osmanlı devleti ile ilgili filmler / Kategori:Konusu Osmanlı İmparatorluğu'nda geçen filmler - Vikipedi

Osmanlı Devleti Ile Ilgili Filmler

osmanlı devleti ile ilgili filmler

Osmanlı dönemini ele almış birçok sinema yapımı bulunuyor. Bunlar arasında gerçek anlamda başarı yakalamış ya da farklı bir bakış elde etmiş özgün sinema eserlerinin sayısı az. Aslında Osmanlı Dönemi’ni ele almış birçok eski dönem filmi vardır. Ancak biz kadrajımızı bir iki Yeşilçam filmi dışında genellikle son 30 yıl içerisinde çekilmiş filmlere çevireceğiz. Bu yazımızda size Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri önerilerini listeleyeceğiz.

Dönem filmleri, kotarılması güç ve yüksek bütçeli yapımlar olarak bilinir. Herhangi bir dönemin en doğru şekilde aktarılması için bazı noktalara özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu noktaları şöyle sıralayabiliriz:

  • Tarihi belgesel iddiası ve kurgu seçenekleri arasından birinde kararlı olması.
  • Kostüm ve dekor seçiminin döneme uygunluğu.
  • Karakter tasarımları ve konuşmaların dönemi yansıtması.
  • Kültürel unsurların tarihe uygun şekilde filme yerleştirilmesi.

Deliler: Fatih’in Fermanı

Deliler: Fatih'in Fermanı

Deliler: Fatih&#;in Fermanı filmi Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri arasında yer almaktadır. Senaryosu; İbrahim Ethem Arslan, Mustafa Burak Doğu ve Esra Vesu Özçelik tarafından kaleme alınan Deliler, Osman Kaya tarafından yönetilmiştir. Filmde rol alan başlıca oyuncular; Cem Uçan, Gülşah Şahin, İsmail Filiz ve Yetkin Dikinciler gibi isimlerdir.

yılında vizyona giren Deliler filmi, gerek kostümleri gerek oyunculukları ve gerekse tarihi karakterleri kurgusal bir niteliğe kavuşturabilmesi açısından başarılı ve vizyonda da iyi iş çıkarmış bir filmdir.

Deliler, bir grup Osmanlı kara ordusu görevlisi askerin Fatih Sultan Mehmed’in fermanını yerine getirmek için atıldıkları maceraları konu alıyor. Romanya prensi Vlad’ın Osmanlı elçisini öldürtmesi üzerine çıkarılan ferman, Deliler’i Prens Vlad’ı infaz etmekle görevlendirir.

Özhan Eren’in senaryosunu yazdığı ve yönetmenlik koltuğunu Murat Saraçoğlu ile paylaştığı , 15 Şubat yılında vizyona girmiştir. Filmde; Cansel Elçin, Özge Özberk, Burak Sergen, Ahmet Uz, Demir Karahan, Emin Olcay ve Oytun Öztamur gibi oyuncular rol almıştır.

Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri arasında yer alan bu film, anlattığı gerçek hikâyenin dönemsel şartlarını oldukça başarılı bir şekilde yerine getiriyor ve seyirciye gerçek bir tarih anlatısı sunuyor.

Birinci Dünya Savaşının başladığı ilk aylarda sınırdaki cephane ihtiyacı kahraman çocuğu yollara düşürür. Çatışmalı ve zor geçen yolculuğun sonunda cephane adrese teslim edilmiştir. Ancak dönüş yolunda çok azı evine varabilecektir.

Son Osmanlı Yandım Ali

Son Osmanlı Yandım Ali

Suat Yalaz, Mehmet Soyarslan ve Baykut Badem tarafından senaryosu yazılan film; Mustafa Şevki Doğan tarafından yönetilmiştir. Başrol oyuncuları; Kenan İmirzalıoğlu, Cansu Dere, Engin Şenkan ve Anna Babkovadır.

Suat Yalaz’ın aynı adı taşıyan romanından uyarlanan film, hem uyarlamanın hem de anlatılan dönemin hakkını veren eğlenceli bir yapımdır. Film, vizyona girdiği yılında büyük ilgi görmüştür.

Birinci Dünya Savaşı’nda görev almış bir çavuş olan Ali, askerliğini bitirince başka biriyle evlendiğini öğrendiği sevgilisini kaçırma planları yapmaktadır. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın ülkeyi kurtarma planlarına yardım etmek için her şeyden vazgeçecektir. Son Osmanlı Yandım Ali Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri arasında oldukça popülerdir.

Kesik

kesik

Kesik, senaryosunu Mardik Martin ile beraber yazan Fatih Akın’ın yönettiği bir Osmanlı Dönemi filmidir. Filmin başlıca oyuncuları arasında, Tahar Rahim, Simon Abkarian Hindi Zahra, Hagop Nakashian ve Bartu Küçükçağlayan yer alıyor.

Film dönemsel açıdan birçok noktada başarı gösteren bir yapımdır. Tartışmalı Ermeni Soykırımını konu alan film dramatik bir hikâye anlatıyor.

Osmanlı döneminin sonlarında Mardin’den ailesiyle birlikte sürgün edilen Nazaret Manoogian, ailesinden ayrı düşer. Nazaret, yıllarca farklı ülkelerde dolaşarak hayatta olabileceğini düşündüğü kızlarını arayacaktır.

Abdülhamit Düşerken

abdülhamit düşerken

Ziya Öztan’ın senaryosunu yazıp yönetmen koltuğunda oturduğu Abdülhamid Düşerken, yılında vizyona girmiştir. Filmin Başrolleri ise efsane bir kadrodan oluşmaktadır: Halil Ergün, Meltem Cumbul, Tarık Akan, Müjdat Gezen, Ali Poyrazoğlu, Fikret Kuşkan, Mehmet Kurtuluş, Mehmet Ali Alabora ve Gökhan Seyhan, filme renk katan oyunculardır.

yılında yayınlanan ve dönem filmleri arasında başarı gösteren film, İkinci Meşrutiyet dönemi Osmanlı’sına ışık tutan başarılı bir yapımdır. Bu nedenle Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri içerisinde en çok takdir edilen yapımlardan bir tanesidir.

İttihat ve Terakki Cemiyetinin yöneticilerinden biri olan Binbaşı Şefik, bir nazır kızına âşık olunca iktidar tutkusu ortaya çıkar ve olaylar karmaşıklaşır.

Harem Square

harem square

Ferzan Özpetek, yönetmenliğini üstlendiği bu filmin senaryosunu, Gianni Romolli ile beraber kaleme almıştır. yılında Fransız, İtalyan ve Türk ortak yapımı olarak vizyona giren filmin başlıca oyuncuları; Marie Gillain, Alex Descas, Lucia Bose, Valeria Golino, Serra Yılmaz, Haluk Bilginer, Pelin Batu ve Başak Köklükaya’dır.

Harem Square, Osmanlı Devleti’nin son döneminde geçen bir harem hikâyesini başarıyla anlatıyor ve kurgunun içinde dönemsel yansımaları hakkıyla beyaz perdeye aktarıyor. Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri arasında yer alan bu yapım uluslararası bir başarı da kazandı.

Yıldız sarayında Sultan Abdülhamid’in cariyesi Safiye bir yandan Sultan’ın gözdesi olma yolunda ilerlerken bir yandan harem ağası Nadirle yasak bir aşka yelken açıyor. Bu sırada sokakta devrim hazırlıkları sürüyor.

Değirmen

degirmen

Barış Pirhasan’ın senaryosunu yazdığı filmi Atıf Yılmaz yönetmiştir. Filmin başrollerini Şener Şen ve Serap Aksoy üstlenmiştir.

yapımı film, dönem filmi olarak, yapıldığı yıllara göre daha uygun bir kurguya ve sinematik evrene sahiptir.

Sarıpınar adlı beldede işini çok seven Kaymakam’ın bir gecelik eğlencesi sırasında dansözden etkilenerek deprem oldu sanması üzerine Osmanlı erkânı ve dünya alarma geçer. Kaymakam ne yapacağını şaşırır.

İstanbul Kanatlarımın Altında

istanbul kanatlarımın altında

yılında oldukça cesur bir kurguyla vizyona giren filmi, Mustafa Altıoklar yazıp yönetmiştir. Filmde rol alan başlıca oyuncular; Ege Aydan, Okan Bayülgen, Beatriz Rico, Savaş Ay, Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Burak Sergen, Tuncel Kurtiz ve Nazan Kesaldır.

Film, yarı teatral yarı sinematik bir dille dönemi oldukça ironik bir biçimde ele almıştır. Yönetmenin bu filmde hedefi gerçek karakterleri ve olayları kurgusal dünyayla birleştirip düşsel bir atmosfer yaratmaktır. Yönetmenin bu hedefi yerini bulmuştur.

Filmde 4. Murat döneminde Hezarfen Ahmet Çelebi’nin Galata Kulesi üstünden atlayıp ilk uçuş denemesini gerçekleştirmesi konu edilir. Bunun yanında felsefi ve politik atmosfer de filme renk katmaktadır. Filmde İstanbul’un rolü ise yadsınamaz.

Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü?

Hacivat ve Karagöz Neden Öldürüldü?

Senaryosunu Levent Kazak’ın kaleme aldığı efsane filmin yönetmenliğini Ezel Akay yapmıştır. yılında vizyona giren filmin başlıca oyuncuları; Haluk Bilginer, Beyazıt Öztürk, Şebnem Dönmez, Güven Kıraç, Ayşe Tolga, Ragıp Savaş, Ayşen Gruda, Levent Kazak, Tansu Biçer ve Öner Erkandır.

Film, Ezel Akay’ın sinematik evreni tiyatroyla birleştirdiği, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerine dair birçok konuda tutarlılık arz eden bir yapım olarak, seyirciden tam not almıştır. Ayrıca filmde Osman Hamdi Bey’in ünlü tabloları kadraja kurgusal unsurlarla ustaca yerleştirilmiş ve görsel anlamda şenlik yaratmıştır. Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri arasında yer alan bu yapım belki de türünün en popüler örneklerinden bir tanesidir.

Filmde, göbeği deliksiz Hacivat Çelebi ve göbeği deliksiz Karagöz’ün iki inşaat işçisi olarak başlayan yolculuğu, mizahları yüzünden önce göklere çıkartılıp sonra da infaz edilmelerine giden hikayelerini izliyoruz.

Cenneti Beklerken

cenneti beklerken

Senaryosu ve yönetmenliğiyle tam bir Derviş Zaim filmi olan Cenneti Beklerken; Serhat Tutumluer, Melisa Sözen, Mesut Akusta, Nihat İleri ve Ahmet Mümtaz Taylan gibi oyuncularla perdeye yılında yansımıştır.

Film, yüzyıl Osmanlı Döneminde geçen ve dönemin yapısını tamamen hayal ürünü bir hikâyeyle harmanlayan başarılı bir yapımdır. Filmde ayrıca minyatür üzerine derinlemesine felsefi ve tasavvufi yorumlar irdelenmiş, renklerle ve ışıkla her sahnede tablo gibi görüntüler yakalanmıştır. Ayrıca filmde ünlü Velazquez tablosu Nedimeler’e açık bir gönderme yer alıyor. Birçok özelliğiyle film başlı başına ele alınması gereken unsurlarla dolu.

Minyatür ustası Eflatun Efendi, ustalarının yasakladığı insan suretlerini çizmeye meyletmiştir. Bu özelliğini bilen vezir tarafından İmparatorluğa karşı ayaklanan Danyal isimli sahte şehzadenin portresini çizmekle görevlendirir. Eflatun Efendi portreyi çizerse yasak olan suretleri çizmesi sebebiyle de cezalandırılmayacaktır. Vezirin adamlarıyla beraber çıktığı bu yolda rastladığı bir köle kızı da yanına alan Eflatun, birçok badireyi atlattıktan sonra söz konusu portreyi çizecektir. Aşkın ve suretlerin bu güzel yansımasını mutlaka izlemelisiniz. Osmanlı imparatorluğunu anlatan en iyi dönem filmleri önerilerimiz şimdilik bu kadar. Devamı için takipte kalabilirsiniz.

Eğer dönem filmlerinin tadını çıkardıktan sonra farklı bir türe yönelmek istiyorsanız Netflix Aksiyon Filmleri Listesi yazımıza göz atabilirsiniz.

Feyza Kurnaz Şahin

Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Yardım Cemiyetleri, Sinema, Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti, Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti

Giriş

Sinemanın popülerliği her geçen gün artmaktadır. Bugün artık başlı başına bir sektör haline gelen sinema çok çeşitli alanlarıyla kültürel etkileşimin önemli bir unsuru olmuştur. Hatta dünyada moda yaratan adeta evrensel bir ideoloji haline gelmiştir. Sinemanın bu gücü günümüzde olduğu gibi geçmişte de hissedilmiştir. Toplumlar ve devletler bu gücün farkında oldukları için sinemayı çeşitli amaçlar için kullanmışlardır. Propaganda, sosyal yardım, toplumun eğitilmesi, siyasal ideolojinin yayılması ve tanıtım bu faydalardan sadece bazılarıdır. Siyasal koşullara bağlı olarak bu alanlardan birisi veya birkaçı diğerlerinden daha öne çıkabilmiştir. Bu bağlamda çalışmada Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti ve Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti (Malul Gaziler Yardım Heyeti)[1] gibi cemiyetlerin sosyal yardımı sürekli kılmak ve gelir temin etmek amacıyla başlattıkları sinema faaliyetleri değerlendirilecek ve toplumdaki sinema algısı irdelenecektir.

Görsel sanatların en etkili araçlarından birisi olan sinema ile ilgili çalışmalar ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde yılında başlamıştır. Sinemanın Osmanlı topraklarına girişi ise devletin son dönemlerine denk gelmektedir. yılının son ayları ile yılının başlarında ilk olarak saray çevresinde gösterilmeye başlayan sinema, bilahare yaygınlık kazanarak halk tarafından da izlenmeye başlamıştır[2].

Sinemanın Türkiye’deki gelişimi ile ilgili izlenen süreç esasen dünya ülkelerindeki süreçten pek kopuk değildir. II. Meşrutiyet döneminin getirdiği özgürlük ortamı içerisinde yılında İstanbul’da ilk sinema salonu açılmıştır. İlk sinema çalışması ise yine aynı yıl içerisinde gerçekleşmiştir[3]. Bu anlamda ilk film yapımı olarak ’de Makedon asıllı Osmanlı vatandaşlarından Janaki ve Milton Manaki’nin çektiği iki dakikalık “Türklerin Hürriyet Üzerine Konuşmaları” adlı film kabul edilmektedir[4].

Esasen Osmanlı Devleti’nde sinema daha ziyade resmî kurumlar aracılığıyla oluşturulmuştur. Bu konuda Ordu Sinema Dairesi’nin ve bazı hayır cemiyetlerinin önemli katkıları bulunmaktadır. Örneğin Donanma Cemiyeti yılında askeri amaçlı sinema filmleri çekerek, bunları halka gösteren ilk cemiyet olmuştur. Özellikle Reşadiye Zırhlısının denize indirilişi filme alınarak, halka gösterilmiştir[5]. Cemiyet, bu konuda Alman şirketlerinden faydalanmıştır. Bu filmler belgesel nitelikli olup, ordunun gücünü halka tanıtmak ve milli duygular uyandırmak amacına yöneliktir.

Öte yandan I. Dünya Harbi sürerken Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı olarak ülke yönetiminde söz sahibi olan Enver Paşa, yılında Almanya’ya yaptığı bir gezide, Alman ordusu içinde bir birim olarak sinema kolunun kurulduğunu, burada savaştan görüntüler çekilerek belgeler oluşturulduğunu ve Almanların sinema yoluyla savaş propagandası yaptıklarını gözlemlemiştir. Ayrıca Almanların askere yeni alınmış erlerin eğitilmesi konusunda da sinemayı kullandıklarına şahit olmuştur. Bu gezide sinema ile ilgili gördüklerinden son derece etkilenen Enver Paşa, elde ettiği tecrübeler ile yılında “Merkez Ordu Sinema Dairesi”ni hayata geçirmiştir. Kurumun başına ise film gösterimi yapan Romen uyruklu Sigmund Weinberg[6] getirilmiştir. Weinberg’in yardımcısı olarak da Fuat (Uzkınay), Mazhar (Yalay) ve Cemil (Filmer) Beyler görevlendirilmiştir[7].

Merkez Ordu Sinema Dairesi, zaman içerisinde teşkilatlanmaya başlamıştır. Nitekim bir yönetmelik oluşturularak ne tür filmlerin çekileceği kararlaştırılmıştır. Buna göre cephelerdeki birliklerin faaliyetleri, önemli olaylar, askeri fabrikaların işleyişleri, müttefik ülkelerden gönderilen silahların kullanılışı ve askeri tatbikatları gösteren filmler yapılacak ve gösterilecektir. Bu çerçeveden olmak üzere “Anafartalar Muharebesinde İtilaf Ordularının Püskürtülmesi” (), “Çanakkale Muharebeleri” (), “Alman İmparatorunun Çanakkale’yi Ziyareti” () Merkez Ordu Sinema Dairesi’nce yapılan belgesel filmlerden bazılarıdır[8].

Görüldüğü üzere Donanma Cemiyeti ve Merkez Ordu Sinema Dairesi tamamen askeri amaçlar için belgesel filmler hazırlayarak sinema faaliyetlerinde öncü rolü oynamışlardır.

I. Dünya Savaşı yıllarında ve sonrasında Türkiye’de sinema sanatsal olmaktan daha ziyade birtakım amaçları gerçekleştirmek için kullanılmıştır. Özellikle bazı hayır cemiyetleri gelir elde etmek için sinema ile ilgili her türlü etkinlikten faydalanmışlardır. Bu meyanda sinema gösterimlerinden elde edilen aidatlardan hayır kurumlarına belli bir yüzde bağışlanmış, keza, kurum yararına sinema gösterimleri de düzenlenmiştir. Bu dönemde Hilâl-i Ahmer Cemiyeti[9] (Kızılay) adına sinema oynatılması sıklıkla karşılaşılan bir durum olmuştur. Örneğin 10 Mayıs ’de Beşiktaş’ta bulunan Ali Bey Sineması ramazan bayramının birinci günü elde ettiği hâsılatın tamamını Hilâl-i Ahmer’e bağışlamıştır[10]. Yine İstanbul’da bulunan Alemdar Sineması 21 Mayıs ’de bayramın birinci gününe ait 20 liralık gelirini Hilâl-i Ahmer’e bağışlamıştır[11]. Bununla ilgili çok sayıda örnek yer almaktadır. Sinemaların Hilâl-i Ahmer’e yaptığı yardımlar İstanbul ile sınırlı kalmamıştır. Zira İzmir, Eskişehir, Kayseri ve Bursa’da bulunan sinemalar da cemiyet yararına sinema gösterimleri yapmıştır[12].

Bununla birlikte özellikle Avrupa’dan getirilen sinema filmlerinin gösterimlerinin halk arasında yaygınlaşması, Türk yapımı filmlerin de kamuoyuna sunulmasını gerekli kılmıştır. Bu anlamda yine resmî kurumlar devreye girmiştir. Özellikle yardım cemiyetleri kendi bütçelerine kaynak bulmak amacıyla sinema yapımcılığına başlamışlardır. Daha önce belgesel film örneklerini Donanma Cemiyeti ve Merkez Ordu Sinema Dairesi vermiş iken konulu film çekimleriyle Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti ve Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti ilgilenmiştir.

Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’de resmî kurumların ve cemiyetlerin sinema faaliyetlerine başlamaları sinemanın gücünün farkına varmalarından kaynaklanmıştır. Özellikle yardım cemiyetleri daha çok gelir elde etmek için sinemanın popülerliğini kullanmışlardır. Bunun yanında sinema propaganda amaçlı olarak kullanılmaya çalışılmıştır. Keza halkın milli hislerinin uyandırılması için sinema önemli bir vasıta olarak görülmüştür.

A) MÜDÂFAA-İ MİLLİYE CEMİYETİ’NİN SİNEMA FAALİYETLERİ

Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti 1 Şubat günü İstanbul Darülfünunda büyük bir kalabalık eşliğinde partiler üstü bir cemiyet olarak resmen kurulmuştur[13]. Cemiyetin üyeleri arasında dönemin önde gelen isimleri bulunmaktadır. Talat Paşa, Fuat Paşa, Reşid Akif Paşa, Ahmet Paşa (Çürüksulu), Prens Mehmed Sebahattin Bey, Aristidi Paşa, Cavit Bey, Ömer Lütfi Fikri Bey, Yusuf Akçura, Hüseyin Cahit Yalçın bunlardan sadece bazılarıdır.

Cemiyetin amacı vatanın tehlikede olması nedeniyle particilikten uzak, herkesin el ele olduğu milli bir teşkilat oluşturarak toplumsal yardımı sağlamaktır. Bunun için cemiyet içinde çeşitli yardım heyetleri oluşturulmuştur[14].

Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti, kurulduktan sonra yardım heyetlerinin ihtiyaçlarını karşılamak ve gelir temin etmek amacıyla sinema faaliyetlerine başlamıştır. Kurum ilk etapta çeşitli mekânları kiralamak suretiyle sinema gösterimleri yapmış, bilahare yılının başlarında Rumelihisarı gazinosunda ve Şehzadebaşı’nda “Müdâfaa-i Milliye Sineması” kurarak burada komedi ve dram türünde filmler göstermiştir[15].

Cemiyet kendi yararına gösterime sunacağı filmleri basın yoluyla halka duyurmuştur. Örneğin İkdam Gazetesi’nde verilen ilanda Makriköy Sakızağacında Miltiyadi Gazinosunda muharebeye ait film ve dramların gösterileceği, cemiyet adına Makriköy’de haftada üç defa sinema tertip edileceği duyurulmuştur[16].

Sinema filmleri ile ilgili bu tür ilanlar gazetelerde sıklıkla yer almıştır. Örneğin Müze-i Askeri Sineması Sabah Gazetesi’nde ilan vererek günlük programını halka duyurmuştur. İlanda “Muhterem Hane-i Hakanî, Karadağ’ın Zaptı, Harp Esnasında Köpekler, Çimento İmalatı, Kurnazlık, Bir Bulut” adlı filmlerin gösterileceği okuyucuya duyurulmuştur[17].

1) Cemiyetin Film Yapım Çalışmaları

Gelir kaynaklarını artırmak isteyen cemiyet bir müddet sonra film yapımına başlamıştır. Bu amaçla Sedat Simavi, kurum adına “Pençe” ve “Casus” filmlerini çekmiştir. Pençe filmi yılında tamamlanarak gösterime girmiştir. Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin yılının yazında çekmiş olduğu bu film ilk “milli şerit” olarak nitelendirilmiştir[18].

Cemiyetin gösterime sunduğu filmler basında tanıtılmış, filmlerin ilanları basılmıştır. Bu şekilde halkın ilgisi artırılmaya çalışılmıştır. Örneğin Sabah gazetesi 6 Kasım tarihli nüshasında Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin dram ve komedi türünde çekmiş olduğu filmleri halka duyurmuş, Pençe filminin konusunu ayrıntısıyla anlatmıştır[19].

Cemiyetin yapımcılığını üstlendiği Pençe filmi kamuoyunda tartışılmıştır. Bu meyanda film basında haber olmuştur. Muhsin Ertuğrul’un Temaşa Dergisi’nde kaleme aldığı bir yazıda film sert bir dille eleştirilmiş, Pençe filminin “izleyen her Türk’ü utandırdığı” bilgisine yer verilmiştir. M. Ertuğrul, izlenimlerini anlatırken filmi seyredenlerin daha evvel İtalya ve Fransa’nın oldukça sanatkârane filmlerini izlemeleri nedeniyle yüzlerini kapayarak salondan çıktıklarını belirtmiştir. Yazıda Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin sinema faaliyetlerini devam ettirebilmesi için uzman kişilere ihtiyacının olduğu da dile getirilmiştir[20].

Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti, yılında ikinci hikayeli film olarak “Casus”u çekmiştir. Sedat Simavi’nin yönetmenliğini yaptığı filmde I. Dünya Savaşı’yla ilgili bir casusluk olayı macera filmi biçiminde sinemaya aktarılmıştır. Bu film hakkında yeterli veri bulunmamaktadır. Çünkü filmin kopyalarına ulaşılamamıştır. Ancak film hakkındaki genel kanaat Casus filminin Pençe filmi kadar etki yaratmadığıdır[21].

Cemiyet, Pençe ve Casus filmlerinin ardından “Alemdar Vakası”nı sinemaya uyarlamaya çalışmıştır. Bu durum Temaşa Dergisinin tarihli nüshasında M. Ertuğrul tarafından kaleme alınan bir yazıda eleştirilmiştir. seafoodplus.infoğrul, mevcut şartlar altında bu filmin çekilmesinin mümkün olmadığını, ağır bir yükün altına girildiğini, daha önce yapılan Pençe filmi gibi bu filmin de akıbetinin kötü olacağını savunmuştur. Ayrıca filmin çekilmesi için iyi bir sinema rejisörüne, fotoğraf, dekor yapacak teknik sınıflara, dönemine uygun elbiselere ihtiyaç bulunduğu hatırlatılmıştır. Muhsin Ertuğrul, filmin başarısızlığının sadece maddi bir kayıp olmayacağı, toplumda hayal kırıklığı yaratacağı fikrini savunmuştur. Hatta eleştirisini daha da sertleştirerek Alemdar’ı izleyenlerin “milli haysiyetlerinin zedeleneceği” ifadesine yer vermiştir[22].

Basında yer alan bu eleştiri yazılarına duyarsız kalmayan cemiyet cevap vermekte gecikmemiştir. Cemiyetin 2 Ekim tarihli ve sayılı cevabî yazısında Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin Türklüğü, milli haysiyeti ve milleti temsil eden bir kurum olduğu hatırlatılmıştır. Eleştirinin ilmî bir içeriğinin olmadığı, cemiyet tarafından teessüfle karşılandığı dile getirilmiştir[23]. Cemiyetin cevabî mektubunu müteakip dergi kendi görüşünü yinelemiştir. Yazıda, cemiyetin sinema yapımında hatalı davrandığı, filmlerin sinema sanatının gereklerine uygun olarak yapılmadığı bu nedenle sanatsal olmadığı belirtilmiştir. Keza, filmlerin “yüz ağartacak” kalitede yapılmaması eleştirilmiştir. Bu yapıdaki bir filmin Berlin’e gönderilmesi de olumlu karşılanmamıştır[24].

Dergi ve cemiyet arasındaki polemik bir süre daha devam etmiştir. Bu eleştirilere rağmen cemiyetin Türk yapımı ilk konulu filmi çekmiş olması sinemanın kurumsallaşması adına atılan önemli bir adım olmuştur.

2) Cemiyetin Sinemayla İlgili Diğer Faaliyetleri

Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti gelir elde etmek için sadece sinema çekimi yapmamış aynı zamanda sinemalardan elde edilen gelirleri toplayarak da mali kaynaklarını artırmaya çalışmıştır. Örneğin cemiyet Ekim ’da Dâhiliye Nezareti’ne başvurarak kurban bayramında sinemalardan elde edilen hâsılatın kendisine verilmesini talep etmiştir. Nezaret durumu değerlendirmiş, 7 Ekim ’da kurban bayramının birinci gününde sinemalardan elde edilen hasılatın Müdâfaa-i Milliye Vekâleti’ne ayrılmasını uygun bulmuştur[25].

Keza, ’da Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti sinema gelirlerini artırmak için Avrupa’dan gelen sinema filmlerini kendi tekeline almak istemiştir. Bunun için Dâhiliye Nezareti’ne başvurmuştur. Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umum Müdüriyeti bu başvuruyu değerlendirmiş, ancak Avrupa’dan gelen sinema filmlerinin genel ahlaka uygun olmaması gerekçesiyle cemiyetin isteğini reddetmiştir[26].

Cemiyetin faaliyetleri zaman içerisinde azalmaya başlamıştır. Nitekim Mütareke döneminde Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin kapatılması söz konusu olmuştur. Bu meyanda 10 Mart tarihinde Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti Harbiye Nezareti’ne ilhâk edilmiştir[27]. Cemiyete ait sinema filmleri 20 Kasım tarihinde hazîneye devredilmiş, tarihi öneme sahip filmler ise askerî müzeye verilmiştir. Keza, sinema ile ilgili bütün alet ve edevat ise Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’ne hibe edilmiştir[28].

Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin elindeki araçların Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’ne devri, ilgili kanunun maddesine istinaden yapılmış, numaralı kararname 21 Kasım tarihinde hazırlanmıştır[29]. Buna ilişkin resmî karar da Takvim-i Vakayî gazetesinin 27 Kasım tarih ve sayılı nüshasında yayınlanan “Mülga Müdâfaa-i Milliye’den müdevver sinema alet ve edevâtının meccanen Malûlîn-i Guzât-ı Askeriye Muâvenet Heyeti’ne itasına dair” kararnameyle yürürlüğe girmiştir[30].

Müdâfaa-i Milliye Cemiyetinin sahip olduğu sinema araçlarının Malûlîn-i Guzât Muavenet Heyeti’ne verilmesi ile ilgili kamuoyunda da haberler yer almıştır. Temaşa Dergisi’nde Kemal Emin, Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin önemli masraflar yaparak almış olduğu sinema alet ve edevatın kendi haline terk edilmesinin doğru olmadığı, bu masraflara rağmen cemiyetin sinemaya dair önemli eserler vücuda getiremediğini ifade etmiştir. Yazar, bu alet ve malzemelerin Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’ne verilmesinin daha faydalı olacağını savunmuştur[31].

B) MALÛLÎN-İ GUZÂT MUÂVENET HEYETİ SİNEMA DAİRESİ VE SİNEMA FAALİYETLERİ

Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti, malûl ve mecruh Osmanlı askerlerinin ihtiyaçlarını karşılamak, rahatlarını temin etmek amacıyla Harbiye Nezareti’nin direktifleri ve Donanma ve Müdâfaa-i Milliye Cemiyetlerinin katkılarıyla 20 Mayıs ’de kurulmuştur[32].

Esasen Mondros Mütarekesi’nin 30 Ekim ’de imzalanmasıyla ordunun elinde bulunan malzemelerin İtilaf Devletleri denetimine girmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalınınca sinema araçları da bu anlamda tehlikeye düşmüş idi. Bu nedenle askerî bir kuruluş olan Merkez Ordu Sinema Dairesi, Harbiye Nezareti vasıtasıyla sinema makine ve araçlarını Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyetine bağışlamıştır[33]. Bunun yanında yukarıda bahsedildiği üzere yarı askeri bir kuruluş olan Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti de elinde bulundurduğu sinema malzemelerini İtilaf Devletlerine teslim etmemek için bir çözüm arayışı içine girmiştir. Bu amaçla bu kurumun elinde bulunan sinema teçhizatı da Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’ne devredilmiştir[34].

Harbiye Nezareti tarafından bağışlanan sinema makineleri ve aletleri ile Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’ne bağlı bir sinema film müessesesi meydana getirilmiştir. Malûlîn-i Guzât Sinema Dairesi adı verilen bu kurum ’da faaliyete geçmiştir. Bu müesseseye bağlı olmak üzere Şehzadebaşı’nda Millet Tiyatrosu’nda ve Üsküdar’da iki sinema kurulmuştur. Eylül ’da Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti içinde yeni bir heyet oluşturulmuş, bu heyet bilahare film stüdyosunu yeniden düzenlemiştir. Bu ıslah çalışmalarının ardından film stüdyosu ile ilgili bir talimat yayınlanmıştır. Buna göre stüdyo, anonim şirket gibi uzmanlardan oluşan bir idare meclisi tarafından yönetilecektir. Müessesenin idaresi için Babanzade Fuad, İbnürrefik Ahmet Nurettin, Binbaşı Selahaddin, Bahriye Yüzbaşısı Osman Beylerden oluşan bir idare meclisi seçilmiştir[35]. Böylece Malûlîn-i Guzât Sinema Dairesi film çekimlerini yılında yoğunlaştırmıştır[36]. Bu meyanda heyet çeşitli sinema filmleri yaparak ve bu filmleri kiraya vererek gelir elde etmeye başlamıştır.

1) Öykülü Film Çalışmaları

Bu çalışmalar doğrultusunda Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti Sinema Dairesi “Mürebbiye”, “Binnaz” ve “Bican Efendi Vekilharç” adlı 3 tane öykülü film çekmiştir. Bunlardan ilki yılında yönetmenliğini Ahmet Fehim Efendi’nin, görüntü yönetmenliğini ise Fuat Uzkınay’ın yaptığı “Mürebbiye” adlı filmdir[37]. Bu filmin yapımında Malûlîn-i Guzât Sinema Heyeti Müdürü Fevaid Bey’in çabası dikkate değerdir[38].

Hüseyin Rahmi’nin romanından sinemaya uyarlanan Mürebbiye filmi işgal ortamında İtilaf Devletlerine “sessiz bir karşı koyuş” olarak değerlendirilmektedir. Çünkü filmin konusu bir Türk ailesinde mürebbiye olarak çalışan, ailenin bütün erkeklerini birbirine düşüren, ahlakî yönü zayıf bir Fransız kadını idi. Nitekim Mürebbiye bu özelliğinden dolayı İtilaf Devletleri nezdinde sansüre uğramıştır[39].

Heyetin ilk filmi olan Mürebbiye hakkında basında da yazılar kaleme alınmıştır. Örneğin Kemal Emin, filmin mevcut koşullar içerisinde bu döneme kadar yapılmış en iyi film olduğunu savunmuştur. Yazar, Türkiye’de sinemacılığın gelişimi için bu çabanın oldukça mühim bir yer teşkil ettiğini, çalışmanın başarıyla sonuçlanmasının memnuniyet verici olduğunu dile getirmiştir. Yazıda ayrıca film yapımındaki bu çabalar sayesinde memlekette sinemacılığın ilerleyebileceği de vurgulanmıştır[40].

Yine 1 Haziran ’da Temaşa Dergisi’nde seafoodplus.info Arcan tarafından kaleme alınan “Mürebbiye Filmi” başlıklı yazıda imkânsızlıklara rağmen filmin başarıya ulaştığı, bunun için Fevaid Bey’in çok gayret sarfettiği hatırlatılmıştır. Yazıda filmin Türk sineması için önemli bir adım olduğu, Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’nin sinema çalışmalarını ciddiyetle ve ehemmiyetle ele aldığı, titiz çalışmalar sayesinde Türkiye’de sinema sanatının layık olduğu seviyeye getirilebileceği savunulmuştur. Keza yazıda filmin senaryosu, temsil şekli, dekor ve görüntülerle ilgili ayrıntılı olarak eleştirilere de yer verilmiştir[41].

Cemiyetin yılında çektiği bir diğer film “Binnaz”dır[42]. Binnaz filminin rejisörlüğünü Ahmet Fehim Efendi yaparken Fuat Uzkınay ve Cemil Filmer Beyler de filmde görev almışlardır[43]. Senaryo ve sanat yönetmenliğini Münif Fehim Bey yapmıştır. Film, Lale Devri’nde geçen bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Mürebbiye filmine göre biraz daha ilkel kaldığı ifade edilmektedir[44].

Nitekim filmle ilgili ciddi eleştiriler söz konusu olmuştur. Temaşa Dergisi’nin tarihli nüshasında “Temaşa Musahabesi” başlığıyla çıkan bir yazıda film afişi de dahil olmak üzere eleştirilmiştir. Yazıda, Malûlîn-i Guzât film stüdyosunun “şaheserimiz” olarak tanıttığı Binnaz filminin afiş, senaryo, sahneye konuluş biçimi açısında oldukça yetersiz olduğu, cemiyetin ikinci filmi olması nedeniyle birincisine nazaran daha başarılı olması beklenirken hayal kırıklığı yarattığı dile getirilmiştir[45].

Heyetin üçüncü filmi ise yılında sinemaya aktarılan “Bican Efendi Vekilharç” güldürüsüdür. Görüntü yönetmenliğini Fuat Uzkınay ve Şadi Fikret Karagözoğlu’nun yaptığı film, evkaf memuru Bican Efendi tipini konu almıştır. Film büyük ilgi toplamış ve bilahare Bican Efendi tiplemesinin çeşitli serüvenleri beyaz perdeye aktarılmıştır. Bunlar Bican Efendi Mektep Hocası, Bican Efendi’nin Rüyası’dır[46].

2) Belgesel Film Çalışmaları

Malûlîn-i Guzât Muavenet Heyeti Sinema Dairesi ekibi 15 Mayıs ’da İzmir’in işgali üzerine, İstanbul’da düzenlenen “Fatih ve Sultanahmet Mitingleri”, 19 Mayıs tarihinde “Fatih’te İzmir İçin Miting” ve 23 Mayıs tarihinde “Sultanahmet’te İzmir İçin Miting” adlarıyla belgesel filmler yapmışlardır. Bu filmlerin yanında İzmir mitingi de çekilmiştir. İzmir mitingi filmi çekildikten hemen sonra ABD’ye gönderilmiştir[47].

Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti yılında “At Yarışları” adlı bir film, yılında da kısa film olarak “Kayık Yarışları”nı çekmiştir[48]. Cemiyet, yılında “Kemal Film Şirketi[49]” ile ortak yapım denemesinde bulunmuş ise de bu girişimden bir sonuç alamamıştır. Cemiyet sinemacılık hususunda başka cemiyetlerin çalışmalarına da teknik destek verebilmiştir. Örneğin yılında heyet, sinema araç ve gereçlerinden bazılarını Osmanlı Donanma Cemiyeti’ne kiralamıştır[50].

Öte yandan Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti Sinema Dairesi Türkiye’yi yurt dışında tanıtmak amacıyla da film yapımına yönelmiştir. Bu tarz filmlerin yapılması düşüncesi “Binnaz” filminin başarısından sonra gündeme gelmiştir. Zira Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti sinema film stüdyosu tarafından yılında üretilen “Binnaz” filmi, Osmanlı tarihinin şanlı safhalarına temas etmesi ve İstanbul’daki sarayları da ihtiva etmesi nedeniyle hem ülke içinde hem de Avrupa’da rağbet görmüştür. Bu sayede heyet önemli ölçüde gelir elde etmiştir. Filmin başarısı heyeti bu alanda çalışmaya yöneltmiştir.

Bu amaçla Türkiye’nin çeşitli yerlerini ve eserlerini yurt dışına tanıtmak amacıyla kısa filmler yapılması gündeme gelmiştir. Bununla ilgili fırsatlar da ortaya çıkmıştır. Zira ’da Amerikan heyeti, Harbiye Nezareti’nden Türkiye’yi tanıtan bir film talep etmiştir. Bunun üzerine Harbiye Nezareti bu görevi Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyetine vermiştir. Hatta heyetin elinde mevcut olan filmlerden bazı bölümlerin de Amerikan heyetine verilmesi uygun görülmüştür. Bu amaçla yılının Ağustos ayı zarfında yeni bir çalışma planlanmıştır. Tanıtım filmi ile ilgili çekimler Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’ne bağlı olan film stüdyosu tarafından yapılacaktır. Hilâl-i Ahmer’in de bu çalışmaya katılması kararlaştırılmıştır. Filmin amacı ülkeyi Amerikalılara tanıtmak ve memleket hakkında onlara doğru fikirler vermektir. Tanıtım filminde yer alacak mekânlar ve yerler tespit edilmiştir. Buna göre Türk-lslam medeniyeti eserleri, ülkenin sosyal hayatı, çeşitli tarihi mekânlar ve manzaraları filme alınacaktır[51].

Amerikan Heyeti için çekilecek eserler ve müesseseler şunlardır.

1) Dersaadet ve Boğaziçi’nin denizden manzarası, ayrıca Bağdat Köşkü, Çinili Köşk, Sultan II. Ahmet Çeşmesi’nin görüntüleri,

2) Osmanlı medeniyetini temsil eden belli başlı camilerin iç ve dış görüntüleri ve bu camilerin gece ve gündüz manzaraları,

3) Darüleytam binasının dış görünüşü ve burada barındırılan kız ve erkek çocukların dua ve oyun zamanlarındaki görüntüleri,

4) Hilâl-i Ahmer’e ait Hanımlar Darü’s-Sınaîsi’nin ve Osmanlı nakış sanatı örneklerinin görüntüleri,

5) Hilâl-i Ahmer’e ait aşhaneler,

6) Himaye-i Etfal Cemiyet-i Hayriyesi’nden görüntüler,

7) Hazine-yi Hümâyun Asâr-ı Nefisesi’nden bazı görüntüler,

8) Evkaf Müzesinden Türk nakış ve sanatından örnekler,

9) Hereke fabrikasının görüntüleri,

10) Bursa camileri ve manzaralarının görüntüleri filme alınacaktır[52].

Filme alınması düşünülen yerlere bakıldığında Türk İslam mimarisi örnekleri, sosyal kurumlar ve Türk elsanatları ile ilgili görüntülerin ön planda tutulduğu anlaşılmaktadır. Fakat heyetin projeyi gerçekleştirdiğine dair herhangi bir bilgi tespit edilememiştir.

Heyetin tanıtım filmi yapma isteği tam anlamıyla başarıya ulaşmasa da bu alandaki çabası devam etmiştir. Örneğin 5 Kasım ’de yapılan bir toplantıda tarihi içerikli filmlerin daha profesyonel yapılması için fikir birliğine varılmıştır[53]. Bu meyanda alınan karar doğrultusunda İstanbul’un tarihî öneme sahip mekânları ve manzaralarının filme alınması planlanmıştır.

Heyet, bu projeyi hayata geçirmek için faaliyetlere başlamıştır. Bu kapsamda proje için yaklaşık lira para ayırmıştır. Ayrıca teknik hazırlıklar yapılarak, sanatçılarla anlaşmalar imzalanmıştır. Filmin hangi mekânlarda çekileceği belirlenmiştir. Buna göre Topkapı Sarayı’ndan bazı görüntüler ile saltanat arabaları, Ihlamur ve Sadabad Kasırlarının filme alınması kararlaştırılmıştır[54].

Projenin planlaması yapıldıktan sonra saray ve kasırların görüntülerinin alınması için padişahtan izin istenmiştir. Fakat Padişah, bu dönemde Topkapı Sarayı’nın ve buradaki koçu arabaları ve kayıkların filme alınmasını uygun görmemiştir. Dolayısıyla 11 Kasım tarihinde heyetin yaptığı talep reddedilmiştir. Gerekçe olarak Ihlamur ve Sadabad Kasırlarının görünümünün eskimiş olduğu dile getirilmiş, Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’ne gelir temin etmek için başka türlü konularda filmler vücuda getirmenin daha doğru olacağı ifade edilmiştir[55]. Gerekli iznin alınamaması sonucu proje gerçekleştirilememiştir.

3) Kuramları Tanıtan Kısa Film Çalışmaları

Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti kurumların talepleri doğrultusunda onların faaliyetlerini duyurmak ve yabancılara tanıtmak için de sinema filmleri yapmıştır. Bu meyanda tanıtım filmi yaptırmak isteyen kurumlar heyete başvurarak fiyat talep etmişlerdir. Heyet yapılacak film için gerekli olan masrafı kuruma bildirmiş, film üzerinde anlaşılınca karşılıklı bir sözleşme yapılmıştır. Örneğin Darülaceze Kurumu bu hususta cemiyete başvuran kurumlar arasındadır.

Darülaceze Müdüriyeti, 16 Mayıs tarihinde Darülaceze’nin faaliyetlerini ve İstanbul’u gelen kişilere tanıtmak amacıyla bir film yaptırmaya karar vermiştir. Bunun için ilk olarak Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti Sinema Film Stüdyosu’na başvurulmuştur. Bilahare heyetle görüşmelere başlanarak fiyat araştırmasına gidilmiştir. İki kurum arasında yapılan görüşmeler sonucunda Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti çekilecek filmler için fiyat listesini Darülaceze’ye sunmuştur. Buna göre negatif ve pozitif şeritlerden pozitifi mües seseye verilmek üzere bir metre şeridi 1 lira ve yazı için sarf edilecek şeritlerin bir metresine de 25 kuruş alınacaktır[56]. Ancak belgelerden anlaşıldığı üzere Darülaceze Kurumu heyetle görüşmelerini sürdürürken bir yandan da İstanbul’da bulunan gayrimüslim sinema imalathanesi olan Weinberg şirketi ile de bu konuda temasa geçmiştir.

Bu durum bilahare Darülaceze ile Malûlîn-i Guzâta Muâvenet Heyeti arasında polemik yaratmış, uzun bir yazışmaya mevzu olmuştur. Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti müdürünün ifade ettiğine göre Darülaceze, müesseseye hiçbir malumat vermeksizin yabancı bir film şirketi olan Weinberg Sinema İmalathanesi ile görüşmüş, negatif ve pozitif her iki şeridi müesseseye vermek üzere her bir metreye 1 lira ve yazı için kullanılacak şeritlerin her metresine de 20 kuruş fiyatla anlaşmıştır[57].

Yazışmaların ardından Darülaceze Müdüriyeti Weinberg Sinema İmalathanesi ile anlaştığını duyurmuştur. Kurum Weinberg’i tercih etmesine sebep olarak iki gerekçe göstermiştir. Bunlardan birincisi Weinberg Sinema İmalathanesinin sinema çekimini daha ucuza mâletmesidir. İkincisi ise Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti sinema imalathanesinde çalışan memurların film yapımında yeterli tecrübeye sahip olmamaları ve tam olarak uzmanlaşamamaları iddiasıdır.

Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti, Darülaceze’nin iddia ettiği gerekçelere karşı çıkmış, kurumun hayır müessesesi olduğunu, elde edilen gelirin gazilere verileceğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini hatırlatmıştır. Ayrıca tecrübesizlik iddiası da reddedilmiştir. Aksine sinema film stüdyosunda çalışan memurların yeterli ihtisasa sahip olduğu, sinema stüdyosunun kaliteli filmlere imza attığı, filmlerin kamuoyunda beğeni yarattığı ifade edilmiştir. Öte yandan müessesenin çektiği filmlerin Darülaceze yetkililerine gösterildiği, örneğin “Biçaremiz” adlı filmin görüntü kalitesinin kurum yetkilileri tarafından görüldüğü de hatırlatılmıştır[58].

Diğer taraftan heyet, millî bir söylem geliştirerek Darülaceze’nin filmi “adî bir ecnebi sinemasına ihale etmiş” olduğu vurgusunu yapmış olması oldukça dikkat çekicidir[59]. Öyle anlaşılıyor ki heyet, millî bir söylemle sinema filmi yapımında Weinberg Sinema İmalathanesi ile rekabet içine girmiştir.

Uzun süren tartışmaların ardından Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti, Darülaceze Müdüriyetini anlaşmayı bozduğu gerekçesiyle ilgili makamlara şikâyet etmiştir. Konuyu inceleyen Umur-u Meclis Vilayet Müdüriyeti, heyetin aleyhinde karar vermiştir. Buna göre Darülaceze’nin istediği filmi çekme hakkı 14 Haziran tarihinde Weinberg şirketine verilmiştir. Gerekçe olarak da, hem Weinberg sinema şirketinin Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti sinema stüdyosundaki memurlara göre daha tecrübeli ve ihtisas sahibi olması, hem de filmlerin daha uygun bir fiyata çekilecek olması gösterilmiştir[60].

Öte yandan sinema filmi yapan yardım cemiyetleri bu alanda kurumsallaşmaya henüz oluşmadığı için zaman zaman sıkıntılar yaşamışlardır. Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti bazı kurumlara yaptığı filmlerden gelir temin edememiştir. Örneğin heyet, Emniyet-i Umum Müdüriyeti adına bir film yapmış, ancak ücretini alamamıştır. Bu konuyla ilgili olarak Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti merkezi reisi 25 Şubat tarihinde Dâhiliye Nezareti’ne bir dilekçe göndermiştir. Dilekçede, Emniyet-i Umum Müdüriyeti adına Mehmet Necati Bey tarafından sinema film stüdyosuna yaptırılan filmin bedeli olan 20 liralık ücretin müdürlük tarafından ödenmediği belirtilerek söz konusu tutar müdürlükten talep edilmiştir. Durum Dâhiliye Nezareti tarafından müdürlüğe bildirilmiştir. Ancak Emniyet-i Umum Müdüriyeti heyetin çıkarmış olduğu hesaba itiraz etmiş, kendi yaptığı hesaba göre; 11,4 lira (11 bin kuruş) borcu bulunduğunu iddia etmiştir. Ancak Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti, müdüriyetin yapmış olduğu bu hesaba karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Emniyet-i Umum Müdüriyeti filmlerin imalatı hususunda herhangi bir bilgisinin olmadığını, söz konusu filmleri Mehmet Necati Bey’in kendisinin yaptırdığını, bu nedenle film bedeli olan 11,4 liralık kısımdan fazlasının ödenemeyeceğini bildirmiştir. Bunun üzerine Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti, müdüriyetin takınmış olduğu bu tavra karşı çıkarak, yardım cemiyetinin hakkının yenemeyeceğini, bir memurun mensup olduğu daire adına yapılan çalışmadan dairenin mesul olacağını, eğer görevi kötüye kullanma varsa memurun cezalandırılmasının hükümetin görevi olduğunu, söz konusu paranın ve gazilerin hakkının ödenmesi gerektiğini ifade etmiştir[61].

Malûlin-i Askeriye Muvanet Heyeti Sinema Film Müessesesi kendi adına film yaptırmak için anlaştığı kişilerden de istediği sonucu alamamıştır. Örneğin heyet, Müdâfaa-i Milliye Vekâleti’nin istediği filmleri yapmak amacıyla Vekâlet ile bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmaya göre heyet, Anadolu’da kurum adına film çekecektir. Cemiyet film çekmesi amacıyla Hariciye Vekâleti memurlarından Refik Bey’e bir ahize makinesi ile bir miktar film vermiştir. Ancak çalışma planlandığı gibi yürümemiştir. Zira, anlaşmanın üzerinden üç ay geçmesine rağmen Refik Bey’den haber alınamamıştır. Bunun üzerine Malûlîn-i Guzât Muvanet Heyeti, Müdâfaa-i Milliye Vekâleti’ne yazı yazarak söz konusu kişinin kendileri ile temasta bulunup bulunmadığı, anlaşmada yer alan faaliyetleri yapıp yapmadığı hususunda bilgi istemiştir. Ayrıca Refik Bey’in bulunduğu yerin araştırılması talep edilmiştir. Keza, Refik Bey’in hazırladığı filmlerin ve masraf makbuzlarının kendilerine gönderilmesi gerektiği de hatırlatılmıştır[62]. Fakat meselenin nasıl bir sonuca bağlandığına dair bilgi bulunamamıştır.

4) Heyetin Propaganda Filmi Projesi

Heyet propaganda amaçlı filmler oluşturmak için de faaliyet göstermiştir. Örneğin Milli Mücadele döneminde Aydın’da Yunanlıların yaptığı mezalimi sinemaya aktarmak için bir plan yapılmıştır. Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’nden Fezai Necip Bey tarafından hazırlanan bu tasarının Ankara Hükümeti’ne gönderilmesi planlanmıştır. Bu tasarının bir nüshası, görüşlerinin alınması için 30 Kasım tarihinde Celal Muhtar Bey’e gönderilmiştir. Fezai Necip Bey tasarıda, filmin canlandırma tekniğiyle Hilâl-i Ahmer adına çekilebileceğini ve heyetin sinema stüdyosunda çoğaltılabileceğini ifade etmiştir. Necip Bey, filmin masraflarını içeren bir hesap pusulası da hazırlamıştır. Buna göre; beş kopyalık, yaklaşık metrelik sinema filmi çekmek için toplam liraya ihtiyaç vardır[63]. 7 Aralık tarihli şartnameye göre Yunanlıların yapmış olduğu mezalimin duyurulması için şu esaslar tespit edilmiştir;

1) Zulümle tahrip edilen yerlerin manzara ve filmleri alınacaktır.

2) Filmlerin etkileyici olması için yaşanmış zulümler canlandırılacak ve bu canlandırmalarda figüran olarak bölge halkı ve çocuklar kullanılacaktır. Yaşanan olaylar inandırıcı ve duygusal bir şekilde ve sinema sanatının gereklerine göre filme alınacaktır.

3) Şartnamenin bu maddesi tamamen teknik ayrıntılarla ilgilidir. Buna göre en az metrelik film çekilecektir. Filmin en az metresi amaca uygun olarak parlak görüntülü bir şekilde olacaktır. Bozuk çekimler metreyi geçmeyecek, metreden daha az olan her metre film için 3 lira indirim yapılacaktır. Filmin metreyi aşması durumunda ücret talep edilmeyecektir.

4) Kullanılacak filmlerin kaliteli ve yeni olmasına dikkat edilecek, eskimiş film şeritleri kullanılmayacaktır. Aksi halde Hilâl-i Ahmer Cemiyeti filmleri reddetme ve bütün masrafları ödetme hakkına sahip olacaktır.

5) metreden az olmamak üzere negatif kaç metre olursa olsun bunun beş dilde beş kopya pozitifi basılacaktır.

6) Filmlerin açıklama yazıları sinema sanatına uygun kalitede basılacak, Türkçenin yanında Hintçe, Arapça, İngilizce ve Fransızca tercümeleri yapılacaktır.

7) Film çekmek için heyet İzmir’e vardığında seyahat ve film alım masrafının karşılanması için Hilâl-i Ahmer, film heyetine lira ödeyecektir. Bilahare metrelik film çekilip İstanbul’a getirildiğinde filmlerin kopyalarının basılması için ikinci taksit olan lira verilecektir. Kopyalar hazırlanıp altı takım film cemiyete teslim edildiğinde ise kalan lira ödenecektir[64]. Film yapımında izlenecek bu adımlar ayrıntılı olarak yazılmasına rağmen projenin hayata geçirildiğine dair herhangi bir veri bulunamamıştır.

Heyet, sinema faaliyetlerinden önemli miktarda kazanç temin etmiştir. Örneğin yılında, film stüdyosunda hazırlanan filmlerin sinemalara kiralanmasından lira, filmlerin kopyalarının satılması sonucunda lira, sinemalarda gösterilecek filmlere yazı yazılması ve dekorların kiralanması ile lira, Millet Tiyatrosu ve Üsküdar sinemasından lira, sinema perdelerine yazılan ilanlardan lira, heyete ait sinemaların tiyatro kumpanyalarına kiralanmasından lira olmak üzere toplam lira gelir elde etmiştir[65].

Heyetin gelir elde etmek için girmiş olduğu ticari faaliyetler içerisinde film stüdyosu ve sinemalardan elde edilen gelir diğerlerinden daha fazladır. Zira, Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti’nin yılında yaptığı hesaplamada film stüdyosu ve sinemalardan elde ettiği gelir diğer ticari faaliyetlerle kıyaslandığında durum daha net anlaşılacaktır. Bunları ayrıntılı olarak vermek cemiyetin sinema faaliyetlerine ağırlık vermesinin sebebini de açıklayacaktır. Buna göre, film stüdyosu ve sinemalardan elde edilen gelir lira, icra ve kiralardan elde edilen gelir lira, resmî ruhsatla yapılacak piyango, konser gibi etkinliklerden elde edilen tahmini gelir lira, cemiyetin işlettiği Muâvenet Pazarının geliri ise lira olarak tespit edilmiştir[66].

Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti sinema faaliyetlerini yılına kadar devam ettirmiştir[67]. Ancak yılında Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyetinin sinema teçhizatı orduya devredilmiş ve böylece heyetin sinema çalışmaları da son bulmuştur[68].

C) KAMUOYUNUN SİNEMA ALGISI

XX. yüzyılın başlarında sinema, popüler kültürün ve gündelik yaşamın önemli bir parçası oldu. Otantik Osmanlı kahvehanelerinin hüküm sürdüğü bir coğrafyada sinema Batı kültürünün adet ve tutumlarını temsilen kolayca yaygınlaştı. Bir başka ifade ile sinema Osmanlı toplumunda batılılaşma ya da modernleşmenin gereçlerinden birisi olarak görüldü.

Ancak sinema, batılılaşmanın diğer alanlarında görülen çelişkilerden bağımsız kalamamıştır. Nitekim bir taraftan toplumun eğitilmesinde önemli bir araç olarak görülürken, diğer taraftan toplumsal ahlakı bozan bir unsur olarak da algılanmıştır. Fakat bu paradoksal duruma rağmen sinema kısa sürede popüler hale gelmiş, hayır cemiyetlerinin önemli gelir kaynağı olmuştur.

I Dünya Savaşı sonrasında Türk kamuoyunda sinemanın önemi sık sık vurgulanmıştır. Bunun temel nedeni sinemanın oldukça faydacı amaçlar için yapılmasıdır. Zira, bu dönemde, orduyu modernleştirmek için belgesel filmlerden yararlanılmış, sinema yoluyla propaganda faaliyetleri yürütülmüş, bağış elde etmek, toplumu milliyetçilik ekseninde mobilize etmek için bulunmaz bir araç olarak görülmüştür. Nitekim basında sinemanın önemine değinilirken bu esaslar öne çıkmıştır.

1)1) Basında Sinemaya Bakış

Anılan dönemde Osmanlı aydınları sinemanın önemini, tarihsel gelişimini, millî bir sinemanın oluşturulmasını ve Türkiye’de yaygınlaştırılmasını tartışmaya başlamışlardır. Bu tartışmalara genel olarak bakıldığında temel vurgu, millî itibarın kültürel kanallarla aktarılması, kültürler hakkında gerçekçi bilgiler edinilmesi, sinemanın propaganda amaçlı kullanılması ile ilgilidir. Sinemanın ciddi anlamda yatırım gerektirdiği ve bu alanda teknik sınıfların oluşturulmasının elzem olduğu da vurgulanmıştır. Bu tespitler o dönemin koşulları içerisinde sinemaya bakışın irdelenmesi açısından oldukça dikkat çekicidir.

Nitekim Türk basınında sinemanın tarihsel gelişimini ortaya koyan ve Avrupa’da sinemanın ilerleyişini açıklayan yazılar kaleme alındı. Söz konusu yazılarda, Türkiye’de de sinema sanatının gelişmesi gerektiği ifade edildi. Örneğin 15 Ağustos ’de Muhsin Ertuğrul tarafından Temaşa’da kaleme alınan “Memlekette Sinema Hayatı” başlıklı yazıda, Türk kamuoyunda sinema alanında yapılan çalışmaların memnuniyetle izlendiği, bu alandaki gelişme ve ilerlemelerin merakla takip edildiği dile getirilmiş, Türkiye’de oldukça yeni olan bu sanatın ilerlemesinin millî itibar açısından da oldukça önemli olduğu vurgulanmıştır[69].

Muhsin Ertuğrul Türkiye’de sinemanın gelişmesini millî bir itibar olarak görmüştür. Ayrıca yardım cemiyetleri tarafından yapılan sinema faaliyetlerinin merakla izlendiği ancak bu çabaların yeterli olmadığı da dile getirilmiştir[70].

Yine Nisan ’da Kemal Emin tarafından, Temaşa Dergisi’nde yayınlanan “Bizde Sinemacılık” adlı yazıda sinemanın faydaları dile getirilmiş, sinema ve tiyatro kıyaslanarak, sinemanın tiyatroya göre avantajları ortaya konulmuştur. Bu anlamda sinemanın tiyatrodaki eksiklikleri tamamladığı, doğal dekorlardan faydalanılarak masrafsız şekilde birçok sahnenin gösterilebildiği belirtilmiştir[71].

Öte yandan Kemal Emin, sinemanın kültürel açıdan da son derece önemli bir unsur olduğuna vurgu yapmış, sinema kanalıyla milletlerin adet ve gelenekleri hakkında daha gerçekçi bilgiler edinilebileceğini, milletlerin birbirine olan ön yargılarının sinema yoluyla silinebileceğini savunmuştur. O, sinemanın kültürlerin tanınmasında önemli bir araç olduğunu, bu vasıta ile toplumların birbirlerinden etkilendiğini, sinema yoluyla yeni keşifler yapılabileceğini de ifade etmiştir.

Kemal Emin yazısında Türkiye’deki sinema faaliyetlerini de değerlendirmiştir. O, Türkiye’de birkaç müessesenin sinemacılığa teşebbüs ettiğini, fakat henüz istenilen düzeyde bir eserin ortaya konulamadığını ifade etmiştir. Yazıda bu durumun sebeplerini de ortaya konulmuştur. Ona göre, bir film çekmek için birçok bileşene gereksinim vardır. Bunlardan en önemlisi paradır. Ardından senaristlere, bunları sahneleyecek sanatkârlara, dekorculara ve daha birçok teknik sınıfa gerek duyulmaktadır. Yazar, bir sinema operatörü ile bütün bunları gerçekleştirmenin mümkün olmayacağını ifade etmiştir[72].

Muhsin Ertuğrul ile Kemal Eminin yazıları incelendiğinde Türk sinemasında bazı çabaların olduğu ancak bunların yetersiz kaldığına dair ortak bir vurgu söz konusudur. Yazarlar sinemanın gelişmesi için en önemli kalemin sermaye ve teknik sınıf olduğuna vurgu yaparak, bu alanda yatırımların artması gerektiğini kamuoyuyla paylaşmışlardır. Hiç şüphesiz her iki yazar da toplumun bazı mekanizmalarının anlaşılır kılınmasında sinemanın rolünü benimsemişler ve sinemanın roman kadar etkili bir vasıta olduğunu görmüşlerdir.

Yine ’de Cevdet Reşid tarafından Yarın Dergisinde kaleme alınan “Sinema Hakkında Notlar” başlıklı yazıda, sinemanın tarihçesi anlatılmış ve sinema alanındaki gelişmeler üzerinde durulmuştur. Makalede, sinemanın çeşitli alanlarının olduğu ve farklı amaçlar için kullanıldığı dile getirilmiştir. Yazar, sinema filmlerini belgesel, konulu, propaganda, reklam, ticarî filmler ve sanat filmleri olarak amaçlarına göre sınıflandırmıştır[73].

Keza, Cevdet Reşid sinemanın propaganda açısından önemi üzerinde de durmuş, sinemadan azami derecede istifade edilmesi gerektiğini, hatta Türkiye’de sinemanın bu alanda geliştirilmesinin bir vazife olduğunu savunmuştur. Cevdet Reşid, yazısında Türklere atfedilen “Türkler bir çift çarık bir de kanlı yatağandır” lekesini silmenin zamanının geldiğini, hükümetlerin, siyasi partilerin, dinî müesseselerin, ticaretle uğraşan kesimlerin, iktisadî heyetlerin sinemadan faydalanmaları gerektiğini, bunlar için sinemanın vazgeçilmez bir propaganda aracı olduğunu dile getirmiştir. Yazar, hükümetlerin doğrudan doğruya bu tür işlerle ilgilenemeyeceklerini, bu nedenle söz konusu faaliyetlerle ilgilenen bir kesimin olması gerektiğini belirtmiştir. Yazar ayrıca, Türkiye’de sinemanın öneminin yeterince anlaşılmadığını, devlet yetkililerine müracaat etmesine rağmen müspet cevap alamadığını, Türkiye’de sinemanın maddi kazanımının farkına varan tüccarların dahi bulunmadığını, oysa sinemanın yüzde yüz kâr getiren bir alan olduğunu ifade etmiştir. Keza, yazar, sinemanın matbuattan daha etkili bir araç olduğunu da dile getirerek, batılıların son zamanlarda matbuattan daha çok sinemaya önem verdiklerini bildirmiştir[74].

Cevdet Reşid, propaganda filmlerinin toplumların hafızalarında derin izler bıraktığını hatırlatmış, Balkan Harbi’nin ardından Avrupa’da gösterime giren ve bin franka mâlolan “L’agonie de Byzance”’nin () Türk tarihini lekelemek ve Türkleri gülünç düşürmek için yapılmış bir propaganda çalışması olduğuna dair örnek de vermiştir[75].

2) TBMM’de Sinemanın Geliştirilmesi ile İlgili Fikirler

Esasen sinemanın propaganda yönünün kullanılması konusunda kamuoyunda yaygın bir düşünce bulunmaktadır. Hatta bu konu meclis gündemine de gelmiş idi. TBMM’de 9 Temmuz tarihinde gerçekleştirilen bir oturumda Divan-ı Riyaset kararlarının okunması sırasında konu mecliste tartışılmıştır. Bursa’nın işgalinin yıldönümü olması nedeniyle Edirne Mebusu Şeref Bey, Hariciye Vekâleti’nin cevaplaması için bir soru takriri vermiştir. Takrir, Türklerin dinine ve milliyetine karşı hücum ve taarruz eden Yunanlıların yaptıkları mezalimin bütün dünyaya duyurulması için Meclis tarafından yapılması gerekenlerle ilgilidir.

Bu hususta Karesi Mebusu Vehbi Bey söz hakkı almıştır. Milletvekili, Anadolu’da Yunanlıların Türklere yaptığı mezalimin Vekiller Heyeti ve Hariciye Vekâleti tarafından dünyaya duyurulması gerektiğini, Avrupa, Asya ve Amerika’da bulunan çeşitli hükümetlere resmî protestolar çekilerek Türklerin içinde bulunduğu durumun dile getirilmesinin zorunlu olduğunu savunmuştur. Vehbi Bey, mektup gönderilen devletlerden resmî temsilciler istenerek bu temsilcilerin olayları gelip yerinde görmelerinin sağlanması gerektiği üzerinde durmuştur.

Toplumun içinde bulunduğu zor koşulların sinemaya aktarılarak uluslararası kamuoyuna duyurulması meclis gündemini de meşgul etmiştir. Vehbi Bey, sinemanın propaganda yönüne değinerek, Hükümetin bir sinema makinesi temin ederek Anadolu’da Türklere uygulanan bu zulmü sinemaya alması gerektiğini, bu olayların filme alınmasının içerde ve dışarıda büyük yankı uyandıracağını ifade etmiştir. Çünkü filmler yoluyla yapılan propaganda ile hükümetler zulmün farkına varacaktır. Ayrıca görüntüler gelecek nesillere de miras olarak kalacaktır[76].

Aynı oturumda Saruhan Mebusu Mustafa Necati Bey de söz hakkı almıştır. M Necati Bey, Yunanlılar tarafından Anadolu’daki Müslüman Türklere yapılan mezalimin Türk dünyasına duyurulması gerektiğini dile getirmiştir. Bu konuda sinemanın önemli bir etki yaratacağından bahseden M. Necati Bey sözlerine şu şekilde devam etmiştir “Binaenaleyh yapılacak işler nedir, ve ne yapmak lâzım gelir? Efendiler! Arkamızda koca bir Türkistan kıtası ve üç yüz milyondan fazla Müslüman âlemi vardır. Onlara hitap edelim, bizi kesiyorlar ve öldürüyorlar, kalkınız, ayaklanınız, işte fotoğraflar, sinemalar, vesaik diyelim. Bunu yaptığımız gün efendiler üç yüz milyon Müslüman ayağa kalkacaktır”[77].

Yunan mezaliminin dünyaya duyurulması hususu daha sonraki günlerde de meclis gündemine gelmiştir. Örneğin Karesi Mebusu Vehbi Bey’in Yunan istilasına maruz kalan bölgelerde yapılan mezalimin incelenmesi ve resimlerinin çekilmesine dair beyanatı olmuştur. Bu sırada cereyan eden müzakereler sırasında Vehbi Bey, dünyada Müslümanlar aleyhine propagandalar yapıldığını, propaganda filmleriyle Müslümanların vahşet kaynağı olarak gösterildiğini, üstelik filmlerin son derece inandırıcı bir şekilde yapıldığını, hatta bir Müslümanın dahi görüntüleri izlemesi durumunda inanabileceğini ifade etmiştir.

Vehbi Bey, Türk tarafının masum ve haklı olmasına rağmen içeride ve dışarıda Türklere yapılan mezalimi duyurmak için gerekli propagandayı yapmadığını dile getirmiştir. Milletvekili, Batı Cephesinde ve Antep Cephesi’nde Fransızların yaptıkları haksızlık ve zulmün sinemaya alınmasını, dünya kamuoyuna açıklanmasını ve bununla ilgili görüntülerin dağıtılmasını talep etmiştir. Vehbi Bey, bunun için İslam ibadethanelerinin ortadan kaldırılışını, halka yapılan hakaretleri, küçük çocukların karınlarına süngü sokulmak suretiyle mızraklara dikilmesi gibi dehşet verici görüntülerin çekilmesi gerektiğini savunmuştur[78].

Mecliste ve basında sinemanın propaganda amacıyla kullanımının yaygınlaştırılması tartışılırken İstanbul ve Anadolu’daki bazı sinemalarda İtilaf Devletlerinin propaganda amaçlı yayınları yapılmıştır. İtilaf Devletleri Mütarekeden sonra ve özellikle de İstanbul’un işgalinin hemen ardından sinema filmlerine kendi millî ve askerî görüntüleri ile resmigeçitlerini içeren kesitler ilave etmişlerdir. İzmir’in muhtelif sinemalarında da sinema filmlerinin baş tarafında bu görüntüler yer almıştır.

Bu durum Milli Mücadelenin başarıyla sonuçlandırılmasının ardından değiştirilmeye çalışılmıştır. Bu meyanda Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti harekete geçmiştir. Riyasetten 21 Mayıs tarihinde İcra Vekilleri Heyeti’ne gönderilen yazıda sinemanın dünyanın her yerinde propaganda aracı olarak kullanıldığı, sinemaların millî bir şekle sokulması, bunlardan iyi amaçlar için istifade edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bilahare İtilaf Devletlerinin propagandasını yapan görüntülerin sinemalardan men edilmesi talep edilmiştir[79].

Talep üzerine İcra Vekilleri Heyeti hemen harekete geçmiştir. 29 Mayıs tarihinde Dâhiliye ve Maliye Nezaretlerine yazı gönderilmiştir. Bu yazıda, İstanbul’un işgalinin hemen ardından muhtelif sinemalarda propaganda amaçlı olarak İtilaf Devletleri ordularının resmigeçitlerini içeren görüntülerin yayınlandığını, sinemaların milli amaçlar için kullanılması gerektiği hatırlatılmıştır. Yazıda İtilaf Devletleri ile henüz bir anlaşma yapılmadığı gerekçe gösterilerek sinemaların millî amaçlar için kullanılmasının zor olduğunun altı çizilmiş, fakat hiç olmazsa kendileriyle henüz sulh yapılmamış olan bu devletlerin propagandasını yapan uygulamaların yasaklanması emredilmiştir. Özellikle Anadolu’daki sinemalarda bu görüntülerin kesinlikle yer almaması gerektiği hatırlatılmıştır[80].

