peygamber hanımları isimleri / HATİCE - TDV İslâm Ansiklopedisi

Peygamber Hanımları Isimleri

peygamber hanımları isimleri

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed&#;in hanımları ve çocuklarının isimleri

Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimizin hanımları ve çocukları en çok merak edilen konular arasında yer alıyor. İnsanlar internetten ve siyer kitaplarından Peygamber Efendimizin çocukları kaç tane? İsimleri nedir? Hanımları kaç tane? İsimleri nedir? sorularının cevabını öğrenmeye çalışıyor. Biz de haberimizde bu konuyu işledik. İşte detaylar

Peygamberimizin çevresindeki diğer gençler gibi eğlencede, içkide, kumarda gözü yoktu. Bütün kötülüklerden uzak duruyor, vaktini çalışarak geçiriyordu. Tam da o günlerde Suriye'ye bir kervan yola çıkacaktı. Kervanın sahibi Hatice güvenilir birini arıyordu.

Hatice Mekke'de saygı duyulan, güvenilir, asil ve zengin bir dul kadındı. Meysere onun sırdaşı, en güvendiği yardımcısıydı. Meysere kervanın başına geçecek birini aramaya başladı, araştırmaları sonucunda bu işe en uygun kişinin Hz. Muhammed olduğunu düşündü. Hatice'de hemen onu davet ederek kervanını yönetmesi için teklifte bulundu.

Hatice ve Peygamber Efendimiz anlaşmışlardı, Meysere'de bu yolculukta Peygamberimize eşlik edecekti. Kervan Suriye2ye doğru yola çıktı. Meysere ise yol arkadaşının hareketlerini izliyordu; Gördüklerine göre Hz. Muhammed anlatılanlardan da iyi biriydi.

Dürüsttü, fedakardı, yardımseverdi. Adaletli ve doğru kararlar veriyordu. Her davranışıyla insanların saygısını kazanıyordu. Yolculuk sona ermiş kervan Mekke'ye dönmüştü. Peygamberimiz Hatice'nin bütün mallarını satmış ve istediklerini de almıştı. Bu yolculuk çok kazançlı geçmişti.

Meysere Hatice'ye yolculukta olanları tek tek anlattı. Meysere'nin anlattığı her şey sevgili Peygamberimizin güzel ahlakına birer örnekti. O, diğer insanlardan çok farklı birisiydi. Duyduklarından etkilenen Hatice, bir süre sonra Hz. Muhammed'e evlilik teklif etti. Sevgili Peygamberimiz 25 yaşında, Hatice ise ondan büyüktü. İki tarafında rızası ile düğün yapıldı. Hz. Muhammed amcasının evinden ayrılarak Hz. Hatice'nin evine yerleşti.

Ebu Talb'in bu sıraları işleri kötüleşmişti. Peygamberimizi amcasına çocuklarından birini yanına almayı teklif etti. Amcası da kabul edince kuzeni Ali bu yeni aileye katıldı. Hz. Hatice'nin Mekke'ye getirilen esirler arasından aldığı Zeyd'de bu ailedeydi. Zeyd annesi ile çıktığı bir yolculukta kaçırılmış esir edilmişti. Hz. Muhammed, eşi Hatice tarafından kendisine hediye edilen Zeyd'e bir baba gibi davranarak ona ailesinin yokluğunu hissettirmedi. Bu sırada Peygamberimizin annesinin emaneti olan Ümmü Eymen'de onlarla birlikte kalıyordu.

Hz. Muhammed'in ve Hz. Hatice'nin ikisi erkek, dördü kız altı çocukları oldu. Kasım ilk çocuklarıydı. Ancak çok küçük yaşta öldü. Kızları Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatma'ydı. Fatma dışında kalan kızlarının hepsi Peygamberimizden önce öldüler. Peygamberimiz ve Hz. Hatice'nin son çocukları ise Abdullah'tı. O da bir yaşına gelmeden vefat etti.

Hz. Muhammed'in Diğer Eşleri

Hz. Aişe: Hz. Aişe, Hz. Ebu Bekir'in kızıdır. Hicrtein henüz 1. yılında Peygamber Efendimiz Hz. Aişe ile evlenmişti. Hz. Aişe Peygamber Efendimizin tek bakire eşidir. Hz. Muhammed, Hz. Aişe'ye ayrı bir sevgi duyardı. Hz. Aişe'ye atılan iftiranın asılsızlığı bir vahiy ile ispatlanmıştır.

Hz. Hafsa: Hz. Hafsa Ömer b Hattab'ın kızıdır. Peygamber Efendimiz kendisini boşamış ancak sonra tekrar dönmüştür.

Hz. Zeyneb: Hz Zeyneb, Hz. Muhammed ile evlendikten birkaç ay sonra vefat etmiştir.

Hz. Ümmü Selema Hind: Ümmü Selema Hind Peygamber Efendimizin en son vefat eden eşidir.

Hz. Zeyneb bt Cahş: Hz. Zeyneb bt Cahş Peygamber Efendimizin halasının kızıdır. Peygamber Efendimiz Yüce Allah tarafından gelen bir ayet ile Hz. Zeyneb ile evlenmiştir. Bu ayette'' Zeyd o kadınla beraberliğini sona erdirdiğinde onu seninle evlendirdik'' diyordu. Hz. Zeyneb Hz. Ömer'in ilk halife olduğu yıllarda vefat etmiştir.

Hz. Cüveyriye: Hz. Muhammed, Hz. Cüveyriye'yi kölelikten kurtararak onunla evlenmiştir.

Hz. Ümmü Habibe: Hicretin 7. yılında Peygamber Efendimiz Hz. Ümmü Habibe ile nikahlanmıştır.

Safiyye: Safiyye Peygamber Efendimize Safi'den cariye olarak gelmiş ve Peygamber efendimiz onu serbest bırakmıştır.

Hz. Meymune: Hz. Meymune Peygamber Efendimiz ile umre dönüşü ihramdan çıktıktan sonra nikahlanmıştır.

Peygamber Efendimizin birde Mısırlı eşi Mariye vardır ve Mariye'den İbrahim isminde bir oğlu olmuştur. Fakat İbrahim henüz küçük yaşta ölmüştür.

PEYGAMBER EFENDİMZİN ÇOCUKLARI

Çok sevgili Peygamber Efendimizin 3 güzel erkek ve 4 güzel kızı olmak üzere 7 tane çocuğu vardır. Bu çok değerli çocuklarından sadece Hazreti Fatima Peygamber Efendimizden sonra, diğer 6 tane çocuğu Peygamberimizden önce vefat etmişlerdir. Şimdi Efendimizin önce kız çocukları hakkında sonra ise erkek çocukları hakkında bilgiler verelim.

Peygamber Efendimizin Kız Evlatları

1. Zeynep (r.a): Peygamber Efendimizin 4 değerli kızının birincisidir. Peygamberimiz 30 yaşında iken dünyaya gelen Hazreti Zeynep Nübüvvetten önce, annesi Hatice’nin hemşirezadesi olan Ebul As bin Rebi ile evlenmiştir. Ebul As, önceleri İslam dinine iman etmemiştir. Hazreti Zeynep’in eşi Bedir gazasında esir olduktan sonra, zevcesinin yani, Hazreti Zeynep’i Medine’ye göndermek şartı ile serbest bırakılmıştır. Bunun üzerine sözünü tutarak kendi kardeşi ile geri göndermiştir, fakat kafirler Hazreti Zeyneb’i yoldan geri çevirmiştir.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Hazreti Zeyd bin Harise’yi Mekke’ye göndererek, Hazreti Zeyneb’i bir gece vakti Medine’ye kaçırmıştır. Ebul As, Hudeybiye gazasından sonra İslam‘a iman etmiştir. Daha sonra Hazreti Zeynep tekrar kendisine, yani eşi Ebul As bin Rebi’ye geri dönmüştür. Hazreti Zeynep hicretin 8. senesinde, 31 yaşında vefat etmiştir.

2. Rukayye (r.a):Peygamber Efendimizin ikinci Kızıdır. Peygamberimiz 33 yaşında iken dünyaya gelmiştir. Hazreti Rukayye çok güzel olduğu bilinmektedir. Ebu Leheb’in oğlu Utbe’ye nikahlanan Hazreti Rükayye “Tebbet” suresi nazil olunca, Utbe düğünden ve nikahtan vazgeçmiştir. Daha sonra Hazreti Rükayye, Hazreti Osman ile nikahlanmıştır. Hazreti Osman ile 2 kere Habeşistan’a hicret eden Hazreti Rükayye 22 yaşında, Bedir gazasından önce hastalanmıştır ve Bedir zaferinin müjdesi Medine’ye geldiği gün vefat etmiştir.

3. Ümmü Gülsüm (r.a): Peygamber Efendimizin üçüncü Kızıdır. Ebu Leheb’in bir diğer oğlu olan 2. Oğlu Uteybe’ye nikahlandı ise de. “Tebbet ” suresi nazil olunca düğünleri olmadan ayrılmışlardır. Hazreti Rukayye vefat ettikten sonra, Peygamber Efendimiz Hazreti Ümmü Gülsüm’ü de Hazreti Osman ile nikahlamıştır. Hicretin dokuzuncu yılında ise Hazreti Ümmü Gülsüm vefat etmiştir. Cenaze Namazını Peygamber Efendimiz kıldırmış ve defin olunurken kabri yanında durmuş ve mübarek gözlerinden yaşlar dökülmüştür.

4. Fatıma (r.a): Peygamber Efendimizin dördüncü ve son kızıdır. Hazreti Ali’nin zevcesi ve Hazreti Ömer’in ise kayın validesidir. Hicretten 13 yıl önce, Mekke’de doğmuştur. Hazreti Fatıma 24 yaşında Peygamberimizin vefatından altı ay sonra vefat etmiştir. Hazreti Fatima’nın Hassan, Hüseyin adında 2 Oğlu ile Ümmü Gülsüm ve Zeyneb adında 2 Kızı olmuştur. Peygamberimizin soyu Hazreti Fatima’dan gelmektedir.

Peygamber Efendimizin Erkek Evlatları

1. Kasım (r.a) :Peygamber Efendimizin 3 tane Oğlundan birincisidir. Bunun için, Hazreti Kasım’dan nispet ile Efendimize Ebul Kasım denilmiştir. Hazreti Kasım nübüvvetten önce Mekke’de dünyaya gelmiştir. Annesi, Hatice tül Kübra’dır. Hazreti Kasım 17 aylık iken vefat etmiştir.

2. Abdullah (r.a): Peygamber Efendimizin Hatice tül Kübra’dan olan son oğludur. Nübüvvetten sonra doğmuştur ve daha sütten dahi kesilmeden vefat etmiştir. Hazreti Abdullah’a Tayyib ve Tahir’de denilmiştir.

3. İbrahim (r.a): Peygamber Efendimizin Oğullarının üçüncüsüdür ve çocuklarının sonuncusudur. Heraklius’un Mısır valisi olan Mukavkis’in hediye gönderdiği ve Peygamber Efendimiz ile evlenen ve Peygamberimizin çok değer verdiği Maruye’nin oğludur. Hicretin 8. senesinde 1,5 yaşında iken vefat etmiştir.

Peygamberimizin Hanımları




Peygamber Efendimiz kaç evlilik yaptı? Peygamberimizin kaç eşi vardı? Hz. Muhammed (s.a.v.) neden çok evlilik yaptı? Peygamberimizin hanımları ve evliliklerindeki hikmetler&#;

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) ilk hanımı, Hz. Hatice validemizdir. Sevgili Peygamberimiz ilk evliliğini Mekke’de yaptığı sırada yirmi beş yaşında, Hz. Hatice annemiz kırk yaşındaydı. Peygamber Efendimiz’in Mekke döneminde yaptığı ikinci evlilik ise Sevde Binti Zema validemiz ile olmuştur. Peki Peygamber Efendimiz kaç evlilik yaptı? Peygamberimizin kaç eşi vardı?

PEYGAMBERİMİZİN HANIMLARININ İSİMLERİ

Hz. Hatice

Hz. Sevde

Hz. Ayşe

Hz. Hafsa

Hz. Zeynep Binti Huzeyme

Hz. Ümmü Seleme

Hz. Zeynep Binti Cahş

Hz. Cüveyriye

Hz. Ümmü Habibe

Hz. Safiye

Hz. Meymûne

Hz. Mariye

PEYGAMBERİMİZİN HANIMLARININ TABLOSU

PEYGAMBERİMİZİN HANIMLARININ HAYATI

Peygamber Efendimiz’in ilk eşi Hz. Hatice’dir. İbrahim dışındaki bütün çocukları Hz. Hatice annemizden olmuştur. Peygamberimiz, Mekke döneminde ikinci evliliğini Hz. Sevde validemiz ile yapmıştır. Medine döneminde de Hz. Ayşe, Zeynep Binti Huzeyme, Meymune Binti Haris, Mariye, Hafsa Binti Ömer, Zeynep Binti Cahş, Safiye Binti Huyey, Cüveyriye Binti Haris, Ümmü Seleme, Ümmü Habibe (r.a.) ile evlenmiştir. Peygamberimizin son evladı İbrahim, Hz. Mariye validemizden olmuştur. İşte kısaca Peygamberimizin hanımları ve hayatı&#;

HZ. HATİCE (R.A.) KİMDİR?

Peygamberimizin ilk hanımı Hz. Hatice’dir. Onunla evlendiğinde, Efendimiz’in yaşı 25, hanımının yaşı ise, 40’tır.

Hz. Hatice ilk Müslümanlardandır. Vahyin nüzulünün onuncu yılında, hicretten üç sene önce vefat etmiştir. Allah Resulü, Hz. Hatice’nin vefatı karşısında bir hayli üzülmüştü. Hz. Peygamber’in amcası ve müşriklere karşı koruyucusu olan Ebu Talib ile kendisiyle sükûnet bulduğu eşi Hatice’nin (r.a.) vefatı gibi üzücü olaylar peş peşe geldiği için bu yıla, “Hüzün Yılı” denilmiştir.

Resulullah’ın bu evliliği 25 yıl sürmüş, İbrahim dışındaki bütün evlatları da yine bu nâdide hanımdan olmuştur. Vefatı esnasında Resulullah’ın yaşı 50’dir.

Hz. Hatice’nin (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

SEVDE BİNTİ ZEM’A (R.A.) KİMDİR?

Sevde Binti Zema (r.a.) Peygamberimizin ikinci hanımıdır. İlk Müslümanlardandır. Eşi Habeşistan’a yapılan hicretten sonra vefat etmiş ve kimsesiz kalmıştı. Efendimiz, onunla evlenerek bu kalbi kırığın yarasını sardı, onu perişan olmaktan kurtardı ve ona enis oldu. Sadece Efendimiz’in nikahı altında bulunmayı düşünen Sevde validemizin, dünya adına istediği başka hiçbir şey yoktu. Allah Resulü ile evlendiğinde yaşı 55’ti. Bu evliliğin hikmeti, kimsesiz ve yardımcısız kalan bir hanımın elinden tutmak, emin bir yuvaya kavuşturmaktı.

Sevde Binti Zema’nın (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

HZ. AYŞE (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ayşe, Resulullah’ın bâkire olarak evlendiği ilk ve tek kadındı. O, daha sonra halife olacak olan Hz. Ebubekir’in biricik kızıdır. Ayrıca, Hz. Ayşe çok zeki bir nâdire-i fıtrat ve nübüvvet dâvâsına tam vâris olabilecek yaratılışa sahip bir kadındı. Evlendikten sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleri de göstermiştir ki, O muallâ varlık, ancak Nebî zevcesi olabilirdi. Zira O, yerinde en büyük hadisçi, en mükemmel tefsirci ve en nâdide fıkıhçı olarak kendini gösteriyor, her yönüyle Hz. Peygamber’i temsil etmeye çalışıyordu.

O’nun Hz. Ayşe ile evliliği, yanından hiç ayrılmayan, çektiği sıkıntılara beraberce katlanan, mağara arkadaşı Hz. Ebubekir için en büyük bir mükâfat idi.

Hz. Ayşe’nin (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

HAFSA BİNTİ ÖMER (R.A.) KİMDİR?

Hz. Hafsa’nın eşi, Bedir Savaşı’nda şehit düşmüştü. Eşinin vefatına üzülmüş, yalnız başına kalmıştı. Babası Hz. Ömer, kızını önce Hz. Osman’a evlenmesi için teklif etmiş ancak O kabul etmemiş, ardından Hz. Ebubekir’e teklif etmiş, O da kabul etmemişti. Daha sonra da duruma şahit olan Allah Resulü, fazla beklemeden O’nunla evlenmek istediğini bildirmiş ve evlenmişti. Bu evlilik de, zaruretlerin getirdiği bir evlilik olup bununla o yüce insan Hz. Ömer’in gönlü hoş edilmiş, kocasının ölümüne üzülen ve yalnız kalan birisinin bu yalnızlığı giderildi.

Hafsa binti Ömer’in (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

ZEYNEP BİNTİ HUZEYME (R.A.) KİMDİR?

Peygamberimiz Hafsa’dan (r.a.) sonra Zeynep binti Huzeyme (r.a.) ile evlendi. Zeynep validemizin eşi Bedir’de şehit olan Ubeyde b. Hâris’tir. Yalnız başına ve kimsesiz kalan bu mübarek hanımın yaşı da 60’tı. Bu kimsesizlik zamanında kendisine yardım edecek bir ele şiddetle muhtaçtı. Onu bu ihtiyaç içerisinde gören şefkat ve merhamet Peygamberi, kendisini nikâhlayarak kendi kanatları altına almak istemişti. Zaten evlendikten iki yıl sonra da vefat etti.

Zeynep Binti Huzeyme’nin (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

ÜMMÜ SELEME (R.A.) KİMDİR?

Ümmü Seleme validemiz, ilk Müslümanlardandır. Önce Habeşistan’a sonra Medine’ye hicret etmişti. Eşi Uhud Savaşı’nda şehit olmuştu. Yurdundan ve yuvasından uzak, yetim çocuklarıyla hayat külfetini yüklenmiş bu hanıma, ilk şefkat elini Hz. Ebubekir ve Ömer uzattı. Ancak o, bu talepleri reddetti.

Daha sonra evlilik teklifini Resulullah yaptı ve kendisi de bu teklifi kabul etti. Böylece yetimleri, sıcak bir yuvaya kavuştu. Babalarının ölümünden duydukları üzüntüyü, Allah Resulü vesilesiyle unutmuş, hiçbir zaman gerçek bir babayı aratmayacak bir babaya kavuşmuş oldular.

Ümmü Seleme (r.a.) de Hz. Ayşe gibi dirayet ve fetaneti olan bir kadındı.

Ümmü Seleme’nin (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

ÜMMÜ HABÎBE (R.A.) KİMDİR?

Ümmü Habîbe (Remle binti Ebî Süfyan) (r.a.) validemiz, Mekke’de küfrün bayraktarlığını yapan Ebû Süfyân’ın kızıdır. İlk Müslümanlardandır. Eşiyle Habeş ülkesine hicret etti. Burada eşi önce Hıristiyan olmuş, sonra da ölmüştü. Ümmü Habibe yalnız başına kalmıştı. Allah Resulü, durumu öğrenince Necâşi’ye haber göndererek, tek başına kalan bu hanımın kendisine nikahlanmasını istedi. Bu duruma fevkalâde sevinen Ümmü Habibe’nin nikahı, Necâşi huzurunda kıyıldı.

Bu evlilikten sonra Müslümanların ve Peygamberimizin azılı düşmanı olan Ebû Süfyan, inananlara yaptığı işkenceyi hafifletmiş, içinde Allah Resukü’ne karşı olan kini birazcık da olsa dinivermişti. Daha geniş dairede ise, Emevîlerle bir akrabalık te’sis edilmiş oldu.

Ümmü Habibe’nin (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

CÜVEYRİYE BİNTİ HARİS (R.A.) KİMDİR?

Cüveyriye Binti Haris (r.a.) Müslümanlar, yapılan Müreysi gazvesinde galip gelmiş, pek çok ganimet elde edilmiş, bunun yanında kadar da esir alınmıştı. Esirlerin içinde, Benî Mustalik kabilesinin başkanının kızı olan Cüveyriye de bulunuyordu.

Cüveyriye, Hâris b. Dırar’ın kızı idi. Hâris, Mustalikoğulları Yahudilerinin reisi idi. Cüveyriye önce Musâfi b. Saffan’la evlenmiş, Musâfi, Müreysi Muharebesi’nde ölmüştü. Cüveyriye, Peygamber Efendimiz’e müracaat ederek hürriyete kavuşmayı talep etmiş, Resulullah da onun fidyesini bizzat kendisi vererek hürriyete kavuşturmuştur. Babası gelip kızını götürmek isteyince, o Müslüman olarak Medine’de kalmayı tercih etti, bilahare de Resulullah ile nikahı kıyıldı.

Cüveyriye Binti Haris’in (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

SAFİYE BİNTİ HUYEY (R.A.) KİMDİR?

Safiye (r.a.) validemizin asıl adı Zeynep’tir. O dönemde Arabistan’da reislere düşen ganimet hissesine “Safiye” denilmektedir. Bu kadın da Peygamberimizin hissesine düştüğü için “Safiye” adını aldı. Ana-babası, Yahudilerin ileri gelenlerindendi. Hatta babası Nadiroğullarının reisi, annesi de Kureyza oğullarının reisinin kızıydı. Hayber gazvesinde, babası, kocası ve kardeşi öldürülmüş, kabilesinden pek çok kimse esir alınmıştı. Safiye, İslâm’a karşı aşırı bir şekilde kin ve nefretle doluydu.

Savaş sonrası Resulullah onu kendi nikahına alarak, yumuşamasını sağlamış oldu. Bu evlilikle de Yahudilerin önemli bir bölümüyle akrabalık kurulmuş, onların Müslümanlığı yakından tanımaları imkânı sağlanmış, düşmanların kötü bir kısım emellerinin, önceden bilinmesi kolaylaşmış ve Müslümanlığın sınırları bu vesileyle genişlemeye yüz tutmuştu.

Safiye Binti Huyey’in (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

HZ. MARİYE (R.A.) KİMDİR?

Peygamber Efendimiz, İslâm’a davet için hükümdarlara mektuplar gönderiyordu. Bunlardan birisi de Mısır hükümdarı Mukavkıs’tı. Mukavkıs, İslam elçisini güzel bir şekilde karşılamış, Hz. Peygamber’e birtakım hediyelerle birlikte iki de cariye göndermişti. Yolda bu iki cariye, İslam hakkında malûmat sahibi olduktan sonra, İslâm’ı seçmişlerdi. Bunlar Medine’ye varınca Resulullah, Mariye’yi kendisine almıştı. Bilahare onu azad ederek kendisiyle evlendi.

Peygamber Efendimiz’in son evladı İbrahim Mariye annemizden oldu.

Mariye’nin (Ümmü İbrahim) (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

ZEYNEP BİNTİ CAHŞ (R.A.) KİMDİR?

Hz. Zeynep validemiz Peygamberlikten 20 yıl yıl önce dünyaya gelmiş, Efendimizin hala kızı idi. İlk iman edenlerdendir. Asıl adı “Berre” idi. Resulullah onun adını “Zeynep” olarak değiştirmiştir. Babası Beni Esed kabilesinden Burre, annesi Efendimizin halası Ümeyye binti Abdulmuttalib’tir. O, Mekke’den Medine’ye ilk hicret edenler arasında yer aldı. Medine’ye hicret ettiğinde bekardı. Efendimiz onu evlâtlığı Zeyd b. Harise ile evlendirdi. Kısa bir süre sonra boşandı.

Hz. Zeynep’in gerek Efendimizden önce Hz. Zeyd’le evlendirilmesinde, gerekse daha sonra Efendimizin onunla evlenmesinde, diğer hanımlarından farklı olarak Cahiliyet devri adet ve geleneklerini kaldıran hükümler ortaya çıkmıştı.

Peygamber Efendimiz’in evliliklerinde gerek o zamanın münafıkları, gerekse yeni zamanın dalalet ehli tarafından en çok dile dolandrılıp itiraz edilen Hz. Zeynep&#;le olan evliliğidir. Ayrıca çok önemli hükümlerin ortaya çıkmasına sebep olan bir evliliktir. Bütün bu sebeplerle bu evliliğin nikâhı bir “Akd-i Semavi”dir. Yani bizzat Cenab-ı Hak tarafından kıyıldı.

Zeynep Binti Cahş‘ın (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

MEYMÛNE BİNTİ HARİS (RA) KİMDİR?

Meymûne binti Haris’in (r.a.) asıl ismi “Berre” olup, Resulullah tarafından “Meymûne” olarak değiştirilmiştir. Hz. Peygamber’in son evliliğidir. Hudeybiye antlaşmasından bir yıl sonra Hz. Peygamber’le Müslümanlar, Mekke’ye tavaf ziyaretine gitmişlerdi. Bu sırada Peygamberimizin amcası Abbas, Allah Resulü’ne Meymûne’yle evlenmesini teklifi etti. Zira Meymûne, Abbas’ın baldızı olup, nikah yetkisini ona vermişti. Peygamberimiz de bu teklifi kabul buyurarak, onunla nikahlandı. Bu durum karşısında Mekkeliler: “Demek ki, Muhammed hemşehrilerine hâlâ dostluk ve hayır duyguları besliyor.” yorumunu yaptı.

Bu evliliği yaptığında Resulullah, altmış yaşları civarındaydı.

Meymûne binti Haris’in (r.a.) hayatı için görsele tıklayınız!

Peygamberimizin Çok Evlilik Yapmasının Hikmetleri

Peygamber Efendimiz neden çok evlilik yaptı? Peygamber Efendimiz’in çok evlilik yapmasının hikmetleri nelerdir?

Resûlullâh ancak elli beş yaşlarından sonra birden fazla hanımla evlenmiştir. O’nun her bir evliliğinin pek çok sebep ve hikmeti vardır. Cenâb-ı Hakk’ın:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِى رَسُولِ اللهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللهَ وَالْيَوْمَ اْلآخِرَ وَذَكَرَ اللهَ كَثِيرًا

“And olsun ki, Resûlullâh’ta sizin için; Allâh’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için, bir üsve-i hasene (en güzel örnek) vardır.” (el-Ahzâb, 21) buyurup insanlığa model şahsiyet olarak takdîm ettiği bir insan hakkında, sû-i zanda bulunmak ve hattâ iftirâ etmek, ancak dînî hakîkatlerden gâfil olmanın ve câhillikten öte bir kötü niyet beslemenin alâmetidir.

Zîrâ Rabbimiz, bize Sevgili Peygamberimiz’i her hususta örnek kılmıştır. Bunların en başta geleni ve en önemlisi âile hayâtıdır. Biz burada Peygamberimiz’in evlilik hayâtının bütün safhalarını ve diğer bütün annelerimizi anlatacak değiliz. Bu, bizim sınırlarımızı aşacağı gibi, satırlarımız da bunun için kifâyet etmeyecektir. Ancak bu evliliklerin belli başlı vasıflarını sayacak olursak, herhâlde yeterli ve doğru bir kanaate ulaşabiliriz.

İnsanda nefsânî arzularının en canlı olduğu dönem, şüphesiz ki gençlik dönemidir. Resûlullâh Efendimiz’in gençlik devresi gözden geçirildiğinde, O’nun hakkında söylenebilecek yegâne söz; O’nun büyük bir hayâ, iffet ve nâmus timsâli olduğudur. Bu, Mekkelilerin O’na vermiş olduğu “el-Emîn” isminden de kolayca anlaşılabilir. Yine müşrikler, Peygamber olduğunu îlân ettiği andan vefâtına kadar, hiçbir zaman Allâh Resûlü hakkında bu yönde çirkin bir iftirâda bulunmamışlardır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN EVLİLİKLERİ

Peygamber Efendimiz, Mekke devri boyunca iki defâ evlenmiştir. Hazret-i Hatîce vâlidemizle vukû bulan evliliği esnâsında Peygamberimiz 25 yaşında, Hazret-i Hatîce annemiz ise 40 yaşında, dul ve çocuklu bir hanımdı. Hatîce vâlidemizin vefâtına kadar, tam 25 yıl süren bu evlilik hayâtı boyunca, Allâh Resûlü başka bir kadınla evlenmedi. Hâlbuki o zamanki örf ve gelenekler başka kadınlarla evlenmesine de müsâitti.

Ancak Hatîce annemizin vefâtından sonra yine yaşlı ve dul bir kadın olan Hazret-i Sevde ile evlendi. Hazret-i Sevde’nin kocası, Habeşistan hicretinden sonra orada vefât etmiş, Hazret-i Sevde yalnız başına ve himâyesiz kalmıştı. Akrabâları da, Müslüman olduğu için ona baskı yapıyorlardı. Peygamber Efendimiz, yalnız kalan bu muhtereme hanımı himâye ve taltîf etmek gâyesiyle kendisiyle evlenmiştir. Bu evlilik nübüvvetin onuncu senesinde vukû bulmuştur. Hazret-i Hatîce ve Sevde vâlidelerimiz hariç diğer bütün annelerimizin Allah Resûlü ile evlilikleri hep Medîne döneminde tahakkuk etmiştir.

Medîne’ye hicretle yepyeni bir dönem başlamaktaydı. O bir Peygamber olmanın yanı sıra bir kumandan ve yeni kurulan devletin başkanı idi. Çağlar boyu her türlü insana mesajını en güzel şekilde ulaştırması gereken bir eğitimciydi. Bütün bu vasıfların evliliklerine de yansıdığı, çok rahat bir şekilde fark edilir. O’nun evlilikleri dînî, ictimâî, iktisâdî ve ahlâkî birçok sebep ve hikmete dayanmaktaydı.

“DİNİNİZİN ÜÇTE BİRİNİ AİŞE’NİN EVİNDEN ÖĞRENİN”

Peygamber Efendimizʼin evlendiği hanımlar arasında, yalnız Hazret-i Ayşe genç ve bâkire idi. Bu evlilik de hicrî birinci senede Medîneʼde vukû bulmuştur. Yaşı oldukça küçük olmasına rağmen, çok zeki ve anlayışlı olan Ayşe vâlidemiz sâyesinde, hanımlara âit fıkhî kâideler öğrenilmiş, Peygamberimiz’in vefâtından yaklaşık elli-altmış yıl sonraya kadar bu fıkhî meseleler birinci ağızdan Ashâb-ı Kirâma, onların hanım ve kızlarına, hattâ torunlarına ulaştırılmıştır. Efendimiz:

“Dininizin üçte birini Ayşe’nin evinden öğrenin!” (Deylemî, II, /) buyurmak sûretiyle bu hakîkate işâret etmiştir. Nitekim Peygamberimiz’den en çok hadîs rivâyet eden (Müksirûn) yedi şahıstan biri olan Hazret-i Ayşe, hadîs rivâyet etmiştir. Bunlardan ’ü hem Buhârî, hem de Müslim tarafından birlikte (müttefekun aleyh olarak) nakledilmiştir.

Hakîkaten, Hazret-i Ayşe vâlidemiz, Kur’ân-ı Kerîm’i, helâlleri, haramları, fıkhı, tıbbı, şiiri, Arap hikâyelerini, neseb ilmini çok iyi bilirdi. Ashâb-ı kirâm hangi konuda ihtilâfa düşse hemen ona mürâcaat ederdi. Hattâ ashâbın ileri gelenleri dahî çözemedikleri meselelerde ona danışırlardı.[1]

Nitekim Ebû Mûsâ (r.a.):

“Rivâyet edilen herhangi bir hadîste bir müşkilât görürsek onu Âişe’ye sorardık. Mutlakâ onda bunun bir açıklamasını bulurduk.” demektedir. (Tirmizî, Menâkıb, 62)

Ayrıca Resûlullâh Efendimiz, Hazret-i Ayşe vâlidemizle olan bu izdivâcı sâyesinde, dostluğu çok eskilere dayanan Hazret-i Ebûbekir ile bir de akrabâlık bağı tesis ederek yakınlığını perçinlemiştir.

Aynı minvâl üzere, Peygamber Efendimiz, Hazret-i Ömer’in kızı Hazret-i Hafsa ile hicrî üçüncü senede vukû bulan evliliğinde de bu akrabâlık bağını gözetmiştir. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, kocası Bedir’de yaralanıp sonra da şehîd olan kızı Hafsa’yı, sırasıyla Hazret-i Ebûbekir ve Hazret-i Osman’la nikâhlamak istemiş, fakat onların bu teklifi karşılıksız bırakmaları üzerine mahzûn olmuştu. Nihâyet hicretin üçüncü senesinde Peygamber Efendimiz, Hazret-i Hafsa’yla evlendi. Ve bu evlilik, eski dostların arasını da düzeltmiş oldu.

HZ. ZEYD EŞİNDEN NEDEN BOŞANDI?

Peygamber Efendimiz’in hicrî beşinci senede vukû bulan Hazret-i Zeynep ile izdivâcı ise en çok tartışılan, fakat pek çok hikmetleri bulunan bir evliliktir. Zîrâ Peygamber Efendimiz, halasının kızı olan Zeynep’i, -onun çok fazla gönlü olmamasına rağmen- âzatlı kölesi ve evlâtlığı Zeyd ile evlendirmiş ve böylece “zengin-fakir, asîl-köle” ayrımına son verdiğini, insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu, en yakınları vâsıtasıyla îlân etmiştir. Daha sonra bu evlilik, Zeynep vâlidemizin ve akrabâlarının ısrarlı muhâlefetleriyle dayanılmaz hâle gelmiştir. Kocası Zeyd’in (r.a.) Allâh Resûlü’ne yaptığı boşanma mürâcaatları da sonuçsuz kalmıştır. Ancak Zeyd (r.a.) bu hâle dayanamayarak, sonunda Zeynep’i (r.a.) boşamıştır.

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) EVLATLIĞININ EŞİYLE NEDEN EVLENDİ?

Müteâkip günlerde nâzil olan âyetlerle,[2] halasının kızı Zeynep’le Peygamber Efendimiz’in evlenmesi, Allâh tarafından emredilmiştir. Böylece Peygamberimiz câhiliye devrinin, “evlâtlığın eski hanımı ile evlenme yasağı”nı bu tatbîkâtıyla ortadan kaldırmış ve “öz evlât” ile “evlâtlık”ın birbirinden farklı olduğunu ortaya koymuştur.

Bu hâdise hakkında, “Hazret-i Peygamber, Zeynep’in güzelliğine hayran kalıp da onunla evlenmiştir.” şeklinde ileri geri ve cür’etkâr bir tavırla konuşanlar, şu hususları görmezden gelmektedirler:

Zeyneb, Peygamber Efendimiz’in halasının kızıdır. Çocukluğundan beri onu defâlarca görmüştür. Peygamber Efendimiz, Zeyd ile evlendirmeden önce evlilik teklif etse, Zeyneb vâlidemiz bunu seve seve kabûl ederdi ve evlenmesine de herhangi bir mânî yoktu. Fakat Hz. Peygamber, onu bizzat kendisi başka birisiyle evlendirmiş ve Zeyd’in boşanma taleplerini de defâlarca reddetmiştir.

Kısacası, bütün bu hâdiseler olacaktı ki, İslâm hukûkunun bâzı kâideleri Peygamber’in hayâtındaki tatbîkâtıyla teessüs etsin ve bunlara dâir şer’î bir mesned meydana gelsin.

Hayber’deki Yahûdî liderinin kızı Safiyye vâlidemiz ile evliliği ise Yahûdîlerle mevcut münâsebetleri -bir sıhriyet tesis etmek sûretiyle- düzeltmek içindir. Hicrî yedinci senede vukû bulan bu evlilik de siyâsî bir gâyeye matûftur. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, 4, )

Yine bir kabîle reisinin kızı olan Cüveyriye (r.a.) ile izdivâcı da binlerce harp esîrinin aynı anda hürriyete kavuşmasına ve bu vesîleyle hidâyetlerine sebeb olmuştur. (Ebû Dâvûd, Itk, 2)

Allâh Resûlü’nün Ebû Süfyân’ın kızı Ümmü Habîbe ile evliliğinde ise, bu cefâkâr mü’minenin taltîf edilmesi söz konusudur. Zîrâ Ümmü Habîbe (r.a.), kocası Habeşistan’da irtidâd ettiği ve kendisi çok zor şartlar altında kaldığı hâlde, dînini müdâfaa etmiş ve o sırada Mekke’nin lideri olan babası Ebû Süfyân’a, îman hassâsiyeti ve vakârından dolayı mürâcaat etmemişti. Peygamber Efendimiz kendisiyle evlenerek, onu himâyesiz bir hâlde ortada kalmaktan kurtarmıştı. Aynı zamanda bu evlilik sebebiyle, Mekke müşrikleriyle Müslümanlar arasındaki düşmanlık da azalmıştı. (el-Mümtehıne, 7; Vâhıdî, s. )

PEYGAMBER ZEVCESİ &#; MÜMİNLERİN ANNESİ

Allâh Resûlü, şehevî arzuları için evlenmiş olsaydı, Medîne’de Muhâcirler ile Ensâr’ın yetişmiş ve çok güzel kızları vardı. Herhangi bir Müslüman, kızını Hazret-i Peygamber’e vermeyi büyük bir şeref sayar, kızlar da “Peygamber zevcesi” ve “mü’minlerin annesi” olmaya can atarlardı. Fakat Resûl-i Ekrem Efendimiz bu yola hiç mürâcaat etmemiştir.

İşte bütün bu ve benzeri birçok dînî, ahlâkî, ictimâî ve siyasî sebeplerle ve bilhassa İslâm hukûkunda kadınları ilgilendiren hususlarda kâfî derecede bilgili, tecrübeli, yetişmiş insana olan ihtiyaç sebebiyle, Rasûl-i Ekrem, Cenâb-ı Hakk’ın izni ve emriyle birden çok hanımla evlenmiştir. Zîrâ bâzı fıkhî meselelerde yalnız bir kadının kanaati kifâyet etmeyebilirdi. Bütün iklim, zaman ve mekânları içine alacak olan İslâm’ın, kadın ve âile ile alâkalı hukuk anlayışı bir kişiden tam mânâsıyla bize kadar intikâl edemeyebilirdi. Üstelik o hanımın, Peygamber Efendimiz’den önce vefât etmeyeceği husûsunda da kimse teminat veremezdi. Bu ise, İslâm’da kadın hukûkunun tam mânâsıyla teşekkül edememiş olması mânâsına gelirdi.

Pek çok mesele vardır ki, hanımlar bunu erkeklere sormaktan utanıp hayâ ederler. Fakat bir hanım, aynı meseleyi bir başka hanıma rahatlıkla açabilir. Bu sebeple İslâm cemiyetinin her zaman, yetişmiş, bilgili, Müslüman hanımlara ihtiyâcı vardır. Acabâ bu hususlarda, Hz. Peygamber ile birlikte yaşamış, meseleleri bizzat O’ndan öğrenmiş ve O’nun iltifatkâr nazarlarına muhâtab olmuş zevcelerinden daha bilgili bir kadın düşünülebilir mi?

Bütün bunların ötesinde, onların tamâmı, yaşadıkları zühd ve takvâ hayatlarıyla da bizlere ve âile efrâdımıza en güzel bir örnek olmuşlardır.

“Resûlullâh’ın çok evliliği, şimdiki insanlar için bir örnek teşkil eder mi?” şeklinde bir suâl vârid olursa, buna şöyle cevap verilebilir:

Peygamber Efendimiz’in kendi şahsıyla alâkalı bâzı davranışları, ümmetine emsâl değildir. Çünkü O, bir dînin ilk mümessili, kurucusu, tatbîk edeni ve Allâh’ın elçisi olarak çok daha farklı bir mevkideydi. Bu yüzden diğer insanlardan farklı bir sûrette sâdece kendisine mahsus olarak her gece teheccüde kalkması farz kılınmış, birkaç gün iftar etmeden oruç tutmasına (savm-ı visâl) müsâade edilmiş, O ve âilesinin zekât kabûl etmesi yasaklanmıştır. Tamâmen dînî, ictimâî ve siyâsî sebeplerle yapmış olduğu, aynı anda dörtten fazla evlilikler de İslâm âlimlerinin ittifakla kabûl ettiklerine göre, ümmetine örnek teşkil etmez.

BİR KADINLA EVLENİN!

“Teaddüd-i zevcât”ın dînimiz açısından hükmüne gelince:

Evvelâ şunu ifâde etmek gerekir ki, çok evliliği İslâm başlatmamış, bu hususta mevcut olan bir düzeni, belli sınırlamalara tâbî tutarak ıslâh etmiştir. İslâm’dan evvel, evlilikte bir sayı tahdîdi yoktu. İslâm bunu temel kâide olarak “dört”le tahdîd etmiştir. Hanımlar arasında adâletin sağlanamayacağından korkulduğunda, “bir” hanımla evlenmenin daha iyi olduğunu bildirmiştir.[3]

İSLAM’DA NEDEN DÖRT KADINLA EVLİLİK VARDIR?

İkincisi, dört kadınla evlenmek, bütün mü’minler için bir “emir” değil, bâzı durumlarda tanınmış bir “izin”dir.[4] Bu, savaş, hastalık, sakatlık, uzun ayrılıklar, himâye vb. birçok sebep netîcesinde âilelerin parçalanmaması, kadınların sâhipsiz ve hâmîsiz kalmaması için tatbîk edilmektedir. Meselâ çocuk doğurmayan veya fizikî-biyolojik durumu müsâit olmayan bir kadınla evlenmiş olan bir kişi, o kadını boşamaksızın ikinci bir kadın daha alabilir. Böyle zarûretler devâm ettiği takdirde, âileler çoğaltılmakla berâber bu sayı da “dört” ile sınırlandırılmıştır. Böylece bir âilenin yıkılmasından doğacak maddî-mânevî zararlar asgarîye indirilmiştir.

Gerçekten, harp görmüş bir memlekette birden fazla evliliği teşvîk, azalan nüfûsun telâfîsi ve fuhşun önlenmesi için bir zarûret hâline gelebilir. Bunun misâlleri geçmişte görüldüğü gibi gelecekte de ortaya çıkabilir. İnsanlığın saâdet ve selâmetine medâr olacak esasları muhtevî bulunan İslâm’da, bu şekilde ârızî sebeplerin zuhûru hâlinde ârızî hükümlerin tatbîk imkânı, “ruhsat”lar yoluyla açılmış olmaktadır. Hayâtı rahatlatan ve tabiî seyrinde devâmını sağlayan bu kâide, sâdece evlilik için değil, her sahada geçerlidir.

İşte bu keyfiyet, İslâm’ın her zaman ve mekân için hayâtî zarûretleri karşılayabilecek bir vasıfta olduğunu göstermektedir.

ERKEKLERE YÜKLENEN VAZİFE

Birden fazla (dörde kadar) evlenen erkeklere de eşleri arasında “adâleti temin etme” vazîfesi yüklenmiştir. Aksi hâlde Allâh’ın azâbıyla îkaz edilmişlerdir. Nitekim âyet-i kerîmede:

وَاِنْ خِفْتُمْ اَلاَّ تُقْسِطُوا فِى الْيَتَامَى فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ فَاِنْ خِفْتُمْ اَلاَّ تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ اَدْنَى اَلاَّ تَعُولُوا

“Eğer, velîsi olduğunuz mal sâhibi yetim kızlarla evlenmekle onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz; şâyet aralarında adâletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sâhip olduğunuz câriye ile) yetinin. Adâletten ayrılmamak için bu daha elverişlidir.” (en-Nisâ, 3) buyrulmuştur.

Diğer bir âyet-i kerîmede de:

وَلَنْ تَسْتَطِيعُوا اَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلاَ تَمِيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ وَاِنْ تُصْلِحُوا وَتَتَّقُوا فَاِنَّ اللهَ كَانَ غَفُورًا رَحِيمًا

“Ne kadar gayret ederseniz edin, kadınlar arasında adâlete güç yetiremezsiniz. Binâenaleyh, birine büsbütün meyledip diğerini askıya alınmış gibi bırakmayınız. Eğer nefsinizi ıslâh eder, Allâh’tan korkup haksızlıktan sakınırsanız; hiç şüphesiz ki, Allâh Gafûr ve Rahîm’dir.” (en-Nisâ, ) buyrulmuştur.

Peygamber Efendimiz, de bir hadîs-i şerîflerinde:

“Bir erkeğin nikâhında iki kadın bulunur da, aralarında adâlet gözetmezse, kıyâmet gününde bir tarafı felçli olarak diriltilir.” buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce, Nikâh, 47)

Bununla birlikte erkeğin birden fazla evlenme hakkını kullanması, kadının nikâh esnâsında ileri süreceği şartla hudutlandırılabilir. Bu da kadınlara tanınmış bir haktır.[5]

FÜCUR NEDİR?

Yaratılıştaki ilâhî gâyeyi dikkate almadan sırf düz bir mantık ile bakıldığı takdirde, kadının da birden fazla kocasının olması mâkul görülse bile bu aslâ doğru değildir. Çünkü bu takdirde doğacak çocuğun nesebi ihtilâflı olur. Kime nisbet edilmesi lâzım geldiği bilinemez. Bu yüzden “fücûr” denilen bu evliliğe hiçbir dîn hattâ hiçbir lâ-dînî hukuk sistemi cevaz vermediği gibi İslâmiyet de vermez. Üstelik İslâm bu neseb tâyinindeki hassâsiyet dolayısıyla, boşanma olduğu takdirde, yeni bir evlilik için asgarî bir müddetle tahdit koyar. Bugünkü mer’î kanunların dikkate almadığı bu gerçek de, İslâm hukûkunun insan vâkıasını en doğru bir şekilde değerlendirip hükme bağladığının bir delîlidir.

Bütün bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda, İslâm’ın, hayâtın her safhasını ve her türlü durumunu düşünerek “teaddüd-i zevcât”a izin vermiş olmasının hikmeti anlaşılabilir. Gerçekten o sâdece sağlıklı olanların değil, yaşlı ve güçsüzlerin de dînidir. O sâdece normal ve rahat zamanların değil, bütün sıkıntılarıyla birlikte istisnâî ve zor zamanların da dînidir. O sâdece erkeğin değil, gözetilmesi gereken bütün haklarını ve ihtiyaçlarını koruyarak kadının da dînidir. Âilenin sebepsiz yere yıkılmasına, çoluk çocuğun sefâlet ve felâkete düşmesine göz yummayacak kadar ferdi ve cemiyeti düşünen, insanlığın iffet ve haysiyetini koruyan yegâne dîndir.

[1] Bkz. İbn-i Hacer, el-İsâbe, IV,

[2] Bkz. el-Ahzâb,

[3] Bkz. en-Nisâ, 3.

[4] Elmalılı Muhammed Hamdi Efendi bu hususu şöyle açıklar:

Birden fazla kadınla evlenmeye gelince: Bunun esas itibârıyla yalnız bir müsâade ve mübah kılmak olduğunda ve haksızlık etme endişesi bulunduğu takdirde mekruh olduğu husûsunda söylenecek bir söz yoktur. Bununla berâber âyet, birden fazla kadınla evlenmenin bâzı durumlarda mendub olduğunu ve hattâ vâcib olduğunu bildirmekten de uzak değildir ki, bunu da en fazla gerek erkekler ve gerek kadınlar için fuhuş ve zinâ tehlikesinin ortaya çıkacağı durumlarda aramak gerekir. (Hak Dîni Kur’ân Dili, II, )

/von Mehmet Cakir

‘Peygamber’in hanımları olarak iki gruptuk’

Güncelleme Tarihi:

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Oluşturulma Tarihi: Ağustos 20,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Hz. Muhammed, sıklıkla eşlerinin “Hangimizi daha çok seviyorsun?” sorusuna muhatap oldu; bu soru ailesinin mahrem dünyasına da kapı aralar. Siyer kaynakları, Mescid-i Nebi’nin Hz. Muhammed ve eşlerine ayrılan bölümünde iki grubun varlığından bahseder.

Haberin Devamı

HZ. MUHAMMED 25 yıl evli kaldığı Hz. Hatice’nin ölümünden kısa bir süre sonra yaşıtı Hz. Sevde ile evlendi; her ikisinin de 56 yaşlarında olduğu rivayet edilir. Hz. Muhammed, Hz. Sevde’yle evliliğinden yaklaşık 4 yıl sonra ikinci evliliğini Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Ayşe’yle yapar; bu evlilikle “çok eşlilik” dönemi başladı.

11 evlilik yaptı

Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa’yla, Hz. Hatice’nin ölümü sonrasındaki üçüncü evliliğini yaptı. Diğer eşleri ise sırasıyla şunlardır: “Zeyneb bint Huzeyme, Ümmü Seleme, Zeyneb bint Cahş, Cüveyriye bint Hâris, Reyhâne bint Zeyd, Safiyye bint Huyey, Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyan, Mâriye ve Meymûne bint Haris.” Hz. Muhammed yaşamı boyunca toplam 11 evlilik yaptı, vefat ettiğinde evli olduğu 9 kadın vardı.
İslam tarihçileri, Hz. Muhammed’in çok eşliliğiyle ilgili yüzlerce metin kaleme almıştır; bu metinlerde eşlerin sosyal, kültürel, dini ve etnik kimlikleri üzerinden Hz. Muhammed’in evlilik tercihleri açıklanır. Kimi evliliklerin “Koruma”, kiminin “Eşlerin mensup olduğu kabileleri İslam’a yaklaştırmak”, kiminin ise “Evlilik yoluyla dostluk ve akrabalıkların güçlendirilmesi” amacını taşıdığı belirtilir. Araştırmaların en dikkat çekici bölümleri arasında da Hz. Muhammed’in eşlerinin bir beşer olarak “Kıskançlıkları” ve bu kıskançlığın doğurduğu “Gruplaşma” vardır.

Bizler iki gruptuk

Bu gruplaşmanın önderleri ise Hz. Ayşe ve Ümmü Seleme’ydi. Ahmed bin Hammel “El Müsned” adlı eserinde bu gruplaşmayı Hz. Ayşe’nin ağzından şöyle aktarır: “Bizler Peygamber’in hanımları olarak iki gruptuk. Ben, Sevde, Hafsa, Safiye aynı gruptaydık. Zeynep, Ümmü Seleme ve diğerleri de öbür gruptaydı.” İslam tarihçileri Hz. Ayşe’nin bulunduğu grubun oluşumunu, ağırlıklı olarak “Kureyşli olmak, hicret etmiş olmak, Hz. Muhammed’in yakın arkadaşlarının kızı olmak” gibi nedenlerle açıklar ve bu nedenlerin bir “üstünlük” sebebi olarak kabul edildiğini vurgular. Ancak, Hz. Muhammed’in Hz. Ayşe’ye duyduğu özel sevgi; Hz. Ayşe’nin kendisini için taşıdığı “vahyi” anlamı, diğer eşlerine gönderdiği “Sadece Ayşe’nin evindeyken bana vahiy gelir” mesajıyla belirginleştirmesi de eşler arasındaki gruplaşmanın nedenlerinden biri olarak öne çıkar.

O’nun reddettikleri

Karşı grubun önderi olarak kabul edilen Ümmü Seleme, Hz. Muhammed’in, Zeyneb bint Huzeyme’nin ölümünden sonra evlendiği eşidir. Ki Ümmü Seleme, kocasının ölümü ardından Hz. Ayşe’nin babası Hz. Ebubekir’den ve Hz. Hafsa’nın babası Hz. Ömer’den aldığı evlilik tekliflerini reddetmiş biriydi ve Hz. Muhammed’in teklifini dahi hemen kabul etmemişti. Hz. Ayşe, Hz. Muhammed’in kendisinden sonra evlendiği Hz. Hafsa ile kısa sürede dost olmuş, Zeyneb b. Huzeyme’yi ise yaşlılığı ve hastalığı nedeniyle kendisine rakip olarak görmemişti. Hz. Muhammed’in Ümmü Seleme’yle evliliğiyle beraber dengeler değişti. Ancak Ümmü Seleme, ağırlıklı olarak önderi sayıldığı grubun içindeki eşlerin Hz. Ayşe’yle yaşadığı problemleri, Hz. Muhammed’e iletme sorumluluğunu üstlendi.

Güzellik ve eski dinler

Ümmü Seleme’nin önder ya da sözcülüğünü yaptığı grubun oluşumunda “güzellik” kadar, eşlerin “eski dinleri” de katkı verdi. Örneğin Hz. Ayşe ve Hz. Havsa, Yahudi asıllı Safiye’ye karşı, “Biz tüm Peygamber hanımları içinde en üstün olanlarız…” sözleriyle sataşmaları Hz. Muhammed’in tepkisi çekti. Tarihçiler şöyle aktarır: “Safiye, Hz. Peygamber’e, kendisine ‘Yahudi kızı’ dendiğini söyler. Hz. Muhammed, ‘Neden ona Harun’un ceddin, Musa’nın amcan, Muhammed’in de kocan olduğunu, bundan dolayı senin daha muteber olduğunu söylemedin’ karşılığını verir.

Meraklısı için tavsiye

Burada uzun uzadıya ayrıntısına girmediğimiz “iki ayrı grup” gerçeğiyle ilgili olarak meraklısı için Celaleddin Vatandaş’ın Pınar Yayınlarından çıkan “Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslam Daveti” adlı iki ciltlik çalışmanın “Aşk ve Kıskançlık” bölümüne bakılabilir.

Ramazan Sözlüğü

Haberin Devamı

ŞEVVAL orucunun hükmü nedir: Ramazan ayından sonra şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır. Peygamber Efendimiz (sav), “Kim Ramazan orucunu tutar ve ona şevval ayından altı gün ilave ederse, sanki yılın bütününde oruç tutmuş gibi olur” (Müslim, “Sıyam”, 24; Tirmizî, “Savm”, 53) buyurarak şevval ayında altı gün oruç tutmayı teşvik etmiştir. Bu oruç ardarda tutulabileceği gibi, ara verilerek de tutulabilir.

Konulu Hadis Projesi:

Haberin Devamı

Sabır, acının düştüğü ilk anda gerekir

ALLAH’ın Elçisi bir gün Medine’de bazı sahabilerle birlikte dolaşırken, kaybettiği çocuğunun kabri başında ağlayıp sızlamakta olan bir kadına rastladı. Evlat acısına yüreği dayanamayan kadıncağızın bu halini gören Efendimiz (sav) ona, “Allah’tan sakın ve sabret” dedi. Kederinden onun peygamber olduğunu fark edememiş olmalı ki kadın, “Hadi ordan, benim başıma gelen senin başına gelmemiştir ki (böyle konuşuyorsun)!” dedi. Bir müddet sonra bu kısa diyaloğa tanık olan sahabilerden biri kadına onun Allah’ın resûlü olduğunu söyleyince, ölüm acısı gibi bir şey çöküverdi kadının içine. Bu durumu düzeltmeye karar veren kederli anne özür beyanında bulunmak üzere Peygamber’in kapısına dayandı. Kadının, “kusurumu bağışla, Allah’ın elçisi olduğunu bilemedim” mazeretine Rasulullah(s.a.v.) şu karşılığı verdi: “Sabır, acının düştüğü ilk anda gerekir.” (Müslim, Cenaiz, 15, no: )

Haberin Devamı

Hazırlayan: Dr. Mahmut Demir/ Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

ESMA-İ HÜSNA

el-AZİM: “O, yücedir, uludur.” (Bakara, 2/) Sözlükte büyük, ulu anlamına gelen “el-Azîm” ismi, Allah’ın izzet ve celalinin, gücü ve şanının büyüklüğünü, azamet ve kibriya sahibi olduğunu ifade eder. Allah, her şeyden büyüktür. O’ndan büyük hiçbir şey yoktur. Rabbimizi her şeyden ulu bilmemiz ve O’nu her zaman yüceltmemiz gerekir. Peygamberimizin yaptığı gibi “Halîm ve azîm Allah’tan başka ilâh yoktur. Ulu arşın Rabbi Allah’tan başka ilâh yoktur. Değerli arşın Rabbi, yerin Rabbi ve göklerin Rabbi Allah’tan başka ilâh yoktur” (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Nuut, 8. IV, ) cümleleriyle O’nu daima yüceltmeliyiz.

Haberin Devamı

Hazırlayan Doç. Dr. İsmail Karagöz

İbadette ihlâs
Dr. Hüseyin Karapınar

SÖZLÜKTE tapınmak, kulluk, boyun eğmek gibi anlamlara gelen ibadet, dini bir terim olarak; Kulun Allaha olan sevgi ve saygısını göstermek, onun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yaptığı bütün davranışlardır. Genel anlamda ibadet, yolda insanların ayağına takılacak bir şeyi alıp kenara atmaktan, bir yetimin başını okşamaktan, Allah için canı ve malı feda etmeye kadar, Allah’ın razı olduğu her şeydir. İbadet, insanın yaratılış amacıdır (Zâriyat, 51/56).
Sözlükte, bir şeyi içine karışan ve değerini düşüren şeylerden arındırmak, samimi ve içten davranmak anlamlarına gelen ihlâs da, dini terminolojide, ibadetleri gösterişten ve dünyevi kaygılardan arındırıp, sadece Allah için yapmak demektir. İhlasın zıddı riya, süm’a (yapılan iyiliği öğünme vesilesi yapmak) ve nifaktır. Bu tanımlara göre ibadette ihlas: Kulun Allah’a karşı görevlerini başka bir amaç gütmeksizin, sadece O emrettiği için ve O’nun rızasını kazanmak amacıyla yapmasıdır. Dinimiz ihlâsa o kadar hassas yaklaşmış ki, İslam âlimleri bir manifaturacının kumaş topunu açarken, insanlara duyurmak amacıyla seslice besmele çekmesi halinde o kazancın haram olacağına hükmetmişlerdir.
Hz. Peygamber; “Dinin Allah’a, kitabına, rasulün’e, Müslümanların idarecilerine ve tüm Müslümanlara samimiyet” olduğunu bildirmiştir (Müslim, İman, 94). Müslüman, hayatın her alanında; inancında, sevgisinde, saygısında ve davranışlarında ihlâslı, samimi olmalıdır.
İslam, inançta tek tanrı inancını temel ilke kabul ettiği gibi, ibadetine de Allah’tan başkasını ortak edinmemeyi, ibadeti sırf Allah rızası için ona tahsis etmeyi temel ilke edinmiştir.
Hz. Peygamber’in haber verdiği bir kutsi hadiste Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ben, şirk konusunda kendisine ortak koşulanların en uzak (ve en yüce) olanıyım. Her kim bir amel işler de benimle birlikte başkasını ona ortak ederse, onu ortak ettiği şeyle baş başa bırakırım.” (Müslim, Züht ve Rekaik, 46)
İbadette amaç dünyalık elde etmek, insanlar tarafından beğenilmek, insanların güvenini kazanmak, maddi çıkar sağlamak vb. şeyler olursa bunların hepsi, amelde Allaha ortak koşmak olur. Allah Teala şu ayeti ile hem peygamberine hem de onun şahsında tüm Müslümanlara dini sırf Allaha halis kılarak ibadet emretmiştir: “(Ey Rasulüm!) de ki; şüphesiz ben, dini yalnızca kendisine halis kılarak, Allaha ibadet etmekle emrolundum” (Zümer, 39/11).
Namazların her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresindeki, “başkasına değil, sadece sana kulluk ederiz, sadece senden yardım isteriz” (Fatiha, 1/5) anlamındaki ayet, ibadetlerimizde ihlâsın gereğini, ibadette Allah rızasından başka bir amacın olamayacağını vurgulu bir şekilde ifade etmektedir. Başka bir ayetin meali de şu şekildedir: “ Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş (Salih amel) yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın” (Kehf, 18/). Tüm yaşantısında dürüstlük ve samimiyet timsali olan Hz. Peygamber de ümmetine ihlâsı tavsiye etmiş, ihlâstan yoksun olan amellerin Allah katında değerinin olmadığını belirtmiştir. Ebu Ümâme el-Bâhılî’nin anlattığına göre efendimiz; üç kez tekrarlanarak sorulan “ şöhret ve ganimet elde etmek amacıyla savaşan birisi için ne dersiniz?” sorusuna; “Onun için hiçbir şey yoktur” cevabını vermiş ve “Allah ancak ihlâsla ve kendi rızası için yapılan amelleri kabul eder” buyurmuştur (Nesai, Cihad, 24).
Bir işe tek ücret verilir. Dünyalık bir menfaat sağlamak için ibadet eden kişi, ibadetinin karşılığını niyetine göre almıştır. Artık onun öbür dünyada alacağı bir şey kalmamıştır. “Ameller niyetlere göredir. Her insan için yaptığı şeyde niyetinin karşılığı vardır…” buyurmaktadır. (Buhari, Bed’u’l-vahy, 1) hadisi bunun açık ifadesidir. Demek oluyor ki, ibadette niyet ve maksat Allah’ın rızasını kazanmak olmalıdır. Allahın rızasını kazanmaya yönelik olmayan veya Allah rızası gözetilmekle birlikte başka amaçlar da güdülerek yapılan ibadetler hiçbir sevap kazandırmaz. Hz. Peygamber başka bir hadisinde de şöyle buyurmuştur: ”Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan, ihlâslı bir şekilde, O’nun birliğine inanarak, O’na ibadet ederek, namazı dosdoğru kılarak ve zekâtı vererek dünyadan ayrılan kişi, Allah kendisinden razı olduğu halde ölür” (İbn Mace, Süne, 9). Yazımızı Hz. Peygamberin bir duasıyla bitirelim: “Ey Rabbimiz ve her şeyin rabbi olan Allahım! Beni ve ailemi dünya ve ahrette her an sana ihlâsla bağlı kıl” (Ebu Davud, vitr, 25).

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir