Başlığın diğer anlamları için Seyyid (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
Seyyid (Arapça: سيد), İslam peygamberiMuhammed'in kızı Fatıma ve torunları Hasan, Hüseyin, Zeynep, Rukiyye ve Ümmü Gülsüm'ün soyundan olduğu inanılanlar genel olarak bu adla anılır. Hanımlar için Seyyide sıfatı kullanılır.
İslam'da dinî unvan olarak Hüseyin'in soyundan gelen Alevîlere Hüseyni veya Seyyid, Hasan'ın soyundan gelen Alevîlere ise Hasani veya Şerif denir.[1][2]
İran'da Seyyid Alevî kökenli aileler Alevî, Hüseynî, Mir veya Mirza olarak da anılır.
Osmanlılar zamanında Şerif ve Seyyid ailelerin birliğini Alevi ocakları sistemiyle sağlardı. Peygamber soyundan gelmekle beraber onun inançsistemine bağlı olmayan kişiler Ehli Beyt'ten sayılmazlar. Seyyid, yani Hüseynî Alevîlerden olan kimselere, Fatıma ve kocası Ali soyundan geldikleri için, nisbetle Alevî ve çoğunluk olarak Aleviler denir.
İslam'ın On İki İmamların birincisi olan İmamAli'nin, Fatıma'nın vefatından sonra yaptığı evlilikten doğan çocukları genetik olarak Alevi olmakla beraber, Fatimi olmadıkları için Seyyid veya Şerif değildirler. Alevî kelimesi genetik anlamında Fatima ve Ali'nin soyundan gelen kimselere denir. Ayrıca siyasî savaşlarda veya İslammezhebi olarak Ali taraftarı olanlar için Şiî kelimesi ve Ali'nin soyundan gelenlere Alevî (Seyyid ve Şerif) kelimesi kullanılır. Alevîler, İslam tarihin ilk ailesi olan Ehl-î Beyt mensubu olup, yine o soydan gelmektedirler. İslamdin'in Caferîlik mektebine ve Alevî Tarikatlarından olan Alevî-Bektaşî tasavvuf tarikatına mensup Alevîler, ittikad olarak PeygamberMuhammed ve On iki İmamlarittikâdine mensupturlar. Türkiye'deki Aleviler'in çoğu Arap sanılan araplaşmış Türkmen'dir. Anadolu Alevîlerin kökeni çoğunlukla Alevî ocaklarında belgelendiği gibi, Hoca Ahmed Yesevî'nin emriyle Anadoluya, yani Horasan'dan günümüz Türkiye'ye Pîr (Şeyh) olarak atanan büyük Tasavvuf alimi ve Alevî Türkmen şeyhi bilinen Hacı Bektaş Velî ve yanı sıra gelen Horasan Alevî (Seyyid ve Şerif) Türkmen Pîrleri / Şeyhlerin Alevî Tarikatından olan Alevî-Bektaşî Dergahına ve ocağına mensupturlar. Ayrıca Osmanlı İmperatorluğunun kurucuları bilinen Yeniçerilerde Alevî-Bektaşî oldukları Osmanlı arşivlerinde kayıtlıdır.
Adnan Demircan
Başlıktaki soruyu okuyan birçok insanın Tabii ki Hz. Hasan ve Hüseyinden dediklerini duyar gibiyim. Kuşkusuz bunun gibi bize öğretilen basmakalıp bilgileri tekrar tekrar sorgulamalıyız ki doğruya ulaşabilelim.
Öteden beri kafamı kurcalayan bir soruydu. Gerçekten Hz. Peygamberin Hz. Hasanın ve Hüseyinin dışında soyunun devam ettiği başka torunu olmadı mı? Çünkü çocukluğumuzdan itibaren bunu bize böyle öğretmişlerdi. Bu soru, esasında bazı kuşkularımın ürünü
Kaynaklarda Hz. Peygamberin çocuklarının evlatları anlatılırken özellikle Hz. Hasan ve Hüseyinin soyuna bilinçli bir vurgu var. Özellikle de erkek olanlarına Hatta daha çok Hz. Hüseyinin soyundan gelenlere Bunun mezhebi kaygılarla ortaya çıkmış olması kuvvetle muhtemel Bazen dönemsel olarak Hz. Hüseyinin ya da Hz. Hasanın soyuna özel bir vurgu da söz konusu Mesela on iki imamın onu Hz. Hüseyin ve soyundan gelenlerden oluşuyor. Oysa Abbasiler döneminde Hz. Hasanın ahfadının iktidar iddiası ve mücadelesi olmuş. Epey de bedel de ödemişler, ancak imam olarak kabul edilenler Hz. Hüseyinin çocukları olmuş. Bu durum, ancak inançla kabul ettirilebilirdi ki tarihte de böyle olmuş.
Başta bir ilkeyi hatırlatalım. Araplara göre soy erkek çocuktan devam ediyor. Bu sebeple Mekke döneminde ebter (soyu kesik) diye Hz. Peygamberle istihza ediliyor. Arapların bu anlayışı kaynaklara da yansımış ve şecereler erkek merkezli olarak oluşmuş. Mesela Belâzürî, Hz. Alinin soyunun hangi çocuklarından devam ettiğini anlatırken Alinin soyu Hasan, Hüseyn, Abbâs, Ömer ve Muhammedten (as) devam ettiğini söylüyor. Oysa Hz. Alinin birçok kızı da var, ama onları saymıyor. Kabul etsek de etmesek de Arap kültürü böyle
Tabii bir Müslüman Arapların bu kabulünü ölçü olarak kabul etmek zorunda değil. Hz. Peygamberin soyunun kızları yoluyla devam ettiğini de kabul edebilir. Bu, dinî bir mesele değil.
Esasında soyun devamı hususunda tutarlılık olması gerekir. Allah Elçisinin soyunu kızları üzerinden devam ettirecekseniz, bir nesil sonra sadece erkekler üzerinden bir soy tespiti yapmayacaksınız. Oysa olanlar böyle
Hz. Peygamberin torunlarından biraz bahsedersek tarihî gerçeklerin nasıl göz ardı edildiğini tahmin edebiliriz.
Allah Elçisinin kızlarından biri Zeyneb Teyzesinin oğlu Ebül-Âs b. Rebî ile evlenmişti. Zeynebin Ali adlı bir oğlu ve Ümâme adlı bir kızı dünyaya geldi. Ali küçükken vefat etti. Ümâme, Hz. Fâtımaın vefatından sonra Hz. Ali ile evlendi ve Muhammed adını verdikleri bir çocukları dünyaya geldi. Bir süre sonra Hz. Ali uğradığı suikast sebebiyle vefat edince, Ümâme Medineye gitti. Muaviye Mervan b. Hakeme mektup yazarak Ümâmeyi kendisine istemesini talep etti. Mervan verilen emri yerine getirdi. Ümâme kendisini evlendirme yetkisini Muğire b. Nevfel b. Haris b. Abdülmuttalibe verdi. Bu zat, Hz. Peygamberin amcası Harisin torunu Muğire yetkiyi aldıktan sonra Ümâmeyi kendi nikâhı altına aldı. Mervan durumu Muaviyeye bildirdi. Ancak Muaviye Ümâmenin kendi durumuyla ilgili yetki kullanma hakkına sahip olduğunu söyleyerek herhangi bir müdahalede bulunmamasını bildirdi. Bir süre sonra Muaviyenin Muğireyi Safra denilen yere sürdüğü, Ümâmenin orada kocasının yanındayken vefat ettiği belirtilir. Ümâmenin Muğireden Yahya adlı bir çocuğu dünyaya geldi. Kaynaklar, Hz. Peygamberin neslinin Ümâmenin bu iki çocuğu üzerinden devam edip etmediği konusunda sükût etmeyi tercih etmiş.
Hz. Ali ile Hz. Fatımanın çocuklarından biri Ümmü Külsûm Hz. Ömer ile evlenmişti. Hz. Ömerin vefatından sonra amcasının çocuklarıyla da evlilikler yapmıştı. Belâzürî, Hz. Ömerin yeğenlerinden biri olan Abdurrahman b. Zeyd b. Hattâbı Hz. Peygamberin bacanaklarından biri olarak zikrediyor. Peki, nereden bacanak oluyorlar? Abdurrahman amcası Hz. Ömer ile Ümmü Külsûmun kızları olan Fatımayla evlenmiş. Ümmü Külsûm, kızına annesinin adını vermiş. Fatıma, amcasının oğluyla evlenmiş ve bu evlilikten Abdullah isimli bir erkek çocuğu ile bir kız dünyaya getirmiş. Hz. Peygamberin soyunun devamında bunlar da dikkate alınmamış.
İlginçtir Belâzürî, Hz. Peygamberin bacanaklarından bahsederken bir kişiden daha bahsediyor: İbrâhîm b. Nuʻaym en-Nahhâm b. Abdullah b. Esîd b. Abd b. Avf b. Ubeyd b. Avîc b. Adî b. Kaʻb Şeceresini uzunca verdiği bu zat, Rukayye bt. Ömer ile evlenmiş gösteriliyor. Rukayyenin annesi de Ümmü Külsûmdur. Ancak kaynaklar, onun için de suskundur.
Hz. Ali ile Hz. Fatımanın Hasan ve Hüseyinden başka çocukları da dünyaya geldi. Bunlardan biri de Zeynebtir. Zeyneb, Hz. Alinin yeğeni Abdullah b. Cafer ile evlenmişti. Onların Ali, Avn, Cafer, Abbâs ve Ümmü Külsûm adlı çocukları dünyaya geldi. Hz. Peygamberin neslinin bunlardan da devam ettirilmemesi ilginç değil mi sizce?
Hz. Alinin Zeynebten olan torunlarından Ümmü Külsûm, Kasım b. Muhammed b. Cafer b. Ebî Tâlib ile evlendi. Sonra onunla Haccâc, Haccâctan sonra da onunla Ebân b. Osman evlendi.
Hz. Alinin kızları, erkek evlatlarının da kızları vardı. Ancak Resûlullahın soyu onlar üzerinden de devam ettirilmemektedir. Bunlardan biri Nefîse bt. Zeyd b. Hüseyn b. Ali b. Ebî Tâlib olup Velîd b. Abdülmelikin eşiydi. Velîd b. Abdülmelikin evlendiği hanımlardan biri ise Zeyneb bt. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib olarak gösterilir. Bu kadının soyu Hz. Hasan üzerinden Hz. Peygambere ulaşmaktadır.
Buraya kadar zikrettiğimiz birkaç örnek, Hz. Peygamberin soyunun Hz. Fatımadan sonra onun soyundan gelen erkekler üzerinden devam ettiğini, aslında soy bakımından Hz. Peygamberle ilişkilendirilmenin sadece kan bağına bağlı olmadığını, bunun siyasî sebepleri ve mezhebî arka planı olduğunu göstermektedir.