osmanlı imparatorluğu para birimleri kuruş / Akçe, Mangır, Kaime ve Daha Fazlası: Osmanlı Dönemi’nde Basılan ve Kullanılan Para Çeşitleri

Osmanlı Imparatorluğu Para Birimleri Kuruş

osmanlı imparatorluğu para birimleri kuruş

PARAMIZIN SERÜVENİ

Para bastırmak, devlet hâkimiyetinin alâmetlerindendir. Paranın kıymeti üzerinde oynayıp hazine açıklarını kapatmak da, her devirde hemen her devletin yaptığı bir iş olmuştur. Halka da “paramız pul oldu” diye feryat etmek düşmüştür .

İslâmiyetten evvel Mekke’de altın ve gümüş para vardı. Bunlar eski Arap, Acem ve Roma pa-raları idi. Hazret-i Peygamber, bu paraları kullandı. İslâm tarihinde ilk para basan Halîfe Hazret-i Ömer’dir. Hicretin 18. senesinde, Acem paralarının şeklinde kısa ve kalın parçalar hâlinde ve çekirdek görünümünde 14 kırat ağırlığında para bastırmıştı.

Hazret-i Osman, 28 senesinde altın ve gümüş para bastırdı. İlk yuvarlak gümüş parayı, Mekke’de Abdullah bin Zübeyr (680-692) kestirdi. İslâm devletlerinin çoğu, kendi zamanlarında çeşitli paralar bastırdılar. Belli ağırlıkta basılmış olan altın ve gümüş paralara meskûkât veya sikke denir.

Osman Gazi'ye ait sikke

TUĞRAYI KİM KOYDU?

Osmanlılarda ilk zamanlarda Selçuklu paraları kullanıldığı gibi, Osman Gâzi tarafından ilk gümüş para (akçe) bastırılmıştır. Bu akçe 0.68 gram idi. Sonraki akçeler çeşitli ağırlıktadır. Kanunî Sultan Süleyman zamanında bir dirhem (3.36 gr) gümüşten üç akçe basıldığı rivâyet olunur. 1688 yılından sonra akçedeki gümüş miktarı altıda bir nisbetinde azaldı. İlk altın para Sultan Fatih tarafından 1478’de bastırıldı. Daha sonra çeşitli paralar basıldı ve bu işi düzene koyan muhtelif kanunlar yapıldı.

Küçük şeyleri satın almak için Sultan I. Murad devrinden itibaren mangır veya fülüs denilen bakır pa-ralar basılmıştır. Bunun basma mâliyeti ile üzerinde yazılı bedel arasındaki fark hazineye gelir kaydolunurdu. Paralara Sultan Yıldırım Bayezid zamanında tarih; Çelebi Sultan Mehmed zamanında da tuğra konulması âdet oldu.

Osmanlılarda, parayı koruma kanunu mechul olduğundan, Osmanlı paraları yanında, Venedik, Lehistan, Felemenk (Holanda), Alman, Fransız, Mısır, İran paraları da tedâvül ederdi. Altın ve gümüş, ezelden beri her cemiyette para olarak kabul edilmiş; itibar görmüştür. Üzerinde ister Napolyon’un resmi olsun, isterse Sultan Reşad’ın tuğrası!

Orhan Gazi'ye ait para

METELİĞE ATILAN KURŞUN

Sultan Mecid zamanında akçe tedâvülden kaldırılarak 24 gram ağırlığında mecidiye adıyla gümüş para bastırıldı. 7.2 gramlık bir Osmanlı lirası 5 mecidiye; 1 mecidiye 20 gümüş kuruş; 1 kuruş 40 para idi. 1828 yılında metelik adıyla kuruşun dörtte birine (on paraya) denk bir para kesildi. Sultan Reşad zamanında metelik nikel olup, tedâvüldeki en küçük para birimi idi. On paraya bir şey almak mümkün olmadığı için, halk arasındaki, “On para etmez!”, “Metelik vermem”, “Meteliğe kurşun atıyor” gibi tâbirler kullanılırdı.

