osmanlı isminde kaç padişah vardır / ISLAHATÇI-YENİLİKÇİ PADİŞAH SULTAN II. MAHMUT DÖNEMİ ()

Osmanlı Isminde Kaç Padişah Vardır

osmanlı isminde kaç padişah vardır

F)        MORA İSYANI VE YUNANİSTAN’IN BAĞIMSIZLIĞI (24 Nisan )

  

ISLAHATÇI-YENİLİKÇİ PADİŞAH SULTAN II. MAHMUT DÖNEMİ ()

I.       GİRİŞ

 

Sultan Mahmut için bazı yerli ve yabancı tarihçilerin neler yazdığına özetle işaret ederek konuya girmek yararlı olacaktır.

 

·                   İngiliz Tarihçi Harold Temperley; onu Kanuni Sultan Süleyman’dan bu yana Osmanlı’nın en büyük padişahı olarak değerlendirmiş ve “İstanbul’da büyük bir kaos yaşanırken, tahta çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun o harikulade canlılığını hızlaharekete geçirerek onu tekrar güçlü kılan padişahtır”(1)diye yazmıştır.

 

·                   Bazı tarihçiler Sultan Mahmud’u “kararlı ıslahatçı” diye vasıflandırır ve “ senelik mazisi ve den fazla mensubu bulunan Yeniçeri ocağını kaldırması, Osmanlı tarihinde en önemli kilometretaşı olmuştur”(2) der.

 

·                   Helmuth Von Moltke; Prusya ordusunun mareşalıdır. seneleri arasında kurmay binbaşı olarak Osmanlı ordusunda danışman olarak görev yapmıştır. Anılarında, Sultan II. Mahmud'u Rus çarı Büyük (Deli) Petro ile mukayese edenlere karşı onun reformlarını takdir eder, ancak “ Büyük Petro ülkesine toprak kazandırdı, SultanMahmut ise  kaybettirdi”(3) der.

 

·                   Türk Tarihçisi Yılmaz ÖZTUNA;“ Bugünkü Türkiye’de Atatürk ne ise, o gününTürkiye’sinde Sultan Mahmut da o idi. Öyle prensipler koydu ki, öldükten sonra bilemezarından rejimini yönetiyor, kimse dokunamıyordu”(4) der.

 

·                   Onunİstanbul’un Yeniçeri Caddesi’ndeki türbesinde “Büyük bir padişah, adil ve bilgeimparatorluğun güneşi,  doğunun kapılarını yeni bir yaşama açtı”(5) yazılıdır.

 

 

Sultan II. Mahmut için bu övgüler yanında, giriştiği reformlar için “Gavur Padişah” diyenler de olmuştur.

 

Tarihte böylesine derin izler bırakan Sultan II. Mahmut dönemini incelerken, faydalı olacağına inandığım için bu görüşleri sizlerle paylaşmak istedim.

 

Sultan II. Mahmut dönemini ve ıslahat çalışmalarını, iyi anlayabilmek için, şehzadelik dönemini yanında geçirdiği ve ıslahat hareketlerinde kendisine örnek aldığı amcası Sultan III. Selim dönemindeki olayları da kısaca gözden geçirmek gerekir.

 

 

II.      SULTAN III SELİM VE ŞEHZADE MAHMUT

 

Padişah I. Abdülhamit 6 Nisan ’da ölünce, yerine III. Mustafa’nın oğlu III. Selim geçti. Padişah olmadan önce (Şehzadelik döneminde) Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya ve Ruslarla savaş halinde idi. Ordu güçlü değildi, sık sık yenilgiler alıyordu. Bu sırada Belgrat’ın elden çıkması büyük üzüntü yaşatmıştı. O dönemde Fransa’da meydana gelen Fransa İhtilali (), Osmanlı İmparatorluğu’nun imdadına yetişti. Avusturya ile 4 Ağustos ‘de ZİŞTOVİ barış anlaşması yapıldı. Avusturya aldığı toprakları geri vermek zorunda kaldı.

 

III. Selim şair ruhlu, sanata düşkün ve ilhami mahlası (takma adı) ile şiirler yazan bir çok besteleri olan, 14 yeni makam oluşturmuş bir divan müziği ustası, hatta dehası idi. Şehzadelik döneminde de Batı ile mektuplaşarak bilgi alıyordu. Padişah olunca ilk işi Türk alimi Hoca İshak Efendiyi Fransa’ya göndererek onların idari yapısını, yeni gelişmeleri öğrenmek istedi.

 

Batıdan aldığı bilgiler ışığında imparatorluğun çöküşünü durdurmak istiyordu. Bunun için de yeni adımların atılması ve ıslahatların yapılması gerekli idi. Buna inancı tamdı. Yine biliyordu ki, iç sorunlar çözülmeden dış güçlerle başetmek mümkün değildi. Onun için bazı reformlar yapılmasına karar verdi.

 

Yapılacak ıslahat çalışmalarının nasıl ve nerelerde olması gerektiğini tam olarak öğrenebilmek için devrinin ileri gelen alim ve bilge kişilerine yazılı olarak sorular sordu ve cevap vermelerini istedi. Şimdiki tabirle anketler yaptırdı. Aldığı cevaplara göre askeri, malî, mülkî ve adlî alanlarda esaslı ıslahat yapılması gerekmekte idi. Bu arada Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip için Osmanlı tarihinde ilk kez Paris’e Seyid Ali Efendi, Londra’ya Agah Efendi ve Viyana’ya da Muhip Efendiyi daimi elçi olarak gönderdi. (6)

 

Bu düşünülen reformların yapılabilmesi için para gerekiyordu. Hazinenin durumu ise müsait değildi .Çare olarak saraydaki altın ve gümüşler eritilip hazineye yardım etmek istedi. Bunlar da yeterli olmayınca yeni kaynak için İradi Cedid adında yeni  bir vergi koymak zorunda kaldı.

 

Yaptırdığı araştırmalar sonunda 72 alanda ıslahat yapılmalı ve bunlara öncelikle askeri alanda başlanmalı idi. O dönemde Yeniçeri ocağı çok bozulmuştu. Yerine yeni bir ordu kurulması, ayrıca donanmanın da güçlendirilmesi kaçınılmaz görülmekte idi.

 

III. Selim ıslahata askeri alanda başladı. Yeniçeri ocağına dokunmadan yeni bir askeri teşkilat kurdu (). Adını da Nizami Cedid (Yeni düzen) koydu. Yeniçeri ocaklarından ayrı olsun diye hemen iki büyük kışla yapıldı. Üsküdar’da Selimiye Kışlası ve Levent çiftliğindeki kışla. Bunlar yapılırken askeri okullar, tersaneler, tophaneler, Heybeliada’da denizcilik okulu gibi askeri tesisler açılmasına da karar verildi.

 

Nizami Cedid askerleri Avrupavari modern, eğitim görecek, kıyafetleri ve öğretmenleri yeni olacaktı. Bunun için Fransa’dan yardım alındı.

 

Nizami Cedid birlikleri ilk aşamada iki piyade alayı ve iki süvari bölüğü olarak kuruldu. Her alay 10 bölüklü, bölüklerin mevcutları da kişi idi. Toplam mevcutları kişi idi.

 

Üniformaları; kırmızı ceket, mavi pantolon, başlarında kırımızı külah idi (7). Bu şartlarda İstanbul ve Anadolu’da Nizamı Cedid birlikleri kuruldu ve kısa sürede halk tarafından da benimsendi. Trakya’da (Rumeli) yeni ordunun kuruluş hazırlıklarına başlandı. Ancak o sırada Sadrazam Hafız İsmail Paşa, padişaha karşı iki yüzlülük yapıyor, Nizami Cedid’e evet derken, gizlice karşı hareketlerde bulunuyordu. Çünkü Nizami Cedid’in  Trakya’da kurulmasına karşı idi. Nitekim padişahın Tekirdağ’da Nizami Cedid’in kurulması fermanı okunurken okuyan görevli öldürüldü. Bu Nizami Cedid’e karşı bir tepki idi. Olay İstanbul’da duyulunca, zaten için için kaynayan ve fırsat bekleyen yeniçeriler yeni düzene karşı harekete geçtiler.

 

Yeniçerileri yeni düzene karşı kışkırtan da Şehülislam Topal Ataullah Efendi ile Köse MusaPaşa idi. Yeniçeriler bahaneler bulup eğitime çıkmıyor, meydanlarda gösteri yapıp “Moskofoluruz Nizami Cedid olmayız” diye bağırıyorlardı.

 

Köse Musa Paşa boğazdaki kalelerde muhafız olarak bulunan kadar askeri isyana teşvik etti. Başlarına da Kabakçı Mustafa’yı geçirerek, saraya doğru sevk etti. (Bu İsyana onun için Kabakçı Mustafa İsyanı denir.)

 

Asiler saraya yaklaştıkça mevcutları daha da artı. 25 Mayıs ‘de sarayı tamamen kuşattılar. Maksatları III. Selim’i tahtan indirip, yerine kendilerine  daha yakın buldukları IV.  Mustafa’yı tahta geçirmekti. Bu hareket Nizami Cedid’e karşı açık bir reaksiyondu.

 

III. Selim sarayı kuşatan yeniçerilerin üzerine asker gönderip dağıtmak istedi. Bunun için Şeyhülislam’a danıştı. O da “Kardeş kanı dökülmesin” yolunda fetva verince, kararından vazgeçti.  Sultanın bu pasif kalışını gören Yeniçeriler işi daha da azıtıp, esasen kendilerini destekleyen Şeyhülislam’dan aldıkları yeni bir fetva ile 29 Mayıs ‘de III. Selim’i tahtan indirip yerine IV. Mustafa’yı padişah ilan ettiler. (IV Mustafa, Şehzade Mahmud’un üvey kardeşidir). Yeni padişah isyancıların her dediğini yapabilecek karakterde birisi idi. Burada Sadrazam Hafız İsmail Paşa gibi, Şeyhülislam’ın da ikiyüzlü hareket ettiği açıkça görülmektedir.

 

IV. Mustafa padişah olunca III. Selim ve Şehzade Mahmud’u kafese kapattırdı. Kendisine yardımcı olan Kabakcı Mustafa’yı da sarayda Turnacıbaşlığına (Yeniçeri ocağında padişahın av partilerini düzenleyen bir sınıf) getirdi. (Kafese atılmak, sarayın bir bölümündeki odada hiçbir yetkisi bulunmadan yaşamak, oda hapsinde olmak idi. III. Selim ve Şehzade Mahmut kafeste 29 Mayıs ’den 28 Temmuz ’e kadar kaldılar.)

 

III. Selim’in ıslahat çalışmalarını destekleyen ve onu çok seven Tunaboyları Seraskeri (Başkumandanı) Alemdar (Bayraktar) Mustafa Paşa idi. Bu olaylar olurken, Tuna boylarında Ruslar ve Avusturyalılarla yoğun mücadele içinde idi. Barış sağlanıp rahatlayınca,Yeniçeri ocağının başlattığı irticai başkaldırılara karşı harekete geçti. kişilik bir kuvvetiyle İstanbul’a geldi (28 Temmuz ). Maksadı  kafesteki III. Selim’i tekrar padişah yapmaktı.  AlemdarMustafa Paşanın İstanbul’a geldiğini öğrenen padişah IV. Mustafa kızlar ağasına kafesteki III. Selim ve Şehzade Mahmud’un hemen öldürülmesi emrini verdi.

 

10 Kişilik cellat gurubu III. Selim’in kaldığı odaya girdiler. III. Selim gelenleri görünce durumu anladı, şaşırıp “siz cellat mısınız” diye sordu, içlerinden biri, “kader böyleymiş” diye cevap verdi. Cellatlar 29 Mayıs III. Selim’in boynuna kementi atıp sıkmaya başlarlar. Kement koptu, ölmemiştir diye palalarla yüzünü vurarak parçaladılar.(8)

 

Aynı katiller (cellatlar) Şehzade Mahmud’u aradılar. Onu Lalası (mürebbiyesi) Cevriye Kalfa halıların arasına saklamıştı. Cellatlar yanlarına sokulunca, Cevriye Kalfa mangallardaki külleri gelenlerin üzerine avuç avuç serper ve ortalık toz duman olur. Bu fırsattan istifa eden Şehzade Mahmut kaçarak sarayın damına çıkar.

 

Bu sırada Alemdar Mustafa Paşa saraya girmiş, olay yerine kadar ulaşmış, ama çok geç kalmıştı. Yerde kanlar içinde yatan III Selim’in naaşı ile karşılaşan Paşa, çok üzüldü, göz yaşlarını tutamadı. Sonra kendini toparladı. Şehzade Mahmud’u sordu. Damda olduğunu öğrenince, aşağıya indirip hemen padişah ilan etti. Şehzade Mahmut, Sultan II. Mahmut oldu. Alemdar Mustafa Paşa bütün bu olaylara sebep olan Padişah IV. Mustafa’yı yakalatıp kafese koydurdu. Bu olaya karışan asileri de  yakalatıp isyancıbaşı Kabakcı Mustafa dahil 33 kişiyi hemen  idam ettirdi.

 

Böylece Osmanlı tarihinde III. Selim gibi değerli bir sultanın hazin sonu, ondan kafeste çok şeyler öğrenen II. Mahmud’da yeni bir umud kapısı acıyordu. Tabii burada en büyük rölü Alemdar Mustafa Paşa oynamıştır.

 

 

III.     SULTAN II. MAHMUT DÖNEMİ ()

 

Alemdar Mustafa Paşa tarafından padişah ilan edilen Sultan II. Mahmut zayıf yapılı, yumuşak huylu, sara illeti olan ancak son derece azimli, hırslı biri idi.

 

II. Mahmut padişah olunca, Alemdar Mustafa Paşayı Sadrazam yaptı.Mustafa Paşa Yeniçeri ocağından yetişmiş, Tuna boylarında Ruslara göğüs germiş. Onları durdurmuş, Silistre Valisi ve Tuna Boyları Seraskeri rütbesini almış başarılı, deneyimli ve  güvenilir bir askerdi.

 

Sultan II. Mahmut, amcası Sultan III. Selim’in acı sonunu gördüğü, kendisinin ölümden kıl payı kurtulduğu, uzun zaman kafeste yaşadığı Topkapı sarayında oturmak istemedi. Beşiktaş’ta bir evde oturmaya karar verdi. Sadece resmi tören ve protokol için saltanat kayığı ile Beşiktaş’tan deniz yolu ile saraya gidip geliyordu.

 

Alemdar Mustafa Paşa sadrazam olunca hemen icraata girişti. Yeniçerilerin neler yaptığını biliyor, onlara güvenmiyordu. Yeni muhafız birlikleri kurmaya kara verdi. Bu amaçla Sekban-ı Cedid (Yeni Muhafızlar) birliğini kurdu. Bunların mevcudu kadardı. Her yeni kuruluşa karşı olan Yeniçeriler bu kuruluşa da karşı çıktılar. Bu ocağın kaldırılmasını sadrazamdan istediler. İstekleri yerine gelmeyince kazan kaldırdılar (isyan ettiler). Sedaret (Başbakanlık) binasını kuşattılar. Alemdar Mustafa Paşa ve birlikleri direndi. Ancak Yeniçerilerin mevcudu çok fazla idi. (Bazı tarihçiler diktatörlüğe gidiyor diye özellikle yardım gönderilmediğini yazar). Saraydan yardım gönderilmeyince dirençleri kırıldı. Binanın her tarafını saran asilere teslim olmamak için Alemdar Mustafa Paşa mahsene indi, orada barut fıçıları vardı. Birini ateşledi. Binanın üstünde ve civarında bulunan Yeniçerilerle beraber kendi de havaya uçtu (15 Kasım ). Tarihçiler en az Yeniçerinin öldüğünü yazar.

 

Bu olayı öğrenen Sultan II. Mahmut çok üzüldü, bu olaylara sebep olduğunu düşündüğü ve kafeste bulunan eski Padişah IV. Mustafa’nın derhal öldürülmesini emretti. 15 Kasım gecesi emir yerine getirildi. (IV. Mustafa, II. Mahmut’un üvey kardeşidir. İkisi de III. Selim’in yeğenleridir).

 

Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa ölmesine rağmen, Yeniçeriler tatmin olmamıştı. Sultan II. Mahmud’dan da Sekban-ı Cedid ocağının tamamen kaldırılmasını istediler. Yeni padişah mecburen bu isteği kabul etti. Çünkü şartlar müsait değildi. Yeniçerilerle hesaplaşmayı zamana bıraktı.

 

III. Selim’in 8 kadını (karısı), vardı. Ama tahta varis bir erkek çocuk verememişlerdi. Onun içindir ki, kendisinden 24 yaş küçük olan yeğeni Şehzade Mahmud’u çocuğu gibi sever, onu devlet idaresi ve reformlar konusunda eğitmeye çalışır, ona öğretmenlik yapardı. O nedenle II. Mahmut amcası III. Selim’den çok şeyler öğrenmişti.

 

Sultan II. Mahmut devletin kurtulması için amcasından öğrendiği reformların yapılmasının şart olduğunu biliyor ve bunlara inanıyordu. Amcası III. Selim’in ıslahat girişimi sonucu başına gelenleri de biliyordu. O acı günleri onunla beraber yaşamıştı. Onun için ilk icraatından biri kendisine sadık, güvenilir kişileri dikkatle seçti, ordu ve donanmanın kilit mevkilerine yerleştirdi. Devletin önemli dairelerine yine güvenerek seçtiği memurları yerleştirdi. Bunları yaparken çok dikkatli ve akıllıca davrandı. Yeniçeri ocaklarından yetişmiş  güvenilir kişileri yeniçerilerin başına ağa yaparak onları tedirgin etmedi. Asıl maksadını gizledi.(Ağa Yeniçerilerin başı anlamına gelir).

 

 

A)     GENEL DURUM

 

Sultan II. Mahmut, Osmanlının  içte ve dışta çok önemli sorunlarının olduğu dönemde padişahlık yaptı. Yaptığı ıslahatların önemini ve büyüklüğünü anlayabilmek için dönemindeki sorunları ve olayları kısaca gözden geçirelim.

 

·                   Padişah olduğunda Ruslarla sınır muharebeleri devam ediyordu. ‘da Ruslar ikinci defa Silistre kalesini kuşatmışlardı. ‘de Napolyon Ruslara savaş açınca Osmanlı sınırındaki Rus baskısı azaldı, bir rahatlama oldu. Ruslarla 28 Mayıs ’de Bükreş anlaşması yapıldı. Böylece savaşlarda bir duraklama dönemine girildi.

 

·                   Sultan II. Mahmut; eskiden olduğu gibi  döneminde de birleşik, İstanbul’dan idare edilen, Padişaha itaat eden bütün Hıristiyan Tebaa üzerinde mutlak hakim olan bir devlet istiyordu.

 

·                   Bağımsızlığa çabalayan hareketler, ister Anadolu Beyleri, ister keyfi hareket eden paşalar, isterse Rusların teşviki ile ayaklandırılan Hıristiyanlar olsun, mutlaka bastırılmalı idi. Devlet için bu bir zaruretti.

 

·                   Enerjik ve ne istediğini  çok iyi bilen bir hükümdar için Sırp meselesini de halletmek ön planda olmalı idi . Sırplar 9 senedir isyan halinde idi. Bu isyanlar bir türlü bastırılamamıştı. Rumerlideki 3. Ordu bunun için görevlendirildi. Önce Vidin alındı. Asilerin başı Karayorgi ve arkadaşları Avusturya’ya kaçtı. Sonra da barış imzalandı. Böylece, Sırp bölgesinde padişah otoritesi sağlanmış oldu.

 

·                   ‘de Mora yarımadasındaki Rumlar isyan etmişseafoodplus.info isyanı bastırmak için Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istendi. Mehmet Ali Paşa da oğlu İbrahim Paşa komutasında deniz ve kara kuvvetlerini görevlendirdi. Mora’ya güney sahillerinden çıktılar. Osmanlı ordusu da kuzeyden saldırınca Rum isyanı da bastırıldı.

 

·                   Senedir Osmanlı devletini uğraştıran Tepedelenli Ali Paşa olayı da vardı. Sultan II. Mahmut bunu da halletmeye kararlı idi. 

 

 

B)    TEPEDELENDİ ALİ PAŞA (Tepedelen Yanya )

 

Ali Paşa Arnavut asıllı Müslüman bir aileye mensuptu. Tırhala ve Derbent mutasarrıfı (idarecisi) iken, Osmanlı-Rus, Osmanlı - Avusturya savaşlarında büyük yararlılıklar göstermiş, bölge eşkıyalarını sindirmiş, Pazvantoğluİsyanı’nı bastırmış ünlü birisi idi. Fransızlar Preveze limanı civarına asker çıkardığında, onları da yenmişti. Bu başarılarından dolayı ‘de bölgeye Vali tayin olmuştu. Vali olunca ünvanı da Tepedelenli Ali Paşa oldu. Daha sonrada Rumeli Beylerbeyi oldu.

 

Merkezi otorite zayıflayınca bölge vali ve paşaları kendilerini daha kuvvetli ve bağımsız görmeye başladılar. Ali Paşa da bunlardan biri idi.  Arnavutluk ve Yunanistan’ın bir kısmını kendine bağladı. Kendisini “Yanya Sultanı” ilan etti. Ordusunu kuvvetlendirdi. Kendi başına buyruk hareket etmeye başladı. Bağımsız hareket eden mağrur bir paşa idi. Arnavutları etrafında topladı. Osmanlıya isyan halindeki Rumlara da haklar vererek, onları da yanına çekti.

 

Politik olarak da Fransa ve İngiltere ile temasa geçti. Bu hareket Osmanlının Balkan politikasına son derece büyük bir darbe idi. Osmanlı devleti kendisini sık sık uyardı. Buna rağmen söz dinlemedi. Sultan II. Mahmut kendisini görüşmek üzere İstanbul’a davet ettiği halde  davetleri de reddetti, İstanbul’a gelmedi.

 

Kendi  düşüncesine göre, Osmanlılarla savaşa girerse kendisini Rusya desteklerdi. Tepedelenli Ali Paşa’nın davranış ve tutumu Sultan II. Mahmud’u son derece üzmüştü. Kendinden önceki padişahları da çok üzmüştü. Sultan karar verdi bu meseleyi de kökünden halledecekti.

 

İstanbul’dan Hurşit Paşa ve Yusuf Paşa’yı yeterli birliklerle Tepedelenli’nin üzerine sevk etti. Savaş başladı. Tepedelenli Ali Paşa direniyordu. İlk muharebede oğulları Veli ve Muhtar esir alındılar. Onlar Anadolu’ya (Kütahya’ya) sürgün edildi daha sonra da idam edildiler.

 

Tepedelenli Ali Paşa bir müddet daha direndi,yardım da alamayınca Yanya gölü içindeki sarayına sığındı. Baskı devam edince teslim oldu. Mora bölge komutanı Mehmet Paşa konuşma sırasında hançerle onu öldürdü. Kafası kesilerek İstanbul’a gönderildi. Diğer bey ve paşalara ibret (örnek) olsun diye Topkapı Sarayı avlusunda teşhir edildi. Böylece 30 sene Osmanlıya kafa tutan asiden kurtulmuş olundu. Bu başarısı nedeniyle Sultan II. Mahmut kutlandı. Bir tarihçinin dediği gibi, mağrur olup kendinden başka kimseyi tanımayan, gurur uğruna hem kendi, hem de iki oğlu başlarını verdiler. Her halde mezar taşına “Hüvelbaki (yalnız Tanrı daimidir).Gurur insanın başına bunu getirir” (9) yazmışlardır.

 

 

C)    RUM PATRİĞİ V. GREGORIUS’UN İDAM EDİLME OLAYI (10)

 

Mart ayında Mora yarımadasından, Rusya tarafından desteklenen Rumların isyan haberleri gelemeye başlamıştı. Bu isyanın Rum Patrikhanesi (İstanbul) ile de ilişkisi olduğu bilindiği için Şeyhülislam, Patrik, V. Gregorius ‘la bir görüşme yaptı. Onu ikaz etti. Sultan II. Mahmud’un da mesajlarını iletti. Patrik istekleri reddetti. Dolayısı ile uzlaşma olmadı. Rumlar ve Patrik yeraltı faaliyetlerine devam ettiler. (Daha önce bu gizli faaliyetleri nedeniyle 7 Rum Piskoposu Sadrazam tarafından hapsedilmişti).

 

Bunlarla beraber, ikazlar sonucu Pazar günü patrik kendisinin ve 22 ileri gelen Papazın imzasını taşıyan göstermelik Anathema (Kilisenin önemli kararları) bildirisini  yayınlayarak, isyancıları resmen kınadı, bazılarını aforoz etti. Ayaklanmalara karşı çıkılmasını istedi. Aksi halde “Cehennem’de yanacaklarını”(11) belirtti. Bunlar yetmedi.

 

Bütün bunlara rağmen Padişah, Patriğin bir oyun içinde olduğunu düşünüyordu. Çünkü isyancılar Patriğin köylüsü (Patras’lı) idi ve Patrikle gizli gizli mektuplaşıyorlardı.Bir çok mektupları yakalanmıştı. Ayrıca, Patriğin koruması altındaki Rum ve Sırp ailelerin Rusya’ya giden gemilere binerek kaçtıkları haberi de gelince, Gregorıus’un kaderi belli olmuştu.

 

22 Nisan günü öğleden sonra yaklaşan Paskalya için ayin yaparken, silahlı askerler (Muhafız cavuşlar) Patrikhaneye girdiler. Ayin biter bitmez Patriği ve yanındaki Piskoposlarla, Papazları yakaladılar. Kementleri boyunlarına geçirdiler. V. Gregorius’u Fener Patrikhane kapısının üstündeki çengele astılar. Patriğin cesedi 3 gün ibret olsun diye orada asılı kaldı. Yerine yeni bir patrik seçildi. Ünvanı tasdik edilmek üzere saraya gönderildi. İki yüksek rütbeli Papaz da İstanbul’un başka semtlerinde asıldılar.

 

Üç gün sonra Gregorıus’un cesedi indirildi. Hakaret olsun diye Yahudiler sürüyerek Haliçin sularına attılar.

 

Saray bir beyanname yayınlayarak, burada “Bu Rumlar Hıristiyan oldukları için değil, asi oldukları içincezalandırıldılar” ifadesine yer verildi. Ayrıca “Rum papazların çıkan isyanların başta gelen kışkırtıcısı vedestekleyicisi” oldukları bildirildi. Yabancıların kanaati ise, “Sultan II. Mahmut bu olaylarla Tebaasının ¼’ini kendisine düşman ettiği” (12) yolunda idi.

 

Patrikğin cesedi Haliç’in sularında çürümemişti. ’in Paskalya haftasında, İstanbul’dan Rusya’ya tahıl götüren gemi Haliç’ten geçerken bir tayfa cesedi gördü.Tören elbiseli olduğu için bunun Patrikğin cesedi olduğunu anladı. Gizlice cesedi gemiye alıp, Rusya’ya (Odesa’ya) götürdüler. Orada kendisine din uğruna canını verenlere uygun tören yapıldı. sene sonra da Ruslar Ortodoks kilisesinin bağımsızlığını benimseyerek, Gregorius’un kemiklerini Yunanistan’a gönderdiler. (Patrik Gregorius’un kemikleri halen Atina’da Metropol Katedralinin girişindeki türbede ziyaret edilmektedir). Bu olay Ruslarla Rumlar arasında var olan dinsel ve siyasi birlikteliğin bir kanıtı olarak değerlendirilir.

 

 

D)    YENİÇERİ OCAĞININ KALDIRILMASI (17 Haziran )

 

Yeniçeri ocaği, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş dönemlerinden beri var olan, orduyu oluşturan en eski yaya asker sınıfı idi.

 

Padişah I. Murat (Hüdavendigar) döneminde Sadrazam Çandarlı Kara Halil Paşa tarafından devşirme usulü ile örgütlenmiş ve ’da ilk yaya daimi ordu olarak kurulmuştu. sene üç kıtada Osmanlı sancağını dalgalandıran, sayısız zaferler kazanmış, döneminde dünyanın en güçlü asker ocağı idi. Eğitimlerinin temeli itaat, dayanıklılık, aclığa tahamüldü.

 

Ancak, Yeniçeri ocağı ‘den itibaren zayıflamaya, bozulmaya başlamış kötü idareler yüzünden aslî görevleri dışında ayaklanmaya (kazan kaldırmaya), vezir kellesi istemeye; bahşiş, ulüfe az verdi diye padişahları bile tahtan indirmeye teşebbüs etmiş, söz dinlemez topluluk haline gelmişti. Ayrıca orduyu kuvvetlendirmeye, modernleştirmeye batılılaştırmaya da en büyük engel yine Yeniçerilerdi. Doğru dürüst eğitim yapmazlar, harbe gitmek istemezler, meslekleri dışında işlerle uğraşır, bazen itfaiyecilik bile yaparlardı. Hele son zamanlarda işsiz güçsüzler, esnaf ve başı bozuklar ocaklara kayıt olup devletten maaş ve ulüfe alırlardı. ‘de İstanbul’dan Edirne yönünde cepheye gönderilen Yeniçerinin Silivri’ye gelmeden firarlar yüzünden  mevcutları kişiye düşmüştü. Bir tarihçinin yazdığı gibi, Yeniçeri ocağı “bir gurup ruhsatlı hayduttan başka bir şey değildi”, adeta sosyal bir bela haline gelmişti. Islahat yapmak isteyen Padişah Genç Osman’ı III. Selim’i, Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa ‘yı isyan sonucu öldürmeleri bunu  gösteriyordu.

 

Şehzadeliğinden beri büyük ıslahat idealleri olan Sultan II. Mahmut,  Yeniçeri ocağını ortadan kaldırmayı devamlı düşünüyordu. Bu işin kolay olmayacağını III. Selim örneğinden çok iyi biliyordu. İlk iş olarak kendisine sadık ve becerikli kişileri ordunun ve donanmanın kritik mevkilerine, devletin önemli noktalarına yerleştirdi. Ulemayı (din bilgini ve alimlerini) çeşitli yöntemler kullanarak yanına aldı. Yeniçerilerin başına yine kendi taraftarı olan Yeniçeri ağalarını tayin etti. (Eski çete reisi Yeniçeri ağası Kara Hüseyin Paşa ve Celalettin Mehmet gibi).

 

‘de Şeyhülislam konağında orduda yapılacak Hattı Şerif’i (islahat meclisini) kurdu. Bu mecliste üst düzey yetkililer, İstanbul kadısı, Yeniçeri ağaları da vardı. Hepsine Sultan II. Mahmut fikirlerini anlattı. Yeni ocağa gireceklerin haklarının kaybolmayacağı, haklarının korunacağı güvencesini verdi. Yine bu toplantıda ordunun eğitiminin Hıristiyanlar değil, Avrupa eğitimi almış Arapistan ve Mısır’dan gelen Müslüman öğretmenlerin eğitecekleri güvencesi verildi ve talimli yeni bir ordu kurulacağı fikrini de toplantıdakilere kabul ettirdi.

 

İlk olarak Yeniçeri ocaklarından 51 ortadan ( kişilik Yeniçeri topluluğu) ‘şer maksada uygun er seçildi. Toplam kişiden oluşan Eşkinci adı altında yeni bir ocak kuruldu. Bunarın eğitimi için dışarıdan, Mısır’dan Davut Ağa seafoodplus.info suretle Avrupaî eğitim ve kıyafet orduya girmiş oldu. Ayrıca Şeyhülislam’ın “yeni talim ve elbiseler Avrupa değil, asri Müslüman kıyafetidir, bu yeni nizam Kurân’a ve Şeriatauygundur”.(13) Şeklinde  fetva yayınlaması sağlandı.

 

15 Haziran günü sadrazam tören kıyafetiyle, 4 talim öğretmenini ve Osmanlı askerini yeni kıyafetleri (kordonlu ceket, setre-dar pantolon) ile eğitimin yapıldığı, Trampetlerin çaldığı Sultan Ahmet Meydanı’ndaki eğitim alanında  denetledi. Bu kıyafetler modern Avrupa kıyafeti idi.

 

18 Haziran Pazar günü II. Mahmut, Yeniçerileri yeni üniformalarını giyerek teftiş edeceğini de birliklere bildirmişti. Bu hazırlıkları takip eden Yeniçeriler Çarşamba akşamı tepki olarak At Meydanı’nda  (Sultan Ahmet Meydanı)  toplandılar. 5 ortadan gelen Yeniçeriler “Bu eğitim ve kıyafetlerden derhal vazgeçilmesini” istediler. Yakın kışlalardaki Yeniçeriler kazan kaldırmaya başladılar. Meydan toplanan binlerce Yeniçeri “Biz bu kafir eğitimi istemeyiz” diye bağırmaya, meydanın etrafındaki evleri, konakları, paşa konaklarını yağmalamaya, bazılarını da yakmaya başladılar. Karşı gelenleri ve bu fetvayı verenleri parçalayacaklarını bağıra bağıra söyleyerek saraya doğru yürümeye başladılar.

 

Sultan II. Mahmut önceden tedbir almıştı. Boğaz içinde kalelerdeki topçuları hazırlatmış şehrin kilit noktalarına ve eğitim alanı civarına sevk etmişti. Saraya yaklaşan Yeniçerileri Kara Hüseyin Paşanın yeni askerleri karşıladı ve durdurdu.

 

Şeyhülislam Mehmet Tahir Efendi, padişahın emriyle Sancak-ıŞerifi Sultan Ahmet Camii’nde açtı. Tellallar “Müslüman olanlar sancağı şerifin altında, Yeniçeri (asi) olanlar kazanlarınyanına gelsinler yollar tutuldu” diye devamlı bağırarak ikaz ediyorlardı. Bu olayları Sultan II. Mahmut Topkapı Sarayı giriş kapısı üstündeki odadan izliyordu. Durum çok gergindi. Yeniçeriler kendilerine güvenip zorlayınca çatışma başladı. Önceden mevzilenen topçular Yeniçerilerin üzerine ateş açtı. Yeniçeriler panikledi. Daha  disiplinli olan yeni askerler de saldırınca Yeniçeriler dağıldı. Topçular Yeniçerilerin kışlalarına da ateş etmeye başladı. Yüzlerce yeniçeri asisi öldürüldü. Kaçanları kovalayıp yakaladılar. Asileri koruyanların da cezalandırılacağı tehdidinde bulununca asiler kaçacak, sığınacak yer bulamadılar. Yakalananlar için 8 cellat görevlendirildi. Yakalananları derhal idam ediyorlardı. Tarihçilere göre o gün en az Yeniçeri öldürüldü. ’ni de sürgüne gönderildi.

 

Bu olay yıldan sonra Hanedanla (sarayla) Yeniçeri ocağı arasındaki hesaplaşma idi. Osmanlı tarihinde Yeniçerilerin ortadan kaldırılması önemli kilometretaşı oldu. Bu olaya bu nedenle “Vakayı Hayriye” (hayırlı olay) dendi. 17 Haziran ’da İstanbul dahil bütün vilayetlerde Yeniçeri ocakları bir daha anılmamak üzere kapatıldı.

 

II. Mahmut Yeniçeri ocağı yerine Asakiri Mansureyi Muhammediye (Muhammedi’n Muzaffer askerleri) adında yeni bir askeri teşkilat kurdu. Bu yeni kurulan teşkilatla askerliğin modernleşmesine çalışıldı.

 

 

E)     NAVARİN BASKINI (20 Ekim )

 

Navarin, Mora yarımadasının batısında Osmanlı İmparatorluğu’nun bir limanıdır.

 

‘de Mora’da isyan eden Rumları; Mısır’dan gelen İbrahim Paşa’nın denizden çıkardığı askeri güneyden, Osmanlı ordusu da kuzeyden saldırarak bastırmıştı. İsyan bastırılınca Avrupalılar, çoğu kez yaptıkları gibi “Osmanlılar Hıristiyanları kesiyor” kışkırtması ile ayağa kalktı. Rum isyanını dinî amaçla destekleyen Rusya, siyasî nedenle destekleyen Fransa ve İngiltere bu isyanı Osmanlıların bastırmasını hoş karşılamadı.

 

Sultan II. Mahmut Yeniçeri ocağını  kaldırmıştı ve  yeni kurulan orduyu güçlendirme çabası içinde idi. Yani ordu kuruluş aşamasında  donanma da Navarin’de idi

 

Rusya, İngiltere ve Fransa 6 Temmuz ‘de Londra’da, Yunanlılara “muhtariyet” vermek için anlaştılar. Kararı bir nota ile Yunanlılara ve Osmanlıya bildirdiler. Yunanlılar bunu memnuniyetle karşıladı. Osmanlı ise bu notayı ret etti. Birinci nota ret edilince, diplomasi gereği Osmanlı devletinin ikaz edilmesi gerekirken, hiçbir ikazda bulunmadan  ve resmen savaş ilan etmeden müttefik donanması 20 Ekim ‘de Navarin limanında bağlı, yelkenleri inmiş, mürettebatı karada olan Osmanlı donanmasına baskın yaparak, üç buçuk saat top atışına tuttu ve imha etti. Bu baskında 52 gemi battı, ’e yakın denizcimiz şehit oldu.. O tarihlerde dost görünen Fransızların yaptıkları Osmanlıya çok acı geldi.

 

Navarin faciası sonunda Osmanlı İmparatorluğu müttefik devletleri protesto ederek tazminat istedi. Saldırganlar bunu ret ettiler. Bu yetmiyormuş gibi, Londra anlaşması ile Rum asilerine af çıkarılmasını sağladılar. (Şimdi PKK’ya istedikleri gibi). Bu da yetmedi, fırsatı kaçırmak istemeyen Ruslar, Ortodoks Rumlara zulüm yapıldığı “Müslüman Taassubu ve barbarlığı”nı bahane ederek, donanması imha edilmiş, Yeniçerinden sonra yeni ordu kurma telaşında olan Osmanlıya 26 Eylül ‘de harp ilan ettiler.

 

 

 

Sultan II. Mahmud’u saltanatı döneminde en çok üzen olaylardan biride Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmasıdır. Yunanistan, İstanbul’un fethinden hemen sonra Venediklilere karşı ileri üs olarak görülmesi nedeniyle Fatih Sultan Mehmet tarafından de önce Atina ve Mora alınarak sancak ilan edilmiş, daha sonra 12 Temmuz ‘de tamamı Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılarak bir eyaleti yapmıştı.

 

Coğrafi olarak Akdeniz’e uzanan Yunan yarımadası Akdeniz’e inmek isteyen bütün kuzey devletlerinin ilgisini çekmiştir.

 

Tarih boyunca Rusların en büyük hayali Akdeniz’in sıcak sularına inmekti. İstanbul ve Çanakkale boğazlarından inemeyeceklerini bildiklerinden, dikkatleri hep Balkanlar ve Yunanistan üzerinde idi. Balkan halklarının çoğunlukla Ortodoks olmaları, Rusların da Ortodoks kilisesinin koruculuğuna soyunması bu düşünceyi cazip hale getiriyordu.

 

Rus Çariçesi Katarina’nın “Grek Projesi” vardı. Bu proje “eski Bizans İmparatorluğu’nu Ortodoks kilisesi etrafında toplamaktı.” Bu proje dinî ve tarihîi esaslara dayanıyordu. Bunu gerçekleştirmek için Ruslar, Balkanlar ve Mora ile her zaman ilgilenmişlerdi.

 

Çariçe Katarina iktidarı döneminde () Gregori Orlof’la kardeşi Aleksi Orlof’u bu proje için görevlendirmişti. Bu kardeşler yanlarına Rus papazları alarak Mora’ya gitmişler, Ortodoks Rumları Osmanlı idaresine karşı isyana davet etmişseafoodplus.infoın telkin ve vaatlerine uyan Rumlar isyan etmiş ise de Osmanlı idaresi zamanında aldığı tedbirlerle isyanı kısa zamanda bastırmıştı. Rusların arzu ettiği büyüklükte bir isyan olmamıştı.Mora’daki isyan girişiminde başarılı olamayan Aleksi Orlof  Rus donanmasını tahrik ederek, Çeşme ‘de demirli bulunan Osmanlı donanmasına 10 Temmuz ‘de saldıtarak büyük kayıplar verdirmişti.

 

Sultan II. Mahmud’un saltanatı döneminde, Ruslar başarılı olamadıkları önceki Mora planını-projelerini yeniden yürürlüğe koydular.

 

Merkezi Rusya (Odesa’da) da bulunan Etniki Eterya adlı Rum gizli cemiyetinin ajanları ve Rus papazları Mora’ya giderek köy köy, kasaba kasaba dolaşarak Rum halkını Osmanlı idaresine karşı isyana teşvik ettiler. Başpiskopos Germanes’in yönettiği onbin Rum asi gurubu Patras kalesini kuşatarak Yunan ayaklanmasını fiilen başlattı ve 5 Ekim ‘de de Patras kalesini ele geçirdiler. Kale içerisinde yaşayan kadar Türkü kılıçtan geçirdiler. Civardaki Türk köylerini ve kendilerine yardım etmeyen Hıristiyan  Rum köylerini yaktılar. Kendi kendilerine 13 Ocak ‘de geçici Yunan hükümetini kurdular.

 

Bu vahim olay karşısında Osmanlı hükümeti harekete geçti. Bu ayaklanmayı bastırmaya derhal karar verdi. Osmanlı hükümeti kendi öz kuvvetlerini Balkanlarda hazırlarken, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi. Mehmet Ali Paşa yardım edeceğini, karşılık olarak da Girit ve Mora valiliğini istediğini bildirdi. Şartları Sultan II Mahmut kabul edilince oğlu İbrahim Paşa’yı bu hareket için görevlendirdi.

 

İbrahim Paşa 54 harp gemisi, asker sahra topu ve bunları taşıyacak bir çok Ticari gemi ile Temmuz ‘de İskenderiye limanından hareket etti. Osmanlı donanması Rodos açıklarında idi. İki donanma Rodos’ta birleşti. Birleşik donanma hava şartlarını ve kışı geçirmek üzere Girit adası limanlarına gitti.

 

Müşterek donanma ilk baharda Mora yarımadasındaki Modon sahiline yanaştı, karaya çıkan askerler kuzeye doğru harekata başladı. Osmanlı ordusu da başkomutan Mehmet Paşa komutasında kuzeyden güneye doğru inmiş, Misolongi kalesini kuşatmıştı. Güneyden gelen İbrahim Paşa kuvvetleriyle burada birleştiler.

 

Osmanlı ordusu güneye inerken Fransa’dan Rumlara yardım için gelen gönüllüler ve Albay Faviye kuvvetlerini de mağlup ederek ortadan kaldırdılar.

 

Birleşik Osmanlı kuvvetleri Atina’yı alınca isyanı tamamen bastırmış oldu. Mora isyanın bastırılması Avrupa’yı ayağa kaldırdı. “İbrahim Paşa ve Osmanlı kuvvetleri adadaki tüccar, diplomat ve Hıristiyanları kesiyor, barbarlık yapıyorlar” probogandası yoğun şekil yapılmaya başladı.

 

Avrupa devletlerinin Mora için siyasi düşünceleri çok farkı idi. İngilizler, Rusya’nın Akdeniz’e inmesini istemediği için kuvvetli bir Yunan devletinin kurulmasını istiyor. Fransa, Mora isyanını destekleyerek Osmanlı ordusunu oyalamasını kendisinin Mısır ve Afrika’da serbest kalmasını istiyor. Ruslar da Mora isyanından, Ortodoks  halkın desteği ile Akdeniz’e inmek istiyordu.

 

İngilizler, Mora’daki askeri harekatın durdurulması için Osmanlı hükümetine nota verdiler. Bu notada Rum asilerinin af edilmesi de  vardı. Osmanlı hükümeti bu notayı dikkate almadı.

 

6 Temmuz ‘de Londra’da İngiltere, Rusya, Fransa kendi aralarında anlaşma yaparak “Bağımsız Yunan devletinin” kurulmasını kabul ettiler. Osmanlı hükümeti iç işlerine müdahale olduğu için bunu kabul etmedi.  Mora’nın işgal edilmesi ve notaların ret edilmesine misilleme olarak Akdeniz’deki müttefik donanma (İngiliz-Fransız-Rus) Navarin’de bağlı, yelkenleri inmiş Osmanlı donanmasına baskınla saldırdı. (Bkz. III/E.)

 

Sultan II. Mahmut Yeniçeri ocağını kaldırmış, yeni bir ordu kurup onun teşkilatı ve eğitimi ile uğraşırken Rus Çarı seafoodplus.info 26 Eylül ‘de Osmanlı devletine harp ilan etti. Böylece Osmanlı Rus Harbi başlamış oldu. Bu harp iki cepheli idi. Rus kuvvetleri doğuda Kafkasya’dan Erzurum ve Bayburt’a, Batıda Tuna boylarından Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz’a kadar ilerlemişti. (Bkz. III/G).

 

Bu durumun karşısında Osmanlı hükümeti Başkent İstanbul’u koruma telaşına düştü. Daha dün Osmanlıya saldıran İngiliz ve Fransızlar da Rusların tek başlarına İstanbul’u almamaları için araya girerek 14 Eylül ‘da Edirne Anlaşması imzalandı. Osmanlı hükümeti bu anlaşmayı çok zor şartlarda imzalamak zorunda kaldı. Çünkü bu anlaşmanın bir maddesi de “Yunanistan’ın istiklalini” tanıma, kabul etme idi. Osmanlı hükümeti 24 Nisan ‘da anlaşmayı kabul ederek tasdik etti.

 

Yunanistan, Valas-Aro körfezleri arasından çizilen hattın güneyinden kalan topraklar ile Egriboz, Spiros, Siklat adalarından oluşuyordu. kişilik nufusla Yunan devletini kurdular. Bu topraklar resmen Osmanlı idaresinden ayrılmış oldu..

 

‘de üç büyük devlet (İngiltere-Fransa-Rusya) korunmasında “Yunan bağımsız devleti” kuruldu. Bavyeral Prensi Otto kral olarak tayin oldu. ‘de Atina başkent oldu.

Böylece, sene Osmanlı idaresinde yaşayan Yunanistan, Sultan II. Mahmut döneminde ayrılmış oldu.

 

 

G)    OSMANLI RUS HARBİ

 

Bu savaş Sultan II. Mahmud’u en çok üzen olaylardan biridir. Çünkü Sultan daha güçlü bir ordu kurmak için ortadan kaldırdığı Yeniçeri ocağının yerine kurduğu ordunun (Asakırı Mansureyi Muhammediye) teşkilatlanma ve eğitimlerinin tamamlanmadığı, müttefik donanma tarafından Navarin’de yakılan donanmanın yerine yeni teşkil edilen donanmanın eksiklerinin giderilmediği bir zamanda; Eflak-Buğdan ile ilgili isteklerini yenileyerek, İstanbul ve İskenderiye limanlarını kuşattıktan sonrada Rus çarı Nikola’nın  26 Eylül ‘de Osmanlıya harp ilan etmesi söz konusu olmuştu. 

 

Bu harp iki cepheli idi. Doğuda Kafkaslardan Erzurum istikametine, Batıda da Tuna boylarından Trakya istikametine Rus taarruzu şeklinde savaş gelişmişti.

 

Batı cephesinde; Ruslar, Silistre ve Bükreş bölgelerinde büyük direnişlerle karşılaştılar. Ancak 28 Haziran ‘da Silistre kalesi, 2 Ağustos ‘da Edirne ve Kırklareli Rusların eline geçti. Rusların Kazak süavileri Lüleburgaz - İpsala - Enes hattında görünmeye başlayınca, İstanbul’u koruma telaşı başladı. Sultan II. Mahmut 10 Ağustos ‘da Sancak-ı Şerifi açtırdı ve Ramis Paşada kurulan karargaha kadar geldi.

 

Doğu cephesinde; harp ilan etmeden 7 Temmuz ‘de Kars, 27 Ağustos ‘de Ahıska, daha sonrada 2 Temmuz ‘da Erzurum Rusların eline geçti ve Rus kuvvetleri Bayburt’a kadar ilerlediler. 14 Eylül ‘da Edirne anlaşması yapıldı.Bu anlaşma ile de, Anapa kalesi dahil Çerkezistan, Tuna ağzındaki adalar, Ahıska, Ahilbelek sancakları Ruslara bırakılıyordu. Eflak-Buğdan serbest kalıyor, Sırbistan’a imtiyaz tanınıyor, Yunanistan’ın istiklali kabul ediliyordu. 11 Ekim ‘da yapılan ikinci anlaşma ile de Ruslar işgal ettikleri Bayburt, Muş İspir, Oltu, Narman’dan çekiliyorlardı. Bu savaş sonunda Osmanlı devleti 11,5 milyon altınlık harp tazminatı ödemek durumunda kaldı. Rus-Osmanlı Savaşı, Osmanlı tarihinin şartları en ağır yenilgilerin biri olarak geçti.

 

 

H)    KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA İSYANI

 

Osmanlı İmparatorluğu Fransızları Mısır’dan çıkarmak için oraya asker sevk etmişti. Arnavut birliği ile gidenler arasında Mehmet Ali adında Arnavut asıllı bir subay da vardı. Bu subay çalışkanlığı, cesaret ve hırs ile kısa zamanda kendini gösterdi ve ‘de Mısır’avali tayin edildi. Daha sonra Sultan II. Mahmud’un isteği doğrultusunda Hicazda isyan eden Vahabilerin üzerine gitti ve isyanı bastırdığı gibi, Mekke-Medine’yi de koruma altına aldı

 

Mehmet Ali Paşa Mısır’da Fransız usulü eğitimle modern bir ordu kurdu. Donanmasını da güçlendirdi. Kısa zamanda kuvvetli ve modern bir orduya sahip oldu.

 

Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa’nın Mora’daki hizmetlerine karşılık Suriye valiliğini de istiyordu. Sultan II. Mahmut bunu kabul etmedi. Anlaşma sağlanamayınca İbrahim Paşa da Kasımında Gazze Çölü- Kudüs ve Yafa’yı işgal etti. Sultan II. Mahmut bunun üzerine Mehmet Ali Paşa  ve oğlu İbrahim Paşa’yı asi ilan etti. Mehmet Ali Paşa da bu yerleri hizmetleri karşılığında aldığını iddia ederek, asiliği ve ihaneti ret etti. 

 

İbrahim Paşa’nın geriye çekilme niyeti yoktu. Yeniden yola koyuldu. Toroslara kadar geldi. ‘de İbrahim Paşa’nın ordusu Konya’da Osmanlı ordusunu yendi. Sadrazamı da esir aldı. Paşa ileri harekata devam etti ve   Şubat ayında Kütahya’ya ulaştı.

 

Bu beklenmedik gelişme karşısında Sultan II. Mahmut telaşlandı. Devlet ileri gelenlerini toplayarak Başkenti (İstanbul’u) korumanın çareleri arandı. Çare bulunamayınca daha dün savaştığımız ve ağır yenilgi aldığımız Rusya’dan yardım istemeye karar idi. Ruslar “memnuniyetle”  bu teklifi kabul etti.

 

20 Şubat ‘de Ruslar 10 savaş gemisi ve Rus çevik kuvvetleri boğazın doğusundaki Hünkar  İskelesi civarında ordugah kurdular. Bir kısım Rus askeri de Büyükdere bölgesine yerleşti. Gelen Rus asker miktarı civarında idi. Ruslardan yardım isteme, ulema sınıfını çok tedirgin etti ve homurdanmalar başladı.

 

Rusların boğaza yerleşmesine İngiliz ve Fransızlar da tepki gösterdi. Fransızlar ayrıca Nota vererek gerekçesini sordular. Sultan II. Mahmut; “çaresiz kaldık, denize düşen yılana sarılır” cevabını verdi. Bu durumdan, endişe duyan İngiliz ve Fransız donanması Çanakkale boğazını geçerek Marmara’ya girdi.

 

Fransızlar, Osmanlı devleti ile İbrahim Paşa arasında arabuluculuk yapmak istedi. İbrahim Paşa arabuluculuğu kabul etti. 5 Nisan ‘de Kütahya Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre II. Mahmut, Mehmet Ali Paşa’nın Girit ve Mısır Valiliğini kabul edecek, İbrahim Paşa’ya da Şam-Halep-Adana valiliği verilecekti. Böylece bu anlaşmadan Mehmet Ali Paşa çok karlı çıktı

 

İbrahim Paşa Anadolu’dan ordusunu çekince Ruslarla ,Osmanlılar 8 Temmuz ‘de Hünkarİskelesi Anlaşmasını imzalandı. Bu anlaşma sekiz yıllıktı. Karşılıklı güven ve yardımlaşmaya dayalı idi. Gizli maddesinde Rusların haberi olmadan Çanakkale boğazından yabancı gemiler girmeyecek, Karadeniz’e çıkmayacaktı. Dolayısı ile Osmanlı Rusları koruyacak, bu anlaşma gereği de Rus askerleri boğazları terk edecekti. Rus askerileri 9 Temmuz ‘de çekilmeye başladı. 12 Temmuz günü çekilme tamamlandı. (Hammer tarihi )

 

Sultan II. Mahmut hasta olmasına rağmen, ıslahat onda bir tutku haline gelmişti. Yabancı ordu (Avusturya, Rusya, İngiltere, Fransa) subaylarını Beyoğlu ve Üsküdar’daki kışlalara davet edip tatbikatları izletti. Gösterişli resmi geçitler, törenler yaptırdı (). Padişahın elinde iyi yetişmiş süvarisi vardı. Ancak topçusunun takviyeye ihtiyacı vardı.

 

Sultan II. Mahmud’un ‘de Tüperkuloz ve siroz hastalığı yeniden artı.Buna rağmen yeni ordusuna güveniyor, ondan zafer bekliyordu. Mısır kuvvetlerini Suriye’den atmaya kararlı idi.  Nisan ‘da Hafız Paşa komutasındaki orduyu Halep’e sevk etti. Hafız Paşa’nın yanında danışman Prusya ordusundan Kur. Bnb. Moltke de vardı. İki ordu 24 Haziran ‘da Nizip’te karşılaştı. Osmanlı ordusu hiç beklenmedik yenilgi aldı. Hezimete uğradı, çok sayıda  şehit verdi. Ordu dağıldı. Moltke kurtulanlar arasında idi.

 

Sultan II. Mahmut, bu faciayı öğrenmeden, 30 Haziran ‘da Çamlıca ‘da kız kardeşi Esma Sultanın evinde vefat etti.  Yerine büyük oğlu 16 yaşındaki Abdülmecit padişah oldu.

 

Daha Nizip muharebesinin mağlubiyet haberi İstanbul’a gelmeden, Hünkar kayıklarında kürek çeken sonra da paşa olan Kaptan Ahmet Fevzi Paşa (Firarî lakaplı) Osmanlı donanmasının büyük kısmını (9 Harp gemisi 11 Fırkateyn’i)  Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’ya İskenderiye’de teslim etmişti. Bu ihanete Çanakkale’de bulunan Fransız amirali Lalande’nin etkisi olduğunu tarihler yazar.(Hammer tarihi 9. cilt sayfa: )

 

Abdülmecit padişah olunca, elinde ne ordu ne de donanması vardı. Sadece eyaletlerde bölgesel kuvvetleri bulunuyordu.

 

 

IV.    ISLAHAT HAREKETLERİ

 

A)     SULTAN II. MAHMUD’UN ANA SİYASİ FİKİRLERİ

 

Sultan II Mahmut çok zor şartlarda padişah olmuştu. İçte ve dışta çok büyük olaylar vardır. Balkanlarda isyanlar, Rusya ve Avusturya ile sınır savaşları, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın tehditleri, Mora isyanı, Yunanistan’ın istiklalini kazanması gibi Bir yabancı tarihçi o zamanki Osmanlının durumunu, “Direkleri, yelkenleri tamiremuhtaç tayfalarını değiştirmeye ihtiyaç duyulan bir gemi”  olarak niteliyordu. Sultan II. Mahmut da böyle düşünüyordu.

        

Bütün olumsuzluklarına rağmen, Sultan Mahmut şehzadeliğinden beri tasarladığı, Amcası III. Selim’in yarım kalan ıslahat hareketlerini tamamlamayı şiddetle arzu ediyordu.

 

         Sultan II. Mahmud’unKurmayı arzu ettiği devlet yönetimin ana esasları şöyle idi:

 

·                   Avrupa’nın teknik medeniyetini en az onlar derecesinde öğrenip uygulamaz isek bizi Avrupa’dan atarlar, geldiğimiz Anadolu’ya döneriz.

 

·                   Çevremiz düşmanlarla çevrili olduğu için ordumuzu ve donanmamızı en üstün seviyede tutmaya mecburuz.

 

·                   Orduyu ne padişah olarak iç siyasette kullanacağız, ne de politikaya müdahalesine izin vereceğiz.

 

·                   Ordu kayıtsız şartsız Sadrazama (Başbakana) bağlı ve onun emrinde olacak. (Ancak) her zaman başkumandan padişahtır.

 

·                   Ordunun ve donanmanın fiilen başkumandanları Serasker ile Kaptanı Derya kabineye vezir/bakan sıfatı ile katılacaklardır. Onların dışında hiçbir subay politika ile uğraşmayacaktır”.

 

II. Mahmut bu düşüncelerle ıslahat hareketlerine başladı ve bütün yeniliklere karşı çıkan, engel olan Yeniçeri ocağının kaldırılmasına karar verdi.

 

Sultan II. Mahmut ‘da Yeniçeri ocağı kaldırılınca, yerine Asakiri MansureyiMuhammediye(Muhammed’in Muzaffer askerleri) adı altında yeni bir askeri ocak kurdu. Başına da Yeniçerilerin kaldırılmasında çok emeği geçen Ağa Kara Hüseyin Paşa getirildi.

 

Sultan II. Mahmut daha geniş çapta ıslahat yapabilmek için Sadrazam ve vezirlerini, sarayın Kubbealtı’nda topladı. Yapacağı reformları ve fikirlerini onlara açıkladı. Öncelikle Tebaası arasında müslim- gayrimüslim farkı gözetilmeyeceğini açık ve net olarak şu sözlerle dile getirdi: “Tebaamda Müslümanları Camide, Hıristiyanları Kilisede, Musevileri Havradatanımak isterim” dedi.

 

Islahat projeleri hazırlanıncaya kadar vezirlerini dışarıya bırakmadı. Sarayda misafir etti. Bu toplantı sonunda askeri, idari, adli, zirai ve ticari  raporlar hazırlandı. Askerî ıslahata öncelik verildi.

 

 

B)    ASKERÎ REFORMLAR

 

Yeni kurulan askeri birliklerin eğitim ve kıyafetleri Avrupaîi idi. Askerin kıyafeti kırmızı ceket, setre (dar) pantolon ve fes. Fes giyme o devirde modernleşme simgesi (işareti) idi.

 

Fes’in adı Fas şehrinden gelmesine rağmen Tunus’un milli baş örtü giysisidir. Kırmızı cuhadan yapılmaktadır. Sultan II. Mahmud’un müslüman topluma peygamberlerin, Padişahların ve ülema sınıfının baş giysisi kavuk ve sargı kaldırıp yerine fes giydirmesini Ülema ve Hoca  sınıfı hoşkarşılamamış. Kışkırtmalarla Arnavutluk, Makedonya ve Bağdat’ta isyanlar çıkmış. İstanbul’un Beyoğlu semtinde yüzlerce ev yakılmış olmasına rağmen Sultan II. Mahmut kararından dönmemiş, modern giysi ve fesi giydirmiştir.

 

25 Kasım senesinde çıkarılan Şapka kanunu ile fesin yerine şapka giydirilmişti. Bu seferde bir zamanların modern giysisi sayılan fes gericiliği, şapka ilericiliği temsil eder oldu. Şapkaya tepki olarakta Sivas, Maraş, Erzurum ve Sinop’ta olaylar oldu.

 

Tunus’tan acele adet fes getirtildi. Feshaneler, fabrikalar kuruldu. Fes giyme önce asker, daha sonra devlet memurları, sensi sonuna kadar da bütün vatandaşlar için mecburi hale  getirildi.

 

Yeni orduyu eğitmek için Fransa’dan öğretmenler getirtildi. Askere alma belirli esaslara bağlandı, vilayetlerde askerlik şubeleri açıldı. Askerlik müddeti 5 yıl olarak belirlendi.

 

Her biri kişiden oluşan 5 yeni ordu kuruldu. Bu orduyu yabancı öğretmenlerle eğitmek mümkün değildi. Yerli okullar açılıp zabit (subay) ihtiyacının karşılanması gerekliydi. Bunun için ‘dan itibaren askeri okul ihtiyacı duyuluyor, tedbir aranıyordu. Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyan hareketi bunu geciktirdi.

 

Sultan II. Mahmud’un başyaveri Namık Paşa, Avrupa’ya birkaç kez gitmiş tecrübeli bir komutandı. Kendisi bir kere daha ve bu defa yabancı subay okullarını incelemesi ve bizde uygulanabilmesi için tetkike gönderildi. O dışarıda bu incelemeleri yaparken içerde de bazı hazırlıklara başlandı.

 

‘de Ahmet Fevzi Paşa (firari) Selimiye kışlasında bulunan 4 alay ve 2 tabur askerden zeki, gösterişli ve terbiyeli erleri seçip sübyan bölüğü kurdu. Mevcutları kişi kadardı. Bunlara ilk, orta ve lise dersleri verilerek yetiştirildiler. ‘de Maçka Kışlası’nda hazırlanan okula nakledildiler. Bu sübyan bölükleri harp okulunun çekirdeğini oluşturdu. Böylece Namık Paşa ile Ahmet Fevzi Paşa yılında beraber ilk askeri okulu kurmuş oldular: Orduya subay yetiştirecek Mektebi Harbiyeyi Şahane (Harp Okulu) açılmış oldu. Sezerli Yusuf Paşa zade kaymakam (yb) Mazharbey ’de Harp Okulu’na müdür olarak tayin oldu.

 

Ayrıca;

 

·                   Avrupa’daki yenilikleri takip edebilmek içinde yurt dışına öğrenciler gönderilmeye başlandı.

 

·                   Selimiye kışlası ahşaplı-taş kışla olarak yeniden yapıldı.

 

·                   Taksimdeki Taşkışla ve Davut Paşa kışlaları tamamlandı.

 

·                   29 Haziran ‘de yerli tüfek üretimine merasimle başlandı. Dolmabahçe civarında silah fabrikaları kuruldu.

 

·                   Ordunun barut ihtiyaçları dışarıdan temin ediliyor, fakat çoğu bozuk çıkıyordu. Yerli üretim için Yeşilköy civarında Baruthaneler kuruldu. Bu fabrikaların başına da (Arakel Amira Dad)  Barutçu başı olarak atandı.

 

Özetle; örf ve adetlerimize zarar vermeyen faydalı ne görüldü ise Batıdan alınmaya çalışıldı. Özellikle teknik konular seçildi.

 

 

 

C)    MÜLKÎ REFORMLAR

 

Sultan II. Mahmut Saray geleneklerinde değişiklikler yaptı. Sarayda Avrupai davranışlar başladı. Masa, sandalye, porselen, tabak, çatal, kaşık kullanılmaya başlandı. Kıyafetler modernleştirildi.

 

‘de devletin insan ve servet durumunu belirlemek için nüfus sayımı (yalnız erkekler için) yapıldı. Sayımda 8 Milyon Müslüman, 4 milyon Hıristiyan tesbit edildi.

 

‘de Takvimi Vekaiye (olayların takvimi) adlı gündelik ilk Osmanlı gazetesi çıkarıldı. Gazeteler, padişah fermanları, takvimler 4 dilde de yazılıyordu: Arapça, Rumca, Ermenice ve Fransızca .

 

Fransızca öğrenme modası Osmanlıda hızla yayıldı.. Nerdeyse Fransızca ikinci lisan gibi olmuştu. Sultan II. Mahmud’un oğulları Abdulmecid ve Abdülaziz özel Fransızca dersleri almaya başladı.

 

Yurt dışına özellikle Paris, Londra ve Viyana’ya daimi elçiler gönderilip yenilikler izlenmeye devam edildi. Bu dönemde idari alanda yapılan öteki başlıca yenilikler özetle şunlardır:

 

·                   İstanbul’da bol miktarda kilise yapılmaya başlandı. ’ de düzenli Posta Teşkilatı ve ‘de bugünkü anlamda Hariciye Nezareti ve Teşkilatı kuruldu.

 

·                   Bol bol Av partileri düzenlenerek Avrupalılar İstanbul’a davet edildiler.

 

·                   25 Ocak ‘de İngiliz sarayında verilen baloya İstanbul’dan Saray Bandosu gönderildi. Valsler, dans müzikleri çalındı. Baloyu Osmanlı Başkumandanı (Serasker) Fransız sefiresini dansa kaldırarak açtı.

 

·                   ‘da yine bugünkü anlamda Dahiliye, Adalet, Maliye bakanlıkları kuruldu.

 

·                   ’de “ Sadaret” ismi Başveklet olarak değiştirildi ve böyle kullanılmaya başlandı.

 

·                   Resmi dairelere, Sultan II. Mahmud’un setre pantolonlu, fesli ve kısa kesilmiş sakallı resimleri asıldı.

 

·                   Resmi dairelerde setre pantolon ve fes giyilmesi adet haline geldi.

 

·                   ‘da 1 km. uzunluğundaki Haliç Köprüsü açıldı. Sultan II. Mahmut Avrupaî saltanat arabası ile köprüden ilk geçen oldu.

 

·                   Bir fermanla, ilköğretimin zorunlu ve parasız olduğu ilan edildi.

 

·                   Bugnkü Galatasaray Lisesinin karşısında (Mikail Nauma Efendi tarafından) ilk tiyatro binası açıldı.

 

·                   Yabancı eserler Türkçe’ye çevrilmeye başlandı. Vilayetlerde Rüştiyeler (Ortaokul) açılması için emirler verildi.

 

·                   Türk bayrağı, kırmızı zemin üzerine hilal ve 8 köşeli yıldız oldu. (29 Mayıs Türk Bayrağı Kanunu ile bayrağımızın bugünkü şekli ve ebatları kabul edildi.)

 

·                   ’de Fransız hukukuna uygun Ticaret Kanunnamesi yürürlüğe girdi. (14)

 

 

D)    İDARÎ REFORMLAR

 

Daha önce Osmanlı idaresi Rumeli Beylerbeyliği ve Anadolu Beylerbeyliği olarak ikiye ayrılıyordu. Ayrıca, Topraklar eyaletlere, eyaletler de liva ve sancaklara bölünmüştü.

 

Eyalet valileri hükümdar gibi idiler, idam cezası, vergi toplama ve askere alma gibi çok önemli görevleri ve yetkileri vardı. Bu alanda başlıca şu reformlar yapıldı:

 

·                   Sultan II. Mahmut, valilikleri Babıali’ye (Sadrazama) bağladı. Valileri devletin en büyük mülkî amirleri haline getirdi, yani devletin memuru yaptı.

 

·                   Anadolu’daki 18 eyalet 4 indirildi. Bu teşkilatta Mustafa Reşit Paşa Fransa’daki örnekleri alarak uygulamaya çalıştı. Vilayetlerde il idare meclisleri kuruldu. Bunlar seçimle yapılıyordu. Dolayısı ile Osmanlı halkı ilk defa seçimle tanışıyordu.

 

·                   Vilayetlerde  şer’i mahkemeler yanında karma mahkemeler de kurulmaya başlandı.

 

·                   Yeni uygulama ile emlak alım, satım ve tasarrufu hakkındaki kanunlara “tüm tebaaiçineşittir” maddesi eklendi. Yabancı devletlerle yapılacak anlaşmalarla (mütekabiliyet esası)  yabancılara da emlak tasarrufu için izin verilmesi yeni esaslara bağlanmış oldu.

 

·                   Tanzimat’a kadar din değiştirmede idam cezası vardı. Bu ceza kaldırıldı.Ayrıca azınlıklar için ayin yapma serbestini seafoodplus.info için zorlama, eziyet etme tamamen kaldırıldı.

 

·                   Vilayetler teşkilatı, sancak-kaza nahiye adı altında üçlü  idari teşkilata dönüştürüldü. Vali hepsinin idarî amiri oldu.

 

·                   Sultan II. Mahmud’un askerî, idarî ve hukukî alanlarda yaptığı bu reformları hazmedemeyenler çoktu. Sultanın sarayda ve kıyafette yaptıkları yenilikler, kız kardeşi Esma Sultan’ın modern giyimli kızı ile kışlaları, askerleri denetlemesi nedeniyle; bunlar, Halife olmasına rağmen Sultan II. Mahmud’a “Gavur Padişah” damgasını vurdular.

 

senesinde Sultan II. Mahmut Haliç Köprüsünden geçerken,  Kıllı Şeyh adlı derviş Sultana saldırarak “Gavur” diye bağırmıştı. Dinsizliğin için Allah’a hesap vereceksin deyince Sultan kendisine “delirmiş bu adam” diye cevap verdi. Şeyh yakalandı ve idam edildi. Müritleri şeyhlerini din şehidi olarak ilan ettiler.

 

Sultan II. Mahmud’un reform ve uygulamalarına bugünkü gözlük ve anlayışla bakıldığında fazla bir şey görünmeyebilir. Ancak, bundan sene öncesi; Osmanlıda cahilliğin, dinî taassubun ve gericiliğin yoğun olduğu dönemdi. Böyle bir dönemde ve büyük devletlerin Osmanlıya saldırmak için sürekli fırsat kolladıkları, bahane yarattıkları bir dvirde bu reformları düşünme ve uygulamanın ne denli zor olduğu ve her ıslahat teşebbüsünün hayata mal olduğu düşünülürse, Sultan II. Mahmut neden o zamanın Atatürk’ü dendiği kolayca ortaya çıkar.

 

Bugün bir türbanla başa çıkamayanlar, o devri çok ciddi olarak düşünmeli ve anlamaya çalışmalıldırlar.

 

 

V)     GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

 

A)                     GENEL BAKIŞ

 

Osmanlı imparatorluğu XVIII. yüzyıla girdiğinde çöküş döneminin en karanlık en kötü yıllarını yaşamaya başlamıştı. O kudretli, yenilmez Osmanlı ordusu yerine çok zaman muharebelerde yenik çıkan donanımsız, dağınık ve güçsüz bir ordu haline gelmişti.

 

İmparatorluğun ayakta kalması, ordusunun kuvvet ve kudretine bağlı idi. Onun için de bu çöküntüye dur diyecek yeni bir kana ihtiyaç vardı.

 

Batıdaki yeniliklere “gavur icadı” diye gurur meselesi yapıp arkasını dönen, içine kapanmış sadece mazisi ile övünen bir ordu ile hiçbir şey yapılamazdı.

 

İşte bu nedenlerle XVII. yüzyıl sonlarına doğru Sultan III. Selim ilk defa Batı ile yakın ilişkilere girmiş, Batıdaki gelişmelerle ilgilenmiş, orduda ve idarede ıslahat yapma düşüncesini ortaya atmış ve gücü yettiği kadar da yapmaya çalışmıştı. III. Selim Osmanlı ordusunu yeni savaş tekniklerine hazırlamak içinde Nizam-ı Cedid’i (Yeni düzeni) kurmuştu. Bu teşebbüsünde başarılı olamadığı gibi, bu girişimini hayatı ile ödemişti.

 

Yerine padişah olan Sultan II. Mahmut iktidarı döneminde içte ve dışta çok büyük olaylarla karşılaşmasına rağmen, edindiği tecrübe, ıslahatçı düşünce ve azmi ile; bozulmuş, faydadan çok zararlı hale gelen Yeniçeri ocağını 17 Haziran ‘da kaldırarak askeri alanda en büyük ıslahatı yaptı. Devlet idaresinde köklü değişiklikler yapmak için elinde iyi bir kadro vardı. Mustafa Reşit Paşa bunlardan biri idi. Batıda görev yapmış, Batı medeniyetini tanımış, Batıların da gözünde “Batı  medeniyeti ile eş anlamda tutulan” birisi idi.

 

Yapılacak ıslahatın temel hazırlıkları başlatıldı, projeleri hazırdı. Ancak Sultan II. Mahmud’un sağlığı bozulmuştu. Ömrü yetmedi, 30 Haziran ‘da vefat etti.

 

Sultan II. Mahmud’un yerine 16 yaşındaki büyük oğlu Abdülmecit padişah oldu. O da çok şansızdı. Bir ay içinde babasını, Nizip muharebesinde ordusunu ve Kaptanı Derya Ahmet Fevzi Paşa tarafından Mısır’a teslim edilen donanmasını kaybetmişti. Bu çok olumsuz şartlara rağmen babasının yarım kalan ıslahat hareketlerini devam ettirmeye kararlı idi. Londra’da görevli bulunan Mustafa Reşit Paşa’yı, İstanbul’a davet etti ve onu Sadrazam yaptı. Daha önce hazırlıklarına başlanan Tanzimat Fermanı’nı yeniden kaleme almasını istedi.

 

Mustafa Reşit Paşa fermanı hazırladı ve Padişah Abdülmecit’e sundu. Beğenildi ve Padişah Fermanı (Hattı Hümayun) olarak ilan edilmesini istedi.

 

3 Kasım ‘da Gülhane Parkı’nda, o zamana kadar görülmemiş büyüklükte yerli ve yabancı davetliler huzurunda, Tanzimat Fermanı Mustafa Reşit Paşa tarafından okundu. Padişah Abdülmecit de töreni sonuna kadar izledi.

 

Bu Tanzimat Fermanı’nda özetle; “halkın canı ve malı korunacak, Müslüman, Hıristiyan herkes kanun karşısında eşit olacak, vergi ve asker toplama bir düzene sokulacak, modern ordu ve donanma hizmete sokulacak, idarî, hukukî ve mülkî yenilikler getirilecek ve uygulanmaları da sağlanacak” şeklinde birçok yenilikleri içeren maddeler vardı. Bu Tanzimat Fermanı bir anlamda,  Doğu medeniyetinden Batı medeniyetine geçiş hamlesi idi. 

 

O zamanki anlayışa göre; Batılılaşma, Batı medeniyetinin ilim ve tekniğini Türkiye’ye sokmak, yeni üniversiteler, liseler, sanat okulları, ortaokullar açarak alt yapıyı oluşturup sanayileşmek; Muasırlaşma ise, hukukî ve idarî alanlarda reformlar yaparak demokrasiye geçme hamleleri anlamında idi.

 

13 Temmuz tarihli Londra Boğazlar Antlaşması ile, Düvel-i Muazzama (Büyük Devletler) Babaali’ye Avrupa devletleri arasına giriş belgesi vererek, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının tüm harp gemilerine kapatma yetkisinin padişaha ait olduğunu kabul etmişti. (15)

 

18 Şubat ‘da Islahat Fermanı (Tanzimatı Hayriye)  Sultan Abdülmecit zamanında, Kırım Harbi bitiminde İngilizlerin de baskısı ile ilan edildi. Bu fermanı Sadrazam Ali Paşa okuyup halka ilan etti. Bu ferman, fermanının genişletilmiş şekli idi. Daha çok hukukî ve idarî ıslahata yer vermişti. Fermana istedikleri maddeleri koydurdukları için de yabancılar çok memnundu.

 

Ancak, Islahat Ferman’ın uygulanmasına yabancı elçiler sık sık müdahale ediyorlardı. O devirde elçiler Osmanlılar için 6. güç olarak kabul ediliyordu. İngiliz elçisi “Lord Ponsonby” çok etkili idi.(16) İngilizler Rusya’ya karşı Osmanlıyı tutuyordu, daha doğrusu tutar görünüyordu. 30 Mart ‘da yapılan Paris Antlaşması’nın 7. maddesine göre Osmanlı İmparatorluğu’nun bağımsızlığı ve Toprak bütünlüğü, Boğazlardan savaş gemilerinin geçme yasağı Rusların Karadeniz’de filobulundurmaması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa hukukuna kabul edildiği”(17)İngiltere’nin öncülüğü ile  bir bildiri olarak ilan edildi.

 

Bütün bunlara rağmen İngiltere, Fransa ve Rusya kendi siyasetleri ve ülke çıkarları doğrultusunda yapılan reformların uygulamalarına daima müdahale ediyorlardı.

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun kuvvetli olduğu dönemlerde Osmanlının her arzusunu Avrupalılar emir kabul eder, derhal yerine getirirlerdi. Osmanlı devleti güçsüz duruma düşünce, intikam alırcasına Avrupalılar her istediklerini Osmanlıya yaptırmaya çalışıyor, iç işlerine müdahale ediyorlardı. Bu müdahaleler çoğu zaman yarı resmî idi.

 

Bu müdahalelere birkaç örnek verelim:

 

·                   Askerî ıslahat: Bu konuda gayrimüslim vatandaşların askerlik hizmetlerine İngilizler ayrı, Ruslar ayrı, Fransızlar ayrı görüşle müdahale edip kendi isteklerini yaptırmak istiyordu. “Fransızlar, Hıristiyan vatandaşların Müslümanlar gibi askere alınıp görev yapılmasını, İngilizler ise, gayrimüslümlerde askere alınsın ama birlikleri, eğitimleri ayrı olsun, kendi bölgelerinde kalsın, Ruslar ise Müslüman ve Hıristiyan askere eşit muamele yapılmaz, onun için Hıristiyanlar askerlik görevinden muaf tutulsun, askerlik yapmasın” diyorlardı.

 

Osmanlı Devletinin Hıristiyanları askere almaması kendilerine zarar veriyordu. Askere alınmayan Hıristiyanlar ticaret ve sanatla uğraşıp zengin oluyor, harp-darp görmedikleri için de nüfusları artıyordu. Askere alınan Müslümanlar ise sık sık muharebeler nedeniyle nüfusları azalıyordu. Köylerinde çalışıp, üretip, hizmet edemedikleri için de fakirleşiyorlardı. Bu sistemde bir gurur uğruna hep Müslüman halk zararlı çıkıyordu

 

·                   Din bakımından: Din değiştirme Osmanlıda şeriat kanunlarına göre ölüm cezasını gerektiriyordu. Bir Ermeni vatandaş önce Müslüman olmuş, sonra din değiştirerek Hıristiyan olmuştu. Bu vatandaşa şeriat mahkemesi ölüm cezası vermişti. Avrupa’nın 5 devlet sefirleri (elçileri) bu olayı protesto etmesine rağmen, 4 Ekim ‘de Ermeni vatandaş idam edildi. Avrupa bu uygulamayı kaldırması için Osmanlı devletine çok büyük baskı yapmaya başladı. İngiliz elçisi Lord Stratford Rıfat Paşa’ya “Avrupa’da kalmak istiyorsanız din için kandökmeye son verin”demişti. Rıfat Paşa cevaben elçiye Siyasi meselelerde Avrupa’nın nasihatlarını saygı ile karşılarız, fakat dini işlerde tam bağımsızlığımızı korumaya muhtaç ve mecburuz. “Din bizim kanunlarımızın temelidir”(18) demiş olmasına rağmen, din  değiştirenlere ölüm cezası uygulanmayacağı, azınlıkların (gayrimüslimlerin) ayin yapma, dini törenlerine kolaylık getirileceği kabul edilmişti. (Aynı konuşmada Rıfat Paşa İngiliz elçisine “ Dinsizlerle, dine hakaret edenlerin bundan sonra idam edilmiyeceklerine dair diplomatik yollarla size teminat verebiliriz” der. (Tanzimat ve Türkiye – Engelhartt – syf).

 

·                   Yargı: Mahkemelerde yabancılar, suç işledikleri takdirde yargılanamıyordu. Her ülke vatandaşı kendi ülke kanunlarına göre konsolosluklarında yargılanıyordu. Eğer suç işleyenin ülkesinin konsolosluğu yoksa başka bir Avrupa ülke konsolosluğunda yargılanıyordu.

 

·                   Emlak üzerinde tasarruf: Hattı Hümayunu’na yine yabancı elçilerin baskısı üzerine  bir madde eklenerek, “Emlak alım-satım ve tasarrufu hakkındaki kanunlar tüm tebaa için eşittir” dendi. Bu madde ile yabancılara da emlak tasarrufu için izin verilmiş oldu.

 

·                   Ekonomik müdahaleleri de şöyle özetleyebiliriz: Kırım Savaşı’nda () Ruslara karşı, İngiltere ve Fransa Osmanlının yanında yer aldı. Bu savaş nedeniyle Osmanlının çok masrafı oldu. İngiliz ve Fransızların bir çok masrafı da yüklenince Osmanlı maliyesi-hazinesi çöktü. Mecburen dışardan borç para alınmaya başlandı. Böylece borç para alma dönemi başladı. Osmanlıda ilk defa faiz getirisi olan kağıt para (Kaime) basıldı.

 

Ancak, borç olarak alınan paralar maksada uygun harcanmadı. Lükse, sefhate, Boğazda köşk-yalı yapımlarında harcanınca borçlar ödenemez hale geldi. Suçlu olarak da Sultan Abdülmecit ve Sadrazam Ali Paşa gösterildi. Aleyhlerinde çok büyük gösteri yapıldı Gizli örgütler kurarak padişahı tahtdan  indirmeye bile çalışıldı. Örgüt üyeleri yakalandı. Kuleli lisesi binasında yargılandı ve cezalandırıldılar. Bu olaya Kuleli Vakası dendi. Bunları öğrenen Sultan Abdülmecit çok rahatsız oldu. Sarayına çekilip hiçbir şeye karışmadı. Zaten hasta idi ve 25 Haziran ‘devefat etti. 

 

Kardeşi Abdülaziz yerine padişah oldu. Avrupalılar da Abdülaziz’in padişah olmasını istiyorlardı. Sefahat ve borç politikası devam etti.Borçlar milyon Osmanlı altınınıbulmuştu.Borçlar ödenemez hale gelince, ‘de  ünlüMuharrem Kararnamesi yayınlandı. Duyun-ıUmumiye (Genel Borçlar) idaresi kruldu . Yabancı devletler Osmanlı gelirlerine el koyup alacaklarını bizzat tahsile başlar. Tuz,tütün, balık, ipek gibi gelirlere el koyup borçlarını karşılamaya çalıştılar. Böylece devlet içinde devlet kurulmuş oldu. Osmanlı ekonomik-mali istiklalini nerdeyse tamamen kaybetti.

 

B) VE SONUÇ

 

1)                      Bu Islahat ve Tanzim hareketlari Türk toplumunun hayatına pek yansımadı. Halk yine sefalet içinde idi. Ancak, Fransız İhtilali’nin yaydığı demokrasi ve milliyetçilik prensipleri Türk aydınını da harekete geçirdi. Abdülaziz devrinin sefahat ve ferdî saltanatına karşı, yeni Osmanlılar (Jön Türkler) gizli cemiyetler kurarak Meşruti bir idare için baskı yaptılar.

 

2)                      ve Islahat ve Tanzimat fermanlarının sadece bu şekilde faydalı olduğunu söyleyebiliriz. 23 Aralık 1. Meşrutiyet, 23 Temmuz ’de II. Meşrutiyet ilan edildi. Bunlar, Osmanlının çöküşünden sonra, 29 Ekim ‘te kurulan Cumhuriyet ve demokratik idareye geçişin altyapısı oluşturmuş oldu.

 

3)                      Aynı gayretle şimdi de, günümüz Avrupa Birliği’ne (AB) girme çalışmaları devam etmektedir. Bu çabalar içinde tam üyelik öncesinde mecbur olmadığımız halde katlandığımız Gümrük Birliği(GB) ile, yine çoğunda bir mecburiyetimiz henüz olmamasına rağmen, sırf AB’ye şirin görünme uğruna yürürlüğe koyduğumuz “uyum paketleri” adı altındaki reformlar (!); Osmanlının Tanzimat ve Islahat Fermanları’nı tıpatıp andırıyor. Borçlanma ise almış başını gidiyor. Devamında Muharrem Kararnamesi’ni (Devletin mali iflasının ilanı anlamında moratoryum) henüz yayınlamadık ama, modern (!) Duyun-u Umumiye özellikle İMF kanalıyla çoktan başladı bile

 

4)                      Kısaca:

 

a)          Yukarıda izaha çalıştığımız ıslahat hareketlerindeki Avrupa’nın dayatmaları ile bugünkü AB istekleri karşılaştırılsa; hep onlar istemiş biz vermişiz, onlar hep almışlar ama bize birşey vermemiş olduklarını görürüz.

 

b)         Vere vere Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık. İnşallah AB hayali uğruna; Kıbrıs, Ege, Güneydoğu vd.  ni  de vererek Türkiye’yi de uçuruma itmeyiz.

 

c)          “Tarih tekerrürden ibarettir” diyenler ve “Ders alınsaydı, tekerrür mu olurdu?” diyen büyük usta Mehmet Akif ne kadar da haklı çıktı!..

 

d)         Osmanlının özellikle döneminde yaşadığı acı olaylar; Sovyetler’in dağıldığı (ve dolaysıyle iki yüzlü Batının“Boğazların yılmaz bekçisi” ne ihtiyacı kalmadığı) ‘dan bu yana Türkiye’nin yaşadıkları ile neredeyse birebir örtüşmüyor mu? Aradaki tek fark; o zamna çoğunlukla silah da kullanarak bize yapılanlar, günümüzde (şimdilik) entrika diplomasisiyle, baskıyla ve körükörüne AB tutkumuz yüzünden “havuç gösterme” oyunlarıyla uygulanıyor.

 

e)          Son söz: tarih ilmi ders almak, dünden yarına ışık tutmak için de vardır. Bunun temel şartı ise, tarihimizi ve özellikle yakın geçmişimizi her yönüyle iyice öğrenmektir.

 

Türk siyasetinde sorumluluk taşıyanlara ve onlara yön verenlere en önemli tavsiyemiz; Osmanlının son yılı ile birlikte yakın tarihimizi, Kurtuluş Savaşı’nı hangi şartlarda yaptığımızı ve Cumhuriyeti nasıl kurduğumuzu, ayrıca dünya siyasetini adeta ezberlemeleridir.

 

Aksi takdirde, Türk Milletine ve gelecek kuşaklara karşı veballeri çok çok büyük olur.

Osman Gazi kimdir, ka&#; &#;ocuğu vardı? Osman Bey’in &#;ocukları, eşleri ve hayatı hakkında bilgiler

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Mayıs 25,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Osman Gazi'nin hayatı Kuruluş Osman dizisiyle birlikte bir kez daha gündeme getirdi. Dizide Burak Özçivit'in hayat verdiği Osman Bey'in ilk eşi İslam alimi Şeyh Edebali‘nin kızı Bala Hatun'un hamile olduğu haberi ekranlara damga vurdu. Osmanlı Devleti'nin ilk padişahı olan Osman Gazi'nin altı erkek bir de kız çocuğu olduğu bazı tarihi kaynaklarda rivayet ediliyor. Osman Gazi'den sonra tahta geçen Orhan Gazi'nin annesi olan Malhun Hâtûn, Anadolu Selçuklu Veziri Ömer Abdülaziz Bey'in kızıydı. Peki, Osman Gazi'nin kaç çocuğu vardı, isimleri neler? İşte, Osman Bey’in çocukları, eşleri ve hayatı hakkında tarihi bilgiler.

1/6Osman Gazi kimdir, kaç çocuğu vardı Osman Bey’in çocukları, eşleri ve hayatı hakkında bilgiler
2/6OSMAN BEY’İN ÇOCUKLARI KİMLERDİR
3/6Osman Gazi kimdir, kaç çocuğu vardı Osman Bey’in çocukları, eşleri ve hayatı hakkında bilgiler
4/6ALAEDDİN BEY KİMDİR
5/6ORHAN GAZİ KİMDİR
6/6Osman Gazi kimdir, kaç çocuğu vardı Osman Bey’in çocukları, eşleri ve hayatı hakkında bilgiler

Osmanlı Padişahları Sıralaması: Osmanlı Devleti'nin Padişah Listesi, D&#;nemlere Padişah Sıralaması ve Soy Ağacı

Haberin Devamı

Fatih Sultan Mehmed, okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça’ya çevrilmiş olan felsefî eserler okurdu. yılında Batlamyos Haritası’nı yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed, yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul’a getirtti. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu, kendi döneminde İstanbul’a geldi. Ünlü ressam Bellini’yi de İstanbul’a davet ederek kendi resmini yaptırdı.

Fatih Sultan Mehmed, yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat yirmi beş sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.

20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul’u fethedip yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’nu ortadan kaldırarak ‘Fatih’ unvanını aldı. Hz. Muhammed’in Hadis-i Şerifinde müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Ortaçağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmed, nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs günü, Maltepe’de vefat etti ve Fatih Camii’nin yanındaki Fatih Türbesi’ne defnedildi. O’nun Roma’yı fethedeceği düşüncesiyle zehirlendiği de kaynaklarda yer almaktadır.

II. Bayezid ( – )

Sultan İkinci Bayezid, 3 Aralık ’de, Dimetoka’da doğdu. Babası Fatih Sultan Mehmed, annesi Mükrime Hatun adında bir Türk kızıdır. Uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâydı. Cesur ve atılgandı.

Aynı zamanda çok hâlim-selim, dindar, hoşgörülü bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed ilme ilgi duyduğu için, oğlu Şehzade Bayezid’e iyi bir eğitim verdi. Ona devrin en meşhur âlimlerinden ders okutturdu, bütün İslâm ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağladı.

Sultan İkinci Bayezid, yedi yaşında iken, Hadim Ali Paşa nezaretinde Amasya valiliğine tayin edildi. Amasya, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkeziydi. Padişah olacak şehzadelerin yetişmesi için, bu vilayette bütün imkânlar vardı.

Sultan İkinci Bayezid, dindar bir kimse olduğu için kendisine Bayezid-i Velî denildi. Sultan İkinci Bayezid, şairleri saraya toplar, onlarla sohbet ederdi. Merhametli bir padişah olan Sultan İkinci Bayezid, sık sık fakirlere sadaka dağıtırdı.

Arapça ve Farsça’yı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi. İslâm ilimlerinin yanı sıra, matematik ve felsefe tahsili de yaptı. 24 Nisan ’de padişahlıktan ayrılmak zorunda kalan Sultan İkinci Bayezid, bir ay kadar daha yaşadı ve 26 Mayıs ’de vefat etti.

Yavuz Sultan Selim ( – )

Yavuz Sultan Selim, 10 Ekim ’de doğdu. Babası Sultan İkinci Bayezid, annesi Gülbahar Hatun’dur. Gülbahar Hatun, Dulkadiroğulları Beyliği’ndendir. Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, Omuzlarının arası geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert tabiatlı ve cesurdu. İyi bir eğitim gördü.

Babası Sultan İkinci Bayezid, padişah olduktan sonra, askeri sevk ve devlet idareciliğini öğrenmesi için, Şehzade Selim’i Trabzon Sancağına vali olarak tayin etti.

Şehzade Selim, Trabzon’da devlet işlerinin yanında, ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlâna Abdülhalim Efendi’nin derslerini takip ederdi. Trabzon’u çok güzel idare eden Şehzade Selim bu arada komşu devletlerle de ilgilendi.

Valiliği sırasında Trabzon halkını rahat bırakmayan Gürcüler üzerine üç sefer yaptı. En önemlisi olan Kütayis Seferinde Kars, Erzurum ve Artvin illeri ile birçok yeri fethederek Osmanlı topraklarına kattı (). Buralarda yaşayan Gürcülerin hepsi Müslüman oldular.

Çok güzel ata biner, devrin en meşhur silahşörlerini alt edecek kadar iyi kılıç kullanırdı. Güreşmekte, ok atmada ve yay çekmede ustaydı. Savaştan hoşlanmakla beraber çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazi bir kişiliği olan Yavuz Sultan Selim, her öğün yemekte tek çeşit yemek yerdi ve ağaçtan tabaklar kullanırdı.

Gösterişten hoşlanmaz, devlet malını israf etmezdi. Babasından devraldığı tatminkâr hazineyi ağzına kadar doldurdu. Hazinenin kapısını mühürledikten sonra, şöyle vasiyet etti:

“Benim altınla doldurduğum hazineyi, torunlarımdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi halde Hazine-i Hümayûn benim mührümle mühürlensin“.

Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padişahların hiçbiri hazineyi dolduramadığından, hazinenin kapısı daima Yavuz’un mührüyle mühürlendi.

Yavuz Sultan Selim, ataları hep sakal uzattıkları halde sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara “Sakalımı ele vermemek için kesiyorum” dediği rivayet edilir. 22 Eylül ’de, “Aslan Pençesi” denilen bir çıban yüzünden henüz elli yaşında iken vefat etti.

Hayatının son dakikalarında Yasin-i Şerif okuyordu. Kanûnî Sultan Süleyman, Fatih Camii’nde babasının cenaze namazını kıldıktan sonra, onu Sultan Selim Camii avlusundaki türbeye defnettirdi. Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim’i, sekiz yıla seksen yıllık iş sığdırmış büyük bir padişah olarak değerlendirdiler.

Kanunî Sultan Süleyman ( – )

Kanûnî Sultan Süleyman, 27 Nisan Pazartesi günü, Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. Hafsa Hatun Türk ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman, yuvarlak yüzlü, elâ gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.

Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi; Şehzade Süleyman, burada Kara Kızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. On beş yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarkî Karahisar’a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancak beyliğine tayin edildi ().

Yavuz Sultan Selim’in, de tahta geçmesi üzerine İstanbul’a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak babasına vekâlet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül ’de, yirmi beş yaşındayken Osmanlı tahtına geçti. Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Sigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül yılında yetmiş bir yaşında vefat etti.

Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, adaleti seven bir padişahtı. Mısır’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.

Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.

II. Selim ( – )

Sultan İkinci Selim, 28 Mayıs ’de, İstanbul’da doğdu. Babası Kanûnî Sultan Süleyman, annesi Hürrem Sultan’dır.

Hürrem Sultan, Slav kökenlidir. Sultan İkinci Selim, orta boylu, açık alınlı, mavi gözlü, ince kaslı ve sarışındı. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi. Devlet idaresini iyice öğrenmek için de Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sancakbeyliği yaptı. Bu sırada tahsiline devam ederek, ilim ve tecrübesini arttırdı.

Sarı Selim olarak da anılan İkinci Selim, Kütahya sancakbeyi iken babası Cihan Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölüm haberi üzerine İstanbul’a gelerek 30 Eylül günü kırk iki yaşında tahta geçti. Sarı Selim, daha önceki Osmanlı sultanlarına göre silik ve zayıf bir hükümdar olarak tanınır.

Babasının saltanatı sırasında diğer kardeşleri Şehzade Bayezid ve Şehzade Mustafa’nın bertaraf edilmesiyle kolayca tahta geçen Sultan İkinci Selim, adını aldığı dedesi Yavuz Sultan Selim ve Babası Kanûnî’ye göre oldukça silik bir idare sergilemiştir. Devrin büyük devlet adamları sayesinde Osmanlı Devleti ihtişamını sürdürmüş, Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve tecrübeli vezirler hükûmeti ayakta tutmuşlardır. Sultan İkinci Selim’in kendisi hiç sefere çıkmamış ve liyakatlı olmayan Ali Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığında İnebahtı faciası yaşanmıştır. Sekiz yıl padişahlık yaptıktan sonra 15 Aralık günü vefat etti. Ayasofya’ya defnedildi. Sultan İkinci Selim İstanbul’da ölen ilk Osmanlı padişahıdır.

Sultan İkinci Selim’in tahta çıktığı ilk yıllarda, bazı siyasî çekişmeler yaşandı. Sokullu Mehmed Paşa bu çekişmelerden galip olarak ayrıldı ve on beş yıl sadrazamlık yaptı. Sadrazamlık yaptığı bu dönemde devlet yönetimine ağırlığını koydu.

Sultan İkinci Selim, babası Kanûnî Sultan Süleyman’dan km2 olarak devraldığı devlet topraklarını, oğlu Sultan Üçüncü Murad’a km2 olarak bırakmıştır.

Duraklama Dönemi Osmanlı Padişahları ( – )

III. Murad ( – )

Sultan Üçüncü Murad, 4 Temmuz günü, Manisa’nın Bozdağ Yaylası’nda dünyaya geldi. Babası, Sultan İkinci Selim, annesi Afife Nur Banu Sultan’dır. Annesi Venedikli’dir. Sultan Üçüncü Murad orta boylu, değirmi yüzlü, kumral sakallı, elâ gözlü ve beyaz tenli bir padişahtı. Çok cömertti ve insanlara yardım etmeyi çok severdi.

Merhametli bir kişiliğe sahip olan Sultan Üçüncü Murad, Arapça ve Farsça’yı çok iyi derecede öğrenmişti. Babasının yılında, Manisa sancak beyliğinden Karaman valiliğine tayin edilmesi üzerine, dedesi Kanûnî Sultan Süleyman tarafından Alaşehir sancak beyliğine tayin edildi. Babası Sultan İkinci Selim, padişah olduktan sonra da tekrar Manisa sancak beyliğine atandı.

Şehzadeliği sırasında bulunduğu Manisa’da devrin en değerli ulemâsından dersler aldı. Osmanlı Padişahları içinde en âlim padişahlardan birisidir. Babası Sultan İkinci Selim’in vefatı üzerine Manisa’dan İstanbul’a gelerek, 22 Aralık tarihinde tahta geçti. Ancak o da babası Sultan İkinci Selim gibi devlet işlerine fazla müdahil olmadı. Bürokrasi ve hükûmet daha ziyade Sokullu Mehmed Paşa tarafından idare edildi. Bunda Sokullu’nun tecrübe ve dirayeti ile Sultan Üçüncü Murad’ın idare tarzı büyük rol oynamıştır.

Sultan Üçüncü Murad, saltanatı boyunca İstanbul’dan hiç çıkmadı ve saraydaki kadınların etkisinde kaldı. Daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin bir devrini etkileyecek olan kadınlar saltanatı onun devrinde başladı. 29 yaşında çıktığı tahtta yirmi yıl kalan Sultan Üçüncü Murad 16 Ocak tarihinde felç geçirdi ve vefat etti. Ayasofya Camii’nin avlusuna defnedildi.

Sokullu Mehmed Paşa’nın ağırlığını hissettirdiği III. Murad döneminde, Osmanlı toprakları en geniş sınırlarına ulaştı. Babası İkinci Selim’den devraldığı km2 ülke toprağını, km2’ye çıkardı. İngilizlerle de dostâne ilişkiler geliştirildi.

İlk İngiliz daimî elçisi onun zamanında gönderildi. Papa’nın Katolik Avrupa’da kurabileceği haçlı ittifakına karşı Protestan İngiltere ile ilişkiler geliştirildi. Daha sonra bu ittifaka, Hollanda da dahil edildi. Devlet işlerini Sokullu’ya devreden Sultan Üçüncü Murad zamanında sarayda kadınlar devlet işlerine çokça karışmaya başladılar bu durum, Sokullu’nun ölümünden sonra daha da artarak devam etti.

III. Mehmed ( – )

Sultan Üçüncü Mehmed, 26 Mayıs ’da, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Murad, annesi Safiye Sultan’dır. İsmini, Fatih Sultan Mehmed’e benzemesi için, büyük dedesi Kanûnî Sultan Süleyman koydu. Orta boylu, kumral saçlı ve güzel yüzlüydü. İyi bir ilim tahsili yaptı ve Tâcü’t-Tevârih yazarı Hoca Sadeddin Efendi’den dersler aldı. Sultan Üçüncü Mehmed, ’te Manisa sancak beyliğine tayin edildi. yılının Ocak ayına kadar görev yaptığı Manisa’dan, Babasının ölüm haberi üzerine hareket ederek, 27 Ocak tarihinde geldiği İstanbul’da, Osmanlı tahtına geçti.

Sultan Üçüncü Mehmed, annesini çok sever, sayar ve dinlerdi. Bundan yararlanan annesi Safiye Sultan, Osmanlı sarayında hâkimiyet kurdu. Bazı konularda Padişahı zorlayıp istediğini yaptırıyor, bu da devlet işlerinde karışıklıklara sebep oluyordu. Dindar olup, tasavvufa da son derece meraklıydı. Hz. Muhammed’in ismi anılınca, saygısından derhal ayağa kalkardı. Üçüncü Mehmed devri, duraklama dönemine rastlar. Sultan Üçüncü Mehmed, kolayca üzüntüye kapılır, yemekten, içmekten kesilirdi. Celâlî isyanları ve İran savaşlarının çok uzun sürmesi onu büyük üzüntü içinde bıraktı. İçkiyi sıkı bir şekilde yasaklayıp, bütün gizli meyhaneleri kapattırdı.

I. Ahmed ( – )

Sultan Birinci Ahmed, 18 Nisan günü, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. İyi bir tahsil gördü. Arapça ve Farsça’yı mükemmel derecede öğrenmişti. Ok atmak, kılıç kullanmak, ata binmek gibi savaş ve askerlik alanlarında çok usta olan Sultan Birinci Ahmed, ava ve cirit oyununa çok düşkündü. Çok sade giyinirdi. Babası Sultan Üçüncü Mehmed’in vefati üzerine 21 Aralık ’te, Eyüb Sultan’da kılıç kuşanarak tahta geçti.

Sultan Birinci Ahmed, Kanûnî Sultan Süleyman’dan sonraki padişahlar içinde devlet işleriyle yoğun şekilde uğraşan ilk padişahtı. Çocuk denecek yaşlarda bile mükemmel kararlar alırdı. Daima ilim ve irfan sahibi büyük kişilerle birlikte olur ve onlara akıl danışırdı.

Sultan Birinci Ahmed’in hayatında on dört sayısının önemli bir yeri vardır. Çünkü, on dört yaşında Padişah olmuş, on dört yıl saltanat sürmüş ve Osmanlı padişahlarının on dördüncüsüdür. Dindar bir padişah olan Sultan Birinci Ahmed’in seafoodplus.infoed’e olan bağlılığı o kadar ilerledi ki, onun ayak izlerinin resmi içine bir şiir yazmış ve o şiiri kavuğunda ölünceye kadar taşımıştı.

I. Mustafa ( – / – )

Sultan Birinci Mustafa, yılında, Manisa’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mehmed, annesi Handan Sultan’dır. Sultan Birinci Mustafa güzel yüzlü, seyrek sakallı, sarı benizli ve iri gözlü bir padişahtı. İki defa padişahlık yaptı. Sinirli bir yapıya sahipti.

Sultan Birinci Mustafa, ağabeyi Sultan Birinci Ahmed’in padişahlığı süresince, on dört yıl sarayın bir odasında hapis hayatı yaşadı. O devirde bu gerekli görülüyordu. Aksi halde şehzadeler devlet yönetimine karışıyor, hatta padişahı devirmek için harekete bile geçebiliyor ve devlet birliği tehlikeye düşüyordu. Buna meydan vermemek için şehzadeler “izale” olunur veya bir odaya kapatılırdı. Sultan Birinci Ahmed, tahta geçtiğinde kardeşini öldürtmemiş, ancak sarayda mahpus tutmuştur. Kafes hayatı denilen bu süre sonunda Sultan Birinci Mustafa, Osmanlı hanedanının en büyük erkek evlâdı olması dolayısıyla tahta çıkarılmış fakat kısa sürede dengesiz hareketleri görüldüğünden ulemâ, asker ve devlet erkânının ittifakı ile hal (tahttan indirme) edilmiştir. Sultan Genç Osman’ın tahttan indirilip katlinden sonra bir kez daha cülûs etmişse de bir buçuk yıl sonra aklî dengesizliği nedeniyle tekrar tahttan indirilmesi icab etmiştir.

Sultan Birinci Mustafa ile birlikte kardeş katli nadiren görülmüş, artık şehzadeler sarayda kafes ardında tahta geçecekleri günü beklemeye başlamışlardır. Tabii vâlide sultanlar, şehzade anaları arasında rekabetler başlamış, her biri bir vezire ve diğer gruplara dayanarak entrikalarla padişah değiştirmeye çalışmışlardır.

Sultan Birinci Mustafa, dindar bir insandı. Sadaka vermeyi çok severdi. Hattâ sarayın havuzuna hizmetçilerin toplaması için para atardı. Saraydaki hayatını ibadet ederek, dinî eserler okuyarak geçiriyordu. Tahta geçmesi için ikinci kez davet edildiği zaman, odasında Kuran-ı Kerim okuduğunu ve padişahlık istemediğini bildirmişti.

Sultan Birinci Mustafa, ikinci padişahlığının başlamasından bir buçuk yıl sonra 10 Eylül tarihinde şeyhülislâm fetvası ile tekrar tahttan indirildi. Fetvanın gerekçesi olarak da “Aklî dengesi tam olmayan birisinin halife olamayacağı” gösterildi. Sultan Birinci Mustafa tahttan indirildikten on altı yıl sonra, 20 Ocak günü sinir hastalığından Topkapı Sarayı’nda vefat etti.

Genç Osman ( – )

Sultan Genç Osman, 3 Kasım tarihinde, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Birinci Ahmed, annesi Mahfirûz Haseki Sultandır. Mahfirûz Haseki Sultan aslen Rum’dur. Sultan Genç Osman, on dört yaşında iken, amcası Sultan Birinci Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturdu. Annesi onun yetişmesi için çok titiz davrandı. Sultan Genç Osman, iyi bir terbiye ve tahsil gördü. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klâsiklerinden tercüme yapabilecek kadar güzel öğrendi. Çok güzel bir yüzü olan Genç Osman zekî, enerjik, atılgan, cesur ve gözü pek bir padişahtı.

Sultan Genç Osman, Fatih Sultan Mehmed devrine kadar yapıldığı gibi saray dışından, Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin ve Pertev Paşa’nın kızları ile evlendi. Yavuz Sultan Selim devrinden itibaren padişah saray dışından evlenmediği için bu davranış önemli bir değişiklik oldu.

Kendisine plânlarını uygulayacak bir sadrazam bulamadı. Tarihte eşine az rastlanır bir şekilde tahttan indirilerek, Yedikule zindanlarında boğularak şehit edilen Sultan Genç Osman, babası Sultan Birinci Ahmed’in Sultanahmed Camii’nin yanındaki türbesine defnedildi.

Tahta çıkar çıkmaz devlet erkânı içindeki üst düzey yetkilileri değiştiren, müderris ve kadıların atanma yetkilerini şeyhülislâmdan alan Sultan Genç Osman çok yenilikçi bir padişahtı.

IV. Murad ( – )

Sultan Dördüncü Murad, 26 Temmuz tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır. Sultan Dördüncü Murad, uzun boylu, iri cüsseli, yuvarlak yüzlü ve heybetli bir padişahtı. Osmanlı Sultanlarının en kudretlilerinden biri olarak tarihe geçti. Son derece zeki, gözü pek, cesur, kuvvetli ve enerjik bir insandı.

Sultan Dördüncü Murad, çok iyi cirit ve ok atardı. Bu gücünü katıldığı savaşlarda da gösterdi. Din büyüklerine hürmet eder Şeyhülislâm Yahya Efendi’ye “Baba” diye hitap ederdi. İçki ve tütünü yasakladı. Gece sokağa çıkma yasağı koydu. Arapça’yı ve Batı dillerini çok iyi bilirdi. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları yeni çalışmalar yapmaları için teşvik ederdi. Sultan Dördüncü Murad döneminin önemli olaylarından biri de Hezarfen Ahmed Çelebi’nin kanat takarak, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmasıydı.

Sultan Dördüncü Murad, çevresinde olup bitenleri dikkatle takip eder inisiyatifini kullanmakta asla tereddüt etmezdi. Hükümdarlığının ilk yıllarında annesinin etkisinde kaldıysa da daha sonra kadınların saltanatına son verdi; hain ve hilekâr sadrazamları şiddetle cezalandırdı. Memleket meselelerini yakından takip edip, çözümler üretmeye çalıştı. On yedi yıl hükümdarlık yaptıktan sonra, henüz 28 yaşında vefat etti.

Sultan Dördüncü Murad’ın saltanatını iki devreye ayırmak mümkündür. Henüz on bir yaşında iken tahta geçtiğinden devlet işleri büyük ölçüde annesi Kösem Sultan’ın elinde yürümekteydi. Onunla birlikte olan vezirler, gözünün önünde Hafız Ahmed Paşa’yı askere parçalatmışlar, genç padişahı da korkuyla dehşete düşürmüşlerdir. Osmanlı memleketlerinde asayiş ve huzur kalmamış, zorbalar şehirleri ele geçirmişlerdi. Delikanlılık çağında idareyi bizzat ele aldıktan sonradır ki Sultan Dördüncü Murad biraz da şiddet yolu ile bütün zorbaları sindirmiş, tekrar devlet hakimiyetini kurmuştur. Tütün yasağı bahanesiyle kahvehanelerde toplanan işsiz, güçsüz, zorba takımını kontrol altında tutmuş, şiddetli ceza ve hattâ idamlarla tekrar idarî ve adlî nizamı kurabilmiştir.

İbrahim ( – )

Sultan Birinci İbrahim, 5 Kasım tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Ahmed, annesi Mahpeyker Kösem Sultan’dır.

Sultan Birinci İbrahim, tahta geçtiğinde yirmi beş yaşındaydı. Şehzadeliği sırasında öldürüleceği endişesi ile sinirleri son derece bozulmuştu. Bu sırada sadrazamlık koltuğunda bulunan Kemankeş Kara Mustafa Paşa devlet işlerini en iyi şekilde yürüttü. 

IV. Mehmed ( – )

Sultan Dördüncü Mehmed, 2 Ocak ’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Rus asıllı Turhan Hatice Sultan’dır. Babası Sultan İbrahim’in öldürülmesi üzerine 8 Ağustos günü, henüz yedi yaşında iken padişah oldu. Ava ve edebiyata çok meraklıydı. Ava olan merakı yüzünden tarihte “Avcı Mehmed” olarak anılır.

Hayatının büyük bir kısmı saray entrikalarıyla geçti. İkinci Viyana bozgunundan sonra, ordunun ve devlet erkânının oy birliği ile, 8 Kasım günü tahttan indirildi. 6 Aralık ’de Edirne’de vefat etti. 

II. Süleyman ( – )

Sultan İkinci Süleyman, 15 Nisan ’de, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Saliha Dilaşub Sultan’dır.

Hayatının kırk yılını bir dairede hapis geçiren Sultan İkinci Süleyman cesur, dindar, vatansever, merhametli ve nazik bir insandı. 

Sultan İkinci Süleyman, dört yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı. Bunun son iki yılını yatak hastası olarak geçirdi. Gün geçtikçe zayıflıyordu. 22 Haziran günü, Edirne’de vefat etti.

II. Ahmed ( – )

Sultan İkinci Ahmed, 25 Şubat günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Hatice Muazzez Sultan’dır. TArapça ve Farsça biliyordu. Orta derecede bir tahsil gördü.

Sultan İkinci Ahmed, hat sanatında çok ustaydı. Üç yıl yedi ay ondört gün saltanat sürdükten sonra, yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak 6 Şubat günü Edirne’de vefat etti.

II. Mustafa ( – )

Sultan İkinci Mustafa, 6 Şubat günü, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’dır. Annesi Girit asıllıdır. Kuvvetli bir ilim tahsili yaptı.

Gerileme Dönemi Osmanlı Padişahları

III. Ahmed ( – )

Sultan Üçüncü Ahmed, 30 Aralık günü doğdu. Babası Sultan Dördüncü Mehmed, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan’dır. Annesi Girit asıllıdır. Sultan İkinci Mustafa’nın öz kardeşi olan Sultan Üçüncü Ahmed, uzun boylu, kara gözlü, doğan burunlu ve buğday tenli idi. Son derece zekî, hassas ve zarif bir insandı. İyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Sultan Üçüncü Ahmed ünlü hocalardan dersler almıştı.

Sultan Üçüncü Ahmed, ağabeyi Sultan İkinci Mustafa’nın vefatı üzerine 22 Ağustos tarihinde otuz yaşında iken Edirne’de tahta geçti. Osmanlı Devleti açısından önemli bir yere sahip olan Lâle Devri boyunca padişahlık yapan Sultan Üçüncü Ahmed, hattat ve şâirdi. “Necib” mahlasıyla şiirler yazdı. Yirmi yedi yıl gibi uzun bir süre tahttakalan Sultan Üçüncü Ahmed, çıkan Patrona Halil İsyanı sonunda, 1 Ekim tarihinde padişahlıktan çekildi.

Sultan Üçüncü Ahmed’in padişahlığının ilk günleri, tamamen disiplinden çıkmış yeniçerileri yatıştırma gayretleri ile geçti. Ancak kendisini padişah yapan yeniçerilere karşı etkili olamadı. Sultan Üçüncü Ahmed’in sadrazamlığa getirdiği Çorlulu Ali Paşa, ona idarî konularda yardımcı olmaya çalıştı, hazine için yeni düzenlemelerde bulundu ve Sultan Üçüncü Ahmed’e rakipleriyle mücadelesinde destek oldu.

I. Mahmud ( – )

Sultan Birinci Mahmud, 2 Ağustos günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Saliha Valide Sultan’dır. Büyükannesi Gülnuş Sultan’ın sevgi ve ilgisiyle büyüdü. Sekiz yaşından beri kafes hayatı yaşadığı halde zekâsı, iyi niyeti ve kuvvetli karakteri sayesinde kendini harap etmekten kurtardı. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat ve şiirle meşgul oldu. Özellikle musıkî ile uğraştı.

Sultan Birinci Mahmud, 1 Ekim tarihinde otuz beş yaşında iken padişah oldu. Hayatının son iki yılını hasta geçiren Sultan Birinci Mahmud, 13 Aralık tarihinde elli dokuz yaşında iken vefat etti.

III. Osman ( – )

Sultan Üçüncü Osman, 2 Ocak günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Şehsuvar Valide Sultan’dır. Şehsuvar Valide Sultan Rus asıllıdır. Tahta çıktığı elli altı yaşına kadar sarayda hapis hayatı yaşadığı için sinirli bir yapıya sahipti. Ancak yine de şefkat ve merhamet sahibi, özellikle yalanı ve rüşveti sevmeyen bir insandı.

Sultan Üçüncü Osman’ın zaman zaman kıyafet değiştirerek halkın arasına karıştığı bilinmektedir. 30 Ekim ’de vücudunda çıkan bir çıbanın verdiği hastalıkla vefat etti.

III. Mustafa ( – )

Sultan Üçüncü Mustafa, 28 Ocak günü, İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Sultan Üçüncü Ahmed, annesi Mihrişah Sultan’dır. 

Sultan Üçüncü Mustafa, son derece dindar, tutumlu, müşfik, çalışkan ve cömert bir insandı. İki dakika süren ve İstanbul’un hemen hemen yarıdan fazlasını yıkan büyük depremde evlerini, yakınlarını kaybeden halka kendi kesesinden yardım etti. Adaletle hükmeder, haksızlıklara asla göz yummazdı. Yalandan, riyadan ve rüşvetten nefret ederdi. Asla gurura kapılmaz, büyüklük taslamaz, yapamayacağı işleri vaad etmezdi.

Rus Savaşı sırasında üzüntüsünden hastalandı ve kalp yetmezliğinden dolayı 21 Ocak günü vefat etti.

I. Abdülhamid ( – )

Sultan Birinci Abdülhamid, 20 Mart tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Üçüncü Ahmed, annesi Rabia Şermi Sultan’dır. Annesi ona kuvvetli bir tahsil yaptırdı. Zamanındaki mevcut tarihlerin hepsini gözden geçirdi. Hat sanatı ile de meşgul oldu. Merhametli, nazik ve saf bir insan olarak tanınıyordu. Saltanatı süresince birçok ıslahat ve imar hareketlerinde bulundu. Devlet işleriyle daima yakından ilgilendi. Her sorun hakkında fikir ve görüşlerini vezirlerine bildirirdi. Yetenekli vezirler atamaya çalıştı. Halka karşı daima şefkatli ve ılımlı davrandı.

Dindarlığı ve iyiliği sebebiyle halkın “velî” olarak gördüğü Sultan Birinci Abdülhamid, on beş yıl iki ay on yedi gün süren saltanattan sonra, yılı Nisan ayında 64 yaşında vefat etti.

III. Selim ( – )

Sultan Üçüncü Selim, 24 Aralık tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mustafa, annesi Mihrişah Sultan’dır. Annesi Gürcü asıllıdır. 

Sultan Üçüncü Selim, doğum günündeki bu hava içinde büyüdü. Sarayda çok güzel bir şekilde yetiştirildi. Sultan Üçüncü Mustafa, kendisinden sonra oğlu Sultan Üçüncü Selim’in padişah olmasını istemişti. Ancak, babasından sonra padişahlığa amcası Sultan Birinci Abdülhamid getirildi. Sultan Birinci Abdülhamid, Sultan Üçüncü Selim’i sarayda göz önünde bulunduruyor, ancak yine de onun eğitimine önem veriyordu. Amcası Sultan Birinci Abdülhamid’in ölümü üzerine, Sultan Üçüncü Selim 7 Nisan günü, 28 yaşındayken Osmanlı tahtına oturdu.

Sultan Üçüncü Selim, 29 Mayıs tarihinde Osmanlı padişahlığını Şehzade Mustafa’ya terk ettikten sonra bir yıl iki ay daha yaşadı. Alemdar Mustafa Paşa Olayı sırasında yeni padişahın adamları tarafından, 28 Temmuz tarihinde öldürüldü. 

IV. Mustafa ( – )

Sultan Dördüncü Mustafa, 8 Eylül günü, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nüketseza Kadın Sultan’dır. Annesi Nüketseza Kadın Sultan, Sultan Dördüncü Mustafa’nın iyi bir tahsil yapması için çok çaba harcadı. Ancak hırslı, kurnaz ve asabî bir insan olan Sultan Dördüncü Mustafa, eğitim ve öğrenimden çok zevk ve sefa içinde yaşamaya önem verdi.

Kabakçı Mustafa İsyanı sonunda, tahttan indirilen amcazâdesi Sultan Üçüncü Selim’in yerine, 29 Mayıs günü tahta çıktığında yirmi sekiz yaşındaydı. Sultan Dördüncü Mustafa’nın şehzadeliği boyunca, kendisine bir evlât gibi davranan Sultan Üçüncü Selim aleyhinde isyancılarla iş birliğine girmesi ve onun öldürülmesi için emir vermesi, karakteri hakkında fikir vermektedir.

Sultan Dördüncü Mustafa hat sanatıyla uğraştı. Gayet güzel yazıları vardır. Osmanlı hanedanından Sultan Beşinci Murad’dan sonra en az padişahlık yapanlardan birisidir.

Dağılma Dönemi Osmanlı Padişahları

II. Mahmud ( – )

Sultan İkinci Mahmud, 20 Temmuz tarihinde, İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Birinci Abdülhamid, annesi Nakşidil Valide Sultan’dır. Orta boylu, geniş omuzlu, beyaz sakallı, zarif ve sevimli yüzlüydü. Diğer Osmanlı padişahları gibi kuvvetli bir tahsil gördü. Öğrenimi ile, Sultan Üçüncü Selim, padişahlığı sırasında bizzat meşgul olmuştu.

Sultan İkinci Mahmud, Alemdar Mustafa Olayı sonrasında, 28 Temmuz tarihinde tahta çıktığında yirmi üç yaşındaydı. Adalet işlerine gereken önemi verdi, yeni kanun ve tüzükler hazırlattı ve bu sebeple kendisine “Adlî” ünvanı verildi.

Sultan İkinci Mahmud, yakalandığı verem hastalığından kurtulamayarak, 1 Temmuz günü, dinlenmek için gittiği kardeşi Esma Sultan’ın Çamlıca’daki köşkünde, elli dört yaşında vefat etti. 

Abdülmecid ( – )

Sultan Abdülmecid, 25 Nisan günü doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Bezm-i Âlem Valide Sultan’dır. Sultan Abdülmecid, babasının arzusu yönünde bir eğitim ve terbiye gördüğü için ıslahatçı fikirlere sahipti. Batı âlemine karşı hayranlık besliyordu. Babasının vefatı üzerine, henüz 17 yaşında iken Osmanlı tahtına oturdu.

Sultan İkinci Mahmud, ölüm döşeğinde iken, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmış olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı kuvvetlerini Nizip’te yenilgiye uğratmıştı. Sultan Abdülmecid böyle karmaşık bir ortamda tahta çıktı. 

Abdülaziz ( – )

Sultan Abdülaziz 8 Şubat tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Pertevniyal Valide Sultan’dır. Ağabeyi Sultan Abdülmecid’in vefatı üzerine 25 Haziran günü tahta çıktığında 31 yaşındaydı. Şehzadeliği sırasında rahat ve korkusuz bir hayat sürdü. Çok iyi Fransızca konuşurdu. Şiire ve müziğe de ilgisi vardı. Ok atmayı, ata binmeyi, avlanmayı ve özellikle güreşmeyi çok severdi. Güçlü, kuvvetli ve pehlivan yapılıydı. En iyi pehlivanlarla güreşir ve sırtlarını yere getirirdi.

V. Murad (30 Mayıs – 31 Ağustos )

Sultan Beşinci Murad 21 Eylül tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Şevk-Efza Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkezdir. Sultan Beşinci Murad, çocukluğunda ve gençliğinde iyi bir eğitim gördü ve Fransızca öğrendi. Okumaya çok meraklı olduğundan dolayı, Fransa’dan kitaplar getirtir ve sürekli olarak okurdu. Edebiyata karşı çok ilgiliydi. Aralarında Ziya Paşa ve Namık Kemal’in de olduğu devrin bir çok şairi ile yakın dostluk kurmuştu. Yabancı kültürlerin etkisi altında kalan Sultan Beşinci Murad, piyano çalardı. Batı müziği stilinde besteler bile yapmıştır. Avrupalı prenslerle dost olmuş, onlarla mektuplaşmış olan Sultan Beşinci Murad, yerli ve yabancı gazeteleri yanından eksik etmezdi.

Sultan Beşinci Murad, tahttan indirilen Sultan Abdülaziz’in yerine 30 Mayıs ’da padişah oldu. Ancak, Osmanlı Devleti’ni kurtarmak için meşrutiyetin kurulmasını isteyen, bu düşünce ile tahta güvendikleri bir hükümdar getiren aydınların umudu yine kırılmıştı. 93 gün kaldığı Osmanlı tahtından 31 Ağustos günü indirildi. 28 yıl daha sarayda yaşayan Sultan Beşinci Murad, 29 Ağustos tarihinde vefat etti.

II. Abdülhamid ( – )

Sultan İkinci Abdülhamid, 21 Eylül tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Tir-i Müjgan Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkezdir. Sultan İkinci Abdülhamid çok küçük yaşta iken annesini kaybettiği için öksüz büyüdü ve onu üvey annesi Piristu Kadın yetiştirdi. Çocukluğunda çok zayıf bir bünyeye sahip olan Sultan İkinci Abdülhamid sık sık hasta olurdu. Babasının padişahlığı sırasında bu durumu yüzünden özel ilgi gördü. Çok hoşgörülü bir ortamda büyüdü. Kültür derslerinin yanında musiki dersleri aldı ve piyano çalmayı öğrendi.

Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti’ni uyguladığı politikalarla 33 yıl ayakta tutmayı başarmış bir padişahtır.

İstanbul’da Şişli Etfal Hastahanesi’ni ve Dârülaceze’yi kendi şahsi parasıyla yaptırdı. Hamidiye adı verilen içme suyunu borularla İstanbul’a getirtti. Karayollarını Anadolu içlerine kadar uzatan Sultan İkinci Abdülhamid, Bağdat’a ve Medine’ye kadar da demiryolları döşetmiştir. Büyük şehirlere atlı tramvay hatları yaptırmıştır.

Mehmed Reşad ( – )

Sultan Mehmed Reşad 2 Kasım tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülcemal Kadın Efendi’dir. Annesi Çerkezdir. Çocukluğu, padişah olan babasının yanında geçti. Eğitim ve öğrenimine gereken önem gösterildi.

Sultan Mehmed Reşad, amcası Sultan Abdülaziz zamanında rahat bir şehzadelik yapmasına rağmen ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid zamanında sarayda hapis hayatı yaşadı. Veliaht olduğu için devamlı kontrol altında tutuluyordu.

Sultan Beşinci Mehmed Reşad, tahta çıktığında 65 yaşındaydı. Sultan İkinci Abdülhamid’in padişahlığı sırasında devlet işleriyle yeterince ilgilenmemişti. 

Mehmed Vahdeddin ( – )

Sultan Mehmed Vahdeddin otuz altıncı ve son Osmanlı padişahıdır. Babası Sultan Abdülmecid, annesi Gülistu Kadın Efendi’dir. 2 Şubat tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid, Sultan Mehmed Vahdeddin doğduğu yıl, annesi Gülistu Kadın Efendi de, o henüz çok küçükken vefat etmişlerdi. Çocuk denecek yaşlarda hem öksüz, hem yetim kalan Sultan Mehmed Vahdeddin, babası Sultan Abdülmecid’in kadınlarından Şayeste Kadın tarafından büyütüldü.

Sultan Abdülaziz’in saltanatı sırasında henüz bir çocuk olduğu için serbest yetişti. Eğitim ve öğrenimi ile ağabeyi Sultan İkinci Abdülhamid henüz padişah değilken bile yakından ilgilendi. Sultan İkinci Abdülhamid, saltanat yıllarında da bu tutumunu değiştirmedi, ona hep değer verdi ve onu korudu. Bu yüzden ağabeyinin saltanat yıllarında rahat bir hayat yaşadı.

Sultan Mehmed Reşad, padişah olduğu zaman, yaş bakımından Sultan Mehmed Vahdeddin’den daha büyük olan Sultan Abdülaziz’in oğlu Yusuf İzzeddin veliaht idi. Yusuf İzzeddin’in ölümü üzerine veliahtlığa Sultan Mehmed Vahdeddin getirildi.

Veliaht olarak bulunduğu yıllarda, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş sırasında Osmanlı Devleti’nin veliahtı olarak Almanya’ya resmî bir gezi yaptı. Bu seyahatinde yanında Mustafa Kemal de bulundu. Sultan Mehmed Reşad’ın ölümü üzerine, Sultan Altıncı Mehmed Vahdeddin sanı ile padişah oldu.

etiket Osman Bey'den seafoodplus.info'e Tahtta Kalan 36 Osmanlı Padişahı

Haberler

Magazin

Ünlüler Dosyası

Osman Bey'den seafoodplus.info'e Tahtta Kalan 36 Osmanlı Padişahı

Dünya tarihinin en büyük imparatorluklarından birisi olmuş, 3 kıtaya hükmetmiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun Osman Bey(Gazi)'den son padişah seafoodplus.info'e kadar tüm padişahlarının sıralı listesini sizler için resimli bir hâlde oluşturduk. yılı aşkın imparatorluk süresince tam 36 padişah tahta geçmiştir.

1. Osman (Bey) Gazi ( – )

1. Osman (Bey) Gazi ( – )

2. Orhan (Bey) Gazi ( – )

2. Orhan (Bey) Gazi ( – )

3. I. Murad ( – )

3. I. Murad ( – )

4. I. Bayezid – Yıldırım Bayezid ( – )

4. I. Bayezid – Yıldırım Bayezid ( – )

5. I. Mehmed ( – )

5. I. Mehmed ( – )

6. II. Murad ( – )

6. II. Murad ( – )

7. Fatih Sultan Mehmed (seafoodplus.info) ( – )

7. Fatih Sultan Mehmed (seafoodplus.info) ( – )

8. II. Bayezid ( – )

8. II. Bayezid ( – )

9. Yavuz Sultan Selim ( – )

9. Yavuz Sultan Selim ( – )

Kanunî Sultan Süleyman ( – )

 Kanunî Sultan Süleyman ( – )

II. Selim ( – )

 II. Selim ( – )

III. Murad ( – )

 III. Murad ( – )

III. Mehmed ( – )

 III. Mehmed ( – )

I. Ahmed ( – )

 I. Ahmed ( – )

I. Mustafa ( – / – )

 I. Mustafa ( – / – )

Genç Osman ( – )

 Genç Osman ( – )

IV. Murad ( – )

 IV. Murad ( – )

İbrahim ( – )

 İbrahim ( – )

IV. Mehmed ( – )

 IV. Mehmed ( – )

II. Süleyman ( – )

 II. Süleyman ( – )

II. Ahmed ( – )

 II. Ahmed ( – )

II. Mustafa ( – )

 II. Mustafa ( – )

III. Ahmed ( – )

 III. Ahmed ( – )

I. Mahmud ( – )

 I. Mahmud ( – )

III. Osman ( – )

 III. Osman ( – )

III. Mustafa ( – )

 III. Mustafa ( – )

I. Abdülhamid ( – )

 I. Abdülhamid ( – )

III. Selim ( – )

 III. Selim ( – )

IV. Mustafa ( – )

 IV. Mustafa ( – )

II. Mahmud ( – )

 II. Mahmud ( – )

Abdülmecid ( – )

 Abdülmecid ( – )

Abdülaziz ( – )

 Abdülaziz ( – )

V. Murad (30 Mayıs – 31 Ağustos )

 V. Murad (30 Mayıs – 31 Ağustos )

II. Abdülhamid ( – )

 II. Abdülhamid ( – )

Mehmed Reşad ( – )

 Mehmed Reşad ( – )

Mehmed Vahdeddin ( – )

 Mehmed Vahdeddin ( – )

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir