İslam dininde, oturduğu yerden 90 kilometre uzaklığa giden bir kişi "Seferi" sayılır ve en az 90 kilometre uzaklıktaki bir yere uçakla, arabayla, gemiyle ya da herhangi bir ulaşım aracıyla yaptığı yolculukta oruçtan muaf tutulur ve farz değildir.
Oruçluyken yolculuğa çıkan kimse, yolculuk sebebi ile orucunu bozarsa ne gerekir?
Ramazan’da sefer mesafesi (en az 90 km.) bir yere gitmek için yola çıkacak olan kimse, geceden oruca niyet etmeyebilir. Fakat niyet ettikten sonra gündüzün yolculuğa çıksa bu yolculuk esnasında meşru başka bir mazereti bulunmazsa orucunu bozmamalıdır.
Başlanan bir ibadetin mazeret yoksa tamamlanması gerekir. Sefer bir mazeret olduğu için, eğer orucunu seferîliği başladıktan sonra bozarsa kendisine keffâret gerekmez, sadece kaza gerekir.
(İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, ). Hz. Peygamberin (s.a.s.) Mekke’nin fethi için sefere çıktığında oruçlu iken, Kadîd denilen yere varınca orucunu bozması (Buhârî, Savm, 34; Müslim, Sıyâm, 88) savaş şartlarının gereği olarak değerlendirilebilir.
| ||||||
Değerli kardeşimiz,
Kur'an-ı Kerim' de bu hususda Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. " (Bakara Suresi, )
Ayetden de anlaşıldığı üzere bir yolculukda eğer zorluk çekilecekse mü'minin orucunu başka bir zaman kaza etmek üzere yemesinde bir sakınca yoktur. Bir hadis-i şerifde zorlukların bulunduğu zamanda bizzat Efendimizin (ASM) ümmetine örnek olmak için kendi orucunu bozduğunu görmekteyiz:
Hz. Câbir Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Fetih yılında Mekke’ye yönelerek Ramazan ayında yola çıkmıştı.
Kürâ’u’l-Gamim adıyla anılan yere gelinceye kadar kendisi de, beraberindekiler de oruç tuttular.
Sonra orada bir bardak su istedi ve bardağı kaldırdı. Herkes bardağa baktı. Sonra sudan içti.
Bundan sonra bazıları kendisine, “Halkın bir kısmı oruç tuttu” diye haber verdi.
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem, “Onlar âsilerdir. Onlar âsilerdir!” buyurdular.
(Müslim, Sıyâm: 90; Tirmizî, Savm: 18; Nesâi, Savm: 49)
Burada oruç tutanlara asi denilmesi, isyan çıkaran manasında değildir. Kavurucu çöl koşullarında, mühim bir sefer esnasında kendilerini güçsüz bırakacak bir oruca inat edip devam etmek isteyenlerin kendi nefislerine yaptıkları zulümden dolayı bu şekilde vasıflandırılmışlardır.
Diğer bir hadis-i şerif de ise yine Efendimiz (asm) şartların ağır olduğu dönemde oruç tutmayanların kârlı olduğunu buyurmuştur:
Hz. Enes Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Biz bir seferde Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemle beraberdik. Aramızda bir kısmı oruç tutuyor, bir kısmı da tutmuyordu. Sıcak bir günde bir yerde konakladık. Gölgelenenlerin çoğu elbisesi olanlardı. Bir kısmımız güneşe karşı eliyle korunuyordu.
Bir ara oruçlular yığılıp kaldılar, oruçsuzlar kalkıp çadırları kurdular, hayvanları suladılar.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Sallallâhu Aleyhi Vesellem:
“Bugün sevabı oruçsuzlar kazandı” buyurdular.
(Buhari, Cihâd: 71; Müslim, Sıyâm: ; Nesâi, Savm: )
Yine benzer bir hadis-i şerif de ise Efendimiz (asm) zor şartlarda oruç ibadetine devam da inat etmenin dindarlıkdan olmadığını ifade etmişlerdir:
Hz. Câbir Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem bir seferdeydi. Etrafına insanların toplandığı bir adam gördü, ona gölge yapıyorlardı.
“Nesi var?” diye sordu.
“Oruçlu biri!” dediler.
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem:
“Seferde oruç birr (Allah’ı memnun edecek dindarlık) değildir” buyurdular. (Buhari, Savm: 36, Müslim, Sıyam: 92; Ebu Dâvud, Savm: 43; Nesâi, Savm: )
Çünkü yukarıdaki ayet-i kerimede de Yüce Rabbimiz : "Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez." buyurmaktadır. Kulun kendini zorluklara sürüklemesi ise Cenab-ı Allah'ın bize ihsan ettiği vücud emanetine ihanet etmek, ona bir nevi zulmetmektir. Bu konuda dinimizin gösterdiği kolaylıkları Efendimiz her fırsatta çevresindekilere örnek göstermiştir:
Amr ibni Ümeyye ed-Damri Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Bir sefer dönüşü Resulullah Sallallâhu Aleyhi Veselleme uğradım. Bana:
“Ey Ebu Umeyye, sabah yemeğini bekle (beraber yiyelim)” buyurdular.
Ben, “Oruçluyum” dedim.
“Öyleyse gel yaklaş, sana yolcudan haber vereyim de dinle!” dedi ve devamla:
“Allah Teâla Hazretleri yolcudan orucu ve namazın yarısını kaldırdı” buyurdu. (Nesâi, Savm: 50)
Muhammed ibni Ka’b anlatıyor:
Ramazan’da Enes ibni Malik Radiyallâhu Anhın yanına geldim. Sefer hazırlığı yapıyordu. Devesi hazırlandı, yolculuk elbisesini giydi. Yemek getirtip yedi. Ben kendisine:
“(Yola çıkarken orucu bozmak) sünnet midir?” diye sordum.
“Evet!” dedi ve bineğine atlayıp yola çıktı. (Tirmizî, Savm: 76)
Aşağıdaki hadis-i şerifler de ise zorluğun azaldığı durumlar için Efendimizin (asm) oruç tutmaya müsade ettiğinizi görüyoruz:
Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ anlatıyor:
Hamza ibni Amr el-Eslemi Radiyallâhu Anh, Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellemden yolculuk sırasında tutulan orucu sordu. Kendisi çok oruç tutan birisiydi.
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle cevap verdiler:
“Dilersen tut, dilersen tutma.”
(Buhari, Savm: 33; Müslim, Sıyâm: ; Muvatta, Siyâm: 24; Tirmizî, Savm: 19; Ebu Dâvud, Savm: 42)
Hz. Enes Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Biz Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem ile beraber (seferde) idik. Bir kısmımız oruçlu, bir kısmımız oruçsuz idi. Ne oruçlu oruçsuzu ayıplıyor, ne de oruçsuz oruçluyu kınıyordu.
(Buhari, Savm: 37; Müslim, Sıyâm: 98; Muvatta: 23; Ebu Dâvud, Savm: 42)
Ebu Said el-Hudri Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellemle beraber Ramazan ayında yolculuğa çıkardık. Ne oruç tutan tutmayanı, ne de tutmayan tutanı ayıplardı. (Müslim, Sıyam: 95; Nesâi, Sıyam: 59)
Yolculuk esnasında imkanı bulunanların oruçlarını tutmayı tercih etmeleri daha sevaplıdır. Yukarıdaki örneklerde rahatlıkla anlaşıldığı gibi, yolculukda orucu bozmanın nedeni zorluğun bulunmasıdır. Bu zorluğun bulunmadığı dönemlerde mü'minin orucunu tutmayı tercih etmesi uygun olacaktır.
Konuyla alakalı asr-ı saadetten bir örnek:
Seleme ibni Muhabbak Radiyallâhu Anh anlatıyor:
Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
“Kim sefer sırasında Ramazan’a erer ve yanında kendisini karnını doyuracak yere kadar götürecek bir bineği varsa, nerede olursa olsun orucunu tutsun.” (Ebû Dâvud, Savm: 44)
Bakara Suresinin âyet-i kerimesinde hasta ve yolcuların daha sonra tutmak üzere Ramazan’da oruç tutmayabilecekleri belirtilirken, “Oruç tutmanız –bilirseniz– sizin için daha hayırlıdır” buyurulur.
Bu hadislerden özetle şöyle bir hüküm çıkıyor:
Yolculuk hali, sıkıntılı ve meşakkatli olduğu için dinimiz bu hususta namaz ve oruç gibi ibadetlerde kolaylıklar sunmuştur.
Yolculuk anında, yani seferî iken dört rekâtlı namazları iki rekât kılar.
Oruçta da serbesttir. Âyette de açıkça belirtildiği gibi, gerçekten bir sıkıntı ve zorluk çekmeyecekse, Ramazan’dan sonraki günlerde kaza etmek şartıyla tutmayabilir.
Bu bir dinî ruhsat ve kolaylıktır. Şayet rahatlıkla tutma imkanı var ve herhangi bir sıkıntı çekmiyorsa, oruç tutması daha faziletli ve sevaplıdır.
Günümüzde yolculuklarda şartlar kolaylaştırılmış, eskiden günler, haftalar hatta aylar alan yolculuklar, saatlere dakikarala inmiş durumdadır. Dolayısıyla bu ruhsatı kötüye kullanmakdan kaçınmalı, eğer herhangi bir zorluk olmayacaksa orucumuzu bozmamalıyız.
Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun
Ramazan ayında aynı şehirde seferi mesafesinde yolculuk yapanların seferi olup olmayacağı merak ediliyor. Diyanet’in açıklamasına göre oruç tutanları yakından ilgilendiren seferi olma şartları belli oldu. Ramazan ayında oruç tutmama mazeretlerinden biri olan seferi olma mevzusu netlik kazandı. Seferi sayılmak için mesafe ve yolculuk zamanı gibi kriterler önem taşıyor. Peki, oruçta seferi olmak için kaç km olmalı? Oruçta seferilik kaç gün?
Diyanet’in açıklamasına göre Ramazan ayında bir kişinin seferi sayılıp oruç tutmaması için yolculuk yapacağı mesafe en az 90 km olarak belirlendi. Aynı şehirde seferi mesafesinde yolculuk yapanlar, mazeret konusunu araştırıyor. Çünkü İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde 90 km’lik mesafe olduğunda aynı il içinde yolculuk yapılıyor. Diyanet’e göre her gün bu kadar uzak mesafeye işe gidip gelenlerin seferi sayılabileceği belirtiliyor.
Diyanet’in açıklamasında kişinin seferi sayılıp sayılmaması için ikamet ettiği ilçenin sınırlarını esas alması gerekiyor. Hesaplama yaparken ilçe sınırı ile gidilecek ilçe sınırı arasındaki mesafe 90 kilometreyi aşıyorsa bu kişiler dinen seferi hükümlerine tabi tutulabilir. Dinen sefer sayılacak mesafede bir yer gitmek için yola çıkan kişi, ikamet ettiği ilçeden çıkınca misafir hükmüne girer.
Yolculuğa çıkacak kişinin kullanacağı umumi araçlarla seferi hesaplaması yaparken mesafenin otogar, gar, havalimanı gibi yerler olması gerekiyor. Seferi namazında yolculuk sırasında mesafe durumu sahih olsa bile orada 15 gün konaklama niyetine dikkat edilmelidir. Bir yere giderken 15 gün kalma durumu varsa o halde seferi şekilde namaz kılınması doğru değildir.
Seferdeyken Ramazan orucu tutmak farzdır. Fakat kazaya bırakmak caizdir.
Seferi olan, Ramazan orucunu tutarsa, farz sevabı alır.
İşi aksatacak zorluk yoksa Ramazan-ı şerifte oruç tutmak çok sevabdır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ramazanda mazeretsiz bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz.) [Tirmizi]
Şu halde, bir özür olmadan oruç yememeli. Dini bir özrü olanın, orucunu kazaya bırakması caiz olur. Yolculukta sıkıntı olur, iş aksar veya kazaya sebep olacak bir durum olursa, kazaya bırakmak caiz olur. Hadis-i şerifte, (Yolculukta [sıkıntı içinde] oruç tutmak, takva değildir) buyuruldu. (Buhari) [Yolculuk veya sefer demek, km'den uzak yere gitmek üzere yola çıkmaktır. Bunlardan daha kısa yola giden seferi olmaz. Burada takva daha çok sevap kazanmak manasındadır.]
İmsak vaktinden önce sefere çıkılırsa, oruca niyet etmeyip sefere çıkınca yiyip içilebilir. Hâlbuki kahvaltı yapıldığında, mukim ve niyet etmemiş sayılır. Yemek yiyip içildiği için bu günahtır. Niyet edip oruçlu yola çıkmak gereklidir ve o gün o orucu bozmamak gereklidir. Yani o gün orucu tutmanız gereklidir. Niyet etmeden yiyip içildiğinde sadece kaza gerekir.
Ramazan'da uçakla seyahat etmek zorunda kalabilir ve Doğu'dan Batı'ya doğru uçuyor olabilirsiniz. Hal böyle olunca saat Batı'ya doğru gittikçe ilerlemek yerine geriler. Yani iftar saati kişiye göre uzar. Bu durumda da oruç tutabilirse sevab kazanır, açlık ve susuzluğa dayanamayıp orucu bozmak ise günah olmaz. Seferdeyken, orucu özürsüz bozana kefaret gerekmez.
Niyetli orucu sefere çıkınca bozmak günahtır. Ama günah işlese de, seferde bozduğu için kefaret gerekmez. Eğer mukim iken bozup sefere çıksa, kefaret de gerekir.
Ramazan ayı gelince, oruç tutmak farz olur. Ancak seferî olanın oruç tutması farz değildir. Kutuplara giden Müslüman, seferî ise oruç tutmaz. Geriye dönünce kaza eder. Gündüzleri 24 saatten daha uzun yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saatle başlanır ve saatle bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak oruç tutulur. (Dürer ve Gurer)