nihm z
Dahas var. B tn bu manzumede ne kelime, ne hayal, yeni hi bir
eye tesadf etmeyiz. Btn renkler ve kyaslar, btn parltlar bir m oF. 2

s
zaykm hazr unsurlar gibi gelirler ve terkibe girerler. te bu hazr un
surlarla kendisini anlatm ak, sylemek istediini sylemek, ki eski iirin
belli bal hususiyetidir, ark m uhayyelesinin hem zayf tarafn, h e m de
artc ekiciliini verir.
H akikatte M slm an ark muhayyelesi b ir defa iin bulmu ve sonu
na k a d ar bulduu eylerle oynama benzer. B u itibarla gaipteki m n
syla muhayyeleye M slm an arkta tesadf edemiyeceimizi sylemek pek
de hatal olmaz. B e alt rengi saf hlinde kulland iin daim a ok renkli
sanlan m inyatr sanat hakikatte nasl renk fikrinden m ahrum sa h e p a y -.
m m alzem e yn iine1 -dikkat edilirse Neti her beyitte bir evvelkin
deki kelimeleri bile kullanm aktan ekinm ez- kk terkip deiikliklerini
ahs olm ak iin yeter sanan eski iirde de ylece hakik m nsnda mu
hayyele yoktur. E ski iirin hakikaten gzel o lan taraflarm , tabiat v e in
san ruhuyla gittike derinleen bir al veriten ziyade kltrn ve sistem
lerin getirdikleri zerinde alan zevk vcuda getirir, diyebiliriz. Gerei
de bu ki zevk, arkasndaki insan deim em ek artyla meleklerimiz iin
de elde bulunanla en fazla yetinendir.
D a h a ziyade zevke ve kltre h ita p eden eski iirde ve onun hayalle
rinde tpk bir kuyum culuk eseriymi gibi hazr m addenin mhim b ir yeri
vard. Bu hazr madde veya unsurlar kymetli tatan*ieklerden, tasavvuf
eserlerde, tK u ran a k ad ar gider. B eraberinde btn bir din ve tasavvuf
duygular lemini ve rahm aniyeti getiren bu sonuncu u n su rla ra , iinde bu
lunduu m anzum eye nasl bir keskinlik kattm , onu nasl aydnlattn
burada anlatm aa lzum . yoktur. Y u n u stan sonra Trkenin ilk byk
airi olan Seyit Nesimde bu unsurlarla yaplm hayaller bu airin belki
de bugn bizi en fazla artan ve byleyen tarafn verir.
B ir Celvet airin aaya aldm z beyitle izdii portrede d e ayn
sihir v a r d r :
K andr K ab- kavseyn evedna
Y znde Sure-i rahm an nedendir
B u ve b una benzeyen beyit ve m sralar dilin ortasnda kendiliklerin
den H am dullah yazmas b ir *Kuran sayfas veya Sleymaniycm n renkli
cam la n gibi parlarlar.
iy i dikkat edilirse eski iirin gerek halktan ald ifadelerle, gerek
bu cinsten din unsurlarla, yukarda anlattm z hazr hayalleriyle h at ve

19
m usik gibi sanatlara telmihleriyle, kaynak eserlerden ald kyas unsur
laryla daim a bir hazr malzeme taraf vardr.
*
**
Bu iirin dikkat edilecek dier bir hususilii d e -ayn ey nesirde
de vardr- dil hnerlerine verdii yerdir. E skiler herhangi bir eyden ona
ait kelimelerle bahsetm ekten holanrlard. H er yorgun sanat geleneinde
m him bir yer tutan bu cins dil hnerleri baz kaside nesihlerini muayyen
m esleklerin stlah lgati haline getirdii gibi, herhangi bir eseri nokta
sz harflerle yazmak gibi tam inkraz devri iddialarna da yol ayordu.
Gerei u ki, devaml gayreti ile bize bugnk T rkenin yolunu aan bu
iir almas, A rap ve ra n iiriyle olan m nasebetlerinde byk yaratm a
devrini geirmi, artk vaktiyle bulm u olduklar zerinde oynayan bir kl
t r n devamyd. Eski iirin gzel tarafnn Trkeye ve halkn azna
b akan taraf olduunu b ir daha hatrlattktan sonra dil hnerine bu kadar
ehemmiyet veren bir gelenekte nazireciliin ald yere hayret edilemiyeceini de ilve edelim. B u ekilcilikte, airlerimizdeki m rettep divana sa
hip olmak arzusunun d a elbette pay vard. A rap alfabesinin her harfi
iin hi olm azsa bir veya iki gazel sylemek m ecburiyeti hem en her b
yk airin eserini zedelemitir. Sonuna doru, fertle eserin mnasebetlerini
o kad ar deitiren bu ekilcilik, iki veya d rt kii tarafndan yazlan o
m terek gazellere k ad ar gider. zzet Ali B ey'den N m k K em ale ve
H ersekliye k a d a r gelen b u m oda d a elbette b u hner fikrine balanr.
*

M terek tem ler ve hayallerle giriilen bu tem rin o kadar mterek


kltrn m aldr ki airlerim iz sadece kendi dillerindeki ustalar deil.
F ars dilindekileri de her vesile ile hatrlarlar ve onlarla kendilerini ler
ler. Eski iir bu tarafyla zaman iinde tersine bir kouya benzer. Gerei
udur ki ekle ait bir tem adan bak a bir ey olm ayan kafiye ve redifler
etrafnda tedenberi m evcut hayallere getirdikleri baz nans deiiklikle
ri, kyaslara verdikleri yeni biim ve bkller, N ail ve Nedim gibi pek
azlarnda grlen (birincisinde daha ziyade sebk-i H in d im in tesiriyle,
N edim m ektebinde halk diline daha derinden b ir dnle) yeni kelim e kom
binezonlarn bulu, orijinal olmak iin bu airlere yetiyordu. Z aten hemen
hem en asl yenilii tem in eden ehirli dilinin deimesi idi. Sarayn, darlardan gelen kadnlar dolaysyle ve ehzadelerin m uayyen bir terbiye

20
sistemi bulunm am as yznden T rkenin gelimesinde, hatt m uhafaza
snda hi bir ro l yoktu, b r yandan ilim messcseleri de byle bir mese
leyi tanm yorlard. Bir kelimeyle, Trke halkn azmdayd. Y ahya Ke
m alin dedii gibi, onun mesut tahrifleriyle geniliyor, m uhtelif zm
relerin tasarrufuyla deiiyor, gzelleiyordu.
Byk airlerim izin hemen ou ite bu halkm aznda deien ve
gelien T rkeyi yakabildikleri nisbette yaayan tek deeri bulmu
oluyorlard.
#*
F a k a t nazireciliin daha bak a bir sebebi vardr. B u iir h er eyden
evvel m uayyen bir eklin iiriydi. Filhakika iirde asl tem ann kafiye vc
redif olduunu iddia etm ek hi de yanl olmaz. airin ilhamn hem en tek
bana bunlar idare eder.
E n geni iir nevi olan kasidelerde a ra sra airlerimizin kafiyeden
ve onun darlndan veya im knndan bahsetm eleri bu yzdendir. Haki
katte, dnce veya hayal onun m ihveri etrafnda kuruluyor, onun imkn
laryla air, velev ki kyas koluyla olsun, duygularnn veya duyularnn
dnyasna giriyordu. Bu itibarla airlerim izin getirdikleri yeni redif ve k a
fiyelere gre iirin orkestrasna ilve ettikleri eyi bulm ak daim a mm
kndr.
B u gelenekte her yeni kafiye ve redif yeni bir m na lemine alm
bir yola benzer. Fakat mesele zannedildii k adar basit deildir. B ir evvel
ki airde, bazen sadece b ir sanat oyunu o lan bir redif, bir nesil sonraki
airde btn b ir sarih ahsiyet ikrarna vesile olur. B azan da, ekilden ge
len bu tem asrdan ara dolatktan sonra ancak yeni ifadesini bulur.
N edim in en gzel ve bugne en fazla hitap edebilecek eserlerinden
biri olan var iinde redifli gazelinin balangcn N binin ayn redifte
dzgn dille yazlm olm aktan b ak a meziyeti olm ayan iki gazelinde bu
luruz. Buna m ukabil
Byle b-hlet deildi grdm sahr-y ak
A n d a m ecnn bidler. dvne c lar var idi
beyti bulunan o gzel gazel ise, ayr vezinde olsa bile, redifiyle ta Z tye
k ad ar kan b ir gelenekten henz kurtulm u, tam amiyie ahsi bir m ah
sldr.

21
Buna m ukabil Sabrinin, ksa aratrm am zda kendisinden ncesinde
tesadf etmediimiz, Yo idi redifli o ok gzel gazeli -hem en hemen
b ir poem denetilir- kif Paa'nn Adem kasidesinc kadar deta hi
yanksz kalr ve ancak bizi o k ad ar stnde durm aa m ecbur eden bu
eserde muhtevas olan non-tre itiyak ile -nk Sabri b tn hayat
tecrbesini ve kozmik oluu reddeder- bsbtn baka bir ekilde kar
m za kar.
Btn bunlarn yanbamda hemen her airin gerek kaside ve gerek
gazelde kendi bulduu ve bu ekl tem alar silsilesine katt yeni kafiyeler
ve redifler vardr.
Balangtan itibaren bu rediflerin d ah a fazla h alk dilinden geldii
ve zaman getike yeni tabiat unsurlar veya duyular zerinde durduu
grlr. Birinciler iin N b ve N edim en iyi rnektir. G alib ise iirinin
byk srlarndan birini Mehtab redifli iki kasideyle bize aar. Haki
kat u ki, eski iir, airi rahata konum aa brakm ayan imaj sistemi ve
ekilciliine ram en iki mihver zerinde geliir. B unlardan biri, yukarda
da sylediimiz gibi msran, veya aruzun Trkelem esiydi. kincisi ise
-her byk sanat ananesinde olduu gibi- ok yava bir ritm le ve dola
ysyla olsa da tabiatm kefi idi.
ereveyi tam am lam ak iin hlk azndan alnm ifade tarzlarnn
eski belgatin en mhim unsuru olan cinas sanatnn d a yardm yla bu
iire bir nev folklor edas verdiini de syleyelim.
*
iirin byle sk sk kafiyeye bal bir ekil m eselesi olmas nazirecilii bir bnye zarureti haline getirecekti. T azm inler (tahsis, tesdis v.s.)
bir evvelki airin seilen szn veva btn eseri kendi iine alarak ona
ayak uydurm a zorluu ile bu zarureti tam b ir slup tem rini hline getiri
yordu. H er parann sonunda tazm in edilen veya belie yahut altla
karlan beyite yalnz kafiyenin ve veznin delletiyle gei noktas bul
mak, bakasnn szn kendi sznn devam yapm ak sade h n eri de
il, iten bir uygunluu da zaruri klyordu, ite btn bu teknikten ge
len zaruretler ve yaklam alar eski iire, ahs ve syleyi deiikliklerine
ram en hi olm azsa dardan bakanlara tek b ir benliin geni zam an iin
de konumas m anzarasn verir, y le ki bu eserlerden yaplacak iyi bir
antolojiye, din kendi dehasnn m ahsuldr, denebilir.
B u tem rinler eski iiri hakik b ir atlye alm as hline getiriyordu.

22
F uzl, N ecati Beye seslenir; B k, Fuzlyi; N edim , Bkyi hatrlar.
br yandan bugn sadece ilham n bir ka modada hapsolm asna baka
rak ktlediim iz nazirecilik, aire, dile ve gelenein btn sluplarna,
tasarrufu tem in ediyordu. S anatta bu cinsten tasarruf, dnyasma tasar
ru fta n baka birey deildir, iyi dnlrse btn bu temrinleri garpl
ressam larn m ze alm alarna benzetm ek daim a m m kndr. Ve neti
celeri de yle olm utur. Eski iirin kendisine mahsus bir acadm iquei
vardr.
Tazm in edecei beyitin arasna kendi m sralarn sokarak yaplan
tatr bu ustaln en g ekli idi. N itekim eski airler pek az tatir
yapm lard. V e dorusu istenirse, Yahya Kem al'in B k tatirine kadar.
N edim de dahil, eski edebiyatta hakikaten muvaffak tatr bulmak gtr.
Terci ve terkib-i bendler, tpk m uham m es ve mseddes adlan verilen
dier m usam m at ekillen gibi, dnce ve hayal dnyalarn bir trl ge
litirem eyen airlerim izin beyit estetiinden az ok kurtulduklar ekiller
dir. A raplard an balyarak M slm an ark edebiyatlarnn tarihine dikkat
edilirse zam anla bu ekillere rabetin artt grlr. Bilhassa bizim ede
biyatm zda m usam m at fazladr. A n a kafiyeyi tekrar eden msra veya bend
beyitini geriye atmak suretiyle elde edilen bu nisb hrriyet eyhi'den ve
N ecat B ey'den balyarak Fuzl, Bk, N ev, Nail ve Nbye, Galib'e,
h a tt kaside ve arkda N edim e o k yeni imknlar ve buudlar kazandr
mtr.
Filhakika kasidenin istiaresinden ve eski beyitin kapal oyunundan
kurtulan ve m anzum elerde air -hi olmazsa ok bykleri- dille daha ge
ni bir ekilde babaa kald iin ilham na daha derin ve kkl ekilde
sahip olur.
Bu airlerin iinde bilhassa G alibin baz musammatlar btn un
surlar eski olm asna ram en hakikaten yeni bir lirizm in peinde gibi g
rnrler. y le k i Hsn A kdaki ve Divandaki tardiyeler, bir iki m
seddesle b erab er yeninin kapsnda hissini brakrlar. Hakikatte ise iiri
m iz XVI. asrdan itibaren -phesiz br M slman iirlerinde de bu var
d r- bugnk m nsiyle m anzum eyi durm adan aram tr. Fakat etrafnda
teekkl ettii beyit estetiinden kamad, dier taraftan insan dei
medii, kin at gr ayn kald iin ham lesi hep ayn duvarlara ar
p ara k durm utur. ekil hkim iyeti o kadar fazla olmayan, dilde yabanc
tesirlerden nisbeten u zak kalm halk ve tekke iirinde Yunus gibi byk
b ir rnee ram en ok fazla bir ey yaplmam olm as da buradan gelir.

23
V ak bu airlerin bazlarndan bize ok gzel, h att dilin btn imknla
ryla oynayan sesler kald. F akat bu eserler de bir nev semeyi zaruri k
larlar. Dorusu u ki, eski iiri asl birim i olan m sralarnda ve beyitle
rinde aramaldr. O zam an onun gelimesinde her hangi bir iir mekte
binden aa kalmad, hatt ok yeni nazariyelerin veya slplarn g
zelliini sadece hnerleriyle verdii grlr.
*
**
Eski iir ve edebiyat iin ileri srlecek her m tala bizi insana, k l
t r n asl mekanizmas olan zihniyete gtrr. Fikirlerim i daha iyi anla
tabilm ek iin bu zihniyetin teekkln ve alm a tarzn arayalm.
Bu hususta sorulacak k suali phesiz ki tekm l fikrinin kendisi
o lan tarih anlay tekil eder. slm m edeniyeti sonuna kadar etrafnda
teekkl ettii kendi altm ana, asr- saadete bal katmtr. Btn si
y as teekkllerin de -mesel bizdeki K anun devri gibi- husus altm a
la r vard.
Cemiyet ve medeniyetin b t n gayreti b u ?kaybolm u m azi ve onun
deerlerinin peindeydi. br yandan-insanlm mazisi hakkndaki her bil
gi bu medeniyetin z olan slm la mal ediliyor, sevilen tarih ahslar
slm iyetten ok evvele gtrlm bir slm ve k fr mcadelesinin, m e
sel ehnmede olduu gibi, k ahram an oluyordu. Bylece tarih hakknd aki btn bilgiler ilk byk A ra p m verrihlerinin ok cidd eserlerine
ram en, hakik ehresini kaybederek daha ziyade folkloru andran, acayip,
zam an fikrinden mahrum bir halitaya mal olm ulard. Filhakika btn Y u
n an ve Ltin tarihi, M sr ve B izans tarihi, Ellenistik kltrn b r baki
yeleri, hep b u mcadeleyi takip eden grn adesesinde, M slm anln
m aziye tem ettii bir hava iinde eriyorlard.
skender, Efltun, Aristo. Sokrat, C alinos, B ukrat; hlsa antikitenin
Islm ca beenilmi btn sekin ahsiyetleri, slm deilse bile, A llah'n
birliine im an evvelden bulmu kim selerdi. Hepsi yaptklar ile ve ok
deiik bir tefsire gre izgileri bozulm u ahsiyetleriyle kendi zam anla
rn d an koparlm , tarih hibir k arak ter tam ayan slm iyet m jdecisi b ir
devirde yayorlard.
H er byk medeniyet kendinden nceki devirlerden efsaneletirdii
birtakm kahram anlarn seer ve kendi diyalektiinin dayand m tefek
kirleri benimser. Bu. Bergsonun anlatt, bugnn nda m aziyi gr
m ek keyfiyetidir. lk devirlerde H ristiyanlk d a az ok ayn eyi yapmt.

24
Fakat L tin ve Y u n an topraklarnda, G arb i R om ada beinci asra
kadar, ark R o m a da sonuna kad ar, ayn d evlet m essesesinin idaresinde
yaayan ve gelien, blnd ark ve garp kiliselerinde Ltin ve Yunan
dilini kullanan Hristiyanlk, bilhassa bu dillerin m azisinde yaayan eser
ler sayesinde b u anakronizmden ab u k kurtulm u, majd ahsiyetini kazan
m ve tarih fikri -belki de k defa olarak- teekkl etm iti.
Bu hususta kilise tarih i kadar Ltin edebiyatnn d a mal olan Saint
A ugustinin ve ada olan ilk kilise adam larnn eserlerini hatrlatm ak
kfidir.
G reko-L tin veya o kadar tesiri altnda kald E llenistik medeniyet
ten sadece by k ilimlerle, felsef eserleri ve bunlarn iinde bilhassa aki
denin ilenmesi iin l7.m olanlar tercme veya h lsa eklinde alm,
tarih, edebiyat, hitabet gibi dallara hemen hem en hi gememitir.
M slm an seafoodplus.info ise byle bir mazi yoktu. te bu fark yzndedir ki, m esel H ristiyanlk uzun asrlar m ahkm ettii Y unan ve
L tin mitolojisini -phesiz biraz d a Y unan ve Ltin dillerinin kklerinde
yaad iin- arabuk benim sem i, M slm an kltr ise baz unsurlar
ok deiik izgilerle ve epeyce m ahiyetini kaybetm ek artyla, hikye hat
t minyatre getii halde, ondan btnyle gafil kalm tr.
Kald k i ihvan- safa da asl hzm b u la n felsef hareket d e din en
dielerle durdurulm u, kelm bile felsefeye yol at iin menedilmiti.
Bu hususta m esel m am - Gaz al gibi byk bir ahsiyetin oynad rol
bizzat Arap m tefekkirleri tarafndan bile tenkit edilir. B una mukabil
snn akidenin iine dahi bir sistem btnlyle g ire n tasavvuf ise an
cak vaktinden evvel gelen bz hrriyetler tem ininden fazla bir ey yap
mamt. H akikatte tasavvuf byk bir fira r kapsyd. H ayatn ereve
sini geniletmiyor, belki onun dnda sadece istirak iinde veya kalen
derce yaam ay temin ediyordu. B irinci eklinde, h ay at karsnda devaml
bi nefis mcadelesiyle b ir nevi zaferli lm , ikinci eklinde ise eskilerin
de pek hakl olarak houna gitm eyen cili bir anari idi. H akikatte ta
savvuf snn akide k ad ar ve belki de biraz d a h a fazla insanla hayatn tra
jik duygusu arasndayd. H att o n u n tam inkryd. B tn bu saydmz
eksikler iinde phesiz en mhim i asl fe b e f hareketi ve endieyi dou
racak (dan kelm ilm inin durdurulmasyd. H er din gibi slm lk da ge
tirdii t a t m i n i n yannda kendiliinden bir yn huzursuzluk uyandrm ,
b ir yn m eseleyi ortaya atmt. Tasavvuf felsefesi bu huzursuzluu m ut
lak vcude kavumak itirakiyle toptan reddediyordu. M assignon, Ms
lm an sanatlarnda trajedinin ve trajik hissin yokluunu, 1smin Allahta n

25
baka varlk kabul etmemesi, hayat b ir glge oyununa indirmesiyle izah
eder ki b ir bakm a ok dorudur *. F a k a t hemen hemen her dinde az ok
buna tesadf edilir. Snn akidede ne kadar in k r edilmi grnrse g
rnsn insann hayatta, yeni b ir yeri vardr. K aza ve kader meseleleri bir
yn pheyi ve mesuliyeti kendiliinden douruyordu. Tasavvuf bu endi
eleri de ortadan kaldryor, d ah a dorusu onlara bsbtn baka ynler
veriyordu. Ayn m utlak varln yine kendisine dnecek deiik ve geici
tezahrleri olan b ir dnyada elbette trajedi olm azd. Ak bile ne kadar
velveleli balarsa balasn b u sistemde m uayyen b ir merhaleye eriir eri
mez sadece fni objesini deil, duyan benlii de berabcrce ortadan kald
ran bir ayniyette kendiliinden deiiyordu. H lsa, eski medeniyetimiz
de insan kendi k aderi ile b y k m nsnda kar karya kalm ak frsatn
bulam yordu.
**
E skiler in san . tebcil ederlerdi, fak at kendi talihinin dna kararak.
eyh G alib, btn tasavvuf iiri boyunca uzanan m uhteem bir zincirin
son halkas olarak :
Hoa b ak ztna kim zbde-i lemsin sen
M erdm -i dde-i ekvn olan demsin sen
derken devrimizin veya Y unan trajedisinin bahsettii insan kasdetmiyordu. Nitekim ayn m usam m atn
Berk- htif gibi b u kayd- sivdan gzer et!
m sranda onu sadece ebed hakikate ve asla ulam akla vazifeli grd
n sarih ekilde syler.
G rlyor ki ayr ayr yollardan yrseler bile, snn akide de, tasav
vuf da vaatlerde ve m kellefiyetlerde ne kadar ayrlrsa ayrlsnlar insa
n n kinattaki yeri hakknda birleiyorlard. n san her ikisinde de tam
Platoncu m nsnda bir glge oyunu olan bu fni hayatn karsnda de
il, asl byk k ad eri olan ebediyat karsnda ve onun iinde bulutlarn
buluyordu.
< Baz m ste r ki er ise Islm iyeti dorudan doruya yalnz ahreti gz
nnde tutan bir di addederle (bk. Studia Xslamica, nr. , Paris G. E.
Von Grunebaum, Ideologie Musulman et esthtique Arabe ki bu, baz husu
siyetlerin lzumundan fazla mullendirilmesidir.

26
O k ad a r p a rla k balayan A rap hikyesinin -Binbir G ece ve M akameler- sadece anekdotta, ehirli m izahnda veya tabiatst tesadflerde kal
m asnn balca sebebi de insann kinatna sahip olm ayndan gelse ge
rektir. T asavvuf sistemi M slm an edebiyatlarndaki hikye mevzularn
benim seyince y a h u t btn ibda m uayyen m evzulara indirince bu hl da
ha kuvvetlenir. V ka airlerim iz X V . asrdan itibaren daima bu klasik
m evzularn dnda yerli hikye m evzular ararlar. F ak at medeniyetin ken
disinde olm ayan elbette ki bulam azlar. H evesnm e, makam eler gibi
ehirli hayatn d a kalr. N binin A tta r zeyli, Ira n airinin mesnevisin
deki entrikay tasavvufi istiare mahiyetini, ksm en m uhafazaya almak
artiyle bazen d e kaybeder, lzumsuz ekilde tekrar eder. M atbaann ver
dii im knla o k ad ar ok okunan, A bdlaziz devri air ve muharrirlerinin
o k a d a r iyi tand A ziz Efendi'nin *M uhayyelt, X V III. asrn sonun
da d in dvalarla lzumsuz yere arlatrd b ir Binbir Gece ye dner.
B t n bu tekrarlar hep yukarda bahsettiim iz trajik duygunun ve
asl m nsnda realite terbiyesinin yokluundan geliyordu.
M adem k i Binbir G eceden bahsettik, M slm an hikyesinde hari
kuladenin oynad rolden de bahsedelim ve en realist saylabilecek hik
yede bile bu harikuladenin, insann talihiyle k ar karya gelmesine nasl
m ani olduunu belirtelim. Filhakika, hangi kaynaktan gelirse gelsin. Ms
lm an hikyesinde ok defa bu harikulade tesadfler, periler ve cinler
vardr. te bu yzden ark hikyesi folklor snr iinde kalmtr. Ve bu
harikuldenin kendisi de az ok dinin himayesi altnda idi. Hi olmazsa
m phem ekde ona brnrd. B u m nasebetle Ebu Ali Sina hikye
s i n i h a trla ta lm 5. Byy, simya adyla o k ad ar kolayca m ubahn er
evesi iine alm asayd, bu hikye bizim eski kltrm zn Faust hikye
si olabilirdi.
M assignon, Hallac- M ansur'un uzun s ren m uhakemesinden bahse
derken slm m esasnn ibadetle ahadet olduunu ve bu artlar yerine
getiren insann kolay kolay kfrle itham edilemiyeceini syler ki ok
yerinde bir m ah ed ed ir6, ite bu m ukavem etsizlik Islm iinde bir ok
ztlarn toplanm asna sebep olmutur. Simya ve alelum un ulm- gaybiyeye
gsterilen m sam aha da bunlarn arasndayd. Z t u nsurlara kendiliinden

5 bk., Ahmet Ate, Trk halk hikyelerinde bn-i Sina, Trkiyet Mec
muas XI, stanbul , s. ; XII. stanbul , s.
*
Louis Massignon. -'Al-Hailaj Martyr Mystique de L'islm, Librairie
Orientaliste, Paris , s. v.d.

27
verilen bu yer, sade akidede karklk yapm yor, belki kltrlerin z olan
byk karlamalarn kuvvetini de gideriyordu. Ebu A li Sina hikyesinin
ve benzerlerinin sadece tatl bir deimeler oyunu halinde balayp bitme
sinin sebeplerinden birisi de bu o lsa gerekir.
phesiz bunda kompozisyon anlaynn da byk pay vardr. 11yada ile ehnme arasnda yaplacak ufak b ir m ukayese ark sanatlarna
hakim olan anlayn ta kendisi olan bu kom pozisyonu bize btn ile ve
rir. Bu iki destan arasndaki fark Sargon saray kabartm alar veya Trayan
stunu e klsik Y unan heykeltrahnm arasndaki fark andrr. Homiro s un destannda btn Y unan lem i, kozm ogoni, tanrlar, Y unan siteleri
nin hayat, iler ve sanatlar, hlsa kavm in ve medeniyetin b tn hayat
tek b ir vakann hikyesine girer. lyada ok uurlu plannda teferruat
atlam asn bilen yahut btnn iinde ona hakikaten tutm as gerektii yeri
veren bir eserdir. ehnme ise, h e r teferruatn stnde ayn ehemmiyetle
du ran dz tahkiyedir. ark hikyesi ite bu dz tahkiyenin hikyesidir.
H arikulde, ark hikyesinin, realiteyi inkr eden, hatt reel fikrini
datan kolaylk mekanizmasdr. F a k a t o yokken de trajie yine g te
sadf edilir. B tn Binbir G eccude hakikaten dram atik denecek tek bir
vaziyet bulm ak gtr. B una ram en m aer m uhayyele nadir eserlerde
olsa bile kendi hayatndaki dram atii grr ve yakalar. Dede K orkut hikyelerinde bu cinsten b ir yn vaziyet bulunduu gibi ok realist bir sa
ray entrikasna dayanan Tahir ile Z hre, K erem ile Asl hikyeleri o r
taya attklar byk problem lerle y aanan h ay atn kendileridir ve bahsetti
im iz duygunun elbette ki bir ifadesidirler. T ahir ile Z hrenin mezar
ksm bu trajik kader duygusunu lm n tesine bile nakleder.
Hsrev irin in F erh ad d a bizi ayn trajedi fikrine gtrecek m a
hiyettedir. F a k a t halk hikyesinin ve iirin o kadar benimsedii bu kah
ra m a n a tasavvufun nasl yklendiini biliyoruz. N izam 'den eyhye k a
d ar din ve tasavvuf sistem i, bu m esnevide bilhassa onu benimsemee a
lr.
Y ine h alk hikyelerine dnerek resm kltrn trl cereyanlarna
az ok m ukavem et eden ve az ok ahsiyetlerini m uhafaza eden bu eser
lerin, mesel Krolu nda olduu gibi, bu cins destan veya hikyeden bek
lenen seviyeye birok p aralarnda eriem ediklerini veya ifahi an an esin
de urad deiikliklerde onu kay b ettik lerin i syleyelim. K erem in o k a
d ar gzel ve byk iir unsurlarnn, btn esere hkim olan o gurbet duy
gusunun ve m asaln sonu olan, o h e r zldke yeniden iliklenen gm

28
lek veya yelek sembol etrafndaki trajik k a d e r anlaynn yan banda,
ancak kom ik vaziyetler arayan b ir ehirli m asalna yakacak di ektir
me paras, cem iyetin bnyesindeki kltr tabakalam asnn neticeleri ad
dedilebilir. F ilh a k ik a garp orta a ile bizim o rta am z arasndaki esas
l farklardan b iri de yksek tabakay halktan gelen hereye kar kapatan
ikiliktir. Bu ik ilik olmasyd biz b u eserleri belki de bsbtn baka c?
kilde ve d ah a geni ufuklu grrdk.
Belki de b t n mesele snni akidenin, kendisini edebiyata ve sanata
m uhta addetm em esi keyfiyetinde toplanr. D in i duygunun esas olduu o
devirlerde in sa n a btnln ancak bu kaynam a verebilirdi.
*
**
B u rad a rn ek ler meselesi de kendiliinden ie girer. Islm medeni
yeti antik rneklerin tam am iyle cah iliy d i sl m edebiyatlarnn btn ge
lim esinde A rap larn kendi dillerine ve o n u n m ahsullerine kar taassup
derecesinde sad k olm alarnn ve b u n a inanm alarnn byk tesiri vardr.
bni H aldun gibi her ynden b ir m edeniyetin necei bir adam bile,
iirden bahsederken bu sanatn yalnz A ra p la ra m ahsus olamyacam, ba
k a m illetlerde de air bulunabeceini, Y unanlarn, Aristonun sk sk
zikrettii H o m e r adl byk bir airleri olduunu syliyerek anlatr ki,
olduka dikkate deer b ir vkadr. A rap k itab iy atn d a ise Y unan trajedi
airlerinin adn bile bulm ak m m kn deildir. te b u kendi kendine ye
terlik duygusu yzndendir ki Y unan edebiyatnn h ib ir byiik eseri Arapaya tercm e edilm em i, hatt -bu en ehem m iyetli noktadr- Efltun di
yaloglarnn ou ekli bozularak ve hlsa halinde nakledilmitir. ran
kanalndan g elen Hint tercm elerinin bazlarnn d a Abbasiler devrinde
nasl bir m ukavem ete m aruz kaldm biliyoruz. Bu rnek yokluunun ne
k ad ar mhim olduunu btn unsurlar d a im a m evcut olduu, hatt bz
balanglar bulunduu halde kom edinin b ir t rl domay ok iyi gs
terir. F ilhakika m edeniyetin kendisi d ah a A ra p hikyelerinden itibaren ko
m ik vaziyetlere alkt ve btn o rta a cem iyetleri gibi kendi hayatnn
tadn karyordu. Bu h er snf ehirli hayatna has edebiyattan baka Arap
ve T rk hikyelerinde devlet m em uru, sahte sofu, yalanc, hilebaz insan,
k ar-koca m eseleleri d aim a m evcuttur, b r y andan hangi medeniyetten
veya kavim den gelirse gelsin daim a E fltunu n maarasndaki glgeleri ha
trlatm as itib ariy le kltr Karagz oyununu benimsemiti. Ahmet Kutsi
T ecerin son tetkikleri halk arasnda, hatt k u k la oyununa varncaya ka
dar, baz tem sil oyunlar bulunduunu gayet sarih surette gsteriyor:. Med

29
d a h hikyeleri ise tam bir karekter ve kom ik vaziyet repertuar idiler. B
yk Osmanl mverrihleri dedelerimizin karakter m ahedesinden ne ka>
d a r holandklarn gsterirler. B ata, kayna arihlm ennarzde olmak
zere Naima, Fndkll M ehmed Aa, R id, hele Evliya elebi komik
izgiyi hi karmyan insanlard. N aim anm zaptettii baz konum alar
kendiliinden bir M olire veya hi olm azsa Scribe komedisini yaratacak
sahnelerdir. Btn bu hazr u nsurlara ram en air Evlcnm esine kadar
T rk e kom edi yazlmam asnn tek sebebi phesiz ki bu rnek yokluu
meselesidir.
Hristiyan garpte tiyatro nareKCtinin balangc olan m ystree gelince,
ilerin M uharrem yinleri, realizm m balasna ram en daima b ir mystre
m ahiyetindedir. Bu itibarla trajedinin yokluunu ve bize m ahsus muayyen
O rtaa masalndan br nevilere, rom ana geilmemesinin sebebini sade
ce din ahkm da aram ak doru deildir. V ka slm dini bir ftuhatla
balam tr. F ak at tasavvufun bt n bir m azlum lar silsilesi vard.
Ayn mevzuu alan G. E. V on G runebaum M slman deolojisi Ve
A ra p Estetii adl m akalesinde Eer Y u n a n dram nn verdii misal h a
trlanm am ve Yunanca bilen baz rahipler tarafndan kullanlm am ol
say d Hristiyanln muhayyilelerde yapt bu tesir -dinde dram n bulu
nuu ile- inandrmak ve srklem ek iin yapt bu gayret, O rta a H ris
tiyan pedagojisinin br edeb vastas o lan m ystrelerin vcude gelm e
sini temin eder miydi, meselesi daim a sorulabilir.
Bununla beraber ne ekilde olursa olsun dram H ristiyan ideolojisin
de. slm ideolojisinde ve ibadetinde bulam ad bir balant noktasn bul
m utur f der.
D ikkat yerindedir. M slman dininin ilk gnah kabul etm em esi, bi
naenaleyh insann batan mahkm olm am as, -tpk slmln vaktinden
evvel getirdii o tezat dolu ve hibir tima m eyyidesi bulunm ad iin
yalnz snflarn teekkln nleyen, bu yzden garpte terakkinin zem
berei olan mcadeleyi ortadan kald ran dem okratik esaslar gibi- Islm
cem aatlerini sadece tarih giyyet fikrinden m ahrum etm iyor, ayrca din
dram n teekkln de im knszlatryordu. D ier taraftan ulhyetin m ut
lak surette nsan vasflarn dnda, tam am iyle tenzih oluu ve ibadetin
deimez ekilleri bunu im knszlatryordu.

7 Ahmet Kutsi Tecer, Aratrmalar, stanbul, nr. 5, v.d. stanbul ,


;
*
G. E. Von Grunebaum, Ideologie Musulman et esthtique Arabe Studi
Islam ica nr. m , Paris

G rlyor k i M slm anlarda dram ve kom edinin dom am asna se


bep b ir tane deildir. A sl trajediye gelince, onun ne mystreden ne de
halk tiyatrosun d an dom adn biliyoruz. O, dorudan doruya hum anistique etdlerle gelen b ir yeniden doutur.
B u rad a R acin e ile L o p e de V ega ve Elizabeth devri airleri birle
irler.
M slm an edebiyatlarnn o rta a hikyesinden rom ana geemeyii
bahsinde de h a n e n hem en aym cinsten bir yn sebeple karlarz. Bun
larn banda yine phesiz insann reel hay ata inanarak sahip olmamas
gelir. A ynca psikolojik tecesssn yokluunu d a syliyebiliriz. D inde g
nah karm ann bulunm am as ferd in kendi iine eilmesini daim a men
eder. M edeniyetim izin g z nnde gelien R u s rom annn byk husu
siyetlerinin ortodoks kilisesindeki alen itiraf messesesine neler borlu ol
duunu biliyoruz.
B ununla, eskilerde h i psikoloji bulunmadn id d ia etmiyoruz. Bu
kadar byk b ir m edeniyet tecrbesi insana sonuna k a d a r yabanc kala
mazd. Eski airlerim izin ak iin, insan tabiat iin yazdklar eyler ken
di kalblerini ve hayatlarn nasl iyid en iyiye yokladklarn gsterir. Fakat
iirin ekli ve teksif nizam bu dikkatlerin derinlem esine mani olur.
E ski m esnevi erevesi iinde b u dikkatlerin hikyeye nakli ise ge
lenek yznden kabil deildi.
ark izilm i hadleri durm adan zorlar fak at tesine geemezdi.
M sterikler tarafn d an o k a d a r ehemmiyet verilen Hay b in Yakzan n 9 o ok gzel hikyesine gelince, M slman leminin tek roman
olan bu zihn dram da psikolojiden ziyade, yahut onunla beraber, ok us
taca idare edilm i bir m uakale vardr.
Bizce M slm an hikyesinin rom ana istihale edememesinin, saydk
larm zdan b ak a bir sebebi de te n k it fikrinin yokluudur. H akiki tenkit
zaruri ekde tarih fik rin e baldr. H areket noktas olarak m aziyi deil
bugn alr. slm fikriyatnda ise b u yoktur. Thibaudetnin, D on Quichotte
iin syledii ey sadece parlak b ir bulu olam az. H er yeni hikye bir n
cekinin tenkididir.

bn Tufeyl'in hikyesi, Trke tercmesi Sleymaniyell Reid tarafn


dan, Mlhrab mecmuas, ar. 3, n. 89 v. d. stanbul , Franszca tercmesi,
Lon Guathler, Beyrouth. Imprimerl Catholique

31
Tiyatro veya hikye, yeni bir n ev in domas iin cemiyet bnyesinin
ileri bir hamle ile deimesi artt. H albuki M slm an cemiyetlerde btn
messeseleri beraberinde srkleyen ve sosyal tabakalarn karlkl vazi
yetlerim deitiren bu cinsten bir deiiklik grlm ez. O k a d a r arzal olan,
Mool istils ve Ehl-i Salip seferleri ile deta ortadan blnen, M sr'n
Fatmiye devri gibi, mhim b ir m ezhep ayrln, Endls Rnesansm ve
Osmanh istil ve ihtiamm idrk e d en slm tarihi b tn bu b y k ha
diselere ramen tima bakm dan h em en hem en olduu gibi kalm , bir
trl burjuvazisi domam ve M slm an saray deimemitir.
Belki de fikr hayatn durgunluunun, h a tt dklnn, i buh
ranlarnn en m him mili olan tim a kntler istisna edirse M s
lman cemiyetlerinin tarihinin en b y k eksii bu burjuvazinin teekkl
edemeyiidir.
Nihayet bu sebeplere kadn ve erk ek m nasebetlerinin yokluunu da
ilve etmek lzm gelir. M slm an hikyeleri, Dekam eronu ok and
ran entrikalarla gizli m nasebetlerin, kyafet deitirm ek suretiyle satla
kma buluuyla ve dier en trikalarla esirlik m essesesinin, ani tesadfler
le ve onlarn trl ekilleriyle sevgililer arasnda tima seviye ve mevki
farknn hikyesini yapmt.
B tn bu hikyeler iyi okunursa esas atnn daima ayn hususiyetin,
yani devaml ve tabi kadn erkek m nasebetinin yokluu zerine kurul
duu grlr.
Tanzim at'tan sonraki ilk rom ann bocalay bunun vzh m isalini
verir. unu da ilve edelim ki, eski edebiyatm z teekkl etmi b ir nesrin
yardm ndan da m ahrum du.

*
Eski nesrin ok defa lzum suz b ir yn s:.uat veya akada kalm as
nn- ve tarih gibi ok zengin b ir m ahede kaynana dayanan ta rafla rn
d a bile genileyememesinin hak ik i sebebi klt r n insana ayrd sahann
darldr. Filhakika bu nesrin, din tasavvuf retici eserlerin, Kuran ve
hadis tercm elerinin -birinciler daha ziyade balangta yani X III. ve X IV .
asrlarda- tefsirlerin ve baz istisnalar dnda d aim a saraya bal tarih ler
le, tarih dncesiyle hi alk as o lm ayan tercem e-i hal tezkirelerinin, fer
manlarn, resm yazlarn, siyas kon u m a fezlekelerinin, lyihalarn dn
da hemen hemen tatb ik sahas yoktur.

32
A rap nesri bu d a r sahada bile dikkate deer bir ktphane brakm
tr. Fakat A raplar yalnz kendi dillerini kullanyorlard ve A rap nesri m e
deniyet ve kltrn kuruluu devrinde teekkl etmiti. Eldeki ilk byk
eseri Kuran gibi h er bakm dan m tekm il bir eser olduu gibi, h ik
ye ve m ektup nevini de y u k ard a anlattm z artlar iinde olsa bile k u l
lanmt. A ra p cemiyetinde bizdeki gibi zevk tabakalam as yoktu. Seci gi
b i nesir sanatlarnn ve re o kadar kuvvetle hkim olan belagat kaide
lerinin, hner endielerinin, balangcm yine A rapadan alan terifat ve
merasim cm lelerinin, iki dilin lgatini ve hazr malzemesini (yet, hadis,
byklerin sz, A rap ad an alnm m sra ve beyitler) birden kullanan .
ve medeniyetin asl yaratc devrini bitirdikten so n ra yeniden ve ok k a
rk bir szlkle teekkl etm eye alan Trk nesrinde bu canlla im
k n vermemesi tabi idi.
H albuki Trke, tarihe O rhon bideleri gibi hakikaten olgun bir
nesir eseriyle girmiti. D aha o devirde bile her eyden evvel bir nesir dili
gibi grnr. Toplayc nahvi vuzuhun ta kendisidir.
Fakat nesir an cak bir vastadr. V e yalnz insanda ve insanla beraber
yrr. Bu itibarla T rk n esrin in m acerasn anlam ak iin tarii ereve
iinde T rk insann m tala etmek gerekir. Prof. Kaplann Dede K o r
kut, Yunus Emre, T rk destanlar ve k Paa zerinde yapt etdler
bize bu insann X V. asra k a d a r ancak deien hay at artlarm zaptetmekle
megul olduunu g s te rira. X V . asrdan sonrakiler iinse eski iiri m
tala ederken yeter derecede b ir fikir verdiimizi zannediyoruz.
Y ukarda bahsettiim iz oyunlar ve terifat yalnz iki dilde yapan
Fars nesrinin A rap nesri karsndaki tali vaziyeti dnlecek olursa T rk
nesrinin b ir trl teekkl edem em esinin sebepleri daha iyi anlalr.
H akikatte bizim bugn ina kelimesiyle hlsa ettiimiz bu san a t
lar iyi bir nesrin asl kuvvet ve hususiyetlerini alaca ferdin yerini, tpk,
iirde olduu gibi fak at ondan daha b ak a, btn hayatlii giderecek e
kilde, hnerin almas demekti. Onun iindir ki eski nesirde ferdin asri m a
liknesi olan slptan ok g bahsedilebilir. Sinan Paay istisna eder
sek, N im a ve arihlm ennar zde ve Evliya elebi gibi bu sanat ve inw Kaplan, Dede Korkud kitabnda kadn, Trkiyat Mecmuas, IV, s.
; tk i destan ve iki insan tipi Trk Dili ve Edebiyat Dergisi, s. ; Dede Korkut kitabnda hayvanlar Fuat Kprl Armaan, s. ;
Yunus Emre ve nebatlar, Trkiyet Mecmuas XII, s. ; Trk destann
da Alp tipi, Zeki Velidl Togan Armaan, s.

33
a merakm, nesri bir ifade vastas addettikleri iin yenmi olanlar bile
tam mnsiyle bir slp sahibi addedemeyiz.
Eski nesri boan bu sz sanatlar iptilsnn m him bir sebebi de p
hesiz ki baka dillerde plastik sanatlardan ve resim den gelen terbiyeden,
onlarn insana at sarih gr im knndan m ahrum oluudur. B urada
edeb eserin her kltrde dier sanatlara takaddm ettii hakikatini u n u t
m u deiz. Ancak muayyen b ir gelime devrinden sonra dier sanatlar
d ak i almalarn, dilin ve insann zerindeki tesirin yokluundan bahset
m ek istiyoruz. izginin, resmin, heykeltranin yani rengin ve hacm in tec
rbesinden gememi, reel m ahedesinin nizamn ve nisbet fikrini b u n
lard a denememi ve bunlarn te c rit terbiyesini almam bir edebiyatta, ve
bilhassa nesirde, elbetteki eya ve d dnya ile temas ok sathi kalacakt.
Y ahya Kem al, nesir ve resim bulunsayd kltrm z baka ekil alrd,
der ki ok yerinde bir m taladr.
F hakika bizim bugn o k a d a r sulandrdmz innn lzum suz ve
donm u ssleri hep bu terbiyenin yokluundan gelir. H akikatte eski nesrin
asl sl ina deildir. Fuzul ve dris-i B itlisnin verdii rnekle b a
layan ina ancak X V II. asrn ortasn a kadar nesre hakim grnr. O ndan
sonra, en m balal eserlerinde bile ancak muayyen terifat cm lelerinde
rastlanr. H akikatte asl eski nesir, bir eit rahat ve dank konum ada
kalmtr. Y ukarda anlattmz gibi ilim dili olmam ve ilm in dile ge
tirdii sarahatin tecrbesini tatm am bu zk konum a asrdan ara ve
m uharirden m uharrire gelen asl tarzdr.
Trkede nesrin teekkl iin insann ve cem iyet m esscselerinin
deimesi, tahsil sisteminin Trkeye dnmesi lzmd, ite T anzim at bunu
yapt.

GARPLILAMA HAREKETNE UMUM BR BAKI

I
B A L A N G I T A N 1 7 8 9 A K A D A R

X V III. asra k a d a r A vrupa ile m nsebetlerim iz, siyas vkalar istis


na edilirse, coraf vaziyetleri itibariyle birbirinin d eta tamamlaycs bulu
nan iki lem in arasnda mevcudiyeti tab i olan ktisad m nasebetin hudut
larm hem en hemen gemez ve bu eklinde dahi, d a h a ziyde, memleketimi
ze gelen A vrupalIlar tarafndan idare edilirdi. imdi kapitlasyon adm ver
diimiz m uhtelif m ukaveleler ve m saadeler ile kendilerine mem leket iin
de oturm ak, caret yapm ak v e seyahat etm ek haklar verilen mste'men
ecnebiler (ilk devirlerde bata Ceneviz ve V en ed ik liler1 olm ak zere tcJ Anadolu Seluk Trklerinin Avrupa ile ilk tem s, henz teekkl ha
linde bulunan yeni vatan corafyasnn zaruret ve artlan inde olur. Daha
bizim Malazgirt zaferini kazandmz senelerde () Venedik ve Pisa birer
iktisadi teekkl halinde mevcuttular ve ark Akdeniz ticaretinde rol oynamak
taydlar. Biraz sonra bunlara, gittike mhim bir denizci site halini alan Cenova iltihak eder. F akat bugn garpl dediimiz milletlerle asl byk tem a
smz Hal seferinin balamas zerinedir. Byk hcum dalgalaryla iki bu
uk asr sren bu uzun mcadele esnasnda her iki tarafn birbirini ok ya
kndan tanmak imknn bulduu muhakkaktr. D aha bu devirden itibaren
Anadolu Seluklarnn tarihinde baz mhim ihtidalara tesadf edildii, Hospitalier valyeleri kabilinden baz dinl-askeri teekkllerin Seluk sultanlar
emrinde alt grlr. Bununla beraber henz lykyla tedkik edilmemi
bulunan bu mnasebetlerin derecesi ne olursa olsun Suriye ve Anadolu TUrkleri zerinde, Mslman ark medeniyetinin ve harsnn erevelerini zorlaya
cak ekilde mhim bir tesir yapm olmalar htimali azdr. Olsa bile bunu
milletlerin rf dediimiz ar ve zengin halitada lykyla ayrt etmek g
tr.
XIII. yzylda byk Hal dalgalarnn duraklamas ve stanbulda te
ekkl eden Ltin mparatorluunun () yklm as zerine Garp m il
letleriyle mnsebetlerimiz mhim bir safhaya girer.
Ltinlerden stanbulun istirdadyla eski paytahtna ve tamamlna kavu
an Bizans, hakikatte tccar talyan sitelerinin ktisad esaretine der. M
teebbis Italyanlar, bata Cenevizliler ve Venedikliler olmak zere Bizans sa
hillerini stil ederler, Karadeniz ve Akdeniz ticaretine hkim olurlar ve elle
rinde bulunan, yahut teebbslerine ak olan limanlarn arkasndaki kara k talaryla gen i mnda siyas ve ktisadi mnasebetlere giriirler. Moollar'n
Anadoluyu stil ettikleri devirde Cenevizlilerin, den itibaren Sivas'ta ve

37

38
car taly a n tebaas, sonralar F ranszlar, ngilizler, HollandalIlar ve dier
A vrupa m illetleri) sadece b u iki lem in arasndaki tem as temin etmekle
kalm azlard; ilerinde sarayn ve B b linin emniyetini kazanm insanlar
sfatyla, bazlarnn, m him vazifelerle tarafm zdan A vrupaya bile gn
derildikleri olurdu.
B ittabi hem en hemen tek cep h eli olan b u tarzda b ir mnasebetten
fikir ve sanat sahasnda byk tesirler beklenemezdi. Binaenaleyh garpla,

den ittbaren de Tebrizde birer ticaret konsolosluklar vard. stanbul'un


yerine Gaiatanm hkim olduu, Ceneviz-Venedik rekabetinin srekli harplere
meydan at, byk Italyan sitelerinden gelmi mteebbislerin, yar iktisadi
yan asker kk Ltin teekkllerinin Ege-Denizindeki adalara hkim oldu
u ve Bizans imparatorluu dahilinde her kalknma hareketini ni ve dman
ca tedbirlerle karladklar bu byk karklk devrinde, yeni teekkl et
mekte olan OsmanlI hkmeti Anadolunun garbnda Bizansa kar tamam
lad fthatn Rumeli k tasna nakleder. Bu suretle ark Akdenizdeki k
tisad faaliyette XTV iinc asrn sonuna doru yeni tir mil hkim olur. Tc
car talyan cumhuriyetleri, arktaki menfaat ve teebbslerini, nne gemek
imknn kendilerinde bulamadklar bu kuvvetin irade ve msaadesine gre
yeni batan tanzime mecbur kalrlar. de stanbulun fethi zerine Galata
teslim olur ve bunu takip eden zamanda Karadeniz sahillerinin tamsmlyle fet
hedilmesi zerine dou Akdenizin imnindeki Ceneviz hkimiyeti sona erer,
Rnguza cumhuriyeti biraz daha evvel imparatorlua tbi yar mstakil bir
teekkl halini alr, tedenberi Suriye'de ve Msrda kendisine geni bir tica
ret ve nfuz sahas temin etm i olan Venedik, elinde tutmakta olduu Kbrs
ve Girit sayesinde mhim bir deniz imparatorluu mhiyetini muhafaza etme
sine ramen, ticari menfaatleri iin imparatorlukla uyumaa mecbur kalr.
te ftih Trklerin geni mnda mnasebette buundukar ilk gapU
kavimler daha ziyade bata Ceneviz ve Venedikliler elm sk zere bu Italyan
siteleri eldu. Ahitle teflim olan ve skinlerine baz imtiyazlar temin eden Ga
lat , Anadclu ve Rumeli'de yeni batan teesss eden istikrardan istifade et
mek istiyen birok A v r u p a l I tccar ve i adamyla dolar. Bu suretle stan
bul'un bir kesinde, yerli hayata az ok yabanc, kk bir mstemenler
(aman verilmiler) zmresi teekkl eder. arkla Garpn arasndaki byk
ticar mbadelenin besledii bu kk kalabaln arasnda yeni saray nezdinde bulunmak hakk bir ltuf eklinde kendilerine bahedilen garpl devlet
lerin sefirleri, balyozlan, maslahatgzarlar da bulunur. Arkalarnda da ticar
irketler vardr. Biraz sonra XVI nc asrda bunlara Ingiliz ark kumpanyas
ile Marsilya ticaret odas ve Hollanda teebbsleri iltihak eder. Bu suretle da
ha bu asrdan itibaren bize nisbetle garp saylan lemin memleketimizle ticari
mnasebetleri hemen h?men umum bir ekil abr ve yeni keiflere ramen
garp dnyasnn mhim bir ksmn bu ticaret besler. Bu irketlerden birinci
sinin arktaki faaliyeti hakknda, stanbul'da uzun mddet oturan Juchereau
de Saint-Denis, "Londra sitesinin en eski ticar messeseler! servetlerinin ba-

39
t H al seferleri devrinde balayan sk ve devaml b ir temasa ramen
Ahmet I I I devrine kadar ne rf ve dette, ne de fikir ve sanat meselelerin
de belli bal ve dourucu kym etlere mlik b ir tesiri kaydetmek mmkn
deildir.
G ru p dnyasn altst eden R nesans h arek eti ve o n u n hayata getir
dii im knlar, tam am iyle m ehulm z kalm ve aradaki medeniyet farkna

langcn Trkiye ticaretine borludur der. Marsilya ticaret odasna gelince,


bu XVI. ve XVII. nci asr Fransasnn belli bal refah kaynadr.
Bu ticari teebbsler sdece Trk imparatorluunun servet menbii ile ge
inmezler. Karadenizin XVII inci asra kadar mnhasran bizim olmas yzn
den bir ksm Rus ticaretinden de istifade ederler.
(Btn XVIII inci asr boyunca Fransann ark siyaseti daha ziyade bu
mhim ticari vaziyet etrafnda dolar. Asrn banda Avusturya'nn Triyeste
yolu ile A kdenize almas ve Karadenizin Rus gemilerine serbestlemesi Fran
sz diplomasisine ilk mhim darbe olur. Ve bundan sonra hi bir suretle mtevalin olmayan bir siyasetin deimeleri iinde Fransa, uzun zaman Trki
y e 'y i, her an imparatorluk arazisinde ilerlemek suretiyle kendisine bu mhim
kazan menbam kaybettirmek tehlikesini gsteren bu iki devlete kar hazr
lamaa alr. A srn sonuna doru ise Rus savletinin nne doru geilemiyeceine kani olan Fransa, bu siyaseti aktan aa terketmemekle beraber
bizzat Rusya ile de Karadeniz ticareti iin anlamak ster. Daha Osman III ve
M ustafa I II zamanlarndan itibaren bu husustaki teebbsler aka grlr ]
Bu suretle muhtelif tarihlerde verilm i mtiyazlarla, haklan bizce mah
fuz olan ve mensup olduklar devletlerce gayet uurlu bir tarzda himaye edi
len bu ecnebi mteebbis snfnn, etrafnda birdenbire teekkl eden aznlk
tebaadan m utavasst bir snfla imparatorluk iinde faaliyette bulunmasnn
iki mhim neticesi olur. Bunlardan birincisi Mslman Trk tebaann garb
ticar vesilelerle dahi olsa tanyamamas, onunla kendi memleketinde ve ikin
ci netice ise daha mhimdir. Teebbsn yabanc ellerde kalmas yznden,
ktisad hayatn memlekette yava yava bozulmas ve servetin azalmasdr
XVII. asr Anadolu tarihini dolduran byk isyan hareketlerinde bu kti
sad buhrann mhim bir mil olduu muhakkaktr. Yeni keiflerden sonra
byk ark ticaretinden mahrum kalan Trkiye, tabiatiyle iktisadi bir skn
t geirecekti. Msra Irak ve Suriyeye, K afkasyann mhim bir ksmna sa
hip olan ve Karadeniz ticaretini elinde tutan bir ktisad btnlk sfatiyle, bu
sknt vka hi bir zaman tam bir refahszlk ekline girmez; fakat teebb
sn elimizde bulunamamas, sermayenin bir trl teekkl edememesi bunun
neticesidir. XVII. asn n ortasndan itibaren para m zayakas memlekette ba
lar. Daha, Hal Beferleri esnasnda garpl tccarlarn ark ticaretinde para
yerine m al vermee baladklar grlr.

40
ram en szabilen baz bilgi ve keifler de, m em leket iindeki hayata ve
ilmi faaliyete yeni bir ey ilve etmemilerdi.
B unun la beraber, Osm anl im paratorluunu garpta olan biten her
eyden bsbtn habersiz de sanmamaldr. M atbaann icadndan hemen
biraz so n ra bu m him kefin memleketimize getirildiini biliyoruz- 2
B ugn m him bir paras elimizde bulunan Piri Reis haritas coraf,
keiflerin bizde tam zam annda bilindiini g steriy o r3. K tib elebinin
Atlas tercm esi vastasyla Copernic ve G aliteenin sistemlerinden haber
dar bulunduum uz anlatfyor. Sanatkr A v ru p a ile m nasebetim iz ise
daha e sk i ve olduka devamldr; F tih in saraynda R nesans ustalar a
lm, Bayezid I I devrinde Michel Angelo ile L eonardo da V incinin

XVII. ve XVIII. asrlarda ise bu ha! memleket iinde kuvvetle hissedilir.


Mevcut sistemi deitirmemekle beraber ktisad meselelerde bir nevi uyank
uur tayan imparatorluk bu hal karsnda ecnebi ithaltn tahdit iin ol
duka geni gayretler sarfeder. Muhtelif devirlerde baz ecnebi emtiasnn is
tihlkini meneden emirler neredilir.
Bizim bu sreksiz ve dar sahal tedbirlerimize mukabil Avrupa milletleri
bir taraftan bu ktisad istismar devam ettirebilmek, dier taraftan arkta
yaayan Hristiyanlar zerinde manev bir nfuz tem in edebilmek iin ok esas
l tedbirler alrlar. Daha XVI. asrdan itibaren ark, byk bir tecesss mev
zuu olur ve ark lisanlarn renmek merak balar, XVII. asrda stanbul'
da F ransz seferethacesinde bir Fransz Lisan ocuklar Mektebi vardr ki,
vazifesi arkta kullanlacak memur ve tercman yetitirmektir. Hemen ayn
senelerde Avusturya imparatorluu ayni messeseyi kurar.
b r taraftan memleket iine dalm bulunan kk iktisadi birlikleri
sk bir nizam ve teftie tbi bulundururlar ve bu menfaatlarm inhisarn elde
tutabilmek iin her trl siyasi areye ba vurmaktan ekinmezler. Hlsa,
daha XVU. asrdan itibaren ark siyaseti, bir bakma gre bir iktisadi rekabet
mihveri etrafnda dner. XVIII. asrn sonunda se, bu siyaseti ve imparator
luun mukadderatn, "en ziyade msaadeye mazhar millet imtiyaznn btn
komu devletlere umllendirilmesi mecburiyetiyle hlsa etm ek yanl olmaz.
> Avram Galanti, Trkler ve Yahudiler, stanbul , s. 7; Selim Nzhet
Gerek Trk matbaacl, stanbul , s. ,
J Fazla ve etrafl izahat iin bk. A. Adnan Advar Osmanl Trklerinde

ilim, stanbul Profesr Fuad Kprlnn, Bartholdun Islm Medeni


yeti Tarihi tercmesine [stanbul ] ilve suretiyle yazd izahlar ve d
zeltmeler ksmnda iyice anlatt gibi [s. ve devam, not 95] XV. asr so
nundaki kefiyat ile imparatorluk gayet yakndan ve tam zamannda alkadar
olur. D aha Beyazld II devrinden itibaren Memlklerle teriki mesai edilerek
Basra krfezine yerlemee teebbs eden Portekizlilere kar mcadele edil
dii gibi, XVI asrda da bildiimiz Hint seferleri tertip edilir. Ayrca Sokol-

41
stanbula getirilmesi iin teebbslerde bulu n u lm utu4. A yrca saraya ve
devlet adam larna gelen m uhtelif hediyelerle bu cinsten sanat eserleri m em
lekete giriyordu. F ak at btn b u tam zam annda olan mnasebetler, a ra
daki zihniyet fark ve bilhassa dahil politikann XV. asr sonunda b ir
denbire deimesi, ve ehli snnet ulem nn gittike efkr umumyeye h
kim olmas ve Yavuz Sultan Selimin ra n seferinden soma eski M slman
sanatlar an'anesinin oradan getirdikleriyle kazand hz yznden sathta
kalan baz ufak tefek tesirlerden baka b ir netice vermemitir.
T icaret eyas vastasyla m emlekete giren baz tezyini sanat m otif
lerine gelince, bunlar slm m edeniyeti ve kltr dediimiz byk ve ok
inzibatt terkibin iinde derhal hviyetlerini kaybetmiler ve yerlem iler
dir. E sasen muhtelif medeniyet zm releri arasnda, tarihin en uzak devir
lerinde bile tesadf edilen bu cinsten alp vermelere, kendi alanlar dn
d a mhim bir kym et atfetmek doru olamaz. M ustafa III devrine k a d ar
T rk m im arisinde ve tezyini sanatlarnda ve baz kk h ner an anelerinde daim a bu cinsten tesirler, ancak aranlrsa bulunabilecek vaziyette
kalrlar. B u devirden sonradr ki, terkibin yava yava bozulm as zerine
onlar geldikleri kltr ve ananeyi ifa etmee balarlar.
lu nun sadareti esnasnda Svey kanalnn almas teebbs vardr. Bundan
maad, Trk mnevverleri de ktisad hayattaki bu deiikliin vehameti ze
rinde dururlar. de yazlm olan ve brahim Mteferrika tarafndan tabe
dilen Hadis-i Nev yahut Tarih-i Hind-i Garbs- adl eserin sahibi Emir Mehmed
bin Haan Suud adl muharririn bu hususta yazd eyler ok yn dikkat
tir. Profesr Zeki Velidi, bu kitabn yazmalarndan birine mer Tlib adl m e
hul bir muharririn ayn mevzu zerinde lve ettii baz haiyeleri Trkistan
adl eserinde neretmitir.

*
F. Gilles de la Tourette, LOrient et les paintres de Venise Paris
H alil Edhem Elvah- nakiyye kolleksiyonu stanbul , s.
Topkap saray arivinde bulunan (E. numarada kaytl) ve Leonardo'ya ait olduu tahmin edilen bir mektupla, yine Leonardonun notlar iinde
bulunan, Beyolu ile stanbul aras iin izilmi bir kpr ta sla Leonardo'nun stanbula daveti meselesinde bizce hemen hemen hi phe brakmamak
tadr. (Bu vesikalar ve bunlar etrafndaki tarihi izahat iin bk. Fr. Babinger,
Vier Bauvorschlage Lionardo da Vincis an Sultan Bajezid II. () N a ch
richten der Akademie der W issenschaften in Gttingen. Phil.-hist. Kl., Jhrg.
, nr. 1, Gttingen). Cenevizden Lionardo namyla yazlan bu m ektupta
Sultan'a, bir deirmenle, stanbul - Galata arasnda bir kpr ins iin baz
projeler anlatlmaktadr Mektuptaki ifade, bunun, daha evvel bildirilmi baz
istekler zerine hazrlanan tasarlardan sonra verilmi bir cevap olduu in ti
ban uyandrmaktadr. Michel Angelonun davet edildii ve ok dindar olan
byk sanatkrn Hristiyanlk efk n umumiyesinden ekinerek gelmedii iyice
biliniyor. Bu sanatkra dair herhangi bir eserde bu hususta kfi izahat vardr.

42
A skerlik ve gem icilik sahasnda d a her iki tarafn biribirini takip et
mesi ve baz tek nikleri alm as tabiiydi. Ftihin M acaristandan getirttii
topu u stas U rb an b u n a b ir m isldir. Fakat b u rad a da fazla ileri gidil
memi ve zam an getike arad ak i fark lehimizde olm aktan kmt. X V III.
asrda A v ru p a devletlerinin m untazam asker tekiltlarna ve gittike iler
leyen gem iciliklerine m ukabil, Osm anl im paratorluunda yava yava bu
iki teknik ubesi b ir ihtisas ve meslek olm aktan km akta bulunuyordu 5.
H lsa, on sekizinci asrn balarnda, R nesans ve onun hayata ge
tirdii feyizli deiiklikleri idrak eden, coraf keifler sayesinde A m eri
ka'y kendisine eklem ek ve eski dnyann m him bir ksm nda dorudan
doruya faaliyete gem ek suretiyle sahasn ve istihsal im knlarn iki yz
yda b irk a m isli genileten, kltr birliinin uuruna erm i, skolstik
zihniyetin ve feodal sistem in dar ve k a t erevelerinden karak kendisi
ne yeni hayat ekilleri yaratm aa balam olan bir A vrupa karsnda,
ilm hayat durm u, ktisad nizm ve istihsal kuvvetleri birbiri peinden
gelen devam l h arp ler, isyanlar ve itialarla altst olm u, birok saha
larda tekm ln m ucizesini unutm u bir Osmanl im paratorluu m evcut
tu.
B u iki lem arasndaki devaml arpm a X V II. yzyln sonuna kadar
nisb b ir kuvvet m uvazenesiyle yrm t. m paratorluk, Karlofa m ua
hedesiyle () neticelenen A vusturya harbinden () hemen biraz ev
vel dahi G iritte ve A vrupadaki seferlerinde eski evketini zahiren olsun
m uhafaza etmiti. A ncak V iyana hezimetinden sonra, bilhassa onun neti
cesi olaraktr k i bu m uvazene esasndan bozulur. Filhakika krk senelik
devaml bir m uharebe devresi ve bitm ez tkenm ez dahil karklklarla
geen bu devrin sonunda R usya da yeni bir kudret o larak atlm bulu
nuyordu. Bylece im paratorluk iin, nfusa, bnye ve tekilta ve bil
hassa den ordunun asl kuvvetini yapan teknik ve dzen itibariyle s
tnlk devri artk gemi bulunuyordu.
B u saydmz stnlkten o devirde yalnz orduya ait olann
zerinde durulm as tabi idi. M ensup olduu medeniyet, eczas birbirine
bal v e birbirini tam am layan bir terkip halinde yaarken asrn istedii
tarzda bir dzeni tem in iin btn b ir cemiyet sistemini deitirmek el
5 T rk gem iciliinin ta rih i hakknda hlsa eklinde Cevdet Paada ma
lmat vardr. -Cevdet tarihi,: V, s. ). XVIII asrda Trk bahriyesinin va
ziyeti hakknda, Bk. Enver Ziya Karalm tercme ettii, Comte de Bonnevaln
de verdii rapora, "Osmanl tarihice dair vesikalar, Belleten, nr.
, s.

43
bette ki kimsenin aklna gelmezdi. K ald ki ilk bakta b u n a lzum da
yoktu. Devlet m esseselerinde grlen kntye ramen cemiyet hl
kuvvetli ve salam ve harice kar hakik bir m cadele evkinde idi. D ier
taraftan yalnz orduyla ve sanayiin baz nm unelcriyle tanlan bir m edeni
yetin stnl meselesi elbette tek b ir hezimetin tecrbesiyle kabul e d i
lemezdi. Osmanl cemiye, kendisine kar daim a az ok birlik halinde
b ir A vrupa grmee almt. H att din balarn bile dank M slm an
corafyasnda byle b ir tesand temin edememesi de onu yeise dre
mezdi. O, tarihini tek bana yapm ve yle yayordu. Bu itibarla on se
kizinci ara kadar garba bakm zda m him b ir deiiklik grlmemesi
gayet tabidir.
Elim izde bir T rk m uharriri tarafndan A vrupa iin yazlm m a
hedeye dayanan ilk mhim vesika, K ara M ehmed Paa'nn sefret heyetiyle
Viyanaya gitmi olan Evliya elebi'den gelir. M ahedelerinde hi de
safdil olm ayan Evliya elebi, V iyanad a bizim kinden ok baka bir lem
grm t. M untazam ve itaatli bir ordu, bizim kinden ok daha iyi ta n
zim edilmi bir tahkim at sistemi, m m ur ve verimli bir toprak, m reffeh,
m esut, neeli bir halk ktlesi, zengin b ir mim ar ve inzibatl bir ehirle
karlam t. Bir kelime ile b u , R nesans'n dourduu A vrupa idi. B
t n bunlar kendisine has m bala ve fantaz ile teker teker anlatan E v
liy a elebinin saatler ve ktphaneler hakknda yapt kk bir iki d ik
katten vazgeilirse bu sayfalarda herhangi bir mukayeseye dahi girimedii
g r l r6.
Bu itiraf ok gizli olm ak artyla bulabilm ek iin X V III. yzyla
k ad a r gelm ek lzmdr. A hm ed I lI n sefiri Yirm isekiz elebi M ehm ed
Efendi de gittii Parisi, Evliya elebi'nin Viyanav seyrettii gibi
K anun asrnn anl htralar arasndan ve bir serhat m cahidinin m a
ru r gzyle g rm ez7. O, X V III. asr P a ris ine K arlofann ve P asarofa' -Evliya elebi seyahatnamesi-.', VII, s. , Evliya elebinin V iy a
n a da grdkleri arasnda bilhassa teknie ait eyler ile ahit olduu bir k a
fatas ameliyatnn kendisini fa zla alkadar ettii anlalyor.
Seyyahn dier Avrupa m em leketleri hakknda yazdklarnn kaybolmu
olmas, yahut yazlmam bulunmas ok hazin bir eydir, elimizde gdzel bir
vesika bulunacakt. Viyana iin yazdklarna gelince bunlarda garp tekniine
ve tekiltna kar bir nevi hayranl bulmamak kabil deildir. Fakat V iya
n a ya btn bir serhat destann beraberinde tayarak giden Evliya, bu hissi
ok kuvvetle gizler. Bununla beraber, daha o zamanda Frenk icadnn m em
lek et iinde bir alka uyandrd grlr.
7 Yirmisekiz Mehmed elebi bakm asn, grmesini ve gstermesini bilen
ndir yaradllardandr. H akikatte bu kk Eefaretnmede devrinin btn
Fransa'sn bulmak mmkndr. elebi, sde "rasadhne, terihhane, tiy a tro

44
mn m ill uurda at hazin gediklerden ve devlet ilerinde pimi zeki
bir m em urun tecrbesiyle bak ar. F ilhakika aradaki zam an zarfnda impa
ratorluk iki by k ve k an l m acera geirmi, cihangir m uharip ve m
cahit gururu yaralanm , stste B u d ;" ve Belgrat' kaybetmi, velhsl,
artlar mhim b ir surette ve aleyhim izde olarak deimi bulunuyordu, s
telik Evliya elebinin uzak bir teh d it halinde sezdii R us tehlikesi ar
tk fiilen mevcuttu.
H i bir k itap garpllam a tarihim izde bu kk Sefaretnm e kadar
miihim bir yer tutm az. O kuyucu zerinde Binbir Geceyc iklim ve m
hiyet deitirmi hissini b rak an bu kitabn hem en her satrnda gizli bir
m ukayese fikrinin beraberce yrd grlr. H akikatte bu sefaretnmede b t n bir program gizlidir.
Yirmisekiz elebi M ehm ed E fen d inin Sefaretnmesinin devrine
dorudan doruya m essir olduunu kabul etmesek bile, bu kitab zama
nnda az ok m evcut o lan b ir ruh haletinin ifadelerinden biri olarak gr
mek lzm gelecektir. F ilhakika A v ru p a ile mnasebetlerimizin b u kadar
sklat bir devir pek azdr. Bu, F tih den beri stanbulda m evcut olan
ecnebi kolonisinin yava yava yksek tabakann hayatna az ok girmee
balad devirdir.
Yazk ki, n e D am at brahim P a a bir yenileme programn hazrlaya
bilecek kadar iradeli bir ahsiyetti, ne de devri buna msitti. Bu itibarla,
bu ilk temas d a h a ziyade zevk ve sa n a t sahasnda eser verir. Nasl, Yirm i
sekiz elebi sefret heyetinin ve stan b u la gelen M adam M ontagu gibi
baz seyyahlarn garpta bize kar uyandrd alka yava yava Avrupa
merkezlerinde frenlerin T urquerie adn verdikleri bize ait b ir zevk,
giyim kuam, dekor ve zerafet m odasn tesis ederse, stanbuld a vezir
D am at brahim Paanm etrafnda d a ecnebi tem aslarn verdii yeni ve
m ukabil bir zevk uyanm aa balar. M uhtelif hediyelerle ve ticaret ve sa
nat eyasyla iki lem b irbirini tadyordu. B u devirde zihniyet farknn

ve opera gibi ilim ve klttr messeselerinl anlatmakla kalmaz. Ayrca Fransz


savay ve bahe mimarsi zerinde ok ve mhim tafsilt verir, aynaclk, ha
lclk gibi byk Fransz sanatlar zerinde durur, baz teknik inkiaflara
dikkat eder, Evliya elebinin Viyanasndaki otomatlara mukabil o <lm-L cerr-i
eskedan bahseder. Bunlarn yan banda Fransz askerinin talim v e manevra
ekillerini, asker hastahaneler ve klalar anlatr. Krallk kalelerinin maket
lerini ihtiva eden divanhane bilhassa dktatini eker. Kitapta ak mukayese
yoktur, fakat her sahifede insan emeinin bizimkinden ok baka bir tarzda
idare edildii bir lemi grmekten gelen bir his vardr.

45
m saade ettii nisbette baz Fransz ve A vrupa m odalar memleketimize
girer. Fransz bahesi, Fransz m im arsi ok deitirici nisbetler ve m
dahalelerle uzaktan tak lit edilir, baz eski tezyinat geleneklerimize garpl
motifler, bir nevi naturalist zevk getirir. F a k a t asl mhim olan, harice
kar ok m ahdut bir zmrede o lsa bile, yum uayan bir tarafn bulun
masdr. Bu m samaha ile stan b u ldaki ecnebilerin de hayat serbestleir
ve onlarn etrafndaki m utavasst snfta yava yava garp m uaereti tak
lit edilir. A hm ed III ile vezirlerinin etrfm da tekrar, ark hayatnda il
ham arayan b ir takm garpl ressam lar grnm ee balar 8. H akikatte o
zam ana kadar kapal duran bir k ap alm demekti. Filhakika bu ceryan, muhtelif tepkilere ramen b t n asr boyunca devam edecektir.
de stanbula gelen B aro n de T o tt, karsnn ziyaretine gittii b ir sultan
saraynda - Ahmed IH n kz - btn bir F ransz dekorunu hazr bul
duunu syler.
Devrin haddizatnda byk b ir m n tayan hdisesi, Yirm isekiz elebinin olu Said M ehm ed Efendinin -bilhere Paa- brahim M teferri
ka e atklar m atbaad r 9.
Bu ilk m atb aanm bast eserlere 10 dikkat edilecek olursa X V III. as
rn ilk yansn hakikaten bir uyanm a devri addetm ek zarureti vardr. Bu
uyann en m him m ili brahim P aann, daha sonra M ahm ud I'in ve
bilhassa asl m atbaacln kurucusu olan Said Galib P aa nn 11 him ayele
rine mazhar 61an brahim M teferrikadr. T abettii C ih n n m 'y a

*
Bu ressamlarn iinde en hretlisi Van Moor, () dur. Ger
onun, gerek dier son stanbul ressamlar iin bk. A. Boppe Les peintres du
Bosphore, Paris ; Ahmed Refik, XII. inci asrda H ayat, Hayat mecmua
s, nr. 4, , s.
9 Fazla tafsilt iin bk. Selim Nzhet Gerek Trk Matbaacl, lta n bul ; A. Adnan Advar, Osmanl Trklerinde lim, stanbul v e h e ' J
eserin mehazlar.
w brahim Mteferrika'nn bast kitaplarn tam listesi iin S. N. Ger
ek. Trk matbaacl s. , Bu devirde corafyaya verilen ehemmi
yeti gsteren eserlerden biri arasnda Petros Baronian tarafndan
Risle-i Corafiyye adiyle tercme edilen Jacques Robbs'in La mthode pouf
apprendre facilement la Gographie nmndaki eseridir.
" Dilver Agazde mer, Hadikatl-vzer zeyli, Cerde-1 Havadis ma< baas, , s. 84; brahim Efendi le m tereken san'at- tabu tem sili ku^
vetten file getrp berin takrib nice bin cld ktb-1 nefsenin zam an- kal
zarfnda eydi-i tulebya vusluna sebep olm ala dmd- mkerrem brahi
Paa merkmu hcegn zmresine idhal ile ra buyurdular.

46
yapt zeyillerde bize m odern astronom inin u nsurlarm getiren, Copcrnic
ve D escartes sistem lerinden bahseden brah im M teferrika, ayrca Fyzt'l-m knatisye ad l bir eserle de m knatstan bahseder. brahim
M teferrika bu zeyillerinde E dm ond P ourchot adl D escartesc bir profe
srn eserinden serbeste tercm e suretiyle istifade etm itir.
brahim M teferrika ilk defa Risle-i Islmiye adl bir telifle nazar
dikkati ekmiti. F akat kendisini d a h a ziyade corafyac addediyordu. Bas
t kitaplar arasnda coraf eserlere verdii ehem m iyetten m aada, devri
iin m kem m el haritalar da vcuda getirm iti. M atbaam n lzum unu gs
teren bir lyihadan baka bir ey olm ayan Vesilett-tiba adl eserinde
devlet adam larnn corafya bilm elerinin ehem m iyeti zerinde srar ettii
gibi M ahm ud F in clusu senesinde yazd Usll-hikem f nizm 'l-m e m s in 12 b ir bahsini de yine askerlik iin ok ehemmiyetli grd bu
ilme tahsis eder.
Bizde A vrupallam a hareketin beyannmesi addedilm esi lzm gelen
bu eser, hi phe y o k ki b rah im M tefferikanm e n m him eseridir.
D ier eserlerinde sadece m uayyen m evzular zerinde az ok ihtiyatl ve
m tereddid baz fikirler getiren m uharrir-tbi, burada ehemmiyeti itibariylele btn h ay ata mil o lan bir gr, daha iyisi bir teklif sahibidir. Kitabn
banda Ltince bildii iin A v ru p a milletleri hakknda fikir sahibi oldu
unu syledikten sonra m onarkiya, aristokrasiye ve dem okrasiya
adlaryla e ayrd id are tarzlarm ksaca anlatr ve askerliin lzum un
d an bahseder ve nihayet eski askerlik tarzyla yenisi arasnda bir mukayese
yaparak yeni usuln faydalarm b ir bir sayar ve A v ru p ann inkiafndaki
srrn burada olduunu syler. O n a gre bu yeni ordu ve tekilt sayesinde
haddi ztnda azlk o lan bir tife - yani A vrupallar - btn dnya yzne
yaylmlar, A m erikad an istifade ettikleri gibi muhit-i ark ve garbide ni
ce diyra m usallat olm ular dr. Sadece bu fikrin erevesinden m talea
edildii takdirde brahim M teferrika'nn Trih-i H ind-i Garb ile Trih-i Seyyah niin ta b ettii anlalr. H akikatte o, Trih-i H ind-i Garb

'2 Koca Sekbanba, brahim Mteferrikann bu kitabndan u satrlarla


bahseder : Binenaleyh asker-i slmn malubiyetine nizamszlk sebep oldu
u zahir olmakla Usll-hikem f nizml-mem nmnda bir riale telif
edilerek Sultan Mahmud Hana arzedilmi iken mr hltanja resde olduun
dan, icras mukadder olamad,. Hlsatl-kelm f reddil-avam. Numne-i
Edebiyat- Osmaniye, 6. tab., s. Eser tarihinde teb'edildiine gre bu
fkrann sonundaki hkm yanltr. Asl mhim olan, ordunun slah mevzubahs olan bu eserde brahim Mteferrikadan bahsedilmi olmasdr.

47
nin m uharririnden ve rihinden so n ra M slm an ark lemini tehdit eden
tehlikeyi gsteren ilk m uharrirdir. Risalenin bundan som aki ksm lar, m u
harririn yeni askerlik sisteminin kurulm as hakkndaki fikirlerinden ibaret
tir. ki ayr babda, araziyi tanm ak ve bilm ek ile istihbarat meselesinin
ehemmiyeti zerinde d uran m uharrir, sratle hareket kabiliyetini hiz kk
czitam lardan m rekkep, yeknesak kyafetli, ayn silhla m cehhez, bol
b ir zabit kadrosuna m lik, m ut b ir ordunun lzum unda srar eder ve za
m annn tbiye ve sevklceyinin kaidelerini hlsa eder. Kitap, bir misal
eklinde Byk Petronun yaptklarn hlsa ederek biter. Bu suretle, b
rahim M teferrika, Y irm isekiz elebi M ehm ed E fendi'nin Paris sefretnm e si ile balad ii, daha husus bir sah ad a inkiaf ettirdikten baka,
toptan bir deimenin m isalini vererek, im paratorluun ve M slm an ar
lan kurtulm asnn tek aresini gsterm i olur. m paratorluun bundan son
raki tarihinde bu, orduyu yeni b a ta n tanzim meselesi ilk safta gelecektir.
brahim M teferrikan m yan banda orta M ehm ed Said E fendinin
-Osm an IH n sadrzam Said G alib Paa - adn zikredersek X V III. asn n banda yetien, g arb a yaklam a veya ondan istifade etm ek isteyen
belli bal ahsiyetleri tam am lam oluruz. B ununla beraber ordunun Av
rupalIca tensiki fikrinin brahim M teferrik an n eserine tekaddm etti
ini ve daha A hm ed I I I devrinin ortalarn d an itibaren bu hususta baz k
mldanlar bulunduunu da syliyelim. N itekim H am m er, da De
Rochefort adl bir F ran sz aslzdesinin Bab-linin emrinde almak
zere ecneb m hendislerden m rekkep b ir k tam n tekili hakknda sad
rzam a bir lyiha verdiini yazar. brahim P a ann bu projeye ne dere
ceye kadar ehemmiyet verdii m lm deildir. F akat devrinde yaplan as
keri slhat teebbslerinin m him senecek b ir taraf olmad da m uhak
kaktr. Lle devri, bu hususta sadece b ir tasavvuru kaydetm ekle kalr.
M ahm ud I devrinde Louis X V . ile anlaam ad iin A vusturyaya,
Prince Eugne de Savoiea sman ve so m a onunla uyuam ad iin de
Trkiyeye gelen Com te de B onneval adl F ransz zabiti -M slm an ol
duktan sonra H um barac A hm ed P a a - nin riyaseti altnda topu snfnn
slh iin baz tedbirler alnr
I! Humbarac Ahmed Paa iin bk. Ahmed Refik, Lle devri, Hammer
tarihi; (Franszca trc. Hellert) cilt XIV; A. Vandal, Une Ambassade de
Louis XV. en Orient. Ahmed P aann Mahmud I devrinde hkmete takdim
ettii muhtralardan birisi stanbulda Millet ktphanesi tarih ksm yazma
lar iinde 18 numaradadr. Bizim menbaiarn pek az bahsetmesine ramen,
asrnn belki de en byk asker dehas olan bu zatn memlekete geldii gn
den itibaren ordunun slahna alt ve zaman zaman siyasi hayatta da m-

48
Ata tarihinin de skdarda aldm syledii Hendesehne
onun sranyladr. Bu mektebin almas garp teknik ve bilgilerinin memle
kete girmesini zarur klar. Ayn seneler iinde baz garp menbalarndan
istifade edilerek yazlm bir llm -i kyas- msellest ile Montecuccolinin
askerlik ve kumanda bilgisine ait olan mehur eserinin Trkeye tercmesi
vardr.
RuS ve AvusturyalIlara yaptmz sefer esnasnda diplomatik temas
larn artmas, Humbarac Ahmed Paanm bir nevi mavir olarak stan
bulda bulunuu, bizi senelerinde garba ve bilhassa Fransaya
yaklatrr. Hakikatta bu devir, aradaki Patrona H alil ihtilline ramen
Lle devrinin bir devamdr, hi bir byk tesiri kaybetmemekle bera
ber garplk fikrinin memlekette yerlemesini temin eder. Bunu takip
eden Osman devrinde ise garba kar sarayn vaziyeti deiir.
Bu ksa fsladan sonra gelen Mustafa III devrinin () ye
nileme hareketimizde ok mhim bir mevk vardr. Filhakika o vakte
kadar sadece baz dank teebbslerden ibaret kalan ordunun garp ni
zamna gre slh fikri bu devirden sonra devaml ve esasl bir mesele
hlini alr. Baron de Tott adl, aslen Macar olan bir Fransz ajan
bu hususta hkmdara yardm .eder. Trkiye'ye geliindeki maksat ne
olursa olsun Baron de Tottun orduyu slh hususunda hakik bir gayret
sarfettii muhakkaktr. Srati ocann tekili ve yeni icat toplarn kulla
nlmas, tophnenin slah, Mhendishne mektebinin tesisi hep bu dev
rin yenilikleridir. Bilhassa bu sonuncusuyla, memlekette riyazi bilgiler et
rafnda yeni ve mhim bir hareket olmutur. Baron de Tottun Mhendish n ede verdii dersler, bizim Avrupa irfan ve tekniiyle resm alen e
kilde ilk temsmuz olur.
Bunun haricinde pdihn iki zaaf yznden Avrupa tababeti ile
modern astronomi de memlekete girer. Baz ecnebi seyyahlar Mustafa III
zamannda tahsil iin Avrupaya bir ka talebe gnderildiini kaybederlerse
de bu hususta elde kfi malmat yoktur. Yalnz, Viyana tababet mektebi
ile mnasebtmzm bu devirde balad ve hatt baz genlerimizin o ra
d a tahs ettiklerini nzdenin bir kaydndan anlyoruz
him roller oynad muhakkaktr. Hammer, onun iin on drt sene mddetle
Osmanl politikasnn Avrupa kabineleriyle mnasebetinde perde arkasnda k a l
m ak artyla en mhim mil oldu der (a.c. cilt, s. ).
m n-zde*, III, s. , sabk Reisletibba M ustafa Mesud Efendinln
vefatndan bahsederken, onun V iyanaya tahsil iin gittiini (2. ciltde de Seretibblktan azU dolaysyla) fa k a t ciddi bir tahsil yapmadn, kaarak geri

49
Yazk ki hakik bir uyankl gsteren btn bu hareketlere ramen
memleketteki zihniyet olduu gibi kalm ve devlet, Avrupa politikasnn
ok rfteharrik bir muvazene peinde dima deien oyunlarn anlamak
yle dursun, mdhi bir kifayetsizlikle arkta sadece kendi ktisad men
faatlerini dnen Fransz siyasetine let olmutur. Bu yzden evvel Yedi-sene muharebesi esnasmda () Rusya ve Avusturyaya kar
muvaffakiyet ihtimali daima mevcut olan bir harbi amak frsatn kay
bettii gibi, yine ayni Fransz siyasetinin telkini ile, biraz sonra Lehistan
krall meselesi yznden Kaynarca felketiyle bitecek olan meum Rus
muharebesine () srklenmitir. Kaynarca muahedesinden son
ra yenilik hareketi bir mddet unutulur. Baron de Tottun gitmesinden biraz
sonra yaplan yenilikler ilga edilir ve imparatorluk tekrar eski hareketsiz
liine dner. Ancak yenilik tarihimizde ok mhim bir mevkii olan Halil
Hmid P aann sadarete gelmesi zerine tekrar bu hususta harekete ge
ilir. Evvel Sratelar Oca tekrar tesis edilir. Hendcsehne-i B ahri
alr, ordu iin mhim m iktarda mtehasss ecneb zabitleri heyeti geti
rilir, yine ecneb zabit ve mhendislerinin nezreti altnda gemi inaatna
ve tersanenin slahna alr l5. Fakat Halil Hmid Paann azli zerine
dndn syler. Selim m zamannda stanbula gelen seyyah Castellan, kap
tan Kk Hseyin Paann mutemedi shak B eyden bahsederken onun
arkadalaryla beraber Mustafa III tarafndan Avrupaya tahsil iin gnderildi
ini yazyor. (Castellan, <Lettres sur La Morie, II, s. ). lsh ak Bey'in hayat
ariv vesikalarna istinaden ksmen tesbit edilmi bulunduu iin (smail H ak
k Uzunar (Selim III n veliahd iken Fransa kral Lui XVI, ile muharebe
leri:, Belleten, nr. (), s. 1SS da) Castellanm verdii malmatn
yanl olduu anlalyor. Maamafih Mes'ud Efendinin Viyana'da tahsil etm i
olmas Castellan'm rivayetiyle birletirilirse Mustafa III zamannda ecnebi m em
leketlerine tahsile giden dier bz genlerin mevcut olduu da tahmin edile
bilir. E sasen XVII. asn n ikinci nsfndan sonra Avusturya ve Rusya ile m
nasebetlerimiz hakknda henz ciddt bir tetkik mevcut deildir.
*5 Bu zamanda Trkiyeye gelen ecnebi mtehassslarn nisbeten tam lis
tesi iin bk. smail Hakk Uzunar, Sadrzam Halil Hmid P a a ,, Trkiyat
Mecmuas V, s. G. Bunlarn iinde bata stihkm zabiti Jean de
Laffite, Clave ile muavini yzba Monnier'yi bilhassa saymak lzmdr. Mem
leketimizde uzun m ddet kalan bu Fransz zabiti, Baron de Tott tarafndan
tesis ve Gazi Haan Paa tarafndan tekrar kurulan mektepte (Hendesenne)
istihkm clk tedris etti, Karadeniz kalelerini tefti etti ve baz istihkmlar
bina etti ve nihayet harbinde baz mhim vazifeler grd. Laffitein bu
rada yetitirdii talebeler, Baron de T o ttun taleblerinden sonra, tbir caizse
ikinci garpl nesli vcuda getirir. (Bunlarn isimleri iin bk. smail Hakk
Uzunarl, a. e. s. ) Byk Trk riyaziyecisi ve lim i Gelenbev s
mail Efendi bu m ektepte hocayd ve Selim III devrindeki yeniliklerde o kaF.4

50
iler gever, d aha sonra da bu yenileme hareketinin ald umll ehem
miyetten ve biraz da Fransz siyasetinin stanbulda kazand mevkiden
kukulanan Avusturya ve Rusya devletlerinin XVI. Louisye mracaatlar
yznden mtehasss heyetinin memleketi terketmesi zerine bu byk ve
hakik kalknma hareketi akm k a l r stelik hdiseler de meum bir
kader eklini almtr.

dar mhim hissesi olan elebi M ustafa Reid Efendi mektep nzn bulunu
yordu. De L affitein verdii derslerin bir ksm Trkeye evrilerek : Usullm aarif fi tertlb'il-ordu ve tahsinih muvakkaten adyla da Fransz se
farethanesi matbaasnda tabedilmitir. Bu kitabn yan banda Fransz de
nizcilerinden binba Troke'nin -Usurl-m aarif fi vech-i tasnif-i sefin-i donan
m a ve fenn-t tedblr-i harektiha > adl denizcilik eseri vardr. Maamafih bu de
virde Trkiye'ye gelen ecnebileri yalnz bunlardan ibret addetmemelidir. Prus
yalI, ngiliz ve sveli bir ok zabitler, bazs da Mslman olarak Trk or
dusunda alyordu.
* Fransz heyetinin gitmee mecbur kalm as harbi iinde olur. Ve
Kralie Marie Antolnettein etrafndaki Avusturya taraftan partinin bunda
mhim hissesi vardr. Bu tarihte Fransa'nn bize kar olan vaziyeti olduka
gariptir, bir taraftan Louis XVI saray Osmanl imparatorluuna ananevi muhasmlarna k ar muvaffakiyetle harp edebilmek iin yol gstermee alr,
askeri m tehasss ve yeni harp malzemesi nmnesi gnderir, velhsl Kay
narca muahedesinin ve Aynal-Kavak tenkihnmesinin baz maddeleriyle Ka
radeniz ve yakn-ark ticaretinde R usya ve Avusturya lehine vukua gelen b
yk deiiklikleri nleyecek tedbirler almaa gayret eder. (Bk. Enver Ziya
Karal, -Tanzimattan evvel garbllama hareketleri, Tanzimat, stanbul ,
s. 23). Dier taraftan ise mhim bir saray partisi Avusturya ve Rusya le
teriki mesi eder. Hakikatte dan itibaren Avusturya ile anlaan Fransa
siyaseti lehimizde ciddi bir hareket yapabilmek yle dursun, ark ilerinde
vuzuhlu bir gre dahi malik deildir. XVIII. asrn son nbunda se iyiden
iyiye Rusyay a tevecch eden bir efkr umumiye ve m uhit temyl de var
d. A sn n banda daha ziyde arkeolojik ve edebi diyebileceimiz siklerle
balyan bir Yunan dostluu aleyhimizde bir renk almaa balamt, Katerine ile dostane mnasebetlerde bulunan Voltaire bata olmak zere, bir ok
Fransz muharrirleri Rusya'nn imparatorluk arazisindeki inkiafn tebcil ve
temenni ediyorlard. Bu ruh hletinin neticeleri muharebesinde bilhassa
grld. Ordumuzda General de L affite ve baz arkadalar bilfiil hizmet g
rrken, br tarafta, Rus ordusunda ve donanmasnda da ok ehemmiyetli
miktarda Fransz gnlls bize kar harg ediyordu. Ayrca, stanbula Tr
kiyeyi kalknma hareketine sevkedecek tlim atla gnderilen Fransz elisi
Choiseul-Gouffier, paytahtta bulunan baz esirleri tekrar Rusyaya kartyor
du. Nitekim biraz sonra da askeri h eyet ve General de Lattife Trkiyeyi ter
ke mecbur kaldlar. (Bk. Leonce Pingaud, ^Choiseul-Gouffier, La France en
Oriert sous Louis XVI. Paris ).

51
Krmn Rusya tarafndan istilsnn uyandrd asabiyet zerine
'de alan Rus ve Avusturya muharebeleri, sadece balayan yenilik
hareketlerini deil, vahim neticeleriyle bizzat imparatorluun hayatn ve
btnln tehlikeye atacak bir mahiyet alr. Vka Zitovi ve Ya m ua
hedeleriyle sona eren bu muharebede imparatorluk byk arazi kayplarna
uramaz. Fakat memleket syi noktasndan byk bir buhrana der.
Rum elinin kaybm tacil eden sebeplerin banda, yirmi sene iinde stste yaplan bu iki muharebe ile onlarn getirdii sarsntnn ve ktisad
buhrann dourduu Paspan olu isyan cinsindcn mhim vakalar grmek
hatal bir gr olmaz, t Cevdet Tarihi nin ok iyi anlatt g ib i17 bu isyan
lar yznden Rumelinin mhim bir ksm yan ad verilen, zorbalk
hakk devlete tasdik edilmi bir mtagallibe srsnn elinde kalr. D i
er taraftan bitmez ve tkenmez dahil mcadelelerin getirdii karklk,
ecneb propogandasmn gayri mslim tebaa arasnda kklemesine msait
zemini hazrlar ve baz Hristiyan kitlelerde isyan fikrini besler. te asrn
sonunda patlayan byk Fransz ihtillinin Avrupa ilerine getirdigi de
iiklie ve beklenilmeyen hdiseler silsilesine biz bu sarsntlarn arasn
d an gireriz. X V III. yzyln bandan beri Rusya'nn yakndan megul ol
m aa balad Rumelideki Hristiyan ahali, bu zamandan itibaren Rus
politikasnn etrafnda dolaaca deimez bir mihver olur. Dier taraf
tan byk ihtillin propagandas yava yava imparatorluun birliinde a
lan gediklerden szmaa balar. Reislkttab tf Efendinin Voltaire, Jean
Jacques Rousseau nmlaryla m ruf ve mehur olan zndklar ve anlar
misll dehrler diye bahsettii XVIII. asr filozoflaryla ilk temasmz da
h a ziyade im paratorluun vahdeti aleyhine tevcih edilmi olan bu propogandalar vastasyladr.

17 Cevdet tarihU, VI, s. vd. (tert. s. 2. tab.).

n
KNC SAFHA : -1 8 0 7

ile arasndaki devri garba doru gidiimizin ikinci safhas
addetmelidir. Hakikatte yenileme ve messeselerimizi Avrupallatrma fik
rinin asl kkleme zaman bu on sekiz senedir.
ehzdeliinde Fransz kral Louis XVI ile gizli gizli muhabere eden,
tsh a k Bey nmnda 1 bir mutemedi vastasyla Avrupa ahvali hakknda fi
kir edinmee alan, tahta knca bastraca sahihl-yar sikkelerin
desenlerini kafes arkasndaki uzletinde izen Selim III, Mustafa III ve
A bdlham id I devirlerindeki yenilik fikirleriyle yetimiti. Bu suretle garp
llama fikrinde hdiselerin tazyikine baka bir mil, zaman denen yapc
d a karm, garpllk cereyan kendi neslini yetitirmi oluyordu.
Selim, slahat hareketlerine rical arasnda yapt bir anketle balar.
D aha hkmdarlnn ilk senesinde Rus ve Avusturya muharebeleri de
vam ederken, memlekette adletin temini ve mliye ilerinin dzeltilmesi
arelerini konumak zere bir meveret meclisi toplamt. Fakat harbin
verdii imknszlklar iinde, yarm kalmas tabi olan baz tedbirlerden
baka bir netice alnamamt.
smail Hakk Uzunarl, bu muharebeyi ariv vesikalaryla neretmigtir. Selim III n veliaid iken Fransa kral ile Lui XVI. ile muhabereleri, Bel
leten, nr. (), s. ). XVI Louis'nin Selim IH e yazd mektup
Tahsin z tarafndan neredilmitir. Fransa kral Louis XVI. cinin Selim m e
nmesi, Tarih Vesikalar, nr. 3, , s. Abdlhamid I zamannda s
tanbul'da oturan Lariy E. Crawen'in Garpi bir Trk, diye vasflandrd Ishak Bey hakknda en esasl malmat, . H. Uzunarlnm etdndedir. Leonce
Plngaud'nun Fransz hriciyesi vesikalarna gre yazlm olan ChoiseulGouffier adl kitabndaki hususi fasl, shak Beyin buradan Fransaya gidiive oradaki ikameti hakkmdaki mlmatiyle bu tedkikl tamamlar. Mamafih
her iki eserde de tshak Bey'in hayat muayyen bir noktaya kadar takip edil
mektedir. Yukarda ad geen Castellan, onun Selim IH devrinde Kk H
seyin Paaya yardm ettiini ve lmnden sonra iftliine ekildiini sy
ler. Juchereau de Saint-Denis de, Ingiliz sefirinin mracaat zerine, General

52

53
Aradan geen bir ka senenin ac tecrbesinden kuvvetini alan ikinci
teebbs () dedir. Daha ordu Silistrede iken, sadrzam Koca
/usuf Paa'ya gnderilen bir emirde nizam- devlete dair, herkesin mutleatnn bir lyiha eklinde kaleme almas emredildi. Cevdet tarihinnde
her biri ayr ayr hlsa ve mnakaa edilen bu lyihalarn byk
bir
ksm 2, slahndan mit kesilen Yenieri ocann yan banda Avrupa
uslyle tlim grm yeni bir ordunun kurulmas hususunda - tatbikata
ait ufak tefek farklarla- birleiyorlard. Ayn zamanda bu ordunun ihtiya
lar iin Frenklerin harp fenni kitaplarnn tercmcsi ve Avrupa ordularn
dan mtehassslar getirilmesi tavsiye ediliyordu. Bittabi Humbarac, L a
de Sbastianiye paytaht hemen terk etm esi lzumunu tebli etmek zere,
vaktiyle Baron de Tott tarafndan Fransay a gnderilmi olan ve Avrupada
seafoodplus.info XVI tarafndan himaye edilen ve bu itibarla e;-ki Fransz rejimine t a
raftar olan smail Bey nmnda bir ztn dvan tarafndan gnderildiini y a
syor (Rvolutions de Constantinople >, II, s. 71) sm ail Bey ad baka bir
mentada gemediine gre, bunun Islak B ey olmas muhtemeldir. O takdirde
Selim I I ln mtemedi, devrin sonuna kadar dimi ikinci derecede kalmak
iizere devlet ileri ile alkadar oluyor demektir. Bu devrin sonu ile Mahmud
31 devrinin balan hakknda, ok dikkate-deer eyler anlatan Cbi ism et Bey
tarihi ise, gerek hkmdarn yenilik fikirlerinde ve gerek bu dareye kar
:trafta uyanan akslmelde hissesi olanlar arasnda shak B ey den sk sk
bahseder Ayrca onun Safiye Sultan'm vey olu olduunu mteaddit yerler
de serahatle kaydeder.
2 <?Cevdet tarihi , s. VI. s. , itert. c 2, tab.) ve Enver Ziya Kara.1, Ni::am- cedide dair lyihalar , Tarih Vesikalar, nr. 6. 8; , nr. 11,
3 u lyihalardan Defterdar erif Efendi'ninki ile, en ehemmiyetlisi olan Ab
dullah M ollann lyihas Tarih-i Osmat Encmeni Mecmuas'nn 41, 42, 43
nc saylarnda neredilmilerdir. Cevdet Paa, ayrca pek beendii Abdul
lah Molla lyihasnn teferruatl bir hulsasn yapar. Dier lyihalar arasn
da, sonralar Nizm- cedid tekilatnda byk bir rol oynayan elebi Mus
ta fa Reid Efendinin lyihas, tekil edilecek kk ve yeni ordu vastasiyle
Rumelinin yn ve mtegallibe elinden yeni batan fethine aktan aa l
zum grm esi itibariyle, ehemmiyetlidir (Cevdet tarihi, VI, s. 29 daki hulsa).
Mustafa Reid Efendi'ye gre, Rumeli bu suretle y ava yava tekrar ele g ir
dike tem in edilecek yeni varidatla bu ordunun kadrosu geniletilecektir. Y e
ni ordunun ok gen yata toplanacak ocuklardan tekil edilmesi lzmdr;
aksi takdirde itaatin temini gtr ayet askerlik ama gelm i olanlardan
ve mevcut ocaklardan asker alp tlimine balanlacaksa, o takdirde, Avrupa
ya adam gnderilip onlann ordulannda itaatin nasl te'min edildii yerinde
tetkik edilmelidir. A ynca lyiha sahibi kiilik bir zabit kadrosunun lzu
mundan bahseder leride bahsedeceimiz Ebubekir seafoodplus.info Efendi sefretnmesinin tarihi senesi olduuna gre, Avrupa ordulannn tekiltn te t
kik hususundaki faaliyetin Reid Efendi lyihasndan evvel balfdgn lve
edelim.

54
mc ocaklar ve Sr'at topular gibi, daha evvelden kurulmu teekkl
lerin de slah ve kadrolarnn geniletilmesi releri ayrca aranyordu. Bun
lardan baka baz lyikhalarda, son derece bozulmu olan i ilerinin
dzeltilmesi hususunda da teklifler vard.
Biraz som a ilk defa olarak Avrupada daimi sefirlikler ihdas edilir
ve bata L ondra olmak zere Viyana, Berlin ve Parise sefirler gnderilir
te bunlara verilen tlimatnmeler ile bu anket deta memleket dna
nakledilmi olur. Filhakikayeni sefirler, gittikleri yerlerin sret-i idare
sini, nizm- m lke dir kffe-i hltn, askerlik sahasndaki vaziyetleri ile
tedkik ederek bildirecekler, maiyetlerinde bulunanlarsa orada ecnebi lisa
n renecekler ve devletin iine yarayacak bilgiler tahsil edeceklerdi :.
Avrupa ile dorudan doruya temasmz demek olan bu teebbs, ayn za
m anda garb grm adamlar yetitirmenin, o devir iin cn iyi aresi) di.
Bu senelerde muhtelif vesileler ile Avrupa'ya gidenlerin, orann ah
valine dair hkmdara verdikeri bir ok lyiha veyahut sefretnme var
dr. Bunlarn iinde bazlar bir program mhiyetini liz geni ve teferruat
l eserlerdir4. Bu sretle, yaplacak eyler iin, dardan ve ieriden fikir
alnrken, dier taraftan d a ecnebi devletlerden (Fransa, ngiltere, sve ve
Prusyadan), k ara ve deniz ordular iin, mtehassslar isteniyordu. Zaten,
bata Tatarck-zde Abdullah Molla olmak zere, yeni orduyu tlim ettir
mek iin, Prusyal ofiyaller (official) getirtilmesi verilen lyihalarda s
rarla tavsiye edilmiti.
Burada ne Nizm- cedidin, yahut onun ilk ekli olan Talimli aske
rin tekiline ve tarihine, ne de o devirde memlekette askerlik ilerinde a
lan ecnebilere dir izahat verecek deiliz. Esasen belli bal birer tedkik
mevzuu olan bu meseleler hakknda bugn bildiklerimizi tamamlayacak
ekilde sarih neticelere varmak iin, bu husustaki ecnebi kaynaklar -sef> Enver Ziya Karal. Tanzimattan evvel garpllama hareketleri, <Tan
zimat., stanbul , s.
*
Ebubektr Rtib Efendi sefretnmesi >, stanbul niversite ktphane
si, Trke yazmalar, nr. (Ali Paa'mn olu Seyyid Mustafa Reid Efendiye ait nsha). Ebubekir Rtib Efendi () senesinde gittii Viyana'da Avusturyann tekiltn tedkik eder. Zbit ve talim li asker yetitirme
usl ve messeseleri, levazm ve cephe gerisi hizmetleri, harp malzemesi ve
askeri hastahaneler hakknda geni malumat verir. Ayrca AvrupalI ordunun
esasm tekil eden itaattan bahseder. Nizm- cedidin kurulmasnn dnl
d bu senelerde askeri slhatla megul olanlara bu sefretnmenn byk
yardm doku, u olmas mmkndr. Rtib Efendi'nin hal tercmesi iin,
bk., Cevdet tarih i', VII. s. (tert. c 2, tab ).

55
ret raporlar, ahs htrat, seyahatnme ve tedkikler- ile o devre ait btn
yerli vesikalarn ve bilhassa arivdekilerin iyiden iyiye incelenmi olmas
lzmdr.
Selim III, tpk XVII. ve XVIII. asrlar Avrupasnda olduu gibi,
hkmdarla sdk ve musr teknik ile mcehhez bir ordu kurmak ve
onun vstas ile memlekette mutlak bir nfuz temin ederek, tasarlad
siyas ve tima dzen verme tedbirlerini tatbik etmek istiyordu. Bu su
retle bir taraftan hkmdarlkla ocak arasnda tedenberi devam cdegelen
nfuz mcadelesi sona erecek, dier taraftan d a memleketin tehlikede olan
tsi, hatt btnl yeni tedbirler sayesinde kurtulacakt. Hareket mu
vaffak olmad iin, hkmdarn neler yapmak istediini katiyetle tesbit
ok gtr. Bununla beraber ortada az ok umll bir programn mevcut
olduunu zannettirecek bir yn teebbs ve tecrbe vardr.
Evvel Abdlhamid I zamannda, yahut daha sarihi, kpudan- dery Cezayirli Haan Paa'dan beri n safta bir mesele halini alan tersane ve
denizcilik ilerine, devrin kapudan- deryas olan Kk Hseyin P aann
gayretiyle byk bir ehemmiyet verilir. stanbula, gerek yeni havuzlar in
as ve gerek yeni ekilde gemiler yapmasn tehiz etmesini retmeleri
iin, ecnebi heyetler ardr, ayni zamanda Baron de Tottun kurduu
Hendesehne slah edilir5. Dier cihetten, son zamanlarda melekesini kay
betmi olduumuz deniz ticretinin inkiafn temin edccek olan esasl
tedbirler alnr. Tccar gemileri tehizine ve bu gemiler iin, icabnda do
nanm ada dahi kullanlabilecek tayfalar yetitirilmee allr. Daim se
firlikler ihdas iin saylan sebepler arasnda, devrin mverrihleri, bilhassa
bu deniz ticaretinden bahsederek, yeni sefirlerin ecnebi memleketlerinde
Trk tebaa ve tccarlarnn haklarn himaye vc mdfaa edeceklerini sy
lerler 6. Hatt daha ileriye gidilerek, stanbul'da hkm sren zahiresizlik
dolaysiyle, devlet adamlarnn ve saray mensuplarnn birer tccar gemisi
satn almalar ve gemicilik ilerine vkf olanlarla irket kurmalar biic em
redilir. Barut ve kt imlthneleri gibi, snai messeseler kurulur. Bu
^ Bu mektep iin Juchereau de Saint-Denis, muhtelif malmat arasn
da, u izahat verir : Stlce mektebinde harp bilgisine, fizie, topulua,
istihkmcla dair, en yeni Fransz kitaplarndan ciltlik bir ktphane
tekil edilmiti ki, aralarnda Fransz Ansiklopedisi de vard. (Rvolutions
de Constantinople *, II, s. 76).
6 <-Ve bifazlih-i taal tezuf ve teksiri irde olunan sefln-i Islmiyenin
o tarafta seyr seferi tahakkuk eyledikte, erbab- ticret ve bidaatm umr ve
hususlarn ryet ve hilf- ahid Vsf tarihi, niversite ktphanesi yaz
malar, nr. ).

56
sretle, m ahdut bir sahada olsa bile, A vrupadan yaplacak ithaltn n
ne geilmee allr.
Bu tedbirlerin b ir de memleketin i hayatna ait ksm vardr. Bunla
rn banda rvetin ve suistimallerin meni, adletin temini n safta gelir.
Ayrca ulem snfnn slah releri de dnlr, vezirlik kanunu tan
zim edilir. Pek m him olmamakla beraber mnh hareketlerden Hin de
Avrupa umum efkrna memlekette yaplan yenilikler hakknda bir fikir
vermek iin teebbse geilmesidir. ngiliz lkabyla mruf Mahnud Raii
Efendin in 7 yazd Tableau des nouveax rglements de l'Empire Otto
man adl eseriyle M hendishne hocalarndan Seyyid Mustafa Efendi
nin yazd Diatribe de l'ingnieur sur ltat actuel de 1art militaire, du
gnie et des sciences Constantinople adl kitab* bu itibarla, unutul
mamas lzm gelen eserlerdir. Bu iki kitap yalnz, bir Trk tarafndan
ecnebi dilinde yazlm ilk eserler olarak kalmazlar, vatann dna hitap
eden ilk propaganda kitaplar olurlar. Mverrih Edib Efendi, tarihinin
ba tarafnda bizzat pdihn kendisine ok ak bir lisania vekayii zaptet
mesini emrettii syler ki, bu sretle sde ve halk diline yakn bir ifadeye
kar gsterilen ilk resm alkaya hit oluruz.
Selim III btn bu ilerde kendisine bir takm yardmclar bulmutu.
Bunlarn banda yaad mddete efendisine tasavvurlarn tatbik ih.
muhta olduu emniyet ve syii temin eden ve payitaht sk bir nizam
altnda tutmaa muvaffak olan kapudan- derya, kk Hseyin Paay
anmak lzm dr9. Lyihasyla devrin meselelerini ok sarih ekilde vaze
den ve btn yaralara dokunan kazasker Abdullah Molla daha ziyade fi
kir tarafn idare eder Bunlardan baka mteaddt defalar sadret ketf Bk. hsan, Mahmud R aif Efendi ve eserleri*. Hayat mecmuas, nr. 16,
, s.
s tik tab', stanbul, skdar matbaas, ikinci tab, Paris, tbi
Lanles tarafndan banda bir mukaddeme ile, Bu kitap hakknda faz
la malmat iin bk. A. Advar, -Osmanl Trklerinde ilim >, s. ).
9 Kk Hseyin Paa'ya tahsis ettii bir notta. Juchereau de Saiat-Denis,
stanbul'daki umum kanaata gre Paa. 1S04 de lm olmasayd. Selim ne
tahtndan indirilir, ne de ldrlrdk der. Les Revolutions, n . s.
o Abdullah Molla () nn tercemesi iin bk. VI. s, (tert. c. 2,
tab.) ve Sicill-i Osm anK III. s. Cevdet Paa'nn () de vefat
eden mderris Madrb Seyid Almed Efendi'den bahsederken yazd .tahval-i
harp ve ktle vkf olduundan Tatarck-zade merhum Abdullah Efendi ile
birlikte gerek Tophne-i mirenin bed-i nizm ve gerek sunf-i sire-i askerlyenin vcb- tlim ve intizam meslelerinde azim gayret ve himmetleri

57
hdl yapan brahim Nesim Efendi ile, merhametsizlii yznden Gizli
stma lkab verilen umr- bahriye nazr Hac brahim Efendi ", btn
devir boyunca ikinci derecede vazifelerde kalmak zere hakik bir salta
n at mstear vazifesini gren elebi M ustafa Reid Efendi:, sefaret k
tiplii ile gittii Londrada kendisini det bir garpl gibi yetitirmee mu
vaffak olan ngiliz Mahmud Efendi yenilik fikrine adlar bal olarak kala
cak devlet adamlardr n.
Bunlarn arasnda, iki defa reislkttablk yapm olan mehur Sefretnme sahibi R tib Efendiyi de saymak lzm gelir. Hlsa edilirse,
hkmdarn etrafnda, bazlar memlekete gelen, ecnebilerle temas ederek
grlmt cmlesi (XX, s. , tert. c. 2. tab.) Abdullah Efendinin nizm-
cedid ileriyle tahminimizden fazla alkadar olduunu gstermektedir. Bir Istidrat olarak, ihtillinde menfi bir rol oynad kuvvetle sylenen Ataullah Efendi hocas mehur lim Mnib Efendinin de .nizm- cedid askerinin
tlimlerine ve trampete almalarna cevaz- er' olduunu mbeyyin bir risale
telif etmi olduunu yine Cevdet Paadan naklen syleyelim.
Hal tercm esi iin bk. C evdet tarihi-, VIII, s. vd. (trt. c. 2. ta b .)
Devrin rouncla btn nfuz, m him m at-i seferiye n z n bulunan brahim
Nesim Efendi de toplanm bulunuyordu.
i- Ksa hal tercmesi iin bk. Sleyman Faik cHalifetrresa Zeyli, Takvimhne*i mire m., , s. Devrin menbalannda zaman zaman
<kethda-y sadnli elebi Efendi; diye ad geer. Nizam - cedidin tesisinde
seafoodplus.info- cedid deftardarlyla Talimli asker nezaretine::, tayin edilmi ve bir
mddet sonra da topu nezaretli kendisine verilmiti. O zamanlar ve hatt bi
raz sonralar stanbula gelen ecnebiler devlet ilerinde dim birinci derecede
messir olduunu ve yaplan yeniliklerin ounda hissesi bulunduunu syler
ler. Jucherau de Saint-Denis, onun ihtillinden kurtuluunu, Cevdet P aa
ve membalarndan farksz olarak, anlattktan sonra Mahmud II devrinde de
hkmdara ayn tarzda hizmet ettiini mphemce kaydeder (Rvolutions de
Constantinople , II, s. ). ileride sk sk ad geecek olan seyyah Mac-Farlane
onu Trklerin en zeki ve uyank adam, Selim IIln akl hocas olarak g s
terir. K a im - cedid tlimnmesini kaleme alan elebi Efendinin, bir de hac
larn hfzsshhasma dair bir kitap yazdn ve bunda ngiltere sefaretha
nesi doktoru Desilamn szlerinden ve reetelerinden istifade ettiini yine on
dan reniyoruz. Selim III devrinde lstan b u ld a bulunan ve ok mhim seya
hatnamesi ayn devirde neredilen Dallaway, elebi Efendinin Levend iftli
inde tlim gren askere nezret ettiini ve Boazlardaki askerin kendi elin
de bulunduunu kaydeder. ( Constantinople ancien et moderne, II, s. 35). A r
iv tedkikatnn ve dier kaynaklarda yaplacak aratrmalarn bu mhim z
tn hayatn ve hakiki ahsiyetini ortaya koyacan temenni edelim.
r' Selim daha ziyde ikinci derecede mevki sahibi ricl vstasyla i
grrd. Cbi ismet B ey tarihi bunlan u suretle saymaktadr ; tRical-i m stear- devlct-i aliye bulunan on iki kimseden vllde kethdas Yusuf A a ve

58
-Abdlhamid I devrinde, de Laffite ile beraber alan elebi Mustafa
Reid Efendi gibi- aydnlanm, bzla da herhangi bir vesile ile ecnebi
diyrna giderek garp hakknda, hi olmazsa basit mukayeseye dayanan
bir fikir sahibi olmu (M ustafa Rsih Efendi, Ebubekir Rtib Efendi, Vhid Efendi) ve mhim bir ksm da, bizzat iin iinde yetitii iin, baka
kar yol olmadm anlayarak, zaruretlerin evkiyle yzn garbe dn
drm olan (Koca Yusuf Paa, Kk Hseyin Paa ve Tatarck zde
Abdullah Efendi vs.) btn bir rical zmresi vard. phesiz bunlarn hep
si de garb ok m ahdut bir sahada, sadece askerlikte ve idarede bir rnek
almak fikrinde idiler. F akat nisb de olsa, onu yine bir rnek gibi gr
yorlar ve deimek istiyorlard.
Bu yenilik hareketlerini mtalea ederken, onlarn devri ap kapya
iki byk Rus seferi ile, Napolyonun Msr istils, mteaddit ve srekli
isyan ve ihtilller arasnda, ktisad nizmt altst olmu bir lemde, bozul
mu messeseleri ile eskinin iddetle hkm srd bir muhitte d
nlen ve tatbikine allan acele tedbirler olduunu ve kendilerine yol aa
cak byk bir fikr hazrlk tarafndan desteklenmediklerini dirr. jcz
nnde bulundurmaldr. Devleti ve orduyu garp disiplini ile yeniden tan-

sadr- rum-i sbk Tatarck zde Abcluilah Molla Beyefendi ve elebi Mustafa
Reid Efendi ( Kse Khya t ve Eac brahim Efendi (Gizli stma) ve bra
him Kethda (Arabacba zde) ve defterdar Feyzi Efendi ve kethilda-y sadrli Sleyman, Penh zde Morevi Osman Efendi ve A tf Efendi ve reislkttab ngiliz Mahmud Efendi ve akmadan Mnib Efendi ve Nakibleref s
mail Paazade smet Beyefendi ve avu Aa', smet Bey'in bu listesine Cev
det Pa=a'nn Dhat-i erbab- fetnet ve dirayetten-* diye vd sr-ktibi
Ahmet Bey'i de ilve etm ek lzmdr.
Cevdet Paa'mn, Atabekn- saltanat > adn verdii bu ahslarn ou
vazifeleri itibariyle divann tabi uzuvlarndan idiler. Buna dikkat eden Dallaway
hkmdarn, sadrzamda toplamrr. olan nfuzu datmak ve onu dvann di
erlerinden farksz bir zas haline getirmek istediini syledikten sonra, bu
plann icras, Sultann devlet ilerine kendinden evvelkilerden daha fazla al
kadar olmasndan ve mteaddit fikirleri dinlemee balamasndan beri epeyce
ilerlemitir > der, ve en nfuzlularndan olmak iizere Hac Yusuf Aa ile reislkttap Rtib Efendiyi, sad et khyas avuu (o zaman bu vazifede bulu
nan avu ba zde R aii Efendi) Ki.;k Hseyin Paay ve elebi Efendi'yi sayar i Jacques Dallaway, Constantinople ancien et moderne e t des
cription des cotes et iles de l'Archipel et de la Troade \ Franszca tere., Paris,
VII. ihtill yl, I. s. 74). stanbul'da, ngiliz sefrethnesi doktoru olarak bu
lunan muharririn. Selim IH e atfettii tasavvur ne kadar dorudur? Bunu
tahmin etmek ok gtr. Mamafih hkmdarn, divann i blm esasna
gre taazzuv etmesini istem i olmas muhtemeldir.

59
zmi o kadar istiven bu on sekiz sene iinde garp tefekkrne yaklamak
iin yaptmz btn gayretler, bir iki corafya kitabnla askerlie dair
bir ka risalenin ve baz riyazi eserlerin hududunu gemez
urasn da syleyelim ki yenilik, sadecc saray ve etrafnda hissedil
mez; zlm halinde bulunan imparatorluun drt taraf ccneb nfuz ve
cereyanlarna aktr. stanbul'da birbiri ardnca akdedilen ittifaklar yzn
den, tedenberi ehrin bir kesinde kapal olarak mevcut olan Avrupal
hayat biraz daha alr. Bata padiah olmak zere devlet adamlar sk sk
ecnebilerle temas halindedirler. Daha Abdlhamid I devrinden itibaren
payitahtta mhim bir ecnebi kolonisi mevcuttu. Bir ksm ihtida etmi
olarak ve bir ksm da mavir sfatyla, tbiyetini muhafaza ederek orduda
kullanlan zabitlerden ve kk zabitlerden baka, devrin modasma tbi
olarak, ou kadm sanat merakls olan ecneb sefirlerin maiyetinde al
an ressam, mimar, arkeolog15 bir yn sanatkr ve lim, hemen hepsi
devlet adamlaryla ve sarayla mnasebette bulunan doktorlar, taliin \c
sergzet meraknn stanbul'a drd gz pek i adamlar Galata ve
Beyolunu dolduruyordu. Selim III zamannda, byk Fransz ihtillinin
ihds ettii vaziyetler yznden, memleketimize gelen mltecilerle bu ecneb kadrosu bir kat daha artmt. Bu ecnebi kalabal yerli hayatla azok temas halinde idiler. stelik mnasebetlerin ekli de deimiti. Fil
hakika bu devirde sefir General de Sebastiani gibi bir zaman deta dev
lete mavirlik yapanlar. Juchereau de Saint-Dcnis gibi
orduda istih
km umum mfettilii (?) vazifesini grenler ve Meliinc gibi zahiren H a
tice Sultanm Defterdar - burnu'ndaki yalsnn bahe nimrsini tanzim

14
Selim III zaman ilm i hareket bakmndan Abdlhamid I devrinin, y
ni intibahnn devamdr. Bu zamann limleri ve ilmi eserleri iin bk A
Advar, e. e., s. ve kaynaklan.
? Fazla malmat iin bk J Eberscit, <Constantinople byzantine et les
voyaguers du Levant , Paris A. Boppo, Les Peintres du Bosphore au dixhuitime sicle , Paris
f Miralay Juchereau de Saint-Dnis, Byk ihtill'in Fransay terki
mecbur ettii asilzadelerdendir. de ngiliz ordusuna gierek uzun mddet
orada vazife grd. de Tk ordusuna girdi ve de stihkmlar ba
m fettii oldu. Kendisine kar pek cmerte ve ltfkr hareket eden Selim
IlI'n lmnden birka ay sonra. ISO? da tekra Fransaya donC ve Napoiyonun spanya muharebelerine istihkm m iralay sfat ile itirak etti stan
bul'daki mahede ve tedkiklerine dayanarak yazm olduu Rvolutions de
Constantinople en et , I-II, (Paris, ) adl eseri gerek impara
torluun tekilt ve gerek Selim III devrinin son seneleri hakknda garpta
yazlarn en iyilerinden biridir.

60
ettii halde, hakikatte btn bir garp zevkini yerli hayatn hrimine sok
m aa muvaffak olaniar vard. Bu sonuncunun devrin nihayetine doru im
paratorluun mebni ve inaat ilerinin kethdas olduunu gryoruz.
Bu sk temaslara, -siyas nfuz rekabetlerinin m em lekt ilerine getirdii
karklk unutulmamak artyla- hayatmza farkedilmeden giren birok
yenilikleri borlu olduumuz gibi, nyrca memleketimizin rf, det, te
kilt, manzara ve kyafetini devir devir tesbit etmi olan bir takm eser
leri de borluyuz. Bunlarn balcalar Abdlhamid I devrinde stanbul'da
ikamet eden sve maslahatgzar d'Ohsson'un yirmi senelik bir gayret ve
alma ile hazrlad Tableau gnral de l'Empire Ottomans adl byk
kitab ile MeLllngin o harikulde desenlerinin tekil ettii muazzam eser
dir !7.
Ayrca bu devirde stanbulda yaayan ve sadece gelip geen birok
sanatkr ve seyyahn eserleri de vardr. Yukar tabakann gsterdii alka
sayesinde kadrosu serbestleen ecneb hayat yava yava halkmzn ara
sna baz yabanc modalarn szmasna yol aacakt. Bilhassa XVII. asr
dan itibaren gzn darya evirmi olan ve ocuklarn Viyana, Padu
veya Venedikte tahsil ettirmee balayan aznlk tebaann mreffeh ksm
arasnda, Avrupa muaeret ekilleri rabet kazanr. Mehmed IV. devrin
de Fransz sefrethnesinde am atrler tarafndan oynanan Racine ve Molire
temsillerini anlar anlamaz seyreden 19 zengin Fenerli aileler, bu sefer Beyolunda ve Boazii'nde, Tarabya veya Bykderede grdkleri ecnebi
leri taklide balarlar, onlarn muhitlerine girmee heves ederler.
Ayn modalar Selim IlIn yaknlarna, Tayyar Paanm o kadar kin
le bahsettii ve Mtercim smn lmlerini ok zlim bir hazla anlatt
19 kurensnm hayatlarna da geer. Ecneb lisan renmek arzusunu
tayan Trk genleri oalr 2>. Btn bunlar hkmdar tarafndan az ok

>7 Le voyage pittoresque de C onstantinople et des rives du Bosphore,


d aprs les d essin s de M. Melling-, architecte de l'Empereur Selim III et d essi
nateur de la Sultane Hadidg. sa soeur, P aris 1S
1 Antoine Galland, sJournal>. P aris 1S81, II. s. 14 ve devam nda bu te m
siller ve davetliler uzun uzun anlatlr.
19 Bk. : Mverrih A sm E fendinin m etrukt- tarihiyesinden birka para
T arih-i Osman Encmeni m ecm uas, , nr. ; ^-nc Selim devrine
aid vesikalar^, Tiirk T arih Encm eni M ecm uas, r. S9, , s. (ngr.
N ecib Asm).
o

Asm tarihi >, I, s.