Diğer taraftan Milli Mücadele döneminin önemli şahsiyetlerinden birisi olan Şark Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşa da sinemacılığa önem vermiştir. Örneğin 20 Nisan tarihinde Kazım Karabekir tarafından TBMM Riyasetine gönderilen bir tezkerede memleketin muhtelif mahallerinde sinemalar tesis edilmesi istenmiştir[81]. O, yazısında halkın bilgi ve anlayışının gelişmesinde sinemanın büyük bir katkı sağladığını bu nedenle ilmî, fennî, sınaî alanda yapılmış sinema filmlerinin halka izletilmesi gerektiği görüşünü savunmuştur. Bunun yanında Kazım Karabekir Paşa sinema gösteriminde uygunsuz filmlerin izletilmesine de karşı çıkmıştır. O, son dönemlerde toplumun genel ahlakına aykırı filmlerin gösteriminin yaygınlaştığını dile getirmiş, bu durumun acilen kontrol altına alınması gerektiğini belirtmiştir. K. Karabekir gönderdiği tezkerede sinemaların yurt çapında yayılması için çözüm önerisinde bulunmuştur. Buna göre;

- Memleket çeşitli bölümlere ayrılarak merkezler oluşturulacak bu merkezlerde aynı tarz mimari ile sinema müesseseleri oluşturulacaktır.

- Müesseseler yardım cemiyetleri ve Hilâl-i Ahmer tarafından kurulacaktır.

- Bilahare sinemalar kâr elde etmeye başlayınca tamamen veya kısmen mahalli şirketlere devredilebilecektir.

- Hilâl-i Ahmer ve yardım cemiyetleri devretme sonucunda elde ettiği sermaye ile ücra yerlerde sinemalar açabilecektir. Böylece önemli kaza merkezlerine kadar sinema yayılmış olacaktır.

- Sinemacı yetiştirmek için kurslar açılacak, bu kurslara öncelikle gençler alınacaktır. Sinema binaları temsiller için de kullanılabileceğinden bu binaların adı “İbret Yeri” olarak da adlandırılabilecektir. Bu müesseselerde sinema, konferans ve temsiller yapılarak halkın ve öğrencilerin bilgi ve görgüsü artırılabilecektir[82].

Talep İcra Vekilleri Heyetine havale edilmiştir. Vekiller Heyeti durumu değerlendirmiş, konunun Maarif Vekâleti Encümeni Müdüriyeti ve Sıhhiye ve Muâvenet-i İçtimaiye Vekâleti tarafından incelenmesine karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda Maarif Encümeni çalışmalara başlamıştır.

Maarif Encümeni Müdüriyeti sinema hususunu 23 Haziran tarihinde görüşmüş, sinemanın iki yönlü tesiri ele alınmıştır. Halkın ve öğrencilerin gelişimini sağlayan ilim ve fen ağırlıklı sinemanın yaygınlaştırılması gerektiğinin altı çizilmiştir. Öte yandan genel ahlakı bozan filmlerin bir an evvel kontrol altına alınması hususunda görüş birliğine varılmıştır. Bunun için alınacak tedbirler de sıralanmıştır. Buna göre;

- İstanbul, İzmir gibi sinema merkezlerinde halka ve öğrencilere gösterilecek filmler şehir zabıtaları ya da maarif memurları tarafından kontrol edilecektir. Toplumun genel ahlakına uygun olmayan filmler gösterilmeyecektir.

- Kurulması planlanan sinemaların yaşaması ve halk tarafından rağbet görmesi için filmlerin mütemadiyen değiştirilmesi gerekmektedir. Bunun için sinema merkezlerinin nakil vasıtaları olan ve diğer yerlerle bağlantılı olan merkezlere verilmesine karar verilmiştir. Nakil vasıtalarından mahrum olan nahiye merkezlerinde ilk etapta belli zamanlarda filmler gösterilebilecektir.

Kararda Hükümet tarafından sinema işletilmesinin usul açısından ve malî sebeplerden uygun olmayacağı da dile getirilmiştir. Hatta bu durumun sinemanın ilerlemesinde engel teşkil edeceği kanaatine varılmıştır. Bunun yerine sinema işletmesinin Hilâl-i Ahmer veya Türk Ocağı gibi millî hayır cemiyetlerine bırakılmasına karar verilmiştir. Devlet bu cemiyetleri nakdî yardım yaparak destekleyebilecektir. Bunun yanında mektep sinemalarının da oluşturulabileceği düşünülmüştür. Mektep sinemalarının kurulması için gerekli olan kaynak hükümet tarafından ve belediyelerin muvazene-i hususiye sandıklarından sağlanabilecektir[83].

Encümen 22 Ağustos tarihinde durumu tekrar değerlendirmiştir. Teklifin hayata geçmesi arzu edilmiş ise de vekâlet bütçesinin projeyi gerçekleştirecek sermayeye sahip olmaması nedeniyle bu çaba sonuçsuz kalmıştır[84].

Sinemaların yaygınlaştırılması ile ilgili planlanan projeler hayata geçirilemese de sinema her dönemde önemli bir yere sahip olmuştur. Zira bazı eğlencelere kısıtlama getirilse de sinema bu konuda istisna teşkil etmiştir. Örneğin Milli Mücadele döneminde İcra Vekilleri Heyeti 30 Mart tarih ve 6/ numaralı karar ile harbin devam etmesi gerekçesiyle Ankara’da bulunan kahvehane ve tiyatrolarda her türlü eğlenceyi yasaklamış, ancak sinema bu konuda istisna tutulmuştur[85]. Uygulama tiyatrocular tarafından şikayete sebep olsa da İcra Vekilleri Heyeti aldığı bu kararı iptal etmemiştir[86]. Milli Mücadele döneminde sinema şehirlerde günlük hayatın bir parçası olmaya devam etmiştir.

Sonuç

XX. yüzyıl bütün dünyada toplumsal çalkantıların, olağanüstü değişikliklerin ve yeniliklerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde edebiyat, tiyatro ve sinema popüler kültürün en önemli temaları haline gelmiştir. Osmanlı Devleti de bu değişimden nasibini almış, Osmanlı geleneksel eğlence mekânlarının yer aldığı şehirlerde sinema Batı kültürünü temsilen kolayca yaygınlaşmaya başlamıştır. Sinemanın toplumda yaygın hale gelmesi sinema faaliyetlerini de gerekli kılmıştır.

Türkiye’de sinema, devletin resmî veya yarı resmî kurumları aracılığıyla icra edilmiştir. Özellikle I. Dünya Savaşı ve sonrasında Türkiye’de sinema faaliyetleri yaygınlık kazanmıştır. Bu anlamda özellikle Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde kurulmuş olan Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti ve Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti gibi yardım cemiyetleri sinema filmleri yaparak ve bunları kiralamak suretiyle gelirlerini artırmaya çalışmışlardır.

Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti ilk etapta filmleri kiralayarak sinema salonlarında göstermek suretiyle gelir elde etmeye başlamıştır. Ancak kamuoyunun yerli film beklentisi içinde olması ve malî kaynaklarını artırmak ihtiyacının ortaya çıkması nedeniyle cemiyet film yapımına başlamıştır. Cemiyet bu alanda az sayıda yetişmiş uzmanı bir araya getirerek mevcut imkanlar ölçüsünde çalışmalarına başlamıştır. Bu çaba sonucunda Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti, Pençe ve Casus adlı filmlere imza atmıştır. Bu filmler kamuoyunda da dikkatle takip edilmiş, birtakım eleştiriler almakla birlikte Türk sinema yapıtlarının ilk örneklerini oluşturmuştur. Keza Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti Sinema Dairesi tarafından çekilen Mürebbiye, Binnaz ve Bican Efendi Vekilharç adlı filmler de bu alandaki faaliyetlere ivme kazandırmıştır. Mürebbiye filmi işgal ortamında İtilaf Devletlerine “karşı koyuşu” simgelemiş, film içeriğinden dolayı anılan devletler nezdinde sansüre maruz kalmıştır. Dönemin basını bu filmlere büyük ilgi göstermiş, filmlerin sanatsal içeriği ile ilgili eleştiriler olmakla birlikte Türk sineması için önemli adımlar olarak kabul edilmiştir. Yardım cemiyetlerinin çalışmaları neticesinde Türk sineması gelişmeye başlamış, sinema sanatıyla ilgili ilk örnekler verilmiştir.

Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti sinema faaliyetlerini daha ileriye götürerek belgesel film yapımına başlamıştır. Ülkenin içinde bulunduğu koşullara paralel olarak İzmir’in işgali üzerine İstanbul’da düzenlenen Fatih ve Sultanahmet mitingleri belgesel olarak çekilmiştir. Bunu takiben Türkiye’yi, Türk eserlerini yurt dışında tanıtmak amacıyla filmler yapılması planlanmıştır. Ayrıca kurumları tanıtmak amacıyla kısa filmler de yapılmıştır. Heyetin en önemli çabalarından birisi de Yunan mezalimini anlatan belgesel film çekme girişimidir. Ancak bu çaba sonuçsuz kalmıştır. Heyet sinema faaliyetlerini imkanlar el verdiği ölçüde geliştirmeye çalışmış, hatta bu alanda İstanbul’da faaliyet gösteren yabancı film şirketleriyle rekabet edebilecek duruma gelmiştir.

Bu dönemde kamuoyu sinema hususunda meraklı bir bekleyiş içerisinde idi. Sinemanın yaygınlaştırılması ve gerekliliği hususunda dönemin aydınları görüş bildirmişlerdir. Sinemanın gelişmesinin millî bir itibar olduğu, kültürün aktarılması ve farklı kültürlerin tanınmasında önemli bir yerinin olduğu dile getirilmiştir. Bu dönemde sinemanın gelişmesinin önündeki en önemli engel ekonomik kaygılardır. Bunun yanında yeterli teknik elemanın olmayışı da şartları zorlamıştır. Olumsuzluklara rağmen halk ve aydınlar sinemanın gücünün farkına varmışlardır. Sinemanın propaganda özelliğinin kullanılması ve Türk halkının içinde bulunduğu zorlukların, Yunan mezaliminin uluslararası alanda duyurulması için filmler yapılması gerektiği meclis genel kurulunda dahi tartışılmıştır. Yine Milli Mücadele döneminin önemli şahsiyetlerinden olan Kazım Karabekir Paşa, halkın bilgi ve anlayışının gelişmesinde sinemanın büyük katkı sağladığını, bu nedenle yurdun her köşesine sinema kurulması gerektiğini belirtmiş ve bununla ilgili meclise bir tezkere göndererek çözüm önerilerinde bulunmuştur. Bu öneriler Maarif Encümeni tarafından görüşülmüş teklifin hayata geçirilmesi arzu edilmiş ise de maddî olanaksızlıklar nedeniyle proje gerçekleştirilememiştir.

Öte yandan sinema Türk modernleşmesinin bütün sancılarını da yaşamıştır. Bir yönden toplumu eğiten önemli bir araç olarak görülürken, diğer yönden toplumsal ahlaka zarar veren bir unsur olarak algılanmıştır. Özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde Avrupa’dan getirilen ve toplumun genel ahlakına aykırı olan filmlerin yaygınlık kazanması bu algıyı daha derinleştirmiştir. Batı kaynaklı diğer yeniliklerde olduğu gibi faydası ve zararları toplum tarafından tartışılmıştır. Sonucunda sinemanın propaganda ve eğitim tarafının kullanılması gerektiği belirtilirken toplumsal ahlaka aykırı filmlerin sansürlenmesi için bir mücadele başlatılmıştır.

Sonuç olarak yardım cemiyetlerinin sinema faaliyetleri, kamuoyunda bir sinema bilinci yaratılması açısından önemli olmuş, sinema film atölyeleri kurularak bu alandaki eksiklik kısmen giderilmiş, yapılan çalışmalar Türk sinema tarihi için bir başlangıç teşkil etmiştir.

EKLER



KAYNAKÇA

Arşiv Belgeleri

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi (BCA), (Fon Kodu/Yer Nr.) Nr. /; Nr. /; Nr. /

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Belgeleri 6. Şube seafoodplus.infoŞB, (Dosya/Gömlek) Nr. 45/9.

, Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Belgeleri Muhasebe Kalemi (seafoodplus.info), Nr. /

, Dahiliye Nezareti İdare-i Umumiye Ekleri (seafoodplus.info), Nr. 21/

, Dahiliye Nezareti Umûr-ı Mahalliye-i Vilâyât Müdüriyeti Belgeleri 6. Şube (seafoodplus.infoŞB.), Nr. /

, Dahiliye Nezareti Umûr-ı Mahalliye-i Vilâyât Müdüriyeti Belgeleri (seafoodplus.info) Nr. /

, İradeler Dosya Usulü (seafoodplus.info), Nr. 17/78, s. ; Nr. /

, Meclis-i Vükela Mazbataları (MV) Nr. /

Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı (ATASE) Arşivi, İstiklal Harbi Koleksiyonu Kalemi (İSH), Kutu , Gömlek: , Belge Nr. ; İSH, Kutu: , Gömlek: 13, Belge Nr. ; İSH, Kutu: , Gömlek: 73, Belge Nr. a; İSH, Kutu: , Gömlek: 73, Belge Nr. 4.

Kızılay Arşivi, (Kutu/Belge) Nr. /90; Nr. /; Nr. /; Nr. 28/; Nr. /; Nr. /85; Nr. /91; Nr. 71/

Resmî Yayınlar

Düstur, Tertip 2, C. 11, (10 Teşrinievvel Mart ), Evkaf Matbaası, İstanbul

Takvim-i Vakayi, Devlet-i Aliye-i Osmâniyenin Cerîde-i Resmîyesi, 27 Teşrinisani //27 Kasım , Nr.

TBMM Zabıt Ceridesi, Dvr. 1, C. 5, İçtima senesi 1, İçt., ().

TBMM Zabıt Ceridesi, Dvr. 1, C. 11, İçtima senesi 2, İçt., ().

Osmanlıca Gazete ve Dergiler

Cevdet Reşid, “Sinema Hakkında Notlar I”, Yarın, 1 Kanunuevvel /1 Aralık , Nr. 8, s.

Ertuğrul M., “Memlekette Sinema Hayatı”, Temaşa, 15 Ağustos /15 Ağustos , Nr. 6, s. 7.

G. A. (Galip Arcan), “Mürebbiye Filmi”, Temaşa, 1 Haziran /1 Haziran , Nr. 17, s.

İkdam, 9 Nisan /22 Nisan , Nr. , s. 4.

K. R., “Temaşa Musahabesi”, Temaşa, 1 Kanunusani /1 Ocak , Nr. 18, s.

Kemal Emin, “Bizde Sinemacılık”, Temaşa, 1 Nisan /1 Nisan , Nr. 15, s.

“Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti Merkez-i Umumisi, Temaşa Gazetesine”, Te-maşa, 17 Teşrinievvel /17 Ekim , Nr, ön kapak b yüzü.

Sabah, 4 Teşrinisani /4 Kasım , Nr. , s. 2.

, 6 Teşrinisani /6 Kasım , Nr. , s. 1.

Araştırma ve İnceleme Eserleri

AKÇURA, Gökhan, Aile Boyu Sinema, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul

AYDIN, Hakan, “Sinemanın Taşrada Gelişim Süreci: Konya’da İlk Sinemalar ve Gösterilen Filmler (—)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S: 19, , s.

ÇELİKTEMEL-Thomen, Özde, “Osmanlı İmparatorluğunda Sinema ve Propaganda ()”, Online International Journal of Communication Studies, Vol.2, June , s. (seafoodplus.info ).

EVREN, Burçak, “Türk Sinemasındaki İlk Sansür Ya Da Abdülhamid ve Sinema”, Türk Sinemasında Sansür, Kitle Yayıncılık, Ankara , s.

, Eski İstanbul Sinemaları: Düş Şatoları, Milliyet Yayınları, İstanbul

ODABAŞ, Battal, “Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü, Belge(sel) Film ve Kurtuluş Savaşı Filmleri”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, S: 24, , s.

ÖZÇELİK, Selahittin, Donanma-yı Osmanî Muâvenet-i Milliye Cemiyeti, TTK Yayını, Ankara

ÖZÖN, Nijat, Türk Sineması Kronolojisi (—), Bilgi Yayınevi, Ankara

, Türk Sineması Tarihi , Doruk Yayınları, 3. Baskı, İstanbul

POLAT, Nâzım H., Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara

SCOGNAMILLO, Giovanni, Türk Sinema Tarihi, Kabalcı Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul

TOLGAY, Ahmet, Sinema Albenisi, Beyaz Perde Üstüne Yazılar, Meral- Tekin Birinci Vakfı Yayını: 2, Lefkoşa

TUNCA, Elif, “Sinemamızın Umutlu Tarihi”, Türk Sinemamızda Yerli Arayışlar, Editör, Abdurrahman Şen, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara , s.

YILMAZOK, Levent, “Türk Sinemasının Ulusal Karakterini Etkileyen Öğeler ve Seyirci Sinema İlişkisi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul

Kaynaklar

  1. Kurumun resmî adı “Malûlîn-i Guzât Muâvenet Heyeti” olduğu için güncel Türkçeye çevrilmemiş olup orijinal haliyle kullanılmıştır.
  2. Levent Yılmazok, “Türk Sinemasının Ulusal Karakterini Etkileyen Öğeler ve Seyirci Sinema İlişkisi”, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul , s.
  3. Nijat Özön, Türk Sineması Kronolojisi (—), Bilgi Yayınevi, Ankara , s. 13, 41; Hakan Aydın, “Sinemanın Taşrada Gelişim Süreci: Konya’da İlk Sinemalar ve Gösterilen Filmler (—)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S: 19, , s.
  4. Özde Çeliktemel-Thomen, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sinema ve Propaganda ()”, Online International Journal of Communication Studies, Vol.2, June , s. 4.
  5. Selahittin Özçelik, Donanma-yı Osmanî Muâvenet-i Milliye Cemiyeti, TTK Yayını, Ankara , s. ; Keza 14 Kasım tarihinde heyecanlı bir kalabalık İstanbul’un yakınındaki Ayastefanos’taki bir Rus anıtını yıkmış, Fuat Uzkınay ise bu olayı filme almıştır. Böylece “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı metrelik film, ilk Türk filmi olarak kabul edilmektedir. Bkz. Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s. 13, 41; Aydın, a.g.m., s. 62; Gökhan Akçura, Aile Boyu Sinema, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul , s.
  6. Akçura, a.g.e., s. vd.; Burçak Evren, Eski İstanbul Sinemaları: Düş Şatoları, Milliyet Yayınları, İstanbul , s
  7. Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s. 13; Battal Odabaş, “Türk Sinemasının Kuruluşunda Ordunun Rolü, Belge(sel) Film ve Kurtuluş Savaşı Filmleri”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, S: 24, , s. ; Ahmet Tolgay, Sinema Albenisi, Beyaz Perde Üstüne Yazılar, Meral-Tekin Birinci Vakfı Yayını: 2, Lefkoşa , s.
  8. Odabaş, a.g.m., s.
  9. Kurumun o dönemde taşıdığı ismin Hilal-i Ahmer olması dolayısıyla tarihsel bütünlük açısından metinde Hilal-i Ahmer adı kullanılmıştır.
  10. Kızılay Arşivi, Nr. /
  11. Kızılay Arşivi, Nr. /
  12. Kızılay Arşivi, Nr. /90, Nr. /, Nr. /, Nr. 28/
  13. Nâzım H. Polat, Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara , s.
  14. Polat, a.g.e., s.
  15. Polat, a.g.e., s.
  16. İkdam, 9 Nisan /22 Nisan , Nr. , s. 4.
  17. Sabah, 4 Teşrinisani /4 Kasım , Nr. , s. 2.
  18. Ertuğrul M., “Memlekette Sinema Hayatı”, Temaşa, 15 Ağustos /15 Ağustos , Nr. 6, s. 7.
  19. Sabah, 6 Teşrinisani /6 Kasım , Nr. , s. 1; Fakat N. H. Polat’a göre “Pençe” olarak anlatılan film aslında “Casus” filmidir. Bkz. Polat, a.g.e., s.
  20. Ertuğrul M., a.g.m., s. 7.
  21. Nijat Özön, Türk Sineması Tarihi , Doruk Yayınları, 3. Baskı, İstanbul , s. ; Giovanni Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, Kabalcı Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul , s. ; Elif Tunca, “Sinemamızın Umutlu Tarihi”, Türk Sinemamızda Yerli Arayışlar, Editör, Abdurrahman Şen, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara , s.
  22. Ertuğrul M., a.g.m., s. 7.
  23. “Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti Merkez-i Umumisi, Temaşa Gazetesine”, Temaşa, 17 Teşrinievvel /17 Ekim , Nr, ön kapak b yüzü; Polat, a.g.e., s.
  24. “Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti Merkez-i Umumisi, Temaşa Gazetesine”, Temaşa, 17 Teşrinievvel /17 Ekim , Nr, ön kapak b yüzü.
  25. BOA, seafoodplus.info, Nr. 21/
  26. BOA, seafoodplus.infoŞB, Nr. 45/9.
  27. BOA, seafoodplus.infoŞB, Nr. /
  28. BOA, MV, Nr. /78; BOA, seafoodplus.info, Nr. /
  29. BOA, seafoodplus.info, Nr /19, s.
  30. Takvim-i Vakayi, Devlet-i Aliye-i Osmâniyenin Cerîde-i Resmîyesi, 27 Teşrinisani /27 Kasım , Nr. , s. 2; Düstur, Tertip 2, C. 11, (10 Teşrinievvel Mart ), Evkaf Matbaası, İstanbul , s.
  31. Kemal Emin, “Bizde Sinemacılık”, Temaşa, 1 Nisan /1 Nisan , Nr. 15, s.
  32. ATASE Arşivi, İSH, Kutu: , Gömlek: 73, Belge Nr:
  33. ATASE Arşivi, İSH, Kutu: , Gömlek: 73, Belge Nr: , s. 4; Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s. 14,
  34. BOA, seafoodplus.info, Nr. /19; BOA, MV Nr. /
  35. ATASE Arşivi, İSH, Kutu: , Gömlek: 73, Belge No: , s. 4.
  36. Kemal Emin, a.g.m., s.
  37. Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s.
  38. Kemal Emin, a.g.m., s.
  39. Özön, Türk Sineması Tarihi, s. 62; Scognamillo, a.g.e., s. 31; Burçak Evren, “Türk Sinemasındaki İlk Sansür Ya Da Abdülhamid ve Sinema”, Türk Sinemasında Sansür, Kitle Yayıncılık, Ankara , s.
  40. Kemal Emin, a.g.m., s.
  41. G. A. (Galip Arcan), “Mürebbiye Filmi”, Temaşa, 1 Haziran /1 Haziran , Nr. 17, s.
  42. Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s.
  43. Akçura, a.g.e., s. 33 vd.
  44. Özön, Türk Sineması Tarihi, s. ; Scognamillo, a.g.e., s.
  45. K. R., “Temaşa Musahabesi”, Temaşa, 1 Kanunusani /1 Ocak , Nr. 18, s. 5.
  46. Özön, Türk Sineması Tarihi, s. ; Scognamillo, a.g.e., s.
  47. Odabaş, a.g.m., s.
  48. Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s.
  49. Kemal Film Şirketi hakkında geniş bilgi için bkz. Akçura, a.g.e., s. 15 vd.
  50. Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s.
  51. Kızılay Arşivi, Nr. 71/
  52. Kızılay Arşivi, Nr. 71/
  53. BOA, seafoodplus.info, Nr. 17/78, s.
  54. BOA, seafoodplus.info, Nr. 17/78, s.
  55. BOA, seafoodplus.info, Nr. 17/78, s.
  56. BOA, seafoodplus.info Nr. /51, s.
  57. BOA, seafoodplus.info Nr. /51, s.
  58. BOA, seafoodplus.info Nr. /51, s.
  59. BOA, seafoodplus.info Nr. /51, s.
  60. BOA, seafoodplus.info Nr. /51, s.
  61. BOA, seafoodplus.info, Nr. /21, s.
  62. ATASE Arşivi, İSH, Kutu: , Gömlek: 13, Belge Nr.
  63. Kızılay Arşivi, Nr. /
  64. Kızılay Arşivi, Nr. /
  65. ATASE Arşivi, İSH, Kutu: , Gömlek: 73, Belge Nr. a.
  66. ATASE Arşivi, İSH, Kutu: , Gömlek: 73, Belge Nr. a.
  67. ATASE Arşivi, İSH, Kutu , Gömlek: , Belge Nr.
  68. Özön, Türk Sineması Kronolojisi, s.
  69. Ertuğrul M., a.g.m., s. 7.
  70. Ertuğrul M., a.g.m., s. 7.
  71. Kemal Emin, a.g.m., s.
  72. Kemal Emin, a.g.m., s.
  73. Cevdet Reşid, “Sinema Hakkında Notlar I”, Yarın, 1 Kanunuevvel /1 Aralık , Nr. 8, s.
  74. Cevdet Reşid, a.g.m., s.
  75. Cevdet Reşid, a.g.m., s.
  76. TBMM Zabıt Ceridesi, Dvr. 1, C. 11, İçt., (), s.
  77. TBMM Zabıt Ceridesi, Dvr. 1, C. 11, İçt., (), s.
  78. TBMM Zabıt Ceridesi, Dvr. 1, C. 5, İçt, (), s.
  79. BCA, Nr. /, s. 2.
  80. BCA, Nr. /, s. 1.
  81. BCA, Nr. /, s. 7.
  82. BCA, Nr. /, s. 7.
  83. BCA, Nr. /, s.
  84. BCA, Nr. /, s. 1.
  85. BCA, Nr. /, s. 2.
  86. BCA, Nr. /, s. 2; BCA, Nr. /, s. 1.

Şekil ve Tablolar

Osmanlı’da Yapılan İlk Film Gösterimleri Barış Saydam Sinema, çoğu insanın tahmin ettiğinin aksine Osmanlı’ya çok hızlı ulaşır. Osmanlı’da sinemacılık faaliyetleri Lumiere Kardeşler’in ilk halka açık gösteriminden aylar sonra bu topraklarda da başlar. Masal dinletileri, musiki geceleri, gölge oyunu, ortaoyunu, meddahlık, kukla ve çeşitli temaşa sanatları uzun süredir varlığını sürdürmektedir. Tarihi çok eskilere dayanan klasik temaşa sanatları zaman ilerledikçe Batılı sanatlarla, özellikle de tiyatroyla, etkileşime geçerek farklılaşmaya, bir anlamda melezleşmeye ve tuluat tiyatrosunda olduğu gibi kendi alt türlerini oluşturmaya başlar. Osmanlı’nın son döneminde temaşa sanatlarının sergilendiği programlara bakıldığında melezleşmeyi görmek mümkündür. Varyete gösterilerinden kantoya, tiyatro oyunlarından tuluata varana kadar geniş bir yelpaze içerisinde eğlence programları tertip edilir. Dolayısıyla Osmanlı’nın geleneksel temaşa sanatlarıyla başlayan sonrasında Batılı sanatların egemenliği altına giren derin ve zengin bir toplumsal ve kültürel hayatı vardır. Sinemanın kolayca kabul edilmesinde ve yayılmasında bir diğer önemli etken de sinemanın öncülleri olarak kabul edilebilecek Diaroma, Cosmoroma ve Büyülü Fener gösterileriyle Osmanlı toplumunun hızlıca tanışmış olmasıdır. Sinematograf gösterimleri saraylarda, konaklarda, elçiliklerde ve tiyatro gösterilerinin sergilendiği mekânlarda yapılmadan önce çeşitli otellerde ve eğlence yerlerinde sinematografın öncüllerinin gösterimleri yapılır. Giovanni Scognamillo, sinemayı hazırlayan “sinema öncesi dönem” olarak adlandırdığı bu dönemde durağan görüntülerin, manzaraların, çeşitli imgelerin optik oyunlar hatta oyuncaklar sayesinde devingenlik kazandıklarını, duvarlara ve perdelere yansıtıldıklarını ve sinemanın böyle bir dönemden geçerek hareketli görüntüye dönüştüğünü söyler.1 Scognamillo’nun bahsettiği sinema öncesi döneme ait bilgilerimiz genellikle gazete ilânlarına dayanır.2 Scognamillo, ’te Galatasaray’da yerleşmiş olan bir sirkte Microscope Solaire (Güneş Mikroskopu) ve Le Grand Diorama (Büyük Diorama) gösterimlerinin yapıldığı bilgisini aktarır.3 L’Echo de I’Orient gazetesinin 23 Temmuz tarihli nüshasına baktığımızda ünlü Naum Tiyatrosu’nda bir Cosmorama gösterisinin yapıldığı bilgisini öğreniriz. Le Turquie’nin 1 Temmuz yılında verdiği ilânda ise Fransız Doublier tarafından bir Büyülü Fener kullanılarak yarı belgesel yarı fantastik konuları içeren bir gösterinin düzenlendiğini, gösteride tufan öncesi dünya hakkında bilgi verildiği yazılır. Üç yıl sonra dönemin bir başka ünlü salonunda, Verdi Tiyatrosu’nda ışıklı tablolar gösterilir. Aynı yıl bir başka Fransız Louis Thierry, Fransız Tiyatrosu’nda yirmi tabloluk bir Diorama gösterisinde Türkiye çeşmelerini içeren dokuz görüntü sunar.4 Bunlar sinematograf öncesi döneme ait basına yansıyan önemli gösterimlerdir. Değişen yıl aralıklarıyla birlikte yenilenen teknolojinin her aşamasına ait gösterimlerin Osmanlı topraklarında, özellikle de Gayrimüslimlerin yaşadığı Beyoğlu semtinde gerçekleştirildiğine tanıklık ederiz. Bu gösterimlerle birlikte Fransız Tiyatrosu ve Odeon Tiyatrosu gibi mekânlar gösterimler için sık sık kullanılmaya başlar. Ancak hâlâ sinematografın öncülleri ile ilgili yapılan gösterimler temaşa sanatları, tiyatro, hokkabaz ve şantözlerin gösterileri arasında sadece sıradan bir unsurdur. Tek başına yapılan ve uzun bir program dolduran, tek başına seyirci çeken bir eğlenceden söz etmek mümkün değildir. 1 Giovanni Scognamillo, Cadde-i Kebir'de Sinema, (İstanbul: Agora Kitaplığı, ), 2. 2 Bu konudaki en detaylı çalışma Metin And’a aittir. Bkz. Metin And, “Türkiye’de Sponek Birahanesindeki İlk Sinema Gösterisinin Öncesi ve Sonrası”, Milliyet Sanat (): 3 Scognamillo, Cadde-i Kebir'de Sinema, 3. 4 Scognamillo, Cadde-i Kebir'de Sinema, 3. Hareketli görüntünün imparatorluğa girişi saray üzerinden gerçekleşir. II. Abdülhamid’in kızlarından Ayşe Osmanoğlu hatıratında sarayda yapılan ilk film gösterimleriyle ilgili şunları yazar: “Bertrand taklid ve hokkabazlık yapar, her sene babamdan izin istiyerek Fransa’ya gider, birtakım yeni şeyler öğrenip gelirdi. Saraya sinemayı bu getirmiştir. O zamanki sinemalar şimdiki gibi değildi. Perde büyük fırçalarla iyi ıslatılır, küçük parçalar gösterilirdi. Bu parçalar pek karanlık görülür, filmler bir dakikada biterdi. Bununla beraber çok yeni bir şey olduğundan hoşumuza giderdi.”5 Sarayda ve çeşitli paşa konaklarında yapılan ilk gösterimlerden sonra halka açık ilk sinematograf gösterimleri ise Kinetoskop gösterimlerinden yaklaşık bir yıl sonra, yani 12 Aralık ’da daha önceki gösterimlerden de tahmin edileceği gibi Beyoğlu’nda yapılır. Galatasaray Lisesi’nin karşı tarafında bulunan Sponeck Birahanesi’ndeki gösterimin ilânında şunlar yazmaktadır: “Sponeck Salonu’nda… Birinci kat. Canlı fotoğraflar. Doğal büyüklükte hareketli gösterim. Seanslar her akşam – – ve ’da. Cuma ve Pazar günlerine matine.”6 Gösterimle ilgili detaylara baktığımızda, gösterimin Fransız bir ressam olan Henri Delavallée tarafından gerçekleştirildiğini öğreniriz.7 Henri, Sponeck’teki sinematograf gösteriminin yoğun ilgi görmesinden dolayı gösterimlerini Ramazan ayında şehrin diğer yakasındaki Şehzadebaşı’nda bulunan Fevziye Kıraathanesi’nde de yapmaya başlayacağını bildirmektedir.8 İlk gösterilerin Beyoğlu ve Şehzadebaşı’nda yapılması az önce de bahsettiğimiz gibi bu bölgelerde temaşa sanatlarına ait hem bir kültürün oturmuş olması hem de temaşa sanatlarının sergilendiği mekânların yer almasından kaynaklanır. İtalyan yazar Edmondo de Amicis İstanbul ile ilgili gözlemlerini aktardığı İstanbul isimli eserinde, Galata Köprüsü’nün basit bir köprüden ibaret olmadığını yazar. Amicis’e göre Galata Köprüsü, iki ayağı İstanbul’un Avrupa yakasında bulunsa da, iki farklı dünyayı bir araya getirir. Eminönü, Sultanahmet, Direklerarası [Şehzadebaşı] ve Fatih’i de içerisine alan Eski İstanbul ile Karaköy, Pera, Harbiye ve Pangaltı’ya uzanan Yeni İstanbul Galata Köprüsü sayesinde birbirine eklemlenir. Köprünün öte yanında, Yeni İstanbul’da, hayat çok hızlı akmaktadır. Batı’nın tüm yenilikleri, sınır tanımazlığı, uçsuz bucaksızlığı hızla Pera’ya taşınır. Eski İstanbul’da ise hayat hâlâ eski yeknesaklığında devam etmeye çalışır. Yeni dünyanın yeni icadı sinemanın ilk gösterimi Galatasaray’daki Sponeck’te yapılırken, o tarihlerde Şehzadebaşı’nda geleneksel Osmanlı temaşa sanatları egemenliğini korumaktadır. Özellikle Ramazan aylarında, oruçlar açıldıktan ve teravih namazları kılındıktan sonra halkın yoğun katılımıyla Ramazan eğlenceleri kendini gösterir. Pera’da bir ritüele dönüşen sinema ve tiyatroya karşılık köprünün bu yakası ise seyircilere kıraathaneleri, çayhaneleri, cambazhaneleri ve çadır tiyatrolarıyla eski temaşa geleneklerini ve musiki sohbetlerini vaat 5 Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid, (Ankara: Selçuk Yayınları, ), 6 Stamboul, 12 Aralık Daha detaylı bilgi için bkz. Özde Çeliktemel-Thomen, “Hayaller Hakikat Olursa: Osmanlı İstanbul’unda Filmler, Gösterimler, İzlenimler ()”, Doğu Batı 75, (): 7 Georges Sadoul D. Henri’nin Paris’te ikamet ettiğini ve Lumiere Kardeşler’e Ekim Şubat tarihleri arasında projeksiyon makinesi almak için ilk başvuranlardan biri olduğunu söyler. Georges Sadoul, Histoire Générale du Cinéma 1: L’invention du Cinéma (Paris: ). Aktaran Yorgo Bozis, Sula Bozis, Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, ), 8 Ali Özuyar, Sessiz Dönem Türk Sinema Tarihi (), (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, ), eder. Damat İbrahim Paşa Sebili’nin karşısında, Osman Baba Türbesi’nin arkasında, Şehzadebaşı Caddesi ile Fevziye Caddesi’nin bitiştiği köşede yer alan Fevziye Kıraathanesi özellikle yüzyılın son çeyreğinde semtin en önemli mekânlarından biridir.9 Gazete arşivinin genişliği nedeniyle semtin önde gelen aydınlarına ev sahipliği yapan Fevziye, aynı zamanda yer verdiği musiki etkinlikleriyle de dönemin gözde buluşma merkezlerinden biri haline gelir. Tanburi Cemil Bey, Ali Rıfat Bey, Ahmet Rasim, Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sermet Muhtar Alus gibi dönemin önemli kişiliklerini ağırlayan mekân, aynı zamanda Müslüman halka yönelik ilk sinema gösteriminin de yapıldığı yer olur. Gösterimi gerçekleştiren Henri gösterimlerin Sponeck’ten sonra Fevziye’de devam etmesini şu şekilde ifade eder: “Şimdiye kadar Beyoğlu’nda İsponek [Sponeck] salonunda mevki-i teşhire vaz etmiş olduğumuz (canlı fotoğrafı), ahali-i kiramdan gördüğümüz rağbet fevkaladeye müsteniden ramazan-ı şerife mahsus olmak üzere Şehzadebaşı’nda kâin Fevziye Kıraathanesi bahçesindeki mahal-i mahsusa nakletmeye karar verdik. Binaen aleyh şehr-i mübarek mezkûrdaki ahali-i kiramın canlı fotoğrafımızı temaşa ile memnun kalacaklarını ve iş bu harikayı Avrupa ve Amerika’da görmüş olan zevatın Mösyö Lumiyer [Lumière] fotoğrafından daha mükemmel bulacaklarını memul ederiz.”10 II. Abdülhamid’in tiyatro ve fotoğraf gibi sinematografa da ilgi göstermesiyle birlikte Batı’nın yeni icadının Osmanlı topraklarında yaygınlaşması hızlanır Nitekim II. Abdülhamid özellikle yurtdışındaki yeni gelişmeleri takip etmek için çeşitli filmler istetir. ’de Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa, Berlin Sefiri Ahmet Tevfik Paşa’ya gönderdiği bir yazıda “Sinematograf aleti vasıtasıyla seyircilere gösterilmekte olan filmlerin yenilerinden, özellikle de Çin’in son durumunu gösterir olanlarından peyderpey satın alınıp gönderilmesini” bildirir II. Abdülhamid’in istediği filmler özellikle ikili ilişki kurulan devletlerle ilgilidir. Çin, Almanya ve Avusturya imparatorlarının faaliyetlerini içeren, çeşitli ülkelerdeki askeri manevraların sergilendiği filmler Sultan’ın da ilgisini çekmektedir. Tiyatronun yaygınlaşmasında önemli etkisi olan hayır cemiyetleri için yapılan gösterimlerin benzerlerinin sinemanın yaygınlaştırılmasında da kullanıldığını görürüz. Osmanlı Donanma- yı Milliye İane Cemiyeti, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti ve Malulin-i Guzzata Muavenet Heyeti gibi cemiyetler gelir elde etmek amacıyla konserler, sergiler, tiyatro ve sinema gösterimleri düzenler ve bu etkinliklerle birlikte vatanserverlik, milli birlik ve dayanışma ruhu daha da pekiştirilir Artan Türkçülük faaliyetleri için halkın rağbet ettiği Batılı temaşa sanatlarının bu şekilde propagandaya da fayda sağlayacak biçimde kullanılması söz konusudur. Beyoğlu ve Şehzadebaşı’nda yapılan ilk halka açık gösterimler kısa süre sonra önce farklı semtlere sonra da farklı illere sıçrayarak sinema gösterimleri yaygınlaşmaya başlar. Zamanla sinema alanındaki yenilikler filmlerin sürelerini, konularını ve hedef kitlelerini değiştirir. 9 Fevziye Kıraathanesi’yle ilgili daha detaylı bilgi için bkz. Burçak Evren, “Müslüman Mahallesinde Film Göstermek: Fevziye Kıraathanesi”, CineBelge 1, (): 10 Sabah, 28 Kânunusani Detaylı bilgi için bkz. Ali Özuyar, “Türkiye’de Gösterilen İlk Filmler”, Türk Sineması Araştırmaları, seafoodplus.info%E2%80%99de-gosterilen-ilk-filmler (Erişim: 10 Temmuz ). 11 Bu konuda çeşitli kitaplarda yer alan tevatürlerin aksine geniş bir analiz için bkz. Nezih Erdoğan, “Elektrik, Sinema ve Kızıl Sultan Abdülhamid”, Sinemanın İstanbul’da İlk Yılları, (İstanbul: İletişim Yayınları, ), 12 Özuyar, Sessiz Dönem Türk Sinema Tarihi, 13 Özde Çeliktemel-Thomen, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sinema ve Propaganda ()”, Kurgu 2, (): 2. Bununla birlikte ilk dönem “parya gösterisi” olarak görülen sinema, kendi mekânlarında yeni bir eğlence ve sanat dalı olarak rüştünü ispat ederek diğer gösteri sanatlarından ayrılır. Kaynakça And, Metin. "Türkiye'de Sponeck Birahanesindeki İlk Sinema Gösterisinin Öncesi ve Sonrası." Milliyet Sanat, sayı. (): Bozis, Sula, ve Yorgo Bozis. Paris'ten Pera'ya Sinema ve Rum Sinemacılar. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, Çeliktemel-Thomen, Özde. "Hayaller Hakikat Olursa: Osmanlı İstanbul'unda Filmler, Gösterimler, İzlenimler ()." Doğu Batı, sayı. 75 (): Çeliktemel-Thomen, Özde. "Osmanlı İmparatorluğu'nda Sinema ve Propaganda ()." Kurgu, sayı. 2 (): Erdoğan, Nezih. Sinemanın İstanbul'da İlk Yılları Modernlik ve Seyir Maceraları. İstanbul: İletişim Yayınları, Evren, Burçak. "Müslüman Mahallesinde Film Göstermek: Fevziye Kıraathanesi." CineBelge, sayı. 1 (): Osmanoğlu, Ayşe. Babam Sultan Abdülhamid. Ankara: Selçuk Yayınları, Özuyar, Ali. Sessiz Dönem Türk Sinema Tarihi (). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, —. Türk Sineması Araştırmaları (TSA). seafoodplus.info%E2%80%99de-gosterilen-ilk-filmler (Temmuz 10, tarihinde erişilmiştir). Sadoul, Georges. Histoire Générale du Cinéma 1: L'invention du Cinéma (). Paris, Scognamillo, Giovanni. Cadde-i Kebir'de Sinema. İstanbul: Agora Kitaplığı,

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir