prof dr ayla gülekon özgeçmişi / Prof. Dr. İSMAİL CAN PELİN - Başkent Üniversitesi

Prof Dr Ayla Gülekon Özgeçmişi

prof dr ayla gülekon özgeçmişi

Prof. Dr. Ayla Gülekon kimdir? &#; Muayenehane Randevu

Prof. Dr. Ayla Gülekon kimdir?, Prof. Dr. Ayla Gülekon Muayenehane Telefon Numarası kaçtır?, Prof. Dr. Ayla Gülekon yorumları, Dermatoloji &#; Ankara ilimizde hizmet veren kıymetli doktorumuz Prof. Dr. Ayla Gülekon hakkında bilgi vermek için sizlere detaylı bir yazı hazırladık.. Ayrıca sitemizde Prof. Dr.Ayla Gülekon yorumlarını da bulabilirsiniz.

Ayla Gülekon Kimdir?

Prof. Dr. Ayla Gülekon, Dermatoloji alanlarında faaliyet göstermektedir. Ayla Gülekon, kariyerine hangi hastanede devam etmekte ve iletişim bilgilerine bu sayfadan ulaşabilirsiniz.


Prof. Dr. Ayla Gülekon kimdir , telefon numarası nedir?

Prof. Dr. A Gülekon ile iletişime geçebileceğiniz numara şu an için seafoodplus.info’da yayınlanmamaktadır. Kendisine bir mesaj göndererek güncel iletişim bilgisini ve telefon numarasını öğrenebilirsiniz.



Prof. Dr. Ayla Gülekon için nasıl randevu alabilirim?

Prof. Dr. A Gülekon şu an için online randevu talebi kabul etmiyor. Kendisine mesaj göndererek randevu talebinizi iletebilirsiniz.



Prof. Dr. Ayla Gülekon nerede çalışıyor, iletişim bilgileri nedir?

Prof. Dr. Ayla Gülekon Gazi Hastanesi bünyesinde hasta/danışan kabul ediyor.



Prof. Dr. Ayla Gülekon hangi uzmanlık alanında hizmet vermekte?

Prof. Dr. Ayla Gülekon Dermatoloji, uzmanıdır. Laser epilasyon, Saçta kepek, Prp nasıl tedavi edileceği, Mezoterapi, Karbon peeling alanlarında hizmet vermekte ve Aşırı Kıllanma, Punch Biyopsi, Saç tedavileri, Ozon Tedavisi, Livedo Retikülaris hastalıkları hususunda çalışıyor.



Prof. Dr. Ayla Gülekon için muayene ücreti nedir?
Türkiye’de görev yapan doktorların muayene fiyatları sağlık regülasyonları sebebiyle yayınlanamamaktadır. Prof. Dr. Ayla Gülekon muayene fiyatını öğrenmek istiyorsanız kendisine mesaj gönderebilir yahut profilinde bulunan telefon aracılığı ile irtibata geçebilirsiniz.


Prof. Dr. Ayla Gülekon hakkındaki şikayetlere nasıl ulaşabilirim?
Prof. Dr. A Gülekon ile alakalı doğrudan şikayetler seafoodplus.info’da yer almamaktadır. seafoodplus.info yalnızca hastalar/danışanlar aracılığıyla yazılan olumlu/olumsuz yorumlara/görüşlere yer vermektedir.


Prof. Dr. Ayla Gülekon hakkındaki hasta yorumlarını okumak ve yeni yorum yazmak istiyorum. Nasıl yapabilirim?
Prof. Dr. A Gülekon hakkında yorum/görüş yazmak için seafoodplus.info profilinde bulunan “değerlendir” butonuna tıklayıp uzman hakkındaki tecrübenizi paylaşabilirsiniz. Sistem bilgi doğrulaması için sizden üye girişi yahut facebook ile giriş talep edecektir.

Aşırı Kıllanma, Punch Biyopsi, Saç tedavileri

Prof. Dr. Ayla Gülekon İlgilendiği Hastalıklar

  • Aşırı Kıllanma 
  • Punch Biyopsi 
  • Saç tedavileri 
  • Ozon Tedavisi 
  • Livedo Retikülaris   

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Uyguladığı Tedaviler

  • Laser epilasyon
  • Saçta kepek
  • Prp nasıl tedavi edileceği
  • Mezoterapi
  • Karbon peeling  

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Diploma Aldığı Kurum

    ANKARA ÜNİVERSİTESİ

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Uzmanlık Aldığı Kurum

    GAZI ÜNIVERSITESI

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Aldığı Ödüller

    YAYINLAR

  • Aşırı Kıllanma
  • Punch Biyopsi
  • Saç tedavileri
  • Ozon Tedavisi
  • Livedo Retikülaris

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Doktorun Muayenehane Adresi:

    Emniyet Mah. Mevlana Blv. (Konya Yolu) 
    Yenimahalle, Ankara

    Gazi Hastanesi

    Prof. Dr. Ayla Gülekon instagram: Eklenmedi

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Facebook: Eklenmedi

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Whatsapp: Eklenmedi

    Prof. Dr. Ayla Gülekon Telefon Numarası: Telefon Eklenmedi

    Siz de sitemizde yerinizi alın!

    Doktor, diyetisyen yahut psikolog musunuz? Hemen siz de üye olun ve meslektaşlarınızın arasına katılın. Yılda 40 milyon internet kullanıcısı ihtiyaç duydukları uzman bilgilerine bu sayfalar aracılığıyla ulaşıyor.

    Doktor Üyeliği >

  • 1 TAM METİN BİLDİRİ VE PROGRAM KİTABI

    2 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY KURULLAR ONURSAL BAŞKANLAR Prof. Dr. Zafer Kurumlu - Prof. Dr. Akın Aktaş ORGANİZASYON KURULU Kongre Başkanları Prof. Dr. Mustafa Turhan Şahin - Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu Kongre Eş Başkanı Prof. Dr. Sanan Karimov Kongre Sekreterleri Prof. Dr. Nilgün Solak - Dr. Öğr. Üyesi Erdal Pala - Uzm. Dr. Rasime Erkan DÜZENLEME KURULU Prof. Dr. Zafer Kurumlu Uzm. Dr. Rasime Erkan Prof. Dr. Akın Aktaş Uzm. Dr. Hacı Ali Telbisoğlu Prof. Dr. Meltem Önder Uzm. Dr. Eda Tiftikçi Prof. Dr. Mustafa Turhan Şahin Uzm. Dr. Beliz Durmuş Prof. Dr. Erol Koç Uzm. Dr. Hüray Hügül Prof. Dr. Nilgün Solak Uzm. Dr. Zeynep Topkarcı Prof. Dr. Aylin Türel Ermertcan Uzm. Dr. Ayşe Nalan Avcı Prof. Dr. Zekayi Kutlubay Uzm. Dr. Cüneyt Soyal Prof. Dr. Selma Emre Uzm. Dr. Pınar Yönter Prof. Dr. D. Deniz Demirseren Uzm. Dr. Funda Taş Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu Dr. Ahmet Onur Soğuksu Dr. Öğr. Üyesi Erdal Pala Prof. Dr. Ercan Arca Prof. Dr. Kenan Aydoğan Prof. Dr. D. Deniz Demirseren Prof. Dr. Selma Emre Prof. Dr. Aylin Ermertcan Prof. Dr. Kamer Gündüz Prof. Dr. Işıl İnanır Prof. Dr. Selda Pelin Kartal Prof. Dr. Meltem Önder BİLDİRİ DEĞERLENDİRME KURULU 2 Prof. Dr. Nilgün Solak Prof. Dr. M. Turhan Şahin Prof. Dr. Hatice Uce Özkul Doç. Dr. Filiz Canpolat Doç. Dr. Ercan Çalışkan Doç. Dr. Bengü Çevirgen Cemil Dr. Öğr. Üyesi Handan Bilen Dr. Öğr. Üyesi Merve Erkayman Dr. Öğr. Üyesi Erdal Pala İsimler akademik ünvanlarına göre soyadı alfabetik sıralanmıştır.

    3 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL Prof. Dr. Ayşe Akman Karakaş Prof. Dr. Varol Lütfü Aksungur Prof. Dr. Akın Aktaş Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu Prof. Dr. Ercan Arca Prof. Dr. Kenan Aydoğan Prof. Dr. Kıymet Baz Prof. Dr. Andreas Blum Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan Prof. Dr. Mir Riad Cavadzade Prof. Dr. Selma Emre Prof. Dr. Gönül Ergenekon Prof. Dr. İjlal Erturan Prof. Dr. Ayten Ferahbaş Kesikoğlu Prof. Dr. Müzeyyen Gönül Prof. Dr. Ayla Gülekon Prof. Dr. Kamer Gündüz Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer Prof. Dr. Kei Ikeda Prof. Dr. Serhat İnalöz Prof. Dr. Işıl İnanır Prof. Dr. Başak Kandi Prof. Dr. Ayşe Serap Karadağ Prof. Dr. Ali Karakuzu Prof. Dr. Sanan Karimov Prof. Dr. Selda Pelin Kartal Prof. Dr. Erol Koç Prof. Dr. Nellie Konnikov Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök Prof. Dr. Zafer Kurumlu Prof. Dr. Zekayi Kutlubay Prof. Dr. Mümtaz Mazıcıoğlu Prof. Dr. Meltem Önder Prof. Dr. Günseli Öztürk Prof. Dr. Ali Haydar Parlak Prof. Dr. Nilgün Solak 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY KURULLAR BİLİMSEL PROGRAM KURULU Prof. Dr. Özlem Su Küçük Prof. Dr. Mustafa Turhan Şahin Prof. Dr. Özgür Timurkaynak Prof. Dr. Zafer Türkoğlu Prof. Dr. Ümit Türsen Prof. Dr. Yalçın Tüzün Prof. Dr. Hatice Uce Özkul Prof. Dr. Derya Uçmak Prof. Dr. Soner Uzun Prof. Dr. Harun Üçüncü Prof. Dr. Shyam Verma Prof. Dr. Şahin Yazar Prof. Dr. Mehmet Yıldırım Prof. Dr. Ertan Yılmaz Prof. Dr. Selçuk Yüksel Prof. Dr. İlkin Zindancı Prof. Dr. Nuran Alli Prof. Dr. D. Deniz Demirseren Prof. Dr. Didem Dinçer Rota Prof. Dr. Nursel Genç Dilek Prof. Dr. Osman İsmail Özdel Prof. Dr. Şirin Yaşar Doç. Dr. Mustafa Aksoy Doç. Dr. İsa An Doç. Dr. Filiz Canpolat Doç. Dr. Ercan Çalışkan Doç. Dr. Bengü Çevirgen Cemil Doç. Dr. Munise Daye Ass. Dr. Katlein França Doç. Dr. Fatma Aslı Hapa Doç. Dr. Nermin Karaosmanoğlu Doç. Dr. Esra Koku Aksu Doç. Dr. Ömer Kutlu Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu Doç. Dr. Yasemin Oram Doç. Dr. Erdinç Terzi İsimler akademik ünvanlarına göre soyadı alfabetik sıralanmıştır. 3 Doç. Dr. Halil Yavuz Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Atcı Dr. Öğr. Üyesi Handan Bilen Dr. Öğr. Üyesi Hülya Cenk Dr. Öğr. Üyesi Merve Erkayman Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Esen Dr. Öğr. Üyesi Hüray Hügül Dr. Öğr. Üyesi Esra İnan Doğan Dr. Öğr. Üyesi Eda Öksüm Solak Dr. Öğr. Üyesi Erdal Pala Dr. Öğr. Üyesi Belma Türsen Uzm. Dr. Ayşe Nalan Avcı Uzm. Dr. Dilek Başaran Uzm. Dr. Tubanur Çetinarslan Uzm. Dr. Beliz Durmuş Uzm. Dr. Çiçek Durusoy Uzm. Dr. Ertuğrul Eğin Uzm. Dr. Rasime Erkan Uzm. Dr. Nezih Karaca Uzm. Dr. Gaye Sarıkan Ünal Uzm. Dr. M. Cüneyt Soyal Uzm. Dr. Funda Taş Uzm. Dr. Eda Tiftikçi Uzm. Dr. Selçuk Toklu Uzm. Dr. Zeynep Topkarcı Uzm. Dr. Zeynep Utlu Uzm. Dr. Ayşegül Yalçınkaya İyidal Uzm. Dr. Abdullah Yıldız Uzm. Dr. Pınar Yönter Uzm. Dr. Kubilay Yücel Uzm. Dr. Aslan Yürekli Dr. Ece Gökyayla Dr. Toni Lonescu Dr. Lali Mekokishvili Dr. Ahmet Onur Soğuksu

    4 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 08 HAZİRAN ÇARŞAMBA SALON AKILCI İLAÇ KULLANIMI Oturum Başkanları: Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu, Uzm. Dr. Ertuğrul Eğin Akılcı ilaç kullanımı Dr. Öğr. Üyesi Erdal Pala 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY DERMATOSKOPİ OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. M. Turhan Şahin, Prof. Dr. Ercan Arca Dermoskopik deneyimim: Sıradışı olgular Prof. Dr. M. Turhan Şahin SCC dermoskopisi Prof. Dr. Ercan Arca BCC dermoskopisi Doç. Dr. Özgür Timurkaynak Tartışma Kahve arası Poliklinikte sıradan bir gün Uzm. Dr. M. Cüneyt Soyal Bir asistanın dermoskopi maceraları Dr. Ece Gökyayla Melanoma at different areas of the body Prof. Dr. Andreas Blum Tartışma 4

    5 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 08 HAZİRAN ÇARŞAMBA SALON KONFERANS Oturum Başkanları: Prof. Dr. Sanan Karimov, Prof. Dr. M. Turhan Şahin Melanoma: Know the basics and manage the complex Prof. Dr. Andreas Blum 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY Kahve arası ZÜHREVİ HASTALIKLAR Oturum Başkanları: Prof. Dr. İlkin Zindancı, Prof. Dr. Harun Üçüncü, Prof. Dr. Kenan Aydoğan HIV deri belirtileri Doç. Dr. Mustafa Aksoy Kanser ve HPV ilişkisi, aşılar Prof. Dr. Kenan Aydoğan Sifiliz Prof. Dr. İlkin Zindancı DERMATOLOJİDE TANI VE TEDAVİ Oturum Başkanları: Prof. Dr. Varol Lütfü Aksungur, Prof. Dr. Akın Aktaş Dokunsam mı? Dermatolojide palpasyonun dünü bugünü yarını Prof. Dr. Varol Lütfü Aksungur İntertrijinöz bölge lezyonlarında ayırıcı tanı Dr. Öğr. Üyesi Merve Erkayman PRF (trombositten zengin fibrin) ve uygulamaları Prof. Dr. Ayşe Akman Karakaş Oral mukozal hastalıkları, aft tanı zorlukları Dr. Öğr. Üyesi Handan Bilen 5

    6 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 09 HAZİRAN PERŞEMBE SALON AÇILIŞ ANTİAGİNG OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Kıymet Baz, Prof. Dr. İjlal Erturan, Prof. Dr. Işıl İnanır Antiagingde antioksidanlar ve vitaminler Prof. Dr. Işıl İnanır Antiaging beslenme Prof. Dr. Kıymet Baz Güneş koruyucular Doç. Dr. Nermin Karaosmanoğlu Hiyaluronik asitin farklı endikasyonlarda kullanımı Dr. Öğr. Üyesi Belma Türsen Saç dökülmelerinde takviyeler Dr. Öğr. Üyesi Hülya Cenk Tartışma 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY Kahve arası UYDU SEMPOZYUMU 1 SKYRIZI ile fark yaratan etkililik ve iyileşen yaşamlar Moderatörler: Prof. Dr. Selma Emre, Prof. Dr. Derya Uçmak Konuşmacılar: Doç. Dr. İsa An, Uzm. Dr. Zeynep Topkarcı 6

    7 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 09 HAZİRAN PERŞEMBE SALON TEDAVİDE ZORLANDIKLARIMIZ - 1 Oturum Başkanları: Prof. Dr. Ayla Gülekon, Prof. Dr. Özlem Su Küçük Toksik epidermal nekroliz tedavisi Prof. Dr. Müzeyyen Gönül Hidradenitis supürativa Prof. Dr. D. Deniz Demirseren Herediter anjioödem güncel tedavisi Prof. Dr. Özlem Su Küçük SLE güncel tanı ve tedavi özeti Prof. Dr. Meltem Alkan Melikoğlu Tartışma Öğle yemeği 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY 7

    8 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY BİLİMSEL PROGRAM 09 HAZİRAN PERŞEMBE E-POSTER ALANI E-POSTER BİLDİRİ OTURUMU (PS / PS) KİOSK 1 Oturum Başkanları: Prof. Dr. İjlal Erturan, Uzm. Dr.

    9 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY BİLİMSEL PROGRAM 09 HAZİRAN PERŞEMBE E-POSTER ALANI E-POSTER BİLDİRİ OTURUMU (PS / PS) KİOSK 2 Oturum Başkanları: Doç. Dr. Erdinç Terzi, Dr. Öğr. Üyesi Çiçek Durusoy PS PS PS PS PS PS PS PS PS PS PS PS Ayak tabanında büllöz eritema ab iğne: Nadir bir yerleşim yeri Murat Öztürk, Erhan Ayhan, İsa An Trigger factors in the development of rosacea Abdulaziz Abdujabbarovich Yakubov Molecular genetic aspects: Bsm1 c.

    10 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 09 HAZİRAN PERŞEMBE SALON TEDAVİDE ZORLANDIKLARIMIZ - 2 Oturum Başkanları: Prof. Dr. Kamer Gündüz, Prof. Dr. Selçuk Yüksel Hemanjiom, vasküler lezyonlar ve tedavi yaklaşımları Prof. Dr. Şirin Yaşar Atopik dermatit tedavisinde yenilikler Prof. Dr. Kamer Gündüz Pediatrik otoinflamatuar hastalıklar Prof. Dr. Selçuk Yüksel Tartışma 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY UYDU SEMPOZYUMU 2 Tremfya ile ciltte hafıza hücrelerinde azalma ve sürdürülebilir tam temizlenme Moderatörler: Prof. Dr. Akın Aktaş, Prof. Dr. Hatice Uce Özkul, Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu Konuşmacılar: Prof. Dr. İlkin Zindancı, Prof. Dr. Didem Rota Dinçer, Uzm. Dr. Zeynep Topkarcı Kahve arası 10

    11 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 09 HAZİRAN PERŞEMBE SALON PSORİAZİS OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Şahin Yazar, Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan Psoriazis patogenezinde yenilikler Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan Psoriazis tedavisinde yeni ufuklar Doç. Dr. Fatma Aslı Hapa Pediatrik psoriazis Uzm. Dr. Zeynep Topkarcı Psoriatik artrit Prof. Dr. Kei Ikeda Tartışma Kahve arası 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY UYDU SEMPOZYUMU 3 Laktoferrinin dermatolojideki yeri ve kullanım alanları Konuşmacı: Prof. Dr. Nilgün Solak KONFERANS Oturum Başkanı: Prof. Dr. M. Turhan Şahin Psoriazisde psikodramatik grup terapisi Prof. Dr. Osman İsmail Özdel DEMODİCOS KURSU Uzm. Dr. Aslan Yürekli 11

    12 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 09 HAZİRAN PERŞEMBE SALON SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU (SS / SS) 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY Oturum Başkanları: Prof. Dr. Hatice Uce Özkul, Prof. Dr.

    13 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA SALON SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU (SS / SS) Oturum Başkanları: Prof. Dr. Kamer Gündüz, Prof. Dr. 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY 13

    14 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA SALON KONFERANS Oturum Başkanları: Prof. Dr. Sanan Karimov, Prof. Dr. Ümit Türsen The science behind the use of botulinum toxin as a complementary treatment of depression Ass. Prof. Katlein França Ürogenital klamidya da pratik tavsiyeler Prof. Dr. Mir Riad Cavadzade ULUSLARARASI DERMATOLOJİ DERNEĞİ (ISD) OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Nellie Konnikov, Prof. Dr. M. Turhan Şahin Energy based devices in the treatment of rosacea Prof. Dr. Nellie Konnikov / USA Psoriazis ve metabolik sendrom Prof. Dr. Sanan Karimov / Azerbaijan New trends in rosacea management Prof. Dr. Lali Mekokishvili / Georgia Dermatophytosis Prof. Dr. Shyam Verma / India 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY Systemic treatment in plaque psoriasis and psoriatic arthritis: Which drug for which patient to meet patient s needs and expectations? Prof. Dr. Toni Ionescu / France Kahve arası 14

    15 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA SALON UYDU SEMPOZYUMU 4 Kutanöz T Hücreli lenfoma tedavisinde etkili ve güvenli seçenek Bexaten Moderatör: Prof. Dr. Serhat İnalöz Konuşmacı: Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu MİKOZİS FUNGOİDES OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, Prof. Dr. Günseli Öztürk, Prof. Dr. Ertan Yılmaz MF mi, değil mi? Uzm. Dr. Ayşegül Yalçınkaya İyidal MF de konvansiyonel Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu MF de evreleme ve laboratuvar tetkikleri Doç. Dr. Filiz Canpolat Pediatrik MF Dr. Öğr. Üyesi Tuğba Atcı 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY Öğle yemeği 15

    16 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA E-POSTER ALANI E-POSTER BİLDİRİ OTURUMU (PS / PS) KİOSK 1 Oturum Başkanları: Prof. Dr. Nursel Genç Dilek, Dr. Öğr. Üyesi Erdal Pala PS PS PS PS PS PS PS PS PS Piyoderma gangrenosum sebebiyle tedavi yöntemi değisen prostat kanseri olgusu Munise Daye, Şeyma Kaya Bulut, Pembe Oltulu Ürtikeryal vaskülit etyolojisinde yeni bir ajan: SARS-CoV-2 Ecem Ertürk, Yusuf Can Edek, Esra Adışen Clinical aspects of acne vulgaris in uzbek population. Acne vulgaris is a chronic, multifactorial disease of the sebaceous glands and hair follicles and still remains an urgent problem in dermatocosmetology Nilufar Nusratullaevna Malikova, Saidkasim Saidazimovich Arifov Dowling-degos hastalığı: Bir olgu Rabia Yamak, Merve Hatun Erkayman, Numan Bulut Atopik hastada gelişen kolinerjik ürtiker: Bir olgu Rabia Yamak, Mehmet Melikoğlu Multiple mukokütanöz bulgular ile Cowden sendromu Dilan Baştuğ, Ceyda Çaytemel, Ozan Erdem, Zafer Türkoğlu Eritemli annuler sınırlı ekstragenital liken sklerosus et atrofikus Büşra Zıplar, Şenay Ağırgöl, Ozan Yıldırım, Fatmagül Kuşku Çabuk, Zafer Türkoğlu Hekim olmayan kişi tarafından uygulanan plazma cilt rejevunasyonu sonucu gelişen herpes aktivasyonu ve impetijinasyon olgusu Aslan Yürekli, Esra Merve Evran Pakidermoperiostozis Ahmet Onur Soğuksu 16

    17 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA E-POSTER ALANI E-POSTER BİLDİRİ OTURUMU (PS / PS) KİOSK 2 Oturum Başkanları: Doç. Dr. Halil Yavuz, Dr. Öğr.

    18 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA SALON SİSTEMİK HASTALIKLAR VE DERMATOLOJİ Oturum Başkanı: Prof. Dr. Yalçın Tüzün, Prof. Dr. Ali Karakuzu Romatolojik hastalıklarda estetik uygulamaların prosedürü Prof. Dr. Ümit Türsen Porfiriyalarda spot tanı ve tedavi Doç. Dr. Esra Koku Aksu Kırmızı yüz Dr. Öğr. Üyesi Eda Öksüm Solak Yeni nesil kemoterapötiklerin dermatolojik yan etkileri ve tedavisi Uzm. Dr. Zeynep Utlu Tartışma Kahve arası UYDU SEMPOZYUMU 5 Secukinumab ile psoriasiste hızlı, güvenli ve sürdürülebilir etkinlik Moderatör: Doç. Dr. Mehmet Melikoğlu Konuşmacılar: Doç. Dr. Ömer Kutlu, Uzm. Dr. Zeynep Topkarcı, Doç. Dr. Aslı Hapa AKNE OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Soner Uzun, Prof. Dr. Mehmet Yıldırım Aknede beslenme Prof. Dr. Ayşe Serap Karadağ Akne tedavisinde zorluklar Prof. Dr. Ayten Ferahbaş Kesikoğlu 18

    19 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA SALON UYDU SEMPOZYUMU 6 Dermatolojide yeni nesil kök hücre teknolojileri Konuşmacı: Prof. Dr. Zekayi Kutlubay Kahve arası KONFERANS Oturum Başkanı: Prof. Dr. Akın Aktaş Estetik uygulamaları kapsamayan sigorta ve hukuki durumumuz Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök ZOR HASTALIKLAR - 2 Oturum Başkanları: Prof. Dr. Serhat İnalöz, Prof. Dr. Ali Haydar Parlak, Prof. Dr. Selma Emre Leishmanianın farklı yüzleri Doç. Dr. İsa An Vitiligo tedavisinde yeni ufuklar Doç. Dr. Bengü Çevirgen Cemil Androgenetik alopeside FDA onaylı tedaviler Doç. Dr. Munise Daye Baska bir troponema! Bejel Dr. Ögr. Üyesi Mustafa Esen Nonenfeksiyöz ve enfeksiyöz yeni doğan hastalıkları Uzm. Dr. Tubanur Çetinarslan 19

    20 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY BİLİMSEL PROGRAM 10 HAZİRAN CUMA SALON SÖZLÜ BİLDİRİ OTURUMU (SS / SS) Oturum Başkanları: Prof. Dr. Mehmet Yıldırım, Prof. Dr. Nursel Genç Dilek, Dr. Öğr. Üyesi Esra İnan Doğan SS Androgenetik alopesi olgularında klinik ve dermoskopik bulguların değerlendirilmesi Aslan Yürekli, Ercan Arca, Ercan Çalıskan SS Malasessia kolonizasyonunun maskne hastalarında, seboreik dermatit olgularında ve sağlıklı bireylerde karşılastırılması Ayşe Nilhan Atsü, Nazlı Caf, Defne Özkoca, Ozan Yıldırım, Zafer Türkoğlu, Çağrı Ergin SS Multiple sklerozlu bir hastada lineer eritemle karakterize ektoparazit olgusu Zeynep Kulcu, Demet Çiçek SS Akne vulgarisli bireylerde hastalık şiddetinin yaşam kalitesi ve psikiyatrik komorbidite üzerine etkisinin değerlendirilmesi Veysel Duru, Fatma Efsun Tanaçan, Ahmet Gül, Didem Dinçer Rota, Fatma Gülru Erdoğan SS Postherpetik nevralji tedavisinde kryoanaljezi M. Can Emeksiz SS COVID pandemisi sırasında sağlık çalısanlarında gözlenen saç hastalıklarının incelenmesi: katılımcı ile web tabanlı bir anketin sonuçları Aysel Çakır, Ecem Bostan SS Non-melanom cilt kanserinde adjuvan radyoterapi sonuçlarımız Lasif Serdar SS Pityriasis Rosea hastalarının demografik ve klinik özelliklerinin değerlendirilmesi Didem Kazan, Selve Arslan Uku, Nazlı Dizen Namdar SS Akne vulgaris hastalarında sosyal medya kullanımı ve diyet farkındalığı Simay Bayrak Öztürk 20

    21 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 11 HAZİRAN CUMARTESİ SALON ESTETİK KOZMETİK DERMATOLOJİ KOZMETİK - 1 OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Nuran Allı Üst, orta yüz toksin uygulamaları Prof. Dr. Didem Dinçer Rota Alt yüz, boyun toksin uygulamaları Doç. Dr. Ercan Çalışkan Anatomik bölgelere göre dolgu uygulamaları. Üst/orta yüz (alın, şakak, yanak, göz çevresi, burun, nazolabial bölge dolgusu) Uzm. Dr. Nezih Karaca Anatomik bölgelere göre dolgu uygulamaları. Alt yüz (dudak, çene, jawline, mandibular bölge dolgusu) Uzm. Dr. Kubilay Yücel Soru ve katkılar Kahve arası ESTETİK KOZMETİK DERMATOLOJİ KOZMETİK - 2 OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Zafer Kurumlu, Prof. Dr. Nilgün Solak Lazerle leke, damar, skar, cilt yenileme tedavisi Uzm. Dr. Abdullah Yıldız UYDU SEMPOZYUMU 7 PRF (trombositten zengin fibrin) ve uygulamaları Konuşmacı: Prof. Dr. Ayşe Akman Karakaş Uygulama: Uzm. Dr. Kifayet Mammadlı, Dr. Malik Güngör, Hemşire Fatma Erkuş UYDU SEMPOZYUMU 8 Mezoterapi Uzm. Dr. Gaye Sarıkan, Uzm. Dr. Eda Tiftikçi Öğle yemeği 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY 21

    22 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 11 HAZİRAN CUMARTESİ SALON ESTETİK KOZMETİK DERMATOLOJİ KOZMETİK - 3 OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Zafer Türkoğlu, Prof. Dr. Selda Pelin Kartal, Doç. Dr. Yasemin Oram Estetik kozmetik dermatolojide ip (PDO, PLLA, silikon kalıcı ip) Uzm. Dr. Hüray Hügül Estetik kozmetik dermatolojide kök hücre Doç. Dr. Yasemin Oram Estetik kozmetik dermatolojide PRP Uzm. Dr. Selçuk Toklu Soru ve katkılar Kahve arası MİNİ UYDU SEMPOZYUMU Secret altın iğne ile cilt tedavileri Konuşmacı: Uzm. Dr. Dilek Başaran DOLGU VE İP UYGULAMA Oturum Başkanları: Prof. Dr. Başak Kandi, Prof. Dr. Zekayi Kutlubay, Dr. Öğr. Üyesi Hüray Hügül İp uygulama burun Prof. Dr. Başak Kandi Kahve arası Dolgu uygulama Prof. Dr. Zekayi Kutlubay Kahve arası İp uygulama Dr. Öğr. Üyesi Hüray Hügül 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY 22

    23 1. ULUSLARARASI AVRASYA DERMATO-VENEROLOJİ VE KOZMETOLOJİ KONGRESİ HAZİRAN / JUNE PINE BEACH BELEK OTEL BİLİMSEL PROGRAM 12 HAZİRAN PAZAR SALON KONFERANS Oturum Başkanları: Prof. Dr. Kamer Gündüz, Prof. Dr. Bilal Doğan Tıbbi sahtekarlıklar: Yalancı bilim Prof. Dr. Mümtaz Mazıcıoğlu 1 st INTERNATIONAL EURASIAN DERMATO-VENEROLOGY AND COSMETOLOGY CONGRESS AntalyaTURKEY ESTETİK KOZMETİK DERMATOLOJİ KOZMETİK - 4 OTURUMU Oturum Başkanları: Prof. Dr. Meltem Önder, Prof. Dr. Erol Koç Dolgu komplikasyon yönetimi Prof. Dr. Erol Koç Toksin komplikasyon yönetimi Prof. Dr. Zekayi Kutlubay Lazer komplikasyon yönetimi Uzm. Dr. Abdullah Yıldız İp komplikasyon yönetimi Prof. Dr. Başak Kandi Mezoterapi, PRP komplikasyon yönetimi Prof. Dr. Meltem Önder Soru ve katkılar Kapanış Töreni 23

    24 KONUŞMA ÖZETLERİ

    25 HER YÖNÜYLE AKILCI İLAÇ KULLANIMI Dr. Öğr. Üyesi Erdal Pala Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, Erzurum Tüm dünyada ilaçların yaklaşık DSÖ ye göre%50 si uygunsuz şekilde kullanılmaktadır. Akılcı İlaç Kullanımı tanımı ilk defa yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılmıştır AKILCI İLAÇ KULLANIMI NEDİR? Kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre doğru tanı ve tedavi yöntemi belirlenmesi şartıyla - uygun ilacı, - uygun süre ve dozda, - en düşük fiyata ve - kolayca sağlayabilmeleridir(1). AKILCI OLMAYAN İLAÇ KULLANIMI Hastaların tedaviye uyumunun azalmasına, İlaç etkileşimlerine, Antibiyotiklere karşı direnç gelişmesine, Hastalıkların tekrarlamasına ya da uzamasına, Advers olay görülme sıklığının artmasına ve Tedavi maliyetlerinin artmasına neden olur (2). AKILCI İLAÇ KULLANIMINDA SORUMLULUK SAHİBİ TARAFLAR: Hekim, Eczacı, Hemşire, Diğer sağlık personeli, Hasta/ hasta yakını, Üretici, Düzenleyici Otorite, Diğer (Medya, Akademi vb.). AKILCI İLAÇ KULLANIM İLKELERİ Etkililik, Güvenlilik, Uygunluk, Maliyet ETKİNLİK Reçete edilmesi düşünülen ilacın etkinliğine ilişkin kanıtlar nelerdir? Tedavi hedefleriyle endikasyon uyumlu mudur? İlaç istenilen etkileri gösterebilir olmalıdır. 25

    26 GÜVENLİLİK Öngörülen tedavi süresince, özellikle kronik kullanımda, kullanılması düşünülen ağrı kesicinin istenmeyen/ters etkileri nelerdir? Hastanın aldığı risk var mıdır? İlaçların istenmeyen etkileri kabul edilebilir olmalıdır. UYGUNLUK Reçete edilmesi düşünülen ilacın kontrendikasyonları nelerdir, hamilelerde kullanılabilir mi? İlacın veriliş yolu hasta için uygun mudur? İlaç kolayca kullanılabilir formda olmalıdır. TEDAVİ MALİYETİ İlacın hastaya günlük toplam maliyeti nedir? Tedavi etmemenin iş gücü kaybı vb. nedeniyle toplumsal bir maliyeti var mıdır? Komplikasyonlar (olası) çıkarsa tedavi maliyeti nasıl etkilenir? Tedavinin maliyeti düşük olmalıdır (3). AKILCI İLAÇ KULLANIMINDA ÖZEL GRUPLAR Çocuklar, Yaşlılar, Hamilelik ve emzirme dönemindeki kadınla, Böbrek ve karaciğer yetmezliği olan hastalar, Kronik hastalığı olanlar, İlaç ve besin alerjisi öyküsü olanlar daha dikkatli olunmasını gerektiren gruplardır. UYGUN OLMAYAN İLAÇ KULLANIM ŞEKİLLERİ: Çoklu ilaç kullanımı İlaçların gereksiz ve aşırı kullanımı Klinik rehberlere uyumsuz tedavi seçimi Piyasaya yeni çıkan ilaçların uygunsuz tercihi İlaç kullanımında özensiz davranılması (uygulama yolu, süre, doz..) Uygunsuz kişisel tedavilere başvurulması Gereksiz yere enjeksiyon önerilmesi (4). UYGUN OLMAYAN İLAÇ KULLANIMININ ETKİLERİ: Tedavi kalitesinin düşmesi Belirli bir toplumda görülen ölüm sıklığında artma Belirli bir toplumda görülen hastalık sıklığında artma 26

    27 Kaynakların boş yere kullanılması: Sağlığa ayrılan bütçede ilaç harcamalarının gereksiz oranda fazla yer tutması Tedavi süresinin uzaması nedeni ile zaman kaybı İstenmeyen etkilerin oluşma riski: İlaca bağlı yan etkiler Bakteriyel direnç gelişimi sonucunda tedaviye yanıt alınamaması Psiko-sosyal etkiler İlaçların uygunsuz kullanımı sonucunda tedavi başarısının azalması ve hastaların tedaviye olan güveninin azalması İlaçların alışkanlık oluşturması (5). ANTİBAKTERİYEL İLAÇLARIN AKILCI KULLANIMI: Antibiyotik kullanımı için kanıtlanmış bir enfeksiyon varlığı sorgulanmalıdır. Antibiyotikleri ne zaman ve nasıl kullanılacağı hakkında daima hekim tavsiyeleri uygulanmalıdır. Hasta kendisini iyi hissetse bile tedaviyi hekimin belirttiği süreden önce sonlandırmamalıdır. Antibakteriyel ilaçların doğru kullanımı, mikrobiyolojik teşhis, antibiyogram ve ilaç farmakokinetiği ile dozaj rejimi arasındaki uyuma bağlıdır. Akılcı antibiyotik kullanımı, bakteriyel direncin önlenmesinde, sağlık hizmetinin en üst düzeyde verilmesinde ve sağlık harcamalarının azaltılmasında en önemli rolü oynamaktadır. Gebelik, emzirme durumu, kronik hastalıkların varlığı ve başka ilaçların kullanımı hekime bildirilerek uygun antibiyotiğin seçilmesi sağlanmalıdır. Son yıllarda yapılan çalışmalar, antibiyotik tedavisinin gerekli olmadığı ya da dar spektrumlu antibiyotik tedavisinin uygun olduğu birçok durumda, geniş spektrumlu antibiyotiklerin reçete edilmesinin giderek artmakta olduğunu göstermektedir. Toplumun bilinçlendirilmesi, meslek içi eğitimlerin devamı, ayrıca çoklu ilaç direnci olan gram negatif bakterilerinkontrolü için programlar geliştirilmesi, hastanede yatan ve ayaktan hastalarda antibiyotik kullanımının yakın takibi ve patojen mikroorganizmların direnç oranlarının izlenmesi önem arz etmektedir 27

    28 AB KULLANIMINDA SIK YAPILAN HATALAR: Herhangi bir enfeksiyon yokken AB kullanma Yanlış tanı ve tedavi seçimi (antibiyogram sonucuyla değil ampirik AB kullanma) Dozun eksik yada fazla olması Yeterli olmayan yada uzun süre kullanım Daha pahalı olan ilaçların seçimi Profilaksi nedeniyle geniş spektrumlu AB seçilmesi Grip veya viral enfeksiyonlarda AB kullanımı (6). GEBELİKTE AKILCI İLAÇ KULLANIMI: Gebelikte ilaç kullanımı hem annenin, hem de fetüsün sağlığını yakından ilgilendirmekte olup, birçok ilacın potansiyel teratojenik etkisi tam olarak bilinemediğinden dikkatle ele alınması gereken bir konudur (7). Gebelik, var olan kronik hastalıklar, bazı şikâyetler veya gebelikle birlikte yeni gelişen durumlar nedeniyle çeşitli ilaçların yaygın olarak kullanıldığı bir dönemdir. Teratojenite riskinin olduğundan daha az olarak değerlendirilmesi, fetüste anomali riskini artırırken; olduğundan fazla olarak değerlendirilmesi, annenin hastalığının yetersiz tedavi edilmesine veya istenmesine rağmen gebeliğin sonlandırılmasına neden olabilir. Gebelikte ilaç kullanımı konusundaki bilgiler, gebelerde ilaçların etkilerine yönelik prospektif klinik çalışma yapmak etik olmayacağı için sınırlıdır ve eldeki verilerin çoğu literatürdeki bildirilmiş sınırlı sayıdaki olgu sunumlarından ve bildirimlerinden elde edilmektedir. Gebeliğin ilk aylarında hiçbir ilacın tümüyle güvenli olmadığı unutulmamalıdır Akılcı ilaç kullanımı doğrultusunda gebelik boyunca, anneye yararı fetüse vereceği zarardan fazla olması beklenen ilaçlar tavsiye edilmeli, ilk trimesterde mümkünse hiç ilaç kullanılmamalıdır. Yeni ya da denenmemiş ilaçlar yerine gebelikte yaygın olarak kullanılmış ve genellikle güvenli olduğu kabul edilen ilaçlar reçetelenmeli, etki gösteren en düşük doz olabilecek en kısa süreli tedavi planlanarak kullanılmalıdır (8). DERMATOLOJİDE SIKLIKLA KULLANILAN TOPİKAL TEDAVİLER İLE İLGİLİ DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR: TOPİKAL KORTİKOSTEROİDLER: Dermatozun klinik evresine göre uygun KS seçilmelidir. Tedavi edilecek deri bölgesi ve hasta yaşı dikkate alınarak uygun potens KS ler seçilmelidir. Yüz, kıvrım bölgeleri ve bebeklerde düşük potens KS ler tercih edilmelidir. Palmoplantar ve likenifiye lezyonlarda ise çok güçlü gruptan bir topi kal seçimi yapılmalıdır. Sonuç alındıktan sonra bir alt potens KS ile tedaviye devam edilmelidir. 28

    29 Gebelerde topikal steroid kullanımında ciddi yan etkiler görülmemiştir. Ama geniş alan kullanımlarında adrenal süpresyona dikkat etmelidir. Vücut yüzeyinin % 20 sini aşan dermatozlarda, steroidleri diğer topikal ilaçlarla kombine şekilde kullanarak yan etki riski azaltılabilir. Rebound fenomenine yol açmamak için, özellikle uzun süreli kullanım larda, topikal steroidleri keserken ya alt potense geçerek yada kullanım aralığını seyrelterek kesmek önerilmektedir. Uygun müstahzar ve potens seçimine rağmen, iyileşmeyen hatta kötü leşen durumlarda kortikosteroide bağlı allerjik kontakt dermatit akla gelmeli, bu durumda, florlu preparatlar tercih edilmelidir (9). TOPİKAL ANTİFUNGALLER: İntertriginöz alanlarda 6 hafta, açık alanlarda hafta süreyle günde 2 defa uygulanmaları önerilmektedir. Tedavide tek ajan veya kimyasal yapısı farklı 2 antifungal tercih edilebilir. İnflamasyonun fazla olduğu durumlarda, kortikosteroidli antifungaller ile tedaviye başlanabilir. Uygulama, lezyon kenarlarının 2 cm kadar sağlam sınırını da içine almalıdır (10). TOPİKAL ANTİBİYOTİKLER: Dermal yerleşimli ve şiddetli seyreden bakteriyel enfeksiyonlarda sis temik tedavi tercih edilmeli, topikal antibiyotikler destekleyici olarak kullanılmalıdır. Direnç gelişme riskinden dolayı geniş spektrumlu ilaçlardan, allerji ris kinden dolayıda neomisin ve nitrofurazon içeren topikal AB den kaçınılmalıdır. Günde 2 defa uygulanmaları önerilmektedir (11). NEMLENDİRİCİLER: Atopik dermatit başta olmak üzere deri kuruluğu ile seyreden bütün deri hastalıklarında, etkili bir nemlendirmenin, en az aktif ilaçlar kadar etkili olduğu hastaya anlatılmalı ve özellikle banyolardan sonra mutlaka uygulaması sağlanmalıdır (12). MAJİSTRAL İLAÇLAR: Son zamanlarda yazılması ve yapılması azalan ilaçlardır. Uzman ve mesleğini seven eczacılar tarafından hazırlandığı takdirde halen oldukça etkili preparatlardır. Ancak, ben yaptım oldu mantığı ile hazırlanan birbiriyle uyumsuz ve birbirinin etkisini ortadan kaldıran maddelerden oluşan majistral yazımından uzak durulmalıdır. Bu tür ilaçları yazarken, geçmiş tecrübelerden ve bilimsel çalışmalar dan yararlanmak akılcı bir yol olacaktır. 29

    30 SONUÇ OLARAK: Hekim tarafından bilinçli bir şekilde reçete edilen, eczacı tarafından uygun bir şekilde takdim edilen ve hasta tarafından da doğru bir şekilde kullanılan dermatolojik tedavi ürünleri, minimum yan etki ile maksimum terapötik faydayı sağlamanın yanında, kişinin ve toplumun ekonomisini de olumlu yönde etkileyecektir. KAYNAKLAR: 1. The rational use of drugs. Report of the Conference of Experts. Geneva, World Health Organization, World Health Organization. Promoting Rational use of Medicines: Core Components. WHO Policy Perspectives on Medicines. Report WHO/EDM/ Geneva: WHO; Akıcı A, Oktay Ş, Kayaalp SO. Reçete Yazma Kuralları ve Akılcıl İlaç Kullanımı. Akılcıl Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji, 13üncü ed (Kayaalp SO) Ankara, Pelikan Yayıncılık Akılcı İlaç Kullanımı. Erişim tarihi: 13 Mart Available from: tr/?p= Kayaalp SO. Rasyonel tedavi yönünden tıbbi farmakoloji. Baskı Gökalp O, Mollaoğlu H. Uygunsuz ilaç kullanımı. Süleyman demirel üniversitesi tıp fakültesi dergisi ; 10 (2): Öztürk Z. Gebelikte İlaç Kullanımı ve Risk Değerlendirmesi: Beni kategorize etme. Zeynep Kamil Tıp Bülteni. ; Miral M, seafoodplus.info N. Gebelikte ilaç kullanımı ve danışmanlık. Sağlık Bilimleri ve Meslekleri Dergisi. ; Durmazlar SP, Eskioğlu F, Oktay B, Eren C. Current threats and problems in the topical use of steroids?: Review. Turkiye Klinikleri J Med Sci ;29(1): Gül Ü. Yüzeyel mantar hastalıklarının tedavisi. T Klin Dahili Tıp Bil Derg ;1(31): Kavak A. Topikal antibiyotikler. T Klin Dermatoloji ; Baz K, Güvenç U. Derinin nemlendirilmesi. T Klin Dahili Tıp Bil Derg ;3(17):

    31 BIR ASISTANIN DERMOSKOPI MACERALARI Dr. Ece Gökyayla Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi, Manisa Dermoskop, derinin kat büyütme ile incelenebildiği özel bir in vivo mikroskop sistemi, non-invaziv bir yardımcı tanı aracıdır. Deriye gelen ışığın yansımasını en aza indirerek, absorbe edilen ve doku içinde saçılan ışık ile yüzeyin altındaki yapıların görünür hale gelmesi prensibi ile çalışır. Bir ışık kaynağı ve büyütme özelliği olan optik sisteminden oluşan bir donanımı vardır. Böylelikle makroskopik olarak görülen lezyonun hangi yapının (melanin, vasküler yapılar, kolajen, keratin ve serokrutlar gibi) ne miktarda, hangi dağılım ve lokalizasyonda olduğu demonstre edilebilir. Yine dermoskopinin görüntüleme araçları ile adapte edilmesi sonucu görüntünün büyütme katsayısı ve netliği oldukça arttırılabilir. Displastik lezyonlar ve kutanöz malignitelerin tanısında oldukça önemli olan dermoskopi, zaman içinde kendine çok daha geniş bir kullanım alanı oluşturmuştur. Günümüzde inflamatuar dermatozlar, enfeksiyöz hastalıklar, saç ve tırnak hastalıkları da dahil hemen her dermatolojik hastalıkta dermoskopiden faydalanıyoruz. Geliştirilen dermoskopik algoritmalar ile de doğru tanı koyma oranı oldukça artmış, gözlemciler arası değerlendirme farkı ve invaziv diagnostik işlem ihtiyacı azalmıştır. Dermoskopi eğitiminde usta çırak ilişkisi ve kişisel deneyim çok önemlidir. Dermoskopiyi günlük pratiğe dahil etmek, mümkün olan her hastaya dermoskopik inceleme yapmak eğitimin en büyük parçasıdır. Bunun yanında çok sayıda görsel materyal ve akredite kurs mevcuttur. COVID pandemisi ile dünya çapında daha da yaygınlaşan çevrimiçi eğitim ve toplantılar, dermoskopi gibi sanal ortamda eğitime oldukça uygun olan bir alanda hızlı gelişmelerin kaydedilmesine olanak sağlamış, dermoskopi eğitimini oldukça ulaşılabilir hale getirmiştir. Dermoskopi, iyi bir anamnez ve fizik muayene ile birlikte tanı oranını oldukça arttıran, kolay uygulanabilir bir yöntem olarak günlük pratiğimizin vazgeçilmez bir parçasıdır. Çoğu dermatolojik hastalıkta altın standart tanı yöntemi olan histopatolojik inceleme ile tamamen korele olan bu yöntemin en iyi şekilde kullanılması ile tanı koyma ve tedavi takibinde başarıyı oldukça arttıracaktır. 31

    32 DOKUNSAM MI? DERMATOLOJİDE PALPASYONUN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI Prof. Dr. Varol Lütfü Aksungur, A. Doğukan Dağdaş Çukurova Üniversitesi, Adana Birkaç ay önce serviste öğrenciler ile dolaşıyordum. Makülopapüler döküntülü bir hastanın başına geldik. Öğrencilere hep dermatolojik muayene, yalnız inspeksiyon değil, palpasyon da gerektirir derim. Ancak çıplak elle deriye dokunabilmek için deri bütünlüğü olmalı; kanlı, sulu, irinli kabarcık olmamalı; bunların kurumuş biçimi olan kabuk da olmamalı diye eklerim. Karşımdaki öğrenci eldiven giymişti. Hastada deri yüzeyinde açık yara, sıvı, kabuk olmadığı için eldivenini çıkarmasını, gözle pek seçilmeyen kabartıları dokunarak saptamasını istedim. Gönülsüz de olsa dediğimi yaptı. O gün öğleden sonra hastanın HIV seroloji sonucu çıktı: Pozitif. Öğrenci bunu duyduğunda korkuya kapılabilir diye yanıma çağırdım. Dediğim gibi korkuya kapıldı. Öğrenciyi enfeksiyon hastalıkları uzmanı arkadaşımıza gönderdim. Uzman, uzun uzun bir sorun olmayacağını anlatmış. Kısaca doğrudan kan ellenmediyse, elde de sıyrık, çatlak yoksa bir sorun olmaz demiş. Öğrencinin üstelemesine karşın HIV profilaksisi de önermemiş. COVID pandemisi nedeniyle uzun süre yalnız uzaktan eğitim alan öğrencilerimiz, hasta başı uygulamalara aç. Ancak bir yandan da hastalara dokunmakta eskisinden de çekingenler. Yalnız onlar mı? El-Abdülkerim in dediği gibi, artık hastaya dokunmayı en aza indirmek, yeni ilke olmuştur [1]. Oysa dokunmak, tanı açısından ek ipuçları sağladığı gibi, çoğunlukla hastaya güven veren insancıl bir yaklaşımdır [2]. Palpasyonda en sık uygulamalardan biri, parmak ucunun avuç yüzünü deriye dokundurup bir yöne doğru bastırmadan sürtmektir. Böylece aktinik keratoz gibi pürüzlü yüzeyler kolayca saptanır. Gözle seçilemeyen kabartılar bulunur. Bir purpura böyle ele geliyorsa, vaskülit düşünülür. Bu yüzeysel dokunma, kuruluk ile terleme konusunda da bilgi verir. Sıcaklığı değerlendirmek için, bu kez el sırtıyla bölgeye yalnız dokunmak yeterlidir. Palpasyonda en sık uygulamalardan bir başkası, parmak ucunun avuç yüzünü deriye dokundurup bastırmaktır. Böylece bir kızartının solup solmayacağı, bir ödemde çukurcuk bırakılıp bırakılamayacağı anlaşılabilir. Bir yandan da hastanın yüzüne bakılmalıdır. Duyarlılık varsa, hasta yüzünü ekşitecektir. Bu derin dokunma, kıvam değişikliği konusunda da bilgi verir. Gerek morfea gibi bir endürasyon, gerekse lipom gibi bir nodül, ancak böyle saptanabilir, derinliği de belirlenebilir. İki parmak arasında sıkıştırılarak, nodülün gösterdiği direnç ölçülebilir. Yine yerinden oynayıp oynamadığı, bir başka deyişle deriye veya alttaki dokulara yapışık olup olmadığı anlaşılabilir. Derin dokunmada kıvamda artışın tersine gevşeklik ile de karşılaşılabilir. Anetoderma, bu duruma bir örnektir. Yüzeysel veya derin dokunma ile özellikle birtakım vasküler lezyonlardan nabız veya titreşim alınabilir [3]. Görsel bulguları açığa çıkaran başka dokunma uygulamaları da vardır. Baş ile işaret parmakları ayrık 32

    33 olarak bölgeye basılır, sonra parmaklar birbirine doğru yaklaştırılır. Yaşlılığa bağlı atrofide aşırı kırışma olur. Baş ile işaret parmakları kullanılarak falankslar üzerinde deri kıvrımı oluşturulmaya çalışılır. Skelerodaktili varsa oluşmaz. Kıl follikülleri galea aponeurotica ya sıkıca yapışık olduğu için, saçlı deride olağan koşullarda kıvrım oluşmaz. Ancak traksiyon alopesisi varsa oluşabilir [4]. Kızarık bir kabartının iki yanına basılan parmaklar, bu kez birbirinden uzaklaştırılır. Ürtiker gibi ödemli papüllerde en kabarık olan orta bölüm soluklaşır. Doğrudan elle veya bir araçla dokunarak yapılan daha birçok eylem, birtakım bulguları görünür kılabilir lerin başında Fox, ekzema ile psoriasis arasındaki ayırıcı tanıda skuamların yararlı olacağını anlatmış [2]; lerin başında ise Cox, yalnız skuamlara dokunarak bu iki hastalığı ayırt etmeye uğraşmıştır [5]. Bir hemşire, atopik dermatitli 5 ve psoriasisli 11 hasta seçmiş; Cox, perde arkasından elini uzatarak, bir yardımcının kılavuzluğunda deri lezyonlarına dokunmuş; 7 atopik dermatit, 9 psoriasis tanısı koymuş; yalnız 2 olguda yanılmıştır. Yaptığım olasılık işlemlerine göre, böyle 16 olguda 14 doğru tanıya ulaşma olasılığı, ancak binde 5 tir. Eldivenlere geri dönmeden önce bir başka nodülü, lenf nodülünü palpe etmenin dermatolojideki yerini vurgulayım. Asistanlarımız, bugünlerde palpasyon yerine ultrasonu yeğliyor. Oysa melanomalı hastada servikal, aksiller ve inguinal bölgeler, lenf nodülü metastazı açısından gerek palpasyon, gerekse ultrason ile incelenmiş; şu sonuca varılmıştır [6]: Palpasyon negatif ise, ultrasona gerek yoktur. Bir başka deyişle, önce palpasyon yap, eline gelen olursa ultrason iste! Şimdi yine lerin başına gidelim. Sabouraud nun yazmış olduğu kitapta [7] palpasyon sözcüğünü tarayalım. On yedi yerde geçiyor. Bunların on birinde lenf nodülü tutulmasıyla ilgili. Bunların da çoğu sifilizle ilişkili. Eldivenlere geri dönelim. WHO nun eldiven kullanma piramidine göre, kana, vücut sıvılarına, atıklarına ve salgılarına, bir de bunların bulaştığı nesnelere dokunma olasılığı yoksa, eldivene gerek yoktur. Ancak kontakt önlemleri de göz ardı edilmemelidir. Bu önlemlerden önce vücut salgısı olarak teri ele alalım yılında Bereket-Yücel, 70 Türk güreşçinin 8 inde terde HBV DNA sını pozitif bulup, kanayan yaralar ve mukozalara ek olarak, terin de güreş gibi eylemlerde hepatit B bulaşmasında bir araç olabileceğini ileri sürmüştür [8]. Ancak yılında yayımlanan, sağlık çalışanlarında HBV ve HCV enfeksiyonlarını ele alan bir derlemede, Bereket-Yücel in çalışması anılmadığı gibi, ter ile karşılaşma sonucu HBV ve HCV bulaşmasının o güne dek bildirilmediği söylenmiştir [9]. Yine yılında yayımlanan, dermatoloji ofisinde HIV, HBV ve HCV ile karşılaşmayı ele alan bir derlemede, terden de söz edilmemiş, Bereket-Yücel in çalışması da anılmamıştır [10]. Bu üç kan yoluyla bulaşan enfeksiyonun sağlık çalışanlarına bulaşmasında üç yol üzerinde durulmaktadır: (1) Kanla bulaşık iğne batması gibi olaylar, (2) mukozalara kan sıçraması, (3) bütünlüğü bozulmuş deriye kan sıçraması. Kısacası, en başta söylediğim 33

    34 gibi, hastanın derisinde kanlı, ter dışı sıvılı, kabuklu bir durum yoksa, üstelik elimde de bir sıyrık bir çatlak yoksa, hastanın derisine çıplak elle dokunurum. Sencan ve arkadaşları, sağlık çalışanına elinizde sıyrık-çatlak var mı diye sormuş; ü yok demiş; ancak dermatolog muayene etmiş; 45 inde, bir başka deyişle üçte birinde sıyrık-çatlak bulmuştur [11]. Sorun yok! Ben dermatologum. Bakarım ellerime. Sıyrığım-çatlağım yok diyorsam, hastanın derisinde de kan, serum, irin, kabuk yoksa, çıplak elle dokunmaktan çekinmem. Şimdi kontakt önlemleri konusuna geçelim. Uyuz, derinin deriye uzun süre değmesi ile bulaşır. Derlemeler, olağan uyuz için bu süreyi dakika olarak vermektedir [12] [13]. Ancak Daha Güvenli Hasta Bakımı için Klinik İşlemler adlı kitapta [14] kontakt önlemleri arasında şu sözler yer almaktadır: Doğrudan bakım yapılıyorsa önlük ve eldiven giyilmelidir. İzolasyon Önlemleri Kılavuzu na [15] göre uyuz, kontakt önlemlerini, dolayısıyla eldiven giymeyi gerektirir. Pekiyi, uyuzdan korunmak uğruna, tanısı belirsiz hastalar ile uğraşırken de eldiven giyilmeli mi? Uyuz, ekskoriye ve ekzematize lezyonlar ile karşımıza gelir. Böyle olgular, daha önce söylediğim gibi çıplak elle dokunulmayacaklar arasında yer alır. Dolayısıyla bu yaklaşım yanlıştır. Eldivenler sakıncalı olabilir. Niye mi? Bir: Eldivenli yüzeysel palpasyon, pek işe yaramaz. Mylon ve arkadaşları, eldivenlerin deri duyarlılığına etkisini anlamak için tümsekler ile prenses ve bezelye adlı iki test geliştirmiş; ilki yüzeysel, ikincisi derin palpasyona karşılık geliyormuş; derin palpasyon testinde sonuçlar benzerken, yüzeysel olanda en iyi sonuçlar eldivensiz durumda alınmış; ayrıca nitrile göre daha ince olan lateks eldiven ile sonuçlar, daha iyi bulunmuştur [16]. İki: Değiştirilmeyen eldivenler, hastalar arası bulaşlara yol açar. Elinden eldivenini çıkarmadan bir o hastaya bir öbür hastaya dokunan sağlık çalışanı, kendimi mikroptan koruyorum derken, başkalarına mikrop taşır. Üç: Aşırı eldiven kullanımı, doğayı kirletir. Hollanda dan Hiemstra ve arkadaşları, COVID çöplerinin hayvan yaşamı üzerine etkileri başlıklı yazıda çok çarpıcı bir görüntü kullanmıştır [17]. Kanala atılmış eldivende tuzağa düşmüş bir balık. Gelecekte uzaktan dokunmak olanaklı olacak gibi görünüyor. Gelin! Buna tele-palpasyon diyelim. İlk örneğim bir optik palpasyon deneyi. İncelenecek nesnenin üzerine yarı-saydam ve yumuşak bir gerilme algılayıcısı konur. Üzerinden sıkıştırma uygulanır. Nesnenin uzaysal biçimine göre algılayıcının kalınlığında değişmeler olur. Bu kalınlıklar kullanılarak bir harita çıkarılır. Böylece dokunma bulguları, görüntüye dönüştürülmüş olur. Es haghian ve arkadaşları, papül biçimindeki bir nevüsü ayırt edebildiği gibi, deri yüzeyinde kabartı yapmamış bir skarın da yerini belirleyebilmiştir [18]. İkinci örneğime geçmeden önce haptik nedir? tanımlayım. Haptik, güç, titreşim, devinim kullanarak kullanıcıya dokunma deneyimi yaşatmaktır. Kim ve Lee, üç gerçek deri görüntüsünü 3-boyutlu haptik yüzeylere çevirmiştir. Beş katılımcı ise bir haptik aygıt aracılığıyla ellişer kez bu yüzeyleri değerlendirmiş; çok yüksek oranda birbirinden ayırt etmeyi başarmıştır [19]. Bugün emekliyor görünse de, bir sanal gerçeklik olan haptik, yakın gelecekte tele-palpasyonu olanaklı kılacaktır. 34

    35 Kaynaklar: 1. AlAbdulkareem A. Palpation in dermatology, will COVID be the last straw? Dermatol Ther ; e Cox NH. Palpation of the skin - an important issue. J R Soc Med ; Litaiem N, Tabka M, Nefiss M, Slouma M, Ben Slama S, Zeglaoui F. Cutaneous leiomyosarcoma mimicking arteriovenous malformation. Clin Case Rep ; 8: Das A, Toshniwal A, Madke B. Newer Signs in Dermatology [ ]. Indian Dermatol Online J ; Cox NH. A literally blinded trial of palpation in dermatologic diagnosis. J Am Acad Dermatol ; Binder M, Kittler H, Steiner A, Dorffner R, Wolff K, Pehamberger H. Lymph node sonography versus palpation for detecting recurrent disease in patients with malignant melanoma. Eur J Cancer ; Sabouraud R. Regional Topographical Dermatology. New York, Rebman Company, Bereket-Yücel S. Risk of hepatitis B infections in Olympic wrestling. Br J Sports Med ; Coppola N, De Pascalis S, Onorato L, Calò F, Sagnelli C, Sagnelli E. Hepatitis B virus and hepatitis C virus infection in healthcare workers. World J Hepatol ; 8: Brewer JD, Elston DM, Vidimos AT, Rizza SA, Miller SJ. Managing sharps injuries and other occupational exposures to HIV, HBV, and HCV in the dermatology office. J Am Acad Dermatol ; Sencan I, Sahin I, Yildirim M, Yesildal N. Unrecognized abrasions and occupational exposures to blood-borne pathogens among health care workers in Turkey. Occup Med (Lond) ; Gilson RL, Crane JS. Scabies. [Updated Aug 9]. In: StatPearls [Internet]. Treasure Island (FL), StatPearls Publishing, Available from: Hardy M, Engelman D, Steer A. Scabies: A clinical update. Aust Fam Physician ; Doyle GR, McCutcheon JA. Clinical Procedures for Safer Patient Care. Victoria (BC), BCcampus, Retrieved from Siegel JD, Rhinehart E, Jackson M, Chiarello L, the Healthcare Infection Control Practices Advisory Committee Guideline for Isolation Precautions: Preventing Transmission of Infectious Agents in Healthcare Settings Mylon P, Carré MJ, Martin N, Lewis R. How do gloves affect cutaneous sensibility in medical practice? Two new applied tests. Proc Inst Mech Eng H ; Hiemstra AF, Rambonnet L, Gravendeel B, Schilthuizen M. The effects of COVID litter on animal life. Animal Biology Es haghian S, Kennedy KM, Gong P, Sampson DD, McLaughlin RA, Kennedy BF. Optical palpation in vivo: imaging human skin lesions using mechanical contrast. J Biomed Opt ; Kim K, Lee S. Perception-based 3D tactile rendering from a single image for human skin examinations by dynamic touch. Skin Res Technol ;

    36 ORAL MUKOZAL HASTALIKLAR; AFT TANI ZORLUKLARI Dr. Ögr. Üyesi Handan Bilen Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dahili Tıp Bilimleri, Erzurum Oral mukozada benzer görünümlü pek çok lezyonun doğru teşhis ve tedavisi birçok klinisyen için zor olabilir. Klinisyenin oral lezyonu tanımlaması yanısıra lezyonun hasta tarafından tanımlanan özellikleri (örn. lokalizasyon, süre, genişleme, ilişkili ağrı) de doğru tanının konulmasına yardımcı olur. Oral lezyonlar herhangi bir sistemik hastalığın fokal tezahürü şeklinde veya primer oral mukozal hastalık şeklinde ortaya çıkabilir. HIV enfeksiyonu, aktif kanser tedavisi, immünosupresif ilaç) dahil tıbbi geçmiş ve dental işlemler (takma dişlerin kullanımı veya amalgam dolguların (elementer civa içeren gümüş dolgular) mevcudiyeti gibi) sorgulanmalıdır. Fizik muayenede, ağız içi ve dışı dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Oral mukozada gözlenen normal varyantlar Lökoödem, Fordyce lekeleri ve fizyolojik pigmentasyon gibi mukozal anormal görünümlerin aslında normal varyantlar olduğunu ve daha fazla değerlendirme veya tedavi gerektirmediğini bilmek önemlidir. 36

    37 Beyaz ve kırmızı oral lezyonlar Beyaz veya kırmızı ağız lezyonları; benign (yanak ısırma (morsicatio buccarum) ve friksiyonel keratoz, beyaz süngerimsi nevus gibi), potansiyel olarak kötü huylu (eritroplaki, lökoplaki, oral liken planus ve diğer likenoid lezyonları, submüköz fibrozis, aktinik keilit, kronik greft-versus-host hastalığı, diskoid lupus eritematozus, diskeratozis konjenita gibi) ve malign lezyonlar (skuamöz hücreli karsinom gibi) veya enfeksiyonlar (kandidiyazis, oral tüylü lökoplaki gibi) olabilir. Pigmente lezyonlar Oral mukozada melanositik (melanotik maküller, ilaç ile indüklenen pigmentasyon, sigara içicilerinin pigmentasyonu, melanoakantoma, melanositik nevus, melanoma) veya nonmelanositik (amalgam tatoo) lezyonlar gözlenebilir. Eroziv, ülseratif, büllöz lezyonlar Oral mukozada eroziv, ülseratif ve büllöz lezyonlar; enfeksiyöz, otoimmün ve inflamatuar dermatozlar gibi çok geniş bir yelpazede sık görülen lezyonlardır. Lezyonların değerlendirilme zamanına bağlı olarak farklı klinik şekillerde görünebilir; bu nedenle, anamnez özellikle önemlidir. Aftöz ülserasyonlar (aft), oral mukozada merkezinde sarımsı yapışık eksüdası olan ağrılı yuvarlak veya oval ülserlerdir. En yaygın nedeni rekürren aftöz stomatitlerdir (yaygın olarak aft olarak da bilinir). Altta yatan herhangi bir sistemik hastalık olmaksızın veya Çölyak hastalığı, inflamatuar bağırsak hastalığı, Behçet sendromu, akut HIV enfeksiyonu, sistemik lupus eritematozus (SLE) ve nötropeni gibi sistemik hastalığı olan kişilerde; besin eksikliği olan veya metotreksat gibi antimetabolit kullanan hastalarda görülebilir. -Rekürren aftöz stomatit, oral ülserlerin en yaygın nedenidir. Adolesan ve genç erişkinlerde daha sık görülür. Yaş arttıkça görülme sıklığı azalır. 40 yaşın üzerinde yeni başlangıç pek beklenmez. Çiğnemeyle ilişkisiz mukozal yüzeylerde birbirinden ayrı yerleşimli, tekrarlayan ağrılı ülserler ile karakterizedir. Lezyonlar sıklıkla bukkal ve labiyal mukozada yerleşir. Gingival sulkus, dilin lateral ve ventral kısmı, yumuşak damak, anterior farinks, sert damak ve yapışık diş etleri de tutulabilir. Morfolojik olarak ülserler minör (<1 cm çapında), majör (>1 cm) veya herpetiform (1 ila 2 mm çapında, bazen daha büyük ülserlerde birleşen küçük ülser kümeleri) şekilde olabilir. RAS basit varyant (Mikulicz ülserleri); oral mukozaya sınırlı, yılda birkaç kez nükseden adet, gün içerisinde gerileyen ülserler şeklinde tanımlanır. Yanağın iç kısmını ısırma veya diş ameliyatı geçirme gibi travmalar birçok hasta için hızlandırıcı bir faktör olabilir. Aftlar travma sonrasındaki birkaç gün içerisinde gelişirler. 37

    38 RAS şiddetli varyantta (kompleks aft) ise, lezyonlar daha çok sayıda, daha ağrılı ve daha büyüktür (>1 cm çapında). Oral lezyonlar sık olmakla birlikte hem oral hem de genital mukoza tutulumu gözlenebilir. İyileşmeleri hafta sürer. Ülserin olmadığı döneme neredeyse hiç rastlanmaz. Yetersiz beslenme ve kilo kaybı ile ilişkilidir. Kompleks aftlı hastalarda Behçet sendromu tanısı dışlanmalıdır. Aftöz lezyonlara sistemik semptom veya belirtiler pek nadir eşlik eder. Ateş, halsizlik veya diğer sistemik belirtilerin varlığı, PFAPA (periyodik ateş, aftöz stomatit, farenjit ve adenopati) sendromu, siklik nötropeni veya hiperimmünoglobulin D (hiper IgD) sendromu gibi otoinflamatuar bir hastalıktan şüphe ettirmelidir. Tanıda anamnez önemlidir. Birkaç günden birkaç haftaya kadar devam eden ve sonra düzelen lezyonlar RAS ı düşündürür. Ülserler çok ağrılı olabilir ve bazen yeme, içme ve konuşmayı etkileyebilir. RAS lı hastalarda travma bölgesinde ülser gelişmesi sıktır. Oral ülseri olan hastalar için şu sorular sorulmalıdır; Lezyonların doğal seyri nasıl? Gelip geçici mi yoksa persistan mı seyrediyor? Travma yeni bir lezyonu tetikliyor mu? Lezyonlar semptomatik mi? Diğer vücut bölgelerinde bir cilt hastalığı öyküsü var mı? Özellikle anogenital bölgede tutulum oluyor mu? Hastada diğer mukozal bölgelerin tutulumunu düşündüren semptomlar var mı (örneğin disfaji, ses kısıklığı, stridor, oküler irritasyon, dizüri, disparoni, hematüri)? Hastanın immünosupresyon dahil başka tıbbi bir problemi var mı? Diğer sistem muayenelerinin gözden geçirilmesi, altta yatan herhangi bir hastalığa işaret ediyor mu? Hastanın kullandığı şüpheli bir ilaç var mı? RAS ın ayırıcı tanısında çok çeşitli durumlar düşünülmeli; Behçet sendromu (BS) vasküler, artiküler, gastrointestinal, nörolojik, ürogenital, pulmoner ve kardiyak tutulum ile seyreden inflamatuar, multisistemik bir vaskülittir. Tekrarlayan oral aftlar en sık (%) gözlenen bulgudur. BS undaki aftlar ağrılı, daha büyük ve çok sayıdadır. haftada kendiliğinden iyileşen lezyonlar rekürren seyirlidir. MAGIC sendromu: (Mouth And Genital ulcers Inflamed Cartilage) (iltihaplı kıkırdaklı oral ve genital ülserler) sendromu, rekürren polikondrit ve Behçet sendromunun overlap olarak gözlendiği bir durumdur. Aortit ve torasik aort anevrizması ile ilişkili olabilir. 38

    39 Gluten sensitif enteropati (Çölyak hastalığı): RAS ile başvuran hastada gastrointestinal şikayet veya bilinen bir gluten intoleransı varsa akla çölyak hastalığı gelmelidir. Çölyak hastalığı ile ilişkili olarak oral eritem veya atrofi ile dilde ağrı veya yanma hissi olabilir ve semptomlar glütensiz diyete yanıt verir. İnflamatuar barsak hastalığı: Yüzeyel oral ülserasyonlar gözlenir. Crohn hastalığında ülserasyonlar karakteristik lineer şekle sahiptir. Bu yüzden RAS ile başvuran hastada gastrointestinal şikayet öyküsünün sorgulanması gerekir. HIV enfeksiyonu: RAS, özellikle kompleks aftozisşeklinde HIV enfeksiyonu olan hastalarda önemli bir sorun olabilir. Bu hastalarda RAS tanısı, atipik şekillerde ortaya çıkabilecek eşlik eden altta yatan başka enfeksiyonların olasılığı nedeniyle daha dikkatli yapılmalıdır. Genel olarak, başarılı antiretroviral tedavinin ortaya çıkmasından bu yana HIV pozitif hastalarda kompleks aft daha az görülmeye başlamıştır. Herpes simpleks virüs (HSV) infeksiyonu: Primer herpetik gingivostomatit, yaygın oral ülserasyonlarla ortaya çıkabilir. Tekrarlayan HSV infeksiyonu sıklıkla dudağın kutanöz kısmını tutar; bu lezyonların ağız boşluğu içinde gelişmesi olağan değildir. Ağız boşluğunda yerleşirse tipik olarak diş eti veya sert damakta çiğneme ile ilişkili mukozalarda yerleşir. Tekrarlayan intraoral HSV infeksiyonu geliştiğinde altta yatan bir immünosupresyon durumu akla gelmelidir. Enterovirüsler, tüberküloz, sifiliz ve özellikle immün yetmezliklilerde mikozlar, oral ülser yapabilen diğer mikroorganizmalardır. Siklik nötropeni: Bebeklik veya erken çocukluk döneminde başlayan ateş, halsizlik, farenjit ve aftöz stomatitin siklik gelişimi ile karakterize, kemik iliği progenitör hücrelerinin nadir görülen otozomal dominant bir bozukluğudur. Tipik RAS ta siklik nötropeniden farklı olarak sistemik semptomlar görülmez. PFAPA sendromu: Siklik nötropeni gibi, PFAPA (aftöz stomatit ile birlikte periyodik ateş, farenjit ve adenit) sendromu da yaklaşık olarak ayda bir kez bir tekrarlama eğilimindedir. Ancak, ilişkili bir nötropeni yoktur. Aftöz ülserler, genellikle iç dudaklarda veya bukkal mukozada, hastaların yaklaşık yüzde 40 ila 80 inde ataklar sırasında ortaya çıkar. Bazen arka farinkste ülserasyonlar görülür. Bu ülserler, çocuk daha büyük değilse ve ağrı nedeniyle onları göstermiyorsa, fizik muayenede gözden kaçabilir. Bu nedenle, ülserleri tanımlamak için alevlenmeler sırasında dikkatli bir fizik muayene gereklidir. PFAPA daki aftöz ülserler, Behçet sendromu ülserleri kadar büyük veya ağrılı değildir ve iz bırakmazlar. 39

    40 Hiperimmunoglobulin D sendromu: Tipik olarak lenfadenopati, karın ağrısı ve yüksek serum poliklonal IgD seviyesi ile ilişkili tekrarlayan ateşli ataklarla karakterize, nadir görülen otozomal resesif geçişli bir genetik hastalıktır. Hiper IgD sendromlu hastaların yaklaşık yarısında aft ve bazen genital ülserler görülür. Agranülositoz: Anemi ve trombositopeni yokluğunda nötrofil sayısının /mm3 ün altında olmasıdır. Vakaların büyük çoğunluğu ilaç kaynaklıdır. Oral ülserasyonlara ateş, farenjit, disfaji ve sepsis eşlik ettiği durumlarda agranülositoz tanısı da akla gelmelidir. İmmün aracılı ülserasyon ve büller Oral eroziv liken planus: Kompleks aftların oral lezyonları, oral eroziv liken planusta görülen beyaz, retiküler ağa benzeyen yara izi ile iyileşebilir. Bununla birlikte, oral liken planusta lezyonların dağılımı daha sınırlı ve daha kronik seyirli olma eğilimindedir. RAS da gözlenen karakteristik, ayrık, yuvarlak ülserler oral liken planusta görülmez. Sistemik lupus eritematozus (SLE): Oral veya nazofaringeal ülserler, SLE tanısı için gerekli kriterlerdendir. Yumuşak damak, sert damak veya bukkal mukozada beyaz plaklar, eritem alanları veya etrafı eritemli zımba ile delinmiş gibi erozyon veya ülserler olarak ortaya çıkabilir. Oral ülserler genellikle ağrısızdır ve SLE nin ilk belirtisi olabilir. Biyopside, tipik RAS tan farklı olarak likenoid bir inflamasyon paterni gözlenir. Ayrıca, SLE li hastalarda ışığa duyarlılık, malar döküntü, artrit ve diğer sistemik tutulumlar da beklenir. Otoimmün büllöz hastalıklar: Kompleks aftların mukozal lezyonları bazen pemfigus vulgaris veya sikatrisyel pemfigoid gibi otoimmün büllöz dermatozlar ile karıştırılabilecek kadar geniş olabilir. Bununla birlikte, şiddetli kompleks aftlarda bile, pemfigus veya pemfigoidde görülen kronikliğin aksine, genellikle epizodik bir seyir mevcuttur. Bu hastalıklar, direkt immünofloresan ile biyopsinin histopatolojik değerlendirilmesi ile RAS tan ayırt edilebilir. Paraneoplastik pemfigus (PNP), sıklıkla lenfoproliferatif hastalıklarla ilişkili mukokutanöz büllöz bir hastalıktır. En belirgin bulgusu şiddetli, eroziv, ağrılı mukozittir. Yokluğunda PNP tanısı düşünülmemelidir. Ağrılı, eroziv stomatit karakteristik olarak dilde olmak üzere oral mukozanın herhangi bir yerini tutabilir. Deri ve pulmoner tutulum olsa da, oral erozyonlar hastaların neredeyse yarısında ilk belirtidir. Akkiz epidermolizis bülloza, özellikle travma bölgelerine lokalize, skar ve milia ile iyileşen büllerle karakterize, nadir görülen, otoimmün mukokutanöz büllöz bir hastalıktır. Erozyon ve büller, deri ile birlikte oral mukozanın herhangi bir yerini tutabilir. 40

    41 Eritema multiforme; oral, genital ve/veya oküler mukozada erozyon veya büllerin eşlik ettiği, kutanöz hedef benzeri lezyonlar ile karakterize immün aracılı bir durumdur. Oral tutulum yaygındır ve hastaların yüzde 70 inden fazlasında görülür. Vakaların çoğunda, eritema multiforme herpes simpleks enfeksiyonu ile ilişkilidir, ancak aynı zamanda diğer enfeksiyonlar (örn., Mycoplasma pneumoniae) veya ilaçlar ile ilişkili veya idiyopatik olabilir. İlaç ilişkili ülserasyonlar Stevens-Johnson sendromu/toksik epidermal nekrolizis mtor inhibitörü ile ilişkili stomatit: mtor (Rapamisin protein kompleksinin memeli hedefi) hücre büyümesi ve metabolizmasında önemli role sahiptir. Rapamisin (mtor) inhibitörü ile ilişkili stomatit rapamisinden türetilmiş analoglar olan everolimus ve temsirolimus alan hastaların yaklaşık yüzde 30 unda meydana gelen yaygın bir advers olaydır. Oral mukoza ve dil üzerinde, genellikle boyutu 1 cm olan, grimsi beyaz bir psödomembranla kpli, birbirinden ayrık, yüzeysel, oval, iyi sınırlı ülserler görülür. Graft-versus-host hastalığının önlenmesi için sirolimus ile tedavi edilen allojenik hematopoietik kök hücre transplantasyonu alıcılarında ağrılı oral ülserasyonlar da bildirilmiştir. Checkpoint inhibitör ilişkili oral lezyonlar: Bu ilaçları kullanan hastalarda oral mukozit, likenoid lezyonlar, eritema multiforme benzeri lezyonlar, erozyonlar ve ülserasyonlar bildirilmiştir. Nikorandil ilişkili ülserasyon: Anjina tedavisinde kullanılan Nicorandil in aft benzeri ülserlere neden olduğu bildirilmiştir. Steroid olmayan antiinflamatuar ajanlar da aftöz stomatit gelişiminde rol oynayabilir. Özellikle kronik irritasyon öyküsü olan, tedaviye yanıt vermeyen, uzun süreli derin ülserler malignite açısından uyarıcı olmalıdır. Oral kavite ve orofarenks kanserleri erken dönemde lenf nodu metastazı yapabildikleri için boyun palpasyonu mutlaka dikkatlice yapılmalıdır. 41

    42 ANTİAGİNGDE ANTİOKSİDANLAR VE VİTAMİNLER Prof. Dr. Işıl İnanır Celal Bayar Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Manisa Deri yaşlanması morfolojik, histolojik ve fizyolojik bulgularla karakterize, etyolojik faktörlere bağlı olarak kronolojik (intrensek) ve ekstrensek (foto) yaşlanma olarak ayrılan kompleks bir süreçtir. İntrensek yaşlanma genetik olarak belirlenmiş hücresel yaşlanmadır, hormonlar etkilidir ve kaçınılmazdır. Belli alanlarda kuruluk, atrofi, ince kırışıklıklar, elastisite azalması ve benign deri tümörleri ortaya çıkar. Deri yaşlanmasının %90 ı oluşturan geciktirilebilir ve engellenebilir özellikteki ektrensek yaşlanma ise güneş ışığı, iyonize radyasyon, sigara, alkol, kuru hava, kirlilik gibi dış etkenlere bağlıdır. Klinik olarak, deride kalınlaşma ve düzensizleşme, elastisite kaybı, derin kırışıklıklar, elastoz, düzensiz pigmentasyon, telenjiyektaziler, benign ve malign tümörler görülür. Oksidatif stres deri yaşlanma mekanizmalarının en önemlisi olup iki tip yaşlanmada da etkilidir. Diğer mekanizmalar ise DNA hasarı, telomer kısalması, MiRNA düzenlenimi, ilerlemiş glikolize son ürünlerin birikimi, genetik mutasyonlar ve inflamasyondur. Reaktif oksijen türleri (ROS) oksijen ya da oksijenden oluşan aktif maddeler içeren moleküllerdir. Hücre bütünlüğü/proliferasyonu/fonksiyonları yanısıra enerji ve transportu çin de gereklidir. Yüksek düzeyde reaktif olduklarından deri hemostazı için gerekli protein, lipid ve DNA gibi molekülleri hızlıca değiştirir, çevre moleküllerle reaksiyona girerler. En önemlileri superoksit anyonu (O2-) ve hidroksil radikali (OH)dır. Endojen ve eksojen süreçlerde ortaya çıkan ROS ve reaktif nitrojen türleri (RNS), primer endojen antioksidanlar ve sekonder endojen/eksojen antioksidanlar ile nötralize edilir. Edilemeyenler fazla ise membran, DNA, lipid ve aminoasitlerde hücre hasarı, hücre ölümü ve proliferatif/immun/inflamatuar değişikliklere neden olur. Sonuçta deri yaşlanması yanısıra deri kanseri ve çeşitli dermatozlar ortaya çıkar. ROS NF-kB yolağında tedavi edici etkilere sahipken, MAPK ve AP-1 yolakları ile patolojik etkiler oluşturur. TGF-β reseptörlerinde azalma ve MMP lerde artış ile kollajen azalır ve deri yaşlanması süreci gerçekleşir. Antioksidan sistem, ROS ların bir yandan üretilip, bir yandan ortadan kaldırıldığı bir denge içindedir. Derideki endojen antioksidanların enzimatik grubunda glutatyon peroksidaz, superoksit dismutaz, katalaz en önemlileri olmak üzere glutatyon S transferaz, sitokrom oksidaz ve hidroperoksidaz yeralır. Suda çözünen nonenzimatik antioksidanlar içinde en önemliler askorbik asit ve glutatyondur, diğerleri ise ürik asit, glukoz, pirüvik asit, bilirubin ve melatonindir. 42

    43 Ön planda α-tokoferol (E vitamini) yeralan yağda çözünen nonenzimatik grupta ubiquinol (Koenzim, glutatyon, karotenoidler (likopen, α-karoten, ß -karoten, lutein, zeaksantin) melatonin ve östrojen de bulunmaktadır. Yaşlı/yaşlanmakta olan deride oksidatif stres ve antioksidanlar artmıştır, ayrıca immun baskılanma bulunur. Bu durumda artan ROS u nötralize etmek için topikal ve besin destekleri şeklinde ekzojen antioksidanlar yararlı olacaktır. Ancak antioksidan tedaviyi standardize etmek, tedavi etkinliğini ve yan etkileri değerlendirmek son derece zordur. Bu nedenle yapılan çalışmalarda sonuçlar farklılık göstermektedir. Çalışmalarda antioksidatif potansiyelin ölçüm yöntemleri tartışmalıdır, genellikle hasta değerlendirmelerine dayanmaktadır. Farklı ajanlar farklı konsantrasyonlarda kullanılmıştır, besinlerdeki antioksidan madde konsantrasyonu da pek çok faktörden etkilenmektedir. Genellikle hayvan deneyleri ve invitro çalışmalarda sonuçlar yüz güldürücü olmakla birlikte invivo çalışmaların değerlendirilmesi güçtür. Deri yaşlanması tedavisinde daha çok topikal antioksidanlar tercih edilir. A, C, E vitaminleri ve çeşitli polifenoller en çok kullanılan maddelerdir. Besin dışı destek önerilmemektedir, ancak yaşlılık, kronik hastalıklar, bariyatrik cerrahi, yetersiz beslenme, vitamin ve mineral eksikliği gerekebilir. İyi beslenen sağlıklı gruplarda antioksidanların besinlerle alımı yeterlidir ve sentetik antioksidan destekleri, sebze ve meyvelerin düzenli tüketimi için bir alternatif değildir. Son dönemde gündemde olan IV glutatyon ve C vitamini tedavileri için de kanıt bulunmamaktadır. Bu maddelerin yüksek dozları bir çok yan etkiye neden olabilmektedir. Önemli olan endojen antioksidanları uyaracak bir yaklaşım sentezlemek ve oksidan/ antioksidan sistemi bir dengede tutabilmektir. 43

    44 HİYALURONİK ASİTİN FARLI ENDİKASYONLARDA KULLANIMI Dr. Öğr. Üyesi Belma Türsen Toros Üniversitesi, Sağlık Bilimleri MYO, Mersin Hiyaluronik asit dolgularının Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmış kullanım endikasyonları arasında nazolabiyal kıvrımlar, perioral kırışıklıklar, dudağın, yanağın, çenenin ve el dorsumunun volümizasyonu, akne skarları ve HIV pozitif hastalarda gelişen lipoatrofi yer almaktadır. Bu konuşmamda hiyaluronik asit dolgularının endikasyon dışı olan bazı farklı durumlarda kullanımı anlatılacaktır. Bu farklı kullanım alanları arasında konnektif doku hastalıklarından lupus eritematosus, skleroderma ve dermatomiyozit, lipoatrofiyle ilişkili diğer hastalıklar, meme volümizasyonu, kalça kaldırma, ayak dolgunluğunu belirginleştirme, kemik, tendon, ligaman ve kas üzerine implant oluşturma, glabella, burun, periorbital bölge, alın veya boyun gibi alanlarda kullanımı gibi durumlar yer almaktadır. Tablo 1. Onaylı ve onaysız hiyaluronik asit dolgularının estetik dermatolojide kullanımı Onaylı hiyaluronik asit dolgusu kullanımı Estetik dermatolojide farklı durumlarda hiyaluronik asit dolgu kullanımları Ciddi yüz çizgi ve kırışıklıkları; 1-Nazolabiyal kıvrımlar 2-Perioral çizgiler Volümizasyon; 1-Dudaklar 2-Yanaklar 3-Çene 4-El sırtı 5-Akne skarları 6- HIV pozitif hastalardaki lipoatrofi Volüme defekti; 1-Konnektif doku hastalıkları a-lupus eritematosus b-skleroderma c-dermatomiyozit 2-Lipoatrofiyle ilişkili iyatrojenik steroid kullanımı lipoatrofisi gibi diğer hastalıklar 3-Volüm arttırıcı; a-meme büyütme b-kalça kaldırma ve büyütme c-ayak dolgunluğunu arttırma d-kemik, tendon, ligaman veya kasa implant yapma 5-Farklı bölge injeksiyonları; a-glabella b-burun c-periorbital bölge d-alın e-boyun f-farklı skarlar 44

    45 SAÇ DÖKÜLMELERİNDE TAKVİYELER Dr. Öğr. Üyesi Hülya Cenk Pamukkale Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Bölümü, Denizli Saç, termoregülasyon, fiziksel koruma ve sosyal etkileşimi sağlar ve aynı zamanda kozmetik görünüme katkıda bulunur. Kıl büyümesi, dermal papilla hücreleri ve epitel hücrelerini içeren kıl foliküllerinin büyümesi ve farklılaşmasının bir sonucudur. Kıl folliküllerinin oluşumu dört aşamadan oluşur; anajen (büyüme), katajen (gerileme), telojen (dinlenme) ve eksojen (dökülme). Saç döngüsü, büyüme uyarıcı veya engelleyici faktörler tarafından kontrol edilir. Alopesi, saç yoğunluğunun azalması olarak tanımlanır ve inflamasyon ve enfeksiyon gibi çeşitli patolojilerin ortak bir belirtisi olarak kabul edilebilir. Alopesi yaşamı tehdit etmeyen bir durum olmasına rağmen, bireylerin estetik görünümünü, sosyal aktivitelerini ve yaşam kalitesini etkilemektedir. Alopesiler tiplerine göre çeşitli farmakolojik, kozmetik ve girişimsel yöntemlerle tedavi edilmektedir fakat, oral takviyelerin daha doğal ve zararsız olduğu düşünüldüğünden, bu seçeneklere yönelim azımsanamayacak kadar çoktur. Nutrasötikler besleyici olmanın yanında biyolojik olarak aktif özellikler içeren maddelerdir. Bunların içinde en dikkat çekenler; saw palmetto (cüce palmiye ağacı meyvelerinden elde edilir), 5α-redüktaz enzimini inhibe eder ve saçlı deriye giden kan akımını artırarak saçların çap ve sayısında artışa yol açabilmektedir. Prostat spesifik antijen seviyelerini değiştirmemesi ve düşük ilaç etkileşim potansiyeli ile ilaç kategorisindeki finasteride üstün yanlarıdır fakat antiandrojenik etkileri finasteridden daha zayıftır. Ashwagandha, kış kirazı olarak bilinmekte, stress durumunda salgılanan steroidlerin etkilerine toleransı artırdığından adaptojenik etkiye sahiptir. Bunun yanında antioksidan özelliği ve saçlı deriye giden kan akımını artırdığı bilinmektedir. Asthaxanthin, somon balığına ve deniz canlılarına pembe rengini veren karotenidleri içermekte ve güçlü bir antioksidan özellik göstermektedir. Hidrolize marin kollajen, kıl follikülünün bütünlüğünün korunmasını uyarmaktadır ve yapılan çalışmalarda kıl büyümesini artırdığı gösterilmiştir. Bilinen bir yan etkisi bulunmamakla birlikte, kabuklu deniz canlılarına allerjisi olanlarda kontrendikedir. Kırmızı yonca, 5α-redüktaz enzimini inhibe eder ve antioksidan etkilidir. Kurkumin, zencefil içinde bulunmakta olup antioksidan özelliği, 5α-redüktaz enzimini inhibe edebilmesi ve antiinflamatuar etkileri ile saç dökülmelerinde kullanılmıştır. 45

    46 Peru ginsengi (maka kökü), ashwagandha gibi adaptojenik etkiye sahiptir. Methylsulfonilmetan, artrit ve spor hekimliği alanında oldukça popülerdir. Sebze, meyve, süt ve kahvede bulunmaktadır, antioksidan ve antiinflamatuar etkilidir. Piperin, kara biberden elde edilir. Gastrointestinal sistemden mikrobesinlerin emilimini artırır ve antioksidan etkilidir. Kafein ve kapsaisin IGF-1 i artırıp, TGF-β yı azaltarak saçım büyümesini stimüle ederler. At kuyruğu bitkisi, antiinflamatuar, antioksidan ve 5α-redüktaz inhibitörü olarak saçın büyümesini uyarabilmektedir. Kabak çekirdeği yağı, vitamin ve minerallerden zengin olup 5α-redüktaz inhibisyonu yapabilmektedir. 5α-redüktaz inhibisyonu yapabilen oral takviyeler, erkek fetüste ambigus genitaliaya yol açabileceğinden, kadınlarda kullanılmaları sakıncalıdır. Sistein, L-lizin, Taurin, L-karnitin gibi aminoasitler ve esansiyel yağ asitleri saçın yapıtaşını desteklemektedir. Bunun yanında birçok vitamin ve mineraller saç büyümesindeki enzimlerin kofaktörü olarak rol almaktadır. Bu nedenle, burada bahsedilen maddelere ek olarak ayrı ya da kombine şekilde aminoasit, yağ asitleri, vitamin ve mineraller de oral takviyeler arasında yer almaktadır. Oral takviyeler ilaçlar kadar sıkı üretim kontrolünden geçmediğinden, çoğunlukla standardize olmayan doz ve kombinasyonlarda piyasada bulunmaktadır. Bu nedenle dermatologların bu içeriklere hakim olarak, bireyleri doğru seçim konusunda yönlendirebilmesi önemlidir. 46

    47 ATOPIK DERMATIT TEDAVISINDE YENILIKLER Prof. Dr. Kamer Gündüz Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Manisa Atopik dermatitte (AD) klasik tedaviler arasında nemlendiriciler, topikal kortikosteroidler ve kalsinörin inhibitörleri, darbant UVB ve UVA1 gibi fototerapi yöntemleri, sistemik tedaviler olarak da sedatif antihistaminler, siklosporin, metotreksat, azatioprin, mikofenolat yer almaktadır. Son yıllarda patogenezdeki gelişmeler üzerine hedefe yönelik yeni tedaviler gündeme gelmiştir. Bu ilaçlar arasında fosfodiesteraz 4 inhibitörleri, IL 4/IL 13, IL 13, IL 31, IL 33, IL 22, TSLP nhibitörleri, oral ve topikal JAK nhibitörleri yer almaktadır. Krisaborol, bor içeren düşük molekül ağırlığına sahip küçük bir moleküldür. Selektif PDE- 4 inhibisyonu yapar, hücre içi camp düzeyini arttırırken, IFN-γ, TNF-α, IL-2, IL-4, IL-5, IL, IL gibi sitokinlerin azalmasını sağlar. %2 merhem formu mevcut oup günde 2 kez kullanılması önerilir. Hafif/orta şiddette AD tedavisinde, erişkinlerde ve 3 aydan büyük çocuklarda kullanım onayı mevcuttur. Kaşıntı, inflamasyon, ekskoryasyon ve likenifikasyon üzerinde etkili bulunmuştur. Uygulama alanında yanma-batma hissi gibi yan etkiler bildirilmiştir. Dupilumab, tam insan monoklonal antikorudur. IL-4α reseptörüne bağlanarak IL-4 ve IL inhibisyonu yapar. Orta/şiddetli AD tedavisinde, erişkinlerde ve 6 yaş üzeri çocuklarda kullanım onayı mevcuttur. Yan etki olarak enjeksiyon yerinde reaksiyonlar, okuler yan etkiler (%), yüzde kızarıklık (%), eozinofili, HSV infeksiyonu, eklem ağrısı ve psoriasis benzeri döküntüler bildirilmiştir. Tralokinumab, ILα reseptörüne bağlanarak IL inhibisyonu yapar. Tam insan monoklonal antikorudur. Orta/şiddetli AD tedavisinde, erişkinlerde kullanım onayı mevcuttur. ÜSYE, konjunktivit, enjeksiyon yeri reaksiyonları, eozinofili gibi yan etkiler bildirilmiştir. Lebrikizumab, solubl IL e bağlanarak ILRα1/IL-4Rα heterodimerizasyonu inhibisyonu yapar. Humanize monoklonal antikorudur. Faz III çalışmaları devam etmekte. Topikal JAK inhibitörlerinden ruxolitinib selektif JAK1/JAK2 inhibisyonu yapar. %1,5 krem formu mevcuttur. 12 yaş üzeri hastalarda, hafif-orta şiddetli AD tedavisinde yılında FDA onayı almıştır. Uygulama alanında kaşıntı-yanma hissi, ÜSYE, baş ağrısı gib yan etkiler bildirilmiştir. 47

    48 Delgositinib de topikal kullanılan bir Pan-JAK inhibitörüdür. Japonya da yılında kullanım onayı almıştır. 2 yaş üzeri hastalarda % ve % krem kullanılmaktadır. Uygulama alanında irritasyon, kontakt dermatit bildirilmiştir. Baricitinib, selektif JAK1/JAK2 inhibisyonu yapar. Oral yolla alınır. 2mg ve 4 mg tablet formları mevcuttur. Orta/şiddetli AD tedavisinde kullanım onayı mevcuttur. Nasofarenjit, ÜSYE, follikülit gibi yan etkiler bildirilmiştir. Upadacitinib, selektif JAK1 inhibisyonu yapar. 15mg ve 30 mg tablet formu mevcuttur. 12 yaş üzeri hastalarda, orta/şiddetli AD tedavisinde onay almıştır. Nasofarenjit, ÜSYE, akne gibi yan etkiler bildirilmiştir. Abrocitinib, selektif JAK1 inhibisyonu yapar. 50mg, mg ve mg tablet formları mevcuttur. Orta/şiddetli AD tedavisinde onay almıştır. Nasofarenjit, ÜSYE, bulantı, baş ağrısı gibi yan etkiler bildirilmiştir. Oral JAK inhibitörleri romatoid artrit hastalarında kullanıldığında, şiddetli infeksiyonlar (viral, bakteriyal, fungal), lenfoma ve diğer maligniteler, tromboz (DVT, pulmoner emboli, arteryal tromboz) gibi ciddi yan etkiler bildirilmiştir. Ancak atopik dermatitli hastalarda yapılan çalışmalarda bu ciddi yan etkilere rastlanmamıştır. Malignite ve tromboz öyküsü olanlarda, ciddi enfeksiyon öyküsü, şiddetli kardiovasküler hastalığı, şiddetli karaciğer ve böbrek hastalığı olanlarda, gebelik ve emzirme dönminde kullanılmamalıdır. 65 yaş ve üzerinde kullanılması gerekiyorsa düşük doz tercih edilmelidir. Sonuç olarak, atopik dermatit tedavisinde hedefe yönelik ilaçlarla yeni bir dönem başladığı söylenebilir. İlaçların uzun dönem kullanımda etkinliği ve güvenirliğinin gerçek yaşam verileri ile desteklenmesi gerekmektedir. 48

    49 PSORIASIS AND METABOLIC SYNDROME Prof. Dr. Sanan Karimov, MD Doctor of Medical Sciences Head of the Department of Dermatovenereology AzSATID them seafoodplus.infoa The report devoted to the topic Psoriasis and Metabolic Syndrome is devoted to the role of the metabolic syndrome and diseases included in this group in the pathogenesis of the psoriatic process and the relationship of psoriasis with the development of systemic inflammation. The data presented in the report will allow dermatovenereologists to correctly build a plan for examining patients with psoriasis in order to identify the metabolic syndrome and, based on this, develop a strategy for the treatment of both psoriasis and also comorbid conditions. 49

    50 ROMATOLOJIK HASTALIKLARDA ESTETIK UYGULAMALARIN PROSEDÜRÜ Prof. Dr. Ümit Türsen Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Mersin Yumuşak doku arttırmı için uygulanan dolgular gibi kozmetik prosedürler, yayagın deri hastalıkları veya konnektif doku hastalıklarını tetikleyebilmektedir. Parafin ve silicon gibi yabancı maddelerin kozmetik cerrahide uygulama injeksiyonlarını takiben konnektif doku hastalıkları oluşabildiği bildirilmektedir. Bununla birlikte konnektif doku hastalığı olan hastaların büyük çoğunluğu yüzde gelişen deformiteleri yüzünden büyük endişe duyar ve bunun yaşlanmakla artabileceğini düşünmektedir. Skleroderma en coup de sabre, morfea, diskoid lupus eritematosus lezyonları şekil bozukluğuna yol açarken, kutanöz komplikasyonları düzeltmek için sadece çok kısıtlı tedavi seçeneklerimiz bulunmaktadır. Dolgular, botulinum toksinleri, otolog yağ nakli, PRP ve lazerler konnektif doku hastalıklarının inaktif peryodunda atrofik ve skatrisyel defektleri düzeltmek amacıyla başarılı şekilde kullanılabilmektedir. Konnektif doku hastalıklarının stabil anaktif dönemlerinde kozmetik düzeltme uygulamaları teknikleri sadece küçük olgu serileri ve izole olgu bildirilerinde sunulmuştur. Skor sistemleri konnektif doku hastalıklarının aktivitesini değerlendirmede kullanılmaktadır. Serum akut faz reaktanı seviyeleri de konnektif doku hastalık aktivitesi değerlendirmede belirteç olarak kullanılanabilmekte ve konnektif doku hastalarına yapılabilecek kozmetik işlemleri uygulayabilme ve uygulamaktan kaçınma kararına yardımcı olabilmektedir. 50

    51 LEİSHMANİANIN FARKLI YÜZLERİ Doç. Dr. Isa An Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Şanlıurfa Kutanöz leishmaniasis (KL) deride uzun süren nodülo-ülseratif lezyonlarla seyredip atrofik skatrisle iyileşen bir deri hastalığıdır. KL oluşumunu ve iyileşme sürecini konak ve parazitin özellikleri belirlemektedir. Paraziti alan birçok kişide parazit elimine edilir ve klinik enfeksiyon gelişmez. KL genel olarak akut (yaş ve kuru tip) ve kronik (rezidivan KL, lupoid) form olarak ikiye ayrılır. 51

    52 ANDROGENETİK ALOPESİDE FDA ONAYLI TEDAVİLER Doç. Dr. Munise Daye Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Dematoloji Anabilim Dalı, Konya Androgenetik alopesi (AA); saç folikülünün anajen fazının kısalmasının eşlik ettiği, skatrisyel olmayan, ilerleyici minyatürizasyonu ile karekterizedir. Özel dağılımda kademeli olarak terminal kılların vellus kıllarına dönüşmesine neden olmaktadır. Erkek androgenetik alopesisi, aynı zamanda erkek tipi saç dökülmesi olarak bilinmektedir (ETSD). Androjen bağımlı bir durumdur. Kadın androgenetik alopesisi de, kadın tipi saç dökülmesi olarak bilinir (KTSD), androjenlerin rolü halen belirsizdir. Androgenetik alopeside oldukça yaygın bir durum olmasına karşın onaylanmış tedavi seçenekleri sınırlıdır. Bunlarda FDA onaylı olan tedaviler Finasterid, topikal minoksidil ve düşük enerjili lazer tedavileri (LLLT) dir. Finasterid; ETSD de görülen minyatürizasyondan sorumlu olan testesteronun dihidrotestesterona (DHT) dönüşümünü azaltan tip 2, 5-alfa-redüktaz inhibitörürüdüseafoodplus.infoe, genç hastalarda, verteks/orta-skalp alanlarında dökülmesi olanlarda daha iyi yanıta sahiptir. Finasterid dozu 1 mg/gündür. Finasterid tedavisinin kesilmesiyle saçlar 1 yıl içerisinde kademeli olarak dökülüp tedaviye başlamadan önceki haline dönmektedir. Karaciğerde metabolize olduğu için karaciğer hastalığı olan hastalarda kullanımından kaçınılması önerilir. Teratojenitesi nedeniyle, hamile kadınların kan transfüzyonuyla bu tedaviyi almasını engellemek için finasterid alan erkek hastalar kan bağışında bulunmamalıdır. Seksüel yan etkileri; libidoda azalma erektil disfonksiyon, azalmış ejakülasyon hacmi, jinekomastidir. Finasterid; 1 mg/ gün kullanırken prostat üzerindeki DHT un azalması nedeniyle prostat-spesifik antijen (PSA) serum seviyeleri yaklaşık olarak %50 azalmaktadır. Elli yaşından büyük erkeklerde prostat kanserini maskeleyebileceğinden, tedaviye başlamadan önce PSA bazal seviyesinin kontrol edilmesi önerilmektedir. Kadınlarda finasteridin etkinliği iyi belirlenememiştir ve kulllanımı endikasyon dışıdır. Minoksidil; AGA tedavisi için FDA tarafından onaylı ilk ve tek topikal ilaçtır. Minoksidilin saç büyümesi üzerine tam etki mekanizması hala belirsizdir. Muhtemelen potasyum kanalının açılması yoluyla direk arteriyolar vazodilatasyon yapmaktadır. Bu da kutanöz kan akışının artmasına, vasküler endotelyal büyüme faktörü seviyesinin artamasına, ve dermal papillada saç büyüme destekleyicilerinin artmasına neden olur. ETSD de %l lik solüsyon %2 lik formundan daha etkin bulunmuştur ve %5 lik köpük ciddi anlamda saç büyümesini uyarmaktadıseafoodplus.info dermatit, fasyal hipertrikoz, ilacın taşıyıcısı, özellikle propilen glikol, deri iritasyonuna veya allerjiye neden olabilir. Kadınlar içinse, minoksidil %2 lik solüsyon 1 ml günde 2 kez önerilen dozdur veya %5 lik köpüğün günde 1 kez kapak yarısı kadardır. Saç dökülmesi tedavilerinde saç çıkışını uyarmak için etkili ve güvenli alternatif tedavi seçeneği olarak de dalgaboyu nm, bir LLLT lazer, FDA tarafından ETSD tedavisinde onay almıştır de de KTSD de onay almıştır. 52

    53 SÖZEL SUNUMLAR

    54 SS DERMATOLOGLARIN VE DIĞER HEKIMLERIN DERMATOLOJI HAKKINDAKI GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERI Gaye Sülükçü, Işıl İnanır Manisa Celal Bayar Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa GIRIŞ: Tıpta uzmanlık eğitimi, uzmanlık öğrencilerinin mesleki ve kişisel gelişimlerinin sağlanması amacıyla rehberlik ve gözetim altında sunulan organize bir eğitim programıdır. Bu eğitim sürecinde uzmanlık öğrencilerine teorik ve pratik eğitim verilerek etkin sağlık hizmeti sunacakları becerilerin ve aynı zamanda doğru tutum ve davranışlar ile temel araştırma becerilerinin kazandırılması amaçlanır. (1) Son yıllarda dünyada ve ülkemizde dermatoloji uzmanlık dalına giderek artan bir ilgi görülmektedir. Çalışmamızda bu ilginin nedenleri ve dermatoloji branşı seçimini etkileyen faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu konuda ülkemizde yayınlanmış bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma dermatologların ve diğer hekimlerinin dermatoloji hakkındaki görüş ve düşüncelerinin sorgulandığı tanımlayıcı ve kesitsel bir anket çalışmasıdır. Çalışmamızda kullanılan anketler, hem Manisa Celal Bayar Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyeleri ve uzmanlık öğrencileri ile konuşularak, hem de yurtdışında yapılan çalışmalarda kullanılan anketler değerlendirilerek hazırlanmıştır. Çalışmaya (%) dermatolog ve (%) dermatolog dışı diğer hekimler olmak üzere toplam gönüllü alınmıştır. Anket-1 yıl içerisinde gerçekleştirilen dermatoloji konulu kongre ve bilimsel toplantılarda çalışmaya katılmaya gönüllü dermatologlara yüz yüze uygulanmıştır. Anket-2 ise Manisa ilinde görev yapan çalışmaya katılmaya gönüllü dermatoloji branşı dışındaki diğer hekimlere çalışma ortamlarında yüz yüze uygulanmıştır. Veriler Windows için Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) versiyon paket programı kullanılarak analiz edildi. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiklerden frekans (f) ve yüzde (%) kullanılmıştır. Dermatologların ve diğer hekimlerin dermatolojiye bakış açılarında anlamlı farklılık olup olmadığını belirlemek amacıyla Ki-Kare testi kullanılmıştır. Analizlerde istatistiksel anlamlılık değeri için anlamlılık düzeyi kabul edilmiştir. P< değeri anlamlı farklılık olarak kabul edilmiştir. GELIŞME: Çalışmaya katılan dermatolog ve dermatolog dışı diğer hekimlerden oluşan kişilik gönüllü grubun demografik verileri Tablo 1 de gösterilmiştir. 54

    55 Tablo 1. Demografik Özellikler ile İlgili Tanımlayıcı Bulgular Demografik Özellikler Sayı Yüzde Cinsiyet Ünvan Kurum Branş Kadın Erkek Profesör Doçent Doktor Öğretim Üyesi Uzman Doktor Araştırma Görevlisi Pratisyen Hekim Üniversite/Eğitim ve Araştırma Hastanesi Devlet Hastanesi Özel Hastane Muayenehane Diğer 3 0,6 Dermatoloji Dermatoloji Dışı Branşlar Tablo 2 de çalışmaya katılan tüm hekimlerin sayı ve yüzdeleri, minimum ve maksimum yaşları ve yaş ortalamaları ile meslek yılları ile ilgili bulgular verilmiştir. Dermatolog kadın sayısı fazla olduğu için dermataloglar ve diğer hekimlerin cinsiyetleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Tablo 2. Dermatolog ve Diğer Hekimlerin Cinsiyet, Yaş ve Meslek Yılları Dermatolog (sayı-yüzde) Diğer hekimler (sayı-yüzde) P* Kadın (%) (%) Cinsiyet < Erkek 76 (%) (%) Yaş Minimum-Maksimum (Ortalama) () () Meslek Yılı Minimum-Maksimum (Ortalama) 1- () () *ki-kare 55

    56 Dermatolog ve diğer hekimlerin branşlarından memnuniyet durumu ve tekrar hekim olmayı isteme, dermatologların tekrar dermatoloji branşı seçme istekleri ve diğer hekimlerin tercih etme hakları olması halinde dermatoloji branşı seçme istekleri ile ilgili bulgular Tablo 3 te verilmiştir. Branş memnuniyeti ve tekrar hekim olma isteği açısından dermatologlar ve diğer hekimler arasındaki fark istatistiksel açıdan anlamlıdır. Dermatologlar branşlarından diğer hekimlere göre daha çok memnundur ve dermatologların tekrar hekim olmayı isteme oranları diğer hekimlere göre daha yüksektir. Tablo 3. Hekimlerin Branşlarından Memnuniyetleri, Tekrar Hekim Olma ve Dermatolojiyi Seçme İstekleri Evet Hayır Kararsızım BRANŞ MEMNUNİYETİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde Dermatolog Diğer Hekim Toplam P* < TEKRAR HEKİM OLMA İSTEĞİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde P Dermatolog Diğer Hekim < Toplam TEKRAR DERMATOLOJİ SEÇME İSTEĞİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde Dermatolog DİĞER HEKİMLERİN DERMATOLOJİ SEÇME İSTEĞİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde Diğer Hekim *ki-kare Dermatologların dermatoloji branşını seçme nedenleri ve diğer hekimlerin son zamanlarda dermatoloji branşına artan ilginin nedenleri hakkındaki düşüncelerini içeren bulgular Tablo 4 te verilmiştir. 56

    57 Tablo 4. Dermatologların ve Diğer Hekimlerin Dermatolojiye Bakış Açıları Dermatolog Diğer Hekim Sayı Yüzde Sayı Yüzde P Dermatolojik hastalıklara ilgi duymak * Dermatolojinin rahat bir branş olması * Dermatolojik hastalıkların nadiren yaşamı tehdit edici olması Kronik dermatolojik hastalıkları tedavi edilebilir veya kontrol edilebilir hale getiren tıptaki son gelişmelerin tatmin edici olması Dermatolojik hastalıkların çoğunun ayaktan tedavi temelli olması Çalışma saatlerinin kontrol edilebilir olması ve kontrol edilebilir yaşam tarzı özelliği Her yaş grubundan hastalarla etkileşim olması * * * * Medikal ve cerrahi alanları kapsaması * Akademik araştırma alanının geniş olması * Farklı hasta türlerini görme fırsatı * Kozmetoloji alanındaki gelişmelerin tatmin edici olması Kozmetolojiye artan ilgi ve kozmetoloji alanında çalışma fırsatı Özel hastane, klinik ya da muayenehanede çalışma imkanlarının tatmin edici olması * Klinik tanı becerilerine bağımlılık, laboratuvar incelemesi ve görüntüleme yöntemlerine nadiren ihtiyaç duyulması * Dermatoloji hastalarının başvuru devamlılığının sağlama imkanı Ekonomik gelirin tatmin edici olması * Dermatologların tatmin edici aile yaşantısı *ki-kare, p< Dermatologların dermatolojinin zorlukları hakkındaki görüş ve düşünceleri ile ilgili sadece dermatologlara uygulanan anketlerden elde edilen tanımlayıcı bulgular Tablo 5 te verilmiştir. 57

    58 Tablo 5. Dermatolog olmayan hekimler, deri hastalıklarının dermatologları fazla yormadığını (%), nadiren hayatı tehdit ettiğini (%77), kronik deri hastalıklarının takibini dermatologların yapması gerektiğini (%87) düşünmekteydiler. %46 sı dermatolojiye ilginin sağlık sisteminde sorunlara neden olacağını ve %47 si tedavilerinin kolay olduğunu ifade ettiler. 58

    59 Tablo 6. Branş türüne göre hekimlerin branşlarından memnuniyetleri ve tekrar hekim olma istekleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu. 59

    60 Tablo 7. Hekimlerin Branş Memnuniyetleri, Tekrar Hekim Olma İstekleri ve Diğer Hekimlerin Dermatolojiyi Seçme İsteklerinin Branşlarına Göre Dağılımı Evet Hayır Kararsızım BRANŞ MEMNUNİYETİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde P* Dahili Tıp Bilimleri Cerrahi Tıp Bilimleri Temel Tıp Bilimleri Dermatoloji TEKRAR HEKİM OLMA İSTEĞİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde P Dahili Tıp Bilimleri Cerrahi Tıp Bilimleri Temel Tıp Bilimleri Dermatoloji DİĞER HEKİMLERİN DERMATOLOJİ SEÇME İSTEĞİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde P Dahili Tıp Bilimleri Cerrahi Tıp Bilimleri Temel Tıp Bilimleri *ki-kare Cinsiyete göre hekimlerin branşlarından memnuniyetleri, tekrar hekim olma istekleri ve diğer hekimlerin dermatoloji branşı seçme istekleri ile ilgili bulgular tablo 8 de verildi. Cinsiyete göre branş memnuniyeti ve tekrar hekim olma isteği arasında anlamlı fark yoktu. Ancak cinsiyete göre diğer hekimlerin dermatoloji branşı seçme isteği arasındaki fark anlamlı bulundu. Kadın hekimlerin dermatoloji branşı seçme isteği erkeklere göre daha yüksek oranda bulundu. 60

    61 Tablo 8. Cinsiyete Göre Hekimlerin Branşlarından Memnuniyetleri, Tekrar Hekim Olma İstekleri ve Diğer Hekimlerin Dermatolojiyi Seçme İstekleri BRANŞ MEMNUNİYETİ Evet Hayır Kararsızım Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde p Kadın Erkek TEKRAR HEKİM OLMA İSTEĞİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde p Kadın Erkek DİĞER HEKİMLERİN DERMATOLOJİ SEÇME İSTEĞİ Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde p Kadın Erkek *ki-kare Ünvanlarına göre dermatologların tekrar hekim olmayı isteme durumları ile ilgili bulgular Tablo 9 da verildi. Profesörler en fazla tekrar hekim olmayı isteyen gruptu. Hiyerarşinin alt sıralarına inildiğinde tekrar hekim olma isteğinin azaldığı bulundu. 61

    62 Tablo 9. Dermatologların ünvanlarına göre tekrar hekim olmayı isteme durumları Evet Hayır Kararsızım Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde P* Profesör Doçent Doktor Öğretim Üyesi Uzman Asistan *ki-kare Sonuçlar: Son yıllarda tıp fakültesi öğrencilerinde Deri ve Zührevi Hastalıkları branşına karşı giderek artan bir ilgi görülmektedir. Ancak bu ilginin nedenleri yeterince irdelenmemiştir. Dünyada ve ülkemizde bu konuda az sayıda çalışma bulunmakta, üstelik bu makaleler daha çok branş seçimi aşamasında olan gruplara odaklanmaktadır. Yatangaç ın yapmış olduğu çalışmada ülkemizde tıp fakültesi öğrencilerinin tercih etmek istedikleri bölümler sırasıyla Deri ve Zührevi Hastalıkları, Radyoloji, Göz Hastalıkları, Kardiyoloji ve bir yan dal olarak Endokrinoloji olarak bildiirlmiştir (2). Dermatologlarda memnuniyet konusunda farklı ülkelerde yapılan çalışmalar dermatologların diğer hekimlerden daha yüksek iş tatmini ve daha az mesleki tükenmişliğe sahip olduğunu göstermektedir. Arias ve ark. nın Meksika da yaptığı çalışmada dermatologların branşlarından diğer hekimlere göre daha yüksek düzeyde memnun oldukları saptanmıştır. Bu memnuniyet hem mesleki, hem de kişisel alana yansımıştır. Bu çalışmada çalışmaya katılan dermatologların % si branşlarından çok memnun olduklarını, % sı tekrar uzmanlık alanı olarak dermatoloji branşı seçeceklerini belirtti (3). Bizim çalışmamızda da dermatologların % sı branşlarından memnun iken, diğer hekimlerin ise % u branşlarından memnundur. Ayrıca dermatologların % sı tekrar seçme hakları olması halinde dermatoloji branşını seçeceklerini belirtmiştir. Bu da dermatologların branşlarından yüksek düzeyde memnun olduklarını göstermektedir. Bu memnuniyet hekimliği tekrar seçme kararlarına da yansımaktadır. Dermatologların %57,4 ü tekrar hekim olmak isterken bu oran diğer hekimlerde % dir. Dermatologlar ve diğer hekimlerin hekimlik mesleğinden mutluluk ve memnuniyetleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır ve dermatologlar daha yüksek mutluluk, iş tatmini ve daha az mesleki tükenmişliğe sahiptir. 62

    63 Çalışmaya katılan dermatoloji branşı dışındaki diğer hekimlerin % ü tercih etme hakları olması halinde dermatoloji branşını tercih edeceklerini belirtmiştir. Diğer hekimlerin yüksek oranda dermatoloji branşı seçme isteği son zamanlarda dermatoloji branşına artan ilginin göstergesidir. Beklentimiz daha fazla hekimin dermatolog olmayı isteyebileceği şeklindeydi. Üstelik çalışmamızdaki 35 olan yaş ortalaması bu hekimlerin daha çok genç uzmanlardan oluştuğunu göstermekteydi. Bu genç grupta günümüzün dermatolojiye eğilimini gözlemedik. Çalışmamızda dermatologların dermatoloji branşını seçmelerinde en etkili faktörler dermatolojinin rahat bir branş olması (%), dermatolojik hastalıkların nadiren yaşamı tehdit edici olması (%) çalışma saatlerinin kontrol edilebilir olması ve kontrol edilebilir yaşam tarzı özelliği (%), dermatolojik hastalıklara ilgi duymak (%), özel hastane, klinik ya da muayenehanede çalışma imkanlarının tatmin edici olması (%), medikal ve cerrahi alanları kapsaması (% ), kozmetoloji alanındaki gelişmelerin tatmin edici olması (%), kozmetolojiye artan ilgi ve kozmetoloji alanında çalışma fırsatı (%), dermatologların tatmin edici aile yaşantısı (%), dermatolojik hastalıkların çoğunun ayaktan tedavi temelli olması (%) ve klinik tanı becerilerine bağımlılık, laboratuvar incelemesi ve görüntüleme yöntemlerine nadiren ihtiyaç duyulması(%) dır. Aldahash ve ark. nın Suudi Arabistan da yaptığı çalışmada dermatoloji seçimini etkileyen en önemli faktörler dermatolog olmanın cazibesi, dermatologların tatmin edici aile yaşantısı, çalışma saatlerinin kontrol edilebilir olması ve kontrol edilebilir yaşam tarzı özelliği, dermatolojinin rahat bir branş olması ve klinik tanı becerilerine bağımlılık, laboratuvar incelemesi ve görüntüleme yöntemlerine nadiren ihtiyaç duyulması olarak bildirilmiştir (4). Çalışmamızda dermatolog dışı hekimlere neden dermatolojinin seçildiği sorulduğunda bu artan ilgiyi etkileyen en önemli faktörler dermatolojinin rahat bir branş olması (%), dermatolojik hastalıkların nadiren yaşamı tehdit edici olması (%), kozmetolojiye artan ilgi ve kozmetoloji alanında çalışma fırsatı (), çalışma saatlerinin kontrol edilebilir olması ve kontrol edilebilir yaşam tarzı (), kozmetoloji alanındaki gelişmelerin (%), özel hastane, klinik ya da muayenehanede çalışma imkanlarının (%), ekonomik gelirin (%) ve dermatologların aile yaşantısının (%) tatmin edici olmasıdır. Çalışmamızda dermatologların % ü, diğer hekimlerin ise % i dermatolojinin rahat bir branş olduğunu düşünmektedir. Dermatologların ve diğer hekimlerin dermatolojinin rahat bir branş olması konusundaki düşünceleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır ve diğer branşlar dermatolojiyi daha çok rahat bir branş olarak görmektedir. Dermatologlar genellikle cilt doktorları olarak kabul edilirler, ancak cilt, saç, tırnak, ter bezleri ve mukoza semptomları ile bulgu veren çok çeşitli ve geniş hastalıkların tanı ve tedavisi ile de ilgilenirler. Ayrıca çok çeşitli vakalarla, yaş grupları ile ve ırklarla ilgilenirler ve farklı klinik durumların çözümlenmesine katkı sağlarlar. Dermatolojik hastalıkların ayaktan tedavi temelli olduğu ve dermatolojik hastalıkların yaşamı tehdit etmeyeceği düşünülse 63

    64 de dermatologlar ölümcül ilaç reaksiyonları, otoimmün büllü hastalıklar gibi daha pek çok mortalite ve morbiditesi yüksek acil tedavi gerektiren hastalığın tanı ve tedavisi ile de ilgilenirler. Ayrıca dermatoloji branşında klinik tanı becerilerine bağımlılık ve hastalık teşhisinde diğer branşların aksine laboratuvar incelemesi ve görüntüleme yöntemlerine nadiren ihtiyaç duyulması ise bazı durumlarda dermatolojiye kolaylık sağlarken, bazı durumlarda ise hastalık teşhisini zorlaştırmaktadır. Bu özellikler aslında dermatolojinin diğer hekimlerin düşündüğü kadar rahat bir branş olmadığını, fakat bu durumun diğer hekimler tarafından bilinmediğini, algılanmadığını ya da yadsındığını göstermektedir. Çalışmamızda anket sorularında yer almayan ancak katılımcıların kendi görüşlerini belirttikleri bölümden elde edilen bulgulara göre dermatolog olmanın zorluklarından biri de mesai saatleri dışında mesleki çalışmanın devam etmesidir. Sosyal ortamlarda deri hastalıkları ve tedavileri, özellikle de kozmetik işlemler hakkında sürekli soru sorulmakta, bu durum dermatoloğun dinlencesini kısıtlanmasına ve sosyal ilişkilerinin bozulmasına neden olmaktadır. Bazı dermatologlar bu nedenle bazı sosyal etkinliklerden uzak kalmaya çalıştıklarını belirtmişlerdir. Son zamanlarda tele konsültasyon ile dermatolojik lezyonun fotoğraflanarak dermatoloğa danışılması bu sorunu daha karmaşık hale getirmektedir. Dinlenme saatlerinde rahatsız edlme dışında hekimler uygun ve yeterli olmayan bir şekilde tanı koymaya ve reçete yazmaya zorlanmaktadır. Oysaki dermatolojik muayenede tek başına inspeksiyon her zaman yeterli değildir. Özellikle net olmayan görüntülerle bu duurmu zorlamak hastaya yarardan çok zarar getirebilmektedir. Lezyonun uygun ışık altında incelenmesi, palpasyonu, gerekli ise dermoskop ve wood lambası gibi tanıya yardımcı araçlarla incelenmesi ya da mikroorganizmalara yönelik tanısal tetkikler veya deri biyopsisi gibi invaziv tanısal yöntemlerle ayırıcı tanıya gidilmesi gerekebilir. Bu nedenle sosyal ortamlarda ve tele konsültasyon şeklinde hasta danışılması dermatologların doğru tanı koymasını bazı durumlarda zorlaştırır. Hatta yasal olarak sıkıntılı durumlara neden olabilir. Bu durum dermatologların karşılaşmaktan hoşlanmadıkları bir konudur. Branş seçimlerinde önemli faktörlerden biri de yüksek ekonomik gelir potansiyelidir. (4) Çalışmamızda dermatologların % ü dermatoloji branşı seçiminde ekonomik gelirin tatmin edici olmasının etkili olduğunu düşünürken, diğer hekimlerin % sı dermatoloji branşı seçiminde ekonomik gelirin tatmin edici olmasının etkili olduğunu düşünmüştür. Dermatologlar ve diğer hekimler arasında dermatoloji branşının tatmin edici ekonomik getirisi ile ilgili fark istatistiksel olarak anlamlıdır ve diğer hekimler dermatologlara göre daha yüksek oranda dermatoloji branşının ekonomik getirisinin tatmin edici olduğunu düşünmektedir. Çalışmamızda yer alan dermatologlar dermatolojinin zorluklarını sorgularken % oranında ekonomik gelirin tatmin edici olmadığını belirtirmiştir. Burdan yola çıkıldığında dermatologların bölüm seçiminde maddi kazancın ön planda olmadığını, ama genelde gelirlerinden memnun olduğunu söyleyebiliriz. 64

    65 Dermatologların dermatolojinin ekonomik getirisinin tatmin edici olmadığını düşünmelerinde etkili faktörlerin dermatolojik işlemlerin SUT(Sağlık Uygulama Tebliği) a göre performans puanının düşük olması ve bazı işlemlerin performans puanının olmaması, dermatologların ekonomik gelirlerini etkileyen önemli bir faktör olan kozmetik uygulamaların son zamanlarda dermatoloji dışındaki diğer hekimler tarafından sıklıkla uygulanmaya başlanması ve dermatolog olmayan hekimlerin de dermatolojik hastalıkları tedavi etmeye başlamalarının ekonomik rekabete yol açması olduğu düşünülmüştür. Anket sorularında yer almayan ancak katılımcıların kendi görüşlerini belirttikleri bölümden elde edilen bulgulara göre de son yıllarda dermatoloji dışında diğer branş hekimlerinin ve diğer meslek gruplarının kozmetoloji alanında sıklıkla çalışması ve bu durumun yol açtığı ekonomik rekabet son yıllarda dermatologların karşılaştıkları olumsuzluklar arasındadır. Çalışmamıza katılan dermatologların % ü dermatolojide yapılan işlemlerin SUT (Sağlık Uygulama Tebliği) a göre devletteki performans puanının düşük olduğunu belirtmiştir. Dermatolojide uygulanan işlemlerin SUT ta düşük performans puanları ile değerlendirilmesi ya da hiç yer almaması ekonomik getiri yanısıra dermatologların kendilerinin ve branşlarının daha değersiz görüldüğünü düşünmelerine neden olmaktadır. Tıp öğrencilerinin branş seçimlerini etkileyen faktörler çeşitli çalışmalarda branşın rahatlığı, hasta yükü, çalışma saatleri, ekonomik gelir ve kontrol edilebilir yaşam tarzı özelliği olarak belirtilmiştir. Kontrol edilebilir bir yaşam tarzı boş zaman, aile ve mesleki uğraşlar için tıbbi uygulamadan bağımsız kişisel zamanın olduğu ve mesleki sorumluluklara harcanan haftalık saatler üzerinde kontrole sahip olunan zamandır. Bu çalışmalarda dermatologlar en az mesleki tükenmişliğe sahip ve aileye ayırılan zaman açısından en fazla zamana sahip hekimler olarak bulunmuştur. Ayrıca kadın tıp öğrencilerinin bir meslekle başa çıkmadaki zorluklar ve aile yükümlülükleri nedeni ile kontrol edilebilir yaşam tarzı özelliğine sahip uzmanlıkları daha çok tercih ettikleri bulunmuştur. (4,5) Tekin ve ark nın yapmış olduğu çalışmada da benzer şekilde tıp fakültesi öğrencilerinin mezuniyet sonrasında maddi getirisi yüksek veya çalışma koşullarının rahat olduğu bölümleri tercih ettiği bulunmuştur. (6) Chang Y-W ve ark. nın Tayvan da yaptığı çalışmada son 30 yılda dermatoloji branşına artan ilgi ve kadın hekimlerin dermatoloji branşı seçiminde artış görülmektedir.(7) Kişilik özellikleri, cinsiyet ve çevresel faktörler her kişide belirli bir biçimde etkileşime girerek kariyer ve iş seçimini, belirli faaliyetlere olan eğilimi ve bu da mutluluk ve memnuniyet düzeyini etkiler (3) Bizim çalışmamızda da dermatoloji dışındaki diğer hekimlerin tercih etme hakları olması halinde dermatoloji branşı seçme isteği kadın hekimlerin %55 inde, erkek hekimlerin ise % sinde görülmektedir. Kadın hekimlerin dermatoloji branşına ilgisinin erkek hekimlerden daha fazla olduğu çalışmamızda da saptanmıştır. Kadın hekimlerin dermatoloji branşına ilgisinin erkek hekimlerden daha fazla olmasında etkili faktörlerin dermatoloji uzmanlığında nöbetin olmaması ya da nöbet sayısının az olması, kontrol edilebilir yaşam tarzı özelliğinin diğer branşlara göre daha fazla olması ve dermatologların tatmin edici aile yaşantısı olduğu düşünülmektedir. 65

    66 Mesleki stres ile ilgili faktörler de uzmanlık alanı seçimini etkilemektedir. Dikkat gerektiren hasta sayısındaki artış duygusal ve zihinsel aşırı yüklenme ile sonuçlanır. Bu da çalışanların adaptasyon ihtiyaçlarında ve dolayısıyla taleplerinde artışa neden olur. Çalışma saatlerinin artması ile birlikte çalışma koşullarının bozulması problem çözme ve sorunlarla başa çıkma olasılığını azaltır ve bu faktörler stres ve kronik tükenmişlik ile sonuçlanır. (3) Çalışmamızda da dermatologların % ü ve diğer hekimlerin % u dermatolojik hastalıkların nadiren yaşamı tehdit edici olduğunu; benzer şekilde dermatologların % sı, diğer hekimlerin % sı dermatolojik hastalıklarının çoğunun ayaktan tedavi temelli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca dermatologların % sı ve diğer hekimlerin % u dermatoloji branşında çalışma saatlerinin kontrol edilebilir olmasının ve kontrol edilebilir yaşam tarzı özelliğinin bu branşa son yıllarda artan ilginin nedenlerinden olduğunu düşünmektedir. Dermatoloji branşı diğer branşlara göre rahat bir branş olarak düşünülmektedir, ancak dermatoloji branşının da bazı zorlukları vardır. Dermatolojik hastalıkların oldukça yaygın, kronik ve tekrarlayıcı karakterde olması dermatolojiye başvuran hasta sayısını artırır. Hem hasta sayısının fazla olması hem de dermatoloji uzman sayısının diğer uzmanlara göre daha az olması da dermatologların iş yükünü artırır. Ülkemizde bazı dermatoloji polikliniklerinde günde ve daha fazla sayıda hastaya hizmet verilmektedir. Bu durum hasta başına ayrılan zamanı belirgin olarak azaltmakla birlikte dermatologların tanı ve tedavi sürecini oldukça zorlaştırmaktadır. Ayrıca dermatolojik hastalıklar kişide kozmetik kaygılar da yaratır. Bu da dermatoloji hastalarında hasta memnuniyetsizliğinin diğer branşlara göre daha fazla olmasına yol açar. Ayrıca dermatoloji normal deri sağlığının devamlılığı ile de ilgilenen bir branş olduğu için dermatolojik hastalığı olmayan sağlıklı kişilere de hizmet sunmakta ve bu da günlük yükü arttırmaktadır. Çalışmamızdan elde edilen bulgulara göre dermatoloji branşının dermatologlara göre başlıca zorlukları ve olumsuzlukları dermatolojiye başvuran hasta sayısının fazlalığı (%74), hasta memnuniyetsizliği (%), dermatolojik işlemlerin düşük SUT performans puanı (%), dermatolojik hastalıkların çoğunun kronik ve tekrarlayıcı özelliği (%), dermatoloji uzman sayısının yetersizliği nedeniyle iş yükünün fazlalığı (%), hastaların kozmetik kaygıları (%), dermatolojik hastalıkların yaygınlığı (%38), kozmetoloji eğitiminin yetersiz olması () dır. Çalışmamızda diğer hekimlerin dermatoloji branşına bakış açıları ve diğer branşlar ile dermatoloji branşı arasındaki iletişimi etkileyen faktörlerin belirlenmesi de amaçlanmıştır. Diğer hekimlerin dermatoloji branşı ile ilgili düşüncelerine yönelik sorulardan elde edilen bulgulara göre diğer hekimler dermatoloji ile ilgili başlıca dermatolojik hastalıkların çoğu kronik ve tekrarlayıcı karakterdedir ve dermatolojik hastalıkların takibi dermatologlar tarafından yapılmalıdır (%), dermatolojik hastalıklar çoğunlukla ayaktan tedavi temellidir ve hekimi fazla yormaz (%), dermatoloji branşında hayatı tehdit edici hastalıklar çok nadirdir (%), dermatolojik hastalıkların tanısında klinik tanı becerilerine bağımlılık ve laboratuvar incelemesi ile görüntüleme yöntemlerinin nadiren kullanılması diğer branş hekimlerinin dermatolojik hastalıklara tanı koymasını zorlaştırır 66

    67 (%), dermatolojik hastalıkların tedavisi kolaydır ve tedaviye dirençli hastalıklarla nadiren karşılaşılır (%47), tıp fakültesi öğrencilerinde dermatoloji branşına giderek artan ilgi ileride sağlık sistemi üzerinde olumsuzluklara yol açabilir (%) düşüncelerine sahiptir. Tıpta uzmanlık alanları temel olarak dahili tıp bilimleri, cerrahi tıp bilimleri ve temel tıp bilimleri olarak üçe ayrılır. Uzmanlık alanı türüne göre hekimlerin branşlarından memnuniyetlerinin faklı olduğu ve branş türleri arasında bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu çalışmamızda gösterilmiştir. Dermatologlar ayrı bir grup ve diğer hekimler branş türlerine göre gruplandırılarak incelendiğinde elde edilen bulgulara göre dermatologların % sı branşlarından memnun iken, dahili branş hekimlerinin % i, cerrahi branş hekimlerinin % si, temel tıp bilimleri hekimlerinin % i branşlarından memnundur. Elde edilen verilere göre dermatologlar diğer branş hekimlerine göre branşlarından daha memnundur. Temel tıp bilimleri hekimleri branşlarından en az memnun hekim grubundadır. Cerrahi branş hekimleri ise dermatoloji dışındaki diğer dahili branş hekimlerine ve temel tıp bilimleri hekimlerine göre branşlarından daha memnundur. Cerrahi branş hekimlerinin dahili branş hekimlerine göre branşlarından memnuniyetlerinin daha fazla olmasında cerrahi branşlarda günlük tedavi edilen hasta sayısının dahili branşlara göre daha az olmasının ve mesleki tatminin daha yüksek olmasının etkili olduğu düşünülmüştür. Temel tıp hekimlerinin branşlarından memnuniyetlerinin diğer hekimlere göre düşük olmasında ise hasta ile birebir iletişimi olmayan bu branşlarda mesleki tatminin ve ekonomik getirinin daha düşük olmasının etkili olduğu düşünülmüştür. Branş türüne göre hekimlerin tekrar hekim olmayı isteme durumları ile ilgili fark da branş türleri arasında anlamlı bulundu. Dermatologların % ü tekrar hekim olmayı isterken, temel tıp hekimlerinin % sı, cerrahi branş hekimlerinin % i, dahili branş hekimlerinin ise % sı tekrar hekim olmayı istediklerini belirtti. Her ne kadar temel tıp bilimleri hekimlerinin branşlarından memnuniyetleri diğer hekimlere göre düşük oranda olsa da tekrar hekim olma istekleri dermatoloji dışındaki diğer branş hekimlerinden fazla oranda bulundu. Bu da temel tıp branşlarındaki mesleki tükenmişliğin dermatoloji dışındaki diğer branşlardan daha az olduğunu düşündürmektedir. Dermatologlar ise diğer branş hekimlerine göre en az mesleki tükenmişliğe sahip hekimlerdir. Çalışmamızda anket sorularında yer almayan ancak katılımcıların kendi görüşlerini belirttikleri bölümden elde edilen bulgulara göre son zamanlarda malpraktis davalarının daha az olduğu ve ayrıca hekime şiddet olaylarının daha az yaşandığı branşların daha çok tercih edildiği ve bu iki faktörün uzmanlık alanı seçimleri üzerinde etkili olabileceği düşünülmüştür. Çalışmamızda her ne kadar dermatolog hekimlerin % sı branşlarından memnun olduklarını ve % sı tekrar tercih etme hakları olması halinde dermatoloji branşını tercih edeceklerini belirtse de tekrar hekim olma isteği sorgulandığında dermatologların sadece % ü tekrar hekimlik mesleğini seçeceğini belirtmiştir. Dermatologların branşlarından yüksek oranda memnun olmalarına rağmen tekrar hekim olma isteklerinin daha düşük oranda olması son yıllarda artan mesleki tükenme, hekime verilen toplumsal değerin azalması, 67

    68 malpraktis davalarını artması, taciz ve sağlıkta şiddet olaylarının giderek artmasıdır. Diğer hekimlerin tekrar hekim olma isteği ise % dır, bu düşük oranda daha da baskın olarak yine bu faktörlerin etkili olduğu düşünüldü. Çalışmamızda dermatologların ünvanlarına göre tekrar hekim olmayı isteme durumları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Profesörlerin % i, doçentlerin % i, doktor öğretim üyelerinin % i, uzmanların % sı, asistanların ise % si tekrar hekim olmayı istediklerini belirtti. Bu bulgular ile dermatologlar arasında en fazla mesleki tükenmişliğe sahip grubun asistan hekimler olduğu düşünüldü. Mesleki tükenmişliğin en az olduğu grup ise profesörler olarak bulundu. Bu oran mesleki tatminin fazlalığı, bakılan hasta sayısının ve tükenmişliğin azlığı, ekonomik tatminin daha fazla olması yanısıra kıdemleri ve yaşları ile de ilgili olabilir. Önceki dönemlerde hekimlik mesleğinin saygınlığı ve toplumsal statüsünün daha fazla olması, sağlıkta şiddet, taciz ve rahatsız edilme durumunun az olması profesörlerin memnuniyetini açıklayabilir. Kıdem yılı azalan dermatologlarda, özellikle asistanlarda mesleki tükenmişliğin arttığı düşünüldü. Diğer hekimlerin ünvanlarına göre tekrar hekim olmayı isteme durumları arasındaki fark ise istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Sonuç olarak tıpta uzmanlık dalı seçimlerinin yıllar içerisinde değişimi ve hekimlerin mesleki tükenmişliği gelecekte sağlık sistemi üzerinde olumsuzluklara yol açabileceği için branş tercihlerini etkileyen faktörlerin belirlenmesi son derece önemlidir. Çalışma koşullarının ve saatlerinin iyileştirilmesi, sağlıkta şiddetin etkili yasalarla önlenmesi, malpraktis gibi riskli durumlara karşı sağlık çalışanını koruyan düzenlemelerin yapılması önerilmektedir. Yapılan düzenlemelerle hekimlerin son yıllarda uzun ve yoğun çalışma şartları olan, maruz kaldıkları sağlıkta şiddet ve malpraktis gibi riskli durumların ve mesleki tükenmişliğin daha fazla olduğu uzmanlık dallarından uzaklaşmalarının önlenebileceği düşünülmektedir. KAYNAKLAR: 1. Terzi C, Eryılmaz M, Erel S, et al. Turkish surgical association resident committe report on surgical education Türk Cerrahi Derneği. ; Yatangaç BF. Kişilik özelliklerine bağlı olarak Hemşirelik ve Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerin seçeceği uzmanlık alanlarının belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi Fierro-Arias L, Simón-Díaz P, Ponce-Olivera RM, et al. Dermatologists happiness and satisfaction. Gad Mex Med ;(1): Aldahash, Rawan, et al. Reasons for choosing Dermatology as a career choice. J Health Specialties, ;4(4): Barat A, Goldacre MJ, Lambert TW. Career choices and career progression of junior doctors in dermatology: Surveys of UK Medical Graduates. Dermatol Res Pract ; Tekin Ç, Güneş G, Türkol, E. İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin Tıpta Uzmanlık tercihleri ve etkileyen faktörler. İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi ;1: Chang, YW, Lee CH. A growing trend of females and dermatologists among top medical graduates in 30 years. BMC Med Educ ;20(1):

    69 SS ERIŞKIN VE ÇOCUK HASTALARDA GÖRÜLEN KSANTOGRANULOMUN KLINIK VE HISTOPATOLOJIK ÖZELLIKLERI Fatma Kaya Kıraç 1, Cem Leblebici 2, Vildan Manav 1, Asude Kara Polat 1, Ayşe Esra Koku Aksu 1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, İstanbul 2 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul GİRİŞ-AMAÇ: Çocukluk çağının non-langerhans hücreli histiyositozlar içerisinde en sık görüleni juvenil ksantogranülomdur (JKG). Klinik prezentasyon soliter veya çok sayıda, sarı-turuncu, sert papül veya nodüllerden oluşur. En sık erken çocukluk döneminde görülür. Lezyonlar vakaların %75 inde yaşamın ilk yılında, yaklaşık %10 unda ise yetişkin dönemde ortaya çıkar. Çocukluk çağında erkeklerde daha sık görülürken, yetişkinlerde cinsiyet farkı yoktur. Bu çalışmada erişkin ve çocuk olgularda lezyon lokalizasyonu, histopatolojik özellikler ve eşlik edebilen bulgular açısından benzerlik ve farklılıkların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: yılları arasında kliniğimize başvurup, klinik ve histopatolojik olarak JKG tanısı alan olgular retrospektif olarak tarandı. Hastane kayıt sisteminden demografik, klinik, histopatolojik özellikleri, eşlik eden bulgular kaydedildi. BULGULAR: Elli dört hastanın kaydına ulaşıldı. Bunlardan 4 ü fotoğraf kaydının olmaması, 2 si kontrolde görülmediği için değerlendirme dışı bırakıldı. Çalışmaya dahil edilen 48 hastanın %39 u (n=19) erişkin, %61 i (n=29) çocuktu. Erkek cinsiyet, çocuklarda %69 (n=20) erişkinlerde %63 dü (n=12). Hastaların %14 ünde multiple lezyon (ort. lezyon sayısı10) saptandı. Multiple lezyon görülen hastaların 3 ü erişkin, 4 ü çocuktu. Erişkin hastalarda gövde (%36), baş boyun (%36), çocuk hastalarda baş boyun (%51) ve alt ekstemite (%20) en sık tutulan bölgelerdi. Histopatolojide ksantomize sitoplazma erişkin olguların %58 inde (n=11), çocuk olguların %17 sinde (n=5) saptandı. Touton hücreleri erişkin olguların %58 inde (n=11) çocuk olguların %41 inde (n=12) saptandı. Olguların %25 inde (n=12) CD68 pozitif bulundu. Bir çocuk hastada NF-1 sendromu eşlik etmekteydi, lezyonlar multiple ve baş boyun yerleşimliydi. Hiçbir hastada hematolojik malignite ve göz tutulumu saptanmadı. TARTIŞMA VE SONUÇ: JKG literatürde yetişkinlerde oldukça nadir olarak bildirilmekle birlikte kliniğimize başvuran olguların yaklaşık %40 ı erişkindi. Bu sonuç erişkinde juvenil ksantogranulomun bildirilenden daha sık olabileceğini düşündürmektedir. Literatürde erişkinlerde JKG genellikle vaka bildirimi olarak yer almaktadır. Erişkin ksantogranulom olgularında sistemik tutulum çocuklardakinin aksine bildirilmemiştir. Çalışmamız da bu sonucu desteklemektedir. Erişkin ve çocuk olguların histopatolojik olarak karşılaştırıldığı bir 69

    70 çalışmada immunohistokimyasal özellikler benzerken dev hücre formasyonu-touton hücreleri erişkin formlarda daha sık bildirilmiştir. Çalışmamızda çocuklara kıyasla erişkinlerdeki histopatolojik incelemelerde ksantomize sitoplazma ve touton hücreleri daha fazla izlendi. Bu olgu serisi juvenil ksantogranulomun erişkin hastada da karşımıza çıkabileceğini, erişkinde görülen baş boyun ve gövde lokalizasyonunda, sarımsı papül/nodül ayırıcı tanısında ksantogranulomun akılda tutulması gerektiğini vurgulamak, çocuk ve erişkin olgularda histopatolojik farklılıklara dikkat çekmek amacıyla sunulmuştur. Resim 1 Erişkin hastada sarı-turuncu nodül Resim 2 Juvenil ksantogranulomun histopatolojik incelemesinde ksantomize sitoplazmalı hücreler ve touton hücreleri 70

    71 SS PIGMENTE PURPURIK DERMATOZLU HASTALARDA ORTALAMA TROMBOSIT HACMININ DEĞERLENDIRILMESI Funda Erduran, Akın Aktaş Ankara Şehir Hastanesi Dermatoloji Kliniği, Ankara GIRIŞ: Pigmente purpurik dermatozlar (PPD) venöz yetmezlik veya hematolojik bozuklukla ilişkisi olmayan kahverengi veya sarı renkli peteşi, purpura ve bazen telenjiektazi ile karakterize bir grup dermatozdur. PPD çoğunlukla alt ekstremitelerde görülür fakat gövde ve üst ekstremitelerde de lezyonlar saptanabilir ve nadiren jeneralize tutulum da görülebilir (1,2). Trombositlerin inflamatuar yanıtta önemli rol oynadığını gösteren klinik kanıtlar vardır. Kemokinler, sitokinler, pıhtılaşma faktörleri gibi çoklu inflamatuar faktörler aktive olduklarında boyutu artan trombositler tarafından salgılanırlar. Ortalama trombosit hacmi (MPV), trombosit fonksiyonu ve aktivasyonu ile ilişkili olduğu bilinen trombosit boyutunun bir yansımasıdır. Daha yüksek MPV değeri artmış trombosit aktivitesinin ve dolayısıyla daha yoğun inflamasyonun bir göstergesidir (3). MPV deki değişiklikler daha önce çeşitli hastalıklarda araştırılmıştır (). Bizim çalışmamızdaki amacımız da PPD de ortalama trombosit hacminin değişiklik gösterip göstermediğinin saptanmasıdır. YÖNTEMLER: Çalışmamız retrospektif bir çalışma olup Ankara Şehir Hastanesi etik kurul onayı alındıktan sonra Ocak Ocak tarihleri arasında kliniğimizde pigmente purpurik dermatoz tanısıyla takip edilen 18 yaş üzeri tüm olgular incelenmiştir. Çalışmamıza pigmente purpurik dermatoz tanısı klinik ve histopatolojik olarak doğrulanmış olgular dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, MPV ve trombosit düzeyleri kaydedildi. Verileri eksik olanlar, trombosit düzeyi ve MPV düzeyinde değişikliğe neden olabilecek kronik hastalığı ve ilaç kullanımı olanlar çalışma dışı bırakıldı. Kontrol grubu ise herhangi bir sistemik hastalığı olmayan, MPV değerini etkileyebilecek herhangi bir ilaç kullanımı olmayan sağlıklı kişilerden oluşturuldu. Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken istatistiksel analizler için Statistical Package for the Social Sciences (SPSS Inc.; Chicago, IL, ABD) istatistik paket programı kullanılmıştır. Çalışma verileri tanımlayıcı istatistiksel metotların yanısıra niteliksel verilerin karşılaştırılmasında Ki-Kare testi, Fisher s Exact Ki-Kare testi, Fisher Freeman Halton Exact Ki-Kare testi kullanılmıştır. Anlamlılık P< düzeyinde değerlendirilmiştir. BULGULAR: Toplam olgu sayısı ti. Verileri eksik ve kriterlere uymayan 61 olgu çalışmadan çıkarılarak çalışmaya toplam 94 hasta dahil edildi. Hastaların 44 ü (%46) kadın, 50 si (%50) erkekti. Kontrol grubuna 45 kadın 45 erkek toplam 90 kişi dahil edildi. 71

    72 Yaş ortalaması, yaşları 18 ila 81 arasında değişen hasta grubunda iken yaşları 18 ile 75 arasında değişen kontrol grubunda idi. Çalışmamızdaki hasta ve kontrol grupları arasında cinsiyet ve yaş dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. PPD tanılı hasta grubunda ortalama MPV değeri 9,1 ±1,3 fl, kontrol grubunda 8,4±1,2 fl saptandı. Her iki grup arasında MPV değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı ilişki mevcuttu. (p<0,05) Trombosit düzeyi hasta grubunda ±/mm3 iken kontrol grubunda ±/mm3 olarak saptandı. Trombosit sayıları arasında ise istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. TARTIŞMA: PPD ler çoğunlukla erkeklerde izlenir fakat kadınlarda ve çocuklarda da görülebilmektedir. Döküntüler genellikle asemptomatiktir, remisyon ve relapslar ile kronik seyir göstermektedir. PPD lerin etyopatogenezinde venöz hipertansiyon, egzersiz, yerçekimi, kapiller frajilite, fokal enfeksiyon odakları, boya ve giysilere karşı kontakt allerji gelişmesi, alkol alımı ve bazı ilaçların (asetaminofen, aspirin, adalin, karbromal, klordiazepoksit, glipizit, hidralazin, medroksi progesteron asetat enjeksiyonu) rol aldığı düşünülmekle birlikte henüz netlik kazanmamıştır (1,2). PPD histopatolojisinde üst dermiste yer alan damarların endotelyal hücrelerinde şişme, lümende daralma, perivasküler alanda yardımcı T hücreler, Langerhans hücreleri, makrofajlar ve histiyositler tespit edilmektedir. Ekstravaze eritrositler ile birlikte makrofajlarda belirgin hemosiderin depoziti en tipik özelliktir. Histolojik bulgular arasında fibrinoid nekroz veya vaskülit saptanmaz. PPD ler klinik ve histopatolojik bulgulara göre sekiz alt gruba ayrılmışlardır. Bunlar arasında Schamberg hastalığı, Majocchi purpurası, Gougerot-Blum un likenoid pigmente purpurik dermatiti, Doucas ve Kapetanakis in ekzema benzeri purpurası, kaşıntılı purpura, liken aureus, unilateral lineer kapillarit, granülomatöz pigmente purpura yer almaktadır (1,2). Ortalama trombosit hacmi trombositlerin fonksiyonlarını ve aktivasyonunu gösteren bir belirteçtir. Artmış ortalama trombosit hacmi dolaşımda daha büyük trombositlerin olduğunu gösterir. Büyük trombositler daha reaktif olup daha yoğun granül içerirler (4). Literatürde psöriazis, atopik dermatit gibi inflamatuar hastalıklarda ortalama trombosit hacminin gösterdiği değişikliklerin değerlendirildiği bazı çalışmalar bulunmaktadır. Canpolat ark. (5), Kim ve ark. (6), Özkur ve ark. (7) psöriazisli hastalar ile yaptıkları çalışmalarda ortalama trombosit hacmini kontrol grubuna göre yüksek ve hastalık şiddeti ile korele bulmuşlardır. Atopik dermatitli çocuk hastalarda yapılan bir çalışmada ise ortalama trombosit hacmi yine anlamlı olarak yüksek bulunmasına rağmen hastalık şiddeti ile ilişki saptanmamıştır (8). Pigmente purpurik dermatoz ile ortalama trombosit hacminin ilişkisini değerlendiren tek çalışma ise Bahalı ve ark. nın çalışmasıdır (4). 40 hasta ve 64 kontrol grubunun değerlendirildiği çalışmada bizim çalışmamıza benzer şekilde MPV değerleri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur (4). Yine trombosit sayısında bizim çalışmamıza benzer şekilde hasta grubunda istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir düşüklük mevcuttur. 72

    73 PPD etiyopatogenezinde trombositlerin rolünün varlığı, varsa hangi mekanizmalarla etki gösterdiğine dair net bir veri bulunmamakla birlikte hastalık patogenezinde suçlanan gecikmiş tip hipersensitivite ve inflamasyon üzerinden etkilerinin olabileceği düşünülebilir (1,4). Sonuç olarak çalışmamızda pigmente purpurik dermatozda ortalama trombosit hacminin arttığı saptanmıştır. Ancak hastalık patogenezindeki olası rolünün belirlenmesi için daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır. KAYNAKLAR: 1. Yüksek J, Sezer E. Pigmente purpurik dermatozlar. Türkiye Klinikleri J Dermatol ;18(4): Nazzaro G,Giacalone S, Spigariolo C. Pigmented purpuric dermatoses: A complete narrative review. J Clin Med ,10, Karacı M. El-ayak ve ağız hastalığında ortalama trombosit hacmi değişir mi? Med J West Black Sea ;5(3): Bahalı AG, Özkaya DB, Cengiz FP, Emiroğlu N ve ark. Pigmente purpurik dermatozlu hastalarda ortalama trombosit hacminin değerlendirilmesi. Bezmialem Science ;4: Canpolat F, Akpınar H, Eskioğlu F. Mean platelet volüme in psoriasis and psoriatic arthritis. Clin Rheumatol ; Kim DS, Lee J, Kim SH, Kim SM, Lee MG. Mean platelet volüme is elevated in patients with psoriazis vulgaris. Yonsei Med J ; Özkur E, Şeremet S, Afşar FŞ, Altunay İK et al. Psöriasis hastalarında trombosit sayısı ve ortalama trombosit hacmi. Med Bull Sisli Etfal Hosp ;54(1): Topal E, Çeliksoy MH, Catal F, Karakoç HT et al. The platelet parameters as inflammatory markers in preschool children with atopic eczema. Clin Lab ;

    74 SS BÜLLÖZ PEMFIGOID TANILI 6 HASTADA OMALIZUMAB DENEYIMI Yusuf Mert Döş, Ayşe Esra Koku Aksu, Fatma Kaya Kıraç İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, İstanbul GİRİŞ-AMAÇ: Büllöz pemfigoid(bp) dünyada en sık görülen otoimmün büllü deri hastalığıdır. Sistemik ve topikal steroidler tedavinin temelini oluşturur. İleri yaşta görüldüğünden bu dönemde sıklıkla eşlik eden komorbiditeler BP tedavisinde sistemik steroid kullanımını sınırlayabilmektedir. Steroid tedavisinin yan etkileri, tedavide etkisiz olabilmesi nedeniyle alternatif tedavilere ihtiyaç duyulmaktadır. BP IgE antikorlarının çeşitli çalışmalarda hastalık aktivitesiyle ilişkili olduğu gösterilmiştir. Omalizumab; IgE üzerinden etki göstermesi, yan etki profilinin düşük olması, ileri yaşta ve komorbid hastalarda güvenli olarak kullanılması nedeniyle BP tedavisinde uygun bir tedavi seçeneğidir. BP hastalarında etkinliğini gösteren sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Kliniğimizde uyguladığımız BP hastalarında omalizumab tedavisinin etkinlik ve güvenilirliğini değerlendirmeyi amaçladık. METOD: İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dermatoloji Kliniğine Ocak Aralık tarihleri arasında başvuran ve omalizumab(4 haftada bir mg,subkutan) tedavisi uygulanan hastalar retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik özellikleri omalizumab öncesi-sonrası total IgE, eozinofil düzeyleri, kaşıntı skoru ve hastalık şiddetinde değişiklikleri kaydedildi. BULGULAR: Hastaların 5 i kadın(%83), 1 i erkekti(%17). Yaşları arasında değişmekteydi, yaş ortalamaları ± tü. Hastaların 3 ünde(%50) mukoza + cilt tutulumu, 3 ünde sadece cilt tutulumu(%50) vardı. Tüm hastaların total IgE si yüksekti(±). İki hastada(%33) nörolojik hastalık(demans) öyküsü vardı. İki hastada(%33) etiyolojide DPP-4 inhibitörleri kullanımı mevcuttu. Omalizumab tedavisi öncesinde topikal klobetazol propiyonat, sistemik prednizolon, dapson, doksisiklin tedavisi uygulanmıştı(tablo 1). Üç hastada hastalık kontrolü, 1 hastada hastalık kontrolü ve komorbidite, 2 hastada ise komorbidite sebebiyle omalizumab tedavisi başlanmıştı. Beş hastada omalizumaba ek olarak adjuvan tedavilere devam etti. Omalizumab tedavisi sonrasında total IgE ve eozinofil değerinde belirgin düşüş izlendi(tablo 2). İki hasta ek hastalıkları sebebiyle exitus olması; 1 hastanın da Covid19 sebebiyle yoğun bakımda olması sebebiyle kontrol IgE değerlendirilemedi. Bütün hastalarda omalizumab öncesi-sonrası kaşıntı skoru ve hastalık şiddetinde belirgin düzelme saptandı(tablo 3). Tedavi ilişkili yan etki saptanmadı. SONUÇ VE TARTIŞMA: BP hastalığı genellikle ileri yaşta görülür ve yüksek oranda komorbidite eşlik eder. Sistemik steroid kullanımına bağlı görülen yan etkiler bu tedavinin kullanımını sınırlamaktadır, ayrıca sistemik steroide rağmen hastalık şiddeti kontrol 74

    75 edilemeyebilmektedir. Omalizumab komorbid hastalarda uygulanabilmesi, BP de etkili olması sebebiyle steroide güçlü bir alternatif olarak görünmektedir. Hastalarımızda kaşıntı skorunda, eozinofil ve IgE değerlerinde tedavi sonrasında belirgin azalma saptandı. Tedaviye bağlı yan etki saptanmadı. Olgu serimizde omalizumab tedavisinin BP hastalığında etkili ve güvenli olduğu saptanmıştır. Hasta No-1 Önce Hasta No-1 Sonra Omalizumab. Öncesi Omalizumab Sonrası 75

    76 Tablo-1 Hasta No Yaş Cinsiyet Omalizumab başlanma süresi Lokalizasyon Sebep Nörolojik bulgu Malignite Etyolojik İlaç Ek hastalıklar Doz Adjuvan ilaç 1 52 Kadın 10 ay Cilt + mukoza Hastalık kontrolü KOAH HT 4 Prednisolon Dapson Klobetasol 2 80 Kadın 22 ay Cilt + mukoza Hastalık kontrolü - - DPP-4 inh. Hipotiroidi DM Hiperlipidemi HT 3 Klobetasol Doksisiklin 3 90 Kadın 5 ay Cilt Komorbidite (DM + KBY) Demans - DPP-4 inh. DM, HT, Hiperlipidemi, KBY, KKY, KAH, demans, Hipotiroidi KOAH 6 Klobetasol 4 40 Kadın 17 ay Cilt + mukoza Hastalık kontrolü Komorbidite (Katarakt + hiperkortizolemi) Alerjik Rinit Katarakt Hiperkortizolemi 7 Prednisolon 5 72 Kadın 15 ay Cilt Hastalık kontrolü Demans - - Demans 2 Klobetasol 6 68 Erkek 25 Yıl Cilt Komorbidite (Lomber kırık + Tbc + Aseptik nekroz + katarakt) Tbc Katarakt Aseptik nekroz Osteoporoz 1 - Büllöz pemfigoid hastalarının demografik, klinik özellikleri 76

    77 Tablo-2 Hasta No Eoz-1 Eoz-2 IgE-1 IgE ? ? ? Hastaların omalizumab öncesi ve sonrası IgE ve eozinofil değerleri Tablo-3 Hasta No Kaşıntı Skoru-1 Kaşıntı Skoru-2 Şiddet Skoru-1 Şiddet Skoru Hastaların omalizumab öncesi ve sonrası kaşıntı ve şiddet skoru karşılaştırılması 77

    78 SS VITILIGOLU HASTALARDA DERMATOLOJIK YAŞAM KALITE İNDEKSI UYGULANARAK YAŞAM KALITESININ ETKILENME DERECESININ BELIRTILMESI Erdal Pala 1, Mustafa Atasoy 2 1 Atatürk Üniversitesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, Erzurum 2 Biruni Üniversite Hastanesi, Dermatoloji Anabilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Vitiligolu hastaların %50 sinde hastalık, bunların kendi görünümleri ile en çok ilgilendikleri ve kişisel imajın en kırılgan olduğu 20 yaşından önce görülür. Vitiligo önemli psikososyal rahatsızlıklara neden olabilirler. Bu hastalığın psikolojik belirtilerini tanımak ve bununla mücadele etmek, yaşam kalitesini artırmak ve daha iyi tedavi yanıtı almak açısından DYKİ ini kullanarak yaşam kalitesinin etkilenme derecesi belirlemeye çalışılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEMLER: Çalışmamıza Mart Ağustos tarihleri arasında Atatürk üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim dalına başvuran 18 yaşından büyük 50 vitiligolu (24 Erkek, 26 kadın) hasta ve sosyodemografik özellikleri benzer 50 (24 kadın, 26 erkek) sağlıklı kontrol grubu alındı. Kontrol grubu seçilirken son 3 hafta içerisinde herhangi bir doktora başvurmamış olması, bu sürede herhangi bir dermatolojik ve sistemik hastalıklarının olmaması kriter olarak alındı. Tüm katılımcılara anket izah edildi ve kabul edenler çalışmaya alındı. DYKİ nin telif hakkı sahibi Profesör Dr. Finlay den anketi kullanmak için izin alındı. 10 sorudan oluşan anket formu uygulandı. Yanıtlar her soru için aynı ve 4 seçenekli olup sadece bir tanesini işaretlemeleri istendi. Seçenekler şu şekilde skorlandı; Hiç/Hiçbiri: 0, Biraz: 1, Çok: 2, Çok fazla: 3 Her soru için işaretlenen seçeneğe ait skorun toplanmasıyla DYKİ skoru (Minimum 0, maximum 30) hesaplandı. BULGULAR: Hastalarımız ve kontrol grubu arasında cinsiyet dağılımı açısından fark saptanamadı. (p=) Yaş ve cinsiyet açısından hasta ve kontrol grupları arasında istatistiksel olarak uyum vardı. Vitiligolu hastalarımızda Kadın/Erkek cinsiyet oranını 1, olarak tespit ettik. Çalışmamıza katılan 50 vitiligolu ve 50 kontrol grubunun ortalama DYKİ skoru ve standart sapmaları sırasıyla ± ve ± olarak tespit edildi. Hasta grubumuzla sağlıklı kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu. (p<) Çalışmaya katılan 50 vitiligolu hastanın hastalık süresi ile DYKİ skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edildi. (p=) SONUÇ: Bizim çalışmamızdaki bulgular vitiligolu hastalarda yaşam kalitesinin kontrol grubuna göre önemli düzeyde bozulduğunu göstermiştir. Bu amaçla DYKİ i günlük rutin klinik kullanıma uygun, basit, duyarlı, objektif ve tüm deri hastalıklarında kullanılabilen bir yöntemdir. 78

    79 GİRİŞ: Vitiligo, deride melanosit yıkımı ile seyreden, klinik olarak iyi sınırlı süt beyazı depigmente kutaneoz maküllerle karakterize bir hastalıktır.1 Vitiligo tüm dünyada lökodermanın göreceli olarak en yaygın nedenidir. Tüm dünyada olası sıklığı %1 2 arasındadır. Vitiligonun etyopatogenezi bilinmemektedir. Vitiligo, kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen ve çoğu hastanın kendisini damgalanmış hissetmesine yol açan ciddi bir cilt hastalığıdır.(1) Vitiligoda dış görünümde göze çarpan renk değişiklikleri nedeniyle hastalar olumsuz etkilenmektedir. Hastalığın kronik doğası, tedavi süresinin uzunluğu, etkili bir tedavi yönteminin henüz bulunamaması, hastalığın öngörülemeyen gidişi, genellikle hastalar için sıkıntı vericidir.(2) Vitiligo en sık görülen pigmenter bozukluktur. Ülkemizde sıklığı % olarak bildirilmiştir.(3) Vitiligo psikolojik faktörler, fiziksel travma, ciddi güneş yanıkları, enfeksiyon ve ilaçlarla tetiklenebilen bir hastalıktır. Vitiligo tutulan alanların yaygınlığına ve lezyonların dağılımına göre lokalize, jeneralize, üniversal ve karma tiplere sahip olabilir. (4) Deri hastalıklarının birçoğu yaşamı tehdit etmediği, fonksiyonel bir bozukluğa yol açmadığı halde kişinin yaşam kalitesini büyük ölçüde etkilemektedir.(5) Derideki lezyonlar özellikle yüz, eller gibi görünür bölgelerde olan kişilerde utanma, düşük benlik saygısı, özgüven kaybı, sosyal çekingenlik yaratarak hastaların diğer insanlarla olan ilişkilerini ve yaşam kalitelerini olumsuz etkilemektedir.(6) Yaşam kalitesini belirleme yöntemleri doğru, güvenilir ve sensitif olmalıdır. Hasta sorunlarının daha iyi anlaşılması, tedaviden sonraki gelişmelerin takip edilmesi ve klinik gelişmelerin saptanmasında kullanılır. Dermatolojide yaşam kalite indeksi (DYKİ) (DLQI= Dermatology life quality index): Dermatolojiye özgü testler içinde en önemli ve yaygın kullanılan testtir. DYKİ i ilk olarak yılında Finlay ve Khan tarafından geliştirilmiştir.(7,8) DYKİ (Dermatology Life Quality Index) farklı cilt hastalığı olan hastalarda, hastalıklarının ve tedavisinin onların yaşamı üzerinde etkilerini sormak için oluşturulmuş bir ankettir. DYKİ i, hastaların problem ve duygularını ortaya koymalarını sağlaması ve hekimleri bu durum hakkında bilinçlendirmesi açısından da önem taşımaktadır. 79

    80 MATERYAL VE METOD: Çalışmamıza Mart Ağustos tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim dalına başvuran 18 yaşından büyük 50 vitiligolu (24 Erkek, 26 kadın) hasta ve 50 (24 kadın, 26 erkek) sağlıklı kontrol grubu alındı. Kontrol grubu seçilirken son 3 hafta içerisinde herhangi bir doktora başvurmamış olması, bu sürede herhangi bir dermatolojik ve sistemik hastalıklarının olmaması kriter olarak alındı. Tüm katılımcılara anket izah edildi ve kabul edenler çalışmaya alındı. Hastalardan bilgilendirilmiş onam formu alındı. Ayrıca hastalara uygulanacak DYKİ nin telif hakkı sahibi Profesör Dr. Finlay den anketi kullanmak için izin alındı. Hastaların yaşı, cinsiyeti, hastalıklarının süresi, daha önce kullandıkları tedaviler, aile hikâyesinin varlığı sorgulanıp kaydedilerek yaşam kalitesini değerlendirmek amacıyla; semptomlar ve hastanın hissettikleri, günlük aktiviteler, boş zamanı değerlendirme, okul/iş hayatı, kişisel ilişkiler ve tedavi alt başlıklarından oluşan 4 muhtemel cevabın olduğu toplam 10 sorudan oluşan anket formu uygulandı. Hastaların hatırlaması kolay olması açısından, hastalığın sadece 1 hafta önceki etkisini dikkate almaları istenmiştir. Son 1 haftadır cildinizde ne kadar kaşıntı, ağrı, acı ve yanma hissettiniz? Son 1 haftadır cildiniz nedeniyle ne kadar utandınız veya mahçup oldunuz? Son 1 haftada cildiniz alışverişe gitmenizi, ev veya bahçe işleriyle uğraşmanıza ne kadar engel oldu? Son 1 hafta içinde cildiniz elbise giyiminize ne kadar etkili oldu? Son 1 hafta içinde cildiniz sosyal hayatınızı veya boş zamanlarınızı değerlendirme şeklini etkiledi mi? Son 1 hafta içinde cildiniz spor faaliyeti yapmanızda ne kadar etkili oldu? Son 1 hafta içinde cildiniz iş hayatınızı veya çalışmanızı engelledi mi? Eğer evet ise cildiniz iş hayatınız veya çalışmanızda ne kadar problem olur? Son 1 hafta içerisinde cildiniz aileniz yakın arkadaşlarınız veya akrabalarınızla ne kadar sorun yarattı? Son 1 hafta içinde cildiniz cinsel hayatınızı ne kadar etkiledi? Son 1 hafta içinde derinizin tedavisi yüzünden ne kadar problem oluştu? (zaman kaybı veya evinizin kirlenmesi gibi) Hiç Az Fazla Çok fazla İlgisi yok 80

    81 Yanıtlar her soru için aynı ve 4 seçenekli olup sadece bir tanesini işaretlemeleri istendi. Seçenekler şu şekilde skorlandı; Hiç/Hiçbiri: 0, Biraz: 1, Çok: 2, Çok fazla: 3 Her soru için işaretlenen seçeneğe ait skorun toplanmasıyla DYKİ skoru (Minimum 0, maximum 30) hesaplandı. Ortalama dermatolojik yaşam kalite skoru; 0 1= Hastaların yaşam kalitesi etkilenmemiştir. 2 5= Hastaların yaşam kalitesi hafif etkilenmiştir 6 10= Hastaları yaşam kalitesi orta derecede etkilenmiştir 11 20= Hastaların yaşam kalitesi fazla etkilenmiştir = Hastaların yaşam kalitesi çok fazla etkilenmiştir. Yüksek puan yaşam kalitesinin daha fazla bozulduğunu göstermektedir. İstatiksel Analiz: Veriler sayı, yüzde, ortalama, standart sapma ve minimum-maksimum olarak verildi. Verilerin normal dağılım analizi kolmogorov-simirnov ile yapıldı. Kategorik değişkenlerin analizi ki-kare ile sürekli değişkenlerin analizi bağımsız gruplarda t ve mann-whitney u testi ile yapıldı. Hastalık süresi ile DYKİ arasında pearson korelasyon analizi yapıldı. İstatistiksel önemlilik düzeyi p<0,05 olarak alındı. Tüm istatiksel hesaplamalar Atatürk Üniveristesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalında yapıldı. BULGULAR: Yaş ve cinsiyet açısından hasta ve kontrol grupları arasında istatistiksel olarak uyum vardı. (p<) Çalışmaya katılan 50 vitiligolu hastadan 10 nunda (%20) aile hikâyesi mevcuttu Vitiligo hastaları Kontrol grubu Sayı Cinsiyet (Kadın/Erkek) 26/24 24/26 Yaş ortalaması (SD) 37,2 ± ± Yaş Aralığı Tablo1: Hasta ve kontrol gruplarının sosyodemografik özellikleri Vitiligolu hastaların 2 sinde (%4) akrofacial tip, 26 sında (%52) fokal tip,18 inde (%36) generalize tip, 2 sinde (%4) segmental tip, 2 sinde (%4) üniversal tip vitiligo mevcuttu. 81

    82 Şekil 1: Hastalarımızda vitiligo tiplerinin dağılımı Çalışmamıza katılan 50 vitiligolu ve 50 kontrol grubunun ortalama DYKİ skoru ve standart sapmaları sırasıyla ± ve ± olarak tespit edildi. Hasta grubumuzla sağlıklı kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulundu. (p<) Çalışmaya katılan 50 vitiligolu hastanın 15 i (%30) 0 1 arasında (yaşam kalitesi etkilenmemiştir), 13 ü (%26) 2 5 arasında (yaşam kalitesi hafif etkilenmiş), 13 ü (%26) 6 10 arasında (yaşam kalitesi orta derecede etkilenmiş), 9 u (%18) arasında (yaşam kalitesi fazla etkilenmiş) DYKİ puanı aldı Vitiligo Kontrol 1 0 DYKİ skoru Şekil 2: Vitiligo ve kontrol gruplarının ortalama DYKİ skorları Fokal ve generalize vitiligolu hastalar arasında DYKİ skorları arasında istatistiksel olarak bir fark saptanamadı. (p= ) Yine vitiligo tipi ve cinsiyet ile DYKİ nin alt grup skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilemedi. (p>) 82

    83 Şekil 3: Vitiligolu hastalarda cinsiyet ve DYKİ arasındaki ilişki Çalışmaya katılan 50 vitiligolu hastanın hastalık süresi ile DYKİ skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edildi. (p=) Şekil 4: Hastalık süresi ile DYKİ skoru arasındaki ilişkivitiligolu hastaların ve kontrol gruplarının DYKİ lerinin alt grup skorlarının hepsinde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edildi. 83

    84 2 1,8 1,6 1,4 1,2 1 0,8 0,6 0,4 0,2 0 Semptomlar ve hisler Günlük aktiviteler Boş zaman Kişisel ilişkiler Okul/iş hayatı Tedavi vitiligo Kontr Şekil 5: Vitiligolu hastalar ve kontrol gruplarının DYKİ nin alt gruplarında aldıkları ortalama DYKİ puanlarının grafiksel incelemesi TARTIŞMA: Vitiligo, deride melanosit yıkımı ile seyreden, klinik olarak iyi sınırlı süt beyazı depigmente kutaneoz maküllerle karakterize bir hastalıktır. Tetikleyici faktörlerle korele olarak remisyonlarla ve alevlenmeler ile seyreder.(1) Vitiligolu hastalar genellikle hastalıklarının başlangıcını duygusal travma veya stres verici bir yaşam olayına bağlayabilirler. Vitiligolu hastalarda psikolojik stres ve fiziksel olaylar presinaptik hücrelerden katekolamin salınımını artırır. Katekolamin artınca vazokonstruksiyon ve epidermal-dermal hipoksi oluşur. Ardından reoksijenizasyon meydana gelir. Reoksijenizasyon sonucu serbest oksijen radikalleri gibi toksik maddeler artar. Sonuçta melanosit hasarı oluşur. (9) Vitiligo erkek ve kadın cinsiyette eşit oranda görülmektedir. Bizim çalışma grubumuzda vitiligolu hastalarda litaratür ile uyumlu olarak E/K oranı olarak tespit edildi. Deri cinsel ve sosyal iletişimde büyük bir rol oynayan en büyük organdır. Deri hastalıkları hastanın kişiliğini, sosyal yaşamını, günlük fonksiyonlarını ve psikolojik durumunu etkileyebilmektedir. Hastalarda güven eksikliği, utanma ve utangaçlık, hatta anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik hastalıklara yol açabilirler. Hastalar mahçup olma, farklı hissetme ve kalitesizlik gibi duygulara kapılabilirler.(10) Vitiligo kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen ve çoğu hastanın kendisini damgalanmış hissetmesine yol açan ciddi bir cilt hastalığıdır. 84

    85 Bu hastalığın psikolojik belirtilerini tanımak ve bununla mücadele etmek, yaşam kalitesini artırmak ve daha iyi tedavi yanıtı almak açısından önemlidir. Bizde bu amaçla vitiligolu hastalarımızda DYKİ anketini kullanarak yaşam kalitesinin etkilenme derecesini belirlemeye çalıştık. Finlay (8) çeşitli dermatolojiik hastalığı bulunan hasta ve kontrol grubunda DYKİ ini kullanarak yaptığı çalışmada atopik dermatitli hastalarda ortalama DYKİ ini ± , generalize prüritiste ± , psöriasisde ± , viral siğillerde ± , aknede ± olarak bulmuşdur. Bu çalışma bizim vitiligolu hastalarda yaptığımız çalışma ile karşılaştırıldığında sadece akneli hastaların yaşam kalitesinin bizim hastalarımızdan daha az bozulduğu görülmektedir. Parsad ve ark.(11) vitiligosu olan hastada DYKİ ini uygulamışlar. Ortalama DYKİ skoru ± olarak tespit edilmiştir. Bizim çalışmamızda ise vitiligolu hastalarda ortalama DYKİ skorunu ve standart sapmasını ± olarak tespit ettik. Bu çalışmadakine benzer bir şekilde cinsiyet ile ortalama DYKİ skorları arasında istatistiksel olarak bir ilişki tespit edemedik. (p=) Bu çalışmada hastalık süresi uzun olanlarda DYKİ skorunun daha yüksek olduğu belirtilmiştir. Bizim çalışmamızdada benzer şekilde hastalık süresi ile DYKİ skoru arasında istatistiksel olarak ilişki tespit edilmiştir. (p=) Kent ve ark. (12) yaptıkları çalışmada vitiligonun sosyal ve psikolojik etkilerini tespit etmek için vitiligo derneğine üye hastaya posta yoluyla anket göndermişler ve hastaların i (%39) çalışmaya katılmıştır. Hastalara GHQ nın 12 maddelik versiyonu ve DYKİ i uygulanmıştır. Vitiligolu hastalar ortalama 0 26 arasında DYKİ puanı aldılar. Bu çalışmada bizim çalışmada olduğu gibi cinsiyet ile DYKİ skorları arasında anlamlı bir ilişki bulunamadı. (p=) Vitiligolu hastalarda ortalama DYKİ skoru ± olarak bulunmuş ve bu değer bizim çalışmamızdaki DYKİ skor ortalamasından ( ± ) düşük olarak saptanmıştır. Bu çalışmada bizim çalışmamızın aksine vitiligo tipi ile DYKİ skoru arasında anlamlı bir ilişki tespit etmişlerdir. Ve yine bizim çalışma grubumuzun aksine hastalık süresi ile DYKİ skoru arasında bir ilişki bulamamışlardır. (p>) Oysa bizim çalışmamızda hastalık süresi ile DYKİ skoru arasında anlamlı bir ilişki tespit ettik. (p=) Al Robaee (13) yaptığı çalışmada Suudi vitiligolu hastalarda DYKİ ini kullanarak yaşam kalitesini değerlendirmek için bir çalışma yapmış ve çalışmaya toplam vitiligolu hasta almıştır. Bu çalışmada ortalama DYKİ skorunu ± olarak bulmuştur. Bu değer bizim çalışma grubumuzdaki ortalama DYKİ skorundan ( ± ) oldukça yüksektir. Bu çalışmaya göre Suudi vitiligolu hastaların yaşam kalitesinin bizim hastalarımızdan daha fazla bozulduğu görülmektedir. Bizim çalışmamızdakine benzer şekilde kadın ve erkekler arasında DYKİ skorunda istatiksel bir fark bulunamamıştır. Bu çalışmada ışın tedavisi alan generalize vitiligolu hastalarda DYKİ skoru, fokal vitiligolu hastalara göre daha yüksek bulunmuştur. Oysaki bizim çalışmamızda vitiligo tipi ile DYKİ skorları arasında istatistiksel olarak fark bulunamadı. (p=) 85

    86 Belhadjalı ve ark.(14) vitiligonun yaşam kalitesine etkilerini değerlendirmek amacıyla bir çalışma yapmışlar. Bu çalışmada yaşam kalitesi kadınlarda ve vücut yüzeyinin %10 dan fazlası tutulan vitiligolu hastalarda önemli ölçüde yüksek olduğu tespit edilmiştir. Oysaki bizim çalışmamızda cinsiyet ve vitiligo tipi ile DYKİ skoru arasında istatistiksel olarak fark bulunamamıştır. Özellikle vücut yüzeyinin %10 dan fazlası tutulan ve görünen bölgelerde lezyonları olan vitiligolu hastalarda yaşam kalitesi daha fazla bozulmaktadır. SONUÇLAR: 1. Hastalarımız ve kontrol grubu arasında yaş ve cinsiyet dağılımı açısından fark saptanamadı. (p=) 2. Hastalarımızın yaşları yaş arasında değişmekte olup, yaş ortalamaları ve standart sapmaları ± idi. Kontrol grubunun yaşları yaş arasında değişmekte olup, yaş ortalamaları ve standart sapmaları ± idi. Hastalarımız ve kontrol grubunun yaş ortalamaları istatistiksel olarak uyumlu bulundu. (p=) 3. Hastalık süresi 1 ay ile ay arasında değişmekte olup, ortalama hastalık süresi ve standart sapması ± ay olarak tespit edildi. 4. Vitiligolu hastalarımızda Kadın/Erkek cinsiyet oranı yaklaşık birbirine eşittir. 5. Çalışmaya katılan 50 vitiligolu hastadan 10 nunda (%20) aile hikâyesi mevcuttu. 6. Vitiligolu hastaların 2 sinde (%4) akrofasiyal tip, 26 sında (%52) fokal tip,18 inde (%36) generalize tip, 2 sinde (%4) segmental tip, 2 sinde (%4) üniversal tip vitiligo mevcuttu. 7. Vitiligolu hastaların kontrol grubuna göre yaşam kalitesinin anlamlı olarak bozulduğu tespit edildi. 8. Vitiligo tipi ve cinsiyet ile DYKİ skorları arasında istatistiksel olarak bir fark saptanamadı. (p= ) 9. Vitiligo tipi ve cinsiyet ile DYKİ nin alt grup skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edilemedi. (p>) Vitiligolu hastaların ve kontrol gruplarının DYKİ lerinin alt grup skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki tespit edildi. Hem vitiligo hemde kontrol grubunun her ikisinde de en yüksek skor 1 ve 2 nolu soruların oluşturduğu semptomlar ve hisler alt grubunda saptandı. Hastalık süresi arttıkça DYKİ skorunun arttığı yani; yaşam kalitesinin bozulduğu tespit edildi. Çalışmaya katılan 50 vitiligolu hastanın %30 nun yaşam kalitesi etkilenmemiş, %26 sının yaşam kalitesi hafif etkilenmiş, %26 sının yaşam kalitesi orta derecede etkilenmiş, %18 nin yaşam kalitesi fazla etkilenmiş olarak tespit edildi. Sonuç olarak; Bizim çalışmamızdaki bulgular vitiligolu hastalarda yaşam kalitesinin kontrol grubuna göre önemli düzeyde bozulduğunu göstermiştir. Vitiligo yaşamı tehdit etmeyen bir dermatolojik hastalık olmasına rağmen, kişinin görünüşünü ve dolayısıyla psikososyal durumunu, kişisel ilişkilerini, günlük aktivitelerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle vitiligonun kişinin yaşantısına etkilerinin saptanması, hastaların hastalıklarını nasıl algıladıklarının anlaşılması önem taşımaktadır. Bu amaçla DYKİ i günlük rutin 86

    87 klinik kullanıma uygun, basit, duyarlı, objektif ve tüm deri hastalıklarında kullanılabilen bir yöntemdir. Vitiligo, hekimler tarafından sadece kozmetik bir problem olarak ele alınmamalı, kişinin yaşam kalitesini bozduğu göz önüne alınarak tanı ve tedavide gereken özen gösterilmelidir. Vitiligonun psikososyal belirtilerini tanımak ve bununla mücadele etmek, gerek hastaların yaşam kalitesini artırmak ve gerekse daha iyi tedavi yanıtı almak açısından önemlidir. Kişilerin hastalıklarından utanmamayı öğrenerek sosyal konumlarını ve yeteneklerini geliştirmelerinin toplumda kabul görülmelerine katkıda bulunacağı açıktır. Bu amaçla hastaların kendi değerlendirmeleri ile ortaya konacak dermatolojik yaşam kalitesinin belirlenmesinin tıbbi tedaviyi destekleyici yardımcı bir yöntem olarak kullanılmasının önemli olduğu kanısındayız. KAYNAKLAR: 1. Fitzpatrick TB, Eisen AZ, Wolff K, Freedberg IM Austen KF (eds). Fitzpatrick s Dermatology in General Medicine. New York, McGraw Hill ; Sukan M, Maner F. The problems in sexual functions of vitiligo and chronic urticaria patients. J Sex Marital Ther. ; Arıcan Ö, Koç K, Kutluk R, Ersoy L. Vitiligolu hastalarda serum Vit B12 ve folik asit düzeyleri. T. Klin Dermatoloji ; Özpoyraz M. Pigmentasyon bozuklukları. Tüzün Y, Gürer M, Serdaroğlu S, Oğuz O, Aksungur V (yazarlar). Dermatoloji İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi; ; Başak PY, Sık görülen bazı deri hastalıklarının yaşam kalitesi üzerindeki etkilerinin karşılaştırılması, Türkiye klinikleri Dermatoloji , Yıldırım M, Akkaya VB, Tenekeci HÖ, Yüzeyel mantar hastalıklarında yaşam Kalitesi, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi ; Köse O, Gür AR, Dermatolojide yaşam kalitesi, Türkiye klinikleri , Finlay AY, Khan GK. Dermatology life quality index (DLQI) - a simple practical measure for routine clinical use. Clin Exp Dermatol ; Liu PY, Bondesson L, Lontz W, Johansson O. The occurence of cutaneous nerve endings and neuropeptides in vitiligo vulgaris: a case control study. Arch Dermatol Res ; Borimnejad L, Parsa Yekta Z, Nikbakht-Nasrabadi A, Firooz A. Quality of life with vitiligo: comparison of male and female muslim patients in Iran. Gend Med. ; 3: Parsad D, Pandhi R, Dogra S, Kanwar AJ, Kumar B. Dermatology Life Quality Index score in vitiligo and its impact on the treatment outcome. Br J Dermatol. ; Kent G, Al-Abadıe. Factors affecting responses on Dermatology Life Quality Index items among vitiligo suffers. Clinical and Experimental Dermatology ; Al Robaee AA. Assessment of quality of life in Saudi patients with vitiligo in a medical school in Qassim province, Saudi Arabia. Saudi Med J. ; Belhadjali H, Amri M, Mecheri A, Doarika A, Khorchani H, Youssef M, Gaha L, Zili J. Vitiligo and quality of life: a case-control study. Ann Dermatol Venereol. ;

    88 SS YÜKSEK DOZ OMALIZUMAB TEDAVISI ALAN KRONIK SPONTAN ÜRTIKERLI HASTALARIN DEĞERLENDIRILMESI: TEK MERKEZLI 5 YILLIK RETROSPEKTIF BIR ÇALIŞMA Yıldız Gürsel Ürün, Gülden Karakalem, Mustafa Ürün, Sezgi Sarıkaya Solak Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı, Edirne GİRİŞ: Kronik spontan ürtiker (KSÜ), kronik ürtikerin (KÜ) en sık görülen ve etyolojisi tam olarak aydınlatılamamış alt tipidir. KSÜ tedavi algoritmasında üçüncü basamak tedavide kullanılmakta olan omalizumab, güvenilir, antihistaminik tedavisine yanıtsız hastalarda ruhsatlandırılmış bir monoklonal antikordur. Tedavi için önerilen standart omalizumab dozu dört haftada bir mg/subkutan (sc) uygulamadır. AMAÇ: Bu çalışmayla, yüksek doz omalizumab tedavisine ihtiyaç duyan hastaların verilerini analiz edip standart doz omalizumab tedavisine kısmi yanıt/yanıtsızlığı öngörmemizi sağlayacak prediktif faktörleri ve yüksek doz omalizumab tedavisinin etkinliğini aydınlatmayı amaçladık. YÖNTEM: Çalışmaya, Trakya Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıklar polikliniğine Ocak ve Nisan tarihleri arasında başvurmuş, omalizumab tedavisi sırasında dört haftada bir / mg/sc omalizumab tedavisine ihtiyaç duyan 23 hasta dahil edilmiştir. Hastaların sosyodemografik özellikleri, laboratuvar bulguları ve yedi günlük ürtiker aktivite skoru (ÜAS7) kayıtlardan incelendi. Tedaviye yanıt; Tam Cevap (TC) (ÜAS7 1), İyi Kontrol Altında (İKA) (1<ÜAS7 ) ve İyi Kontrol Altına Alınamayan İKAA (ÜAS7>6) olarak üç gruba ayrıldı. SONUÇLAR: Hastaların yaş ortalaması ± () idi. Kadın cinsiyet 19 (%) hasta, erkek cinsiyet 4 (%) hasta, vücut kitle indeksi(vki) ortalaması ± ( ) ve hastalık süresi ortalaması (ay) ± () olarak saptandı (Tablo 1). Hastalarda yüksek doz omalizumab tedavisiyle birlikte kullanılan ilaçlar arasında en sık non-sedatif antihistaminikler (23 hasta) yer almaktaydı (Figür 1). Yüksek doz omalizumab tedavisi başlanmadan önce ölçülen laboratuvar parametreleri incelendiğinde; eozinofil düzeyi 16 (%) hastada normal aralıkta, bazofil düzeyi 10 (%) hastada normal aralıkta, Total IgE 15 (%) hastada yüksek, D-dimer 12 (%) hastada yüksek saptandı. Hastalarımızın aldığı yüksek doz omalizumab tedavisinin dağılımı incelendiğinde; 20 (%87) hastanın mg/ay tedaviye ve 5 (%) hastanın ise mg/ay tedaviye ihtiyaç duyduğu görüldü. Yüksek doz omalizumab başlandıktan sonraki üçüncü ay kontrollerde TC alınan hasta sayısı 11 (%) idi. 88

    nest...

    batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir