Günümüzde, yeni çıkan bir makaleyi okumak, bir kitabı satın alıp okumak, bir kütüphanedeki eseri dijital olarak görüntülemek ve onu akademik çalışmalarda kullanmak o kadar basit ve pratik ki. Tek yapmanız gereken arama motoruna bilgi edinmek istediğiniz şeyi yazmak. Fakat tarihte bilgiye ulaşmak şimdiye göre çok zor ve meşakkatliydi. Matbaa icat edilene kadar bilginin aktarılması çoğunlukla ticaret ile ya da gezginlik ile mümkündü. Ya da savaş yoluyla bir etkileşim olur ve bu şekilde bilgi dünyaya dağılırdı. Fakat matbaanın icadı ile bu durum kökten değişecektir.
Johan Gutenberg, modern matbaayı ilk defa bulan ve icat eden kişi olarak tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır desek, abartmış olmayız herhalde. Tek tek metal harfler ile beraber baskı tekniğini oluşturan Gutenberg, matbaanın ilk çalışma prensibini de böylelikle bulmuş oldu. Gutenberg matbaayı bulduktan sonra bu kıymetli buluş yerinde saymamış, gelişerek tarih içerisinde önemini arttırmıştır.
Matbaa Osmanlı İmparatorluğu'na geç bir zamanda gelmiş olduğu için onu ilk defa 'li yıllarda keşfedilmiş zannedebiliriz fakat matbaanın icadı çok daha eski bir tarihtir. Matbaa, M.S. senesinde bulunmuştur. Günümüzde () matbaa bulunalı tam yıl olmuştur. Johan Gutenberg'in 'de modern sayılabilecek matbaası bulunalı ise sene olmuştur.
Tarihteki aslında ilk matbaa Gutenberg'in meydana getirmiş olduğu matbaa değildi. tarihinden çok daha önce Çinliler tarafından oluşturulan bir matbaa mevcuttu fakat çok ilkel bir matbaaydı bu ve günümüzdeki ile arasında pek fazla benzerlik yoktu. Bu nedenle "günümüzde" kullanılan ve bizim bildiğimiz anlamıyla matbaa, Johan Gutenberg tarafından yılında icat edilmiştir.
Metal harfleri tek tek baskı şekline sokan Gutenberg bu teknik ile modern matbaanın temelini atmıştır. Gutenberg matbaayı bulduktan sonra tüm dünyada matbaa hızla yayılmış ve kullanıma hazır hale gelmiştir.
Matbaanın tarihinden bahsedecek olursak; matbaayı ilk zamanlar Çinliler bir ile ikinci yüzyıllar arasında ilkel biçimde oymalar aracılığıyla kullanıyorlardı. Bu matbaa, tüm Asya ülkelerinde hemen hemen bilinir ve kullanılırdı. Matbaanın bu hali ile M.S 'lü yıllarda Pekin şehrinde (Çin) ilk basılı gazete bile üretilmiştir. Uzakdoğu'dan batıya doğru yayılan matbaa, Batı medeniyetinin de katkılarıyla çok daha üst noktalara ulaşmıştır.
'li yıllara dek matbaa ilkel haliyle kullanıma devam ediyordu. Bu haliyle çok verimsizdi ve az bir kullanımı mevcuttu. Almanya'da tek tek metal harfler ile birlikte ilerlettiği teknikle, modern matbaayı Gutenberg icat etti. Gutenberg bu matbaada ilk olarak bir İncil basmıştır, daha sonra Avrupa için Hollanda, bir matbaa merkezi halini almıştır. Bu teknikler geliştirilerek basımlarda kullanılmış ve dünya teknoloji tarihi bu şekilde hareketlenmiştir.
Matbaa, Osmanlıya biraz geç bir tarihte, senesinin 16 Aralık tarihinde gelmiştir. Bu matbaada ilk defa basılan Türkçe kitap, senesinde basılan kitap Vankuu Mehmet Paşa'nın "Vankulu Lügati" adlı eseridir. İlk defa Osmanlı'ya matbaayı getiren ve kuran kişi İbrahim Müteferrika'dır.
Matbaa'nın Osmanlı'ya geç gelmesi birçok tarihçi tarafından farklı şekillerde yorumlanır. Kimi tarihçi o dönem hattatlarının, müelliflerinin buna karşı olduğunu, ekmekleri elinden alınmasın diye matbaayı istemediklerini de söyler. Fakat daha çok kabul edilen görüş, Osmanlı'da matbaaya uzun yıllar ihtiyaç duyulmamasıdır.
Osmanlı o dönemler hem bilim anlamında hem de eserlere ulaşabilme anlamında diğer ülkelerden üstün bir konumdaydı. Aynı zamanda Osmanlı'da geçmiş göçebe Türklerden gelen ve coğrafi olarak Ortadoğu bölgesinden gelen bir sözlü anlatım geleneği vardı. Sözlü anlatım ile bilgiler, hikayeler ve haberler dilden dile yayılır ve hafızalara kazınırdı. Bugün bir türkünün her yörede farklı farklı şekillerde söylenmesi bile bu sözlü edebiyatın günümüzdeki bir yansımasıdır.
Matbaacılık, metin ve görüntülerin genellikle kâğıt gibi yüzeyler üzerine basılarak çoğaltılma işidir.
İbrahim Müteferrika, Osmanlılar döneminde esir olarak İstanbula getirildi. Burada Müslüman oldu ve müteferrikalık yaptı. Müteferrika, sarayda padişah veya vezirlerin işlerine bakan görevlidir. Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulundu. İbrahim Müteferrika, Macaristandaki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi ve yılları arasında matbaayı kurmayı başardı. yılında ilk kez Marmara Denizi haritasını basmayı başardı. Böylece Türk Matbaa tarihine ismini yazdırdı.
Bu Yazının İçindeki Başlıklar:
İnsanoğlunun okuma ve yazma ihtiyacı insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu duygu, düşünce ve yaşantılarını dile getirmek için kalıcı şekiller araştırmış, basit resimlerden, sembolik biçimlere ve sonuçta harf dizilerine ve yazı sistemlerine ulaşmıştır. İnsanoğlunun yazıyı bulmasıyla birlikte bilgiyi çoğaltma, yayma ve saklama ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Eskiden, taş, metal ve tahta malzemeler oyularak kalıplar elde edilir ve bunların yardımı ile resimler yapılırdı. Uzun yıllardır bilim çevrelerinde matbaanın kimler tarafından bulunduğu önemli bir tartışma konusudur. Birçok araştırmacı, matbaanın Çinliler tarafından bulunduğu fikrini savunmaktadır. Bu konudaki en önemli görüşlerden birini savunan T. Bossert’e göre; basım sanatının bir toplumda icat edilip geliştirebilmesi için üç önemli şartın olması gerekmektedir.
Matbaa denilince akla ilk gelenlerden biri olan İbrahim Müteferrika, yılında Macaristanın Kaloşvar şehrinde doğdu. Yaşam öyküsünü yazmaya çalışan Macar rahibi Imre Karaçun’a göre, ’larda Koloszvar’ı ele geçirmeye çalışan Holosburglara karşı Orta Macar Kralı Thököly İmre’nin ayaklanması sırasında Türklere esir düşmüş, İstanbul’da esir pazarında satılmış, zor altında Müslüman olmuş, İbrahim adını almış, Türkçeyi, İslamiyet bilimlerini çabucak öğrenip yükselmiştir. Başka diller de bilmesinden dolayı yabancı devletlerle iletişim kuran heyetlerde bulunmuştur. Geçici bir süre için Türkiyeye davet edilmiş olan Macar Beyi Ferenc Rakoczinin hizmetine verildi. Macaristandaki öğrenimi sırasında basım ve hak işlerini de öğrendiğinden matbaa kurmak istedi.
yüzyıl başlarında, Avrupa Rönesansı, Osmanlı Türkiyesini etkilemeye başladı. Bu etkileşim neticesinde, toplumun düşünce yapısında ve yaşam biçiminde değişimler oldu. Tarihte III. Selim ile başlayan bu döneme Lâle Devri() denir. Bu etkileşimden Türk yayımcılığı da payını aldı ve ’da ilk Türk matbaası kuruldu. Bu sayede basım ve çoğaltma imkanları arttırılarak dil ve coğrafya konularındaki ilk kitapların yayımı gerçekleştirildi. İbrahim Müteferrika, ilk matbaayı kurduktan sonra çıkarmış olduğu kitapların sayfa tasarımlarını ve iç resimlerini hep kendisi yaptı.
Kont Marsigli, yılında İstanbul’da hattatın bulunduğunu söylemektedir. Bunlara bağlı olarak sahaflar, kalemciler, mücellitler, divitçiler ve benzeri esnaflar resmi matbaanın gecikmesinde önemli rol oynamıştır. İstanbul’da İbrahim Müteferrika tarafından ilk Türk matbaası kurulmadan önce çeşitli azınlıkların matbaaları faaliyet gösteriyordu. İspanya’dan göç eden David ve Samuel Nahmias tarafından ilk Yahudi matbaası İstanbul’da kuruldu. Osmanlı Devleti zamanında kurulan diğer bir matbaa ise de Selanikte Museviler tarafından açılmıştır.
Aynı yıllarda İstanbulda azınlık matbaaları kurulmaya başlandı. Öncelikle; te olmak üzere , , yıllarında Yahudiler tarafından ilk matbaalar kuruldu. Bu tarihten sonra İstanbulda; , , , , , , , , , , , , , Selanikte; de, Halebde da, Edirnede de yeni matbaalar kurulduysa da uzun süre çalışanı olmadı. Daha sonraki yıllarda da Anadoluda yaşayan azınlıkların matbaaları kuruldu ve buralarda Türkçe, Farsça ve Arapça kitaplar bastırıldı. Kurulan azınlık matbaalarında II. Beyazıt zamanında 19, Yavuz Selim zamanında da 33 kitap basılmıştır. Bu kitapların üzerinde, II. Bayezidin himayelerinde basılmıştır. ibaresi yer almaktadır. III. Murat, Arap harfleriyle basılan Usulül-Oklidis (Geometriye Dair) kitabının serbestçe satılması için bir fermanla izin vermiş, IV. Murat zamanında ise İstanbulda bir matbaa kurulması için izin verilmiştir. Bazı kaynaklar ilk resmi matbaa teşebbüslerinin IV. Mehmet zamanında başladığını vurgulamaktadır.
’de Osmanlı’ya katılan İbrahim Müteferrika, Latince, Macarca, Arapça ve Farsça bilmesinden dolayı adeta devletin gören gözü ve duyan kulağı olmuştur. Hem III. Ahmet hem de I. Mahmut döneminde hemen her konuda kendisinden yararlanılmıştır. Resmi görevleri arasında diplomatlık, mihmandarlık, çevirmenlik, müteferrikalık ve hâcegânlık vardır. Ancak İbrahim Müteferrika daha çok bir tarihçi, bilim adamı, yazar ve matbaacıdır. Zaten Türkçe öğrenip İslamiyet’i benimsedikten sonra, kısa bir süre içerisinde Bab-ı Âli’de yükselmeye başlaması ve müteferrikalık yani padişahın özel hizmetine bakan kimse durumuna gelmesi de bu nitelikleri sonucudur.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yılında Parise elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi yanında oğlu Mehmed Sait Efendiyi de götürmüştü. Yirmisekiz Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde Fransaya yönelik çok önemli bilgileri verirken, oğlu da boş durmamış ve birçok yeniliğin Osmanlı İmparatorluğuna taşınmasını sağlamıştır. Mehmet Sait Efendi, Pariste iken bir matbaayı da ziyaret etmiş ve İstanbula dönüşünde bu konuda çalışmaya da karar vermişti. İbrahim Müteferrika, İstanbul dönüşü Mehmet Sait Efendi ile tanıştıktan sonra beraberce bir matbaa kurmak için çalışmalara başladılar. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa onların düşüncelerini destekledi. Matbaanın açılmasına ancak dini olmayan eserler basmak şartı ile izin verildi ve Şeyhülislâm Abdullah Efendiden dinle ilgili olmayan eserlerin basılabileceği yönünde bir fetva, III. Ahmetten de uygunluk fermanı aldılar.
Babingere göre İbrahim Müteferrika devrine gelmeden çok önce, Osmanlıda kitap basımı başlamıştı. yılında David Nahmias İstanbuldaki matbaasında Dört Emir adlı bir eser basabilmiştir. Yine de patrik Lukaris, alet ve malzemelerini İngilteredan getirttiği bir matbaa kurmuş ve ayrıca Akbar Tıbir adlı bir Ermeni yılında Venedikten getirdiği hurufatı kullanarak Basit Ermeni Alfabesi adlı kitabı yayımlamıştır. Bu noktada yazar, önemli bir soruyu açmaya girişmekte ve matbaanın tam anlamıyla kabul edilmesi sürecinde yaşanan gecikmenin nedenleri üstünde durmaktadır. Özellikle devletin esnaf tabakasını oluşturan loncaların, ekmeklerinden olma korkusuyla, matbaanın kendi ülkelerine gelmesini önlemek için ellerinden geleni yaptıklarını Babinger, Evliya Çelebiye dayanarak aktarmaktadır.
Burada aktarılan bir diğer tarihi kaynak da ünlü İtalyan şarkiyatçı G. Donadoya aittir. Türk edebiyatı üstüne de kaleme aldığı çalışmasında Donado, İbrahim Müteferrika tarafından kurulan matbaanın geç kabullenilmesi veya yasaklanması ile ilgili olarak şunları söyler: Türk yazıcıları, bir daha yazı yazamama ve bu durumda geçimlerini meslekleri ile sağlayamama tehdidi ile karşılaştıkları için, ayrıca açıkça söylenmese de bir başka nedenden, Bir Hıristiyan icadı olması ve Türklerin matbaa makinesi ile basılmış kitapların bir küfür olmalarına inanmaları nedeniyle. Vurgulanan bir diğer nitelik, matbaanın Osmanlıya getirilmesi için Avrupalıların yoğun ve özel çabaları olduğudur. Babinger, metninin ilk sayfalarında bu noktayla ilgili bir kaynak ve bilgi demeti sunmaktadır. Sonuç olarak yazarın da ifade ettiği gibi, Osmanlıda Gutenbergin icadına karşı çıkarılan engel, yüzyılın ikinci çeyreğinde tamamen ortadan kalkmıştır. Bunu başaran isim İbrahim Müteferrikadır.
16 Aralık tarihinde Darüt-Tıbâatil Amire adlı ilk matbaanın kurulmasına başlanıldı. Makina ve Latin alfabesi kalıpları yurtdışından getirtildi. Arap alfabesi kalıplarının kaynağı ise açık değildir ve İbrahim Müteferrika tarafından yapıldığına dair bulgular vardır. Yalovada bir kâğıt fabrikası (Kağıthane-i Yalakabad) kuruldu. da İbrahim Müteferrika matbaasında ilk basılan kitap Vankulu Lügatı oldu. Ardından tarih ve coğrafyayla ilgili ve sözlük olan 16 eser daha yayımladı ve bastığı toplam eser sayısı 17yi, cilt sayısı ise 22yi buldu.
İbrahim Müteferrika kurduğu matbaasında ömrü boyunca toplam 17 ayrı kitap basmıştır. İbrahim Müteferrika tarafından basılan kitaplar;
Film çıkışları alındıktan sonra alüminyum plakalar (kalıp) üzerine tasarımın görüntüsü çıkarılır. Kalıp çekme denilen bu işlem iki aşamada gerçekleşir: Film kullanarak kontakt baskı yani pozlandırma ve banyo. Günümüzde tasarımlar bilgisayardan direkt kalıba alınabilmekte, CTP adıyla anılan bu sistem ile film ve montaj işlemleri ortadan kalkmaktadır. Kalıp çekildikten sonra baskıya geçilir.