61
ak bir ekilde himye grmekteydi. Umum terbiyesiyle tamamiyle yerli
olan ve mutavasst bir irle byk bir msikinas nefsinde birletiren
Selim III kendisini memlekette Avrupalln mbeiri addediyor, ve ve
zirlerine yazd hat larda onlara garp muaeretinin hususiyetlerini, on
larn bize uymayan taraflarn anlatmaktan holanyordu. Melling. onun
stanbulda yenilii kadnlar vastasyla yaymaa altm ve Hatice Sultann saraynn bir rnek olduunu syler ki, dikkat edilecek bir nokta
dr. Mmrsi itibariyle ok yerli olan bu sahilhnenin bahesi ve deme
si ile, Mahmud II ve Tanzimat devirleri yallarnn ilk nmnelerinden biri
olduunu iddia etmek pek yanl olmaz. Bykdere ve Tarabyada ecnebi
sefretlerinin yazlk binalarnn daha o devirden itibaren nazar dikkati celbetmekte olduunu, bu yahnin bahesinin tanziminin Mellinge havale edil
mi olmas gsterir. Yazk ki her seyyahn zerinde ayr ayr durduu bu
bina hakknda Mellingin deseninden ve baz seyyahlarn verdikleri iza
hattan baka hi bir ey bilmiyoruz.
Bylece, bir taraftan memlekette zevk ve umum hayat temaylleri,
daha ziyde eskinin erevesi iinde kalmak artyla, yabanc unsurlarla
zenginleerek yava, fakat dima hissedilir bir ekilde garba doru gider
ken, dier taraftan byk ve ok esasl bir sanat ubesi, eski msiki de
son rnesansm hazrlar. Hkmdarn etrafnda hepsi birbirinden stn
sanatkrlardan mrekkep btn bir pliade v a rd 2I. Bilhare Dedenin
dehasyla tamamlanacak olan bu rnesans, bugn bizim iin bu devrin
asl yayan tarafn tekil ediyor. Filhakika, Trk tarihinde, msikinin tek
bana olarak, bu zamanda olduu kadar kuvvetle btn bir devri benim
sedii, onu realitelerini ve dier gsterilerini silip yerine getii baka bir
devir yoktur. G ariptir ki, bu ok yerli inkiafta bile yenilik fikirlerinin az
ok hissesi olur; filhakika, Yenieri zmresinin yola geleceinden mit
kesen hkmdrn efkr umumiyeyi ocaktan uzaklatrmak iin, ahsen
de mtemyil olduu mevlevlii gittike daha fazla tuttuunu ve bylece
bektalik ananesine dayanan ocaa kar adeta ruhan bir akslamel ha
zrlamaa altm biliyoruz. Mevlevlik ise, bilhassa Yenikap mevlevhnesi ile, o devirde msikinin asl oca idi. Msikimiz Zaharya ile Dede
arasndaki tekmln bu ocakta yapar.
dan sonra bektailer hakkndaki tkibta kadar varan bu akslmclin bz mhim neticelerinden ileride bahsedeceiz.

21 Rauf Yekt, .Selim-1 slifi mslkl^iaas, Yeni Mecmua, nr. 16, s.

62
Fakat madalyann bir de ters taraf vardr. Hkmdarn mtereddit,
tell, k at darbeyi vurmakta dim geciken m izaca, etrafmdakilerin
ar m arkl3 memlekette taassuba ve demagojiye byk frsatlar ver
miti. Halk, sk sk deien d politikann akisleri ve birbiri peinden ge
len muharebeler yznden yorgundu. Bilhassa Vehb isyannn ald son
ekil -M edine'nin siler eline gemesi, Hac yolunun kapanmas v.s.- zten
m tereddit olan fikirler zerinde hakikaten meum bir tesir yapmt. Cev
det Paa, tarihinin yedinci cildine ald vesikalar arasnda kazasker is
m et Molla Bey ile devrin reslkuttab Vhid Efendinin bu meseleye dair
birbirlerine yazdklar birka mektubu neretmitir. Her ikisi de hkmdrn yaknlarndan olan bu iki devlet adamnn, vaziyetten bahsederken
kullandklar mitsiz lisan, satrlardan taan mutlak yeis devrin son sene
lerinde memlekette hkm sren ruh haleti hakknda bizi aydnlatmaa
kifyet eder. Bittabi menfaatlarn eskinin devamnda bulanlar bu msait
vasattan faydalanacaklardr. stelik ecneb, yerli birok tahrikiler serbest
e faliyette ider. Nihayet ortada byk bir ml buhran vard ve Yeni
eri ocann kargaal, Rumeli ve Anadoludaki itialar, hepsi bu buh
rann besledii tima vkalard. mparatorluk iinde, vehmeti gittike
artmak artyla bir asrdan beri devam eden bu buhran, payitahtn fakir
halknn mhim bir ksmm hayat menfaatlerle Yenieri ocana bala
mt. Dier taraftan ulem snf btn imtiyazlarn devletle ocak arasn-

Dallaway, Selim IlI'n Islhat hareketlerinden, hal'inden aa yukar


on sene evvel yle bahseder : Milletini AvrupalI dsturlara altrmaa al
yorsa da fikir ve kanaatlan ancak topyekn bir inklpla deiebilecek bir
cemiyeti yeniletirmek isteyen mutlak bir hkmdarn muhta olduu irde ve
enerjiye sahip olduu phelidir. *Constantinople ancien et moderne, I, s. 71).
Cevdet P aamn bir cmlesi de bu miza zfm gayet iyi anlatr : Evvel e f
krnda sebat olmayp su gibi her tarafa akar ve kuva-yi dfias olmayp
kurens ne derse yapar ve mtenakz riclanna msaade eder olduundan
tereddd-i efkr ve televvn-i m iza ve etvar ile hret buldu. m . s. ).
a Cevdet tarihi, VIII. s. ve devam. Cb sm et Bey tarihlinde bu
devir ricalinin sulstimallerine dair ok dikkate deer malumat vardr. (Edebi
y a t Fakltesi Tarih Ktphanesi yazmalar iinde). Cevdet Paa, Kabak lsyannn sebepleri arasnda stanbul halknda peyda olan akslmelden bahse
derken Atabekan- saltanat ve nev-hevesn- memrin-i devlet ise hadd-i
m arufu tecvz ederek btiin btn bir alfranga yola dkldler ve lzum
lu lzumsuz her hususta Avrupa uslne tevfik-i hareket eder oldular, bu if
ratlarndan amme rkp onlar tefsik ve tekfire ibtidar ettiler v e birtakm
muhteriat-1 mstahseneden bile mcerret alafrangadr dey- nefret ederek
tark-i taassubun ta te ucuna gittiler. <VIII, s. ) der ki, den sonra
uzun mddet memlekette hkim olan psikolojinin ea iyi izahdr.

63
daki nfuz mcdelesi sayesinde muhafaza edebiliyor, Abdlhamid I dev
rinden beri Rumeli'yi eline geirmi olan yan, merkezi kuvvetletirecek
herhangi bir harekete dim dmandlar. Binaenaleyh, tabiatiyle bu kadar
kkl bir programla slhat hareketine hazrlanan bir idareye kar oca
n tarafndan idiler. Kk kendisinden ok evvele dayanan bu artlar iin
de ve onlara ramen muzaffer olabilmek iin, Selim IH n ok baka ya
radlta olmas lzm geliyordu. Halbuki sanatkr mizal hkmdar ha
reketten ziyde, hareketin hlysndan holanyordu. Nihayet, Nizm- ccdidin Rumeli'de kurulmas iin Abdurrahm an Paanm ordusuyla stan
buld an Edirneye hareketi bir frsat bilindi ve mukavemetler balad. Pa
diahn dahil harbi nlemek iin Abdurrahman P aay geriye ar
mas yenilik ve saray muhitinde ilk bozgun oldu (). Arkasndan pat
layan Kabak isyan ile bu nisb aydnlanan ve tereddt devresi kapan
d. Fakat, hayata serpilmi olan tohumlarn zaruretler besledii iin l
medi.

m
XIX. A SIR D A GARPLILAM A HAREKET
1 8 2 6 -1 8 3 9

Yaptmz hlsadan anlalaca iizere XVIII. asrda yenileme ha


reketinin tarihi, cemiyet bnyesinde herhangi bir esasl deimeyi hedef
olarak almadan, muayyen ihtiya ve zaruretler karsnda baz teknik ve
bilgilerin memlekete nakledilmesi iin yaplm az ok cidd teebbsler
den ibaretli. Daz sahalarda tatbik edilen yeniliklerin elde ettikleri ksa
ve ni muvaffakiyetler istisn edilirse en byk kazanc harplere ve ier
de grd mukavemetlere ramen devam etmesi ve asrn sonuna doru
ok eksik olsa da b ir nevi zihniyet ve dnya gr eklini alabilmesidir.
Bilhassa den sonra yava yava bu fikrin cemiyet hayatmz idare
eden byk zenbereklerden biri hline girdii grlr. Btn dahil m e
seleler, buhranlar onun etrafnda toplanr.
XIX. asrda, fikrin tekml, phesiz hdiselerin yardm ile, daha
abuk olur ve yenilik, hayatn her safhasna amil geni bir mn ve m
hiyet alr. Artk bahis mevzuu olan ey ordunun bz tekniklerini ve snf
larm garptan gelen bilgi ve nizamla slh etmek deildir; belki btn h a
yatn, cemiyetin bnyesi ve manev inam vcde getiren kymetler m an
zumesinin, hepsinin birden deimesidir. Bunda tabiauyla aradan geen
bir asr zarfnda eskinin kat' surette kmesinin byk tesiri olmutur.
Evvel da Yenierilerin ilgas ve yeni ordunun kurulmas ile ilk b
yk zafer elde edilir. Bu suretle slah fikri yerine ilgi ve yenisinin ku
rulmas prensibi b ir zaruret olur. da devlet kendisi iin Avrupal
lama resm bir program olarak iln eder. Nihayet da da devlet
messesesinin dndaki unsurlarn tazyiki altnda idare ekli esasndan de
iir ve banda, asker slahattan ibaret olan bir hareket, bylece bir re
jim ve am m e hukuku meselesinde son zaferini idrk eder.
ok vahim siyas hadiselerin ve ktisad artlarn beraberinde yr
yen bu yenilikler hakikatte, bir medeniyet diresinden brne gemek,
asrlardan beri inanlm ve urunda mcdele edilmi deerler dnyacn
dan ayrlmak demekti.

64 -

65
Bununla beraber asr, bir irtica hareketiyle balar. Kabak isyan ve
onun cevab olan Alemdar hareketi ve nihayet, Alemdar'u lmyle ne
ticelenen ok kanl vakadan sonra imparatorluk bir mddet iin, herhangi
bir yenileme fikrine ebediyen ved etmi grnr. Fakat gerek hkmdar,
gerek riclin mhim bir ksm ve bilhassa, diplomatik mnsebetlerin za
mi surette inkiaf yznden garpllarla daim tem asta bulunan o zamanki
hriciye memurlarmz yeni ordunun tesisindeki hayat zarurete ve baz
devlet messeselerinin garplamas lzumuna iyiden iyiye inanm bu
lunuyorlard.
Mustafa IV n yerine karlan Mahmud II nin, yenilik fikrini bir
mddet beraberce kafeste kaldklar Selim III den aldnda btn kaynak
lar mttefikrler. Bununla beraber yeni hkmdar, Alemdar'n ldrl
mesinden sonra uzun mddet bu husustaki projelerini etraftan gizlemee
mecbur kald. Yenieri zmresi devlete tekrar hkim oldu ve kendi aley
hinde herhangi bir harekete meydan vermemek iin ok uurlu bir surette
hkmeti ve icraatn gz hapsine ald.
den ya kadar devam eden bu devir, uzun ve srekli m u
harebelerin, dahilde isyan ve ayrlk hareketlerinin, tasallut ve tegallbn
btn dehetiyle hkm srd bir devirdir. F akat cemiyetin hayalnda
garip bir deiiklik olmu ve fikirler resm hayattan kovulan yenilie da
ha fazla hazrlanmtr . Vehb hareketi, Srp isyan, Eflk ve Budan'
daki isyan hareketleri, Tepedelenli vak'as, Rum isyan, M sr'n ve Akk'nn serke vaziyetleri, Irak taki karklklar, Anadolu ve Rumeli'de
her an yeni bir tenkil hareketine ihtiya gsteren kk, byk bir yn
- mtegallibe, devletin asl gvenmesi lzm gelen yenieri askerinin devlet
adamlarnn bilgisizlikleri, ihtiraslar imparatorluun tam bir inhill arife
sinde bulunduu hissini veriyordu. Mahmud II her eyden evvel merkezin
kuvvet ve nfuzunu ide etmek, zlen balar tekrar kuvvetlendirmek

1
O devirde AvrupalIlarla Mslman halkn mnsebeti hakknda Kethd
zde Arif Efendlden nakledilen u cmle ok dikkate deer : Yenieri zam a
nnda, Beyolu'nda ergannlu kiliseye gider, yukarda otururdum. Bamdan
kavuu karmazdm. Enfiye verirler, odalarna gtrrler, holanrlard In
giliz balosuna da giderdim. Belki be alt yz kara apkal frenk bulunur,
benden gayr mslim bulunmazd. Ben, beyaz sankl kavuk ile otururdum. O
kadar frengin iinde bir Mslman tuhaf olurdu; amma nizam kup Yenieri
lv olunduktan sonra gitmedim.*. (bnlemin Mahmut Kemal nal, Son asr
Trk airleri-, I, s.
F. 5

66

arzusunda id i2. Fakat ricle ve bilhassa sadrzamlara itimat edemiyor,


ou mesuliyetsiz, siyas terbiye ve tecrbeleri az adamlarla istire edi
yordu. ehremini brahim Efendi, Berberba Ali Aa, Selim III zama
nnda Napolyon nezdinde sefirlik yapan ve daha sonra Badatdaki kar
kln halline memur edilen H let Efendi, Rus muharebesine saf
dillii ve cehaleti ile sebebiyet veren ve o muharebedeki malubiyetimiz
yznden Msr meselesinin domasna sebep olan Pertev Paa -o zaman
fendi ve sadaret kethdas- bunlarnbanda gelir. Asl mesuliyeti ta
mayan insanlarn devlet ilerinde sahip olduklar nfuzdan ikyeti olan
halk bu gzdelere ok defa tasz padiah lakabm vermiti. Byk bir ent
rikac olan H let Efendi, saray, oca ayr ayr idre etmesini ok iyi
biliyor, ve elinde tuttuu bu iki kozla ok tehlikeli bir oyun oynuyordu.
Memleketi deta haraca kesmiti. ahsen ok sevimli, cretkr, zarif ve
ayn derecede zlimdi. Devrinin hemen hemen btn zeki ve kibar adam
larm etrafna toplamt; Keecizde izzet Molla, onun konanda, bir h
km dar saraynda imi gibi i'zaz ediliyordu. Hlet Efendinin zeks, ok
defa baya bir cynismee giden nkteleri ve garip halleri nizde ile Cev
det Paaya gzel sahifeler yazdrmtr. Bununla beraber memleket hak
knda, realitenin verimlerine dayanan hi b ir bilgisi yoktu. O, nfuz ve
tahakkm arzusundan baka politika e cidd bir alkas olmad halde
hayatlarn politikaya balayan insanlardand.
Paris'teki ikameti hemen hem en zerinde hibir tesir yapmamt.
Oraya, garba ve garp hayatna kar lkayt gitmi ve dman dnmt.
Selim III devrinde, dier sefir ve murahhaslarn ve muhtelif vazifelerle
seyahat edenlerin hemen hepsinde grdmz Avrupallama fikrine onun
yazlarnda tesadf etmek imknszdr. Hlet Efendi, Avrupa rf ve deti
ni bizimkine isbetle ok baya buluyor ve baz noktalarda mahede ve
kabul ettii farklarn da, yle kk bir hsnniyetle ve bir iki senelik
bir gayretle ortadan kalkacan sylyordu3. Yunan isyan esnasnda tav
siye ettii tedbirler4, devletin ne kadar liykatsz ellerde kaldm gste2 Devrin bandan sarayn Alemdar Paay tutmamas, hatt dmesini
hazrlamas bu yzdendir. Filhakika, Paa'nn riyasetinde tanzim edilen me
hur ttifak senedi ile imparatorluk bir nevi nizamsz feodalite sistemini res
men kabul ediyor. Asayi ve emniyetini onun kefaletine koyuyordu. Bu senede
Cevdet Paann gr zviyesinden ve <mun verdii ehemmiyet ile bakmak,
devrin baz hdiselerin anlamaa yardm eder.
Enver Ziya Karal, Hlet Efendinin Parla elilii, stanbul , s

Bk. nizde tarihi, IV, s. ,

67
rir. Hakikatte bu zeki ve epikriyen adam, devlet ilerinde birinci snf bir
chil ve avampesent bir entrikac idi. Yenieri ocann bir ie yaram a
dna o da kani idi, fakat onu, hkmdar elinde tutabilmek iin bir si
lh gibi kullanyordu, iyi ama, sonra arslanm kim zapteder sz s
dece iki asrlk Osmanl i politikasn hlsa etmez, bu mevlev muhibbi
ve srasna gre ir adamn gerek padiaha, gerek ocaa nasl bir gzle
baktn gsterir. Genliinde Fener Rumlarna intisab eden ve onlarn
ktipliini yapan Hlet Efendi, hemen hemen bu taifenin adam olmu gi
biydi. Kendisine yz vermeyen Yanya valisi Tepedelenli A li P aann ve
ailesinin izlesine srarla almakla R um ihtilline en msit zemini ha
zrlam, ayrca da bu ihtill iin yaplan hazrlklara dir devlete verilen
malumat gizleyerek ve bu husustaki tahkikat isyan cemiyetlerine dahil
Rumlara emanet ederek sarih bir ekilde ihanet etmiti \ R um isyan, oca
n faydaszln devlete ve halka bir kere daha anlatt, im paratorluk bir
asrdan fazla bir mddet bu korkun ve daha ziyade tayann aleyhinde
olan tehlikeli silh beyhude yere muhafaza etmiti. Kendi muhtariyetini
muhafaza etmek iin, en elim vaziyetleri hazrlamaktan ekinmeyen, b
tn yenilik ve deime fikirlerine uurlu bir ekilde kar gelen ve her ted
biri, isyan, katil ve hatt yangn ile karlayan bu teekkl, son zam anlar
da devlet messesesini btn hrriyetlerinden m ahrum etmiti.
Nihayet, Yunanl sere kar M sr ordusunun yardmyla kazanlan
Misolonya zaferinin efkr umumye zerindeki tesirinden istifade edilerek
ocak ilga edildi. Ve yerine asr bir ordu kuruldu.
Bir bakma gre sadece askerlik alannda bir deiiklik olan bu ha
reket, hakikatte bir asrdan beri memleket iinde yol aan bir fikrin, za
ruretlerin ilcsiyle yksek snfta doan, yine bu zaruretlerle beslenen bir
zihniyetin ilk ve ok ehemmiyetli zaferiydi. Filhakika bundan sonraki T r
kiye tarihi, biraz da yenilik ve garpllk fikrinin tarihidir.
Yazk ki imparatorluk, yenierilerin ilgasn takip eden hdiselerde
ayn diryet ve kemli gsteremedi. Rusyaya muharebesini amak
frsatn verdi, ve Avrupa tarafndan teklif edilen Mora muhtariyeti ye
rine, Yunan istikllini ve stelik de Rumeli Trklnn mahvm inta
edecek olan cenup Islvlar hareketinin mukaddemesi mahiyetinde bir Sr
bistan muhtariyetini kabule mecbur kald. Avusturya'nn mdahalesiyle
zahiren kurtulan Eflk ve Budann vaziyeti gayrtabi bir ekil ald ve
orada, bizimle ancak nisb bir alkas kalan vc aleyhimizdeki herhangi bir
s Bk. ehabeddin Tekinda, Hlet efendi*. I A, v, s.

68
teebbse dim ak oian, dman bir teekkl meydana geldi. Bununla
beraber M ahmud I l nin Vaka-i hayriyeden sonraki saltanat senelerin
de, devlet bu malbiyete ve onu takip eden bir yn mklta ramen
yenilik hareketinde yava, fakat emin surette devam eder ki, devrin asl
hayat ehemmiyeti haiz olan taraf buradadr.
ile arasndaki ksa ram an iinde yaplan ilere baklacak
olursa belki vazh b ir program grlemez; fakat hi olmazsa devlet messesesini Avrupallatrmaa gayret edildii aikrdr.
Selim III devrinin sonlarna doru, deta bir nevi umum anket ha
lini alan, Avrupa tekiltna dair lyiha veya sefretnmelerden, yabanc
devlet sefirlerinden ve aramzda byk miktarda yaayan ou byk ih
till serpintisi ecnebilerden renilen eyler yava yava tatbik mevkiine
konmaa balanr.
Bunlarn arasnda yeni teekkl eden ordunun ihtiyalar bata gele
cekti. Harbiye m ektebi alr. Bu mektep, daha evvel alp bu devirde
slah edilen Mhendishne ve 'da kati eklini alan Mekteb-i Tbbiye
ile beraber, memlekete muhta olduu msbet Avrupa bilgisini tayacak
tr. Bu mektep, arkalarnda seneden seneye teekkl eden ktphneleri ile, bizzat mevcudiyetlerinin dourduu zaruretler ve ihtiyalar ile,
dnyamzn deimesine hizmet ederler. Orta tahsili temin iin bir rdiye mektebi tesis edildii gibi, Avrupa'da tahsil iin yz elli kadar gen
gnderilir. Buna Tbbiycde Franszca tedristn kabul, ecneb hocalarn
ders vermesi gibi em ri vkiler de ilve edilirse, garpllama iine verilen
ehemmiyetin derecesi anlalr.
Dier taraftan Avrupa usulyle tensik edilen ve giydirilen ordunun
ihtiyalarn karlamak zere, bugn bir ksmn o devirden kalma bina
lar iinde grdmz baz fabrikalar tesis edilir6.
Devlet mekanizmas yeni batan kurulur. Salhiyetleri faaliyet saha
larna inhisar eden mesul nzrlklar ihdas edilir, devlet brosu teekkl
ed er7.
Mehmed Emin Rauf Paanm Bavcklete tyini zerine yazlan fer
man bu hususta hkmdarn dncelerini ok sarih surette anlatr: Elhlet hzihi teedd-i usl u kav anin ve icr-y nizmt-; cedde-i meyamin0 L utfl tarihi. I. a. ; V. s.

^ Mliye, Ahkm- adliye, Hriciye. Dahiliye, Ticaret nzrlklan kurulur,


Alkm- adliye, Darry askeri ve Umr- nfia meclisleri tekil olunur.

69
rehin mnasebctilc dcvlet-i aliyemizin ekser meslihi nezretlere mnkasim
olarak sadret'in bittabi ii kalmam ise de yine cmle vkelnn reisi
makamnda birisi bulunmak zere bdezin sadret nm baveklet u n
vanna mbaddel olmak ve u kadar ki bir memuriyet-i mstakile olamayup hidemt- cesmcye memur vkelmdan vaktine ve icabna gre her
kangsma tensib olunursa ana ilve sreliyle tevcih f Filhakika, bave
kilin rol hakkndaki dncenin yanllndan sarfnazar, bu artk Avru
pa'da grdmz tarzda kabine teekklnn balangcdr.
Saray, Avrupa saraylarna gre tanzim edilir; mabeyin mirlikleri,
mabeyin ktiplikleri, yaverlikler ihdas edilir. Bbli kalemleri slah edi
lerek yava yava bir nevi mektep haline getirilir. da Takvim-i
Vekayi tesis edilir. Btn bunlara, bir nevi ilk tedrist mecburiyeti k a
nununa benzeyen mehur fermann neri, ecnebi memleketlerde daim se
firler bulundurulmaa katiyetle devam edilmesi, m ahdut bir sahaya inhi
sar etse bile ilk defa nfus saym yaplmas, muntazam posta tekiltna9
balanmas, pasaport usulnn ihdas, ilk buharl vapurun devlete satn
alnmas gibi mhim balanglar da ilve edilmelidir. Bu saydmz ey
ler arasnda kyafetin deimesi ile devlet messeselerinin Avrupalca ye
niden kurulmas bilhassa mhimdi. Bunlar cemiyetin manzarasn, yaay
tarzn deitiren, taklid tarznda olsa bile yeni bir zihniyetin ve yeni m o
dalarn hayata girmesi neticesini douran hareketlerdi. Bylece o zamana
kadar ok dar bir sahada yaplmas dnlm dzenleme ii birdenbire
cemiyetin hayatnda geni bir deiiklik hline girer. Alaturka msikinin
bile ho grlmedii bir ehir iinde birdenbire ecnebi havalar alarak
geit yapan asker bandoya tesadf edilmee balar. Byk ihtill ordula
rnda olduu gibi trampet alan kk ocuklar bu bandonun banda yrr.
Seyyah Mac-Farlane, htrtnda stanbul sokaklarnda gezerken duyduu
bir talyan parasndan nasl ardn anlatr ve ayn bandodan kendi
memleketi olan Iskoya havalarn da dinlediini syler. Daha de
muasr hayatn bir ok hususiyetlerini ihtiva eden Bevolunda garp
usul lokanta, kahve ve oteller almaa balar. Saraylarda, vezir ika
metghlarnda Avrupa mobilya ve Avrupa eyas belli bal bir yer alr.
Asrlarca ilene ilene tekml etmi bir zevkle denmi sofalar ve odalar
yerine orta halli bir Avrupa burjuvasnn ikametghm andran belirsiz
zevkli bir mobilya ve dekor ortasnda, im paratorluun bir asrdan beri
* *Ltfl tarihi*, V, s.
9 Muntazam posta tekilt vcda getirm ei daha evvel Selim I lI n d
ndn Dallaway kaydetmektedir.

70
peinde kotuu asker slahat temine muvaffak olan hkmdar, Avru
pa saraylarn taklit eden birtakm yeni merasim ve hakikatte mazi ile
mukayese edilirse, ok fakir bir debdebe iinde yaamaa balar.
Bittabi ou sathda kalan bu yeniliklerin iinde halkn ve ricalin ho
lanmadklar bir ok eyler vard. Resm messeselere hkmdarn aske
r merasimle kendi resmini astrm olmas epey dedikodu karmt. Fa
kat, yenierilerin kanl ilgasn gren stanbul halk artk bu gibi eylere
itiraz edecek halde deildi. Dier taraftan Kk Hseyin Paann ye
titirmesi olan ve ksa valii esnasnda, Msrda ilk defa Avrupa usul
asker yetitirmee teebbs eden Serasker Hsrev Paa, hkmet merke
zini ok sk bir elle tutuyordu. Bununla beraber, bilhassa siyas meselele
rin ald vahim ekil dolaysyla, yaplan yenilikleri Hristiyanlk lemi
karsnda bir nevi teslimiyet gibi telkki eden ve asabiyeti artan halk
kukulandrmamak arzusu, hkmeti zaman zaman ve baz sahalarda fe
dakrlklara mecbur etmiyor deildi. te bu sebepledir ki ordu inkilbnn ilk safhasnda, yeni kurulan ordunun tlim ve terbiyesi iin muntazam
bir ecneb kadrosundan istifade edilememi, hkmet urada burada eli
fle geen dank ecneb unsurlarn kullanma tercih etmiti. Bunun ne
ticesi olarak ordunun yetitirilmesi ii hem gecikmi, hem de olduka
sarp bir yola girmiti. Kyafet deitirilmesi hususunda da ayni ey ol
mu, Avusturyadan getirilen elbise nmneleri hi almadan resm daire
anbariarnda kalmt. Yeni ordu iin bir mddet Msr askerine benzer

Ahmet Hamdi Tanpınar ON DOKUZUNCU ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ Dergâh Yayınları Baskı: Sayfa Sayısı: İstanbul Yayına Hazırlayan Abdullah Uçman 1 ON DOKUZUNCU ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ (ÖZET) Öznur GÜZEL GİRİŞ Eski edebiyatımız, Arap ve Fars edebiyatları ile dil bakımından hiçbir yakınlığı bulunmasa bile zaman bakımından aynı çağa denk gelmesinden dolayı bu iki edebiyatın kuvvetli bir şekilde etkisi altında gelişmiştir. Arap edebiyatının başlangıç noktası olan Cahiliye kasideleri ve Kur’an ile İran edebiyatının ana kitabı olan Şehname arasında dört asırlık zaman vardır. Kur’an ile İslamlaşmadan önce ilk büyük dil vesikamız Orhun Kitabeleri’dir. Ancak, Anadolu lehçelerinin kendisini idraki sayılan Yunus Divanı XIV. asrın başlarında, Moğol istilasından sonra teşekkül eden her üç lehçede dil zevkinin dönüş noktalarını veren, Ali Şir Nevaî, Necâtî ve Fuzulî divanları ise XV. ve XVI. asırlardadır. Medeniyet içindeki bu gecikmenin sebebi İslamlaşma tarihidir. Çünkü, Türklerin İslamlaşması Orta Asya’dan garba doğru, dört asırdan fazla süren bir akışla ve bütün Müslüman Orta Asya tarihini yapan birleşmeler ve siyasî teşekküllerle olur. Tanzimat’a kadar devam edecek bir zevk ve dil tabakalaşmasını ve onun neticesi olan ikiliği doğurmuştur. Edebiyat tarihimize baktığımızda, daima bir dil meselesi üzerinde olduğunu görüyoruz. Bu ikiliğin ise belli başlı nedeni, divan şiiri adını verdiğimiz şiirin Türk dilinden çok ayrı hususiyetleri taşıyan, ayrı kanunlara bağlı olan Farsçadan hemen hemen olduğu gibi aldığımız bir veznin, aruzun etrafında gelişmiş olmasıdır. Eski şiirin asıl oluşum devri İstanbul’da ve İstanbul lehçesinin teşekkülüyle başlar. O zamanlar az tanınan Necâtî’nin ve bilhassa Bâkî’nin büyüklüğü, dağınık şive ayrılığı üzerinden ve bu karışık dilin arasından şehirli Türkçesinin zevkini, parça parça da olsa bulmalarıdır. Fakat daha sonra gelen Nef’î, Yahya Efendi gibi şairlerle biz Türkçeyle aruzun 2 tam bir uyuşmaya vardığını ve Türkçenin aruz ahengini benimsediğini görürüz. Eski şiir, Fars edebiyatından yalnızca kelime zevkini ve hayal sistemini almaz; yarı tarihî ve çok İslamlaşmış mitolojisini, imparatorluğun şartları ve tarihi ile biraz daha genişleyen coğrafyasını da alır. Eski şiirin Tanzimat’tan sonra üzerinde en fazla durulan ve tenkit edilen tarafı, hayal dünyasıdır. Şiirimizde birdenbire bir bütün hâlinde görülen ve o kadar zevk değişikliğine rağmen asırlarca devam eden bu hazır hayallerin, değişmez sembollü ve çok renkli hususi bir dil oluşturduğu muhakkaktır. Bu dağınık unsurlar, büyük bir saray istiaresi gibi görünürler. Aydınlığın ve feyzin kaynağı olan saray, hükümdara, onun cazibesine ve iradesine bağlıdır. Hükümdar, gölgesi kabul ettiği manevi âlemi, Allah’ı -Müslüman şarkta olduğu kadar Hıristiyan garpta da- nasıl yeryüzünde temsil ediyorsa hayatı da öyle düzenler. Bütün tabiat ve eşya, müesseseler onun temsil ettiği bir hiyerarşiye göre tanzim edilmişti. Aşk, zihnî hayat, hayvanlar ve bitkiler âlemi, kozmik nizam, varlık, hatta adem, bütün mefhumlar, vücudumuzun kendisi, hepsi saraydır. Kısaca, aşkta bu cinsten bir istiare olacak ve sevgili, hükümdara benzeyecekti. Bu hayallerden bütün bir sarayın yaşama tarzını buluruz. Müslüman şark sarayının büyüklük ve debdebesi hükümdarın kudreti, hülasa hükümdarlık fikrinin bazen de realiteye rağmen düşüncelere kabul ettirdiği değerler -güzellik de içinde olmak üzere- üç büyük işte toplanırdı: Muharebe, av, şarap ve musiki meclisi. Bunların ilk ikisinde hükümdarın kahramanlığı ve fizik kuvveti görünür, üçüncüsünde ise sadece güzelliği ile ve her şeyi yani bütün sarayı etrafında toplayarak parlardı. Saray istiaresinin yanı başında eski cemiyette insanın iç nizamını yapan din ve bilhassa şiirde o kadar tesiri olan tasavvuf vardır. Sevgiliye ait çizgiler, onunla hükümdar tipinin yeryüzünde sadece bir aksi olan Allah’a kadar çıkar. Bu durumun eski şiirin lirizmine her türlü dil davasının üstünde bir keskinlik ve derinlik kattığı muhakkaktır. Büyük sanat geleneği gibi eski şiirimizde ne kadar dolayısıyla konuşursa konuşsun, evvela içinde doğduğu ve bağlı bulunduğu içtimai sistemi veriyordu. Her şeyden evvel bu şiir dilinin daima bir saray etrafında teşekkül ettiğini düşünmek yeterli bir delildir. Eski edebiyatın en şaşırtıcı tarafı lafız ve mâna sanatlarının arasında gidip gelen bir şiir terakkisinin emrinde başka dillere ait bütün incelikleri, dilin dehasına yabancı bir nazım sistemi ile beraber bir güzellik vasıtası olarak almasıdır. 3 Garpta başından itibaren asıl birlik manzumenin kendisidir; bizde ise beyit esastır. Ve kendi başına bir güzellik olan beyitte, şairin mâna âlemi başlar ve orada tükenir. Eski şairlerimizde, her sanatın ilk şartı sayılabilecek bu beyit beyit çalışma durumu büyük imkân oluşturmuştur. Onlar bir beyit ve hatta mısraı bütün hayat tecrübelerinin yerini alabilecek bir âlem yapmayı, düşünceyi veya hayali oyunun şekli ve söyleyiş tarzı hâline getirmeyi biliyorlardı: Peyzaj, psikolojik dikkat, ihsasların cümbüşü, hikmet, şikâyet, zaman zaman şaka, tevekkül ve rıza, mistik vecd, feragat ve oyun. Hakikatte bir nevi kendinden kaçmak demek olan bu şiir anlayışı iki yanlı, methedilen kadar metheden için de, bir nefis ikrarı olan kasidede daha çok göze çarpar. Çünkü kaside eski şiirin peyzaj, tarihî hadise, mevsimler, hülasa en ferdî şeklinde bile hayata ve tabiata, hatta estetik mülahazalara açılmış kapısıdır. Daha ziyade zevke ve kültüre hitap eden eski şiirde ve onun hayallerinde tıpkı bir kuyumculuk eseriymiş gibi hazır maddenin önemli bir yeri vardır. Bu hazır madde veya unsurlar kıymetli taştan, çiçeklerden, tasavvufi eserlerde, Kur’an’a kadar gider. İyi dikkat edilirse eski şiirin gerek halktan aldığı ifadelerle, gerek dinî unsurlarla, hazır hayalleriyle hat ve musiki gibi sanatlara telmihleriyle, kaynak eserlerden aldığı kıyas unsurlarıyla daima bir hazır malzeme tarafı vardır. Bu şiirin dikkat edilecek diğer bir hususiliği de -aynı şey nesirde de vardır- dil hünerlerine verdiği yerdir. Bu gelenekte nazireciliğin de önemli bir yeri olduğunu belirtilerek, bu şekilcilikte, şairlerimizdeki mürettep divana sahip olmak arzusunun da payı vardır. GARPLILAŞMA HAREKETİNE UMUMİ BİR BAKIŞ I BAŞLANGIÇTAN ’A KADAR Siyasi olaylar istisna edilirse, XVIII. asra kadar Avrupa ile münasebetlerimiz, iktisadi münasebetlerin hudutlarını geçmez, ve memleketimize gelen Avrupalılar tarafından idare edilirdi. Garpla, Haçlı Seferleri devrinde başlayan sıkı ve devamlı bir temasa rağmen III. Ahmed devrine kadar ne örf ve âdette, ne de fikir ve sanat meselelerinde belli başlı ve doğurucu kıymetlere sahip olamamıştır. 4 Garp dünyasını altüst eden Rönesans hareketi ve onun hayata getirdiği imkânlar, tamamıyla meçhulümüz kalmış ve aradaki medeniyet farkına rağmen sızabilen bazı bilgi ve keşifler de, memleket içindeki hayata ve ilmî faaliyete yeni bir şey ilave etmemişlerdi. Fakat Osmanlı İmparatorluğu garpta olan biten her şeyden büsbütün habersiz değildir. Matbaanın icadından hemen biraz sonra bu mühim keşfin memleketimize getirildiğini biliyoruz. Bugün önemli bir parçası elimizde bulunan Pîrî Reis haritası coğrafi keşiflerin bizde tam zamanında bilindiğini gösteriyor. Katip Çelebi’nin Atlas Tercümesi vasıtasıyla Copernic ve Galilee’nin sistemlerinden haberdar olduğumuz anlaşılıyor. Sanatkâr Avrupa ile münasebetimiz ise daha eski ve oldukça devamlıdır: Fatih’in sarayında Rönesans ustaları çalışmış, II. Beyazıd devrinde Michelangelo ile Leonardo da Vinci’nin İstanbul’a getirilmesi için teşebbüslerde bulunulmuştu. Askerlik ve gemicilik sahasında da her iki tarafın birbirini takip etmesi ve bazı teknikleri alması tabiiydi. Fatih’in Macaristan’dan getirttiği topçu ustası Urban buna bir örnektir. XVIII. asırda Avrupa devlerinin muntazam askerî teşkilâtlarına ve gittikçe ilerleyen gemiciliklerine karşılık, Osmanlı İmparatorluğu’nda yavaş yavaş bu iki teknik şubesi bir ihtisas ve meslek olmaktan çıkmakta bulunuyordu. XVIII. asrın başlarında, Rönesans’ı ve onun hayata getirdiği feyizli değişiklikleri idrak eden Ayrupa karşısında, ilmî hayatı durmuş, birbiri ardınca gelen harpler, isyanlar ile altüst olmuş bir Osmanlı İmparatorluğu mevcuttu. İmparatorluk, Karlofça Antlaşması1 () ile neticelenen Avusturya harbinden () dolayı nüfusça, bünye ve teşkilâtça ve bilhassa ordunun teknik ve düzen itibarıyla üstünlük devri bitmiştir. Elimizde bir Türk muharriri tarafından Avrupa için yazılmış müşahedeye dayanan ilk mühim vesika, Viyana’ya gitmiş olan Evliya Çelebi’den gelir. Fakat Evliya Çelebi, Viyana’da bizimkinden çok farklı bir âlem görmüştür. III. Ahmed sefîri Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi ’de gittiği Paris’i, Evliya Çelebi’nin Viyana’yı seyrettiği gibi Kanunî asrının şanlı hatıraları arasından ve bir serhad mücahidinin mağrur gözü ile görmez. O, XVIII. asır 1 Tanpınar, On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nde Karlofça Antlaşması’nı “Kaynarca Muahedesi” şeklinde almıştır. 5 Paris’ine Karlofça’nın ve Pasarofça’nın milli şuurda açtığı hazin gediklerden ve devlet işlerinde pişmiş zeki bir memurun tecrübesiyle bakar. Bu devirde zihniyet farkının müsaade ettiği nisbette bazı Fransız ve Avrupa modaları memleketimize girer. III. Ahmed ile tekrar, şark hayatında ilham arayan birtakım garplı ressamlar görünmeye başlar. Bu devirde önem arz eden bir hadise de, Yirmi Sekiz Mehmed Çelebi’nin oğlu Said Mehmed Efendi’nin, İbrahim Müteferrika ile açtıkları matbaadır. Rus ve Avusturyalılara yaptığımız sefer esnasında diplomatik temasların artması, Humbaracı Ahmed Paşa’nın bir nevi müşavir olarak İstanbul’da bulunuşu, bizi senelerinde garba ve bilhassa Fransa’ya yaklaştırır. Hakikatte bu devir, aradaki Patrona Halil İhtilâli’ne rağmen Lale Devri’nin bir devamıdır ve hiçbir büyük tesiri kaydetmemekle beraber garpçılık fikrinin memlekette yerleşmesini temin eder. Ardından gelen III. Mustafa devrinin () yenileşme hareketimizde çok önemli bir yeri vardır. O vakte kadar dağınık teşebbüslerden ibaret kalan ordunun garp nizamına göre ıslahı fikri, bu devirden sonra devamlı ve esaslı bir mesele hâlini alır. Baron de Tott adlı, aslen Macar olan bir Fransız ajanı bu hususta hükümdara yardım eder. Süratçi Ocağı’nın teşkili ve yeni icat topların kullanılması, Tophane’nin ıslahı, Mühendishane Mektebi’nin tesisi hep bu devrin yenilikleridir. Baron de Tott’un Mühendishane’de verdiği dersler, bizim Avrupa irfan ve tekniğiyle resmî şekilde ilk temasımız olur. II İKİNCİ SAFHA: Yenileşme ve müesseselerimizi Avrupalılaştırma fikrinin asıl kökleşme zamanı bu on sekiz senedir. III. Selim, III. Mustafa ve I. Abdülhâmit devirlerindeki yenilik fikirleriyle yetişmişti. Selim, ıslahat hareketlerine devlet büyükleri arasında yaptığı bir anketle başlar. Humbaracı, Lağımcı ocakları ve sürat topçuları gibi, daha önceden kurulmuş teşekküllerin de ıslah ve kadrolarının genişletilmesi çareleri aranıyordu. 6 İlk defa olarak Avrupa’da daimi elçilikler ihdas edilir ve başta Londra olmak üzere Viyana, Berlin ve Paris’e elçiler gönderilir. Avrupa ile doğrudan doğruya temasımız demek olan bu teşebbüs, aynı zamanda garbı görmüş adamları yetiştirmenin, o devir için en iyi çaresi idi. Devleti ve orduyu garp disiplini ile yeniden tanzimi isteyen bu on sekiz sene içinde garp tefekkürüne yaklaşmak için yapılan bütün gayretler, bir iki coğrafya kitabı ile askerliğe dair birkaç risalenin ve bazı riyâzî eserlerin hududunu geçmez. III. Selim zamanında, büyük Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı vaziyetler yüzünden, memleketimize gelen mültecilerle ecnebi kadrosu daha da artmıştır. Bu devirde İstanbul’da yaşayan ve sadece gelip geçen birçok sanatkâr ve seyyahın eserleri de vardır. Yukarı tabakanın gösterdiği alaka sayesinde kadrosu serbestleşen ecnebi hayatı yavaş yavaş halkımızın arasına bazı yabancı modaların sızmasına yol açacaktı. Özellikle de XVII. asırdan itibaren gözünü dışarıya çevirmiş olan ve çocuklarını Viyana, Padu veya Venedik’te tahsil ettirmeye başlayan azınlık tebaanın müreffeh kısmı arasında, Avrupa muaşeret şekilleri rağbet kazanır. Türk tarihinde, musikinin tek başına olarak, bu zamanda olduğu kadar kuvvetle bütün bir devri benimsediği, onun realitelerini ve diğer gösterilerini silip yerine geçtiği başka bir devir yoktur. Mevlevilik, bilhassa Yenikapı Mevlevihanesi, o devirde musikinin asıl ocağı idi. Musikimiz Zaharya ile Dede arasındaki tekâmülünü bu ocakta yapar. Mali buhranlar, Yeniçeri Ocağı’ndaki kargaşalar, Rumeli ve Anadolu’daki karışıklıklar, İmparatorluk içinde, vahâmeti gittikçe artmak şartıyla bir asırdan beri devam eden bu buhran, payitahtın fakir halkının mühim bir kısmını hayati menfaatlerle Yeniçeri Ocağı’na bağlamıştı. Padişahın dahilî bir harbi önlemek için Abdurrahman Paşa’yı geriye çağırması yenilik ve saray muhitinde ilk bozgun oldu (). Arkasından gelen Kabakçı İsyanı ile bu nisbî aydınlanma ve tereddüt devresi kapandı. 7 III XIX. ASIRDA GARPLILAŞMA HAREKETİ: XVIII. asırda yenileşme hareketinin tarihi, cemiyet bünyesinde herhangi bir esaslı değişmeyi hedef olarak almadan, muayyen ihtiyaç ve zaruretler karşısında bazı teknik ve bilgilerin memlekete nakledilmesi için yapılmış az çok ciddi teşebbüslerden ibaretti. Bu noktadaki en büyük kazanç, harplerin ve içeride gördüğü mukavemetlere rağmen devam etmesi ve asrın sonuna doğru çok eksik olsa da bir nevi zihniyet ve dünya görüşü şeklini alabilmesidir. Özellikle de ’ten sonra yavaş yavaş bu fikrin cemiyet hayatımızı idare eden büyük bir unsur hâline geldiği görülür. Bütün dahilî meseleler, buhranlar onun etrafında toplanır. XIX. asırda, fikrin tekâmülü, şüphesiz hadiselerin yardımı ile daha çabuk olur ve yenilik, hayatın her safhasında geniş bir mahiyet alır. ’da Yeniçerilerin ortadan kaldırılması ve yeni ordunun kurulması ilk büyük zaferdir. ’da devlet kendisi için Avrupalılaşmayı resmî bir program olarak ilân eder. Çok vahim siyasî hadiselerin ve iktisadî şartların beraberinde yürüyen bu yenilikler hakikatte, bir medeniyet dairesinden öbürüne geçmek, asırlardan beri inanılmış ve uğrunda mücadele edilmiş değerler dünyasından ayrılmak demekti. Kabakçı İsyanı ve onun cevabı olan Alemdar hareketi ve nihayet Alemdar’ın ölümüyle neticelenen çok kanlı vakadan sonra imparatorluk bir süre için, herhangi bir yenileşme fikrine ebediyen veda etmiş görünür. ’den ’ya kadar devam eden bu devir, uzun ve sürekli muharebelerin, dahilde isyan ve ayrılık hareketlerinin, zorbalık ve bütün dehşetiyle hüküm sürdüğü bir devirdir. II. Mahmud, merkezin kuvvet ve nüfuzunu iade etmek, çözülen bağları tekrar kuvvetlendirmek istiyordu. Fakat devlet büyüklerine ve bilhassa sadrazamlara itimat edemiyor, çoğu mesuliyetsiz, siyasî terbiye ve tecrübeleri az adamlarla istişare ediyordu. ile arasındaki kısa zaman içinde yapılan işlere bakılacak olursa belki vâzıh bir program görülmez; fakat hiç olmazsa devlet müessesesini Avrupalılaştırmaya gayret edildiği 8 aşikârdır. III. Selim devrinin sonlarına doğru, Avrupa teşkilatına dair layiha veya sefaretnamelerden, yabancı devir sefirlerinden ve aramızda büyük miktarda yaşayan ecnebilerden öğrenilenler yavaş yavaş tatbik mevkiine konmaya başlanır. Bunların arasında yeni teşekkül eden ordunun ihtiyaçları başta gelecekti. Harbiye Mektebi açılır. Bu mektep, daha evvel açılıp bu devirde ıslah edilen Mühendishane ve ’da kat’î şeklini alan Mekteb-i Tıbbiye ile beraber, memlekete muhtaç olduğu müspet Avrupa bilgisini taşıyacaktı. Saray, Avrupa saraylarına göre tanzim edilir. Babıali kalemleri ıslah edilerek yavaş yavaş bir nevi mektep hâline getirilir. ’da Takvîm-i Vekayî tesis edilir. Tüm bunlara, ilk tedrisat mecburiyeti kanununa benzeyen meşhur fermanın neşri, ecnebi memleketlerde daimi elçiler bulundurulmaya devam edilmesi, ilk defa nüfus sayımı yapılması, posta teşkilatına başlanması, ilk buharlı vapurun devletçe satın alınması gibi önemli başlangıçlar da ilave edilmelidir. Aynı zamanda, bu yenilikler arasında kılık kıyafetteki değişmeleri de önemlidir. Fakat bu yeniliklerin çoğu satıhta kalır. XIX. ASIRDA TÜRK EDEBİYATI BİRİNCİ BÖLÜM XIX. ASRIN İLK YARISINDA TÜRK EDEBİYATI I ŞİİR Divan Şiiri XIX. asrın ilk yarısında Türk şiirinin manzarası geçen asırlardan pek farklı değildir. Hamlesini yöneltecek, dağınık tecrübelerine düzen verecek ana fikirden mahrum olduğu için bayağılıktan öteye geçemeyen bir realizm ve yerlilik zevki (Nedim’den ziyade Enderûnlu Fazıl’a bağlanması doğru olur), değerlerin zayıflamasından gelen bir nefsine düşkünlük (sensualite), söyleyecek hiçbir şeyi olmayan insanların vakit geçirmek için konuşmasını andıran yârenlik edası, ilk göze çarpan şeylerdir. Sanki insanın yerine aruz vezninin bizzat kendisi ortada dolaşıyor, halk ağzından ve hayattan toplanan tek başına küçük, mânasız oyunlar yapılıyordu. 9 Nesilden nesile değişen, hayatı ve insanı yeniden keşfe çalışan, büyük kökleri durmadan yoklayan, şüphesi imanı kadar yaratıcı bir kültürün yokluğu, şekillerin ve prensiplerin bir defa için ve geniş olarak kabul edilmiş olması, çoktan yıpranmış, yarı tasavvufi bir lügatin ve hayatla ilgisini kesmiş olmakla övünen bir duruşun -rindlik- mutlak hakimiyeti ve umumi şeklinde hayatın hep aynı mihverlerin etrafında dönüp durması gibi durumların çözümü noktasında Tanzimat’ın büyüklüğü başlar. Tanzimat bu çemberi yıkmak isterken, kendisinden memnun olmayan ve değişmek isteyen insanın hamlelerini daima aynı boşluklara, mücadeleden vazgeçmiş, yorgun ve kötümser bir hikmetle duanın hemen yanı başında uçurumlarını açan küçük bir hazcılığa ve hayatı çok dışarıdan temaşaya çıkarıyordu. Bununla beraber on altıncı ve bilhassa on yedinci asırlarda ve bazı büyük on sekizinci asır şairlerinde (Nedim, Galip), şiirimizin esas vasfı olan yüksek zanaat (artizana), şairlerimizin kullandıkları itibari dili son mükemmellik hadlerine vardırmak için sarfettikleri gayret sayesinde elde ettikleri zevk asaleti, teksif kudreti (yoğunlaştırma), plastik ve müzikal kıymetler bu boşluğu örtüyor, değişen ve daima mükemmele giden söyleyiş, hiç değişmeyeni ve tekrar edeni az çok örtüyordu. On dokuzuncu asrın ilk nesri diye tanıyacağımız şairlerde ve onları hemen takip edenlerde bilhassa dikkate çarpan, bu klasik diyebileceğimiz zevkin hiç olmazsa bazı şairlerde hemen hemen kaybolmasıdır. Divan şiirinin bir bakıma göre asıl yaratıcı dehası olan ve asırlar boyunca bütün gelişmeyi etrafında toplayan aruz mısra, Şeyh Galip ile Avni Bey arasında çok şaşırtıcı bir acemiliğe kendiliğinden düşer. Pek az devir, bu yarım asır kadar gelecek ihtimallere açık ve onlarla zengindir. İnsan, yavaş yavaş kendi içinde değişmenin imkânlarını aramaktadır. Bu, ferdin doğuşudur. Daha kuvvetli bir hissîlik ile, sanatın özünü ve ağırlık merkezini az çok yaşanan hayatta aramak ve kendisinden bahsetmek ihtiyacıdır. Küçük, düzensiz ve hatta devamsız çizgilerle olsa bile bir nevi romantizm hazırlanıyordu denilebilir. İlk dikkat edilecek şey, nevilerin arasındaki yer ve mahiyet değişmesidir. O zamana kadar eski şiirimizi idare eden “mutlak” hemen her sahada yıkılmıştır. O zamana kadar daha ziyade bir nevi tecessüs (merakını gidermeye çalışma) ve maharet gösterme hevesiyle gidilen ve bir yığın mısra temrinlerine yol açan halk kaynakları (dil, hayat şekli, pitoresk) şiirin hemen hemen bütününü kaplar, hatta daha ileri geçer. Vâsıf’ta olduğu gibi orta insanın çeşitli 10 portrelerini çizer. Diğer taraftan hayat ve talih karşısında fertte, hiç de eskisinin devamı olmayan “yeni bir duruş” peyda olur. Musikinin de yardımıyla hızını arttıran çok kuvvetli bir ‘sentimentalisme’ (duygusallık), yavaş yavaş talih karşısında hiç de eskinin devamı olmayan yeni bir duruş ve davranış şekline girer. Akif Paşa’nın “Adem Kasidesi”, eskinin hiçbir hususiyetini terk etmeden modern veya garplı poem mahiyeti kazanır. Aynı durum, küçük mersiyesi için de geçerlidir. Fakat asıl mühimi, onun bu iki şiirde hayat ve ölüm karşısında, edebiyatımız için yeni olan “ferdî davranışı”dır. İzzet Molla’nın Keşan yolculuğu esnasında arabasının aynasında kendisini görmesi ve tasvir etmesi herhangi bir buluştan çok ileri gider, bütün bir sembol olur. Refikim idi bir sühan-ver kişi Bana mahrem olsun mu yâr her kişi … Müşâbih bana sûret ü sîreti Hünerde hemen andırır İzzet’i Uzun boylu, kusec cesîmü’l-vücûd Cihanda adîli adîmü’l-vücûd Edebiyatımızda ilk defa bu mısralarla kendi kendisiyle baş başa kalır. Bu mısraların hakiki mânası, şairin, başlangıcını İran ve diğer Müslüman masallarının kahramanlarından alan bir duruşun mümessili olmaktan çıkması, artık Ferhat ile Mecnun’unkilere benzemeyen çizgilerle, kendisi olarak yaşamak istemesidir. İzzet Molla’da önemli olan bir diğer undur da, Keşan sergüzeştinde, edebiyatımızda ilk defa olarak ve yaptığı işin ehemmiyetini bilmeden sırf oyun ve hüner göstermek için, birdenbire kalemine nesri denemesini teklif eder: Gel ey hâme-i Nergisîü’l beyân Gül-i nesrin iki gözüm kıl ıyân Vâsıf-ı Enderûnî Vâsıf’ın şahsiyetinin asıl hareket noktası, Nedim tesiridir. Vâsıf, divanında İstanbul giyim- kuşamı, İstanbul ağzı, İstanbul mesireleri ve bilhassa Boğaziçi mühim yer tutar. II. Mahmud için söylediği bir şarkısında oldukça yeni bir buluş olan, yahut hatırlatılan musiki eserinin tesiriyle öyle görünen: Senin zevkin için meşk eylemiş bülbül Nevâ-kâr’ı 11 bu mısra ile musikimizin bir şaheserinden, şiirinde ilk defa adını anarak bahseden, musiki etrafında bütün şiir tarihimiz boyunca yapılan bir yığın mücerret (soyut) temrini ilk defa müşahhasa (somut) nakleden odur. Giderken yalıya ikimiz üç çifte piyâdeyle Sana sık sık bakıp zor ile gönlüm müptelâ kıldım beyti şüphesiz şiirimizde, hatta bütün edebiyatımızda aşk üzerinde söylenmiş sözlerin en orijinalidir. Çünkü bu artık, ne vahdet-i vücud felsefesinin ilahî aşkı, ne de mecazî aşk, ne de an’anenin ve örfün kabul ettiği kabul ettiği o yıldırım gibi başlayan aşktır. Burada, insanı tanımakta çok ileri giden, belki yeni bir insanı haber veren bir aşk romanının başlangıcı ve bütün bir psikoloji dikkati vardır. Vâsıf’ın, halk ifadesine ve halk hayatına merakı, halk tiplerini yakalamaya çalışması, gündelik hayatın ve duyguların üzerinde ısrarla durması, ister istemez onun şiirini mahiyetinin dışına çıkarır. İzzet Molla Yaşadığı devri dolduran insanlardan olan İzzet Molla’nın mizah ve hicvi, zamanının hadiselerini ve şahsiyetlerini bazen en umulmadık tarafından aydınlatır. XVIII. asrın sonlarına doğru şiirimize büsbütün hâkim olan “eclectique” (parçalardan oluşmuş, seçmeci) zevkin bütün hususiyetleri onda vardır. İzzet Molla’nın kasidelerinin hemen çoğu naziredir. Bu kasidelere az çok soktuğu mahallilik zevki, hasbihâl çeşnisi devriyle birleştiği noktalardır. Birçok şairlerimizde olduğu gibi, o da mistik hâli muhtelif safhalarıyla yaşamaktan ziyade onu kabul eder. Bununla beraber İzzet Molla, her iki divanındaki gazelleri tasavvufi ilhama ithaf etmiştir. Keşan macerasını hikâye eden Mihnet-i Keşan, yaşanan hayata açılmış bir pencere olmasından dolayı önemlidir. İlk mesnevisi olan Gülşen-i Aşk’ın kahramanının kendisi olduğunu düşünür. Bariz Şeyh Galip etkisi ile yazılan bu küçük mesnevide şairin bütün eski aşk hikâyelerini, kahramanlarını kendi etrafında bir araya toplaması fikri yeni bir şeydir. Bu küçük mesnevinin, yaşanmış bir ruh hâlinden geldiği aşikârdır. 12 İzzet Molla’nın eseri bize bu yarım kalmış ve şeklini bulamamış hamlelerin dışında, eski şiirin ortak zevkte birçok güzel mısra ve beytini verir. Mesnevi vezinlerinde ve uzun hikâyede çok ihmalci olan şair, sözle oynarken hakiki bir nazım kudreti kazanır. Onun sanatının kendinden sonra gelenler ve bilhassa Ziya Paşa üzerinde tesiri vardır. “Terkîb-i Bend” ve “Tercî-i Bend” şairinde Bahâr-ı Efkâr şairinin birçok başlangıç noktaları vardır. Akif Paşa () Eskinin devamı olan Akif Paşa’da az çok değişen insanla karşılaşırız. O, on dokuzuncu asır başının hayatında, fikrî itiyatlarında, dilinde sarsılmış, değerlere bağlılık ve güveninde eski cemiyetin kesin standardından huzursuz bir ferdiyete giden insandır. Tabsıra’sı, bazı hususi mektupları, “Adem Kasidesi” ve bilhassa torunu için yazdığı o küçük mersiye ile, herhangi bir yabancı tesire maruz kalmaksızın, sadece hayatının arızalarıyla yeni denilebilecek bir edebiyatın numunesini vermiştir. Talihin cilveleri karşısında hayattan şikâyet, ölüme bir kurtuluş gibi bakmak bizde ve az çok edebiyatta, halk dilinde de türlü ifadeleri bulunan tabii bir ruh hâlidir. Akif Paşa bu iç sıkıntısına öyle yapışır ki, bu alelade şikâyet, ister istemez talih karşısında hususi bir davranış hâline gelir. İşte bu davranışın kendisi yenidir. Adem Kasidesi’nde insan talihine karşı o zamana kadar görülmeyen bir isyan vardır. Şair kendisine kadar, edebiyatımızda ancak vahdet-i vücud sistemlerinin bir diyalektik (metotlu ve doğru bir şekilde düşünme sanatı) unsuru olarak kullanılmış olan bir mefhumu birdenbire varlığın karşısına dikerek, farkında olmadan bütün bir sistemin dışına çıkar. Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem Cevher-i can mı aceb cevher-i mînâ-yı adem beytinin ilk mısraında ölüm düşüncesiyle kurtuluş fikrini birleştirirken, ikinci mısrada yokluk birdenbire hayatın özü oluverir. Akif Paşa’nın vücutça da hasta olmasından kaynaklanan bir ıstırap hâli vardır kasidede. Adem Kasidesi, şair için olduğu kadar, cemiyet şartları ve devri için de önemli bir psikolojik vesikadır. 13 Akif Paşa’nın, kaybettiği torunu için yazdığı mersiye, insanın kendisini arayan yeni bir şiirdir. Tıfl-ı nâzeninim unutmam seni Aylar günler değil geçse de yıllar Telh-kâm eyledi firâkın beni Çıkar mı hatırdan o tatlı diller Kıyılamaz iken ben öpmeye tenin Şimdi ne hâldedir nâzik bedenin Andıkça gülşende gonce-dehenin Yansın ahım ile kül olsun güller Tagayyürler gelip cism-i semîne Döküldü mü siyah ebrû cebîne Sırma saçlar yayıldı mı zemîne Dağıldı mı kokladığım sümbüller Feleğin kînesi yerin buldu mu Gül yanağın reng-i rûyü soldu mu Acaba çürüdü toprak oldu mu Öpüp kokladığım o pamuk eller Gonce-dehen, firâk, telh-kâm, sümbül” gibi kelimeler ve tabirler, “gülşende hatırlama” gibi şairâne söyleyişler, uzun bir kullanışın halk ağzında dahi tesirini tükettiği unsurlardır. Fakat Akif Paşa’nın konuşması onlarla büsbütün başka bir terkip kurar. Türk romantizminin başlangıcı bu şiirde aranmalıdır. Tanzimat’tan sonraki şiirde önemli bir yer tutan ferdî ölüm karşısındaki vaziyet ve mersiye şiiri de ona bağlanabilir. Bunların içinde Hâmid’in Nejad Ekrem’i, Makber’i sayılabilir. Ziya Paşa’nın “Terkib-î Bend”inden başlamak üzere yeni şiirde, belki Servet-i Fünûn şiirinin bedbinliğine varıncaya kadar az çok Akif Paşa’dan gelen bir şeyler vardır. Onun eseri yenilik devri şairlerimizde hiç olmazsa garplı örneklerinin yerli kardeşleri gibi görünmüştür. 14 Halk Şiiri 1 On dokuzuncu asrın âşıkları da sanatlarını divan şiirinden alınmış kelime ve unsurlarla zenginleştirmeye, koşmaya daha sağlam, hatta bir nevi kelime zevki taşıyan bir şekil vermeye, tekniğine az çok sahip oldukları sanata yaklaşmaya çalışırlar. Emrah, Bayburtlu Zihnî, Dertli gibi saz şairlerinin eserleri kelime ve hayal itibarıyla, hatta umumi hava ile klasik şiire çok yakındırlar. Emrah, Zihnî, hatta Dertli eskinin devamıdırlar ve klasik şiir yanında halk şiirinin tabii gelişmesini verirler. Seyranî ve ondan sonra gelenler ise büyük bir içtimai değişmenin aksülamelini (tepki) ifade ederler. Seyranî’nin tasavvufi ve aşk şiirleri doğrudan doğruya geleneğin devamıdır. Dil itibarıyla XIX. asırda halk şiirinin en dikkate değen tecrübesi onundur. Seyranî’de bazı dil ve ifade yenilikleri de vardır. 2 Asrın ikinci yarısında yetişen saz şairleri arasında Ruhsatî , yeni bir duygu veya dil getirmekten ziyade geleneğin yığdıklarını toparlamıştır. Silleli Nigârî’nin âşar destanı ve yine Sille’de yetişen Figanî’nin askerdeki oğluna yazdığı mektup, halk şiirine içtimai hayattaki değişikliklerin getirdiği yeni motiflerdir. Yine bu dönemde Âşık Kerem etkisinde olan Zülâlî’nin koşmaları, Kağızmanlı Hıfzı’nın ağıtı ve Âşık Veysel’in şiirleri önemlidir. II XIX. ASRIN İLK YARISINDA NESİR Resmî dilde değişiklik Türk nesrinde değişiklik daha ziyade resmî dilde ve onun bir kolu gibi görünen gazete dilinde başlar. Yavaş yavaş ıslahat işine derinden muhtaç olduğunu anlayan hükümet sık sık beyannameler ve fermanlarla halka müracaat ediyordu. Bu suretle ayıklanmış, kolay anlaşılır bir yazı tarzına gittikçe daha da ihtiyaç duyuluyordu. 15 Takvîm-i Vekayî’nin ’de kurulmasından sonra da bu sadelik cereyanı, sahasını biraz daha genişletir. senesinde Babıali’de Tercüme Odası’nın kurulması ile, dil meselesi daha mühim bir safhaya girer. Ayrıca bu odada yeni yetişenlere Fransızca öğretmeye memur hocaları da vardı. Tarihçiler Devrin tarihçileri arasında Asım, Şânizade, Es’ad Efendi anılabilir. Asım’da hadiseleri hikâye ediş tarafı oldukça şahsidir. Olaya başlamadan önce bir nevi psikolojik zemin hazırlar. Asım’ın bütün meziyeti, hakikaten vahim olan birtakım hadiseler üzerinde bize çok yerli bir aksülamelin vesikasını verebilmesidir. Devrinin en alim hekimi olan ve Avrupa tababetini (hekimlik) memleketimize getirenlerin başında sayılması gereken Şânizade’nin üslubu Asım’ınkinden biraz daha sade olmakla beraber, hiçbir zaman daha sonraki zaman için bir örnek teşkil edebilecek hususiyetler taşımaz. Tarihi, II. Mahmud devrinin İstanbul’unu, bazen mübalağaya kaçan bir yığın karakter ve portrede verir. Üss-i Zafer’in yazarı Es’ad Efendi’nin hususiyeti ise, vakaların ve şahısların etrafında yaptığı mülahazalar ve tenkitlerdir. Hatıralar ve Muhtıralar Abdülhak Molla’nın Tarih-i Livâ’sı muharebesinde, II. Mahmud’un Rami kışlasında kaldığı zamana ait gündelik bir hatıra defteridir. III. Selim’in Sır-katibi Ahmed Bey’in Rûzname’sinden sonra bizde ilk mühim jurnal olan bu eserde kendisinden evvelkinden daha fazla yaşanan hayata bir açılış vardır. Akif Paşa’nın Tabsıra’sına gelince, rakibi olan Pertev Paşa’nın sükûtunu ve daha sonra da idamını hazırlayan jurnallerden birisi olmasına rağmen, muayyen bir tarihî vakanın -Çörçil (Churchill) hadisesinin- tam bir muhtırasıdır. Eserin üslûbu zannedildiği kadar yenilik göstermez. Tahkiye daima iyidir ve mantık silsilesi hiçbir zaman kaybolmaz. Hiddet, kin, nefret, acındırma, küçük ve zehirleyici istirdat, açık düşmanlık, bir yığın ihtiras bu yarım kalmış muhtırayı besler. 16 Akif Paşa’nın mektupları (Şeyh Müştak’a Mektup), kullandığı dille ona nesir tarihimizde çok hususi bir yer verir. Türkçe üzerinde sathî de olsa durmuş, hatta eski nesri âdeta bu iş için taramıştır. Tıbbî eserlerin başında Şânizade’nin eserleri önemlidir. Mühendishane hocalarından Hoca İshak’ın tercümeleri askerlik ile riyâzî bilgiler etrafında toplanır. Bu devirde askerliğe ait tercüme hareketinin en büyük teşvikçisi Hüsrev Paşa’dır. Garptan yapılan bu sahası dar tercümelerin yanı başında, Müslüman şark dillerinden bir yığın eser Türkçe’ye çevrilir. III. Selim zamanında Farsça’dan Burhân-ı Katı adlı lügati çeviren Mütercim Asım, daha sonra II. Mahmud’a Kamusü’l-muhît tercümesini takdim eder. Yeniliğe Doğru Buraya kadar adı geçen eserlerden ziyade, dil ve mahiyet itibarıyla daha ileriye tesir edebilen ve fikir hayatında ciddi tesiri olan iki muharrir vardır. Sadık Rifat Paşa ile Mustafa Sâmi Efendi’nin hususilikleri, cemiyet hayatında yeni bir görüşü ortaya atmaları, çok yerli nevilerin içinde olsa bile yeni bir devri açmalarıdır. Sadık Rifat Paşa’nın Müntahabat-ı Âsar’ında 12 sayfalık bir yer tutan “Avrupa Ahvaline Dair Risale” adlı yazı, bir bakıma, bir seyahatnamenin, paşanın resmî vazifesi düşünülürse , sefaretnamenin hududunu geçmez. Kendisinden evvel Avrupa’ya herhangi bir vesileyle gönderilmiş birçok devlet memurları gibi o da Viyana’da gördüklerini anlatır. Risalenin en ehemmiyetli yanı, devlet idaresindeki ıslahatı bir zihniyet meselesi olarak almasında, esas olarak insanı, onun tabiatını, hak ve ihtiyaçlarını alan ve akılcı bir devlet ve idare telâkkisini tereddüt etmeden ortaya atmasındadır. Ayrıca paşa gerek risalede gerek diğer eserlerinde “hürriyet” kelimesi üzerinde birkaç defa ısrar eder. Çocuklar için bir baba ağzından yazdığı Ahlâk Risâlesi’ne devlet memurluğunda bulunanların yapmaları gereken şeylerden bahseden bir ek ilave etmiştir. Bununla birlikte, küçük İtalya Seyahatnamesi, eski nesrin belki en sade eserlerinden biridir ve edebiyatımızda bu iklimin ilk aksi addedilebilir. Hikâye ve tasvir daima sadedir. 17 Mustafa Sami Efendi Avrupa Risalesi ile Mustafa Sami Efendi’ye, bizde Avrupa’yı, üzerinde düşünmek şartıyla görenlerin ilk safında bir yer vermek zaruridir. Onun eserinde ne mütefekkir Avrupa’yı, ne de kendi âlemimizle Avrupa arasındaki esaslı ayrılış noktalarını bulabiliriz. Manevi bakımdan ortaya koyduğu hiçbir mesele yoktur. Kitapta temas edilen birçok mesele, o zamanki ıslahat hareketlerinde ön saflardadır. İKİNCİ BÖLÜM TANZİMAT SENELERİ I ’DAN ’A KADAR seafoodplus.infoat Fermanı II. Mahmud’un tarihinde ölümü üzerine, yerine geçen Abdülmecid Han’ın zamanında ilan edilen Gülhane Hattı ile ile cemiyet hayatında yeni bir devir başlar. Bu ferman, yenileşme hareketinin ikinci zaferidir. İmparatorluk, asırlar içinde yaşadığı bir medeniyet dairesinden çıkarak, mücadele hâlinde bulunduğu başka bir medeniyetin dairesine girdiğini ilan ediyor, onun değerlerini açıkça kabul ediyordu. İdare şekline giren yenilikler, devletin yeni esaslara göre tanzimini zaruri kılacak bir dereceye gelmişti. II. Mahmud’un son senelerinde gittikçe vahimleşen Mısır meselesi, Hıristiyan tebaanın hukuki müsavatı gibi sebeplerden de kaynaklanan, memlekette gittikçe artan iktisadî alakalarının emniyetini temin edebilmek için böyle bir değişiklik isteniyordu. Başta Mustafa Reşid Paşa olmak üzere yeni nesil devlet ricali de bu fikirdeydi. Bu fermanın en önemli noktası, hükümdarın kendi hak ve salahiyetlerini sınırlandırması ve bunu yeminle teyit etmesiydi. Müslüman şark tarihinde bir hükümdar ağzından çıkan ilk taahhüttü; bir bakıma göre de keyfî idareye son veriyordu. 18 Fermanın ikinci büyük ehemmiyeti bütün hükümleriyle insan hukukunu yeni bir safhaya sokması, devletle fert arasındaki karşılıklı mükellefiyetlerin mahiyetini değiştirmesidir. İlan edilen mal, can, ırz dokunulmazlığı, ferdin haklarını en mutlak şekilde kabul etmekti. Böylece imparatorluk bir taraftan Fransız İhtilâli’nin ana fikirlerini kabul ediyor, diğer taraftan da XVIII. asırdaki Avrupa hükûmetlerini andıran iyi tanzim edilmiş bir mutlakiyet şekline giriyordu. Hakikatte, ferman imparatorluğun kendisini batıya açması, onu vücuda getiren esasları ve kıymetleri kabul etmesi demekti. 2. İstanbul’da hayatın değişmesi II. Mahmud zamanında Avrupalılaşmaya başlayan saray, genç hükümdar ve hareketin öncüsü Mustafa Reşit Paşa olmak üzere Tanzimat devlet büyüklerinin muhitlerinde başlayan yenilikler yavaş yavaş halkın arasına yayılır. Ecnebî kıyafet ve âdetlerini Müslüman halk, Beyoğlu’unda yakından görür. Garp hayatının unsurları taklit ve moda sayesinde gündelik hayatımıza girerler. Bunların yanında saray kadınlarına alaturka taganni ve sazın yanı başında garp musikisi öğretiliyor, küçük balet ve dans heyetleri teşkil ediyordu. Devlet ricalinin resmî elbisesi olarak “İstanbulin”2 icat ediliyordu. Kadın hayatı dışarıya açılır. İstanbul ve Beyoğlu’nda mücevher ticareti artar. Fakat bu hayat, israf ve yanlış adımlarıyla memleketin istikbâlini tehlikeye atar. ’da Türk maliyesi kötü bir durumdaydı. Vergilerin tanzimi yeni fermanla taahhüt edilmiş olmasına rağmen ciddi bir tedbir alınmamıştı. İltizam usulünün doğurduğu bir yığın suistimal, vükelâyı (vekiller) ve etrafındakileri lekeliyordu. Tanzimat’ın ilk seneleri, bu yeni mali usullerin doğurduğu suistimallerle doludur. 3. Yeni ve eski ’dan sonraki devrin bir özelliği de memlekette gittikçe kuvvetini arttıran bir ikiliği doğurmasıdır. En garplı yaşayış bile içinden daha çok yerli idi. Konaklarda, Ramazanlarda alaturka sofralar çıkıyor, harem devam ediyor, cariye alım satımı oluyor, saray dışarıya kadın 2 Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar Türkiye’de kullanılan, yakası kapalı bir tür erkek ceketi. 19 çırağ ediyor, yâverin yanı başında haremağası, piyano hocasının yanı başında alaturka saz ve musiki hüküm sürüyordu. Tanzimat’ın ilanına öncelik eden geniş ve tam bir fikir hayatı olmadığı için, yenilik çok dar ve tutarsız bir kadro ile işe girmiş, uzun zaman maarif meselelerini bir türlü halledemediği için de bu kadroyu bir türlü istenilen bir hale getirememişti. Adliye ıslahatının icap ettirdiği yeni tesisler ve kanunlar, eskilerin yanı başında olduğu gibi duruyordu. Bununla beraber ’dan beri kurulmaya çalışılan yeni maarif teşkilatının yanı başında eski medrese olduğu gibi yaşıyordu. Halkta eski zihniyet olduğu gibi devam ediyordu. Satha ait yenilikler şöyle böyle kabul ediliyor, fakat dinî geleneğe bağlı zannedilen müesseselere dokunulmak istenilmiyordu. Aynı zamanda ecnebi nüfuz ve rekabetinin sebep olduğu müdahaleler ve karışıklıklar yüzünden, devlet bir yığın taahhütlere giriyor ve yerine getiremediği için sağa sola üst üste tâvizat vermeye mecbur kalıyordu. 4. Reşid Paşa ve dairesi ’dan sonraki devirde, fikir yenilikleri daha ziyade belirli muhitlerden taşıyordu. Bu muhitlerin başında Mustafa Reşid Paşa’nın konağını saymak gerekir. Yetişmesi itibarıyla II. Mahmud devrinin adamı olan Reşid Paşa, Avrupa’yı yakından tanıyordu. Milletlerarası siyaseti iyi biliyor ve devlet haysiyeti fikri ile milli menfaati birbiriyle uyuşturmaya daima muvaffak oluyordu. Mısır meselesinde, Kırım Harbi’nde, Paris Muahedesi’nde memleket menfaatlerini nasıl koruduğu bilinmektedir. Devlet müesseselerinin yeniden kurulması için çalışıldığı, Avrupa ile münasebetlerin büsbütün başka şekil aldığı Tanzimat yıllarında, devletin yeni unsurlara, açık fikirli, dürüst ve iş bilir siyaset ve idare adamlarına ihtiyacı vardı. Reşid Paşa’nın büyük hizmetlerinden biri bu unsurları yetiştirmesi olmuştur. Sadık Rifat Paşa, Nuri Efendi, Sârım Paşa, Âli, Fuad, Ahmed Vefik, Ahmed Mithat Paşalar gibi Şinasi ve Ziya Paşa da az çok bu dairenin mensubu idiler. Şinasi ve Ziya Paşa, şiirlerinde Mustafa Reşid Paşa’yı överler. Fakat onun yetiştirici tarafını asıl anlatan kişi Cevdet Paşa’dır. 20 5. Devlet tesisleri ve fikir hayatı Kalemler Devlet işleri için ecnebi dili bilen gençlere olan ihtiyacın ’dan sonra artrması doğaldı. Bu ihtiyacı karşılamak için bazı tedbirler alınır. Bunların arasında ’de kurulan Tercüme Odası öncelikli olarak sayılmalı. Tanzimat devrinde Âli, Fuad, Safvet Paşaları yetiştiren bu oda, sadece ecnebi dili öğretmekle kalmaz. Yavaş yavaş yeni bir dünya görüşünün, yeni bir siyasî idealin geliştiği çok ileri bir muhit olur. Mustafa Refik, Namık Kemal, Edhem Pertev Paşa, Sadullah Paşa gibi isimler de bu muhitte şahsiyetlerini idrak ederler. Encümen-i Daniş Reşit Paşa’nın ikinci sadareti maarif ve kültür işlerine Encümen-i Daniş’in tesisi ile yeni hız verir. Darülfünun’da okutulacak dersler için lazım olan kitapların bir an evvel yazdırılmasını temin maksadıyla kurulmuş bir müessese idi. Hakikatte ise diğer Avrupa memleketlerinde olduğu gibi bizim, milletlerarası iklim ve fikir hayatıyla temasımızı sağlayacak bir akademi idi. Reşid Paşa ve Âli Paşa arasında başlayan zıtlıktan dolayı, Encümen-i Daniş uzun müddet yaşamadı. Encümen, bir taraftan Ahmed Cevdet Efendi’ye Hammer’i tamamlayacak uzun bir çalışma ısmarlar, -Cevdet Tarihi () bu teşebbüsün âbidesidir- diğer taraftan Suphi Paşa’nın İbni Haldun Mukaddimesi’ni tercüme etmesini kararlaştırır. Abdullah Molla tarafından Buffon’dan yapılan Tarih-i Tabiî tercümesi ve Fuad ve Cevdet Efendiler’in yazdıkları Kavaid-i Osmaniye kitabı da encümenin çalışmalarına ilave edilebilir. 6. Gazete, gazetecilik, makale Takvîm’den sonra ilk Türkçe gazete Cerîde-i Havadis’tir. Ahlak, ilim ve hatta edebiyat üzerine makaleler, senesinde memlekette başlayan tiyatro hayatının verdiği imkânlarla bazı piyes hülasaları neşredilir. Gazetenin nüshasında vatan sevgisi ile ilgili bir makale yayımlanır. 21 Cerîde-i Havadis, ilk numaralarından itibaren Türk yazıcılar tarafından doldurulmuştur. Bunların arasında Âli Bey ve Hâfız Müşfik’le beraber, Münif Efendi ilk safta sayılır. Cerîde-i Havadis’in rolü daha ziyade, başta “vatan” mefhumunu koymak ve buna nispeten bir de sade Türkçe eklenebilir. 7. Tiyatro ve diğer garp nevilerinin görülmesi yılları arasında memlekete giren yenilikler arasında en mühimi, o zamana kadar az bilinen bir yazı türünü tanıtması, bir taraftan umumi hayatı tanıtması, diğer taraftan gelecek nesillerin fikrî çalışmasına tesiri itibarıyla tiyatro olmuştur. Abdülmecid’in garptan gelen her şeye karşı olan merak ve sevgisi, ’tan sonra küçük bir saray tiyatrosunun inşasını mümkün kılar. Burada bazı piyeslerle, bazı opera ve operetler oynanır. Namık Kemal-Hâmid mektebinin eserlerinden çok evvel İstanbul’da romantik tiyatro ve büyük komedi, çok eksik veya değişik çizgilerle bile az çok tanınıyordu. ’ta Hoca Naum, Ermeni artistlerinden bir kumpanya kurar; bu suretle tiyatro hareketi yerlileşir ve Türkçe temsiller başlar. Fakat bir Türk tiyatrosunun teşekkülü için hiçbir ciddi devlet teşebbüsüne şahit olamayız. Garp edebî nevilerinin memlekete tam girmesi için yıllarını beklemek gerekir. Yusuf Kamil Paşa’nın yaptığı Telemaque tercümesini, garplı romanın edebiyatımızda ilk örnek kabul etmek tartışılır. Çünkü, Fenelon’un eseri, paşanın ağır ve çok şarklı üslûbunda hemen hemen bütün hüviyetini kaybeder. Ahmed Münif Efendi’nin Muhâverat-ı Hikemiye tercümesi, daha işlek ve süzülmüş bir dille Telemak’ta aranan ahlaki kıymetler üzerinde ısrar eder. Fakat en mühimi, Şinasi’nin ’da Tercüme-i Manzume adı altında yayınladığı şiir tercümeleridir. Lamartine’den, Musset’den, Hugo ve Racine’den çoğu münferit mısra ve beyitlerle yapılan bu tercümelerle garp şiiri damla damla dahi olsa memleketimize girer. Ve nihayet Şinasi’nin Tercümân-ı Ahvâl’de () tefrika edilen Şair Evlenmesi ile Türkçede ilk piyes yazılmış olur. Böylece, sonuncusu yerli olmak üzere garp hikâyesi, garp denemesi, garplı şiir ve tiyatro, dilimizde görünürler. 22 II YILLARI ’da Islahat Fermanı’nın neşredilmesiyle, bu fermanla Âli ve Fuad Paşalar, artık Reşid Paşa mektebinin talebeleri ve onun yakın iş arkadaşları olmaktan çıkarlar; Gülhane Hattı’ından daha mühim ve değiştirici bir devrin mesuliyetini kendi başlarına yüklenirler. Bu fermanla Tanzimat hareketi yeni bir devreye girer. Mustafa Paşa’nın Islahat Fermanı’nı ve Paris Muahedesi’nin ona dayanan maddelerini tenkit eden layihası, yakın tarihimizin en ehemmiyetli vesikalarından biridir. Islahat Fermanı’nın esasını, Hıristiyan tebaaya verilen siyasî haklar teşkil eder. Memlekette gelişmiş ideolojik hareketler de az çok bu fermanın etrafında teşekkül eder. Tanzimat İdeolojileri Medeniyet ve medeniyetçilik Tanzimat devrinin ilk ideolojisi medeniyetçiliktir (Batıcılık). Reşid Paşa, Âli Paşa, Cevdet Paşa, Münif Paşa, Sultan Abdülaziz türlü yazılarında, fermanlarda hep onun tarifini yapmaya çalışırlar. Cevdet Paşa, Tarih’ini medeniyet ve bedâvet hallerini mukayese ile başlatır. Ve Şinasi, Mustafa Reşid Paşa’da “medeniyet resûlü” diye bahsederek hayatımıza yavaş yavaş sızan bu mefhumu kendi nesli ve gelecekler için bir din hâline getirir. “Meşrutiyetçilik”, “İslamcılık”, “Osmanlıcılık” gibi ideolojiler çıktıktan sonra dahi, ikinci defa parlayacağı ve Fikret’te asıl şairini bulacağı Servet-i Fünûn devrine kadar fikir hayatımızı bir tarafıyla o idare eder. Sadullah Paşa’nın “On Dokuzuncu Asır” manzumesi bu nisbî kararma devrinin eseridir. Osmanlıcılık Osmanoğulları ocağının etrafında din farkı gözetmeksizin aynı haklara sahip muhtelif kavim ve milletlerin toplanmasından doğan içtimai bir heyet ideolojisi ve Islahat Fermanı’nın ideolojilerinden birisidir. 23 Âli ve Fuad Paşalar, sonradan Namık Kemal’in muhtelif makalelerinde (bilhassa “vatan” makalesi) geliştireceği ve Ahmed Mithad Efendi’nin Üss-i İnkılâb’ı ile bütün imparatorluk tarihinde kapsam altına aldığı bu ideolojinin asıl kurucularıdır. İslamcılık Abdülaziz devrindeki meşrutiyet fikrinde, bütün teklifleri İslamî esaslara bağlamak, yahut onlardan hareket etmek esası daima görülecektir. Ziya Paşa, Ali Suavi ve Namık Kemal, İttihad-ı İslam fikrini benimserler. Bu dönemde bütün zihnî gerginlikler fıkhın ve İslam hukukunun etrafındadır. YENİLİĞİN ÜÇ BÜYÜK MUHARRİRİ I AHMED CEVDET PAŞA Cevdet Paşa, Tanzimat’ın ve bilhassa Reşid Paşa devrinin benimsediği medresedir. Avrupa’ya hayran ve medeniyetçidir. Terakkiye inanır. Buna karşılık, bu terakkinin milliyetin esası gibi aldığı din ve şeriat kadroları içinde temin olunmasını ister. Örf ve âdetin muhafazasında ısrar eder. Eskiye sıkı sıkıya bağlıdır. İlk Adliye nazırıdır, ilk Darülmuallimîn müdürüdü, ilk Hukuk mektebinin açıcısıdır. Bir tereddütün adamı olan Cevdet Paşa’nın da ikilik dramı vardır. Başta Mecelle olmak üzere yeni yapılan kanunların çoğu onundur. Eserleri Tarihten hukuka, gramerden ölçülere, mantıktan belagata kadar büyük küçük bir yığın eserin sahibidir. Tanzimat’ın ilk merhalede gördüğü boşlukları doldurmakla işe başlar ve sonuna kadar böyle devam eder. Tarih-i Cevdet, kendisine encümenin kararı ile sipariş edilir, İbn-i Haldun tercümesi de o yoldan gelir. Kavâid-i Osmaniye ve Tevârihü’l-hulefa müellifidir. En büyük müverrihimiz olan Cevdet Paşa’nın Tarih-i Cevdet eseri bir tenkit eseridir denilebilir. ile arasındaki devir, imparatorluğun kökünden sarsıldığı devirdir. Tarih’in mevzuu, eski imparatorluğun son selâmet çaresi gibi görünen bir fikrin, hadiselerin yardımı ile zaferin tarihidir. Bu zaferin ilk merhalesi ’dır. İkincisi ise, 24 yenileşme hareketinin asıl kat’î ve bütün cemiyet hayatına şamil şeklini alır göründüğü , yani Tanzimat’ın ilanı olacaktır. Tarih-i Cevdet, muhafazakâr terakkici veya muhafazakâr medeniyetçi görüşüyle çok vahim bir devrin tenkidini yaparken, aynı zamanda yaşadığı devrin de tenkidini yapmış olur. Mâruzât ve Tezâkir-i Cevdet kitapları tahkiye itibarıyla Türkçenin ihmal edilmeyecek eserlerindendir. Bu eserler ne tam bir hatırat ne de tam bir hayat hikâyesidir. Devri için eşsiz bir vesika olan, Tezâkir tarihine kadar olan hadiseleri kısa kısa notlar halinde anlatır. Mâruzât, Abbülhâmid’e takdim için yazılmıştır. II MÜNİF PAŞA ’de doğan Münif Paşa, Cevdet Paşa, Şinasi ve Ziya Paşa ile aynı nesilden sayılır. İlk eseri, ’da neşrettiği Muhâverât-ı Hikemiye’dir. Bundan iki yıl sonra da Cerîde-i Havadis başmuharriri olarak görürüz. Muhâverât-ı Hikemiye, Münif Paşa’nın Fenelon, Fontenelle, Voltaire’den topladığı bazı diyaloglardan teşekkül eder. Cemiyet-i İlmiye-i Osmâniye’yi kurar; ve onun organı olan Mecmua-i Fünun’u çıkarmaya başlar. Mecmua-i Fünun tam bir mekteptir ve bizde, Fransız ansiklopedisinin XVIII. asırdaki rolünü oynar. Münif Paşa, Tanzimat hareketinin tercüme yolu ile ahlak prensiplerini münakaşaya koyan adamdır denilebilir. III İBRAHİM ŞİNASİ EFENDİ ’da İstanbul’da doğan Şinasi, yenilikleri muayyen bir istikamette toplayan ve hamleyi en muhtaç olduğumuz şeklinde cemiyete döndüren kişidir. Türkçede garp şiirinden ilk numuneleri veren Tercüme-i Manzûme’yi neşreder (). ’de Agah Efendi ile birlikte Tercüme-i Ahval’i neşreder. ’de fikir hayatımızda büyük bir yeri olan Tasvîr-i Efkâr’ı neşreder. Şinasi’nin nesri Türkçeye dil ve hayal unsuru itibarıyla sade ve şiirle bütün alakalarını kesmiş bir cümle getirir. 25 Şinasi’nin nesirde yapmak istediği anlamak için devrinde resmî kitabeti değiştirdiği herkesçe kabul edilen Reşid Paşa’ya verdiği “Kaside-i Râiyye”nin makta beyti Türkçede ilk kompozisyon dersi gibidir: Dilin iradesini başta akl eder tedbîr Ki tercümân-ı lisandır anı eden takrîr Veciz söz söylemek merakı, Şinasi’yi bazen eski nesrin yapmacığından, daha sevimsiz bir yapmacığa düşürmüştür. Şinasi’nin cümlelerinde sık sık rastlanan “ki” edatları Türkçenin bünyesine, üç asır süren İran edebiyatıyla temasın dahi gereğiyle alıştıramadığı bir ifade tarzını sokmaya çalışır. Darb-ı mesel dili ve gazete sütunu ile hitabet kürsüsünü birleştiren cümleleri vardır. Şinasi’nin şiiri, yeni dil ve yeni insan Şinasi’nin şiirimizde yaptığı yenilik, nesirde yaptığından hem daha büyük hem de daha güçlüdür. Nesirde boş bir sahada çalışıyordu fakat şiirde beş asırlık zengin, yerleşmiş köklü bir gelenekle karşı karşıyadır. Bu geleneğin arkasında ise doğrudan insan vardır. Şinasi, bu eski ağacı kökünden sarsarken, arkasındaki değerler cetvelini de kökünden sarsan adamdır. O, şiirimizde, yeni diyemesek bile çok sade bir dil aramıştır. Eski hayal sistemini reddederek yeni ve müşahhasa giden bir hayal sistemi kurmaya çalışmış, yeni bir kafiye anlayışı, ve hatta yeni bir şiir şekli getirmiştir. Öteden beri mevcut olan mesnevi şeklindeki manzumeyi muayyen ve dar vezinlerin çerçevesinden çıkararak, daha geniş mısralarla söylenmiş düz kafiyeli şiir hâline getiren odur. Şinasi divanının (Müntahabat-ı Eş’âr) mühim bir kısmı kendisi değildir. Burdaki tarih manzumeler ve eskinin devamı olan gazeller çıktığında epeyce hafifler. Beyit beyit ayrı kafiyelerle gelişen “Münacaat”, “İlahi” şiirleriyle kasideler, “Arz-ı Muhabbet” manzumesi ve “Eşek ile Tilki Hikâyesi” ile ve safi Türkçe kıt’alarla, klasik Türk şiiri ilk defa eski şekillerden çıkmış olur. Tercüme-i Manzûme ile Türkçeye garplı şiirin örneklerini getirmiştir. Lamartine’in “Souvenir” inden çevirdiği dört kıt’anın kafiye sistemi ve şekliyle, sonra da tek bir hissin derinleşmesinden doğmuş hayalleri ve örgüsüyle dilimizde ilk yeni manzumedir. 26 Şinasi, eski şiirin hayal sisteminden çıkmaya çalıştı; soyuttan somuta döndü. Kasidelerinde görülen o düz, yekpâre ve fikrin kendisi olan ifade tarzını, kendine mahsus nazım lisanını buldu. Daha sonra bu dili sadeleştirdi ve nihayet tecrübeyi daha ileriye götürerek aruzu Türkçeye, hatta evde ve sokakta konuşulduğundan daha saf bir Türkçeye tatbike çalıştı. Şinasi’nin Reşid Paşa için yazdığı kasideler, hayatımızda etrafında döneceği yeni telakkileri, hatta Tanzimat’ın vaz’ettiği esaslardan ileriye gitmek şartıyla anlatan eserlerdir. Bugün bile kullanılan “vatan şairi”, “medeniyet resûlü” gibi tabirler bize yeni bir dünya anlayışını açar. Şinasi’nin yeni insanı Reşid Paşa’dır. Şinasi’nin Müntehabat-ı Eş’ar-ı, yer yer bize yenilik duygusunu verir. Hakikatte bu kitap, asıl mânasıyla bize insanın değişmesini müjdeler. Biz orada yeni bir kâinat görüşüyle, yeni bir dil anlayışıyla karşılaşırız. Reşid Paşa kasideleri ile sadece herhangi bir vezir methedilmez, asırlardan beri sürüp giden bir ruh tembelliği sarsılır; geleneğin, müphemin dünyasından, aklın ve aydınlık düşüncenin dünyasına geçer. Şinasi’nin fikirleri ve garp tesiri Şinasi’nin birçok şiirinde “akıl” kelimesi geçer. O, insanların dünyadaki hakiki yerlerini almasını istiyordu bunun da ancak akılla mümkün olduğunu düşünüyordu. Tanzimat’ı ve onun getirdiği kanun fikrini benimseyen Şinasi garpçı ve medeniyetçidir. , , tarihli kasidelerinde ise, bu fikir daha da şekillenir ve bu kasidelerde medeniyetten bir din gibi bahseder. Reşid Paşa’yı bir peygamber gibi över. Zulüm ve esarete hücum eden Şinasi, Reşid Paşa’nın kanunu ile bu zulüm ve esaretten kurtulduğumuzu söyler. Şinasi, yeni değerler içinde aklı ve adaleti daima ön safta tutar. Şinasi’de millet telakkisi vardır. Bu düstur eski cemiyetimizdeki “İ’lâ-yı kelimetullah” idealine çok benzer. Yalnız gaye değişir. Burada gaye, insanlığın kendisine erişmektir. Şinasi burada da Fransız Büyük İhtilali’nin havasındadır. Şinasi’de önemli olan, bir vazife hissinin fert için olduğu kadar, cemiyet için de şart olmasıdır. Şinasi, garptan, herhangi bir muharrirden ziyade, bir medeniyetin ve düşünce sisteminin dersini alır. Bütün bu düşünceler XVIII. ve XIX. asır Fransa’sından gelen düşüncelerdir. Adalet, hak ve akıl esasları bu ihtilalin modasıdır. Hükümet ve halk arasındaki münasebet fikri, XVIII. asır ve bilhassa Montesquieu’dur. Nihayet bütün bu tesirlere, Şinasi’nin okuyucu üzerinde bıraktığı pozitivist intibalarla Auguste Comte’u ilave edebiliriz. 27 “Münacaat”ta bir nevi Voltaire tesiri bulmamak imkânsızdır. Korkuyu ve hatta pişmanlığı reddederek Allah sevgisiyle yetinmesi de bu kaynağa bağlanır. Şinasi’de dikkat edilecek bir diğer nokta da divanında hiç Peygamber’in ismine yer vermemesidir. Bu açıdan bizde belki de naatsız ilk divandır. Şair Evlenmesi Şinasi’nin ’da yazdığı bu tek perdelik komedisi, ’da Tercüman-ı Ahval gazetesinde tefrika edilir. Şinasi bu piyesi başlangıçta iki perdelik yazmasına rağmen daha sonra birinci perdeyi kaldırır. Piyesin konusu, iş bilir, aklı başında bir dost tarafından bir ufak rüşvetle düzeltilen, hileli bir evlendirme vakasıdır. Hemen hemen mevzusuz denecek kadar basit olan bu komedinin iki büyük hususiyeti vardır. Bir taraftan, edebiyatımıza realizmin kapısını açar, diğer taraftan da bunu yapmak için halka gider, Ortaoyunu ve meddah hikâyeleri gibi mahalli sanatlardan faydalanır. Bütün şahsiyetler hususi şive veya meslekî bir dille konuşur. Dikkat edilecek bir diğer nokta ise konuşma şeklidir. Şinasi’nin kahramanları hayatta yaşayan dille, sokağın, halkın diliyle konuşurlar. Bu sadece kelime meselesi değildir; kelimeden daha üstün, daha canlı olan söyleyiş, anlatış meselesidir. Şinasi her hâliyle cemiyetimizde “yeni insan”ın başlangıcıdır. Şinasi gazeteci Şinasi, gazetelerinde hiçbir zaman kasidelerindeki gibi cesur görünmez. Fakat, gerek Tercüman-ı Ahval’in gerek Tasvîr’in, memleketin siyasi terbiyesinde önemli bir rol oynadığı muhakkaktır. Tercüman-ı Ahval’de Şinasi evvela kendi Şair Evlenmesi’ni tefrika eder. Şinasi’nin asıl çalışma sahası Tasvîr-i Efkâr’dır. Burda, halka kendi menfaatlerini düşünmeyi, bugünün diliyle meseleleri üzerinde durmayı öğretir. “Umuma hizmet” tabiriyle cemiyetteki rolünü tayin eder. I. Mahmud devrinden sonra matbaacılığımızın ilk büyük adamı olan Şinasi, Tasvîr’de önemli makaleleriyle karşımıza çıkar. Onunla birlikte, edebiyatımıza tiyatro ile beraber gereği gibi giren nevi makaledir. Şinasi, gazetesini bir nevi mektep yapmak istediği için muntazam şekilde kitap tefrika ediyordu. 28 Bizim için “garbın aydınlığına açılmış hakiki pencere”si Şinasidir. Şiirde ve nesirde dil, yani insan onunla başlar. Eski şiiri kapatmakla kalmaz, “İlahi”si ile Lamartine tercümesi ve masalı ile, diğer tecrübeleriyle yeni şiirin kapısını açar. Tiyatro onunla gelir. Türk cemiyetinde fikir, yine onunla başlar. Namık Kemal, Ahmed Mithad, Recaizade, hatta Hâmid doğrudan doğruya ona bağlıdır. Ziya Paşa’nın ilk tercümelerinden sonraki nesri oraya bağlanabilir. ŞİNASİ’DEN SONRA YENİ OSMANLILAR CEMİYETİ Abdülaziz devri Türkiye’si ’dan sonra siyaset ve fikir hayatını altüst eden ve mücadelesinde, Tanzimat’ın getirdiği prensipleri halka doğru genişleten, bu suretle devlet eliyle yapılmış bir ıslahat hareketini, ona karşı girişilmiş içtimai bir mücadele şekline sokan bir harekete tesadüf edilir. Bu, Yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla tanıdığımız siyasî teşekkülün ortaya çıkmasıdır. ’dan sonra devlet idaresinin garip bir manzarası vardır. Mutlakiyetle idare edilen anavatana, Eflâk ve Boğdan, Sırbistan gibi milli meclisleri olan muhtariyetler tâbiidir. Aziz devrinde Mısır ve Lübnan da bunlara iltihak eder. Abdülaziz devri, israf hususunda Abdülmecid devrini geçmiştir. Abdülaziz devrinde saray ile, ona ister istemez uymak zorunda kalan Babıali, rüşvet, hediye şeklinde gizli alınan paralar mukabilinde, taviz üstüne taviz vererek bir taraftan Mısır’ın devletle olan bağlarını pamuk ipliği hâline indirmiş ve diğer taraftan memleketin daha sonra düşeceği mali buhranı ve onun neticelerini hazırlamıştı. İmparatorluk git gide çözülme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Mustafa Fazıl Paşa Siyasi hayatımızda olduğu kadar, fikir hayatımızda da önemli olan bu zeki, haris fakat müsrif devlet adamının, bizde saraya ve mutlakiyet rejimine karşı ilk aksülameli yaptığı ve Sultan Aziz’e hitaben Paris’ten yazdığı Fransızca açık mektubun, meşrutiyet fikri etrafında başlayacak olan mücadelelerin ilk beyannamesi olduğu inkâr edilemez. 29 Bu cemiyetin asıl maksadı, rejimin değişmesidir. Bu hareketin bazı siyasî şahıslar ve ihtiraslar tarafından beslenmiş olması keyfiyeti göze çarpar. Cemiyetin nüfuzlu azaları Namık Kemal, Subhi Paşazade Âyetullah, Necib Paşa torunu Mehmed Bey gibi isimlerdir. Bu gençlerin hemen hepsi devlet işleriyle yakından alakalı muhitlerde yetişmiş ve birbirlerini tanımışlardı. Siyasi ihtiras ve erişme hırsı, kendilerinde âdeta aile mirası ve terbiyesiydi. Cemiyet, bazılarının Avrupa’ya kaçmalarıyla fiilen dağılmıştır. ALİ SUAVİ EFENDİ ’da doğan Ali Suavi, halkın içinde yetişmiş bir esnaf çocuğudur. Şinasi’den itibaren hemen bütün bu devir muharrirlerimizde cami derslerine gitmek şartıyla, Arap gramerini, İslam fikriyatını, hatta hususi şekilde Farsçayı öğrenmek vardır; yalnız Suavi bu noktada kalmamış, ulema kıyafetini kabul etmiş ve ayrıca camilerde vâizlik de yapmıştır. Filip Efendi’nin Muhbir gazetesinde muharrirlik yapar. Muhbir’de Suavi, başta meşrutiyet fikri olmak üzere bir tenkit hareketine hız kazandırmıştır. Suavi’nin Mısır valisi için yazdığı meşhur benden dolayı Muhbir kapansa dahi daha sonra Londra’da tekrar açılır. Fakat Suavi, müşterek çalışmalara elverişli birisi olmadığı için belirlenen hedeflerin dışına çıkar. Nihayet, matbaada çalışan bir Rum tarafından matbaa aletlerinin çalınmasından dolayı kapanır. Suavi daha sonra Paris’te Ulum gazetesi etrafında çalışmaya başlar. Ali Suavi’nin fikirleri, tek başına alındıkları takdirde laisizmden3 milliyetçiliğe kadar imparatorluğun ve milli hayatın belli başlı bütün müessese, inanç ve değerleri üzerinde en geniş ve kökten değiştirici düşünce tecrübesidir. Suavi için İslâm âleminin son müçtehidlerinden (içtihad eden, çalışan, çabalayan) birisi denilebilir. O, kavmiyetlerin realitesine inandığı için hutbenin her milletin kendi dilinde okunmasını ister. Kur’an tercüme edilebilir fakat namaz Arapça olmalıdır. Çünkü Arapça, Arapların değil; İslam’ın dilidir. Suavi’nin getirdiği bir diğer önemli fikir, Türk tarihi ile ilgili fikirleridir. Milli tarih bakımından bir yol açıcı olmuştur. Türkçülük hareketinin bir tarafı onundur. 3 Din ile devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması. 30 Dil noktasındaki fikirlerinde de şahsi ve temkinli olan Suavi, Arap ve Fars gramerini Türkçe içinde kullanılmasına ilk itiraz edendir. Türkçenin her dil gibi, yabancı kaynaklarla zenginleştirilmesini tabii bulur fakat dilimizin güzel bir ahengi bulunduğuna ve sade kısa cümlelerle yazıldığı takdirde çok güzel neticeler alınacağına inanır. Ona göre “Türkçe”, “Osmanlıca” demek yanlıştır. “Osmanlı” kelimesi son zamanlarda bulunmuş bir “politika” tabiridir. ŞİNASİ’DEN SONRA NEVİLERİN GELİŞMESİ YILLARI ARASI I GAZETE VE GAZETE OKUYUCUSU İkinci devre, Tercümân-ı Ahvâl’in çıktığı ile Vatan yahut Silistre’nin oynandığı yılları arasındadır. Bu devirde gazete hemen hemen tek başına yeniliği idare eder. Dünya ile münasebetler kuran, bazı faydalı bilgiler veren, okumayı zaman geçirme şekillerinden biri yapan bir vasıta olmaktan çıkar. Hakiki mânasında kürsü olur. Vatan, millet, insanlık, hürriyet, hak, adalet gibi mefhumlar sık sık okuyucuya sunulur. Şinasi ve Münif Paşa’dan itibaren gazete bu devrede tefrikalarla kitapları da içine almaktadır. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Suavi, Ebuzziya Tevfik, Ahmed Midhad Efendi, hepsi gazetecidir. ’ten sonra Recaizade ile Muallim Naci’de gazetede yetişirler. Hâmid ve onun neslinden sonra gazete yetiştirici olmaktan çıkar. Gazete aynı zamanda yeni nevilerin girmesine ve yayılmasına yardım ederek yeni edebiyatın kurulmasını sağlar. Tiyatro, tercüme ve telif ilk numunelerini gazete vasıtasıyla verir. Roman nev’inin ilk numunelerini o tanıtır. Bunlarla birlikte makale, tenkit ve deneme gibi az çok gazetenin bünyesine dahil neviler girer. Böylece toplumun düşünce sahası genişler. Şinasi’den itibaren münferit şiirler gazetede neşre başlanır. O zamana kadar şairle, daima tek başına yakaladığı okuyucu arasında geçen konuşma, yavaş yavaş onunla kitle arasında bir konuşma, yahut ona bir hitap olur. Namık Kemal, “Hürriyet Kasidesi” ile kendisini 31 kalabalığın karşısında duyar. Ziya Paşa Zafername’de hiciv ve tuhaflığını hep aynı kalabalık vehmiyle geliştirir. ’te gazete, yerini kitaba bırakır. Abdülaziz idaresinin bir kararı, sahneyi de, gazeteyi de beraberce felce uğratır. Vatan Yahut Silistre bir gece de kitap olur. II ŞİİR 1. Eski şiir XIX. asrın ikinci yarısında eski şiir, kendi yolunu takip eder. Cevdet Paşa, Fuad Paşa, Zîver Paşa, Leylâ Hanım eski şiirin bilgiç, eklektik, hayata ve saraya bağlı ve çapkınca modalarını ufak tefek farklarla devam ettirirler. etrafında doğanlar da böyledir. Avrupa’ya gitmeden önce Şinasi, zihnî yaradılışına uygun kasideler yazar, Avni Bey eski şiirin karışık dil oyunlarını tekrarlar. Ziya Paşa hikemî şiirle Nedim ve Vâsıf tesiri arasında sallanır. Leskofçalı Galib’in yazdığı ilk şiirler de böyledir. senelerinde dil ve şiir arasındaki asıl mücadele Şinasi ile Leskofçalı arasındadır. Birincisi şiiri ne kadar hayata veya onun yapıcısı olan düşünceye götürmek isterse, öbürü deo kadar hayatın inkârına gider. Yenişehirli Avni Bey Avni Bey, bulduğu şiir cevherini çok çabuk kaybeden ve çok şahane edalı dil zevkinden laubaliye veya aleladenin tekrarına düşen şairlerdendir. Bununla beraber eskinin bütün söyleyiş tarzlarına sahiptir ve birkaç mısra ve beyti ile olsa dahi, kendisine kadar az erişilmiş zevk noktalarına varmıştır. Naci’ye kadar devam eden yarı mutasavvıfâne fahriye, Leskofçalı Galib ile beraber Avni Bey’de başlamıştır. Leskofçalı Galib Bey O, eski şiirde Şinasi’nin yeni edebiyat için yaptığını yapmış, şiir dilini âdeta inzibata almıştır. Sonradan Encümen-i Şuarâ adı verilen ve eski şiirin son ocağı olan zümre onun şahsı 32 ve deyiş tarzı etrafında teşekkül eder. Leskofçalı’nın mısraları çok defa ağırdır. Aruzu kullanışta Avni Bey’den daha titizdir. Leskofçalı Galib, şiiri için tasavvuf tecrübesindeki Hak ile Hak olduğu ânı seçmiş ve oradan yalnız o neşveyle yahut onun yarattığı hasretle konuşura benzer. Kâinatı kendi içinde ve nutkunda sadece cemâlin aksi ve eşyanın vahdete temessülü olan bir parıltı ve kamaşma hâline getirmekle insanı âdeta kaybeder. Bütün insan tecrübesini ortadan kaldırması, o kadar parlak şekilde kendi kendisini mutlakta idrak edişi, bizi sonuna doğru şairin otantisite’sinden (sağlamlık, doğruluk, gerçeklik) şüphe ettirir. ile yılları arasında edebiyatımızın bütün bir tarafı onun sesi ve bu sesin akisleriyle doludur. Arif Hikmet Bey ve Encümen-i Şuara şairleri Eski şiirimizin son şuara topluluğu, Leskofçalı’nın yıldızı etrafında kurulur. İlk defa yılının sonlarına doğru Hersekli Arif Hikmet Bey’in evinde toplandığını öğrendiğimiz bu şairler, Osman Şems Efendi, Lebib Efendi, Kâzım Paşa, Hoca Nâili Efendi, Halet Bey, Recaizade Celâl Bey gibi eski şairlerin yanında Ziya Paşa ve Namık Kemal gibi yeninin kavgasını yapacak şairler de vardı. 2. Yeni şiir Şinasi, çok yeni fikirleri ihtiva eden kasidesinde () , şeklin cebrettiği şartların mânayı ve dili nasıl benimsediklerini görerek, daha sonrakilerde bundan vazgeçmiş ve düz beyitler kullanmıştı. Namık Kemal, “Hürriyet Kasidesi”nde, kasidenin mahiyet değiştirdiği muhakkaktır. Fakat yeni fikri, alışılmış kalıplarla sunar. Şinasi’nin Lamartine tercümeleri yaparken yeni şekil aradığını görüyoruz (Kıt’a bünyesine riayet ederek). İkinci hamle olarak Edhem Pertev Paşa anılabilir fakat o, Şinasi kadar yeni değildir. Pek az olan tercüme ve şiirleri daima, yeni değilse bile şahsi tecrübelerdir. “Tıfl-ı Nâim” tercümesi bütün bir yeniliktir. Şekil itibariyle eski ile alâkası olmayan bir manzumedir. Recaizade, “Arz-ı Sitem” manzumesiyle üçüncü tecrübeyi yapar. Eski müseddes-terkib-i bendi, tanınmayacak şekilde değiştirir. 33 Hâmid’in Sahra’sından itibaren, Namık Kemal’in “Vaveyla” ve “Hilâl-î Osmânî” gibi manzumeleri, Ekrem Bey’in birkaç manzumesi ile doğrudan garptan alınmış şiir şekilleri de görülür. Hakikatte bu devirde, eski gazel ve kaside şeklinin çerçevesini kırmaya çok evvelden hazırlanan Namık Kemal’in, Hâmid’in tilmizleri olan şairler hep musammat şeklinde kalacaklardır. Yenilenme devri şairleri şekil gibi, vezni de değiştirme ihtiyacı duydular. İlk devirlerde hakiki bir mesele olan vezin meselesi vardı. Bu dönemde hece vezninin alınması düşünülmüştür. Eski şair nasıl çoktan beri iki veya üç dilli ise, yeni şair de çift vezinli oldu. Böylece birçok alandaki ikilik, vezinde de kendisini gösterdi. Namık Kemal aruz veznini daha ahenkli buldu. Bununla beraber heceyi modern manzumede ilk defa tecrübe eden de Namık Kemal’dir. Hakikatte vezin meselesini, ilk Türkçe aruz şairi Yahya Kemal halleder. Konular ve temler Namık Kemal Vatan yahut Silistre, Gülnihal gibi piyesleriyle yeni bir sevginin, yeni bir psikolojinin, hülasa yeni insanın kapısını açıyordu. Hâmid’in, Duhter-i Hindû’da özenilen insan tecrübesi vardır. Nasıl eski şair az çok kendi prototipi olan masal kahramanlarının ağzından konuşursa, yeni şiir de bizzat yarattığı kahramanların ağzından konuşuyordu. “Ferdin doğuşu ve lirik şiir”in değişmesini gördüğümüz yeni şiirlerde, yalnızca genç kız veya kadın edebiyata girmiyordu. Sevgi de değişiyordu. Aynı zamanda “eski hikmetten felsefi endişeye” doğru bir değişim vardır. Akif Paşa, insan talihine isyan eder. Ziya Paşa, Tercî-i Bend’de bu isyanı keskinleştirir. Ferdî hislere açılmasını romantiklerden öğrenen yeni şiir için “ölüm”, en tabii ilham mevzularından birisi olmuştur. Akif Paşa’nın mersiyesi, Recaizade’nin Tefekkür manzumesi sırrını mersiyede bulur aynı zamanda Nâbizade Nâzım, İsmail Safa, Rıza Tevfik ve Tevfik Fikret’te de devam eder. Hâmid’in Makber’inde ölüme bağlı isyan ile dinî taraf birleşir. Yeni şiirde en mühim hususlardan biri de tabiatın keşfi”dir. 34 III TİYATRO NEV’İNİN GİRMESİ VE GELİŞMESİ Yeni edebî nevi olarak tiyatro Müslüman-şark edebiyatlarının en az tanıdığı sanat nev’i tiyatrodur. Tanzimat’la memleketimize girmiş tek nevi odur denilebilir. Çünkü aradaki estetik farkına, iç nizamların ayrılığına rağmen bizde şiir ve muhtelif nevileri vardı. Ortaoyunu gibi, şahıs repertuvarı muayyen tipler hâlinde evvelden tespit edilmiş sahne oyunlarına gelince, bu an’anelerin hakiki tiyatro ile hiçbir alakası olmadığı aşikârdır. Öncesinde ufak tefek temaslar olsa bile, tiyatro ile geniş ve devamlı temaslarımızın, İstanbul’da ilk tiyatro kumpanyası olan Naum’la başladığını kabul etmek gerekir. Cerîde-i Havadis’in senesi koleksiyonunda yine tiyatro havadislerine rastlarız. Şark Kumpanyası ve Türkçe oyun, Yerli Eserler Bu devirde İstanbul’a ecnebi kumpanyaları geliyor, çok kalabalık ecnebi kolonisinin ve onları örnek alan azınlık cemaatlerin zevkini ayarladığı Beyoğlu’nda kendi dilleriyle temsiller veriyordu. Çoğu İtalyanca olan bu piyeslerin mevzularının hülasaları Cerîde-i Havadis’te çıkıyordu. Türkçe olarak sahneye konan ilk eserler, Goldoni’nin “Hâcenin Telâşı” ve aynı gece oynanan “Odun Kılıç” adlı başka bir komedidir. Bir müddet zarfında yerli oyun etrafındaki tek teşebbüs Abdülmecid Han’ın Dolmabahçe Sarayı’nda yaptırdığı tiyatro binasıdır. Şark Kumpanyası’nın açılmasından evvel milli tiyatromuz için daha mühim olan hadise, Şinasi’nin Şair Evlenmesi piyesini yazmasıdır. Fakat Şinasi’nin piyesinin oynanmasına memleketin vaziyeti ve sahnenin imkânları müsait değildi. O devirde Müslüman halk karşısında bir imam rolü bir Ermeni artiste teslim edilemezdi. Şinasi’nin sanatı, devri için fazla cesurdu. Bundan dolayı, teknik itibarıyla kendisinden sonra yazılanlardan çok üstün olan bu piyes, tesirini sahnede yapamamıştır. Moliere adapteleriyle Ahmet Vefik Paşa, yerli komediler yazan Direktör Ali Bey, Moliere tercümesi yapan Teodor Kasap, Sabr u Sebat ve İçli Kız ile Hâmid, Şinasi’nin yolundan yürüdüler. 35 senesi tiyatromuz içiz başka noktadan önemlidir. Güllü Agop tarafınfan Gedikpaşa’da Tiyatro-yı Osmânî adlı bir sahne kurulur. Ramazanında Türkçe olarak tercüme, telif, opera, operet, trajedi, komedi, hülasa oldukça zengin bir repertuvarla işe başlar. Bu repertuvarı hazırlayanlar arasında Ali Bey ve Vefik Paşa da bulunur. senesinde bu sahne ikinci bir adım atar. Güllü Agop sahnesinin etrafında Osmanlı tiyatrosunu ilerletmek için bir heyet-i edebiye kurulur. İçlerinde Namık Kemal’in de bulunduğu bu heyet, ’e kadar tiyatro tarihimizin ilk ciddi teşebbüsü olur. Ahmed Vefik Paşa’nın eserlerinden bir kısmı, Teodor Kasap ve Ali Bey’in eserlerinin, Ahmed Mithat Efendi’nin Eyvâh’ı ve Şemseddin Sami’nin Besa, Seydi Yahya ve Gâve’si ile Ebüzziya’nın Ecel-i Kaza’sının, Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre’sinin, Abdülhak Hâmid’in ilk piyeslerinin, Recaizade’nin Vuslat’ının bu ilk hamlenin ürünleri olduğu belirtilmeli. Bu ilk eserlerde muayyen bir tesiri aramak pek doğru değildir. Yalnız o zamana kadar memleketimizde Shakespeare ve Moliere’in, Goldoni’nin bazı eserlerinin yabancı dillerde veya Türkçe olarak sahneye konduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu yeni nev’in müşterek vasıflarından biri de konuşma lisanını yadırgamalarıdır. Diyalog, hemen hepsinde acemidir. Diğer taraftan insana dikkat etmemiş bir medeniyetten gelmiş olmanın bütün zaafları bu eserlerde vardır. İnsan psikolojisinin geliştirilmemesi, içe bakış,iç gözlemin (introspection) eksikliği görülür. Namık Kemal’in Celâl Mukaddimesi’nin önemi, muayyen bir tiyatro şeklini -Shakespeare dramını- müdafaa ederken, tiyatro sanatı hakkında derli toplu fikirler vermesindendir. Abdülhak Hâmid’in Duhter-i Hindû Mukaddimesi’nde açıktan açığa romantik tiyatro isteğini görüyoruz. Hâmid burada, tiyatroda günlük hayattan bahsetmenin yersizliğini belirterek açıkça tarihî zamanı ve uzak memleketleri tercih eder. Namık Kemal’de Hâmid’de tiyatroyu bir eğlence-mektep olarak kabul ederler. Moliere etrafındaki çalışmalardan sonra, garp tiyatrosunu bize en fazla tanıtanlar Hasan Bedreddin ve manastırlı Mehmed Rifat Bey’dir. Birlikte Temâşâ adlı bir tiyatro serisi kurmuşlardır. Tanzimat’tan sonraki fikir ve sanat hareketlerinin bir eksiği vardı; o da, yaklaşmak istediğimiz âlemin mahiyetini anlatan bir el kitabından dahi mahrum olmaktı. İkinci mühim nokta da Tanzimat münevverlerinin daha ziyade politik muhitlerden olması, halkla teması bulunmamasıydı. 36 IV HİKÂYE VE ROMAN İlk tercümeler ve ilk eserler Hikâye nev’inin başlaması daha sonra ve yine tercüme yoluyladır. Türkçeye nakledilen ilk Avrupaî hikâye Yusuf Kâmil Paşa’nın Telemak tercümesidir. () Daha sonra Cerîde-i Havadis’te Sefiller, Robinson Cruzoe, senelerinde Teodor Kasap’ın Monte Cristo tercümeleri görülür. Garp hikâyeleri tarzında eserler ise ’te Ahmed Mithad Efendi’nin Kıssa’dan Hisse ve Letâif-i Rivâyât’ın ilk beş cüz’ü başlar. ’te başlayıp ’te biten Emin Nihad Bey’in Müsâmeretname’si ikinci teşebbüstür. ’te Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talât ve Fıtnat’ı, ’da Namık Kemal’in İntibah romanı görünür. ’da Recaizade’nin Araba Sevdası’nı, ’de Namık Kemal’in Cezmi’si, Sami Paşazade’nin ’de Sergüzeşt, ’da Küçük Şeyler görülür. Ahmed Mithad Efendi’nin ’de neşredilen Yeniçeriler romanı Türkçede ilk tarihi romandır. ’ örf ve âdetimizde başlayan ikiliği gösteren Felâtun Bey ve Rakım Efendi, Halid Ziya’nın Nemîde romanı ile yeni hikâyenin esaslarını anlattığı Hikâye anılabilir. Bu ilk tecrübelerde ne psikoloji, ne canlı karakter, ne de etraftaki hayatı canlandırma endişesi yoktu. Fakat, vakanın terkip şekli, kahramanlarla etraf arasında kurmak istenilen alakalar, hadiseler üzerinde duruş tarzı ve bazı müşahede sızıntıları ile eski hikâyelerden de çok ayrılırlar. O devirde, “insan talihine açılış” noktasında Ahmed Midhat Efendi’nin Mihnetkeşân’ı önemlidir. Çünkü onunla edebiyatımıza yeni bir tema girmiştir. O döneme kadar fuhuşu göreneğe uyarak mahrum etmek yerine, fahişeye acımak ve derdini paylaşmak isteyen bir eser mühimdir. Acıma hissi, kökünü dinden alan bir ahlakın ötesine geçer. Bu anlamda Mihnetkeşân, bizde insanî ahlakın ilk uyanışıdır. 37 Esaret meselesi Esaretin yeni gelişen hikâyede mühim bir unsur olarak alınmasında, yabancı erkekle hür kadınlar arasındaki kaç-göçün tesiri vardır. Esirlik, o zamanki hayatımızın romanesk4 gelişmelere en müsait müessesesiydi. Ahmed Midhat ve Abdülhak Hâmid, bu macerayı kendi hayatlarında bir aile mirası olarak dinlemiş ve tanımışlardı. Müsameretname’de, Leâif-i Rivâyât’ta, İntibah’ta, Sergüzeşt’te, Zehra’da esir kadın veya erkek hikâyesi daima vardır. İlk tiyatrolarımızın çoğunun eşhasını o yapar. Ancak Edebiyat-ı Cedide romanıyla ön saftan çekilir. Aşk-ı Memnu’nun Beşir’i, bu romanın Boğaziçi manzaralarında egzotik bir çehre gibi görünür. Nabizade’nin Kara Bibik hikâyesi realist hatta natüralist bir köylü edebiyatının önemli numunesidir. V TENKİT VE DENEME Eski edebiyatımızın büyük noksanlarından birisi de, fikir tarafının kıtlığıdır. Latîfî ve Âşık Çelebi gibi “tezkire-i şuarâ”larda teknik münakaşaların örneklerini görürüz. Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk mukaddimesinde tenkit ve hükümler şahsileşir. Fakat Rönasans’tan sonraki Avrupa’da olduğu gibi üzerinde durulmaz. Tanzimat bizatihi tenkit fikrinden doğmuş bir hareketti. Onunla başlayan yeni edebiyat da ister istemez tenkide dayanacaktı. Şinasi’nin eseri, tenkidin hız verdiği bir eserdir. Hemen her makalesi içtimai bir tenkittir. Bununla beraber bu ilk devirde “Mebhusatünanha” meselesinde dil bakımından dahi olsa tenkide ilk maruz kalan Şinasi olduğu gibi muarızına verdiği cevaplarda ister istemez kendisi de tenkit yapmış oluyordu. Bu sahada ilk anılacak muharririmiz Namık Kemal’dir. “Edebiyatımız Hakkında Bazı Mülahazalar” makalesi bizde sanat ve fikir sahasında ilk ciddi teklifleri taşıyan yazıdır. Bunun yanında, kendisini bir neslin üstadı yapacak bir yığın tenkit eseri ve deneme daha verir. Celal Mukaddimesi, İntibah mukaddimesi, İrfan Paşa’ya mektub’u, Tahrîb-i Harâbât, Tâkib bunlar arasında sayılabilir. 4 Mecâzen, gerçek dışı, hayalî, duygusal 38 Kronolojik olarak düşünüldüğünde Türkçe üzerinde ikinci büyük düşünüş Ziya Paşa’nın “Şiir ve İnşa” makalesidir. Nesrimize ve şiirimize örnek olarak halk şiirini gösteren Ziya Paşa bu makaleden sonra edebiyattan ve sanattan uzun zaman bir daha bahsetmemiştir. Daha sonra yazdığı “Harâbât Mukaddimesi” ile Şiir ve İnşa arasında zıtlıklar vardır. Abdülhak Hâmid’in Duhter-i Hindû, Recaizade’nin Zemzeme mukaddimesi ile Takdîr-i Elhân’ını sayacak olursak Namık Kemal mektebinin tenkit ve denemedeki çalışmaları hülasa edilmiş olur. ŞİNASİ’NİN YANI BAŞINDA ZİYA PAŞA senesinde İstanbul’da doğan Ziya Paşa’ya şöhretini kazandıran Terci-i Bend’idir. Avrupa’daki hayatı, Hürriyet gazetesi etrafında geçer. Ziya Paşa, ikinci Tanzimat devri aydınının en tipik numunesini verir. Bütün hayatı ve eseri tıpkı devri gibi acayip bir ikilik içindedir. Ziya Paşa, bütün devri gibi hayatın her sahasına yayılmış bir tereddüdü ve anlaşmazlığı yaşar. Devrinin tamamıyla üstüne çıkmamış olması, bir yığın red ve kabulün arasında bocaladığı görülür. Bir mizacın adamı olan Ziya Paşa, devrinin adamıdır. Ziya Paşa, son büyük temsilcilerinden olduğu divan şiirinin hemen her nev’inde, gerek şekil ve nizamıyla, gerek dil ve hayal unsurlarının bütünüyle, eskinin tam devamı sayılabilecek eserler vermiştir. Şiirleri Tercî-i Bend Ziya Paşa, manzumeden manzumeye artan bir huzursuzluğun şairidir. Tercî-i Bend’in huzursuzluğunda ve insan talihi karşısındaki kötümser duruşunda, paşanın hayatındaki arızaların tesiri olmamıştır. “Tercî-i”, Ziya Bey’in genç ve gözde mabeyinci sıfatıyla her türlü ikbale namzet olduğu bir devirde, yılında yazılmıştır. “Tercî”, eskilerde birçok eşini gördüğümüz gibi, Allah’ı eserinde arayan ve insanoğlunu kâinatın içindeki hakiki yeri ile, yani gelip geçici bir hayal olarak gösteren, hayatı ebedî 39 hayatın bir hazırlığı olan bir tecrübe yapan o dinî-tasavvufî-hikemî eserlerdendir. Fakat Ziya Paşa, bu iman ikrarına, eskilerin çok defa üzerinde durmaktan sakındıkları bir yığın meseleyi kurcalamak suretiyle birdenbire yörünge değiştirir. Duaya kendiliğinden gizli bir isyan karışır ve gayesi Allah’ı bulmak olan insan talihi birdenbire “abes”le omuz omuza yürür: Sübhâne men tahayyere fî sun'ihi'l-ukûl Sübhâne men bikudretihî ya'cizü'l-fuhûl Hakikatte Ziya Paşa, ölümü kabul edemez ve ona isyan eder. Kâinatın nizamına hayrandır ama insanın kâinat karşısında acizliği onu ürkütür. Eski Müslüman felsefesinin bütün unsurlarını toplayan bir girişten sonra, arzdan hayvana, hayvandan insana geçmek üzere yaratılışın oyunu başlar. Ziya Paşa, Sünni akidenin dışına çıkarak insan aklı ile Allah’ı izaha kalkışır. Akılla imanın gizli bir mücadelesini görürüz Tercî’de. Bu manzumede korkunç bir yalnızlığın, akıl erdiremediği dehşetli ve girift bir hesabın mahkûmu ile karşılaşırız: Yârab! Nedir bu dehrde her merd-i zû-fünûn, Olmuş belâ-yı akl ile ârâmdan masûn O, aklı âciz bulduğu için inkâr eder. Yoksa akıldan vazgeçmiş değildir. Zaten bütün münakaşa da bu buhran yüzündendir. Ziya Paşa’yı en çok mustarip eden kader karşısındaki vaziyetimiz, irademize sahip olmayışımızdır. O daima insan talihi üzerine düşünecek bilhassa adalet fikrinde duracaktır. Ziya Paşa’nın bu şiiri ile, belki de ilk defa Türkçede dinî çerçeve içinde felsefi bir huzursuzluğun uyandığıdır. “Yoktur siper bu kubbe-i fîrûze-fâmda” çığlığı, hakikatte insan talihinin yeni bir tarzda duyulması ve ortaya konulmasıdır. Terkib-i Bend Ziya Paşa, Terkib-i Bend’de bir nevi sükûna varmış gibidir. “Terkib”, bütün harabat neşvesine rağmen bir polemik eseridir. Ziya Paşa’nın Babıali’ye karşı giriştiği hürriyet mücadelesinde, birkaç sene evvel geçirdiği metafizik buhran, üzerine sık dönülmekle beraber, sadece bir hareket noktası olmuşa benzer. Terkib, her şeyden evvel bir adalet fikrinin şiiridir. Ve bu yoldan daha derin bir insan duygusuna, insanlık fikrine, hatta merhamete kadar gider. 40 Böylece Ziya Paşa’nın insan düşüncesi mesuliyet fikrine varır. Onun ilhamı beyitten beyite, gazelden gazele, biraz da kafiyenin delaletiyle, her lahza tenakuza (çelişki) düşer. “Zâlimleri adlin ne zaman hâk edecektir” şeklinde şikayet eder ve ezelî adaletin tecellisini ister fakat daha sonra “Sensin eden idlâl nice ehl-i tarîkı” diyerek zulmü de, adaleti de hemen hemen ortadan kaldırır. Zafername Oldukça şiddetli bir siyasi hiciv olan Zafername, İzmit mutasavvıfı Fazıl Paşa ağzından yazılmıştır. Paşa bu kasideyi yine Âli Paşa adamlarından Karantina katibi Hayri Efendi’ye tahmis ettirir. Zafername’de düpedüz, düşmanıyla alay eden, onu yıkmak için her vesileden faydalanan bir kavga adamı vardır. Ziya paşa’nın sanat mülahazaları dışında, Zafername’nin çok kindar ve zalim bir fırça ile devrinin müşahhas bir tablosunu yaptığı inkâr edilemez. Kasidenin kendisi, bizdeki hiciv edebiyatının oldukça temiz örneklerindendir. Hakikatte Ziya Paşa, bu eseriyle ve diğer hicivleriyle garplı “satyr”i 5 edebiyatımıza getirmiştir. Mensur Eserleri Makaleleri Muhbir’deki ve Hürriyet’teki makaleleri, yine aynı çerçevede yazdığı Veraset Mektupları ile Rüyâ’sı, Mabeyn’de iken yaptığı Endülüs ve Enginizyon Tarihleri tercümeleri, kendisinden çok sonra neşredilen Emile tercümesi ve onun mukaddimesiyle oldukça mühim bir tutarda nesir eser sahibidir. Şinasi’nin nesrinden çok ayrı, şüphesiz ondan daha eski, sentaksa daha yabancı, bununla beraber daha akıcı bir üslûbu vardı. Bu makalelerden bazıları doğrudan doğruya inandığı şeyleri telkin eden yazılardır. Defter-i Âmâlim, yahut meşhur “Şiir ve İnşa” makalesi gibi yazılarında onun fikirlerine daha ziyade 5 Bir fikri, bir kişiyi, bir alışkanlığı yerip hicveden manzumelerin genel adı. 41 XVIII. asır Fransız muharrirlerinin, “aydınlık asrı” filozoflarının insan ve cemiyet hakkındaki fikirleri temeldir. Veraset Mektupları Veraset Mektupları Ziya Paşa’nın Babıali’ye indirdiği en büyük darbelerden birisi ve paşalar hakkında en kuvvetli hücumlardan biridir. Ziya Paşa bu küçük eser sayesinde bir taraftan Fazıl Paşa’nın mücadeleye razı olmasını temin etmiş, diğer taraftan bilhassa Fuad’ın mevkiini gerek padişah nazarında gerek efkâr-ı umumiyede adamakıllı sarsmıştır. Rüya Rüyâ, Veraset Mektupları’nın ve Hürriyet’teki makalelerin tenkidini, Zafername’nin hücumunu kısa ve hareketli şeklinde belki daha kuvvetle tekrarlayan küçük bir fantezidir. Uykuya daldığı bir anda rüyasında kendisini Abdülaziz’in odasında bulması ve Abdülaziz2in sorduğu sorulara verdiği cevaplar üzerine kuruludur. Zafername’nin başka bir planda eşi olan bu kitap, psikolojik vesika mahiyeti dışında, yazılış bakımından da önemlidir. Bu küçük fantezi hakikatte bir polemik eseri olduğu kadar, Türkçede ilk muvaffak hikâye de addedilebilir. Edebiyatımızda ilk defa olarak kudret karşısındaki aczin, o küçük düşme duygusunun ifadesine bu hikâyede rastlanır. Rüyâ, yeni nesrin ilk şaheseri addedilebilir. Ziya Paşa ve Edebiyatımız Ziya Paşa, edebiyatımız hakkında iki defa çok şümullü şekilde konuşmuştur. Birincisi, Şiir ve İnşa makalesidir ki paşayı saf Türkçe cereyanının en büyük yol açıcılarından biri yapar. Diğeri de bu makalede bilhassa şiirimiz için söyledikleri ile az çok tezat teşkil eden, o fikirlere temas bile etmeyen Harâbât Mukaddimesi’dir. Ziya Paşa’nın Harâbât Mukaddimesi, Namık Kemal’e karşı bir cephe alıştır. Mukaddimenin yazıldığı tarihinde Namık Kemal, Şinasi’nin eserini daha geniş bir şekilde devam ettiriyordu; Ziya Paşa ise Abdülaziz Han’a sığınmış, Magosa’ya gitmemek için 42 direniyordu. Hürriyet gazatesi muharriri, âdeta siyasî mücadelesini ve fikirlerini inkâr etmiş gibidir. Bir yönü eskiye bakan paşa için, şiirimizin Bâkî’ye kadar olan devrinde Türkçe kaba sözlerle doludur. ŞİNASİ’DEN SONRA NAMIK KEMAL yılında Tekirdağ’da doğan Namık Kemal, 22 aşında divan sahibi olmuştur. Leskofçalı Galib ile dost olan Namık Kemal’in sanatında ve şahsiyetinde tesiri vardır. Şinasi ile tanıştıktan ve eski şiirin dünyasını bıraktıktan sonra dahi Galib Bey’in şiirinden gelen tasavvufi lügat, bu şiirin dayandığı hayal sistemi ve davranışlar onda uzun zaman asıl şahsiyeti idare eden bir esas zemin gibi devam edecektir. ’de Şinasi ile tanıştıktan sonra yepyeni bir fikirler âlemine girer. Daha sonra, yenilik fikirlerini canlı tutacağı Tercüme Odası’na geçer. Tasvîr-i Efkâr’ın hemen hemen ilk sayılarında yazmaya başlar. Fakat Şinasi gazetenin başında olduğu müddetçe Namık Kemal hür olamaz. Şinasi gazateden ayrıldıktan sonra Namık Kemal, birbiri ardınca meselelere hücum eder. İlk kanat darbesi “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazâtı Şâmildir” adlı deneme olur. Genç muharrir bu yazıyı, bütün görüş kabiliyetini, vazıh düşüncesini, dikkatini gösterecek şekilde yazmıştır. Türkçede ilk defa edebiyat ve dil meseleleri bu kadar etraflı şekilde ele alınıyordu. İkinci hamle tıp tahsillerine dair olan makaledir. Arkasından cemiyet hakkındaki tenkitlerini veren “Ramazan Mektubu” gelir. Onun da Paris’teki hayatı Hürriyet gazetesi etrafındadır. yılında İstanbul’a dönen Namık Kemal, Teodor Kasap ile birlikte Diyojen adlı mizah dergisini çıkarır. İbret gazetesinin başmuharrirliğini yapmıştır. Vatan yahut Silistre piyesinin ilk temsilinden sonra yapılan tezahürlerden dolayı çalışmalara son verilerek ve İbret gazetesi de kapatılarak Magosa’ya sürgüne gönderilir. 43 Şiirleri Şinasi’den evvel Divan şairi olarak Namık Kemal yaşadığı devrin ilham itibarıyla daha ziyade yarı tasavvufi, dil ve örnek itibarıyla eklektik (seçmeci) zevkine bağlıdır. Divanının asıl örgüsünü Galib Bey verir. Galib Bey’in yüksek sesli, istiğna ile dolu, devrinden zaman zaman ve çok gizli şekilde şikayet eden, hakikatte ise hayattan istifaya benzeyen tasavvufi eseri, Namık Kemal’e onun lügatini ve üslubunu verir. Bu devirde, insandan ziyade bütün ağırlığıyla kültür ve kullanılan dile dayanan bir devir sonu şiiri ile karşımıza çıkar. Şinasi’den sonra Şinasi ile tanıştıktan sonra Namık Kemal eski şiiri bırakmaz, belki eski mısra ve manzume ile yeni fikirlerini uzlaştırmaya çalışır. Bu, yeniyi değişen muhtevada aradığı devirdir. Bu ikinci devreyi “gazelden vatanî şiire” diye adlandırmak en doğrusudur. Vatan ve heyecan manzumelerinde şair, bazen gazel ve kaside, çok defa da eski musammat şekillerini kullanır. Bununla beraber bu ikinci devre hiçte bir bütün değildir. Şiiri bırakmayan fakat eski şekillere ve bilhassa aruza da eskisi gibi inanmayan şair yeni ifade imkânlarını aramaya başlar. Üçüncü devre Namık Kemal’in şiiri Gelibolu seyahatinden sonra bir daha değişir. “Gelibolu Mektubu”nda renk ve harici âlem vardır. Gelibolu’ya gitmeden evvel yazdığı Rüyâ ise, Namık Kemal’in bundan sonraki bütün edebiyatını toplayan eserdir. Hakikatte Rüyâ Namık Kemal’de Hugo tesirinin başladığı ve muhayyilesinin tabiattan ve eşyadan gelen ihsaslara açıldığı ve kim bilir nasıl bir tesirle Avrupa’da görmüş olduğu resim ve plastik sanat eserlerinin hatırasının tazelendiği eserdir. Rüyâ, Namık Kemal’in şiir ve hayal dünyasının tetkiki için bize birçok ipuçları verir. Bu küçük eser onun, şiir ve nesir, hayal dünyasının tam değiştiği noktadır. Buradaki tasvirler daha sonra İntibah ve Cezmi’nin tasvirlerini besleyecektir. Hece vezniyle yazılmış ilk yeni şiir olan “Gece” kıtası önemlidir: 44 Geceyi görenler zanneder gûyâ Kara kan dalgalı bir ulu deryâ Kırları dağları içine almış Kabarmış kabarmış da dona kalmış “Vâveylâ” ve “Hilâl-i Osmanî” yine vatan ve güzellik ilâhesidir. Hilâl-i Osmanî şiiri ile “tecessüm” kelimesi şiire girer: Hüsn-i ezelî tecessüm etmiş Tiyatroları Namık Kemal bir yazısında edebiyat nevileri içinde en ziyade tiyatroyu sevdiğini söyler ve her şeyden evvel faydalı bir eğlence olarak tarif eder. Fakat bu eğlence fikrine rağmen Namık Kemal’in tiyatrosu bir dava tiyatrosudur. O bu eserlerde vatanperverlik, İslam ittihadı, insan hakları gibi inandığı belli başlı şeylerle cemiyetimizin kalkınması için lüzumlu gördüğü fikirlerini veya geleneklere karşı tenkitlerini tek bir nutkun birkaç ağza taksimi denilebilecek tarzda söyler. Namık Kemal’in tiyatroda sevdiği şairler Shakespeare, Hugo, Corneille’dir. Vatan yahut Silistre Namık Kemal’in hayatta iken oynanan tek piyesidir. Bu piyes, İstanbul’da küçük bir zümre arasında olsa bile uyandırdığı heyecan, sadece şaire otuz sekiz aylık bir mahpusluk hayatına mal olmamış, Abdülaziz devrinin matbuat ve yenilik karşısındaki uzun tereddüdüne son vermesine de sebep olmuştur. Vatan sevgisi üzerine yazılan bu piyes, vaka nerden mülhem olursa olsun, sahibine bir parça karakter, yaşanmış bir hayat izi vermektedir. İslam Bey, hayattan ziyade bir ahlak veya daha ağırı nasihat veya propaganda kitabından alınmış hissi verir. Piyesin etrafındaki halk heyecanı, onun devrinin ne kadar üstünde olduğunu gösterir. Vatan yahut Silistre, memleket dışında da akis bırakmış eserlerdendir. 45 Zavallı Çocuk Vatan yahut Silistre Abdülaziz’in son senelerinde vatan ve millet mefhumlarının etrafında bütün bir heyecana sebep olmuştur. Ondan biraz sonra yazılan Zavallı Çocuk, Abdülhâmid’in ilk senelerinin hissî hayatına tesir eder. Recaizade’nin Vuslat’ı ile Abdülhak Hâmid’in İçli Kız’ından, Uşakîzade’nin Bir Ölünün Defteri’ne kadar bütün bir edebiyatta bu küçük piyesin havasını buluruz. Piyesin asıl mevzuunu, XIX. Asrın en moda mevzularından biri olan anne babanın, çocuklarını kendi menfaatlerini düşünerek evlendirmelerinin felaketle neticelendiği davası yapar. Şahıslar, davanın ispatı için yaratılmışlardır. Bu eser, edebiyatımızda ve bütün hayatımızda devam edip giden neticeleriyle karşılaştığımız hissî edebiyata yol açmıştır. Akif Bey Namık Kemal’in gerek mevzu, gerek karakter itibarıyla en dikkate değer piyesi şüphesiz Akif Bey’dir. Teknikte büyük bir değişiklik olmamasına rağmen insan karşısında muharrir daha serbesttir. Akif Bey artık, sadece herhangi bir fikrin muhtelif ağızlara taksim edilmiş metih ve senası değildir; birbirine zıt yaradılışta ve düşüncede insanların, ayrı ayrı ihtirasların karşılaşmasından doğan bir vakadır. Bu eserde daha olgun bir tiyatro ve insan anlayışıyla karşılaştığımız muhakkaktır. Akif Bey’de de vatan fikri hâkimdir. Fakat hayatın ortasında ve onun parçası olarak görünür. Piyesi asıl yürüten Dilruba’nın muvaffak şahsiyetidir. Piyeslerin diğer şahısları sadece isimden ibarettir. Bununla beraber, çok acemice de olsa, Türk edebiyatının denizle ilk temasını verir. Tek bir karakterle bir eserin nasıl canlandığını göstermesi itibarıyla Namık Kemal’in eserleri içinde en ehemmiyetlisidir. Gülnihal Celaleddin Harzemşah’la beraber siyasî ve ahlakî kanaatlerini en çok anlattığı, en çok kendisi olduğu eserlerden biridir. Ayrıca hiçbir suretle ihtilali caiz görmeden sadece vatandaşlık değerleri ve insan hakları üzerinde duran bu ihtilalcinin, bir halk ayaklanmasına razı olduğu tek eserdir. 46 Bu noktadan bakıldığı takdirde piyesin kahramanlarını birer sembol addetmek mümkündür. Gülnihal, hem Shakespeare hem de Hugo tesirleri taşır. Gülnihal’in mezarlık sahnesinin Hamlet’in mezarlık sahnesi ile münasebeti bunların başında gelir. Namık Kemal’in piyesi, iç örgüsündeki hususiyetler müstesna, uzak ve yakın hatırlatmalara rağmen çok yerlidir. Gizli bir siyasî kastı olsun olmasın, o, vakası itibarıyla memleket içinde ve bilhassa Rumeli tarihini bir buçuk asır dolduran muhtelif ayan hadiselerinden birinden almışa benzer. Celâleddin Harzemşah Namık Kemal’in eserleri arasında çok hususi bir yeri vardır. Namık Kemal onu diğer piyeslerine daima tercih ettiği gibi iyi niyetini göz önünden ayırmayan münekkitleri de aşağı yukarı bu fikrini paylaşırlar. Namık Kemal’in Moğol istilasının evvela bir afet gibi coşmasını, sonrada bu asi ve yıkıcı kuvvetin bir fikir ve iman tarafından yenilmesini Celaleddin ve Emir Nevruz’un hayatlarında anlatmak istemiş olması ve bunlardan ikincisini biyografi şeklinde yazdıktan sonra birincisinden bir dram yapmış olma ihtimali vardır. Namık Kemal tarihte bağlandığı ve bahsettiği kahramanları daima dikkatle seçer. Celal’in en büyük zaafı bütün Namık Kemal tiyatrolarında olduğu gibi başlar başlamaz bir talâkat tufanı (düzgün konuşma) hâline gelen belagatindedir. İşin garibi o kadar kahraman olan Celal’in duygularından bahse başlar başlamaz alelade bir hissiliğe düşmesi ve sızlanmaya koyulmasıdır. Bu sızlanış hislerimiz üzerinde düşünmemiş bir kültürün tabii neticesidir. Ayrıca Namık Kemal’in kendisi de hissi ve teatraldir. Piyesin kadınları, büründükleri iyilik ve fazilet tülleri içinde boğulmuş gibidirler. Namık Kemal’in Celal’i sevdiği muhakkaktır. Mukaddimede bunu açıkça söylediği gibi bu sevgi yüzünden tarihî realiteleri de unutur. Celal, Namık Kemal’in en şahsi karakteridir. Onun bütün iyi ve kuvvetli taraflarıyla yazmaya çalışmıştır. Celal, bir insandan ziyade bir ahlakın canlı misalidir. Karabela Namık Kemal’in belki üslup ve kuruluş itibarıyla en zayıf eseridir. Prenseslerin halayık ağzıyla konuştuğu, halayık ve esirlerinin efendilerinin yanında bir ifade yüksekliği kzandığı 47 bu piyesin mevzuu harem ağalarının şark saraylarındaki meş’um rollerini göstermek için tertip edilmişe benzer. Konuşmalar trajedinin -çünkü mevzu trajedi mevzuudur- ifade asaletinden uzak ve bayağıdır; bu tam mânasıyla son zamana kadar devam eden yerli dramdır. Romanları İntibah senelerinin çalışma hızı içinde yazılan İntibah’ta, modern hikâyenin hudutları içinde kalmak şartıyla eski hikâyenin üslubunu yenileştirmeye çalışmakla beraber belki de bu yüzden lisan çok sadedir. Namık Kemal, bu kudretlerine sahip olduğunu sandığı bir üslupla bu romanı yazmıştır. Âli Bey’in Mahpeyker’le karşılaşması ve uykusuz geçen gece, genç kadının safiyetine inanışı, sonra onu alelâde bir zevk kadını olduğunu bile bile kabulü, Kuzguncuk2taki ev, edebiyatımızda yeni olan şeylerdir. Namık Kemal teknik anlayışsızlığıyla sık sık müdahale eder. Üslubunun parlak hayallerde donmuş hadleri canlı hayatın yolunu daima keser. Ahlakçı, şahıslara bir türlü kendileri olmak fırsatını vermez. Romanın başındaki bahar ve Çamlıca tasviri âdeta büyük mesnevilerin başındaki kasidelerin “nesib”ine benzer, hatta bizzat muharrir burada “girizgâh” kelimesini bile kullanır. Hiçbir derin ve şahsi imajın bulunmadığı bu tasvir sadece eski şiir tabiatının bir “vulgarisation”unu6 andırır. Kitapta göze ve kalbe ait bütün bir mücerret terbiyenin, eski geleneklerin arasından bir nevi reel hayata doğru gitmek arzusu vardır. Eserin bütün yükünü iki âlemin orta yerinde kalmış zihnin kendisi yüklenir. Cezmi Namık Kemal’in, İntibah’tan dört yıl sonra kaleme aldığı bu romanda, Namık Kemal’in roman telakkisi biraz daha değişmiştir. Üslubu biraz daha yumuşamış ve artık eskinin içinde yeni aramaktan vazgeçmiştir. 6 Herkesin anlayabileceği şekle koyma; basitleştirme. 48 Cezmi’nin tarihi sahnesindeki tabut hikâyesi Sefiller’de de vardır. Fakat Namık Kemal’e Hugo’dan gelen esas şey nisbî bir üslup ve konuşma rahatlığıdır. Cezmi, tarihî kadro içinde bir ideoloji romanıdır. Namık Kemal burada İslam ittihadı fikrini, vatan sevgisini, insan hakları üzerindeki fikirleriyle Celal’den sonra bir kere daha bir araya toplar. Fakat kitap bitmemiştir. Cezmi, Namık Kemal’in romantik edebiyata kendini en fazla teslim ettiği eserdir. Bu düşünceye götüren şey, Namık Kemal’in öbür eserlerinde kahramanlarını istisnaî bir talihe hazırlayan veya onu kaderin cilvelerini kabul etmek için doğmuş hissini veren hiçbir emareye tesadüf edilmemesidir. Cezmi, Namık Kemal’in Osmanlı tarihi ile iyiden iyiye meşgul olduğu yıllarda ve Celaleddin Harzemşah’taki tecrübelerden sonra yazılmıştır. Her şahıs büyük bir dikkatle, fakat Namık Kemal’in hususiyetlerinden biri olan şiddetli ifade ile tasvir edilmiştir. Cezmi’nin en büyük hususiyeti Âdil Giray’ın psikolojisi için yaptığı hazırlıktır. Namık Kemal kahramanının hayatına romantiklerin “kader” telakkisini andıran bir acılık katmıştır. Âdil Giray’ın şahsiyetinde Fransız romantizmiyle Türk mistisizmi birleşirler. İntibah bir sükût, Cezmi ise bitmemiş şeyliyle bile olsa bir yükseliş, ölümde kendisini tamamlayış romanıdır. Biyografiler ve tarih çalışmaları ’de yazdığı Devr-i İstila, Osmanlın İmparatorluğu’nun muzaffer yayılışını anlatmaya gayret eden küçük bir makaledir. Daha sonra İstanbul fethine dair Bârika-i Zafer’i yazar. Üçüncü tecrübe, Evrâk-ı Perişan’ı teşkil eden biyografilerdir. Daha sonra bu çalışmalara Kanije risalesini ilave eder. Bu çalışmalar arasında en dikkate değerleri biyografi çalışmalarıdır. yılları arasında ilk cüzü yazılan ve Devr-i İstila ile beraber, Evrâk-ı Perişan adı altında neşredilen bu biyografilere Kemal, Magosa’da ayrı bir mukaddime ile Emir Nevruz’u ilave eder. Bu biyografiler belki Namık kemal’in en olgun, onu bize meziyet ve imkânlarında en çok tanıtan eserleridir. Roman ve tiyatrolarında yapmacığa, müstear üsluba o kadar yer veren muharrir burada âdeta malikânesinde dolaşır; o kadar tabii ve rahattır. Namık Kemal hiçbir zaman onlarda olduğu kadar temiz, sade, yapmacıktan uzak bir Türkçe kullanmamıştır. 49 Namık Kemal, Osmanlı Tarihi’nde Yeniçeri isyanlarıyla XVI. asrın sonundan itibaren memlekette ilmî hayatın duruşuna çok ehemmiyet verir ve imparatorluğun yıkılışını bunlarla izah eder. Tenkit Tahrîb ve Tâkib Tahrîb (Tahrîb-i Harâbat) ve Tâkib’de (Tâkib-i Harâbât), Ziya Paşa’ya olan hiddetini görüyoruz. Eski dostunun kendisi ve uyandırmak istediği sanat ve fikir hareketi aleyhinde yazdıkları şeylerden ziyade o, eski edebiyatın yeniden canlandırılmak istenmesine kızmıştır. Paşanın yenilerden hiç bahsetmemesine kızar. Namık Kemal, paşanın mukaddimeye serpiştirdiği şiir tariflerine teker teker târiz ve hücum eder. Ona göre şairin, yaradılışın ne çeşit mucizesi olduğunu Cezmi’deki şair tasviri gösterir. Müntehabâtın “Harâbât” ismini almasını da haksız bulur. Şiir meyhane işi değil, ruh işi, ahlak işidir. Tâkib, misaller ve tashihler peşinde Tahrîb’i daha sönük olarak tamamlar. Hakikatte her şey söylenmiş ve oldukça ağır söylenmiştir. Fikirleri Namık Kemal devrini tenkit ederken onun şartlarının dışına çıkmış gibidir. Bilâkis o da Tanzimat’tır; hatta eskiyi bırakmak şöyle dursun, bazen eskinin karşısında muasırları kadar dahi hür olmayan bir Tanzimat’tır. Tanzimat bir devlet ıslahatı idi. Namık Kemal bu ıslahat hareketine kuvvet ve muayyen hareketler göstererek nizam veren bir düşüncedir denilebilir. Namık Kemal, Türkiye’de insan haklarının bayrağını ilk kaldıran adamdır. Namık Kemal, Londra’da bir taraftan mücadelesine devam ederken, bir taraftan da gazetelerinin başlığı olan Hürriyet kelimesini kendi içinde derinleştirir; onu Fransız İhtilâli’nin insanlığa getirdiği ufuk değişikliğiyle zenginleştirir. Onun eserlerinde meşrutiyet fikri, muasırlarından daha geniş bir mâna kazanır. 50 Hürriyet fikri, Namık Kemal’in Şinasi yolundan yürüyerek kendi bulduğu ufuktur. Ona göre insan hür doğar; hürriyetine taarruz, insanlığa ve ona bu hürriyeti bahşeden ulûhiyete taarruzdur. Bununla beraber Namık Kemal’de fert, dikkate değer bir fikirdir. Namık Kemal’in düşüncesi ferde ve onun iç dünyasına varır. Ona göre kanun fert olarak, devlet cemiyet olarak hürriyetimizi kefaleti altına alır. Meşrutiyet fikrinin lüzumunu söylerken Namık Kemal, yalnız insan haklarının etrafında ve nazarî düşünmez. Ayrıca bu meşrutiyet idaresini tarihî zaruretlere de bağlar. Namık Kemal, Tanzimat muharrirleri içinde iktisadî vaziyetle en çok uğraşanlardan biridir. Nesli gibi o da çok defalar kapitülasyonlar meselesine dönmüştür. Medeniyetçilik bahsinde Namık Kemal’in, vatana, tarihe, kahramanlığa, ahlâkî faziletlere dayanan milliyetçiliğinin yanı başında bir de yaşadığı devri beğenen ve cemiyet realitelerini açık şekilde mukayeselerle tenkit eden hemen hemen tam bir sistem hâlinde bir medeniyetçi tarafı vardır. NAMIK KEMAL’İN YANIBAŞINDA AHMED MİDHAT EFENDİ yılında İstanbul’da doğan Midhat Efendi’nin, gerek yetiştiği muhit, gerek hayatının ilk devrelerindeki tesadüfler eserlerini şekillendirir. ’de Tuna gazetesine muharrir, ’da da başmuharrir olur. ’te, Maarif Nezâreti’nin açtığı mektepler için basılacak kitaplar müsabakasına Hâce-i Evvel ile girer. Hemen hemen aynı zamanda Kıssadan Hisse’yi yazar. Bunları, Letâif-i Rivâyât’ın ilk hikâyeleri takip eder. ’de Bâsiret gazetesinde yazmaya başlar. yılı Ahmet Midhat Efendi için hummalı bir faaliyet ve genişleme yılıdır. O yıl İbret gazetesini idareye başlar, Namık Kemal ile tanışır, Türkçe-Fransızca çıkan Takvîm-i Ticaret gazetesinin baskısını ve Türkçe kısmının yazı işlerini üzerine alır. Midhat Efendi, Namık Kemal’in ve Yeni Osmanlılar neşriyatının kendi fikir hayatında bir merhale olduğunu Menfâ’da söyler. 51 Midhat Efendi, bütün ömrünce öğretmek için öğrenecekti. Her gittiği yerde ev ve mektebi beraber düşünecektir. Dağarcık ve Kırk Ambar Bütün Ahmed Midhat Efendi’yi okudukları ile Dağarcık’ta bulmak mümkündür. Bir taraftan yeni öğrendiği Avrupa ilmi ve felsefe tarihi ile dinî akidelerinin arasındaki o rahat, buhransız sallanışı ve pozitivist felsefenin, Lamarkizm’in7 verileriyle İslamî esasları birleştirmeye çalışması, hatta Kur’an’da, hadiste onlara dayanak araması, öbür taraftan “Teâvün ve Tenâsur”, “Fakr ü Gınâ” gibi büyük, bazı cümlelerinin cesaretiyle şaşırtıcı makalelerinde tutar göründüğü sınıf ve zümre telakkisi, muharririn hangi ufukları yokladığını gösterir. Dağarcık ve menfâda iken Mehmed Cevdet’in adı altında çıkarttığı Kırk Ambar devrin fikir hayatına tesir etmiş eserlerdir. Bu hususta bize en güzel şehadeti Fatma Aliye için yazdığı kitapta kadın romancının kendisine gönderdiği biyografik mektup verir. Menfâ Menfâ, bir nevi vaziyet tespitiydi. Hatta Mithat Paşa için kullandığı dil ve uzun metih sayfası, fikirlerindeki ayrılık üzerinde ısrar etmesine rağmen Namık Kemal için beslediği hayranlıktan bahsetmesi, onun henüz cephe seçmediğini, yahut da iktidarda bulunan tarafı darıltmak istemediğini gösterir. Üss-i İnkılâb Üss-i İnkılâb’ın birinci cildi ’de, ikinci cildi ’de çıkar. 93 Harbi’nin bilhassa sarayı müdafaa eden bir tarihi demek olan Zübdetü’l-hakayık’ın neşri bu iki cildin arasındadır. Bu itibarla her üç cilt AbdülHâmid devrinin bir tarihidir. Üss-i İnkılâb’ın ilk cildi Tanzimat’ı hazırlayan sebeplerle AbdülHâmid’in cülusuna kadar olan devrin kısa bir tenkidi, bir açıklamasıdır. Gerek Abdülaziz devrinde Yeni Osmanlılar 7 Lamarckisme: Fransız filozofu Lamarck’ın öne sürdüğü, tabiattaki varlıkların “kendiliğinden türeme” ve “canlı nevilerin bir şekilden başka bir şekle dönüşme” teorisi. 52 mücadelesinde, gerek sonradan yazılan emsali eserlerde sayılan sebepler burada bir arada toplanmıştır. Ayrıca Üss-i İnkılâb, Ahmed Midhat Efendi’nin müteakip senelerde sarayla olan münasebetini zedeleyecek şekilde hürriyet ve meşrutiyet meseleleri üzerinde ısrar ediyordu. Felâtun Bey ve Râkım Efendi Yetişmek isteyen bir adam olan Midhat Efendi, Râkım Efendi ile bir yığın kapı açar. Râkım Efendi hesaplı bir adamdır ve adı da bu mânaya gelir. Kelimenin diğer bir mânası da yazan adamdır. Bu hesap para üzerine kurulur. Küçük bütçe ve aile çerçevesi içinde saadet, alâyişsiz, oturaklı yaşayış, memnun, müreffeh ve hiçbir huzursuzluğa yer vermeyen bir hayat vardır. Hiçbir felsefi ve içtimai huzursuzluğa bu kitapta rastlanmaz. Midhat Efendi bu romanda daha ileri gider. Gelecek zamanlara kendisini tanıtacak ismi kahramanına verir. Râkım Efendi’ye verdiği “iş makinesi” adıyla kendisine verilen “yazı makinesi” adı arasındaki fark pek azdır. Bu iş makinesi çalışmaktan yorulmaz. Buna mukabil muvazenesiz ve sathî Felâtun Bey babadan kalma bütün servetini kumarda ve sevdiği kadın uğruna yemiştir. Üstelikte her an gülünçtür. Ev ve okuma saati İlk roman okuyucumuz olan Midhat Efendi, kendi ihtirasını şehirli halka aşılamıştır. Vazifeden, büyük ihtiraslardan değil orta insandaki o çok tabi kaçış hissinden işe başladı. Cemiyetimize getirdiği şey, okumaya ayrılan saattir. Ve onunla aile hayatı birdenbire değişti. Küçük ahşap evlerde lamba başındaki saatler başka bir mâna ve hüviyet kazandılar. Cemiyette ilk öğretici olan Midhat Efendi, çocuğuyla uğraşmaktan hoşlanan ilk aile babası odur. Eseri bir halk mektebi gibi başlar, bir halk ansiklopedisi gibi biter. Üslûbu meddah hikâyesine çok yaklaşan Midhat Efendi üslûbunu, romancılıkta melekesi ilerledikçe biraz daha genişletir. Çünkü hakikatte onun sanatı yoktur, melekesi vardır ve muharriri olarak belli başlı kusurlarından birisi budur. Kitap zevki meddah itiyadını okuyucuya unutturduğu gün Midhat Efendi’nin romanları okuyucuyu sıkacaktır. Roman sanatı, hangi seviyede olursa olsun okuyucuyla kitabın baş başa kalmasını ister. Fakat Ahmed Midhat Efendi, daima üçüncü bir şahıs gibi aradadır. 53 İlk romancı Ahmed Midhat Efendi hikâye ve romanda icat yahut adaptasyon yolu ile birkaç esaslı kapı açmaya muvaffak olmuştur. Çalışma tarzının zaafları ne olursa olsun yeni nev’in temelini atar. Esâret’te evvela hürriyet, sonra da acıma ve nefisle mücadele -eski harem ve cariye telakkisine karşı- ve nihayet tesâhub (benimseme, sahip çıkma) hakkının münakaşasıyla karşılaşırız. Kardeşin kardeşi sevmiş olması eski trajediye veya destana layık hakikî bir fatalite (alın yazısı, kader) unsurudur. Felsefe-i Zenân’da kadın psikolojisi zaruri olarak erkekle, erkek hodbinliği ile karşılaşır. Felsefe-i Zenân bu yüzden erkek korkusuna, erkek düşmanlığına gidecektir. Bu kitabın mühim bir yanı da, burdaki genç kızın çalışan bir kız olmasıdır. Mihnetkeşan’da devri için hakiki kanat darbesi vardır. Burda artık merhamet ve içtimai fikirler karşımıza çıkar. Bu hikâyenin kahramanı Dakik Bey okumuş yazmış bir adamdır. İyi musiki bilen, boş zamanlarında şiir yazan ve edebiyatı seven Dakik Bey, Midhat Efendi’ye yeni edebiyat hakkındaki fikirlerini söyleme fırsatı verir. Firkat’ta, Midhat Efendi’nin çocuk talihi üzerine eğildiği görülür. Çocuk talihi üzerine ilk defa eğilen romancı olan Midhat Efendi’nin bu eserinde, tek hakiki romancı sahnesi vardır. Felâtun Bey ve Râkım Efendi ile edebiyatımıza yeni bir tem gelir. Türk romanına içtimai çizgilerinden birini veren bir mesele benzerini ilk defa ortaya atar. Halid Ziya yetişip de hakiki roman başlayınca bu basit akıllı-akılsız adam hikâyesi edebiyatımızda bir zihniyet ve yeni ahlak meselesi şekline girecektir. Filhakika Ahmet Cemil ile Raci Efendi her şeyden evvel iki ayrı ahlakın adamıdırlar. Felâtun Bey ve Râkım Efendi’nin ehemmiyeti, iki nesilde tamamlanan bir temel başlangıç olmasıdır. Aynı şekilde Esaret’i, Sergüzeşt’e kadar götürebiliriz. Çengi’deki buluş daha da büyüktür. Kayıp daha esaslı olur. Cervantes’in kahramanı şövalyelik romanlarını okuyarak çıldırmıştı. Midhat Efendi Çengi’de bunu kendiliğinden bulur. 54 Macera romanları Tarihî romanların en mühimi şüphesiz III. Selim devri yenilikleriyle Kabakçı isyanını ele aldığı Yeniçerililer () Dünyaya İkinci Geliş () romanlarıdır. Hasan Mellah (), yine aynı devrin sonuna doğru vakası Mısır’da toplanan bir Akdeniz romanı sayılabilir. Fakat Midhat Efendi’nin sanatı bir fikrin romanını yapabilecek kudrette olmadığı gibi, bir devri canlandırabilecek üslup meziyetleri, muhayyile ve tarih bilgisi de onda yoktur. Bunlar devri içinde imkânsızdı. Bu itibarla karışık aşk maceralarında ve hemen çoğu yer değiştirmek olan bir hareket tûfanında harcanırlar. Macera romanlarının yanında, yine Esrâr-ı Cinayât adlı oldukça muvaffakiyetli bir polis romanı da vardır. Dürdâne Hanım romanı da, İstanbul’da telefon kullanılan ilk eser olarak zikredilebilir. () Tiyatroları Midhat Efendi’nin tiyatroları, roman ve hikâyesinin hemen hemen ayrı bir nev’in tekniğinde devamıdır. Eyvah piyes Vatan yahut Silistre’de önce oynanmıştır. Piyes iki evli Meftun Bey’in acıklı macerası, tekrar evlenme şakaları ve tavla oyunuyla hemen hemen bir vodvil havasında başlar. İkinci perdenin başında da görülen bu hafif komedi havası piyesin, hatta bütün Midhat Efendi tiyatrosunun en güzel tarafıdır. Hikâyelerinde olduğu gibi tiyatroları da mevcudu harcamakla vücuda gelir. Fakat bu ilk devirlerde örf komedisinin onu çektiği muhakkaktır. Rodos’ta yazdığı Açık Baş piyesi, kendisini aldatan ikinci karısıyla gençlik yarışına çıkan, babalık vazifelerini ihmal eden, kızını, karısının telkiniyle onun âşığının babasıyla evlendirmeye kalkan kahramanı Hüsnü Bey’le, eve efsuncu sıfatıyla giren ve üvey annenin bütün hilelerini açığa vuran genç âşığıyla uzaktan uzağa Moliere’den faydalanmak isteyen bir komedidir. Ahz-ı Sâr yahut Avrupa’nın Eski Medeniyeti (), tam bir melodramdır. Onu takip eden Hükm-i Dil (), Gönül romanından piyes hâline getirilmiştir. Çengi piyesi bu isimdeki romanının mevzuunun oldukça değişik şekilde tiyatroya naklidir. 55 Çerkes Özdenler () Midhat Efendi’nin Kafkasya hikâyelerine ve yazılarına bağlıdır. Yine aynı sene içinde yazdığı ve başına “Roman şeklinde okunmak üzere” ibaresini koyduğu Siyavuş piyesi ancak mevzuun Şehname’den alınmış olması itibarıyla mühim sayılabilecek bir eserdir. NAMIK KEMAL’DEN SONRA RECAİZADE MAHMUD EKREM BEY ’de İstanbul’da doğan Recaizade, Tefekkür’deki hatıralarında çocukluğundan bahseder. Devrin şöhretli şairleriyle birlikte Encümen-i Şuarâ’ya girer. Şinasi’den sonra, ikinci nesil olan Kemal’in yaptığı yenilik onun varlığıyla Kemal-Ekrem-Hâmid mektebi olacaktır. Ayrıca senelerinden sonra yetişenlerle kendi devri arasında asıl birleştirici çizgi odur. Servet-i Fünûn gençlerini o toplar. Eskinin içinden hiç çıkmamış olmasına rağmen edebiyatımızın şark edebiyatları karşısındaki vaziyetini ilk açıklayanlardan biri de odur. Yeni açılan mekteplerde tahsili, kalemlerdeki çalışması, üslubunun hız alması, gazetecilikle işe başlaması, mürettep denilebilecek bir divana sahip olması (Nağme-i Seher), Yeni Osmanlılar idealini bir müddet için benimseyişi hep kendinden evvelkilerin devamıdır. Fakat aradaki yedi senenin getirdiği farklar da vardır. Politikadan çarçabuk vazgeçerek yalnız edebiyata sarılmıştır. Namık Kemal ve Şinasi’de olduğu gibi Arap ve Acem edebiyatlarıyla sıkı sıkıya meşgul olmamıştır. Tanzimat ikinci neslinin yetişme tarzları üzerinde Fransız edebiyatının tesiri gittikçe artacaktır. Recaizade, ferdî duyuşların peşinde dolaşan bir edebiyatçı olarak karşımıza çıkar. Recaizade’de şiir ve sanatla bir amatör gibi meşgul oan müreffeh bir aile çocuğunun bütün hususiyetleri vardır. Servet-i Fünûn edebiyatının birçok tarafları onunla başlar. Nejat-Ekrem bu müreffeh aile ve ferdî hayat zevkinin bir yıkılış etrafında toplanmış en mânalı vesikasını verir. seneleri Ekrem Bey’in edebiyata kendisini en çok verdiği senelerdir. Atala’nın tercümesi ve piyes hâline getirilişi bu devirlerin mahsülüdür. İkinci büyük çalışma devri ilk Zemzeme’yle beraber Tâlim-i Edebiyat’ın çıkışı ile başlar ve küçük teliflerle kendisini hikâyeye vermek ister göründüğü senesine kadar devam eder. 56 ’te Servet-i Fünûn’un edebî bir mecmua olarak çıkmasını o temin eder ve birçoğu talebesi ve tanıdığı olan gençleri etrafında toplar. Fakat Araba Sevdası’nın tefrikasından sonra belki de yeni bir edebiyatın başladığını anladığı için telif hızı yine durur. Şiirleri Edebiyatımızda birdenbire başlayan santimantal8 davranış daha ziyade ondan gelir. Ekrem Bey şüphesiz lisan itibarıyla devrinin en acemi şairidir ve bu acemilik en kusursuz görünen eserlerine kadar devam edecektir. Kafiyeleri daima en kolay ve bu yüzden en zayıf kafiyelerdir. Nağme-i Seher İlk kitabı Nağme-i Seher () bu kusurları pek az gösterir. Alışılmış hayal ve fikirler sanki kendiliğinden toplanıp veznini bulur, redif tantanalı sistemiyle kafiye ihtiyacını ortadan kaldırır. Ekrem Bey’in asıl şairliği bu küçük divanda aranmalı. Bazı şekil yeniliklerinin peşindedir. Eskiyi hiçbir zaman tam mânasıyla bırakmayan Recaizade, Nağme-i Seher devrinin birçok eski tarzda şiirleri gibi dil ve hayal itibarıyla Leskofçalı’nın -yahut daha ziyade Namık Kemal’in- tesiri altındadır. Kitabın mühim bir tarafı da sonundaki nesirlerdir. Çoğu hikâyeye doğru giden bu nesirlerde yaşanması istenen çok seçkin duygular bize daha o zamandan bir çekirdek hâlinde olsa bile Recaizade’nin şiir dünyasını vermekle kalmazlar, ayrıca Tanzimat’ı takip eden bu yeni edebiyat neslinin peşinden koştuğu şeyleri buluruz. Zemzemeler Zemzeme ile Recaizade’nin şiiri ikinci devresine girer. Aradaki on bir sene içinde Nâçiz’i dolduran tercümelerin mühim bir kısmı, Mes Prisons ve Atala tercümeleri, Alfred de Musset 8 Duygulu, hassas 57 ve bilhassa Lamartine ile teması ve nihayet Hâmid’in getirdiği yenilikler vardır. Zemzeme II’deki “Nağme” manzumesi de bu kanala bağlıdır. İkinci devre şiirlerinde Recaizade, daha ziyade ferdî hayatının arızaları üzerinde düşünen ve sızlanan ‘intimiste’9 bir santimantalitenin10 şairidir. Gerek Talim-i Edebiyat’ta gerek Takdîr-i Elhân ve Zemzeme III mukaddimelerinde şiiri “his”, “fikir” ve “hayal” unsurlarına ayıran şair ilhamının asıl malikânesi olarak hislerimizin dünyasını seçmişe benzer. Zemzeme şairinin bahsettiği düşünce Lamartine’de şeklini bulan o tatlı, romantik ve hüzünlü hülyadır. Tefekkür Nejad’ın çocukluğu için yazdığı Tefekkür manzumesinin ilk kıt’ası Recaizade’nin bütün hissî davranışını verir: Düşünmeyi severim mahrem-i melâlimdir, Odur beni düşünen hâl-i iğbirârımda. Düşünmeden geçemem yâr-i bî-hemâlimdir, Odur beni anlayan hâl-i inkisârımda. Buradaki “melâl”, “iğbirar”, “inkisâr” kelimeleri Rübâb’ın bazı şiirlerinde en olgun numunesini bulacak bir estetiğin programı gibidir. Bununla beraber aşkta mersiye gibi sanatının mühim bir tarafıdır. Uzun zaman bir aşk hikâyesi yazmak istemiştir. Nejad’a ithaf ettiği Pervîz’in neşredilmiş parçalarında onun aşk şiirlerini nasıl diğer şiir nevilerine tercih ettiğini görürüz. Recaizade, edebiyatı zenginleştirmeye çalışanlardandı. Gecikmiş ve kendisinden şüphe eden romantizmle edebiyatımızda ‘intimiste’ şiir başlar. Hakiki ihtirası bulamayan şair etrafında küçük şeyleri bulur. “Kuş”, “Ariyet Kitabı Arasında Bulunmuş Çiçek”, “Kelebek”, hatta “yaban arısı”, “kuzu otlatan kız” gibi mevzular onunla edebiyatımıza girmiştir. Fakat şiir ve hisler dünyasını bu kadar zenginleştiren adam vezne hâkim değildir. Tabiata, büyük melankoliye, ölüme ve onun ıstıraplarına doğru hamleler yapar. 9 İç derinliği samimiyetle anlatan şiir. 10 Duygusallık 58 Nijad-Ekrem ’de oğlu Nejad’ın ölümü ile Recaizade’nin sanatı ikinci bir merhaleye girer. Daha Tefekkür ve Pejmürde’de , nesir ve nazım, Edebiyat-ı Cedîde’nin dilini hazırlayan şair bu edebiyatın şüphesiz mekanizması en açıkta işleyen eserini, Nijad-Ekrem’i verir. Ne Rübab, ne de Mâi ve Siyah bu mektebin iki şaheseri olmalarına rağmen Servet-i Fünûn edebiyat davranışını bize onun kadar çıplak vermez. Tam bir albüm olması istenilen ve o yüzden sayfa numarası bile konmadan basılan ve ancak ’da meydana çıkarılan Nijad Ekrem’de bütün hatıralarıyla beraber, ölen oğlunun yazıları da vardır. Recaizade bu kitapta bütün hissîliğini konuşturur. Hikaye ve tiyatroları Muhsin Bey Recaizade’nin şiirinde olduğu gibi burda da acıklı şairanenin yanı başında bir nevi yaşanmış hayatın peşinde koşuş da vardır. Muhsin Bey’in Graziella gibi dokunaklı bir aşk hikâyesi olmak arzusuyla yazıldığı aşikârdır. Hikâye tecrübesi çok az olan Recaizade’nin aşkın kendisinden ziyade, ölen sevgilinin arkasından çekilen ıstırabı anlatmıştır. Araba Sevdası Araba Sevdası’nda () Recaizade, gençlik senelerinin kronolojisini yapmak istemiştir. Hikâye, devrin alafranga taklidi için uydurulmuş anekdotlara çok benzer. Pek az Türk romanı Araba Sevdası kadar adına bağlıdır. Kitap, bir modanın ve muayyen iktisadî şartlar etrafında hemen bir lahzada teşekkül etmiş köksüz bir kalabalığın romanıdır. O senelerde moda olan Çamlıca, Namık Kemal’de İntibah’la, Hâmid’de Garam’la mevcuttur. Romanın bütün kahramanlarını, bütün devri gibi hep onun Çamlıca yollarında doludizgin dönen tekerleklerinin arasından görürüz. Kitaptaki iki ayrı Çamlıca tasviri önemlidir. Bunlardan biri Bihruz Bey’in yeni aldığı arabanın hevesiyle ve aşk ümitleriyle gördüğü Çamlıca’dır. İkincisi ise beyhude beklenen sevgilinin yokluğu arasından ve bütün o tutarsız yerli hayat realitesiyle görünür. Ve şüphesiz bu iki tasvirden sonuncusu İntibah’tan sonra atılmış büyük adımlardan biridir. 59 Arabadan sonra hikâyede en mühim yeri yalan alır. Bihruz Bey’in ilk gençlik aşkı veya eğlenme heveslisi arkadaşı Keşfî Bey’in bir yalanıyla harapolur. Recaizade’nin ve hatta o devir romanının en mühim tipi bu Keşfî Bey’dir. Bütün roman bir şakaya benzer. Hatta ölüm bile bir şakadır ve yalandır. Yalnız ağır basan bir tek realite vardır: Para işleri. İşte burada Araba Sevdası içtimai kronik olur. Çünkü bahsettiği devirde de o kadar korkunç tehditli meseleler arasında yalnız para meselesi ağır basıyordu. Dikkat edilecek bir nokta da Bihruz Bey’in henüz ve daima bir talebe olmasıdır. O, âdâb-ı muâşeret ve Fransızca mükâleme talebesidir. Tanzimat’ın da, politikanın dışında, bir nevi mektep olduğunu unutmayalım. Eserin tecrübesizliği çok sıhhatli hatta realist müşahedeli parçalarına rağmen, her ili Çamlıca tasviri edebiyatımızın tanıdığı ilk realist tasvirlerdir. Şemsâ Araba Sevdası’ndaki içtimai realizm arzusunun ne kadar geçici bir şey olduğunu bu son hikâye bize verir. Çünkü dil itibarıyla çok yeni olan Şemsâ’nın realizmi yine acıklı şairanenin etrafındadır. Eve alınıp beslenen dört yaşındaki köylü kızının hikâyesiyle biz daha ziyade Sami Paşazade’nin Küçük Şeyler’inin dünyasına gireriz. Piyesleri Tiyatrolarında Ekrem Bey, Araba Sevdası’yla hikâyede çıktığı noktaya varamaz. İlk tiyatro eseri Afife Anjelik adlı dramıdır. Vuslat, Namık Kemal’in Zavallı Çocuk’unun tesiri altındadır. Bunla beraber kendisinden çok sonra gelen Muhsin Bey hikâyesinin bir nevi ilk tasarısıdır denilebilir. Çünkü kahramanının ismi Muhsin’dir. Meşrutiyet’ten sonra neşredilen Çok Bilen Çok Yanılır komedisi Binbir Gün’den alınmış bir hikâyenin geliştirilmesidir. Bunlar dışında kendi tercüme ettiği Atala’yı tiyatro şekline sokmuştur. 60 Recaizade ve edebiyat Tâlim-i Edebiyat Bu ders kitabı ile Arap edebiyatının “bedî”, ve “beyan”ı ve “belagat”iyle ilk hesaplaşmamız başlar. Tâlim-i Edebiyat bu çerçeveyi bir hamlede kırar. Kitabın önemini fasıl başları gösterir: Efkâr ve Hissiyat, Hayâl ve Hâfıza, Hüsn-i Tabiat. Bu fasıllardan bazıları, hayâl ve özellikle de hâfıza ile zevk bahsi eski edebiyatta da mevcuttu. Fakat Recaizade’nin “sade”, “müzeyyen”, “âlî” diye üslubu üçe ayırması ve bilhassa üslup üzerinde sanatta şahsiyetin en yüksek noktası gibi durması da bize göre çok yeni bir şeydi. Ayrıca söz sanatları kısmında da tasnif yeniydi. Ekrem Bey’in ve o devrin estetiğinde o kadar mühim yer tutan şiirin his, hayal ve fikir unsurlarına çevrilmesi de bu kitapla başlıyordu. Zemzeme Mukaddimesi Zemzeme III Mukaddimesi daha ziyade kendi devrinin şairânesini bize anlatır. O, şiiri daha çok bütün hayatta mevcut bir güzellik hâli gibi tasavvur ediyor ve bunun sözle ve nazım kaideleriyle ifadelerini ayırıyordu. Sanatlar arasında mevcut yakınlıkların üzerinde, Namık Kemal’den sonra ilk defa olarak duruyordu. Ekrem Bey’in devrine en çok tesir eden tarafı şiirleriyle beraber bu öğretici kitabı ve tenkit makaleleridir. Hatta bu tesir, şiirlerine nazaran biraz daha fazladır. Çünkü onun şiiri seneleri arasında Hâmid’le beraber en çok tadılan şiirdi ve edebiyatımıza iyi kötü birçok şeyler aşılamıştı. Fakat bu şiiri bile etrafa kabul ettiren Tâlim-i Edebiyat’taki fikirler, Zemzeme III Mukaddimesi ve Takdîr-i Elhân gibi eserler olmuştur. Tercüme, telif, tenkit eserleriyle belki en sağlam ve besleyici kaynaklarından olmasa bile yeniyi aramış ve birçok modaları edebiyatımıza getirmiştir. 61 NAMIK KEMAL’DEN SONRA ABDÜLHAK HÂMİD yılında İstanbul’da bir yalıda doğan Abdülhak Hâmid’in edebiyata başladığı seneler olmakla beraber ilk tecrübeleri elde bulunmamakla birlikte Paris seyahatine kadar (), başta Mâcerâ-yı Aşk olmak üzere Sabr ü Sebat, İçli Kız ve Duhter-i Hindû piyeslerini neşreder, Sardanapal ile Nazife’yi hazırlar. Ayrıca şiirle de meşguldür. Garam, Kahbe ve Sahra’nın büyük kısımları bu devrindir. Mektuplar’da, yılındaki Paris seyahatinde geçirdiği sıkıntılı zamanlar bulunur. Nesteren piyesi ile Belde ve Sahra’nın bazı parçaları da bu seyahatin mahsülüdür. Yine Paris senelerinde Liberte adlı piyesini yazmışsa da neşredememiştir. Hâmid, Namık Kemal neslinin son halkasıdır. Şinasi ile başlayan yenilik onun eserinde ilk büyük merhaleyi kaydeder. ’dan sonra yeniliğin ikinci büyük gelişme devri olan yıllarında Hâmid, Namık Kemal ve arkadaşlarıyla ve kendisine daha yakın olan Ekrem’le beraber eserlerini verir. Vatan yahut Silistre’nin oynandığı yıl Hâmid’in ilk tiyatrosu Mâcerâ-yı Aşk neşredilir. Sabr ü Sebat, İçli Kız piyesleri Gülnihal ve Akif Bey’le aynı senelerin mahsülü, Duhter-i Hindû, Kemal’in Magosa çalışmalarıyla beraberdir. Devrini o kadar tatmin etmiş görünen Eşber, Târık gibi piyeslerin asıl çatısı olan fikir ise Namık Kemal’in sesiyle vatan havasını elektriklemişti. Hâmid, asıl çalışma devirlerinde bir tarafıyla daima Namık Kemal’i hedef tutacaktır. Vatanî şiirlerinin çoğu ondan ilham alan ve onunla yarışan eserlerdir. Hâmid birçok tecrübesini onun fikirlerini değiştirerek yapmıştır. Hece veznini kullanması, sahnede fazla ahenkten kaçınması, aruz veznini olduğu gibi kullanmaya razı olmaması gibi. Ölüm fikr-i sabiti Hâmid’in şiirlerindeki o dinî-felsefî endişe, ölüm düşüncesi etrafında gittikçe daha göze çarpan merkezleşmede babasının Tahran’daki ani ölümünün büyük payı vardır. Bu ilk karşılaşmanın onu nasıl sarstığını Hâtırât’ı bize anlatır. Bununla beraber bu ölüm fikri belki de Çamlıca köşkündeki boş mezarla başlar. Hâmid, bu boş mezarla bir nevi hikâye kahramanı olur. Filhakika bu boş mezar, ilk gençlik ve gençlik psikolojilerinde o kadar yer tutan sevgili 62 için hazırlanmış evin yerine geçer. Bu anlamda, Makber, Hâmid’in şuur altında Fatma Hanım’ın hikâyesinden çok evvel bir sembol olarak mevcuttur. Hâmid, şark şekillerinden tamamen çıkmasa bile şiirimizi bu şekillerden çıkarmıştır. O, devrinde yeni hatta modern insandı. Geleneklere karşı kayıtsızdır. Değerlerle uyuşamadığı zaman onları inkâr edebilirdi. Belde yahut Divaneliklerim, onun yaşama aşkını ifşa eder. Öbürü, Şehbal mecmuasında neşrinden evvel veya sonra gördüğü tashihler ve ilaveler ne olursa olsun, yıllarının bir nevi iç âlem defterine benzeyen ve bu hareket aşkıyla çıldıran zekâdaki hür kımıldayışı bir aşk hikâyesine nakleden Garam’dır. Çalışma şekli ve eser Hâmid, şiirlerinde eski olduğu kadar yeni, yeni olduğu kadar eskidir. Hâmid’de “dilin mutlak”ı yoktur. Onun için dil değil, üç dilden alınmış, karışık ve keyfî bir lügat vardır. Dildeki bu düzensizlik, Hâmid’in şiirini bir nevi kararsızlık içinde bırakır. Bu disipliksizlik çalışmalarında da vardır. Lirik şiirle dramı, nazım ve nesir karışık dramla manzum dramı aynı zaman içinde yürütür. Aynı dikkatleri şiir tekniği için de yapabiliriz. Aruzun hemen her veznini, heceyi, serbest nazmı, vezinsiz yalnız kafiyeli şiiri bir arada dener. Makber’e kadar onun sanatı aşikâr bir ilerleme kaydeder. Hâmid, başından itibaren şehir dışında yaşamaya mecbur kalır. Bu gurbetin ilk zamanlar onun eserine büyük faydası olduğu şüphesizdir. Sahra’nın, Belde’nin getirdikleri değişiklikler hem eğlendiren, hem sıkan ilk Paris memuriyetinin neticesiydi. Şiirimizde en ehemmiyetli ihtilali yapmış, düzensiz, kendi içinde cezr ü med hâlinde bir dille de olsa Şinasi’yle başlayan yeniliğin şüphesiz ilk büyük merhalesi olan bir eseri ortaya koymuştur. Onun sanatı eserden esere hazırlanır. Bu itibarla Duhter-i Hindû, Sahra, Garam gibi büyük ve toplayıcı eserler ne kadar ehemmiyetli ise aralarındaki küçük tecrübeler de o kadar ehemmiyetlidir. Sardanapal, arkaik mısralarıyla Garam’a hazırlıktır. Nesteren Sahra’ya, Eşber Makber’e bir yığın gizli bağla bağlanır. 63 Şiirleri Makber’e kadar Duhter-i Hindû ile Sahra arasında Sardanapal’in ve Nesteren’in tecrübeleri vardır. Bunlardan birincisinde Hâmid şehname veznini oldukça muvaffakiyetsiz mısralarla tecrübe etmiş, ikincisinde ise takti’siz heceyi fazla sürçen bir dille kullanmıştı. Bu itibarla Sahra onun asıl büyük şiir tecrübesi olur. Sahra’nın başında gelen “Hoş-nişînân” manzumesi XVIII. asır pastorallerini andıran bir kır hayatı övmesidir. “Mütehassir” manzumesi, Duhter-i Hindû’nun, zaten piyesle alakası pek sarih olmayan ve eserin içinde lirik bir not gibi kalan “Tegannüm” manzumesinin değiştirilmiş şeklidir. Sahra ile aynı zamanda yazılan veya düşünülen bu eserlerden Garam, Kahbe tek başına ayrı hikâyelerdir. Ne olduğunu bilmediğimiz Bir Yâdigâr ise belki de Garam’ın mevzuu ile alakalı bir poemdir. İşte Sahra bu romantik hikâyelerden ve kompoze eserlerden lirik şiire geçişi verir. Hâmid’in şiir anlayışı Bu devirde Hâmid, aruzun âhengini hafifletmek ve eski şiirdeki mısra yekpareliğini (tek parça) bozmak ister. Hâmid, nesre benzeyen bir şiirin peşindedir. “Mütesâdif” manzumesiyle bu mısra anlayışı daha genişler ve eski mısraı daha derinden yıkmaya çalışır. Daha sonra bu tecrübe büsbütün vezinsiz şiire kadar gider. Belde Şair burada asırlık şekilleri, şiirin ayrılmaz unsurları sanılan mazmunları, her biri Asya’nın bir köşesine ve bir an’anesine bağlı kelime ve hayalleri ilhamından tamamıyla atmışa benzer. Dil bile bir an için imalelere ve terkiplere rağmen kendisini bulmuş görünür. Türk şiirine birdenbire yabancı bir memleketin semt, eğlence yerleri, tiyatroları, meşhur muganniyelerin, artistlerin, eğlence kadınlarının adları girer. Yarı alay ve yarı kızdırma, meydan okuma arzusunun ilham ettiği mısralar birbirini takip eder. 64 Dikkat edilecek noktalardan birisi de, bir şiir kitabından çok tam XIX. asır modası genç, eğlence düşkünü bir hariciye memurunun hatıra defterine benzeyen, zevkle yapılan masrafı beraberce düşünen bu manzumelerde dilin sade Türkçeye doğru gidişidir. Sahra Şinasi’den sonra dilde ilk yenilik hamlesiydi. Belde bu hamlenin geniş ve daha dağıtıcı devamıdır. Sahra ve Belde’de daha çok Lamartine ve Musset’nin uzak tesirleri sezilir. Fakat Hâmid’in garp şiiriyle teması hiçbir zaman mısraın iç yapısına tesir etmeyecektir. Denilebilir ki, onun şiirinin tekniğine daha ziyade piyes çalışmaları hâkimdir. Garam İlk yazılışından kırk yıl sonra neşredilen bu romantik poemde hazırlanış senelerinin Hâmid’ini, düşüncelerini ve sanatını bütünüyle bütünüyle görmek mümkündür. Garam, her şeyden evvel şairin iç dünyasının, birbiriyle henüz kaynaşmamış ilaveler ve özenmeler hâlinde olsa bile, bir çeşit fihristidir. Garam’ın arkaik dili ve bozuk mısra yapısı Hâmid’in üsluplarından biridir. Gerek Sahra’nın manzumesinde gerek Kahbe ve bu poemde tiyatro terbiyesi ve özenişi ilk planda gelir. Poem, bir ara deliliğe kadar giden bir gençlik aşkı ve kıskançlık buhranının hikâyesidir. Hâmid’in ta kendisi diyebileceğimiz bir kahramanı vardır. Bu çocukça dram ve manzume, içtimai fikirlerin yanı başında biraz da Makber’in ilk müsveddesidir. Metafizik endişe Hâmid, Allah’ı bir problem gibi alır. Ölümü, Allah fikriyle uyuşmaz görür. Ya nedir ölmek fenâ bulmak mıdır? Yoksa cismen münkalib olmak mıdır? diyerek Makber’deki “büyük değişiklik” fikrine girer. Bununla da kalmaz, Makber’in esaslı temlerinden biri olan kaybolma korkusuna da bu şiirde rastlarız. Garam’dan Makber’e geçen şeyler yalnız mezar, ölüm ve yaratılışın sırrı ve insan talihi karşısında şairin huzursuzluğu değildir. Bazı ruh halleri ve hatta bir sabit fikre benzeyen temalar, ruhî fobiler de umumi 65 şeklinde bir taslak addedebileceğimiz bu eserden asıl poeme ve onun serpintisi olan şiirlere. Ölü’ye ve Hacle’ye geçerler. Hazîne-i Evrak’taki şiirler Hâmid’in ilhamı senelerinde yeni bir hamle yapar. Bu, evvela Hazîne-i Evrak, sonra da Güneş mecmuasındaki şiirlerin devridir. İlk neşrettiği manzume, “Zaman Birkaç Hitab”, doğrudan doğruya Garam’dan alınmış bir parçadır. Fakat Hazîne-i Evrak’ın sayısında çıkan “Münacat”la birdenbire Garam’ın seviyesini aşan bir coşkunlukla onun gizli temlerinden biri olan dinî-felsefi meselelere gireriz. İnsan şartlarına isyan başlar bu mısralar ile başlar. İnsan şartlarını geçmek, meleklere imrenmek, hatta melekleşmek arzusu Hâmid’de daima görülecektir. “Münacat”ta Makber’in belagat oyunlarına kadar bütün bir teknik hazırlığı görürüz. Hindistan’da yazdığı “Külbe-i İştiyâk”, “Kürsî-i İstiğrâk” ve “Zamâne-i Âb” ve Bunalar Odur’daki manzumelerle Hâmid romantik şiire biraz daha yaklaşır. Hâmid bu manzumelerle asıl olarak derinden işleyen ahenk ve ledünnîlik bulmuştur. Sahra’dan ve onu takip eden tecrübelerden sonra ilk büyük merhale bunlardır. Daha sonra Makber ve ona bağlı şiirler bu ilhamda üçüncü merhale yapacaklardır. Bunlar Odur Makber’le aynı yıl neşredilen Bunlar Odur’da yine tabiattan gelen unsurların hâkim olmasına rağmen bu üç şiirin ne havasını ne de olgunluğunu bulabiliriz. Hint manzarası ve ferdî dram ağır basar. Tabiatı sanatın başlıca kaynağı olarak alır. Bu devrin bütün lirik eserlerinde dış âlem üstündür. Şiirimizin öteden beri tabiat karşısındaki duruşunu değiştirmiş, bu manzumelerin bütün bir neslin yüzünü yeni bir âleme çevirmiştir ve Cenab’daki, Fikret’teki peyzajı hazırlamıştır. Aruzdaki mısra yekpareliğini kırılması, konuşma hususiyetlerini şiire ilk defa bu manzumelerle ve Hâmid’le girdiğini, mitolojik hayal ve isimleri Türkçeye onunla geldiğini belirtmek gerek. 66 Makber dairesi Makber Hâmid’in şiirlerinde “inşâ” mevzuu vardır. Onun şiiri birinden öbürüne halka halka genişler. Sahra’nın halkasının yanı başında, belki biraz sonra Garam’ın, ondan sonra da Makber’in halkası genişler. Fatma Hanım’ın acıklı sonu Hâmid’deki tohumun gelişmesine hizmet edecektir. Zaten daha hastalık zamanlarında, sakınılmaz felâketin sezişleri şiirini kaplamış gibidir. Ölüm XIX. asrın başında, romantizmin tesiriyle hemen her edebiyatın belli başlı temlerinden biri olmuştu. Romantizmin klasik terbiyedeki akıl ve mantığın hakimiyetine karşı getirdiği ferdîlik, Allah fikrinin din çerçevesinden çıkışı yeni bir panteizmdi. Bir taraftan sanatkârı duyuşlarında serbest bıraktığı gibi öbür yandan da cemiyet ve tabiat kanunlarına karşı isyana sevk etmişti. Denilebilir ki şiir ve insanlık romantizmle felsefi bir devire girdi. Mersiye birdenbire şiire geçti. Bu kendisini duyularına bırakmış insan için tabii bir şeydi. Bir bakımdan şiir terbiyesini garp ve Fransız romantiklerinden yapan Hâmid için burada Lamartine, Musset ve bilhassa Hugo örnek olacaklardı. Makber sadece bir mersiye değildir. O felsefi düşünceyle mersiye unsurunu bir arada yürüten bir eserdir. “Ölü”den ziyade “ölüm”ün kendisiyle doludur. Makber’in hareket noktası, bir “hiç”in veya bir şüphenin muhafazası olarak gösterilen “mezar”dır. Mezar, Hâmid için bütün sırları kendisinde toplayan bir sırdır. Manzume, düşünceleri, şüpheleri, iman ve tereddütleri ve inkârlarıyla, isyanları, teslimiyetleri, birbirini takip eden ruh hâletlerinden oluşur. Manzumenin başında Allah’a inandığını biliyoruz fakat Hâmid, Allah’ın idrak edilemeyecek bir sır olduğuna kanidir. Makber’in en güzel tarafı çığlıklarıdır: Kaldım mı demişti yolda bir gün Hindistan’ın denizlerinde! … Cânânın o günkü hâli eyvah, Eyvâh benim bu günkü hâlim! … 67 Ölü Ölü, Makber’in daha sakin bir devamıdır. Onda Makber’i vücuda getiren unsurların çoğunu bulamayız. Her an mezarını terk etmeye hazır hayalet yoktur, buna karşılık onun mezarda olduğu fikri de şairi bırakmaz. Burada da isyan vardır: Makber’de olduğu gibi ölüm realitesi ile Allah fikri uyuşamaz ve yine onda olduğu gibi, hatta daha iyi geliştirilmiş bir şekilde aklın, Allah’ın hakikat ve mahiyetini idrakteki biçareliğinden şikâyet eder. Hacle Hacle bu silsilenin bir sene sonra neşredilen üçüncü halkasıdır. O kadar yakın olduğu Makber ve Ölü’de ölenle beraber ölmemeyi kendisinde affedemeyen şair burada, tabir caizse, psikolojik bir ihaneti hikâye eder. Fikir, dışarıdan bakılırsa, yaşayan güzellikle, hatıra güzelliğin bir zihinde ve bir hayatta mücadelesine benzer. Hakikatte ise, Hâmid’de sık sık tesadüf edilen mezar ve beşik antitezinin arasında bir dramdır. Hacle, dil ve ifadede ötekilerden daha tutarsız ve daha ihmalcidir. Türkçenin zevkine uymayan alafranga mısralar bu manzumede başlar. Son manzumeler Hâmid’in ’den sonra neşrettiği ilk büyük manzume Bâlâdan Bir Ses’tir. () Hâmid’in el yazı fotoğraflarıyla çıkan bu küçük kitap, şairin eserine hiçbir yenilik ilave etmediği gibi onun diğer eserlerinde zaman zaman vardığı kudrete de erişemez. Metafizik endişeye belli başlı cevaplar getirmesi itibarıyla önemlidir. “Ben”den ziyade “bütün”lerin macerasını düşünen Hâmid, Bâlâdan Bir Ses’ten daha önce başladığı İlhan ile onun zeyli olan Turhan trajedilerinin kahramanlarının ağzından konuşur. Diğer yandan, Hugo ile geniş süette münasebette bulunduğu eser şüphesiz budur. Validem ve öbür manzumeler Bu manzumelerde kendine mahsus bir Allah anlayışıyla görünen Hâmid diğer yandan Müslüman akideye sâdık kalacaktır. Tayflar Geçidi’nde Dante’ye Muhammed’in hak peygamber olduğunu kabul ettirecektir. 68 Bu eserler içinde Validem zayıf şekline, karışık diline rağmen Balkan Harbi’nin acılarıyla ferdî bir acıyı karıştıran, geçmiş hayatı diriltmeye çalışan ilhamı ile, kuvvetini yazıştan ziyade tasavvurun güzelliğinden alan bir not teşkil eder. “Devrân-ı Muhabbet” şiiri kıvamsız zevkine, dil kayıtsızlığına rağmen Hâmid’in yeniden kozmik ilhamını elde etmeye çalıştığı eserlerdendir. Tiyatroları İki yol arasında Hâmid’in ilk piyesi oynanmak için yazmadığı başlığının altında “Tiyatro şeklinde hikâye” ibaresiyle ilan edilen Mâcerâ-yı Aşk’tır (). Konusunu XVI. asırdan alan ve hemen hemen bütün Müslüman Asya’da geçen bu ilk gençlik eserinde Hâmid, İran seyahatinin taze hatıralarıyla belki de yeni yeni okumaya başladığı Hayrullah Efendi Tarihi’nde öğrendiği şeyleri toplamıştır. Sabr ü Sebat piyesinin yazılmasında Vefik Paşa’nın rolü malûmdur. Paşa, edebiyatı seven genç akrabasına Şinasi’nin Durûb-ı Emsâl-i Osmâniye’sinden bazılarını alarak eserlerinde kullanmasını tavsiye etmiştir. Hâmid, darb-ı mesellerle ve halk ifadeleriyle doldurduğu bir piyeste ve onu takip eden İçli Kız’da () az çok yerli hayata, hatta yer yer daima bir komedi çeşnisinde kalmak şartıyla yaşayan insana varabilmişti. Sabr ü Sebat () Rumeli’de bir paşa konağında başlayıp Paris’e kadar giden iyi tanzim edilmemiş vakasıyla, İçli Kız, melodram entrikasıyla ve tabanca ile bitişine rağmen Şinasi’den sonra yerli insanı yakalamak uğrunda ilk büyük tecrübedir. Hâmid’in bu çalışmaları sadece ilk bakışta görülen bir komiği yakalamakla kalmaz, cemiyet meseleleriyle de az çok alâkalıdır. Her iki piyeste ihtiyar erkeklerin yersiz aşk ihtirasları üzerinde durur. Ayrıca Sabr ü Sebat baba ile oğlu; İçli Kız, üvey anne ile kızını karşılaştırır. İçli Kız’ın bir hususiyeti de veremin Finten’den evvel bu piyeste yer almasıdır. Gariptir ki dil itibarıyla Hâmid bu piyeslerde hem muasırlarından hem de sonra yazacağı piyeslerden daha üstün, daha yenidir. Yine bu iki piyeste iç sahne kullanmak şartıyla âdeta Shakespeare tiyatrosu tekniğini kabul eder. Fakat asıl kuvvetli tarafları manyak erkek tiplerinin bulunuşudur. 69 Duhter-i Hindû ve romantik tiyatro Hâmid, burada realist edebiyatı bir kalemde mahkûm etmekle kalmaz, açıktan açığa romantik, egzotik veya tarihî tiyatroyu ister. Dikkate değer bir nokta da Hâmid’in tiyatrodan bahsederken vaka üzerinde tek mesele gibi ısrar etmesidir. Hâmid’de Shakespeare tiyatrosunun, yahut ondan romantiklere geçen tiyatronun birçok unsur ve hususiyetlerini bulmak mümkündür. Bunlara, piyeslerinde tabiat üstü âleme verdiği yeri de ilave etmelidir. Sardanapal, Zeynep, Finten, İbni Mûsa, İlhan ve Turhan, hayalî unsurların bolluğu ile hususiyet kazanan eserlerdir. Zaman noktasında Hâmid maziyi ve hatta tarihîyi, hiç olmazsa tarihimsiyi tercih eder. Müslüman Arap ve Endülüs tarihi, Türk ve Yunan, Kadim Şark (Sardanapal ve Eşber) bu geniş eserin mühim bir kısmını besler. Mâcerâ-yı Aşk ile Zeynep, Hâmid’in ilk gençlik seyahatine bağlıdır ve tâ Hint’e kadar uzanan eski kültürümüzdeki şarktan gelir. İlhan ve Turhan, XV. asır Türk âlemini alır. Duhter-i Hindû Hindistan’dır, Finten İngiltere’dir. Bu suretle tarih ve yabancı memleket zevkiyle bu esere romantizm zaruri olarak girer. Üçüncü devre Bu romantik tiyatro anlayışı ilk devirlerde doğrudan doğruya klasik tiyatrodan alınmış mevzularla beslenir. Filhakika Târık’la İbni Mûsâ istisna edilecek olursa Zeynep ve Finten’e kadar olan devirde yazdıkları, klasiklerde az çok yakın örneği bulunan eserlerdir. Az çok Namık Kemal’in getirdiği temler üzerinde duran bu çalışmalardan sonradır ki birdenbire Hâmid’in tiyatrosu daha ferdî ve felsefi diyebileceğimiz mevzulara girer. Finten, İlhan ve Turhan’ın meseleleri klasik tiyatrodan alınmış piyeslerin meselelerinden daha çok ayrıdır. Bu son ikisinde Hâmid, insan iradesini inkâra kadar girer. Bu eserlerin Makber devrinden sonra yazılmış olduğu unutulmamalı. Böylece şiirini değiştirmiş olan ölüm, tiyatrolarını da değiştirir. Hâmid Târık’ta devrinin siyasî ve içtimai bütün meselelerine temas eder. Hâmid’in tiyatrolarında mevzuu nasıl dallandırıp budaklandırdığını gösteren eserler arasında İbni Mûsâ başta gelir. Fakat İbni Mûsâ’nın asıl dikkat edilmesi gereken önemi, nesrindeki değişikliktir. Eserin ilk yazılış tarihi göz önünde tutulursa bu nesir hakikaten yenidir. Eserde nükteli, dokunaklı, zarif olmaya çalışan mükâlemeler, şişkin ve parlak cümlelerle dolu uzun hitabeler, 70 yenilikten başka bir gaye gözetmeyen ifade tarzları bulunmakla beraber, tabii ve keskin jestli konuşmalar da vardır. Hâmid’in piyesleri arasında İlhan ve Turhan’ın yazılış itibarıyla diğerlerinden ayrı bir yeri vardır. Vakalarını XVI. asır sonu Türkiye’siyle Orta Asya Türk tarihinden alan bu iki eserin asıl mevzuu insan talihindeki abes duygusudur. Hâmid daima inanan adam kalmış olmasına rağmen hayır ile şer ve irade meselelerinde daima bir tezadın, akla sığmayan bir tarafın mevcut olduğunu da saklamamıştır. İşte Makber’in ve Ölü’nün yazıldığı devirden başlayan bu düşünce asıl kemalini İlhan ve Turhan’da ve onları devam ettiren diyaloglarda bulur. Turhan, İlhan’ın devamıdır. ESKİ İLE YENİ ARASINDA MUALLİM NACİ EFENDİ ’de doğan Naci, Recaizade ve Hâmid’le nesil arkadaşıdır. Eserlerinde de onlara yakın bir taraf vardır. Bu taşralı gence sade yasının kapısını açan şüphesiz Midhat Efendi’dir. Naci’nin yenilik aleyhindeki mücadelesi Ziya Paşa’ya bağlanır. Naci, Midhat Efendi’nin çıkardığı Tercümân-ı Hakikat’e şiirlerini gönderiyordu. Kendisini birdenbire seven Recaizade ve Namık Kemal’le aralarında muharebe başlamıştı. Ayrıca yeniler kendi aralarında yazdıkları mektuplarda ondan bahsediyorlardı. Naci, Hâmid’in tesirindedir ve daima ona yetişmek ister. Bu devirde eskiyi kuşkulandıran yalnız Hâmid’dir. Naci yeniliğe düşman değildi. O sadece iki kutbun arasında kalmıştı. Bir taraftan Beşir Fuad’la başlayan realizm davasına katılıyor, öbür yandan Şeyh Vasfî Efendi ile müşterek eser neşrediyordu. Şiirleri Naci’nin yeni tarzda yazdığı şiirler Tanzimat’tan beri peşinde koşulan sadeliğin ta kendisidir. Zaman zaman gösterdiği sağlam nazım kudretine rağmen, lügat itibarıyla dili zannedildiğinden çok karışık olan Naci, muhayyile denen şeyden de hemen hemen 71 mahrumdu. “Kuzu” manzumesinin safdil realizmi bize Naci’nin yeni tarz şiirleri için ipucu verir. Fakat muhayyileden yoksun olan Naci’nin, hemen nesre düştüğünü belirtmek gerek: Ettikçe letâfetin temaşa … Gördükçe mevâki-i latîfe cinsinden mısralar devrin gazete nesrinin ta kendisidir. Naci’yi asıl hüviyetiyle yakalayabilmek için onda şahsiyetin merkezi gibi görünen “yalnızlık”, “gurbet” ve “küskünlük” imajlarını aramak lazımdır. Naci, Şinasi’den sonra vezinle dil arasındaki münasebet üzerinde duran ilk adamdır. Kemal ve Hâmid aruz ile hece arasında mütereddit idiler. Naci ise aruzu tek alet olarak kabul ediyor, onu kullandığı Türkçenin bünyesine uydurmaktan başka çare olmadığını düşünüyor, garba yetişmek hevesinde o kadar değişen ve altüst olan dile bir karar vermeye çalışıyordu. Tevfik Fikret, İsmail Safa, Nâbizade Nâzım gibi şairlerin nazmında gördüğümüz olgunluk, hatta ustalık, doğrudan doğruya Naci’de başlar. Çok geniş nefesli mısralara ve onların rahat bölünüşüne bu devirde hemen hemen yalnız onda rastlarız. Fakat asıl tesirini yeni tarz eserleriyle yapmıştır. Hugo’dan yaptığı tercüme ile (Ateşpare’deki “Bir Küçük Çocuğun Kabri Üzerinde Muharrerdi” manzumesi) Fikret’e “Sis” manzumesinin şeklini hazırlamıştır. “Köylü Kızların Şarkısı”, o senelerde moda olan operetlerden birisi için yazılmış bir şarkı olduğu tahmin edilebilir. Mensur eserleri ve dil Naci’nin nesri şiirine nazaran daha dağınıktır. Doğrudan doğruya dinî eserlerin dışında ahlâkî, Arap ve Fars edebiyatlarının tanınmış güzelliklerini yaymaya çalışan tercümeler, küçük muhasebeler, eski edebiyatı gözden geçiren ilk tenkit denemeleri, makaleler, alelâde toplama eserleri, garp şiirinden ve nesrinden yapılmış tercümelerle bu nesir, devrin bütün bir tarafını doldurur. Lügat-ı Naci, Mekteb-i Edep, Esâmî, Istılahât-ı Edebiye, Mecmua-i Muallim bu türden eserleridir. 72 Naci’nin dil karşısında, devrine nazaran çok dikkate değer bir duruşu vardır. Ona göre dil, kendi müstakil hayatı olan müstakil bir varlıktır. Her devrin kendine mahsus bir dil zevki olduğunu söyler, edebiyat tenkidinin bu yolda yapılmasını ister. Naci hakikaten devrine nazaran Türkçeyi bulan ve ona inananlardandır. Lügat ve grameri tamamlamaya çalışan adamdır. Therese Raquin tercümesi bitmemiş bir tercümedir. Naci’nin eserleri arasında önemli bir yeri vardır. Zola’ya uyunca Naci’nin dili birdenbire değişir. Namık Kemal’den sonra - Cezmi’nin dili- ilk defa bu eserde Türk cümlesi fiil bağlanışlarından kurtulmuş görülür. Dilin üslubuyla tam uyuştuğu bir tercümedir. Mehmed Muzaffer Mecmuası kadar Naci’yi anlatan başka bir vesika bulunamaz. Bu küçük ve dağınık olan kitap, onun şark ile garp arasında bocalayışını gösterir. Ömer’in Çocukluğu da birkaç noktadan Mehmed Muzaffer Mecmuası’na bağlanır. Bunların başında terbiye hakkındaki fikirleri gelir. Ömer’in çocukluk hatıralarında bu terbiye ve öğretme bahsi mühim bir yer tutar. Ezhâr-ı Efkâr, Şeyh Galib’in bir biyografik romanı gibi başlar ve sonra birdenbire büyük şairin baba dostu Vahid Efendi’nin oğlu Âzade Galib Efendi’nin, Şeyh Galib’in verdiği adla Mehmed’in hikâyesi olur. Naci, Mektuplarım’ın bazı parçalarında eski kültüre ve Fransız veya şark edebiyatlarına yahut kendi mazisine getirdiği alakayı şehrin hayatına çevirmeye çalışır. Onun Şehzadebaşı kahveleri için yazdığı bazı parçalar edebiyatımızda ilk şehir kronikleridir ve denebilir ki bu küçük denemelerle Ahmet Rasim’i hazırlar. Şiir ve nesrinin dışında, onun dilci tarafı devrine asıl tesir eden tarafıdır. 73

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir