American
3 Kafadar
Pale Ale - American
Amerikan kraft bira devriminin temel taşı olan American Pale Ale, 3 Kafadar'ın elinden "American" adı ile hayat buluyor. % Amerikan şerbetçi otlarının Read More
Amerikan kraft bira devriminin temel taşı olan American Pale Ale, 3 Kafadar'ın elinden "American" adı ile hayat buluyor. % Amerikan şerbetçi otlarının cömertçe kullanıldığı ve her yudumda parladığı bu bira, kızıl kehribar rengine sahip.
5,5% alkol oranı ile günün her saatinde keyifle içilebilecek bir Ale olan American, 3 Kafadar'ın piyasadaki beşinci birası.
With its reddish amber color, "American", named after the legendary style of American Pale Ales, the setting stone of the American Craft Beer Revolution, is brewed with % US grown hops which radiate through every sip.
This quaffable % ABV Ale can be enjoyed all day, every day. Read Less
% ABV
38 IBU
Ratings
Last Seen 06/22
Evde geçirdiğimiz günlerde, her gün dışarıda yemek yiyenlerimizin bile sıkı bir mutfak maratonu olduğu dönemde, Bu hamaratlığımız restoranları nasıl etkileyecek? diye düşünmüştüm. Çünkü hepimiz öyle ya da böyle kendi karnımızı doyurmayı, şimdiye kadar dışarıda yediklerimizin büyük bir kısmını evde hazırlamayı öğrenmiştik.
Bendeki ve benim yakın arkadaşlarımdaki etkisi şöyle oldu: Eskiden zincir cafelerde veya alelade restoranlarda oturup karnımızı doyurduğumuz olurdu. Artık dışarıda yemek yemeye gidiyorsak, evde hazırlayamayacağımız şeyler yemeyi veya gerçekten standart üzeri olup, lezzetiyle bizi şaşırtacak Çok iyi be! dedirtecek iyi restoranlara gitmeyi tercih ediyoruz. Daha seçiciyiz.
Bu seçiciliğe uygun, İstanbulda son zamanlarda gittiğim ve gerçekten çok mutlu kalktığım yerleri sizle de paylaşmak istiyorum.
1- Hodan İstanbul:
İstanbulda Taksimin hip olduğu dönemlerde sokakta vakit geçirmiş olan herkesin mutlaka ama mutlaka bir şekilde yolunu düşürdüğü Cezayir Restoranı hatırlarsınız diye düşünüyorum. Ki benim o dönemlerden ilham alarak yazdığım Aşk Peşinde Masallar romanımınHaklı değil, mutlu olmak istiyorum. başlıklı bölümün de arka fonu burasıydı.
Hodan, Cezayir Restoranın yerine, Cezayir Suitsin bahçesine konumlanmış. Adını, Anadoluda yaygın kullanılan ve bir zamanlar askerlere cesaret vermesi için yedirildiği rivayet edilen bir ottan alıyor. Geleneksel Anadolu damak tadını esas alan şaşırtıcı bir menüsü var. Arkasındaki isim Çiğdem Seferoğlu.
Örneğin pirpirim ekşisi, Antepte etlerin yanında servis edilen domates, biber, salatalık ve soğanın oldukça ince kıyılarak hazırlandığı salata. Oralarda hava sıcakken salatanın içine buz atılmasından ilham almışlar, ancak buzun eriyince salatayı sulandırıp sosunu azaltmasını engellemek için içine buz değil, vişne sorbe atmışlar. Müthiş bir fikir, müthiş bir lezzet.
Kızarmış, üzerinde bezelye ile servis edilen enginar, şimdiden Hodanın meşhur enginarı olmuş ve her masada talep edilen lezzetlerden biri.
Ballı bademli eritme peynir, Brie peynirini pek sevmeyen beni bile, müthiş lezzet karması ile tavladı.
Bahçesine kurulmuş taş fırından ise, lahmacun inceliğinde pideler çıkıyor, isimleri çıtır.
Yemeklerimiz bittikten sonra, tatlı seçimi aşamasına geçtiğimizde canımız tiramisu çekti, ama Çok mu klasik olur, daha farklı bir şey mi söylesek? diye tereddüt ettik. O sırada bize servis yapan kişi seçimimizi destekleyince çok da sorgulamadık. Ve masaya gelen şey, aklımızı başımızdan aldı. Bol Antep fıstığı ile uyarlanmış alıştığımızdan bambaşka olan tiramisu uzun zamandır yediğim en iyi tatlıydı.
Kokteyllerden de Leylayı şiddetle tavsiye ederim. Geleneksel damak tadından çok uzaklaşmadan şaşırmak istiyorsanız Hodan çok iyi bir adres.
2- Sunanın Yeri:
Yıllardır olduğu yerde, hep aynı kaliteli çizgisinde olsa da, her gittiğimde Burası neresi Sezen? sorularına maruz kaldığım için, hala keşfetmeyenler olmasına şaşırdığım bir adres burası.
Kandilli İskelesinin hemen yanında, sokağın üzerinde, denizin dibinde kurulmuş masalarla, muazzam güzel bir manzarası olan, bence İstanbulda rakı balık yapılacak en güzel adres.
İstanbuldaki en lezzetli fava (içine patates karıştırılmadan, yumuşamadan, tam kıvamında hazırlanmış) ve kalamar tava burada. Cips gibi ağza atmalık gümüş balıkları eşliğinde rakı kadehlerini tokuşturarak günü batırdığınızda, İstanbulun ne kadar harika bir şehir olduğunu tekrar ve tekrar hatırlıyorsunuz.
Bence İstanbulun kalabalığından, trafiğinden filan söylenmeye başlayınca insan, buraya gidip bir günü batırmalı.
3- Pirimitif Birahane
Burak Zaferin mekanlarını ben Küçükarmutludaki Lokanta Armuttan beri takipteyim. Primitif Sokak Yemekleri de canım hamburger ve türevlerini çektikçe Madem vücuduma sağlam bir kalori alacağım, en lezzetlisinden alayım. diyerek yolumu düşürdüğüm adreslerden.
Babam da tam bir biergartencıdır. Yıllar önce New Yorkta günlerce onu en etkileneceğini düşündüğüm mekanlarda, en havalı restoranlarda gezdirmiştim; en beğendiği yer Boorklyndeki bir bira bahçesi olmuştu. Şimdi San Francisco planları yaptığımız bu günlerde de ben Meksika, Peru, Japon restoranlarını radarıma alırken, o bir Belçika birahanesini gözüne kestirmiş, Ben burada takılırım, siz ne isterseniz yiyin. diyor. Çok gülüyorum bu duruma, Baba o zaman Belçikaya gidelim. Hem daha kolay, hem daha ucuz olur. diye takılıyorum ona.
Bu yüzden Primitifin Modaya birahane açtığını duyunca, burayı tabii ki onunla denedim.
Genel tarzı o uzun sıra masalı bira bahçeleri gibi olmasa da, bol yeşillikli bir bahçeye atılmış masaları ve fıçı bira seçenekleri ile aradığımız ortamı sunuyor.
Aptal tavuk isimli tavuklu burgerı ve sosislisi gerçekten çok lezzetli. Bira severler için atlanmaması gereken adreslerden.
4- Fikret Yılmaz Ocakbaşı
Bir Adanalı olarak kebap kırmızı çizgim. İstanbulda kebap yok, o yedikleriniz uzun köfte. ukalalığıma beni kebapçıya götürmeye kalkan herkes şahit olmuştur. İstanbulda defalarca, masaya gelen kebaptaki erimemiş beyaz yağları daha çatalımı değdirmeden görüp, Ben bunu yemem. Çiğ köfte filan var mı? sorumla sinirleri hoplattığım seferler de hiç az değildir.
Eski patronum bizi sık sık Leventteki meşhur kebapçılara yemeğe götürdüğünde, ben bu ukala tavrımdan asla vazgeçmediğinde en sonunda bir gün bunu ispat etmek için birlikte kalkıp Adanaya kebap yemeye gitmiştik. Daha kebaba bile geçmeden, sabah kahvaltısı için yediğimiz ciğerde hakkımı teslim etmişti.
İnanılmaz lezzetli bir humus yaptığı için damak tadına güvendiğim Adanalı bir arkadaşım Ben sana gerçekten kebap yedireceğim İstanbulda. dediğinde heyecanlanmıştım. Bu heyecanımın üzerinden tam bir yıl geçtikten sonra, sonunda Fikret Yılmaz Ocakbaşına gittik.
Mecidiyeköy taraflarında, oldukça şık dekore edilmiş, geniş bahçesi olan bir mekan burası. Mezeler gerçekten bizim yörelerin usulü, özellikle minicik hazırlanmış sarımsaklı bulgur köftesine bayıldım. Yine bizim kebapçılar usulü, minicik lahmacun ve peynirli pideler de lezizdi.
Kebap, alıştığımdan daha yassı bir formatta olsa da, tadı gerçekten çok güzeldi. Hatta o kadar ki, ilk çatalımı mızmızca attığım andan sonra, gözlerim büyüyerek, Sen anlatmaya devam et. diye onu lafa tutarak tamamını yememe kahkahalarla güldük.
Bir de burada, kaski diye bir spesyal var. Bir nevi lokum. Onu da denemenizi tavsiye ederim.
Biz yemeklere ve sohbete o kadar keyifle dalmışız ki, ben hiç fotoğraf çekmemişim. Instagram hesabı için tık!
İstanbulda kebap yiyecekseniz, burada yiyin.
Lezzetle kalın!
BeğenYükleniyor