Osmanlılarda mühim şehirlerde darphâneler vardı. Bu darphâneler sikke tecdidi ve tashihi zamanında faal çalışırlardı. Parayı sadece devlet bastırmaz; isteyen elindeki altın ve gümüşü darphâneye götürerek ağırlığı miktarınca ve ücreti mukabilinde para bastırabilirdi. Darphâneler umumiyetle üç seneliğine iltizama (ihâ-leye) verilerek işletilirdi. İltizam alan olmazsa, emin adında maaşlı bir memura tevdi edilirdi. Emânetle idare olunan darphânelerin, darbedilen maden miktarını bilmek bakımından avantajı varsa da, hâsılatı düşük olurdu.

1861 tarihli 20 kuruşluk kaime banknot

PARAMIZ PUL OLDU!

Akçe, Osmanlı Devleti’nin resmî para birimi (vâhid-i kıyasîsi) idi. Osmanlı altını büyük; mangır da küçük para muamelesi görürdü. 1687 tarihinden sonra para bi-rimi olarak kuruş kabul edildi. 3 pul (mangır) 1 akçe; 3 akçe 1 para; 40 para 1 gümüş kuruş; 100 kuruş da bir Osmanlı altını idi. Paramız pul oldu tabirindeki pul, ne posta, ne de damga puludur. Daha aşağısına alışveriş yapılamayan en küçük para birimidir.

Tahta çıkan her padişah, eski sikkelerin tedâvülünü menederek yeni para bastırırdı. Bu sebeple halk eski sikkeleri darphâneye götürür; burada eritilerek yeni paraya dönüştürülürdü. Bundan cüz’î bir de ücret alınırdı. Harbler sebebiyle hazine zaafa düştüğü zaman akçedeki gümüş miktarı azaltılarak gelir elde edilirdi. Ama bu, halkın memnuniyetsizliğini doğururdu.

CAM PARALAR

Altın ve gümüş tarih boyu her yerde para olarak kabul görmüştür. Değeri ufak şeyleri almak için de hükûmetler bakır, tunç, nikel, hatta alüminyum paralar basmıştır. Hepsinden enteresanı,  İslâm dünyasında cam paralar basılıp tedâvül etmişti. Tarihteki ismiyle “sencât-ı zücâciye”. Emevîler, Abbasîler ve Fâtımîler asrında bazı halifelerin, ekseriya da vâlilerin isimleriyle cam paralar basılmıştı. Koleksiyoncuların çok alaka gösterdiği bu cam paralardan haylisi bugün Fransa ve İngiltere müzelerinde saklanmaktadır. 1891 senesinde İngiltere müzesinin neşrettiği bir katalogda bunlardan dört yüz kadarı gösterilmişti.

5 liralık banknot tutan bir telgraf memurunu temsil eden bir kartpostal.

KÂĞIT PARANIN MACERASI

Kâğıt para, çok eskiden beri çav adıyla Çin’de kullanılırdı. Bunlar, üzerinde imparatorun mührü bulunan dikdörtgen mukavva parçalarıydı. İran şahlarından Keyhâtu, 693’te İran’da kâğıt para bastırıp, altın ve gümüş yerine kullanılmasını emretti ise de halk kullanmadı. Müslüman hükümdarlardan ilk defa Azerbaycan sultanı İzzeddin Muzaffer kâğıt para basmaya teşebbüs ettiyse de halk kabul etmeyip ayaklanarak sultanı öldürdü.

Şer’î hukukta altın ve gümüş kıyamete kadar para olarak kabul edilmektedir. Bunun haricinde basılan bakır, nikel mangırlar ile kâğıt paraları kullanmak şer’an meşru ise de, akid bedelleri altın ve gümüşe göre tesbit olunurdu. Osmanlı Devleti’nde ilk kâğıt para kâime adıyla 1850 yılında kullanıldı. Bir liralık kâime bir Osmanlı altını (yüz kuruş) olmak üzere basıldı. Halk rağbet etmediği ve bu sebeple altın karşısında hızla değer kaybettiği için kısa bir zaman sonra 1862’de piyasadan çekildi.

93 Harbi felâketi sebebiyle tekrar kâime basıldıysa da, altın karşısında çok değer kaybettiği için 1879’da piyasadan toplandı. En son 1915’te banknot (evrak-ı nakdiyye) basıldı ve tedâvülü devam etti. Osmanlı parası altın ve gümüşe bağlı olduğu için, kıymetsiz bir şeye “gâvur parasıyla on para etmez!” demek âdet olmuştu. İslâm devletleri, madenî para kullanmayı tercih etmişlerdir. Bunun bir sebebi de tasarruf idi. Madenî paranın kâğıt paraya göre daha temiz ve sıhhî olduğu da açıktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Anado-lu’da hâlâ kâğıt paraya itibar etmeyip sarı (altın) lira ve gümüş mecidiye ile muamele yapan esnaf çoktu.

Osmanlı Para ve Finansman sisteminin esasları nedir?

‘Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıla gelinceye kadar çağdaşı bulunan pek çok Avrupa ülkelerinde olduğu gibi madeni para sistemi uygulanıyordu. Sistemde altın, gümüş ve ufaklık ihtiyacını gidermeye matuf olarak her iki madenin dışında genelde bakırdan mamul paralar kullanılıyordu. Kağıt paranın kullanımı batılı ülkelere paralel olarak 19. yüzyıl içerisinde başlar.

 Sistem esasta altın ve gümüşe dayandığından her iki madenin mümkün olduğunca mübadelede kullanılması ve eşya olarak kullanılmamasını öngörüyordu. Bu sebeple ülke içine kıymetli maden girişi teşvik ediliyor, çıkışı ise yasaklanıyordu. Şahısların ellerinde ve sarayda bulunan altın ve gümüşten mamul eşyalar darphanelere getirilerek para basımında kullanılıyordu.

 Ulaşım imkanlarının yetersizliği ve ulaşımın risk taşıması çeşitli bölgelerde darphane açılmasını zorunlu kılıyordu. Dolayısıyla darphaneler başta İstanbul olmak üzere ülkenin muhtelif yerlerine dağılmıştı. Bir darphane açılırken bölgede maden bulunmasına ve bölgenin ihtiyacına cevap vermesi gözetilirdi. Bazı darphaneler sadece belli bir parayı basardı. Mesela 16. yüzyılda Urfa”da faaliyet gösteren darphanede sadece bakır para basılıyordu. Darphanelerin idaresi genelde emanet yöntemi ile emin adı verilen görevli şahıslar tarafından yürütülüyordu. Darphanelere para basımı için getirilen altın ve gümüş maden ve eşya üzerinden darp hakkı adıyla alınan bir kesinti darphaneyi işleten kişinin gelirini oluşturuyordu. Altın ve gümüşü cari paraya çevirmek isteyen kişiler serbestçe gelerek darphanede para bastırabilirlerdi. Serbest darp hakkı darphane gelirlerini sürekli kılıyordu. Paranın ayarından sahib-i ayar sorumlu idi Kalb para basan sahibi ayar şiddetli cezaya çarptırılıyordu. Bir keresinde (1564 yılı) Üsküp darphanesinde basılan altın ve gümüş paraların ekseri kalb çıkmaya başlayınca sahibi ayar işten el çektirilerek İstanbul’a mücazat için gönderilmişti. Paranın ayarı denildiğinde gümüş ve altın para içerisindeki bakır oranı anlaşılıyordu. Darphaneye gelen gümüş ve eski akçeleri sahib-i ayar ve üstad, emin gözetiminde akçe haline getirirlerdi. Yeni akçelerin kesilmesinden sonra ülkede eski akçe ve külçe ile alış veriş yasaklanırdı. Herkes elinde bulunan eski akçeleri ve avani dışındaki gümüşleri darphaneye getirerek yeni akçe bastırmaları zorunlu idi.

 Osmanlı devleti kıymetli maden hareketlerinin yaşandığı bir coğrafyada bulunuyordu. Gresham kanunu işliyor, kötü para iyi parayı kovuyordu. Doğuda altın ve gümüş fiyatlarının yüksek seyredişi daimi bir şekilde İran ve Hindistan”a kaçışa sebep oluyordu. Alınan zecri tedbirlere rağmen altın ve gümüş kaçakçılığının önü alınamıyordu. Ülkenin siyasi sınırları içerisinde de hareketlilik yaşanıyordu. Mesela Mısır”da basılan altın paraların İstanbul”da basılan altın paraların ayarında olmayışı sebebiyle İstanbul”da altın para piyasadan çekilerek yerine Mısır altınları tedavül ediyordu. Önlem olarak Mısır”da İstanbul ayarında altın para darbı isteniyordu.

 16. yüzyılda Amerika ve Güney Afrika kıymetli maden yataklarının keşfi ile birlikte Avrupa ülkelerinde kıymetli maden hacmindeki yükseliş ve gümüşün altın karşısında değer kaybetmesi yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı dünyasını etkisi altına alacak ve Osmanlı yöneticilerini yeni arayışlara ve acil önlemlere itecektir. Dış dünyadan gelen bu baskıya paralel olarak, artan nüfus oranında iç güvensizliğin de etkisiyle üretimde artışın gerçekleşmemesi, fiyat yükselişleri, artan bürokratik harcamalar ve hazine için kaynak anlamına gelen yeni fetihlerin olmaması gibi bir kısım olumsuz gelişmeler ve yüzyılın sonuna doğru Avusturya ve İran savaşları dolayısıyla da artan savaş harcamaları birbiri arkasını izleyen devalüasyonları getirmiştir. Sikke tashihleri adı verilen bu operasyonda paranın ayarı değiştiriliyor, sikkeler küçültülüyordu. 16. yüzyılda en önemli para operasyonu sayılan ve daha sonra da devam edecek ayarlamaların başlangıcı olan 1584 yılında yapılan düzenlemeye göre 100 dirhem gümüşten kesilen akçenin miktarı 450 den 800”e, 1600 yılında yapılan bir ayarlama ile de 950”ye çıkmıştır. Osmanlı paralarının değer kaybına uğraması sadece bu yüzyılın ikinci yarısında görülen bir olgu değildir. Fakat bu zamana gelinceye kadar paradaki değer kaybı uzun zaman içerisinde oldukça az oranda gerçekleşmiş idi. Mesela Orhan Bey”den Fâtih”e gelinceye kadar akçenin vezni odukça sabit tutulmuştur. 1327 yılında 100 dirhem gümüşten 270 adet olarak kestirilen Osmanlı akçesi 1451 yılında 293 adet kestirilmiştir. 1500 yılında 100 dirhemden 420 akçe kesilirken 1580”lerin başında 450 akçe kesilmekteydi. Yine da yapılan hesaplamalara bakılırsa 1326 yılından 1740 yılına gelinceye kadar ki 414 yıllık sürede yıllık ortalama değer kaybı % 0.24 gibi düşük bir oranda kalmaktadır.

 Osmanlı Devleti’nde Osman Gâzî”den Fâtih”e gelinceye kadar sadece gümüş paralar basılmıştır. Altın para olarak ülkede revaç bulan Venedik dükası (filori, filorin) tedavül ediyordu. Fâtih 1479 yılında sultani adlı ilk Osmanlı altın parasını basmıştır. Fiilî olarak iki değerli madene dayanan bir para sistemi işliyordu. Dolayısıyla altın ve gümüş fiyatları değiştikçe tedavülde bulunan sikkelerin fiyatları ya da kur farkları da değişiyordu. Ufaklık ihtiyacını karşılamak üzere I. Murad”dan (1360-1389) 17. yüzyıl ortalarına kadar mankur veya pul adı verilen bakır paralar da basıla gelmiştir. 1688 yılında ise para arzındaki yetersizlik dolayısıyla akçeyi ikame ve likidite ihtiyacını gidermek için mankur basılmış, 1 mankurun 1 akçe üzerinden sonsuz ibra hakkı tanınması kalpazanlık faaliyetlerini hızlandırmış ve piyasaları alt üst etmiştir. Bu tecrübeye 1691 yılında son verilerek mankur tedavülden kaldırılmıştır.

 Ülke içerisinde muhtelif yabancı altın ve gümüş paralar yerli paralar ile birlikte tedavül ediyordu. 17. yüzyılda osmani, şahi, pare, mangır, peniz, sikke-i hasene/şerifi adlı yerli paraların yanında sümün, zolata, babka, rub, yaldız/filori/efrenci, engürüs, esedi ve riyal adında yabancı paralar tedavül ediyordu. Ülkede paraların tedavül ettiği bölgeler ortaya çıkmıştı. Mısır pare, Doğu Anadolu şahi, Macaristan penz bölgesi idi.

 Osmanlı Devleti’nde paradan bir finansman aracı olarak değişik yöntemler kullanılarak istifade ediliyordu. Darphanelerde kıymetli madenlerden ve eski sikkelerden para basılarak hem para arzı artırılıyor hem de darb hakkı adıyla alınan para darphanelere gelir temin ediyordu. Tahta yeni çıkan padişah eski paraları tedavülden kaldırarak kendi adına ve yeni değerler ile para bastırıyordu. Elinde eski para olan kişiler paralarını darphaneye getirerek yenisiyle değiştirirler, bu değişimden para sahibi bir miktar zarar eder, hazine ise kazanırdı. Ayrıca paranın ayarında oynamaya gidilerek sikkeler küçültülüyor, aradaki değer kaybını devlet bir finansman yöntemi kabul ediyordu. Tağşiş işlemi bütçe açıklarını kapatmak için devletin ek para basması anlamına da geliyordu. Çünkü yapılan yeni ayarlama ile hem tedavüle sürülecek para miktarı artıyor hem de devletin kullanabileceği yeni bir fon oluşuyordu. Yine hazine giriş çıkışlarını farklı raiclerde tutarak aradaki farkı (tefavüt-i hasene ve guruş) hazineye gelir kaydediyordu.

 1775 yılında pay ve gelir ortaklığı senetleri anlamına gelen esham uygulaması başlatılır. Bu uygulama temsili paraya geçişin ilk habercisi sayılır. Senetlerin vergiye tabi olmak üzere tedavülü serbestti. İlk kağıt para 1840 yılında tedavüle çıkarılır. Piyasaya sürülen banknotların değeri hızla aşınır. Esnaf ve taşrada halk madeni para kullanmayı tercih eder. Kaime denilen kağıt para ile madeni para arasında fiyat farkı oluşur. Osmanlı para biriminin dış paralar karşısında değeri düşer.

 Kaime denemesi 1862 yılında son bulur. Sultân Abdulhamid dönemine gelinceye kadar kaime basımına gidilmez. Osmanlı- Rus savaşının finansmanı dolayısıyla ikinci defa 1876-7”de kaime basılarak piyasaya sürülür. Bu kaimeler de kısa bir süre sonra tedavülden kaldırılır. Kağıt para basma yetkisi kendisine bırakılan Osmanlı Bankası I. Dünya Savaşı”na gelinceye kadar sınırlı miktarda kağıt para basımına gider. 1915 yılında kaime üçünçü kez çıkarılır. Bu kaimeler temsili para niteliğinde idi. Çünkü altın karşılığı vardı ve ne zaman tedavülden kaldırılacağı belliydi. Bu kaimeler Cumhuriyet devrine kadar devam etmiştir.

 Ülkede istikrarlı bir para sistemi oluşturmak amacıyla 1844 yılında çıkarılan Kararnâmeye göre temel para birimleri olarak kuruş, 20 kuruş değerinde gümüş mecidiye ve 100 kuruş değerinde altın lira kabul edilir. Osmanlı parası ile yabancı paraların kur değerlerinde ise uzun bir dönem değişiklik görülmemektedir. Mesela bu tarihten I. Dünya Savaşı”na kadar İngiliz sterlini ile Osmanlı parası arasındaki parite 1 İngiliz sterlini =110 Osmanlı kuruşu düzeyinde kalmıştır.

 1873 yılından itibaren gümüşün dünya piyasalarında değer kaybetmeye başlaması Osmanlı Devleti”nde 1/16 altın-gümüş paritesini geçersiz hale getirir. Devlet gelirlerinin gümüş para ile, giderlerin altın üzerinden yapılması hazine kayıplarına yol açar. Bunun üzerine mecidiye basımına son verilir. 1881 yılında para birimi olarak Osmanlı altın lirası kabul edilir. Ancak gümüş fiyatlarının düşüklüğü sebebiyle tedavüldeki gümüş paralar gerçek değerinin altında işleme tabi tutulur. 20 kuruş değerindeki mecidiyeler Hazinece 19 kuruştan işleme tabi tutulur. Sarraflarda ise daha düşük düzeyden işlem görür. 20. yüzyılda kuruşun Osmanlı lirasına oranla üç değişik değeri ortaya çıkar.

 Diğer taraftan değişik para birimlerinde çekilen darlık nedeniyle ufak paralar altın lira ve mecidiyeye oranlarından farklı olarak işlem görüyordu. Piyasaya yeterince ufaklık sürülememesi ve mahalli bazı darlıkların ortaya çıkışı da ufaklıkların değerini yükseltiyordu. Ticâret erbabı daima müşterilerine büyük para veriyor, halk ise alış veriş yapabilmek için elindeki parayı belli bir komisyonla sarraflara bozdurmak zorunda kalıyordu. İktisadi faaliyetlere, yöreye ve mevsimlere göre de ufaklık ihtiyacı değişiklik gösteriyordu. Mesela Bursa”da yumurta ticâreti bu tür paraların değerini yükseltiyordu. Yine İzmir”den İstanbul”a sürekli mecidiye, karşılığında İstanbul”dan İzmir”e ufaklık gönderiliyordu. Hazinenin bir soruşturmasına göre ülkenin değişik yörelerinde altın ve gümüşün 88 çeşit raici bulunuyordu.

 Yörelere göre de halkın rağbet ettikleri paralar değişiklik gösteriyordu. Yabancı paralar da ülke içerisinde serbestçe alım satımda kullanılıyordu. Para sisteminin karmaşıklığı sebebiyle sarraflık kurumu iyice revac bulmuştu.

 Para düzenine çeki düzen vermek maksadıyla 1909 yılında kurulan komisyonun önerisi doğrultusunda savaşın etkisiyle biraz da geç olarak 1916 yılında Tevhid-i Meskukat Kanunu çıkarılarak 1 lira = 100 kuruş paritesi benimsenir ve değer ölçüsü altın, para birimi kuruş kabul edilir. Ülkenin değişik yörelerindeki farklı para raiçleri kaldırlır. Ancak çıkarılan yasanın başarısı sınırlı kalır. Çünkü savaşla birlikte artan giderleri karşılamak için piyasaya sürülen kağıt paralar madeni ve ufaklık paraların piyasadan çekilmesine yol açar. 5 ve 20 kuruşluk olarak basılan kağıt paralar da ufaklık sorununu çözmez. Aynı fonksiyonu görmesi için kısa bir süre sonra 1 ve 2.5 kuruşluk kağıt ve aynı işlevi görecek 5 ve 10 paralık posta pulları çıkarılır. Bu durumda madeni paradan tamamen arınmış kağıt para sistemine geçilmiş olur. Cumhuriyet idaresi aynı sistemi devam ettirir[1].

[1] BA, Tapu Tahrir Defteri, nr. 998, sh. 199; Mühimme Defteri, nr. 6, sh. 66, hüküm 140; Naima, c. I, sh. 241; Selaniki Mustafa Efendi, Tarih-i Selaniki, (neşr. Mehmed İpşirli), İstanbul 1989, c. I, sh. 210, 211, 427; Silahdar, Tarih, c.2, sh. 603; Walter Hinz, Islamische Wahrungen des 11. bis 19. Jahrhunderts umgerechnet in Gold, Wiesbaden 1991, sh. 41-57; Sahillioğlu, Halil, Bir Asırlık Para Tarihi (1640-1740), Basılmamış doçentlik tezi, İstanbul 1965, sh. 5, 6; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları c. I, sh. 464-476; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, sh. 547-550; Akdağ, Türkiye”nin İktisadi ve İçtimaî Tarihi, c. 1, sh. 501-508; c.2, sh. 229-249, 359-369; Tabakoğlu, Ahmed, Türk İktisat Tarihi, sh. 261-276; Pamuk, Osmanlı – Türkiye İktisadi Tarihi, sh. 117-119, 121, 123, 211- 213; Öztürk, Said, Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri, sh.238-247; Alî, “Osmanlı İmparatorluğu’nun İlk Sikkesi ve İlk Akçeleri”, TOEM , nr. 48, sh. 355-375; Alî, “Fâtih Zamamında Akçe Ne İdi?”, TOEM , nr. 49-62, sh. 59-62; Ahmed Refik, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Meskukat”, TOEM, nr. 6(83), sh. 358-379, nr. 7(84), sh. 1-39, nr. 8(85), sh. 107-127, nr. 10(87), sh. 227-254; Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Gâzî Orhan Bey’in Hükümdar Olduğu Tarih ve İlk Sikkesi”, sh. 207-211; Artuk, İbrahim, “Osmanlı Beyliği”nin Kurucusu Osman Gâzî”ye Ait Sikke”, Türkiye”nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920), Ankara 1980, sh. 28, 31; Aykut, Nezihi, “Para Tarihi Bakımından Osmanlı Gümüş Sikkeleri”, V. Milletlerarası Türkiye Sosyal ve İktisadi Tarihi Kongresi, Ankara 1989, sh. 728; Toprak, Zafer, “Osmanlı Devleti”nde Para ve Bankacılık”, TCTA, c. 3, sh. 760-767; Öztürk, Said, “On Altıncı Yüzyılda Urfa”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı 120, Aralık 1996. sh. 35; Davison, Roderic H., “The First Ottoman Experiment With Paper Money”, Türkiye”nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920), Ankara 1980, sh. 244-249.

Bookmark.

etiket Akçe, Mangır, Kaime ve Daha Fazlası: Osmanlı Dönemi’nde Basılan ve Kullanılan Para Çeşitleri

Haberler

Finans

Akçe, Mangır, Kaime ve Daha Fazlası: Osmanlı Dönemi’nde Basılan ve Kullanılan Para Çeşitleri

Osmanlı döneminde kullanılan paralar tabii ki dönem padişahının durumuna ve hakimiyetine göre farklılık gösteriyordu. İmparatorluk içerisinde pek çok farklı para türü tedavüle sokuldu.

Akçe

Akçe

Mangır

Mangır

Memduhiye

Memduhiye

Kaime

Kaime

Kuruş

Kuruş

Zolta

Zolta

Rumi Altın

Rumi Altın

Sultani

Sultani

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

Lira ve Kuruş

Roma İmparatorluğu döneminde ticaret, farklı ağırlıkları olan altın, gümüş, tunç veya bakır metallerin aktarımı ile yapılmaktaydı. İmparatorluğun çöküşünden sonra Avrupa kıtasının çeşitli yerlerinde benzer metallerin farklı ağırlıklarını kullanan parasal sistemler kullanılmaya devam edildi. Bunlardan temel olarak karşımıza troy ağırlık sistemi çıkmaktadır.

Charles Moore Watson adlı İngiliz yazara göre adını, “terazi” anlamına gelen yerel bir kelime troi’dan alan troy ağırlık sistemine göre bir troy pound’u yaklaşık 373 grama denk gelen bir ağırlık ölçüsüdür. Bu ağırlık ölçüsünü parasal bir standart olarak kullanan Avrupa medeniyetleri, terimi kendi dillerine çevirmişlerdir. Örnek olarak İngilizcedetroy pound, Fransızcadatroy livre, ve Latincedetroy libra.

Latincelibra kelimesinin, Ön-İtalyanca*leithra-  kökünden geldiği düşünülür, ve birebir İngilizcepound olarak bilinen ağırlık ölçüsünü ifade eder (hatta bu sebeple İngilizcede ağırlık olarak poundun simgesi libranın kısaltması olan lb’dir) . Özellikle, bu para birimini Venedikliler kullanmaktaydı; ve onların dilinde ismi Latinceden biraz farklıydı. Venedikliler libra yerine, para birimlerine lira (çoğulu lire) demekteydiler.

Osmanlı Devleti’nde Doğu Akdeniz’deki yoğun ticari ilişkilerden dolayı, birçok parasal ve mali terimin Venedik İtalyancasından alındığı görülür. Türkçeye bu dilden kazandırılmış banka veya bilanço gibi kelimelere, lira da dahildir.

1844’te, eski paranın giderek tağşiş edilmesi ile, Osmanlı Devleti lira adı altında para tedavüle çıkarmaya başlamıştır. Para kelimesinin de bir birim olarak kullanılması ile beraber, ilk başta 40 para 1 kuruşa eşdeğer, 100 kuruş da 1 liraya eşdeğerdir. Böylece lira birimi, ana birim olarak kuruşun yerini alır. Peki kuruş nereden gelmektedir?

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir