kaynağı değiştir]
Osman Kavala, 1 Kasım tarihinde TCK’nın ve maddelerinden tutuklandı.[31][32] maddeye ("cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs") dair soruşturma 15 Temmuz darbe girişimi, maddeye ("cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti'ni ortadan kaldırma veya görevini engellemeye teşebbüs") dair soruşturma ise Gezi Parkı protestolarıyla ilişkilidir.
Kavala, 11 Ekim tarihinde TCK’nın maddesinden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından re’sen tahliye edildi.[33] 18 Şubat tarihinde ise TCK'nın maddesinden (kamuoyunda bilinen adıyla Gezi Parkı Davası'ndan) beraat etti. Tahliyesinin hemen ardından TCK’nın maddesinden gözaltına alındı; ertesi gün, 19 Şubat tarihinde aynı maddeden tutuklandı.[34] 9 Mart tarihinde ise TCK’nın maddesinden ("devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askerî casusluk maksadıyla temin etmek") tutuklandı.[35] 20 Mart tarihinde TCK'nın maddesinden beraat etti.[36]
1 Kasım tarihinden itibaren kesintisiz olarak Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Osman Kavala, 20 Mart'taki beraat kararıyla aynı dosyadan üç kez tutuklanıp iki kez tahliye edilmiş oldu.[37]İnsan Hakları İzleme Örgütü Genel Direktörü Kenneth Roth, Kavala'nın Gezi Davası'ndan beraat ettikten hemen sonra yeniden tutuklanmasını "Türkiye’nin ceza yargılamaları sisteminin, siyasi olarak manipüle edildiğini, savcılık soruşturmalarının ve tutuklama kararlarının Cumhurbaşkanı’nın keyfine göre verildiğini gösteriyor" sözleriyle yorumlamıştır.[34]
Uzun zamandır Türkiye'ye yönelik pis bir oyun oynandığı gerçeğini artık bilmeyen yok. Bugünlerde bu oyun çok daha açık ve kirli bir biçimde oynanıyor.
Son 10 yılda terör örgütlerinin nasıl birer aparat olarak acımasızca kullanıldığını gördük. Şimdi CHP, İP, hatta Saadet gibi merkezdeki muhalefet partileri, sırf Erdoğan'ı iktidardan indirmek için şeytanla (FETÖ ve PKK) bile ittifak yapacak hale getirildi.
Tezkereye hayır diyen KemalKılıçdaroğlu'nun Kandil'e kükremesinebakmayın. Kokusu yakında çıkar,Kandil baronu Mustafa Karasu'nun bilgisidahilinde yapıldığı söyleniyor, acabadoğru mu?
Türkiye'deki siyasi operasyonların önemli bir ayağını da sosyal ve konvansiyonel medya ile dış bağlantıları güçlü sivil toplum örgütleri üstleniyor. Yıllardır toplumu zehirleyen siyasi hamleler buralarda pişiriliyor. Tıpkı birkaç gün önce BaşkanErdoğan'ın sağlığına yönelik başlatılan rezil kampanya gibi
Geçmişten bu yana bu hamlelerin çoğu püskürtüldü ama bazıları da hedefine ulaştı.
Alın çözüm sürecini. Şimdi gelin bu konuda kilit rol oynayan bir isme yakından bakalım.
En son 10 ülke büyükelçisinin bildirisiyle diplomatik krizin yaşanmasına yol açan Osman Kavala'dan söz ediyorum. Kavala kültür ve tarihle ilgileniyor gibi görünse de asıl işi siyaset.
Yargılanması ve uzun tutukluluğuyla ilgili iddialar tartışılabilir ama bir siyasi mesele olan "çözüm süreci"nin bitirilmesindeki rolü tartışılmaz.
Kavala'nın kimin adına bu işlerde rol aldığı da öyle gizli saklı değil.
Bu konuda eski HDP Milletvekili Altan Tan, son kitabı "3. CumhuriyeteDoğru"da ilginç tespitler yapıyor. Tan'ın tespitleri önemli; çünkü o dönemde HDP milletvekili olarak bizzat Öcalan'la görüşen isimlerden biri.
Çözüm sürecini kastederek şöyle bir soruyla başlıyor:
"Peki ne oldu da anlaşma bozuldu?
Ne oldu da müzakere edilen vebir anlamda iş ortağı olan hükümetve özellikle de Tayyip Erdoğan düşmanlaştırıldı?
Ne oldu da tarihte görülmemişbir şekilde elde edilen 80 milletvekili, belediye başkanlığı ve tümdemokratik kazanımlar hiçleştirilerek,'devrimci halk savaşı' başlatıldı?"
Bu soruları o günlerde, demokratyazarlar, siyasetçiler de sordu ama neHDP'nin "makul" ismi Ahmet Türk nede hâlâ güzellemeler yapılan SelahattinDemirtaş cevap verdi.
Ama Altan Tan veriyor. Tan, ABD'den İran'a, FETÖ'den HDP'ye birçok ülke ve siyasi örgütün çözüm sürecini sabote etmek için ellerinden geleni yaptıklarını söyleyerek şu ilginç notu düşüyor:
"Beyoğlu'ndaki Cezayir lokantasınımesken tutun zevat, Öcalan'aheyet vasıtasıyla Osman Kavala'nınselamını göndererek karşı tavırlarınıilettiler"
Gördüğünüz gibi Kavala, bir grubunsözcüsü olarak, Türkiye'nin en önemlisiyasi meselesinde devreye girip Öcalan'anasıl karşı tavır alması gerektiğini iletiyor.
Eski HDP'li Tan, bu rolün basit olmadığını ve nelere yol açtığını ise şöyle anlatıyor:
"Esas dertleri Erdoğan'ı götürmek. 'Erdoğan gitsin de, isterseTürkiye yansın'dı. Amid'i(Diyarbakır), Nusaybin ve Cizre'yiRakkalaştırmak, Musul ve Halepgibi yerle bir etmekti."
Acaba, Diyarbakır'ıRakkalaştırmaya siyasi destek vermekAİHM'ye göre suç mu?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz