orhan oktay kimdir / Dört kişi parkta çektirmişiz Ben, Orhan, Oktay, - Lise Türkçe

Orhan Oktay Kimdir

orhan oktay kimdir

kaynağı değiştir]

yılında Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la birlikte Garip adlı şiir kitabını yayınladı. Bu kitapla birlikte şairin tarzının önceki dönemine göre daha tutarlılaşmış ve gelişmiş olduğu düşünülür.[79] Kanık, kitabın önsözünü kendi yazdı ve şiir hakkındaki düşüncelerini açıkladı. Bu önsöz Garip akımının manifestosu kabul edilir.[73] Orhan Veli, o günlerin aydınlarının şiir anlayışı sebebiyle kendisine "garip" gözüyle baktıklarını açıklamıştır. Akımın adının da bu bakış açısından geldiği sanılmaktadır.[36] Garip akımı kendisinden önceki şiir anlayışına bir tepki olarak doğdu.[36] Kanık ve arkadaşları Ahmet Haşim'in eserlerini, Nâzım Hikmet'in toplumcu şiirlerini ve hececileri reddetmişlerdi.

Şair bu dönemdeki şiirlerinde klasik uyak düzenini ve vezni kullanmadı. Ona göre hakiki şiir için vezin ve kafiye mutlak gerekli olan şeyler değildi.[73] Kanık, kafiyeyi reddetse de düzensiz ses yinelemelerine sık sık başvurdu ve onlara anlam vurgusunu oluşturan temel bir işlev yükledi.[80] Eserleri incelendiğinde sanatçının ses yinelemeleri, sözcük öbeği yinelemeleri, söz dizimsel yinelemeler, ek yinelemeleri ve dizelerin aynen yinelenmesi gibi tekrarlara başvurduğu görülebilir.[81]

Garip dönemi şiirlerinin bir diğer ortak özelliği ise Orhan Veli'nin konuşma dilinin doğallığını, sokak Türkçesini ve hatta halk argosunu eserlerine taşımış olmasıydı.[82] "Kılıksız", "cıgara", "ıspanak", "rakı", "Hitler", "boyacı sandığı" gibi sözcükler kullanan şairin Kitabe-i Seng-i Mezar isimli şiirinde kullandığı "nasır" kelimesi büyük tartışmalara sebep oldu.[80] Kanık, böylece hem divan hem de halk şiirinde egemen olan romantizm anlayışını da yıkmış oluyordu.[83] Öte yandan teşbih ve istiareyi terk ettiği için şiirinde yalın bir dil ortaya çıktı.[84] Orhan Veli'nin Garip hareketiyle getirdiği yeniliklerin diğer ikisi ise Türk şiirinde öteden beri soyut olarak dile getirilen evrensel hümanizmin yerine somut ve belirgin bir hümanizm koyması ve belirli kişileri hedef alan taşlama geleneğini ilk kez bir şair olarak kendisine yöneltmesiydi.[83]

Orhan Veli, o günlerde kişisel şiirler yazdığı kadar sosyal konulara da eğildi[36] ve dar görüşler ile törelerin gülünçlüğünü alaylı sözcükler kullanarak anlatmaya çalıştı.[82] Ayrıca, şairin hece ve sözcük bakımından boyutunu ve şiirdeki sayısını azaltarak dizenin şiirdeki egemenliğini ortadan kaldırdığı da söylenir.[85]

Garip sonrası[değiştir kaynağı değiştir]

Kanık, daha sonra, Ankara'ya giderek PTT Umum Müdürlüğü, Telgraf İşleri Reisliği, Milletlerarası Nizamlar bürosuna girdi.[28] Şair, Ankara'ya döndükten sonra eski arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le tekrar bir araya geldi ve bu üçlü, benzer tarzda şiirler yazmaya başladı. yılında, Nahid Sırrı Örik'in şiirlerini yayınlatmaları önerisinin ardından, Varlık dergisinde Orhan Veli'nin, Oaristys, Ebabil, Eldorado, Düşüncelerimin Başucunda isimli şiirleri yayınlandı.[30] Dergide, Orhan Veli ve arkadaşları edebiyat dünyasına şöyle tanıtılmıştı:[31]

Varlık'ın şiir kadrosu yeni ve kuvvetli genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda dört şiirini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir. Gelecek sayılarımızda onun ve arkadaşları Oktay Rifat, Melih Cevdet ve Mehmet Ali Sel'in şiirimize getirdikleri yeni havayı daha iyi belirtecektir.

Bu ilk şiirlerini, bir kısmı Mehmet Ali Sel mahlasını taşıyan diğer şiirleri takip etti. - yılları arasında Varlık'ın yanı sıra İnsan, Ses,Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik dergilerinde şiirleri ve yazıları basıldı.[32] Orhan Veli, bu dönemin ilk yıllarında yazdığı şiirlerin şekli, yapısı ve içeriği dolayısıyla hece şairi olarak kabul edildi. yılından sonra ise hem Kanık hem de Anday ve Horozcu yeni tarzda şiirlerini yayınlamaya başladılar.[33]

yılında, arkadaşı Melih Cevdet Anday'la birlikte araba kazası geçirdi. Bu olayın sonucunda yirmi gün komada kaldı.[32] Kazanın sebebi, Anday'ın sürdüğü arabanın Çubuk Barajı tepesinden aşağı yuvarlanmasıydı. yılının Mayıs ayında Garip seçkisi yayınlandı. Bu kitapta şairin yirmi dört şiirinin yanı sıra Melih Cevdet'in on altı, Oktay Rifat'ın ise yirmi bir şiiri yer aldı.[34] Kitabın içindeki şiirler kadar ses getiren önsözünü ise Orhan Veli yazdı.[34] Bu kitap sonradan Birinci Yeni olarak da anılacak Garip akımının başlangıcı oldu.[35] Garip akımının kurucuları olan Kanık, Horozcu ve Anday, radikal bir tutumla kendilerinden önce gelen hececilerin ve Ahmet Haşim'in şiirleriyle, Nâzım Hikmet'in toplumcu-gerçekçi şiirlerini reddettiler.[36] Kitaptaki şiirler ve önsöz edebiyat dünyasında büyük tartışmalara sebep oldu. Özellikle Orhan Veli'nin yazdığı "Yazık Oldu Süleyman Efendi'ye" mısrası üzerinde duruldu. Bu mısrayı kimileri tenkit ederken[III], kimileri çalıntı olduğunu iddia etti.[IV][36] Bir diğer grup ise Türkçede yazılmış en güzel dizelerden biri olduğunu söyledi. Bu münakaşalar sonucunda mısra çok popüler oldu,[36] hatta Nurullah Ataç'ın deyişi ile "vapurlara, tramvaylara, kahvehanelere kadar" girdi ve bir deyim niteliği kazandı.[37] Orhan Veli'nin "Yazık oldu Süleyman Efendi'ye" kadar meşhur olarak gündelik dile giren bir diğer dizesi ise Ahmet Haşim'in "Göllerde bu dem bir kamış olsam" mısrasını hicvetmek için yazdığı "Rakı şişesinde balık olsam" idi.[V][38][39][40]

Şair, PTT'deki görevinden askerlik sebebiyle senesinde ayrıldı. yılına kadar Gelibolu'nun Kavak Köyü'nde askerliğini yaptı.[29] Bu dönemde sadece altı şiiri yayımlandı.[34] yılında teğmen rütbesiyle terhis oldu ve Millî Eğitim Bakanlığı'nın Tercüme Bürosu'nda çalışmaya başladı.[29]Fransızcadan yaptığı çeviriler bakanlığın klasikler serisinden yayınlandı.[29] Şair Şubat 'te Vazgeçemediğim isimli şiir kitabını, Nisan 'te ise Garip'in sadece kendi şiirlerini içeren ikinci baskısını çıkardı.[34] Bu kitapları yılında yayımlanan Destan Gibi ve 'de basılan Yenisi takip etti.[41]

seçimlerinden sonra Hasan Âli Yücel'in Millî Eğitim Bakanlığı görevinden ayrılması sonucunda Yücel'in kurduğu Tercüme Bürosu da önemini yitirdi. Kısa bir süre sonra Kanık istifa etti. İleriki yıllarda ayrılışına neden olarak Reşat Şemsettin Sirer'in bakan olmasından sonra oluşan baskıcı havadan rahatsız olmasını gösterdi.[41][42] Bu istifanın sebebini Orhan Veli'nin memuriyete uyum sağlayamaması olarak yorumlayanlar da oldu.[43] Ayrılmasının ardından Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde denemeler ve eleştiriler yazdı. 'de La Fontaine'nin masallarını Türkçeye çevirdi, Ulus gazetesinde Yolcu Notları'nı yayınladı.

Bakanlıktaki değişimin ardından kendisiyle benzer durumda kalan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino, Necati Cumalı, Sabahattin Eyüboğlu, Oktay Rifat ve Melih Cevdet gibi arkadaşlarıyla buluşmaları sonucunda yılı sonunda bir dergi çıkartmaya karar verdiler.[34] Masraflarını Mahmut Dikerdem'in karşıladığı Yaprak isimli bu dergi on beş günde bir yayınlanıyordu.[44] Dikerdem'in yardımlarına rağmen derginin sahibi ve yazı işleri müdürü Orhan Veli'ydi. Bu yüzden zaman zaman ortaya çıkan para problemleriyle kendisi ilgilendi ve dergiye devam edebilmek için paltosunu satmak zorunda bile kaldı.[34] Son sayıyı yayınlayabilmek için ise Abidin Dino'nun kendine hediye ettiği resimleri elden çıkardı.[34] İlk sayısı 1 Ocak 'da çıkan, Cahit Sıtkı Tarancı, Sait Faik Abasıyanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Külebi gibi yazar ve şairlerin eserleri yayınlanan Yaprak, 1 Haziran 'ye kadar 28 sayı yayınlandı.[29]Yaprak'la birlikte Orhan Veli'nin şairliğinin yanı sıra fikir adamlığı yönü de ortaya çıktı. Şairin yaklaşan seçimlerle ilgili fikirleri bu dergide yayınlandı. Ayrıca, Melih Cevdet ve Oktay Rifat'ın toplumsal şiirleri de Yaprak'ta yer buldu. Aynı günlerde Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet, Nâzım Hikmet'in hapishaneden çıkartılması için açılan kampanyaya katılarak üç gün açlık grevi de yaptılar.[45] Orhan Veli, Yaprak'ın yayınlandığı yılı boyunca Nasreddin Hoca hikâyelerini şiirleştirdi, Karşı isimli son şiir kitabını yayınladı ve Charles Lamb'ın uyarladığı Shakespeare'in Hamlet ve Venedik Taciri isimli eserlerini Şehbal Erdeniz'le birlikte Türkçeye çevirdi.[46][47]

Ölümü[değiştir

İlk çocuk doktoru Orhan Oktay'ın 94 yıllık yaşam öyküsü

94 yıllık yaşam öyküsünü Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlatan Dr. Orhan Oktay, eğitim yıllarından bahsederken Larnaka- İstanbul arasındaki uzun yolculuğu, babasının ona yaptırdığı ve taşımakta zorlandığı tahta bavulu, memleket hasretiyle bindiği gemi Kıbrıs’a yaklaştığında burnuna vuran portakal çiçeği kokusu da hatırladı.

Türkiye’deki ihtisas döneminde kızamık, dizanteri, verem gibi birçok salgın hastalık gördü, genç bir uzman olarak ’de döndüğü Kıbrıs’ta da zor koşullara, imkansızlıklara, fakirliğin, savaşın ve göçün çocuklara verdiği zarara tanıklık etti.

Hadiseler başladığında yatıracak yer bulamadıkları için hasta çocukları kısa bir süre Dr. Fazıl Küçük’ün evinde tedavi ettiklerini, o yıllarda çok fazla anormal doğumlar, hatta açlıktan ölen çocuklar gördüklerini söyledi.

Çocuk bakmanın zorluğunu baba olduğunda anladığını söylen Dr. Orhan Oktay, uzun ve sağlıklı yaşam için “Yaratılış… Genetik yapı…” dedi.

Yakın zamana kadar tıptaki gelişmeleri abonesi olduğu İngiliz ve Amerikan mecmualardan takip ettiğini söyleyen “Artık okumak zor geliyor…” diyen Dr. Orhan, şimdiki doktorların her bakımdan kendilerinden önde olduğunu, aşıların çocuk hastalıklarının önlenmesinde önemli rol oynadığını söyledi, aşılar sayesinde hekimlerin artık karşılaşmadığı hastalıklardan söz etti.

Dr. Oktay, “Bizim zamanımızda kötü beslenme, açlık vardı. Şimdiki çocuklar aşırı beslendiği için zayıflamaya çalışıyor. Bana göre çocuklar fazla şımartılıyor, annelerine- babalarına bağımlı yetiştiriliyor. Eski aile bağları ve saygı yok. Kültür öyle oldu. Halk değişti, nesiller değişiyor…” dedi.

“EN GÜZEL YILLARIM GİRNE’DEYDİ”

Dr. Orhan Oktay, ’de Salih-Tevhide Oktay çiftinin 3 çocuğundan biri olarak Boğaziçi’nde (Lapathos) doğdu. Öğretmen olan babasının tayini nedeniyle ilkokulu Girne’de okudu. Orada geçirdikleri zamanı “En güzel yıllarımdı…” diyerek anlattı.

“Şimdi kapalıdır ama büyükçe bir okulumuz vardı. Hilmi Damdelen’in de olduğu öğretmenimiz vardı. Babam öğretmenim olmadı ama anısı olanlar onu sert biri olarak hatırlar.”

PREMATÜRE BEBEKLERE SICAK SU ŞİŞESİ

Erken doğan bebekleri koyacağımız kuvöz yoktu. Ben tıbbiyedeyken prematüre bebekleri kuluçka makinesindeymiş gibi ampullerle ısıtırlardı. Biz de Kızılay’dayken onları sıcak su şişeleriyle ısıttık. İlk kuvözleri Macaristan’dan getirtmiştik ancak onlar da pek gelişmiş değildi. Şimdi gramın altında doğup büyüyen çocuklar var. O zaman erken doğan çocukların yüzde 80’i ölürdü.”

Sigara Fabrikası’ndan sonra Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun adının verildiği yeni hastaneye taşındıklarını anlatan Dr. Orhan Oktay, bir süre Kardeş Ocağı’nın karşısında Diş Hekimi Rauf Ünsal ve Dr. Saffet Ratib’le birlikte açtığı muayenehanede çalıştığını, ’de devletten emekli olduğunu söyledi.

“ÇOCUK HASTALIKLARINDA SAAT, GECE-GÜNDÜZ YOK”

Dr. Orhan, bir süre de evindeki klinikte hasta gördü ve ’de doktorluğu bıraktı.

 “Fiilen 50 yıl çalıştım. Bir yıla yakın süre tek çocuk doktoru bendim. Çok zorlandım. Çocuk hastalıklarında saat, gece-gündüz yok. Baba olunca daha iyi anladık işin zorluğunu.”

“Şimdiki doktorlar her bakımdan bizden önde… İmkanları, bilgileri, sayıları fazla…” diyen Dr. Orhan, bugünkü durumu şöyle değerlendirdi: “Musluğu akmaz, boyası dökülür diye hastanelerden şikayet edenleri bırakın… Binalar yaşlandıkça bunlar tabii olacak, hastanelerin güzel görünmesi para işidir ve bunlar tali meselelerdir. İmkanların nerden nereye geldiğini bilmeyenlerin burnu havada olur.

Ben artık her şeyde bir laubalilik görüyorum. Herkes kendini her şeyi en iyi bilen olarak görüyor. Fazla bir özgüven var insanlarda. Doktora bile işini öğretmeye çalışan insanlar çıkıyor…”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

#Dr. Orhan Oktay#çocuk doktoru


kaynağı değiştir]

Çocukluğu ve eğitimi[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir