Çanakkale Savaşlarına girmeden önce I. Dünya Savaşı’nın çıkış sebeplerine, Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşı'na girişine ve Çanakkale Savaşlarına kadar gelişen olaylara bakmak konuyu anlamak açısından hiç şüphesiz zaruridir.
yüzyılda meydana gelen iki dünya savaşının ilki olan ve sonuçları itibarıyla ikincisinin çıkmasına zemin hazırlayan I. Dünya Savaşının çıkış sebeplerini yüzyıl sonunda meydana gelen siyasî gelişmelerde aramak gerekir kanaatindeyiz.
yüzyıl sonunda Avrupalı büyük devletler arasında geçerli olan bir statüko ve güçler dengesi vardı. Bu devletler zaman zaman sıcak çatışmanın eşiğine gelseler de sonuçta birbirlerinin hâkimiyet alanlarına müdahale etmeyen bir denge politikası izliyorlardı. Aralarındaki en büyük çekişme ve rekabeti de Osmanlı topraklarından alınacak pay oluşturuyordu. İstanbul ise başlı başına bir rekabet konusu olup stratejik öneme sahip bu şehrin kendilerinin olmazsa zayıf Osmanlı Devleti'nin elinde bulunmasını şimdilik yeğliyorlardı. yüzyıl başlarında Napolyon bu durumu: "Büyük soru şu: İstanbul'a kim hâkim olacaktır?" sözleriyle ortaya koymuştu.
Ancak bu güçler dengesi yüzyılın son çeyreğinde Almanya'nın ciddi bir güç olarak Avrupa siyaset arenasında boy göstermesiyle bozulmaya başladı. İngiltere, Fransa ve Rusya'nın Afrika ve Asya'da hâkimiyet kurarak oluşturdukları sömürgelere karşı kendi hâkimiyet alanlarını tesis etmeye çalışan ve özellikle Osmanlı Devleti ile ilişkilerini geliştirerek bölgede nüfuz kurmaya çalışan bir Almanya ortaya çıktı. Almanya’nın, bilhassa inşasını üstlendiği Berlin-Bağdat demiryolu projesiyle başta Mısır, Basra Körfezi ve Hindistan yoluna karşı tehdit edici bir vaziyet alması bu üç devleti fazlasıyla endişelendirdi. Bu devletler aralarında güç birliği oluşturmak amacıyla Üçlü İtilaf'ı kurdular. Almanya da buna karşılık Avusturya-Macaristan ve İtalya ile bir araya gelerek Üçlü İttifak'ı tesis etti.
yüzyılın başına gelindiğinde Avrupa iki bloğa ayrılmış durumdaydı ve devletler arasında gittikçe gerginleşen bir hava vardı. Nihayet 28 Haziran 'te Saraybosna'da Avusturya veliahdının bir Sırplı tarafından öldürülmesi ile sonucunda milyonlarca insanın öleceği, üç imparatorluğun yıkılacağı, yerlerine yeni devletlerin kurulmasıyla dünya siyasî haritasının değişeceği I. Dünya Savaşı başladı.
Osmanlı Devleti Savaşa Giriyor
Osmanlı Devleti yüzyılda Avrupa'daki büyük devletlerin çıkar çatışmalarından faydalanarak yeri geldiğinde -toprak dâhil- tavizler vererek bir denge politikası takip ediyor ve böylelikle varlığını sürdürmeye çalışıyordu. Buna rağmen yüzyıl sonuna gelindiğinde Anadolu ve Rumeli'de mühim toprak kayıplarına uğramış, Kıbrıs, Mısır, Tunus ve Cezayir’i elden çıkmıştı. Yüzyıl başlarında Bosna Hersek, Bulgaristan ve Girit de artık toprakların dışında kalmıştı. Trablusgarp Savaşı sonrasında artık Kuzey Afrika'da Osmanlı yoktu.
Devletin bu sıkışık ve buhranlı dönemini fırsat bilen Balkan Devletlerinin başlattığı savaş sonunda ise artık Osmanlı Devleti Trakya hariç Avrupa kıtasından atılmış durumdaydı.
Balkan Savaşı sonucunda hezimet yaşanması ve Rumeli topraklarının kaybedilmesi, ordu ve millet üzerinde tam bir travma etkisi göstermiştir. Kimse ne olduğunu anlayamadan devletin en gözde vilayetleri düşman eline geçmişti. Balkan Savaşı sonrasında iktidara tamamıyla sahip olan İttihat ve Terakki Hükümeti Balkan Savaşı'nın şokunu atlatmak ve yaralarını sarmak için tedbirler almaya çalıştı. Bunun için ilk önce savaşta büyük bir hezimet yaşayan ordunun yeniden düzenlenmesi yoluna gidildi. Ordunun komuta kadrosunda bazı revizyonlar yapıldı ve Almanya'dan orduyu ıslah için bir askerî heyet getirildi.
Osmanlı Devleti bir taraftan ordu ve donanmasını yeniden yapılandırırken diğer taraftan da bloklaşan Avrupa'da yalnız kalmamak için bir takım diplomatik girişimlerde bulunmaya başladı. Zaten önünde iki seçenek vardı: İtilaf Devletleri safına katılmak veya İttifak Devletleri yanında yer almak.
Önce Fransa ve İngiltere ile ittifak yapılmak istendiyse de bu iki devlet, çıkacak bir savaşta yıkılmasına kesin gözüyle baktıkları hele hele toprakları üzerinde emeller besledikleri Osmanlı Devleti ile bir angajmana girmeye yanaşmadı.
Durum böyle olunca geride kalan son ve tek seçeneğe yönelindi ve 2 Ağustos 'te Almanya ve Avusturya-Macaristan ile ittifak antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre taraflardan biri savaşa girdiğinde diğer devletin de savaşa girmesi şartı vardı. Anlaşmanın imzalandığı günden bir gün önce Almanya Rusya ile savaşa tutuştuğundan anlaşma hükümlerine göre Osmanlı Devleti'nin de Rusya'ya savaş açması gerekirdi. Ancak hükümet silahlı tarafsızlığını ilan etti.
Osmanlı Devleti'nin bu tavrı onun bu aşamada savaşa girmesini istemeyen İtilaf Devletlerince memnunlukla karşılandı. Hatta savaşa girmemesi halinde toprak bütünlüğünü koruyacakları taahhüdünde bile bulundular. Ancak bu vaatler siyasî ve askerî durum gereği oyalama için verilmiş sözlerdi ve savaşın sonunda sıranın Osmanlı Devleti'ne geleceğini hükümet çok iyi bildiğinden bu vaatler çok ciddiye alınmadı.
Osmanlı Devleti'nin silahlı tarafsızlık kararı Almanya'yı hiç de memnun etmemişti. Almanya Osmanlı Devleti'nin bir an önce savaşa girmesini ve Rusya ile İngiltere'ye karşı açacağı cephelerle kendi yükünü hafifletmesini istiyordu. Osmanlı Hükümeti ise savaş hazırlıklarının bitmediğini, seferberliğin tamamlanması için süreye ihtiyacı olduğunu bildirerek zaman kazanmaya çalışıyordu.
Almanya bu süreci çabuklaştırmak için her yolu deniyordu. İşte bu sıralarda Akdeniz'de bulunan iki Alman savaş gemisi peşlerinde İngiliz filosu olduğu halde Çanakkale Boğazı'na geldi ve içeri girmek için izin istedi. Onlara bu izni Enver Paşa'nın kimseye danışmadan re'sen verdiği söylenir ki Başkumandan Vekili olarak buna yetkisi de vardı. Böylece iki gemi Çanakkale'den içeriye girer.
Gemiler içeriye girer, İngiliz filosu dışarıda bırakılır. Tarafsızlık kurallarına aykırı olan bu hareketi İngilizler şiddetle protesto eder. Bu sıkışık durumdan kurtulmak için bir çare aranır ve sonuçta Osmanlı Devletinin bu gemileri Almanya'dan satın aldığı bildirilir. Hatta bu gemilerin, İngiltere'ye sipariş verilen, parası ödendiği ve teslim almaya bir heyet gönderildiği halde, İngiltere'nin savaşın başlamasını bahane ederek el koyduğu iki savaş gemisi Sultan Osman ve Reşadiye'nin yerine alındığı söylenir. Böylece İngiltere'nin bu haksız davranışına da misilleme yapılmış oluyordu. Gerçekten de Osmanlı Donanmasının güçlendirilmesi için son sistem iki gemi alınması gündeme gelmiş ve bu amaçla milli bir kampanya başlatılmıştı. Milletin bağışları ve memurların maaşlarından kesilen paralarla gemilerin bedeli olan para toplanmıştı. Son anda İngiltere'nin bu gemilere el koyması hükümet ve özellikle halk nezdinde İngiltere'ye karşı büyük bir galeyan ve öfkeye sebep olmuş ve hükümetin Almanya ile ittifak yapması bu olay münasebetiyle daha kolay olmuştu.
Çanakkale'den içeriye alınan Goeben ve Breslau savaş gemileri İstanbul'a gelir. Yavuz ve Midilli isimleri verilen gemilere hemen Türk bayrağı çekilir. Hatta Alman personelin başına fes bile takılır. Bu iki geminin komutanı olan Alman Amiral Souchon da donanma komutanlığına getirilir. İngiltere bu oldubittiyi kabullenmek zorunda kalırsa da İngiliz filosu Çanakkale Boğazı önünde nöbet tutmaya başlar ve Boğaz’dan çıkacak gemilere ateş açacağını bildirir. Bu durum üzerine Çanakkale Boğazı bütün gemilere kapatılır. Muhtemel bir saldırıya karşı da Boğaz’daki tabyalar teyakkuza geçirilir ve mayın hatları tesis edilmeye başlanır.
Donanma komutanlığına getirilmiş olan Amiral Souchon tatbikat bahanesiyle Yavuz ve Midilli'nin de dâhil olduğu Osmanlı donanmasını Karadeniz'e çıkarır. 29 Ekim 'te Rus limanlarını ve burada bulunan gemileri topa tutar. Bu saldırı üzerine 1 Kasım'da Rusya Osmanlı Devleti'ne savaş ilan eder. Osmanlı Devleti'ni savaşa sokan bu hareketin kimin emriyle yapıldığı tartışılır. Bu saldırının Almanya'nın önerisi ve Enver Paşa'nın muvafakati ile yapıldığı artık bilinmektedir. Bu saldırıdan Sadrazam Sait Halim Paşa ve hükümetin diğer bakanlarının haberi yoktur. Padişaha zaten danışan yoktur. Sadrazam Sait Halim Paşa, haberi olmaksızın böyle bir saldırıyla devletin savaşa sokulması üzerine istifasını vermiş ancak bizzat padişahın ısrarı ile istifasını geri almıştır.
Rusya'nın ardından 3 Kasım 'te İngiliz ve Fransız gemileri Seddülbahir ve Kumkale istihkâmlarını bombardıman ederek Osmanlı Devleti'ne savaş açtı.
Bu saldırı tabyalara zarar vermemiştir. Ancak Seddülbahir Kalesi içindeki tabyanın cephaneliği, isabet eden bir mermi sebebiyle infilak eder ve buraya bitişik korunakta bulunan 5 subay 81 er şehit olur. Seddülbahir'de şehit olan 81 askerimiz, Çanakkale Muharebelerinin ilk şehitleri olarak kabul edilir.
İtilaf Devletlerinin bu saldırıları mukabilinde Osmanlı Hükümeti de 11 Kasım'da İtilaf Devletlerine savaş açtığını bildirir ve 14 Kasım'da Cihad-ı Mukaddes ilan edilir.
Muzaffer Albayrak
Tarihçi - Yazar
Bu madde ilk küresel savaş hakkındadır. İkinci küresel savaş için II. Dünya Savaşısayfasına bakınız.
I. Dünya Savaşı | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Üstten saat yönünde:Batı Cephesi'nde siperler; siperleri geçen İngiliz Mark IV tankı; Çanakkale Deniz Harekâtları'nda İngiliz Kraliyet Donanma gemisi HMS Irresistible mayına çarpmış batarken; gaz maskeleriyle bir Vickers makineli tüfek ekibi; AlmanAlbatros D. III uçakları. | |||||||||
| |||||||||
Taraflar | |||||||||
İtilaf Devletleri: | İttifak Devletleri: | ||||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||||
Raymond Poincaré | II. Wilhelm | ||||||||
Güçler | |||||||||
İtilaf Devletleri[2] | İttifak Devletleri[2] | ||||||||
Kayıplar | |||||||||
Ölen Asker: Yaralı Asker: Kayıp Asker: Toplam: | Ölen Asker: Yaralı Asker: Kayıp Asker: Toplam: |
I. Dünya Savaşı, 28 Temmuz tarihinde başlayıp 11 Kasım tarihinde sona eren Avrupa merkezli küresel bir savaştır.[3]II. Dünya Savaşı'na () kadar Dünya Savaşı veya Büyük Savaş[kaynak belirtilmeli] olarak adlandırılmıştır. Savaşın taraflarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu'nda "Genel Savaş" anlamında Harb-i Umumi (Osmanlıca:حرب عمومی), halk arasında ise Seferberlik olarak adlandırılmıştır.[4] 'de Amerika Birleşik Devletleri'nin savaşa katılmasına kadar bu savaş, ABD basınında Avrupa Savaşı olarak anılmıştır.[5] Savaşan taraflar, çoğunlukla Avrupa, Kafkasya, Amerika, Orta Doğu ve Afrika ile Asya'nın bazı bölgelerinde çatıştılar.
O zamanın büyük güçleri, "İtilaf" ve "İttifak" adlarıyla iki tarafa ayrılarak savaşta yer almışlardır.[6]İtilaf Devletleri; Birleşik Krallık, Fransa Cumhuriyeti ve Rus İmparatorluğu arasındaki Üçlü İtilaf merkezlidir. İttifak Devletleri; Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasındaki Üçlü İttifak merkezlidir; fakat Avusturya-Macaristan anlaşmaya karşı saldırıya geçtiği için İtalya savaşa girmemiştir.[7] Bu ittifaklar yeniden yapılanmış (İtalya, yılında İtilaf Devletleri’nin tarafına geçmiştir) ve yeni devletlerin savaşa girmesiyle genişlemiştir.[8]
Nihayetinde 60 milyon Avrupalı dâhil olmak üzere 70 milyon askerî personel, tarihin en büyük savaşlarından biri olan bu savaş için seferber edilmiştir.[9][10] Yeni teknolojiler sayesinde silahların öldürücülüğünde görülen muazzam ilerlemeye karşılık, savunma ve hareketlilikte aynı miktarda gelişme olmaması sonucu, savaşa katılan yaklaşık 9 milyon kişi hayatını kaybetmiştir. Böylece bu savaş, dünya tarihindeki en çok zayiat verilen 5. savaş olmuş ve savaşa katılan devletlerde birçok politik değişikliğe ve devrimlere yol açmıştır.[11]
Savaşın bir diğer nedeni de, Avrupalı büyük güçler olan Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Rus İmparatorluğu, Birleşik Krallık, İtalya Krallığı ve Fransa Cumhuriyeti'nin uzun zamandır süregelen emperyalist dış politikalarıdır. Avusturya-Macaristan tahtının veliahtı Arşidük Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 'te Gavrilo Princip adında bir Sırp milliyetçisi tarafından devletin başkenti Saraybosna'da öldürülmesi, savaşı tetikleyen olay olmuştur. Olaydan sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan Krallığı'na bir ültimatom göndermiştir.[12][13] Nihayetinde on yıllardır yapılanmakta olan ittifaklar sisteminin işlemesiyle, birkaç hafta içerisinde Avrupa’nın ana güçleri kendilerini savaşta bulmuşlar ve koloniler yoluyla savaş bütün dünyaya yayılmıştır.
Çatışmalar, 28 Temmuz'da Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’ı işgal etmesi ile başlamış[14][15] ve bunu Almanya’nın Belçika, Lüksemburg ve Fransa’yı işgali ile Rusya'nın Almanya’ya saldırması takip etmiştir. AlmanlarınParis'e yürüyüşü durma noktasına gelince, Batı cephesindeki çatışmalar durağan bir siper savaşına dönüşmüştür ve bu durum ’ye kadar pek değişmemiştir. Doğu cephesinde ise Rus ordusu, Avusturya-Macaristan kuvvetleriyle başarılı bir şekilde savaşmış, fakat Doğu Prusya, Polonya ve Alman ordusu tarafından geri püskürtülmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu'nun 'te, İtalya ve Bulgaristan'ın ’te ve Romanya’nın ’da savaşa girmesiyle ilave cepheler açılmıştır. Çarlık rejimiyle yönetilen Rusya, 'de Bolşevik Devrimi ile yıkılınca savaştan çekilmiştir. 'de Batı Cephesi boyunca bir Alman taarruzundan sonra, müttefikler ardı ardına yaptıkları saldırılarla Almanları geri püskürtmüş ve ABD kuvvetleri siperlere girmeye başlamıştır. Bu noktada, başı kendi içindeki devrimcilerle dertte olan Almanya, daha sonra "Ateşkes Günü" olarak tarihe geçecek olan 11 Kasım ’de mütarekeyi kabul etmiştir. Savaş böylece İtilaf Devletleri'nin zaferiyle sona ermiştir.
Savaşın tarafları, tüm insan gücü ve ekonomik kaynaklarını bir topyekûn savaş için seferber etmeye çalıştıklarından, sivillerin durumu da cepheler kadar çalkantılı olmuştur. Savaşın sona ermesiyle büyük emperyalist güçlerden dördü olan Almanya, Rusya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları tarihe karışmıştır. Bunlardan Alman ve Rus İmparatorluklarının halefleri çok büyük toprak kaybı yaşamış; Avusturya-Macaristan ile Osmanlı İmparatorlukları ise tamamen parçalanmışlardır.
Avrupa haritası daha küçük parçalardan oluşacak şekilde yeniden çizilmiştir.[16] Daha sonra bu tarz çatışmaların yaşanmasını önlemesi ümidiyle 10 Ocak 'de Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Avrupa’da bu savaş sonucunda imparatorlukların yıkılmasıyla milliyetçiliğin yeniden canlanması, Almanya’nın yenilgisinin yan etkileri ve Versay Antlaşması’nın yarattığı problemler, II. Dünya Savaşı’nın çıkmasına katkıda bulunan etkenler olarak kabul edilir.[17]
Bu yazımızda Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına neden girdi? Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına katılmayıp tarafsız kalabilir miydi? I. Dünya Savaşına Osmanlı Devleti ne zaman, nasıl ve niçin girmiştir? Osmanlı Devleti neden itilaf Devletleri tarafından savaşa girmek istedi? Ancak Osmanlı Devleti neden ittifak devletleri tarafından savaşa girdi? sorularını yanıtladık. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına neden girdi? konusu hakkında ayrıntılı bilgilere yer verdik.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
Osmanlı Devleti, savaş başladığında tarafsızdı ve sadece kendi güvenliğini sağlamak istiyordu. Bunun için de birtakım tedbirler aldı. Boğazları geçişe kapatarak savaşta tarafsız olduğunu ilan etti. Ayrıca Osmanlı devleti İngiltere ile tarafsız kalmak için yaptığı antlaşmaların maddelerine kapitülasyonları kaldırma maddesi ekledi böylece tarafsız kalma koşuluyla kapitülasyonları kaldırdı ve ülkede seferberlik ilan edildi. Ancak, itilaf devletleri, Osmanlı Devletinin tüm bu girişimlerine rağmen çoktan topraklarını kendi aralarında paylaşmaya başlamışlardı.
Devletin tarafsızlık ilan etmesine karşılık ülke yönetiminde bulunan Enver Paşa ile ona destek veren beraberindekiler, savaş yanlısı politika izliyorlardı. Enver Paşa Alman hayranıydı. Almanların sanayilerinin çok güçlü olduğunu düşündüğü için Almanya’nın yanında savaşa katılmayı istiyordu. Avrupada başlayan ve birçok devletin katılımıyla devam eden büyük savaşa Osmanlı Devletinin kayıtsız kalamayacağını düşünüyorlardı. Savaş sonunda kazanılacak zaferle, kaybedilen topraklar geri alınacak, kapitülasyonlar kaldırılacak ve dış borçlardan kurtulunacaktı. Bu nedenle Osmanlı Devleti Almanya’nın yanında savaşa girdi.
Hedefine ulaşmak için Osmanlı Devleti, dış politikada kendisini sürekli yalnız bırakan müttefiki Almanya’ya karşı İtilaf Devletlerine, savaşa birlikte katılma teklifi yaptı. Savaş sonrası devleti kendi aralarında bölüşme planları yapan İtilaf Devletleri, Osmanlının teklifini sert şekilde geri çevirdiler. Osmanlı Devletinin hem ekonomik hem de siyasi gücü oldukça zayıflamıştı. Devleti oyalamak için İtilaf Devletleri, savaşta tarafsız olmaları haricinde kapitülasyonların kaldırılabileceği vaadinde bulunuyorlardı.
İtilaf Devletleri olumsuz cevap verince Osmanlı Devleti Almanyaya, birlikte savaşa girme teklifinde bulundu. Teklif, Almanya tarafından olumlu karşılanınca Osmanlı ve Almanya birlikte savaşa girdiler.
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşında ilk olarak itilaf devletlerinin yanında yer almak istiyordu. Ancak bu talep İtilaf Devletlerinin yanaştığı bir durum değil. Çünkü Osmanlı Devleti İtilaf Devletlerinin kendi aralarında Osmanlı Devletini paylaşma planları yapıyorlardı. Planları doğrultusunda Osmanlı’nın tarafsız kalması onlar için büyük bir kolaylık sağlayacaktı.
Osmanlı Devleti Almanyaya güvenmiyordu bundan dolayı itilaf Devletleri arasında yer alabilmek için büyük bir uğraş harcadı ancak yapılan gizli anlaşma ve Osmanlı Devletinin güçsüz kabul edilmesinden dolayı İtilaf Devletleri bu duruma yanaşmayarak Osmanlıyı reddetti. İtilaf devletleri tarafsız kalması doğrultusunda kapitülasyonların kalkacağını belirtti. Ancak Osmanlı Devleti başta tarafsız olarak Almanya ve Bulgaristan dostluk anlaşması, Mebuslar meclisinin dağıtılması ve kapitülasyonların tek taraflı kaldırılmasını onayladı. İtilaf devletlerinin planı Osmanlı devletini savaşa sokmadan tarafsız kalmasını sağlamaktı bu sayede Osmanlı Devleti ile dost olmayıp savaş sonrası güçsüz Osmanlı Devletini ele geçirmekti. Yapılan gizli antlaşmalar sonucunda Osmanlı toprakları başta İngiltere olmak üzere bütün itilaf devletlerine daha ele geçirilmemesine rağmen paylaştırılmıştır. Fransa güney cephesinden Antep ve çevresini Fransızlara, petrol bakımından zengin olan Musul İngiltere’ye, İzmir ve Trakya Yunanistan’a, Kars ve Ardahan tarafı Ermenilere, Antalya ve çevresi İtalyanlara bırakılacaktı. İtilaf Devletleri boğazların kime vereceği konusunda anlaşamamış bu yüzden boğazlarda bağımsız özel bir komite kurulmuştur.
Daha sonra ise İtilaf Devletlerinden Ege adalarının teslim edilmesi, kapitülasyonların kaldırılması ve Mısır sorunun çözülmesi istendi. İngiltere ise en güçlü İtilaf devletleri arasında olarak bu teklifi reddetti. Böylece Osmanlı ile Almanya yeniden yakınlaştı. Almanya’da Osmanlı kendine çekerek Rusların İtilaf devletine girmesini engellemek istiyordu.
İtilaf Devletleri çıkarları için Osmanlı’yı reddederken Almanyada çıkarları için Osmanlı Devleti yanına çekmiştir. Böylece Osmanlı Devleti Almanyanın da desteğini alarak Birinci Dünya Savaşında resmen ittifak Devletleri arasında yerini almıştır.
Osmanlı Devleti’nin başından beri amacı İtilaf Devletleri ile savaşa girmekti. Ancak İtilaf Devletlerinin çıkarları doğrultusunda olumsuz davranmasından dolayı Osmanlı Devleti Almanya ile bir olarak 1. Dünya Savaşına Almanyanın yanında ittifak Devletleri ile katıldı. Bu durum sonucunda Almanya hedeflerine ulaşmış oldu. Almanya’nın Osmanlı Devletini savaşta yanına almasının nedenleri Osmanlı Devletinin geniş toprakları sayesinde savaşta açılan yeni cephelerin itilaf devletlerinin Almanya üzerinde yoğunlaşmış olan güçlerini dağıtarak üzerindeki yükü hafifletmesi. İkinci nedeni Osmanlı Devletinin cihat çağrısı yapabilir olması. (Cihat çağrısı halifeni İslam devletlerine savaşta olduğunu söyleyerek bütün İslam devletlerini yardım için savaşta yanına çağırmaktır). Osmanlı Devletinin amacı ise şu şekildeydi; Balkan savaşlarında kaybetmiş olduğu toprakları geri almak. Önceden yaşamış olduğu savaşlar sonucunda kaybettiği toprakları geri almak, Almanyanın savaşı kazanacağına inanması, yalnızlıktan kurtulmak, Alman hayranlığı ile Türkçülük planlarını başarılı bir şekilde yapmak ve son olarak yaşanan mevcut kapitülasyonlardan kurtulmak amacıyla Almanya ile savaşa katılmayı kabul etmiştir.
Osmanlı Devleti 22 Temmuzda Almanya ile İttifak anlaşması görüşmeleri başlamaktadır senesinde savaştan sadece 5 gün sonra Almanya ve Osmanlı arasında anlaşma imzalandı.
Osmanlı’nın boğaz hâkimiyeti ve Almanya’nın desteği ile Rusya devleti boğazlarda hâkimiyet kurmak istiyordu. Rusya’nın geçmişten beri gelen sıcak denizlere inme hayali Boğazlar konusunda çok büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya kalmamıza neden oldu. Bu durumda özellikle Rusya ile savaş oldukça kızışmış bir durum alarak Rusya’yı oldukça kızdırmıştı.
I. Dünya Savaşı, uluslararası ilk büyük savaş niteliğinde olup yüzyılda gerçekleşmiştir. 28 Haziran tarihinde Avusturya ve Macaristan veliahdının yaşadığı suikast doğrultusunda yılında başlamış ve 4 yıl boyunca sürmüştür. 11 Kasım senesinde I. Dünya Savaşı son bulmuştur. Savaşta İtilaf ve İttifak olarak taraflara ayrılmıştır.
Osmanlı Devletinin Ağustos ayı senesinde Çanakkale Boğazına girmesi doğrultusunda Goeben ve Breslau gemilerini satın aldı. Bu gemilerin adını Midilli ile Yavuz olarak değiştirilmiştir. Ancak bu gemilerin 29 Ekim tarihinde Karadenizde Rus limanlarını bombalaması sonucunda Osmanlı Devleti otomatik olarak 1. Dünya Savaşında yer almıştır. I. Dünya Savaşının olduğu dönemlerde yani yılında Osmanlı ekonomik açıdan bir takım sıkıntılar yaşıyordu. Ekonomi alanında yaşadığı sıkıntılardan dolayı Fransız ittifakı ile yakınlaşarak ekonomisinden yararlanmak amacıyla Birinci Dünya Savaşında yer almanın iyi olacağına inanılıyordu.
5. Mehmet Reşatın padişahlık yaptığı dönemde ekonomik açıdan kötü günler yaşansa da devletin yönetimine pek fazla yansımıyordu. Bab-ı Ali baskını yaşandıktan sonra senesinden hakim olan iktidar İttihat ve Terakki Partisinin eline geçmiş durumdaydı. Bu dönemde partinin gücü çoktu. Osmanlı Devletini kontrol eden tek kuvvetti.
Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına neden girdi? sorusunu yanıtlayalım. Osmanlı Devleti yaşadığı siyasi yalnızlık durumundan kurtulmak istiyordu. Yaşadığı son savaşlarında Almanya desteği alamadı. Bunun nedeni Almanya’nın da savaş durumuna geçmesi için hazırlık yapması idi. Bu durum karşısında İngiltere ve Fransa ile ittifak olma amacıyla çeşitli teklifler sundu. Ancak bu devletler güçsüzleşen bu devleti yanlarına girmesini istemedi çünkü Osmanlı Devletinin savaş esnasında paylaşılmasının istiyorlardı. Tabii ki bununla birlikte boğazlarda hâkimiyet kurmak isteyen Rusyayı kızdırarak olumsuz bir durum yaratmamak istemiyorlardı bundan dolayı Osmanlı Devletinin tarafsız kalması itilaf Devletleri için oldukça avantajlı bir durum olacaktı.
Osmanlı Devleti savaşa girmeme durumunu kendi için bir avantaja çevirmek istediği için Osmanlı Devleti savaşa girmediği takdirde kapitülasyonların kaldırılması teklifi sunuldu.
Güçlü olmasının nedenleri ise imparatorluk konusunda yaygın bir teşkilat sistemi bulunuyordu. Aynı zamanda uygulanan Bu teşkilat içerisinde ordu subay ve aydınların da yer alıyordu. Son olarak İttihat ve Terakki Partisinin güçlü olmasının nedeni partinin başında güçlü kişilerin bulunmasıydı. Parti başında Enver, Talat ve Cemal Paşa bulunuyordu.
Osmanlı Devletinin yönetimde sözü olan ittihat ve terakki cemiyetinin liderleri o dönemin Almanya’sına büyük bir hayranlık besliyorlardı. Pervasız olan bu liderler iktidarda zor kullanmak yöntemi ile tüm çareleri denemiştir Yeni gelişmeye başlamış güçlü alman sanayisi alman sanayisi ve Almanların muhteşem savaş teknolojileri ittihat ve terakki cemiyeti başkanlarını savaş olması durumunda üstü gelmemesinin olası olmadığını şiddetle savunuyordu. Osmanlı Devletinde halk iki guruba ayrılmıştı. Savaşa girmenin Osmanlı Devleti için kötü olacağını düşünenler ve Balkanlarda kaybedilen toprakları geri almanın ve Osmanlının eski gücüne ulaşmasının tek yolunun bu olduğunu düşünenler. Osmanlı Devleti bu kargaşa içindeyken Almanya İngiliz gemilerinden kaçmış olan Goeben ve Breslau gemilerini İstanbul Boğazından geçirmek istedi. Alman gemilerinin İstanbul boğazından geçmesi Osmanlının tarafsızlığını tehlikeye atardı. Bu nedenle Osmanlı Devleti Goeben ve Breslau adlı gemiyi satın aldıklarını adlarının Yavuz ve Midilli olduğunu söyledi. Bu gemiler İstanbul Boğazını aşıp Rusya’nın limanlarını bombalamaya başladı böylece Osmanlı Devleti resmi olarak Birinci Dünya Savaşına girmiş bulundu.
Bu konuyla ilgili olarak Birinci Balkan Savaşı Nedir? Nedenleri, Sonuçları ve Önemi başlıklı yazımızı da inceleyebilirsiniz.