osmanlıda arnavut isyanları / Arnavutluk'un bağımsızlık süreci (1877-1913) | TRDizin

Osmanlıda Arnavut Isyanları

osmanlıda arnavut isyanları

Albania's independence process (1877-1913)

Öz:

Albania was joined to Ottoman Empire in XV. Century. Albanians, who were under Ottoman administration for years, were loyal to Ottoman administration and most of them became Muslims. Balkans became the centre of many rebellions with the nationalism movements which started with French revolution in XIX. Century. So, duration of Albania’s independence which started after, 1877- 1878 Ottoman-Russia war quickened with many rebellions. Ottoman administration was in difficult situation by Albanian rebellions which lasted 4 years since 1909. Mean while Albanian nationalism got strength, process of independence gained speed with the effects of European countries. Especially, some Ottoman’s statement’s position against Albanians demands caused separation of Albanians from Ottoman. As a matter of fact, Albania declared independence when Ottoman was busy with Balkan wars in 1912. In this way, Ottoman Empire lost the last lands beyond Edirne. In our article, the events which were happened during the duration of Albania’s independence are dealt with. Ottoman administration’s precautions against Albania’s rebellions and their politics are researched.

Anahtar Kelime:


Konular:

Edebiyat Fakültesi Tarih Ana Bilim Dalı Proseminer Öğr. Gör. Gülay TULASOĞLU 19. VE 20. YÜZYIL BALKAN İSYANLARI İÇERİSİNDE “ARNAVUT İSYANLARININ” DEĞERLENDİRİLMESİ ÜZERİNE Cemre Vural [email protected] Ankara,2018 1 2 19. Ve 20. Yüzyıl Balkan İsyanları İçerisinde “Arnavut İsyanlarının” Değerlendirilmesi Üzerine Cemre VURAL Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür: İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar. 1 Giriş 19. Yüzyılda dünyadaki milliyetçilik hareketleri gerek siyasi gerek sosyal açıdan Balkanları da derinden etkilemiştir. Öyle ki uzun yüzyıllar boyunca Osmanlı idaresi altında yaşayan birçok etnik grup bu yüzyılın başlarından itibaren milliyetçilik mefhumunun getirdiği bir motivasyon ile bir araya gelip isyan etmeye başlamıştır. Uzun yılar Osmanlı idaresi altındaki etnik grupların isyan sebepleri, bu isyanların sonuçları Hem Osmanlı perspektifinden hem de ilgili etnik grubun perspektifinden incelenmeye çalışılacaktır. Bu isyanların Arnavut milliyetçiliğine etkisi incelenmeye çalışılacaktır. Arnavut isyanlarının diğer Balkan milletlerinden hangi açılardan farklı olduğu anlatılmaya çalışılıp Osmanlı Devleti için bu isyanların bilançosu değerlendirmeye çalışılacaktır. Son noktada 19. ve 20. Yüzyıl Arnavut isyanını hazırlayan koşullar üzerinde durulup 20. Yüzyılda elde edilecek olan bağımsızlık bu bağlamda değerlendirilmek istenmektedir. Sırp İsyanları XIX. yüzyıl arifesinde modern Sırbistan’ın teritoryal çekirdeğini oluşturan Semendire Sancağı’nda (Belgrad Paşalığı) çok ciddi idari ve sosyo-ekonomik sorunlar yaşanmaktaydı. XVIII. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren sancakta toprak düzeni önemli bir değişim geçirmekteydi. Miri topraklar, ağa ve bey takımının tasarrufundaki çiftliklere dönüşmekteydi. Bu zümrenin Sırbistan’daki mümessillerinin çok önemli bir kısmı kale ve palankaları muhafaza etmekle görevlendirilen yamaklardı. Yamaklar çeşitli yollarla miri arazileri ele geçirmişlerdi. Çiftlikleşme süreciyle birlikte tasarruf ettiği toprakları yamaklara kaptıran reayanın sosyo-ekonomik vaziyetinde önemli 1 Emil Michel Cioran, Çürümenin Kitabı, İstanbul: Metis Yayınları 2016, s:7. bozulmalar meydana gelmişti. Osmanlı merkezi idaresi yamakların reaya üzerindeki baskılarına son vermek için zaman çeşitli tedbirlere başvurdu.2 1803’ün sonlarına doğru Sırp knezleri dayıları devirmek için isyan hazırlığına giriştiler. Knezlerin hazırlıkları dayılar tarafından öğrenilince sancakta tam bir insan avı başladı. 1804’ün ilk günlerinde yetmişten fazla Sırp knezi idam edildi. Dayıların ölüm listesi için de Şumandiye bölgesinin ileri gelenlerinden Kara Yorgi de vardı. Kara Yorgi, 1788-91 Osmanlı- Avusturya savaşında Avusturya’nın kurduğu freicorps birliklerinde yer almış, bir müddet haydutluk yapmış, haydutluktan edindiği ganimetlerle domuz ticaretine atılmış ve Hacı Mustafa Paşa devrinin müsait ortamından yararlanarak belli bir zenginliğe kavuşmuştur.3 Bu arada Osmanlı-Rus ilişkileri bozulmaya başlamıştı. Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Fransa’ya karşı daha aktif bir siyaset yürütmesini beklerken Bab-ı Ali, mümkün olduğu ölçüde Fransız-Rus mücadelesinden uzak durmaya çalışıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu siyaseti, Rusya’nın Sırp isyanı karşısındaki tutumunu değiştirmesine yol açtı. Asilerin Şubat 1805’ te Petersburg’a gönderdikleri heyet, Rusya’nın yardım vaadiyle Sırbistan’a geri döndü. Bu vaadinde etkisiyle asiler, Osmanlı yönetiminde özerklik talep ettiler. Bu duruma tepki olarak Osmanlı Niş muhafızı Hafız Mustafa Paşa’yı görevlendirmiştir. Paşa 1805 yılının yazında İvankovats’da asiler tarafından durduruldu. 1806 baharında Osmanlı yönetimi bu defa İskenderiyeli İbrahim Paşa’yı görevlendirmiştir. Ancak İbrahim Paşa asiler karşısında bir varlık gösterememiştir.4 1821’de patlak veren Yunan isyanları Osmanlı İmparatorluğu açısından büyük gailelere yol açmıştı. Bu durumdan faydalanmak isteyen Rusya, Bükreş Anlaşması’nın Memleketeyn5 ve Sırbistan ile ilgili maddelerine uymaya çağırıp aksi durumda savaş açmakla tehdit etmekteydi. Bu tehdide boyun eğen Osmanlı İmparatorluğu, 7 Ekim 1826’da Rusya ile Akkerman Anlaşması’nı imzaladı. Anlaşmayla iki devlet arasında 1812’den beri muğlakta kalan meseleler, Rusya’nın lehine karara bağlandı. Sırplara ise dahili işlerde müstakil olma, vergileri maktuan ödeme, Osmanlı memleketlerinde serbestçe ticaret yapma, Sırbistan’da istedikleri gibi hastane, okul, matbaa açma hakları tanındı.6 İkinci Sırp isyanı, Maraşlı Ali Paşa ile Miloş arasında varılan anlaşmaya müteakip 1815 güzünde sona erdi. Buna göre vergileri knezler toplayacak, nahiyelerdeki bütün mütesellimlerin yanında birer knez ikamet edecek, reayanın adli işleri bu knezlerle birlikte yapılacaktı. Belgrad’da reayanın işlerine bakacak bir kançılarya açılacak, ölüm 2 Selim Aslantaş, “Sırbistan: İsyanları Ve Bağımsız Devlet”, Balkanların El Kitabı, Cilt/1(2017), s.459. 3 A.g.e s.460. 4 A.g.e s.460. 5 Memleketeyn: Osmanlı literatüründe genellikle Eflak ve Boğdan’ı ifade etmek için kullanılır. 6 A.g.e s.464. 3 4 cezası hariç suçları knezler yargılacaktı. Miloş, bütün knezlerin üstünde bir konuma sahip olacaktı.7 Sırplar tam bağımsızlarını 93 harbi sonrasında kazanırlar. Yunan İsyanları 1820’lerdeki Yunan isyanın esas hadiseleri Mora Yarımadası’nda ve Rumeli’de vuku bulduysa da isyan Rumen Prenslikleri’ni de içine almıştır. Fenerlilerin desteğindeki Yunan hareketi başlangıçta paralel gittiği Tudor Vladimirescu yönetimindeki Rumen ayaklanmasına sonunda karşı çıkmıştı. Yunanistan’daki olaylar her ne kadar birbirlerini destekleseler ve bağımlı olsalar da açıklık ve uygunluk saiklerinden dolayı burada, Eflak ve Boğdan’daki olaylardan ayrı olarak tartışılmaktadır. Bu farklı bölgedeki faaliyetler arasındaki ana bağlantı, Yunan devrimci organizasyonu Filiki Eterya’nın yani Dostluk Cemiyeti’nin faaliyetleridir.8 İlk hareket, 1821 yılı Mart ayında Eflak-Boğdan’da başlatıldı. Aleksandr İpsilanti, Sırpları da yanına çekebileceğini düşünmüştür. Bu yüzden askerleriyle Boğdan’a girdi. Ancak isyan başarısızlıkla sonuçlandı ve İpsilanti kaçmak zorunda kaldı. 9Aslında isyanın Nisan ayında başlaması planlanmıştır. Ancak Argos kasabasında pazarda gezen iki sarhoşun açtığı ateş, zaten isyana hazırlanmakta olan Rumları harekete geçirmiş ve olay 17 Mart 1821’de patlak vermiştir.10Bu hareketlenme kısa bir süre sonra tüm Mora ve adalara yayılmıştır. Mora İsyanı başladığı tarihlerde, bilindiği gibi Osmanlı Devleti Yanya’da Tepedelenli İsyanıyla uğraşmaktaydı.11 Sırbistan ve Romanya gibi, Yunanistan da Ayastefanos Antlaşması’ndan ve özerk bir Bulgar devletinin kurulmasından çok rahatsız olmuştu. Bundan böyle Bulgaristan, birçok Yunanın kendi tarihi mülklerinin parçası olarak gördüğü topraklarda Yunanistan’ın taleplerine meydan okuyacak durumdaydı. Bulgar Eksarhlığı da hala Osmanlı kontrolünde olan memleketlerde İstanbul Patrikliği’nin otoritesine karşı çıkabileceği daha iyi bir duruma gelmişti. 1870’lerden önce Yunan devlet adamları gelecekte bir gün Teselya ve Girit’le kalmayıp Epir, Trakya ve Makedonya’yı da elde etmeyi umuyorlardı. Şimdiyse Makedonya’yı da elde etmeyi umuyorlardı. Şimdiyse Yunanistan’ın bu üç bölgedeki konumunu tehtid eden Bulgar ve Arnavut ulusal hareketleri ortaya çıkmıştı. 1878’den sonra Girit’le ilgili ardı ardına krizler meydana geldi. Buradaki hadiseler çok ilgi uyandırmasına rağmen, Yunanistan’ın dikkati esasen 7 Selim Aslantaş,” Sırp İsyanları (1804-1815): Milli Bağımsızlık Hareketi Mi Burjuva Devrimi Mi Köylü Ayaklanması Mı?”, Doğu Batı, 39/10 (2006-2007), s.95. 8 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 18. Ve 19. Yüzyıllar, İstanbul: Küre Yayınları 2009, s.229. 9 Hamiyet Sezer Feyzioğlu, Bir Osmanlı Valisinin Hazin Sonu Tepedelenli Ali Paşa İsyanı, İstanbul:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2017, s.132. 10 A.g.e s.132 11 A.g.e s.132 Makedonya üzerine toplamıştı. Girit bir gün mutlaka Atina’nın kontrolüne girecekti; bu Yunan adası üzerine hak iddia eden başka devlet yoktu. Halbuki Makedonya’da, Bulgar, Sırp, Arnavut, hatta Rumen rakiplerle mücadele edilmesi gerekiyordu. 12 1821’de bölgede çıkan ilk Yunan isyanı başarısızlığa uğrayıp Fenerliler güç kaybetmeye başlayınca eyalet yöneticilerinin Romen boyarlar arasından seçilmesinin ve böylece yavaş yavaş yerli bir yönetici Elit sınıfın ortaya çıkmasının yolu açılır.1826’da Rusların araya girmesiyle Babıali de bu gelişmeleri kabullenir. 1829’da ise Rus orduları nerdeyse İstanbul kapılarına dayanınca artık Osmanlıların bölgedeki hakimiyetini tamamen yitirdiği anlaşılmıştır.13 Arnavut Milliyetçiliğinin İlk Nüveleri Arnavut milliyetçiliğinin, Müslüman Osmanlı İmparatorluğu’na bağlılıklarının daha güçlü olduğu için daha geç ortaya çıktığı söylenir. Ortaya çıkış tarihleri hala tartışmalara ve farklı yorumlara konu olsa da,14 tarihçiler onun gelişimindeki iki veya üç kilometre taşı konusunda hemfikirdir: 1878, 1905 ve 1912-1913.15 19. yüzyılda Balkanlarda gelişen milliyetçi hareketler içinde Arnavut milliyetçiliği kendine özgü bir niteliğe sahip olmuş ve diğerlerinden farklı bir gelişim çizgisi izlemiştir. 19. Yüzyıl Balkan milliyetçiliği ilk olarak Osmanlı İmparatorluğunun Sırp, Yunan, Bulgar Romen gibi Hristiyan etnik unsurları arasında başlamıştır. Bu hareketlerin gelişiminde dinsel kurumlar ulusal ve kültürel uyanışın öncülüğünü yapan merkezler önemli siyasal işlevler üstlenmişlerdir.16 Arnavut milliyetçiliği 19. Yüzyılda Balkanlarda gerçekleşen sert milliyetçi hareketlerin oluşumuna karşın Arnavutların kendi varlıklarını korumak amacıyla bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Bunu daha iyi anlamak için Mazower’ın yazdıklarına göz atmamız yeterli oluyor. ”Bu arada bazı Sırp subayları da, her ne kadar soykırım fikrinden çok duygusuyla hareket ediyor olsalar da, fütursuz bir şekilde Arnavut nüfusunu “yok etmekten” bahsetmektedir. Sonuçta ne olursa olsun insanların ulu orta öldürülebiliyor olması görgü tanıklarını ve gözlemcileri dehşete düşürüyordu.17 Bu açıdan Arnavut milliyetçiliği, Balkanlarda gelişen milliyetçi 12 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 20. Yüzyıl, İstanbul: Küre Yayınları 2017, s.41. 13 Mark Mazower, Bizans’ın Çöküşünden Günümüze Balkanlar, İstanbul: Alfa Yayınları 2010, s.136. 14 Bu konuda bkz. Faensen, 1980 ,s.1-5 15 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013, s.2. 16 Nuray Bozbora, “Arnavut Milliyetçiliğinin Gelişimi”, Balkanlar El Kitabı, Cilt/1(2017), s.555-573. 17 Mark Mazower, Bizans’ın Çöküşünden Günümüze Balkanlar, İstanbul: Alfa Yayınları 2014, s.160. 5 6 hareketlere ve özellikle de bu hareketlerin yayılmacı emellerine karşı bir tepki olarak ve nispeten daha geç bir dönemde ortaya çıkmıştır. 18 Berlin Antlaşması Ve Prizren Birliği Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki varlığının gün geçtikçe zayıflıyor olması, Arnavut aydınların, İmparatorluğun kendilerini savunma konusunda yeterli olduğundan kuşku duymasına neden olmuştur. Özellikle Berlin Antlaşması sürecinde Arnavutların varlıklarını sürdürebilmeleri için birleşmelerinin zorunlu olduğunun açıkça bilincine varan aydınlar, ulusal bilinci geliştirme doğrultusunda kültürel bir hareket başlatmıştır. Prizren Birliği ile desteklenen bu hareket, Arnavut ulusçu hareketinin çıkış noktasını oluşturmaktadır.19 1877-78 Osmanlı-Rus Savaş’nın ardından imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Arnavut nüfusun yaşadığı birçok mahalli de içeren toprakları, Sırbistan ve Karadağ’a vermek zorunda kalmıştır. Ancak, büyük güçlerin, Rusya’nın Balkanlar’da bu derece güçlenmesine karşı muhalefetleri sonucunda gerçekleşen Berlin Antlaşması ile Arnavutuk’un da aleyhine olacak şekilde büyük güçler bir Slav devletinin oluşmasını engellemiş, ancak Sırbistan ve Karadağ tamamıyla bağımsız olmuşlar ve içinde Arnavut nüfusun da yer aldığı topraklar kazanmışlardır.20 1878 baharında İstanbul’daki önde gelen Arnavutlar gizli bir komite kurdu. En önemli kişi, Arnavut milliyetçi hareketinin ilk devrelerinin de lideri olan Abdullah Fraşeri’ydi. Mayıs ayında bu grup, Prizren’de bütün Arnavutluk topraklarından temsilcilerin katılacağı genel bir toplantı düzenlemeye karar verdi. Merkezi bir otorite kurmanın hayati gereği ve silahlı bir birlik oluşturmanın önemi anlaşılmıştı.21 Babıali, yerel direniş hareketlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasını engelleyeceğini düşünerek, bu aşamada Arnavutların girişimlerini desteklemiş ve Birlik içerisinde yer alan muhafazakar kesimleri tarafına kazanarak, Birliği kendi denetimi altına almak istemiştir. Prizren’de toplanan delegelerin çoğunluğunun yerel beyler ve ileri gelenlerin temsilcilerinden oluşuyor olması ve aralarında Bosna ve Hersek’ten gelen delegelerin varlığı, Prizren Birliği’ne, kuruluş aşamasında, ulusal bir hareketten çok genel Müslüman protestosu özelliği vermiştir. Ancak Prizren toplantısında ne tür bir yol izlenmesi gerektiği doğrultusundaki tartışmalar esnasında ve sonrasında yaşanan gelişmeler, Birlik içerisinde iki farklı grubun varlığını ortaya koymuştur. İlk grup paşalar, beyler ve muhafazakar Müslüman din adamlarından oluşmaktaydı ve bu grubun tutumu, büyük ölçüde Babıali tarafından belirlenmekteydi. 18 Nuray Bozbora, “Arnavut Milliyetçiliğinin Gelişimi”, Balkanlar El Kitabı, Cilt/1(2017), s.555-573. 19 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, s.52. 20 Berlin Antlaşmasıyla Karadağ’a Antivari(Bar), Podgoriçe şehirleri ve Gusinye, Plava bölgeleri verilmiştir. 21 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 18. Ve 19. Yüzyıllar, İstanbul: Küre Yayınları 2009, s.394. Amaçları öncelikle Birliği Müslüman bir örgüte dönüştürmek ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bölünmesini engellemekti. Bu görüşte olanlar, yeni örgütün Müslüman Osmanlı bileşimini vurgulamasını ve girişimlerini öncelikle, Bosna da dahil, bütün Müslüman bölgeleri korumaya yönlendirmelerini savunmuştur. 22 Sonunda başarısız olmalarına rağmen Prizren Birliği çok büyük iş başarmıştı. Karadağ ve Yunanistan bu birliğin örgütlü muhalefetinden ötürü kazanacaklarından çok daha az Arnavut toprağı elde etmişti. Ayrıca büyük devletler de Arnavut halkının ve onların ayrı milli çıkarlarının farkına varmıştı. Arnavut topraklarının komşu devletler arasında paylaşılması tehlikesi devam ediyordu ama en azından milli bir oluşum için ilk adımlar atılmıştı.23 Reformlar Ve Peja Birliği Makedonya’da ulusçu faaliyetlerin hızlanması ve Makedonya reform süreci, Arnavutların toprak bütünlükleri ve varlıkları konusundaki endişelerini derinleştirmiş ve aydınların girişimiyle Prizren Birliği canlandırmaya çalışılmıştır. 1896-1899 yılları arasında oluşturulan Peja Birliği içerisinde de, Prizren Birliği sürecinde görülen özerklikçi ve muhafazakar eğilimler ortaya çıkmıştır. Çoğunlukla yerel beylerden oluşan muhafazakar kesim İşkodra, Kosova, Manastır, Yanya ve Selanik vilayetlerinin tek bir eyalet olarak birleştirilmesini ve kültürel nitelikli, sınırlı reformlar uygulamasını istemişlerdir. İlerici kesim ise daha radikal refomlar ve gerçek anlamda yönetsel özerklik talep etmiştir. Birliğin özerklik mücadelesini yurtdışında yaşayan Arnavutlar desteklemiş, İtalya, Romanya, Mısır ve Bulgaristan’daki Arnavut cemiyetleri, Arnavut kamuoyuna Abdülhamit’ten özerklik istemeleri doğrultusunda çağrıda bulunmuşlardır.24 Peja Birliği uzun ömürlü olmamıştır. Dönemin padişahı Abdülhamit’in desteğini sağlayamayan birlik, Arnavutların kendi aralarında fikir ayrılığına düşmesiyle Abdülhamit tarafından dağıtılmıştır. Ancak Makedonya’da 1903 yılında çıkan İlinden Ayaklanması Arnavutların Makedonlara karşı kendi sınırlarını koruyabilmesi için bir kez daha bir araya gelmeye zorlamıştır. Bunun sonucunda 1904 yazında Kosova’da Arnavutlar isyan etmiştir. 1905’te Manastır’da, amacı gerilla taktikleri kullanarak Arnavutları silahlı bir ayaklanmaya hazırlamak olan bir gizli cemiyet kurulmuştur. Cemiyet Bajo Topulli 25 22 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, S.54. 23 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 18. Ve 19. Yüzyıllar, İstanbul: Küre Yayınları 2009, s.396. 24 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, s.56. 25 Bajo Topulli’ye Çerçiz Topulli, Rıza velcishti, Feyzi Dishnika, Mihail Grameno da katılmıştır.(Bartl, Milli Bağımsızlık hareketleri Esnasında Arnavutluk Müslümanları 1878-1912, s.258) 7 8 tarafından kurulmuş Görice, Kolonya, Ergiri, Kosova, Üsküp, Kalkandelen ve Yanya gibi bölgelerde yayılmıştır. Uzun Vadede bu Cemiyet, Makedonya’daki Jön Türk hareketi ile işbirliği yaparak, 1908 ihtilali’nde önemli bir rol oynamıştır. Arnavut çeteleri Bektaşi tekkelerinden de önemli ölçüde yardım görmüştür. Arnavutlar, Balkan devletlerinden herhangi birinin Makedonya’da üstünlük kurmasına karşın Ulahlarla da işbirliği yapmışlardır. Bu işbirliğinde Romanya’da bulunan İbrahim Temo ve Nikolla Naçu gibi ileri gelen Arnavutların rolü olmuştur. Manastır vilayetinde Ulah ve Arnavut çetelerin işbirliği yaptıkları gözlemlenmiştir. Ohri, Resne ve Üsküp’te de Sırplara karşı mücadele eden Arnavut çeteler vardır. Arnavutlar, Bulgar Eksarhçılara karşı savaşan Türk çetelerinde de yer almışlardır.26 Abdülhamid’in Arnavutlara Yönelik Politikası Kırım Harbi’nden sonra Osmanlı makamları tarafından başlatılan reform politikasının ve taşra basınındaki gelişmelerin Arnavutlara yönelik bir dış imajın ana hatlarının şekillendirilmesinde etkili olduğu görülmüştür. Bu hadise 1878’den itibaren hız kazandı. Rumeli’nin, yani imparatorluğun Avrupa’daki bölümünün jeopolitik konumunun giderek hassas bir hal alması, Osmanlı yöneticilerinin bir “ Arnavut” politikası tanımlamayı denemek zorunda bıraktı. Sultan Abdülhamid’in Arnavutlara yönelik bu politikası sürdürülmesi zor dengeye dayanıyordu. Bir taraftan, Sırp, Karadağ ve Yunan sınırlarındaki bölgede ağırlıklı olarak temsil edilen bir unsur olan Arnavutlara, daha doğrusu Müslüman Arnavutlara dayanmak söz konusuydu. Bu amaçla onların Osmanlı’ya sadakatini ve İslami inançlarını güçlendirmek gerekiyordu. Bu şekilde yaratılan imaj daha çok Müslüman Arnavutlardan oluşan bir topluluk olsa da, Osmanlı makamları kimi zaman politikalarında Hristiyan Arnavutlar veya din ayrımı yapmaksızın tüm Arnavutları özellikle Yunanistan’a ve Hellenizme karşı koymak için hesaba katmayı da kendi menfaatlerine uygun buluyordu. 27 Doğu Krizi boyunca, Osmanlı makamları Arnavutların istek ve heveslerini daha yukarda gördüğümüz gibi teşvik edip kullanmayı bilmişlerdi. Berlin Kongresi’nin ardından, Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan arasındaki sınırı antlaşma hükümlerine göre belirlemek için görüşmelerine başlayacağı sırada, Osmanlı makamları İstanbul’da “Arnavutça metinlerin yayını cemiyeti”nin28 kurulmasına izin 26 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, s.57-58. 27 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013, s.199- 200. 28 Cemiyetin Arnavutça adı , Shoqeri e te shtypurit shkronja shqip idi. Türkçe adı Cemiyet-i İlmiyye-i Arnavudiyye olarak geçiyordu. verdiler. Bu cemiyet Latin harflerine dayanan bir alfabe hazırladı. Ve 1879’da içinde Arnavut ulusunun varlığının da beyan edildiği bir alfabe kitabı yayınlandsı.29 İkinci Meşrutiyet Dönemi Öncesinde Arnavut Ulusçuluğuna İlişkin Değerlendirme 1908 öncesi dönem için bütün Arnavutları kapsayan bir bağımsızlık hareketinden bahsetmek oldukça güçtür. Arnavutlar ikinci meşrutiyet sonrasında ulusçu çizgide fikirlere sahip sahip aydınlar sayesinde bir Arnavut hareketi oluşturabilmişlerdir.30 Jön Türk hareketi en başından beri bazı Arnavut liderlerinden destek bulmuştu. Türk üyeler gibi bu Arnavutlar da, kendi taleplerini karşılamadığı gibi Makedonya’daki anarşik durumu da idare edemediği açık olan II. Abdülhamid rejiminden memnun değildi.31 1905-1906’da Sultan Abdülhamid’e karşı muhalefet yeni bir safhaya girdi. Prens Sabahaddin programına adem-i merkeziyet fikrini dahil ederek Ermenilerle işbirliği yapmaya çalıştı. En önemlisi, Ahmed Rıza ile eylemciler arasındaki koalisyon yeniden örgütlendi ve etkin olarak ihtilal hazırlamaya kararlı bir siyasal hareket biçimine büründü. Buna paralel olarak, 1906’da Selanik’te Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kuruldu. Ama Ağustos 1907’de bu cemiyet yeniden örgütlenen İTC’ ye katıldı. Çünkü İTC ağı imparatorluğun hem dışında hem de içinde, özellikle de Makedonya’da çok yaygınlaştı. Hatta, durumu giderek kritik bir hal alan bu bölge İTC’ nin başlıca merkezi haline gelmişti. Yabancı denetiminin ağırlığı durmadan arttığı için, Müslüman nüfustaki hınç ve çetelere karşı mücadele eden subayların karşılaştıkları güçlükler hareket için elverişli bir zemin yaratmıştı.32 Jön Türk Hareketi İçindeki Arnavutlar Jön Türk hareketi, Osmanlı İmparatorluğu’nda modernleşme sürecinin ve Batı’ya yönelişin şekillendirdiği fikir alanındaki gelişmeler ve bu gelişmeler çerçevesinde aydınların yönetime karşı benimsediği muhalif tutumun ve “devleti kurtarmak” kaygılarının bir ifadesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde devleti kurtarmak kaygısı yalnızca Jön Türklerle sınırlı kalmamış, kendi vatanlarının geleceğinin Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceği ile yakından ilgili olduğunu gözlemleyen Arnavut aydınlar Jön Türklerin oluşturdukları çeşitli örgütlenmeler içerisinde rol 29 A.g.e s.200. 30 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, s.57-58 31 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 20. Yüzyıl, İstanbul: Küre Yayınları 2017, S.91. 32 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013, s.295. 9 10 almışlar, İbrahim Temo, İsmail Kemal, Necip Draga, Şahin Kolonya, Mithat Fraşeri gibi hem Osmanlı siyasal hayatında faal olan hem de Arnavut ulusçu hareketine önemli katkılarda bulunan aydınlar Jön Türk hareketine etkin destek sağlamışlardır. Arnavut aydınların Jön Türk hareketine sağladıkları desteğin ardında yatan nedenler, söz konusu dönemde Arnavut aydınların Arnavutluk’un geleceğine ilişkin siyasal görüşleri çerçevesinde anlam kazanmaktadır.33 19. yy. boyunca Arnavutluk’un siyasi geleceği Arnavut aydınlarının öncelikli tartışma konuları olmuştur ve Müslüman, Katolik ve Ortodoks Arnavut kesimlerden aydınlar Arnavutluk’un geleceğine ilişkin siyasi programlar ortaya koymuşlardır. Bu programların bir kısmı belirli bir bölge veya mezhep ile sınırlı kalırken, diğerleri Arnavutların birliğine ve tasarlanan Arnavut devletinin yapısına ilişkin kapsamlı siyasi projeler içermektedir. Bu siyasal birikim, Jön Türk hareketine destek veren aydınların görüşlerini de şekillendirmiştir.34 Arnavut unsurunun İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde yer alışı 1860’lara kadar gitmektedir. II. Abdülhamit’in destopik rejimine karşı 1889’da Askeri Tıp Mektebi’nde örgütlenen ilk muhalif hareketin liderliğini yapan İbrahim Temo bir Arnavut idi. Bu örgüte ilk alınanlardan olan Görice mebusu Şahin Kolonja ile Kosovalı Necip Draja ileride Arnavut ulusçu hareket içinde önemli rol oynayacak Arnavut ulusçulardandır.35 Bunlardan İbrahim Temo, ilk adı Terakki ve İttihad Cemiyeti olan Balkan Savaşları ve Sonrasının Arnavut Milliyetçiliğine Etkisi 20. yüzyılın başında iki önemli diplomatik gruplaşmalar olmuştur. Bu durum çeşitli bloklaşmaları doğurmuştur. Birinci grup Almanya, Avusturya-Macaristan’ın ve İtalya’nın katıldığı Üçlü İttifak’tı; İkicisi ise Rusya ve Almanya’yı bir araya getirmiştir.36 Bu bloklaşmanın yanı sıra bazı siyasi doktrinlerin Balkan Coğrafyasında uygulanmaya çalışılması da bu savaşların sebebi olarak gösterilebilir. Rusya’nın Balkan Slavları üzerindeki kışkırtmalarını da eklemek mümkündür. Bütün bu hadiselerde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Balkanlarda genişleme faaliyetleri ve bu faaliyetlerin önemli safhasını teşkil eden Bosna-Hersek’in ilhakı bir dönüm noktası olmuştur. Bu durum Rusya’yı Balkan Slavlarını birleştirmek suretiyle 33 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, s.67-68. 34 A.g.e , s.68. 35 Nuray Bozbora, Osmanlı Yönetiminde Arnavutluk Ve Arnavut Ulusçuluğu’nun Gelişimi, İstanbul: Boyut Kitapları 1997, s.264. 36 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 20. Yüzyıl, İstanbul: Küre Yayınları 2017, s.100. Avusturya’nın yayılmacı politikasına karşı koymaya sevk ettiği kadar, Balkanların Slav devletlerini de aralarındaki anlaşmazlıkları gidererek, birleşmeye ve Balkanlarda geri kalan Osmanlı topraklarını paylaşmaya götürmüştür.37 Osmanlı ordusuna karşın zaferin oldukça kolay kazanılacağı görülecektir. Balkan kuvvetleri yaklaşık 700 bin, hasımları ise 320 bin kişiydi. Osmanlı’nın askeri gücü, iç siyasi çekişmelerle ve orduyu modern teçhizatta geri bırakan mali sorumlarla zayıflamıştır. Üstelik savaş sırasında Yunan donanması denizleri kontrol altına almıştı; bundan dolayı birlikler Anadolu’dan Makedonya’ya en hızlı ve dolaysız yoldan sevk edilemiyordu. Osmanlı hükümeti böyle bir çatışmanın çıkacağından korkuyordu ve bu hadise için hazırlık olarak, Eylül ayında Arnavutlarla, Ekim ayında da İtalyanlarla antlaşmalar yapmıştı. İtalyan hükümeti Trablusgarp ve Bingazi’yi almakla kalmamış, daha önce işgal altında bulun Oniki Ada’yı elinde tutmak için de Balkan Savaşları’nı bahane etmişti. Bu hareketlere rağmen, Jön Türk rejimi savaşa hazır değildi. Geçmiş yıllarda Osmanlı orduları genellikle Balkan askeri kuvvetlerini yenebiliyordu, fakat bu seferki ittifak çok güçlüydü. Balkan devletleri cephesinde en büyük savaş, esas Osmanlı kuvvetleriyle Trakya’da karşılaşmak zorunda kalan Bulgar ordusu tarafından yapıldı. Bulgar başkomutanı uğraşlarını burada yoğunlaştırmaya mecbur bırakıldı. Öte yandan Sırp ve Yunan müttefikler tartışmalı Arnavut ve Makedon topraklarına girdi. Karadağ, İşkodra’ya karşı harekete geçerken, Yunan ordusu Yanya’yı almaya girişti. Selanik için Yunan ve Bulgar orduları birbiriyle yarışıyordu; buraya önce, 8 Kasım’da Yunanlar girdi ve Bulgarları bu en önemli Makedon şehrinden mahrum bıraktı. Osmanlı hakimiyetinin bu aşikar çöküşüyle, Avrupalı büyük güçler müdahale etmekte gecikmedi. Mayıs 1913’te muharipleri, savaşı bırakarak Londra Antlaşması’nın hükümlerini kabule zorladılar. Bu antlaşma, artık İstanbul ve civarından ibaret kalan Avrupa’daki Osmanlı topraklarına sınır olarak Midye Enez hattını getiriyordu. Bulgaristan’a Edirne verildi; Girit en sonunda Yunanistan ‘a bırakıldı. Büyük sorun Makedonya topraklarının paylaşımı sona ermedi. Bu noktada Balkan müttefiklerin ön göremedikleri bir problem ortaya çıktı. Bunlar antlaşmalarında Arnavutluk topraklarını aralarında bölüşecekleri varsayımıyla hareket etmişlerdi. Bunun yerine büyük güçlerin bir Arnavutluk devleti kurulmasında ısrarcı olduğunu gördüler.38 Bu siyasi koşullar etrafında şekillenen savaşlar Osmanlı Devleti’nin çok zarar görmesine sebep olmuştur. 37 Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-913), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları 2014, s.14-15. 38 Barbara Jelavich, Balkan Tarihi 20. Yüzyıl, İstanbul: Küre Yayınları 2017, s.103-104. 11 12 Şemseddin Frasheri Veya Müslüman Arnavutçuluğun Şekillenmesi 1879’da Cemiyet-i İlmiyye-i arnavudiyye kurulduğunda, 28 kurucu üye içinde 10 Müslüman, İşkodralı 4 Katolik (Paşko Vasa, Noç Xhuxhi, Nikolla ve Gjon Bonati) ve Ergiri/Gjirokaster ile Korçe’den 14 Ortodoks bulunuyordu. 10 Müslümandan, İbrahim Starova adında, yani Ohri gölünün batısındaki Starove ‘dan bir doktor dışında, 9’u Yanyalıydı. İçlerinde vilayetteki en büyük bey ailelerinin 4 temsilcisi bulunuyordu: Abdülhamid’in gelecekteki sadrazamı Ferid Vlora, Beratlı Mehmed Ali Vrioni ve Prevezeli Veysel ve İbrahim Dino kardeşler. Onların yanı sıra, Abdül ve Şemseddin Sami Frasheri, Mustafa Yanya, Seyfullah Zavalani ve Ergiri/Gjirokaster’li Ahmed Şevki’nin isimlerine rastlanıyordu. Daha öncede gördüğümüz gibi, Mehmed Ali Vrioni ve özelikle Abdül Frasheri, bir Arnavut ulusunun varlığının öne çıkarılarak, Arnavutların yaşadığı toprakların savunulması hareketinin de başını çekmişlerdi. Arnavutça matbuatın süreli yayınlar ve diğerleri üretimi konusunda, Abdülhamid saltanatının ilk 20 yılı boyunca bu işe girişen Müslüman sadece Şemseddin Sami ve diğer kardeşi Naim olmuşlardı. 1882 yılının başında Maarif Nazırı aracılığıyla Osmanlı makamlarına Arapça harflerle Arnavutça alfabe gramer kitapları basılmasını öneren İşkodralı Davud Boriçi de sayılabilir.39 Demek ki o dönemde Arnavutçuluk sahasında iş gören birkaç Müslüman müteşebbisin hepsinin Yunanistan ve Hellenizmin tam karşısına düşen bu vilayet olan olan Yanya’dan çıktıkları kolayca saptanabilir. Üstelik bu Müslümanların önde gelenleri, örneğin Frasheri kardeşler Yunancaya tamamen hakimdi ve Yunan kültürüyle yoğrulmuşlardı. Dolayısıyla onların Arnavutçuluğu, Hellenizm ve Yunanların toprak iddialarıyla çok yakın bir ilişki içinde gelişmişti. O dönemde Sırbistan ve Karadağ’ın toprak hırsları daha çok Bosna-Hersek’e yönelik olduğundan 1878’e kadar etkisi çok daha düşük olan Slavizm karşısındaki Kuzey bölgelerinde böyle bir hadise söz konusu değildi.40 Ama Müslümanlar şekillenen bu Arnavutçuluğun dış hatları zorunlu olarak Osmanlıcılık, Türkçülük ve Müslüman reformculuğu gibi başka akımlara da bağlıydı. Bu konuda, yazıları önemli etki yaratan Şemseddin Sami Frasheri örneğine eğilmek ilginç olabilir. Rumeli vilayetlerinin salnamelerine katılan Arnavutluk ve Arnavutlara ilişkin çoğu Şemseddin’in Sami’nin 1880-1890 yıllarında kaleme aldığı meşhur ansiklopedisi Kamusü’l –Alem’in çeşitli maddelerinde esinlenmiştir. Basında çıkan yazıları kamusları ve diğer eserleriyle çağın ideolojik tartışmalarının da önde gelen aktörlerinde biri olmuştur. Milliyetler, diller ve garp ile şark medeniyetleri arasındaki güç dengeleri üzerinden yorumladığı siyasi bağlamın harekete geçirdiği Şemseddin Sami, hem Arnavutçuların hem de Türkçülerin önde gelen simalarından biri oldu. 39 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013, s.209. 40 A.g.e , s.210 Bununla birlikte onda, en azından doğu krizi boyunca ve sonraki yıllarda, İslami reformculuğa özgü bir söylemin izleri de görülebilir.41 Şemseddin Sami Batılı güçlerin karşısına da Müslüman kimliğiyle çıkıyordu. Daha 1876’da batılıların barış ve din adına imparatorluğun iç işlerine karışmalarını eleştirmişti. Haziran 1878’de Avrupalıların yeni bir haçlı seferi veya Jeanne d’Arc çağındaki Hristiyanlık savunusu zihniyeti içinde Hristiyan doğunun doğulu Hristiyanlara verilmesini istediklerini yazıyordu. ”Rumeli Müslümanlarının özlemleri de dikkate alınamaz mı ?”diye soruyordu. Çünkü ona göre “ Kriz içindeki doğu” sadece Hristiyanların doğusu değil aynı zamanda Müslümanlarında doğusuydu.42 Müslüman nüfus topluluklarının geleceği hakkında kaleme aldığı, Ekim 1878’ de yayımlanan bir makalesi, bu “Müslümanların Doğusu” nun durumu hakkındaki muğlak görüşünü yansıtıyordu.43Devlete, dine ve ulusa ilişkin boyutların iç içe geçtiği muğlak bir görüş söz konusuydu. Osmanlı Sultanı Aynı zamanda halife olduğu için, Müslüman halkların geleceği imparatorluğun geleceğine bağlıydı. Hilafet ile olan bağlar sadece dinsel değil aynı zamanda siyasal olduğu için (çünkü devletle ilişkili yöntem ve düzenleme arayışları halife aracılığıyla gerçekleştirilebiliyordu.) İslam dini bir ölçüde ulusların üstünde yer alıyordu. Osmanlı imparatorluğu’nda resmi din İslam olmasına ve Müslümanların çoğunlukta bulunmasına rağmen siyasi, idari ve hukuki işleyişte dinsel aidiyet dikkate alınmıyordu. Şemseddin Sami’ye göre, çözüm bir yandan imparatorluk içinde eşitlikten, diğer yandan da Osmanlı Devleti’nin içindeki ve dışındaki tüm Müslümanların hesaba katılmasından geçiyordu.44 İsmail Kemal Bey Ve Arnavutluğun Bağımsızlığı Bağımsızlığın ilan edilmesi sürecinde liderliği üstlenen ve Arnuvutluk’un geleceği açısından en önemli rolü oynayan kişi İsmail Kemal’dir. Henüz Balkan Savaşı başlamadan önce İsmail Kemal, İtalya ile Osmanlı devleti arasındaki savaşın Balkanlar’da genel bir savaşa yol açacağını ön görmüş ve Nice’den Arnavutların yaşadıkları bütün merkezlere her türlü olasılığa karşı hazır olunması gerekliliğine ilişkin bir sirküler göndermiştir. Balkan Savaşı’nın başlamasının ardından İsmail Kemal Balkan devletlerinin kaydettikleri ilerlemeler karşısında Arnavutların kendi kurtuluşlarını sağlamak zorunda olduklarını görmüş ve bu durumda tek çözümün bağımsızlık olduğunu düşünmüştür. İsmail Kemal anılarında Kamil Paşa’nın 41 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013, s.209- 210. 42 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013, s.213. 43 Frasheri, 2000, s.276-283 (Tercüman-i Şark, I/172, 14 (26) Ekim 1878, s.1-2). 44 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013, s.213. 13 14 kendisinden destek istediğini ve kendisine bir bakanlık önerisi yaptığını, ancak kendisinin artık yalnızca kendi ülkesine hizmet etmek için bu öneriyi geri çevirdiğini belirtmektedir. İsmail Kemal İstanbul’dan dönüşünde 1912 Eylül’ünde Romanya’daki Arnavut kolonisinin liderleriyle görüşmek üzere, Luigj Grakuqi ile birlikte Bükreşe gitmiştir. 5 Kasım’da Bükreş’te yapılan toplantıda Arnavutluk’un yönetimini üstlenmek üzere bir komite oluşturulması, büyük güçlerin hükümetleri karşısında Arnavut halkının topraklarının ulusal haklarını savunmak üzere Avrupa’ya gidicek bir komisyon oluşturulması ve Arnavutluk içinde ve dışında bulunan komitelerin faaliyetlerini koordine edecek bir komitenin Bükreş’te kurulması kararları alınmıştır.45 12 Kasım’da İsmail Kemal Viyana’da Dışişleri Bakanını ziyaret etmiş, Arnavutluk hakkındaki planlarına yönelik Avusturya’nın niyeti öğrenmek istemiştir. Avusturya Dışişleri Bakanlığı Avusturya’nın Arnavutluk’un ulusal bütünlüğüne ilişkin iyi niyetini ve genel olarak Arnavutlara duyduğu yakınlığı vurgulamakla birlikte, spesifik konularda fikir belirtmek için çok erken olduğunu açıklamıştır.46 Osmanlıların Edirne’nin ötesindeki topraklarının tümünde otoriteyi kaybetmeleri, büyük güçleri bağımsız bir Arnavutluk’un varlığını tanımak zorunda bıraktı Arnavutluk sınırlarının çizilmesi sorunu gündeme geldi. Londra Konferansı’nda önerilen ve bugünkü Arnavutluk sınırlarını oluşturan topraklarda yaşayan Arnavutlar, Balkanlar’daki sayıları bir buçuk milyon olarak tahmin edilen Arnavutların ancak yarısını oluşturuyordu. Buna rağmen, Kuzeyde İşkodra bölgesinde yaşayan Karadağlılar ile Güneyde de Yunanlar, büyük güçlerce çizilen bu sınırları tanımadılar. 1913’teki hesaplaşma vakti geldiğinde Yunanistan Ortodoks Arnavutların kendi vatandaşı olduğunu ileri sürdü. Londra Konferansı Yunanca konuşan 35.000 dolayında kişinin yaşadığı Gjirokaster, Himara ve Korçe bölgesini Arnavutluk’a bağlarken Arnavutça konuşan bir o kadar kişinin, yani Tsamların Epir’de kalmalarına karar verdi. Yunanistan önce bu çözüme karşı çıktıysa da, sonunda 17 Aralık 1913’te imzalanan Yunanistan-Arnavutluk sınırını kesinleştiren Floransa Protokolüne uymak zorunda kaldı.47 45 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, s.210. 46 Banu İşlet Sönmez, II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007, s.221. 47 Stefanos Yerasimos, Milliyetler Ve Sınırlar Balkanlar, Kafkasya Ve Orta-Doğu, İstanbul: İletişim Yayınları 2015, s.105-106. Sonuç Bu çalışmada 19. Yüzyılın sonlarından 20. Yüzyılın başlarına kadar ki süreçte Arnavut milliyetçiliğinin gelişimi ve bu gelişimin Osmanlı Devleti’ne etkisi incelenmeye çalışılmıştır. Diğer Balkan devletlerinden ayrı bir gelişim süreci gösteren Arnavut milliyetçiliğinin diğer milliyetçiliklerden farklı yanlarını ortaya konmaya özen gösterilmiştir. Öncelikle 19. Yüzyılda ki Balkanların resmi çizilmeye çalışılmış. Yunan ve Sırp İsyanları örneği üzerinden Balkanlardaki durum özetlenmeye çalışılmıştır. Bu koşullar altında ki Balkanların siyasi haritasının yeniden çizilmesi yorumlanmıştır. Arnavut isyanlarının öncül sebepleri ve sonuçları değerlendirmeye çalışıp, Osmanlı perspektifinden Osmanlı’ya etkisi incelenmiştir. Arnavutların Balkanlarda ki konumu tespit edilip siyasi, dini ve coğrafi durumunun Arnavut milliyetçiliğine etkisi tespit edilmeye çalışılmıştır. Kaynakça Jelavich, Barbara. Balkan Tarihi 18. Ve 19. Yüzyıllar, İstanbul: Küre Yayınları 2009. Jelavich, Barbara. Balkan Tarihi 20Yüzyıl, İstanbul: Küre Yayınları 2017. Yerasimos, Stefanos. Milliyetler Ve Sınırlar Balkanlar, Kafkasya Ve Orta-Doğu, İstanbul: İletişim Yayınları 2015. Halaçoğlu, Ahmet. Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları 2014. Mazower, Mark. Bizans’ın Çöküşünden Günümüze Balkanlar, İstanbul: Alfa Yayınları 2014. Todorova, Maria. Balkanlar’ı Tahayyül Etmek, İstanbul: İletişim Yayınları 2015. Feyzioğlu, Sezer Hamiyet. Tepedelenli Ali Paşa İsyanı, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2017. Sönmez İşletmez, Banu. II. Meşrutiyette Arnavut Muhalefeti, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları 2007. Clayer, Nathalie. Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2013. Aslantaş, Selim. “Sırbistan: İsyanlar Ve Bağımsız Devlet”, Balkanlar El Kitabı C/1 (2017). S.459-472. 15 16 Bozbora, Nuray. “Arnavut Milliyetçiliğinin Gelişimi ”, Balkanlar El Kitabı C/1 (2017). S.555 -572. Adanır, Fikret; Faroqhi, Suraiya. Osmanlı Ve Balkanlar Bir Tarih Yazımı Tartışması, İstanbul: İletişim Yayınları 2011. Karpat, Kemal. Balkanlar’da Osmanlı Mirası Ve Ulusçuluk, İstanbul: İmge Yayınları 2004. Aslantaş, Selim. “ Sırp İsyanları (1804-1815): Milli Bağımsızlık Hareketi Mi Burjuva Devrimi Mi Köylü Ayaklanması Mı?” Doğu Batı Dergisi 39/10 (2006-2007). S.83-96. Ciron, Michel Emil. Çürümenin Kitabı, İstanbul: Metis Yayınları 2016. Bozbora, Nuray. “ Osmanlı Yönetiminde Arnavutluk Ve Arnavut Ulusçuluğu’ Nun Gelişimi, İstanbul: Boyut Yayınları 1997. 17

url=http://gradworks.umi.com/35/26/3526980.html 6 Ağustos 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.

Kaynakça[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir