çıraklık eseri / Eserleriyle çağları aşan deha: Mimar Sinan | TRT Haber Foto Galeri

Çıraklık Eseri

çıraklık eseri

Mimar Sinan'ın 3 eseri: Şehzade, Süleymaniye ve Selimiye camileri

Mimar Sinan, ortaya koyduğu eserlerdeki ustalık, mühendislik, ince işçilik ve mimari dehasıyla tarih boyunca hayranlık uyandırdı. Mimar Sinan'ın "çıraklık eserim" dediği Şehzade Camii, İstanbul'da inşa ettiği ilk eserdi. "Kalfalık eseri" Süleymaniye Camii'ndeki mimari dehası ile "Koca Sinan" olarak anılmaya başladı. Hayatı boyunca pek çok şahesere imzasını atan Sinan, "ustalık eseri" olan Selimiye Camii'ni ise 85 yaşında iken inşa etti. Sırrı çözülemeyen dehasıyla Mimar Sinan'ın 3 eserini derledik.

Giriş Tarihi: Güncelleme Tarihi:

MİMAR SİNAN’IN ÇIRAKLIK ESERİ: ŞEHZADE CAMİİ

MİMAR SİNAN’IN ÇIRAKLIK ESERİ: ŞEHZADE CAMİİ

MİMAR SİNAN’IN KALFALIK ESERİ: SÜLEYMANİYE CAMİİ

MİMAR SİNAN’IN KALFALIK ESERİ: SÜLEYMANİYE CAMİİ
BİZE ULAŞIN

Mimar Sinan'ın 'çıraklık Eseri'

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

Dünya Bizim Kültür Portalı

 "Dilber oldur ey Mehemmed hışm idince âşıka

Boynuna bend eylerüm zülf-i hümayûnum diye”

                                                              Muhibbî (Kanunî Sultan Süleyman)

Kanunî Sultan Süleyman ve oğlu Şehzâde Mehmed'in genç yaşta ölümü

Üç kıtaya huzur ve adalet götüren Osmanlı'nın en kudretli padişahlarından biri olan Kanunî Sultan Süleyman, ömrü boyunca birçok mutluluk yaşamasının yanında birçok da acı yaşamıştır. Bu acılardan biri, oğlu Şehzâde Mehmed'in genç yaşta, bir rivayete göre, çiçek hastalığından ölümüdür. Aynı Kanunî, oğlu Şehzâde Mustafa'yı öldürdükten sonra da büyük acılar ve pişmanlıklar yaşamıştır. Bu açıdan bakınca Kanunî'nin "elemlerin adamı" olduğunu da görürüz. "Muhibbî" mahlasıyla bir divan teşkil edecek kadar usta işi şiirler yazan cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman, aşağıya aldığım şu şiirini büyük oğlu Şehzâde Mustafa'yı öldürttükten sonra, ahvalini beyan etmek için, yazmıştır: "Gözlerümden akadursun durmasun yaşum benim/Ya ne içün saklaram şimden gerü başum benim//İçtiğüm hûn-i cigerdür yedigüm derd ü elem/Türlü türlü matbâğ-ı dilde pişer aşum benim//Ey felek çarhun bozılsun olasun âhır harab/Nitekim odları yaktun bu içim taşum benim//Çektiğüm bâr-ı gamı çarhun kattarı çekmeye/Gelmedi bu vâdi-yi mihnette padaşum benim//Ey Muhibbî tâ ölünce işbu derde çâre yok/Bahr olsa yeridür şimden gerü yaşum benim."

Kanunî Sultan Süleyman'ın Hürrem'den olan ilk göz ağrısı: Şehzâde Mehmed

Yükselme dönemi padişahlarından Kanunî Sultan Süleyman'ın Hürrem'den ilk oğlu olan Şehzâde Mehmed 'de İstanbul'da doğmuş, yılında da Manisa Sarayı’nda vefat etmiştir. Şehzâde Mehmed'in çocukluğundan beri zekası ve sanata düşkünlüğü Sultan Süleyman'ın dikkatini çekmiştir. Eğitimini çocukluk döneminde eski sarayda alan Şehzâde Mehmed, yaşının ilerlemesi ile I. Süleyman tarafından matematik, edebiyat ve sanat alanında özel eğitim aldırılmıştır. Genç şehzâde yılında Saruhan Sancağı’na alınarak burada askerî eğitim alanında kendisini geliştirmiştir. Ardından Amasya Sancağı’na atanarak ilerleyen zamanlarda Saruhan Sancağı’na tek sorumlu olarak getirilmiştir. Saruhan Sancağı’nda yaklaşık olarak iki yıl kadar kesintisiz görev almıştır. Kanunî Sultan Süleyman'ın, Şehzâde Mehmed'e çok fazla değer vermesi Hürrem Sultan'ın hoşuna gitmemiş, bir kısım girişimler neticesinde Kanunî'den uzaklaştırılmıştır. Şehzâde Mehmed, ağabeyi Şehzâde Mustafa'nın etkisi ile Amasya Sancağı’na gönderilerek Kanunî Sultan Süleyman'dan uzak tutulmuştur.

Genç yaşta ölen Şehzâde Mehmed, babası Kanunî tarafından çok sevilen olgun bir çocuktu. Tabir-i caizse Şehzâde Mehmed, babasının en kıymetli varlığıydı. Kanunî, gelecekte tahtını ona bırakmayı düşünmekteydi. Fakat Şehzâde Mehmed'in hastalıkları ta çocukluğunda başlar. Şifa bulunca babası şenlikler yaparak sevincini açığa vurur. Sadaka niyetine İstanbul'daki bütün açları doyurur. Fakat şehzâdenin hastalıkları yine ortaya çıkar. Dünyaya hükmedecek kadar güçlü olan Kanunî, bu zamanlarda yemeden içmeden kesilir.

Şehzâde Mehmed büyür ve nihayet delikanlılık çağına erişir. Gösterişi hiç sevmeyen şehzâdenin tahtta gözü yoktur. Şair ruhlu ve musikişinas bir delikanlıdır, Kanunî'nin üzerine titrediği şehzâde. Kanun çalmaktadır. Günleri şiirle ve musikiyle geçmektedir.

Gözde bir şehzâde olan Mehmed'i abileri kıskanmaktadır. Babalarının ona olan aşırı sevgisi, kardeşlerinin kin gütmelerine neden olmaktadır. Bu yüzden de gelecekte Osmanlı tahtının varisi olacak bu çocuğu ortadan kaldırmanın hesaplarını yapmaya başlamışlardır.

Kanunî Sultan Süleyman, fitne başı olarak gördüğü oğlu Mustafa'yı, tahtına göz diktiği gerekçesiyle boğdurur. Çünkü Kanunî; tahtını, tacını, kılıcını ve şanını canından çok sevdiği küçük oğlu Şehzâde Mehmed´e bırakmak istemektedir. Bu yüzden Şehzâde Mehmed'i çok iyi yetiştirir. Zamanın en iyi hocalarından dersler alarak yetişen Şehzâde Mehmet, Fransız ve İtalyan hocalardan da yabancı dil öğrenir. Nezaketle bilgi aynı bünyede birleşince güzel bir portre ortaya çıkar. Fakat işler beklendiği gibi iyi gitmez. Şehzâde Mehmed, şehzâde olarak bulunduğu Manisa´da yataklara düşer ve bir daha iyileşemez. Takvimler 16 Ekim 'ü gösterdiğinde Kanunî bir seferden dönmekteyken acı haberi Edirne´de alır. Sanki dünya başına yıkılmıştır. Tarifi imkânsız bu acının etkisiyle bir çocuk gibi saatlerce ağlar.

Kanunî, bu acı haberi duyduğunda Estergon Seferi’nden dönüyordu. Edirne’deydi, keyfi yerindeydi. Zira yedi ay süren sefer, Estergon ve Belgrad kalelerinin alınması, Akdeniz’de de Barbaros’un nice zaferleriyle sonuçlanmıştı. Fakat sevinci kursağında kaldı.

İstanbul’a varan Kanunî Sultan Süleyman, canından çok sevdiği şehzâdesinin cenazesini Manisa’dan getirtmiştir. Şehzâde Mehmed'in cenaze namazı İstanbul halkının katılımıyla Beyazıt Camii’nde kılınmıştır. Ardından bugünkü türbesine gömülmüştür.

Kanunî'den oğlu Mehmed'e hüzünlü bir armağan: Şehzâde Külliyesi

         

Biricik oğlu Şehzade Mehmed'i kaybeden Kanunî Sultan Süleyman, oğlunun adını yaşatmak için Şehzade Külliyesi’ni Mimar Sinan'a yaptırmaya karar verir. Külliye'nin inşaatı bu kara günlerin arifesinde başlar. Şehzade Külliyesi’nin ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmese de Şehzade Mehmed Türbesi’ndeki şehzadenin sandukası üzerinde “ () Cami-i şerif şehr-i recebde tamam olmuştur” yazar. Tezkiretü’l Bünyan’da ise Şehzade Külliyesi için Rebiyülevvel / Haziran yılında inşaatına başlandığı yazılıdır. Külliye, Fatih ilçesi Şehzadebaşı semtindedir. Mimar Sinan’ın “çıraklık eserim” dediği bu güzel külliyede; "Şehzade Camii, Rüstem Paşa Türbesi, Şehzade Mehmed Türbesi, Tabhane, Medrese" olmak üzere beş ana yapı bulunmaktadır. Bunlar arasında önemli bir yere sahip olan yirmi hücreli medrese hakkında Prof. Dr. Doğan Kuban, İstanbul Ansiklopedisi´nde kaleme aldığı bir makalede, şu önemli bilgilere yer vermiştir:

“Dış avlu duvarının kuzeydoğu duvarını oluşturan yapılardan biri olan medresenin asimetrik bir planı vardır. Temelde klasik tipolojiye uygun, bir dershane ve yirmi hücreden, hücreler arasında girişin karşısında bir eyvan ve helalardan oluşan basit bir yapıdır. Dershanesi kıbleye dönüktür ve mescit olarak da kullanılmak üzere bir mihrap nişi vardır. Medresede de camide olduğu gibi taş polikramisi ve saçak kornişlerinin palmet dizisiyle süslendiği görülmektedir. Giriş kapısı üzerindeki kitabede medresenin bitiş tarihi () olarak verilmiştir. Bu medrese önce ellili, sonra da altmışlı medrese olarak İstanbul medreseleri içinde üst düzeyde payesi olan bir eğitim merkeziydi. ´den sonra kız talebe yurdu olarak kullanılmak için revakları camekânlarla kapatılmıştır.”(1)

Eski İstanbul'un gözde mabedi: Şehzâdebaşı Camii

         

Şehzâde Camii,İstanbul'un Fatih ilçesindeki Laleli semtinde bulunan ve Mimar Sinan'ın "çıraklık eserim" dediği bir camidir. Aynı zamanda Şehzâdebaşı Cami ve "Şehzâde Mehmet Camii" olarak da bilinir. İstanbul'un merkezî bir yerinde konumlanmıştır.

İstanbul'un güzide mabetlerinden biri olan Şehzâdebaşı Camii, Kanunî Sultan Süleyman'ın, Manisa Sancağında vali iken () yılında vefateden oğlu Mehmed adına yaptırdığı Şehzâde Külliyesi içerisinde yer alan müstesna bir eserdir. Söz konusu caminin temeli 1 Rebiyülevvel 'de (23 Mayıs ) atılmış, senesinin Recep ayında (Ağustos ) da ibadete açılmıştır.Kanunî Sultan Süleyman’ın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun en parlak devrinin büyük mimarı Mimar Sinan, Şehzade Camii ve külliyesini tarihleri arasında dört yılda tamamlamıştır. Koca Sinan daha sonraları yaptığı bir değerlendirmede “Şehzâde çıraklık, Süleymaniye kalfalık, Edirne Selimiye de ustalık eserimdir” diyecektir. Şehzâdebaşı Camii'nin mimarî özellikleriyle ilgili şunlar söylenebilir: "Mimar Sinan, mimarbaşı unvanı ile inşa ettiği bu ilk selâtin camisinde eş büyüklüklerde tutulan harim ve avlu bölümlerini mutlak bir geometrinin hâkim olduğu simetrik plan şeması içinde değerlendirerek ele almıştır. Harim kısmında son derece dengeli olan planda dört yarım kubbe ile desteklenen merkezi kubbe dört büyük ayak üzerindeki sivri kemerlere oturmuştur. Kubbeye intikal pandantiflerle sağlanmış, yarım kubbelerde mukarnas dolgular kullanılmıştır. Mekânda oluşan köşelerde birer küçük kubbe ile üst örtü tamamlanmıştır. Sinan, ana akslara yerleştirdiği girişlerle daha ilk adımda kuvvetle hissettirdiği mekân bütünlüğünü, mahfil ve galeri gibi tâli unsurları küçültüp süslemeyi mâkul ölçülerde kullanarak daha da güçlendirmiştir. Bu yapıda kendine özgü piramidal örtü düzeninin ilk örneğini sunan Sinan, örtü sisteminin en önemli destek unsurları olan payandaları son derece akılcı bir çözümle revaklı galerilerin içine gizlemiştir. Böylece taşıyıcı unsur olmaktan çıkan duvarları çok sayıda pencere ile donatarak seleflerinin masif mimarî denemelerinden çok daha yumuşak bir görünüm elde eden Sinan, Edirne Selimiye Camii'nde mükemmele ulaşan kubbe mimarisinin ilk nüvelerini ortaya koymuştur.

Dengeli tasarımı ile Osmanlı mimarisinin en etkileyici örneklerinden biri olan avlunun ve klasik normların hazırlayıcısı olan minarelerin kütleye bütünlenişi de çok başarılıdır. Ancak plan ve konstrüksiyonda beliren yalınlığın cephelerde ve Evliya Çelebi'nin nakışlarından övgüyle bahsettiği minarede yerini plastik değer kazanan kabartma bezeme öğelerinde yansıyan hareketliliğe bırakmasını Mimar Sinan'ın "çıraklık dönemi" denemelerinin ürünü olarak değerlendirmek gerekir. Nitekim sonraki yıllarda yüzeysel etkiden ziyade mimarî etkiyi ön plana çıkaran uygulamaları görülecektir. Bununla birlikte son restorasyonda ortaya çıkarılan, yapıldığı döneme özgü malakârî ve kalem işi süslemelerle en azından bir defa yenilendiği anlaşılan ahşap malzemelerin işçiliği klasik Osmanlı süsleme sanatlarının nadide örnekleri arasındadır."(2)

Mimar Sinan'ın Şehzâdebaşı Camii'nin minarelerinde kullandığı tezyinat, diğer cami minarelerinde görülmez. Yani bunlar emsalsiz denilebilir. Şehzade Cami; dışında kullanılan bezemelerle, çok renkliliği vurgulayan özellikleriyle ve minarelerindeki bezemelerle eşsiz eserlerden biridir. Mihrabı, minberi ve müezzin mahfili ise mermerden yapılmıştır.

Sonsuzluğa açılan kapı: Şehzâde Mehmed Türbesi

İstanbul'un Vezneciler semtindeki Şehzâde Külliyesi'nde Şehzâde Mehmet'in türbesi de yer almaktadır. Söz konusu hazirede altı türbenin yanı sıra çeşitli dönemlere ait çok sayıda mezar bulunmaktadır. Türbede sarı yeşil açık çiniler dikkat çekmektedir. Başta Ayet-el Kürsi olmak üzere birçok ayet türbeyi çevreleyecek şekilde çinilere yerleştirilmiştir. Külliyenin haziresin de ayrıca meşhur Rüstem Paşa'nın türbesi yer alır.        Çiçek hastalığından öldüğü sanılan Şehzâde Mehmed, şu an Şehzâde Külliyesi'nin caddeye bakan bölümündeki türbede, kuşağında "Firdevs edeb ya Mehmed / Ebedî cennet ya Mehmed" yazılı bir kubbenin altında yatmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman'ın, caminin tamamlanmasının ardından kırk gün hiç ara vermeden 'şehzadelerin güzidesi' dediği oğlunun mezarına gidip dualar okuduğu rivayet edilir.

Dipnotlar:

1) Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Prof. Dr. Doğan

2) TDV İslâm Ansiklopedisi, Şehzade Külliyesi Maddesi, İsmail Orman

Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir