Paylaş
Post Empresyonizm Akımı, ve yılları arasında son empresyonist sergiden fovizm’in doğuşuna kadar kabaca gelişen Fransız sanat hareketidir. Post empresyonizm, empresyonistlerin ışığın ve rengin doğal tasvirine olan ilgisine karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
Soyut niteliklere ya da sembolik içeriğe yaptığı geniş ölçüde vurgusu nedeniyle, post empresyonizm, neo empresyonizm, sembolizm, cloisonnizm, Pont-Aven okulu ve sentetizm ile sonraki empresyonistlerin çalışmalarını kapsamaktadır.
Bu hareketin öncüleri Paul Cézanne (post empresyonizmin babası olarak bilinir), Paul Gauguin, Vincent van Gogh, ve Georges Seurat’tır. Post-Empresyonizm terimi ilk olarak da sanat eleştirmeni Roger Fry tarafından kullanılmıştır.
Eleştirmen Frank Rutter, 15 Ekim tarihli Art News gazetesinde yayınlanan Salon dAutomne sergisinin bir incelemesinde, Othon Frieszı post empresyonist lider olarak nitelendirmiştir.
Üç hafta sonra, Roger Fry, daki Manet ve post empresyonistler sergisini hazırlarken bu terimi yeniden kullanmış ve Manetten bu yana Fransız sanatının gelişimi olarak tanımlamıştır. Post empresyonistler, sınırlarını reddederken empresyonizmi genişlettiler.
Canlı renkler, çoğu kez kalın boya uygulaması ve gerçek hayat konularını kullanmaya devam ettiler. Ancak, geometrik formları vurgulamaya, dışavurumcu etki için şekli bozmaya ve doğal olmayan veya keyfi renk kullanmaya daha eğilimlilerdi.
Post empresyonistler, konuların önemsizliği ve empresyonist resimlerdeki yapı kaybı gibi hissettikleri şeyden memnun değillerdi, yine de önlerinde uzanan yol konusunda anlaşmaya varamamışlardı. Georges Seurat ve takipçileri, küçük renkli noktaların sistematik kullanımı olan pointilizm (noktacılık) ile ilgilendiler. Paul Cézanne, resmin bir düzen ve yapı fikrini restore etmek ve empresyonizm kavramını, müzelerin sanatı gibi sağlam ve dayanıklı bir şey yapmak için yola koyuldu.
Empresyonizmin doygun renklerini korurken nesneleri temel şekillerine indirgeyerek bunu başardı. Empresyonist Camille Pissarro, lerin ortaları ile ların başları arasında neo empresyonist fikirleri denedi. Romantik ekspresyonizm olarak adlandırdığı şeyden hoşnut olmayarak yaşamının son on yılında daha saf bir empresyonizme dönmeden önce bilimsel empresyonizm olarak adlandırdığı pointilizmi (noktacılık) araştırdı.
Vincent van Gogh, hislerini ve zihnini ifade etmek için renk ve enerjik dönen fırça darbeleri kullanmıştır. Sıklıkla, birlikte sergi açmalarına rağmen, post empresyonist sanatçılar tutarlı bir hareketle ilgili olarak anlaşmaya varamamıştır. Yine de, bütün bu sanatçıların çalışmalarında, harmoni ve yapısal düzenlemenin soyut kaygıları, natüralizme göre öncelik kazanmıştır. Seurat gibi sanatçılar renk ve kompozisyona özenle bilimsel bir yaklaşımı benimsemiştir. yüzyılın başlarında daha genç ressamlar, coğrafi olarak farklı bölgelerde ve post empresyonizmden koparak, Fovizm ve Kübizm gibi çeşitli biçimsel akımlara yöneldiler.
Empresyonizm ve post empresyonizm arasındaki fark için; empresyonizm
Arkas Koleksiyonu’na kazandırılan başta Fransız olmak üzere Paris’ten Avrupa’ya yayılan birçok sanatçının Post-Empresyonist eserleri , 18 Şubat’dan beri sergileniyorken, kapanmasına 3 gün kala nihayet bugün izleme şansı bulabildim. Alsancaktaki Arkas Sanat Merkezinin özenli sergi salonları keyifli bir resim izleme ortamı yaratmışken, Arkas Sanat Direktörü Bayan rehberin pek çok ayrıntılı açıklamaları ` oldu doğrusu!
Sergi girişinde takdim edilen broşürdeki bilgileri veriyorum:
“ yüzyılın ikinci yarısında, modern anlayışla şekillendirilen şehirlerin ilk örneklerinden olan Paris, sunduğu sosyal ve entelektüel ortam ile geleneksel resim anlayışının çizdiği sınırların dışına çıkmayı hedeflemiş cesur sanatçıların ilham ve etkileşim merkezi oldu. Resmin ifade biçimlerini zenginleştirme çabasına ivme kazandıran Empresyonist kuşağın Fransız resim sanatına ulaştırdığı yeni hareket Post-Empresyonistler’in başlangıç noktası oldu.
’lerden ’lerin ilk çeyreğine uzanan süreçte, sanatsal belleklerini bilim-felsefe-edebiyat dünyasının güncel fikirleriyle besleyen genç ressamlar, kişisel ve benzersiz bir tarz arayış içinde, ruh ve düşünce dünyalarını desen ve renklerle yansıtmanın birbirinden farklı yöntemlerini geliştirdiler. Ortak dertleri, resmi kendilerinden önceki nesillerde kemikleşmiş olan dış dünyayı objektif gerçekliğe en sadık şekilde resmetme eğilimden koparmak ve sanatçının yaratım sürecinde duyum ve düşüncelerini ön plana çıkarmak oldu. Amaç; iç dünyasında yarattığı gerçekliği, kısacası kişisel bakış açısını, tuvale yansıtmaktı.
Özellikle Cezanne, Van Gogh, Gauguin ve Seurat’ın perspektif, renk, doku ve form gibi resmin temel ögelerinin nasıl kurgulanması gerektiğine dair teorileri bu yeni kuşak sanatçıların temel başvuru kaynağı oldu. Metot ve yaklaşım anlamında birbirinden farklı rotalar da ilerleyen sanatçılar Pont-Aven Okulu, Nabilet gibi toplulukları ve Divizyonizm, Konturculuk, İntimizm, Fovizm, Kübizm gibi akımları oluşturdular. Teorileri ve pratikteki uygulamaları yüzyıl modern sanatının şekillenmesinde etkili oldu.
Arkas Koleksiyonu’na yıllara yayılan titiz bir araştırma, büyük gayret ve yatırımlarla kazandırılan Post-Empresyonist eserler sadece Fransız ressamları değil, Paris’ten yayılan fikirlerin etkisi ile modernist yaklaşımı benimseyen ve bunu kendi kültürel ögeleri ile harmanlayan pek çok Avrupalı sanatçıyı da temsil ediyor. Louis Arquetin, Maxime Maufra, Theo van Rysseberghe, Paul Serusier, Suzanne Valadon, Edouard Vuillard, Leo Putz, Lois Valtat, Maurice de Vlaminck, Gustave Caillebotte, Andre Derain, Georges Braque ve Andre Lhote ziyaretçilerin yaptıklarını görme imkanı bulacakları sanatçılardan sadece birkaç tanesi.”
ARKAS Post-Empresyonizm Sergisi’nin sergilendiği Sanat Merkezi salonlarından biri Napolyon Bonapart’a ait bazı eser ve objelere tahsis edilmiş. Sergiyi gezerken bu duruma bir anlam verememiş ve Rehber’e Bonaparte ile Post-Empresyonizm arasında nasıl bir ilişki olduğunu sormuştum. “Yok” dedi Rehber; ve ekledi: “ Bay Arkas bir Napolyon hayranıdır, bu nedenle bu oda tahsis edildi. Sergiyi gezenler kapalı odayı merak ettikleri için kapısını açık tutuyoruz!” Ben de Fransız İmparator’un odasında çektiğim fotoğrafları sergi fotoğraflarını sunduğum albümün sonuna ekledim!
Sergide beğendiğim resimlerin tek tek fotoğraflarını çektim, diğerlerini de salon manzarası olarak aldım. Bu fotoğrafları binada sergiyi gezindiğim sıra ile aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Not: Aşağıdaki fotoğrafları herhangi birine tıklayıp, açılan penceredeki veya klavyeniz üzerindeki ok işaretleri yönünde izleyebilirsiniz.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Eylül sergi programı “ARKAS Koleksiyonunda Post-Empresyonizm” sergisi ile açılıyor.
ARKAS Koleksiyonunda Post-Empresyonizm
Tarih:13 Eylül-6 Kasım
Yer: Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi Beş Kubbe Salonu
Yenilikçi yaklaşımlarıyla, klasik resim anlayışından yüzyıl modern resim anlayışına geçişin kilit figürlerinden olan Post-Empresyonistler, Arkas Koleksiyonu’ndan bir seçki ile eylül ayında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliği ile İstanbullu sanatseverlerle buluşacak.
13 Eylül-6 Kasım tarihleri arasında Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi Beş Kubbe Salonu’nda yer alacak bu sergi, Arkas Koleksiyonu’na yıllara yayılan titiz bir araştırma, büyük gayret ve yatırımlarla kazandırılan Fransız ressamların yanı sıra Paris’ten yayılan fikirlerin etkisiyle modernist yaklaşımı benimseyen ve bunu kendi kültürel öğeleriyle harmanlayan pek çok Avrupalı sanatçıyı da bünyesinde barındırmaktadır.
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden 48 sanatçı ve eserin yer aldığı sergi, İstanbullu sanatseverlerin kolaylıkla ulaşamayacakları eserleri bir araya getirmesi ve Türkiye’de Post-Empresyonizm üzerine açılan en kapsamlı sergi olması bakımından büyük önem taşıyor. Pierre-Auguste Renoir, Louis Anquetin, Maxime Maufra, Theo van Rysselberghe, Paul Serusier, Suzanne Valadon, Edouard Vuillard, Leo Putz, Louis Valtat, Maurice de Vlaminck, Kees Van Dongen, André Derain, George Braque ve André Lhote ziyaretçilerin yapıtlarını görme imkânı bulacakları sanatçılardan sadece birkaçı.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi:
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi kökeni Sanayi-i Nefise Mektebi’ne dayanan yıllık köklü bir sanat eğitim kurumudur. Üniversitenin adı bu gün değişmiş olsa da mensupları ve öğrencileri nezdinde hala İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olarak nitelendirilir ve kendisini AKADEMİ diye tanımlar. Dünyanın saygın sanat kurumları gibi köklü değerlerine sadık kalmayı bilmiş, genişleyen eğitim disiplinleriyle yaratıcılığı destekleyen çağdaş eğitim öğretim programlarıyla öncü niteliğini korumayı başarmıştır. Ülkemizde kültür ve sanat hayatını kurumsal olarak başlatmanın yanında ülkemizin ilk resim heykel müzesine, ilk film arşivine sahip olan üniversitenin asli görevlerinden biri de kültürel ve sanatsal etkinlikler yapmak, bu tür etkinliklere destek vermek, bu alandaki önemli organizasyonların paydaşı olmaktır.
LikeLoading