pek marifetli / Damat Kohl pek marifetli - Son Dakika Haberler Milliyet

Pek Marifetli

pek marifetli

17.00

Nerede? 30. İstanbul Caz Festivali kapsamında Parkorman

Neden gidelim? Açık ara 30. İstanbul Caz Festivali’ndeki favori Parkorman günü diyebiliriz. Kuşkusuz akşamın en önemli konuğu 30 yıla merdiven dayayan kariyerleriyle kıdemli trip hop temsilcisi Morcheeba. Ancak Parkorman’ın Britanya topraklarından gelen diğer konukları Alfa Mist ve Mammal Hands de oldukça heyecan verici. Modern caz sahnesinin güncel temsilcileri bahar aylarında yayımladıkları yeni albümlerle birlikte sahne alacak. Alfa Mist’in enstrümanlara alan açan, diğer bir deyişle derin nefes alma imkanı sunan yalın kompozisyonu caz sahnesinde yerini bulmuş durumda. Diğer taraftan Mammal Hands’in enstrümanları eşleyerek iki farklı duyguyu barındıran naif ses desenleri hele bir de gün batımına denk düşen bir saatte Parkorman’da yankılanırsa eşsiz bir tatminlik yaratacağına eminiz. 

Öncesinde dinleyelim: Mammal Hands’ten Dimu’nun ve Alfa Mist’ten 4th Feb (Stay Awake)’in albüm kaydını. Bu kanalı çok seversen Alfa Mist’in Metropolis stüdyolarındaki bu performansıyla devam edebilirsin.

Gişe:Passo


The Lumineers.

İdama dönüştürülen mahpusluklar

.
  • Çoğu ağır işkenceler sonucu esaret yaşamına başladı. Hapiste devamını görenler, yaşayanlar oldu. 23 yıldır kesintisiz tecrit mekanında tutulanlar az değil. Her şeyden yalıtılmış durumdalar. Onlarcası kötü koşullar tedaviye erişememe nedeniyle yaşamlarını yitirdiler. Kalıcı hastalıklarla cebelleşenler az değil. İnatla direndiler. İşkenceye, tecrite, betona,  hemen her şeyden yalıtılmaya karşı kendilerini korumaya çalıştılar.
  • Peki ya dışarıdakiler? İnsan hakları örgütleri, hukuk kurumları yeterince sahiplendiler mi? Mesela şu an kaç müebbetlik var, kaçının infazı yakıldı, kaçı gözlem kurulları marifetiyle hapiste tutulmaya çalışılıyor, ortaya konulan gerekçeler ne? Bu tutsakların tümü hukuki yardım alabiliyor mu? Her biri için zamanında ve yeterli düzeyde hukuki girişimlerde bulunulabildi mi?

CÜNEYT MERCAN

Halen uzun mahpusluğu devam ettirilen bir arkadaştan dinlemiştim. Hapse girdiğinde yirmili yaşların başında olduğunu söylüyordu. O kuşağın çoğu öyleydi zaten. Başka cezaevlerindeki arkadaşlarıyla yazışmalarında ağırlıklı tema siyasal sürece dairmiş. ’90’lı yıllardaki işkenceler biliniyor. İlk yakalanma süreçlerindeki işkencelerden kaynaklı sağlık sorunları dışında pek fazla sağlık sorunu yaşayan yokmuş. Dolayısıyla "mektuplaşmalarımızda sağlık mevzusu pek yer almazdı" demişti. O kuşak hapsedileli otuz(30) yıl oluyor. Bazıları için süre otuz bir (31), otuz iki’yi (32) bulmuş durumda. Çoğu artık 50’li yaşların ortalarına merdiven dayamış haldeler. Bahsettiğim mahpus arkadaşım söylemişti. "İlk hapislik yıllarımızdan farklı olarak son yıllarda neredeyse tüm arkadaşlarda sağlık sorunlarının baş gösterdiğini fark ediyoruz. Bu, asli bir mevzu haline getirilmese da mektuplarımıza konu olabiliyor. Ruh, bilinç ilk günkü gibi, 50’li yaşları kendimize konduramıyoruz, ruhen halen cezaevine ilk girdiğimiz yaşta hissediyoruz kendimizi ama bazı rahatsızlıkları da yaşıyoruz, bu gerçek; 30 yıl, dile kolay." Çoğu ağır işkenceler sonucu esaret yaşamına başladı. Hapiste devamını görenler, yaşayanlar oldu. 23 yıldır kesintisiz tecrit mekanında tutulanlar az değil. Her şeyden yalıtılmış durumdalar. Onlarcası kötü koşullar tedaviye erişememe nedeniyle yaşamlarını yitirdiler. Kalıcı hastalıklarla cebelleşenler az değil. İnatla direndiler. İşkenceye, tecrite, betona,  hemen her şeyden yalıtılmaya karşı kendilerini korumaya çalıştılar.

Kendilerine müebbet hapis cezası verenler, cezaevlerinde dayanamaz, fiziken ya da ruhen çökerler diye düşündüler. Ama böyle olmadı. Kendilerini korudular. 30 yılı bitirenleri duyuyoruz, dile kolay. 30 yıl! Kimisini bırakmak zorunda kalıyorlar, kimisini keyfi nedenlerle erteleyerek bırakırken, bazı mahpusları da tutmaya devam ediyorlar. Hem de hiçbir meşru dayanakları yokken.

"Niye ölmediniz, ölmüyorsunuz?" denilerek tahliye etmiyorlar

Hizbullah sanıklarını serbest bırakmak için bahane bulanlar, Kürt siyasi tutsakları hukuksuzca verilen hapis süreleri bitmesine rağmen hapiste tutmaya devam ediyorlar. Adeta matruşka bebekler misali engel üstüne engel çıkarıyorlar. DGM’ler de yargılandıkları için yüzlerce Hizbullah sanığı yeniden yargılama adı altında tahliye edilirken, Kürt siyasi hareketine mensup ve DGM’ce yargılanan tutsakların aynı içerikteki başvuruları görmezden geliniyor.

Yeni çıkarılan yasalar eski tarihli olaylar için geçerli olamaz şeklindeki evrensel hukuk kurallarına rağmen 2021'de çıkarılan gözlem kurulu denilen ucube yapılar marifetiyle tutsakların esareti sürdürülmeye çalışılıyor. Yani maç devam ederken, başta olmayan kurallar maçın sonuna doğru devreye sokulmuş oluyor. Kılıf minareye uymuyor. Fazlasıyla sırıtıyor. Yetmiyor, infaz yakmalar devreye sokuluyor. Bahane çok. Üst mahkemelerin tutsaklar lehine olan kararlarını alt mahkemeler takmıyor, uygulamıyor. Bir engel aşılınca, bir başkası devreye sokuyor. Tümü açılınca yeni davalar, gizli tanık ifadeleri ve buna dayalı tutuklamalar piyasaya sürülüyor. Mahpusluk yaşamının 27-28. yılında uyduruk gizli tanık ifadeleri ile tutuklanan mahpusları duyduk. Aylar sonra, hücresinin dışına dahi çıkmasına müsaade edilmeyen bu tutsaklar aynı mahkemelerce yurtdışı yasağı konularak tahliye edilmişlerdi. Oysa mahpuslukları devam ediyordu. 30. yıla varınca peşi sıra engeller çıkarılmaya başlandı. Güya idam kalkmıştı ama bir nevi "niye ölmediniz, niye ölmüyorsunuz?" denilerek esaret yılları uzatıldıkça uzatılmaya çalışıldı, çalışılıyor.

Hukuk da ahlak da yok

Bir kadın tutsağa yapılanlar, nasıl bir zihniyetin devrede olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu kadın tutsak 30 yılını tamamlamak üzere iken idareye, tahliyesi önünde bir engel olup olmadığını öğrenmek üzere başvurur. Herhangi bir sorun olmadığı, belirtilen tarihte tahliye edileceği söylenir. Çok uzaklardaki yakınları, günü geldiğinde 30 yıllık esaretin ardından cezaevi kapısında onu karşılamak üzere hazır olurlar. Memleketinde diğer yakınları, dostları, arkadaşları toplanırlar. Hazırlık yaparlar. Tutsak da 30 yıllık esaretin ardından farklı bir dünyaya adım atacaktır. Doğaldır ki bunun heyecanını yaşar. Arkadaşlarıyla vedalaşan tutsak tam dış kapıya kendisini karşılamaya gelenlere kavuşmak üzere iken, "yanlışlık olmuş, hakkınızda bir ihbar var, örgüt üyeliğinden gözaltına alıyoruz" denilip elleri arkadan ters kelepçelenlerek emniyete götürülür. Kendisini bekleyenlere bir izahatta bulunmasına bile müsaade edilmez. 30 yıllık mahpusa, örgüt üyeliği davası ucubeliğin daniskasıdır. Amaç bellidir. Tutsağı tam tahliye olacakken şoka uğratmak, dizlerinin bağını çözmek ve binlerce diğer tutsağa gözdağı vermek! Hukuku falan geçtik, burada ahlak yok ahlak! i̇nsanlıktan nasibini almamışlığın sırıtışı var. Karşısında direnişin gülüşünü görecek, sarsılmayan iradeyi, eğilmeyen başı görecek. Tutsaklar bu onur savaşında yenik düşmeyecek, rollerini bugüne kadar olduğu gibi yine layıkıyla oynayacaklardır. Geçmiş pratikleri bunun göstergesidir zaten.

Peki ya dışarıdakiler?

Peki ya dışarıdakiler? İnsan hakları örgütleri, hukuk kurumları yeterince sahiplendiler mi? Mesela şu an kaç müebbetlik var, kaçının infazı yakıldı, kaçı gözlem kurulları marifetiyle hapiste tutulmaya çalışılıyor, ortaya konulan gerekçeler ne? Bu tutsakların tümü hukuki yardım alabiliyor mu? Her biri için zamanında ve yeterli düzeyde hukuki girişimlerde bulunulabildi mi? Ve daha başkaca sorular…

Herhangi bir kurumun tüm bu haklı ve mahpusların içeriden yankılanan soruları karşısında doyurucu yanıtı var mı? Ya da bu konularla ilgilenen, dert edinen, tek tek şahısların ötesinde, oluşmuş, oluşturulmuş herhangi bir kurum, insiyatif var mı? Yoksa neden yok?

Sayıları 2000'i aşkın 30 yıl sınırındaki siyasi tutsak kitlesi dünyanın başka bir yerinde yoktur. Bu doğrudur. Bu tabloya rağmen mahpuslukları fiili idama dönüştüren bir keyfilik de dünyanın başka bir yerinde yoktur. Bu da doğrudur. Peki, mevcut bu tablo karşısında isyan eden, bu durumdaki tutsakların uğradığı haksızlığı önceliği olarak görüp kurumsallaşan, dayanışma, her türlü hukuki destek, bu durumun teşhiri ve aşılması için çaba gösteren bir yapılanmanın olmayışı da ilginç değil midir! Var mıdır dünyada böyle negatif bir örnek?

Bir kurum, bir inisiyatif oluşturmak!..

Tutsakların tek tek kişisel çözüm arayışları çözüm üretmez. Eğer varsa bu tabloyu dert edinen duyarlı hukukçular, aydınlar, tez elden önce bir durum tespiti yapmalıdırlar. Zor olmasa gerek. Mevcut tablonun çok net fotoğrafı çıkarılmalıdır. Kaç kişi müebbetliktir, kaç tahliye sınırına gelmiş olup hukuki yardıma ihtiyacı vardır? Zamanı geçmeden hangi başvurular yapılmalıdır? Tahliyesi engellenenler için hukuki başvurular dahil, neler, nasıl gerçekleştirilmelidir; tüm bu hususların fazlası eksiği uzmanlarınca pekala tartışılıp zenginleştirilebilinir.

Bazı hukukçuların tutsakları ziyaretlerinde bırakılmayışları için "siyasi sebeplerle tutuluyorsunuz" demeleri, neden kurumsallaşılamadığı gerçeğini örtmez. Siyasi tutsak elbette neden tutulduğunu bilir, farkında olmaması düşünülebilir mi? Mesele bu değil, mesele neden hala bu konuda koordine olmuş bir kurumun, insiyatifin oluşturulamamış olmasıdır. Bazı şeyler maalesef kanıksanıyor. Mandela 27 yıl altı ay yatmıştı. En az 2000 Kürt siyasi tutsağın şu an için yattığı hapis süresi çoktan bu süreyi geçmiştir. Tutsaklar bugüne kadar olduğu gibi direnir, direnecektir. Dışarıya yönelik bu çağrılarına, beklentilerine de biz vesile olalım dedik.

Duyanlar duymayanlara söylesin. Belki gecikmiş olsa da böyle bir insiyatif kurulur. Bizlerden hatırlatması!!!

paylaş

Twitter Facebook LinkedIn Whatsapp

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir