ramazan ayı nasıl ortaya çıkmıştır / Ramazan Neden Her Yıl, Bir Öncekine Göre 11 Gün Önce Başlar? - Evrim Ağacı

Ramazan Ayı Nasıl Ortaya Çıkmıştır

ramazan ayı nasıl ortaya çıkmıştır

kaynağı değiştir]

Hurma, Ramazan'da iftariyelik olarak tüketilir.
Sütlü bir tatlı olan güllaç, çoğunlukla Ramazan ayında yenir.

Ramazan'da, gece yarısından sonra kalkılıp yiyilen yemeğe sahur denir. Sahur sofralarında genellikle kahvaltılıklar ve hafif yiyecekler yer alır. İftar sofralarında ise biraz daha ağır yiyecekler veya midenin rahatsız olmaması için sulu yemekler (çorba) bulunur.[64] Tatlılar ise, çoğunlukla iftar yemeğinden sonra tüketilir.

Daha çok Ramazan'da tüketilen bazı yemekler, içecekler, tatlılar şunlardır:[63][65]

Yiyecekler[değiştir

Ramazan ayı münasebetiyle, hem dünyada hem de Türkiye'de yaşayan farklı din ve mezhepten topluluklara farz kılınan orucun sosyolojik arka planına ışık tutacağız.

Bu makalede, iman/inanç üzerinde durmak yerine, konuyu 'din bilgisi' ile 'oruç ibadetinin tarihçesi' bağlamında ele alacağız.

Ortadoğu'daki bütün din, mezhep ve inançlardaki oruç kavramı, Ari ve Sami dil kümelerindeki 'kutsal' kelimesinin yan anlamlarında kendini gösterir: 'Saadet, kutsiyet, uğur, devlet, bereket, hayır, mübarek, baht, talih, mutluluk vb.' 

Genellikle kutsallık, 'Güçlü bir dinî saygı uyandıran, tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen; karşı çıkılmaması, bozulmaması gereken; Tanrısal olan vb.' olarak tanımlanır.

Fransız sosyolog Émile Durkheim () tarafından ilk kez ortaya atılan 'kutsal-kutsallık', kaynağı ilahi sayılan varlığa duyulan sevgi ve korkuya dayalı bir duyguyla bağlanma durumudur.

Kutsal olan sadece varlık değildir; aynı zamanda insan, mekân, zaman ve değerlerdir.

Oruç, işte bu 'kutsal zaman' kavramının edimsel (fiili) bir sonucudur. Ramazan, paskalya, pentakost, perhiz, noel, easter, yortu, pesah, yom kippur gibi kelimeler, kutsal zamanın farklı dinlerdeki çeşitli isimleridir. 

Kur'an'da kutsal zamana örnek olarak 'Kadir Gecesi', 'Ramazan Ayı', 'Hac Ayları' gibi zaman dilimlerine işaret edilmektedir.

İslam dünyasında kutsal olduğunda ittifak edilen Miraç, Regaip, Mevlit ve Berat gibi geceleri de bu kapsamda sayabiliriz.

Mesela Kadir gecesinde tan yerinin ağarmasına kadar meleklerin indiklerine ve rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığına inanılır. Dolayısıyla bu gece kutsallık kazanarak diğerlerinden ayrılır.

Kutsal olarak kabul edilen aylar, 'Haram aylar' ve 'Üç aylar' olarak ayrılmıştır.

Haram aylar, savaşmanın yasaklandığı ve barış ayı olarak kabul edilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.

Üç aylar ise Recep, Şaban, Ramazan'dan oluşur. Üç aylar, Müslümanların diğer aylara oranla daha fazla ibadet, zikir, dua, hayır işleriyle meşgul oldukları zamanlardır.

Ramazan ayı Kur'an'ın indirildiğine inanılan günü içinde barındırması ve oruç ibadetiyle kulların Allah'a yakınlıklarının artması, İslam Peygamberi'nin ramazan ayı dışında muharrem ayında da oruç tutmanın değerine dikkat çekmesi bakımından önemlidir. 

Türkiye&#;deki Müslümanların orucu anlamlandırma şeması.jpg

Türkiye'deki Müslümanların orucu anlamlandırma şeması

Müslümanların bir araya gelip Allah'ı andığı namaz vaktinin kulun Allah'a en yakın olduğu anları içinde barındırması bakımından cuma günü de ön plana çıkmaktadır. 

Bu arada belirtelim: İslam dininin kutsal zaman anlayışı, Yahudilik ve Hıristiyanlığın genel çizgisiyle örtüşmektedir.

Her üç dinde de egemen olan kıyamet, yeniden doğuş, son yargı, ebedi mutluluk ve ceza kavramlarına bakıldığında ortak zaman anlayışı kendini göstermektedir. 

Namaz vakitleri, ramazan ayının başlangıç ve bitiş tarihleriyle olan inançsal ve toplumsal ilgileri/uygulamaları nedeniyle Müslümanlar, yukarıdaki iki dinin kutsal zaman anlayışından daha farklı düşünmektedirler. 

Şia mezhebindekiler, Hz. Ali'nin doğum günü ile İslam peygamberi tarafından Ali'nin halife seçildiği tarihi kutsal sayarlar.

Şiiler, farz sayılan ramazan orucuna ilaveten Ekim 'de yaşanan Kerbela faciası (Hz. Hüseyin ile yanındakilerin katledilmesi olayı) münasebetiyle muharrem ayının onuncu gününde mateme bürünür ve oruç tutarlar. 


İlk oruç ne zaman ve kimler tarafından tutulmuştur? 

Başta tarihçi Taberi () olmak üzere Ortaçağ İslam âlimleri ve tarih yazarları, her üç semavi (göksel) dini de tek inancın farklı aşamaları olarak gördüklerinden, Âdem Peygamber'den başlayarak sırayla çok sayıda enbiya, peygamber ve resulü aynı silsilenin tamamlayıcı halkaları sayarak bu zinciri, İslam dininin kurucusu Muhammed Peygamber ile tamamlarlar. 

Ünlü tasavvufçu ve Kadirî tarikatının kurucusu sayılan Abdülkadir Geylani (), Gunyet'ül Talibin: Ahlâk, Tasavvuf ve İslam Âdabı isimli eserinde şu tespiti yapar:

Âdem Aleyhisselam, Resulullah'tan (sav) önce kendisine oruç farz kılınanlardandır.


İnanç silsilesinde onu izleyen Musa ve İsa peygamberlerin, 40'ar gün oruç tuttukları da yaygın rivayetlerdendir.

Hadis kaynaklarında, Yahudi peygamberi Davud'un da birer gün arayla oruç tuttuğu belirtilir.

Bu rivayetlere bakılırsa, ilk oruç, Âdem ve onu izleyen enbiya, resul ve peygamberler tarafından tutulmuştur.

Bilhassa Âdem, İdris, Nuh, İbrahim, İshak, İsmail gibi enbiya ve peygamberlerin oruç tuttuklarına inanmak semavi dinleri benimseyen toplumlarda makul ve makbul sayılsa da, tarihi veriler bu rivayetleri destekler mahiyette değildir. 

Antik topluluklar arasında da bir çeşit oruç tutma geleneğinin olduğu muhakkaktır. Muhtemelen Musa, Süleyman, Davud ve İsa peygamberler de bu kapsamda oruç tutmuşlardır. 

8'inci yüzyılda yaşamış menkıbe yazarı ve tarihçi İbn-i İshak, siyer (biyografi) kitabında İslam Peygamberi'nin Medine'ye hicretinden (göç etmesinden) itibaren Aşure gününde ve her ay 3 gün oruç tuttuğunu yazmıştır.

Aynı rivayet, Hanbeli mezhebinin kurucu öncüsü Ahmed bin Hanbel ()'in bir eserinde de yer almaktadır.

Tarihçi Yakubi (), kıblenin Kudüs şehrinden Mekke'ye çevrilişinden bir süre sonra farz sayılan orucun ramazan ayında tutulacağının duyurulduğunu kayda geçmiştir. 

Oruç tutmak sadece İslam dinine has bir ritüel değildir, farklı inançlar tarafından yerine getirilmesi farz veya vacip olan ruhani bir kuraldır.

Kaplan Akarsuyu&#;nda üç gülüş. Çin&#;de Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Budizmi temsil eden üç adamın gülmesinin tasviri. Kaynak-Wikiwand, seafoodplus.info

Kaplan Akarsuyu'nda üç gülüş. Çin'de Taoculuk, Konfüçyüsçülük ve Budizmi temsil eden üç adamın gülmesinin tasviri /Kaynak: Wikiwand, Huxisanxia

'Semavi dinler' diye bilinen Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in dışındaki milyarlarca insanı kapsayan din (Sabiilik/Mandeizm, Hinduizm, Budizm, Taoizm, Brahmanizm, Konfüçyüsçülük, Maniheizm/Manicilik; Şinto, Sih, Maya, Aztek inançları) ve Şiilik, İsmaililik, Alevilik, Dürzîlik gibi mezhep bağlılarının tuttukları oruçlar da vardır. 

Konfüçyüs keşişleri bir ayin sırasıseafoodplus.info .jpg

Konfüçyüs keşişleri bir ayin sırasında / Kaynak: seafoodplus.info 

Bunların dışında doğacılık, çevrecilik adına veya sağlık sıhhat açısından kendilerine has bir çeşit oruç (yememek-içmemek) tutanlar olduğu gibi; tıbbi nedenlerle ve doktorların öğütleriyle farklı zaman dilimlerinde belli yiyeceklerden uzak duranlar da mevcuttur.

Oruç veya perhizin esas amacı, beden ve nefsin denetimini sağlamaktır. 


Oruç geleneği

Oruç, bazen ilahi buyruk gereği, bazen de farklı maksatlarla kişinin istek ve arzularını denetleme gereği (perhiz gibi) olarak karşımıza çıkar.

Ayrı diyarlarda ve zamanlarda olsa da, hemen tüm inançsal geleneklerde oruç ritüeli, bedensel arzuları denetleyerek ruhsal ve fiziksel yapıyı güçlendirmeyi hedefler.

Perulu İnkalar, her yılın eylül ayında yöredeki hastalık, illet ve dertleri uzaklaştırmak amacıyla 'Situa' ismiyle bilinen bir şenlik düzenlerler. Hazırlık gayesiyle de gündüz oruç tutarlar. 

İnka Tanrısı Machu seafoodplus.info

İnka Tanrısı Machu Pichhu

Kuzey Amerika yerlilerinden Mi'tkmag kabilesinde oruç, toplum bilincinin pekiştirilmesi ve kişisel gelişmeyi sağlamak dâhil geniş kapsamlı eğitsel bir işleve sahiptir.

Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi Çin kökenli dinlerde de atalara tapınma seremonisi veya evlenme törenine hazırlık ya da zihni belli bir konu üzerinde yoğunlaştırma arzusu gibi değişik amaçlarla oruç tutulur.

Meditasyona hazırlanan Taocu kadın rahibe tasviri. Kaynak-depositphotos_.jpg

Meditasyona hazırlanan Taocu kadın rahibe tasviri 

Brahmanizm'de her ayın 12 ve 13'üncü günlerinde tutulan oruç, toplumun her kesimi için (hasta, ihtiyar ve çocuklar dâhil) farzdır. Kimi Brahmanlar insani arzularıyla başa çıkabilmek maksadıyla 15 gün oruç tutarlar.

Eski İran'daki Mani dininde de oruç tutulmaktaydı.

Hinduizm ve Yahudilikte, gelinle damadın nikâhtan önce oruç tutması geleneği vardır.

Hindu kadınlar, ibadet sırasında-Fotoğraf-Eser Tekin. seafoodplus.info_.jpg

Hindu kadınlar, ibadet sırasında / Fotoğraf: Eser Tekin (seafoodplus.info)

Bazı kültürlerde hükümdarlar, tahta geçmeden önce oruç tutmaktaydılar. Japonya'da 'Güneşin Oğlu' olarak kutsanan Japon İmparatoru'nun oruçtan sonra yediği 'kutsal bir yemek' söz konusudur. 

Japon İmparatoru Naruhito. Güneşin Oğlu diye bilinen imparatorlar, oruçtan sonra kutsal bir yemek yerler-Fotoğseafoodplus.info

Japon İmparatoru Naruhito. 'Güneşin Oğlu' diye bilinen imparatorlar, oruçtan sonra kutsal bir yemek yerler / Fotoğraf: AFP

20'nci yüzyılda ortaya çıkan ve bu anlamda nevzuhur sayılan inançlardan biri de Raelizm'dir.

Asıl adı Claude Maurice Marcel Vorilhon olan doğumlu Rael, küçükken şarkıcıymış; sonradan spor arabaları alanında gazetecilik yapıp 'Auto Po' isimli Fransızca bir dergi çıkarmış.

Vorilhin, göksel varlıkların Aralık 'te kendisiyle irtibat kurmak suretiyle onu 'ilohim' (ilah/peygamber) olarak tayin ettiklerini iddia etmiş.

Bu nedenle adını Rael olarak değiştiren zat, mensuplarına bedeni dinlendirip rahatlatmak için haftada sadece bir gün oruç tutmayı şart koşmuştur. 


Hinduizm'de çok sayıda oruç var

Fiziksel bedensel ve içgüdüsel anlamda orucun özü şudur: Yeme ve içme eyleminden geçici olarak (belli saatler arasında) vazgeçmek. 

İnanç gereği bireysel veya topluca tutulan oruçlar, pek farklılık göstermez. Hinduizm'de de oruç nefsi terbiye etmek maksadıyla senenin muayyen günlerinde ve bayramlarında tutulmaktadır.

Hindu kutsal metinlerinde oruç 'upvaas' adıyla geçmektedir. Bu sözcük manevi kazanımlar adına bedenin fiziksel ihtiyaçlarının reddi manasına gelmektedir.

Hiçbir gıda alınmayan oruç süresi, manevi esenlik sağlayan saf gıdalar içeren bir akşam yemeğiyle son bulur. 

Hindu Keşişleri yıl boyu uzun süren oruçlar tutarlar. .jpg

Hindu Keşişleri yıl boyu uzun süren oruçlar tutarlar

Hinduizm'de iki oruç temel sınıflandırma içinde değerlendirilir. İlki Adak orucudur. Hindu rahiplerine ek olarak farklı kast mensupları tarafından da rağbet gören oruç budur.

Tutulan dileğin gerçekleşmesi uğruna aralıksız olarak en az 15 gün sürer.

İkincisi yıllık dönemsel oruçlardır. Brahmin isimli ruhban takımı, ay takvimine göre her ayın birinci ve beşinci günü bu orucu tutarlar.

İlaveten ayın günleri de oruçlu geçirilir. Bilhassa günde gün boyu hiç yemek yenmez.

Kendini tamamen dine adamış 'sannyasin' zümresi ile dul kalmış kimseler bu güne özel önem verirler. 

Tanrıça Durga için bir Hindu ayini. Kaynak (Yükleyen) Abdulkadir Aksöz._.jpg

Tanrıça Durga için bir Hindu ayini / Kaynak (Yükleyen) Abdulkadir Aksöz

Bunlara ilaveten dört çeşit oruç türünden bahsedilebilir: Festival oruçları, hafta içi tutulan oruçlar, kameri gün oruçları ve büyüyen-küçülen ay oruçları.

Bunlarla birlikte öğleden sonra tek öğün yemek yenilen 'eka bhukta', gece bir kez yemek yenilen 'nakta vrat' oruçları vardır. Önemli bazı günlerde ise sadece kadınlar oruç tutmaktadır. 

Hinduizm'de din adamları sınıfını oluşturan Brahminler yıl boyunca sık sık ve uzun süreli değişik oruçlar tutmakla yükümlüdürler.

Yirmi beş yaşına kadar dini öğrenmekle mükellef olan Brahmin, evlenip aile hayatına adım attıktan sonra ölünceye kadar kasta ait yükümlülükleri eksiksiz olarak yerine getirmeye mecburdur.

Aile hayatı basamağındaki bir Brahmin, oruç günleri dışındaki günlük yaşamında biri öğleden sonra yaklaşık saat üç civarında, diğeri akşam yatmadan biraz önce olmak üzere günde iki öğün yemek yiyebilir.

Hindular, yılda birkaç hafta veya daha uzun sürelerde yaşamak için zorunlu ihtiyaçları dışında her şeyden el etek çekerler; züht ile (sadece haram olanı değil helal olanı da bırakarak) çileci bir hayat sürerler.

Çileciliğin aşırı şekli, Hindu müminin iskelet kemikleri görünene kadar oruç yoluyla zayıflamasıdır.

Onlar oruç tutmakla deruni bir tefekküre dayanarak kendi iç dünyasını keşfetmeyi amaçlamaktadırlar.

Hindular arasında oruçlu olmanın belli bir süresi ve yöntemi bulunmuyor. Mümin, istediği saatte kendi seçtiği bir yolla oruç tutabilir.

Oruçlu olsun veya olmasın, her Hindu niyaz (dua veya bir çeşit namaz), sabır ve temizlik hususuna riayet etmelidir.

Bu süre içinde yalan söylememeli, cinsel ilişkide bulunmamalı ve hayvansal ürünler yememelidir. 

Hinduların güneş tutulması sırasında, güneşin doğuşuna ve gökte tam olarak görünmesine kadar oruç tuttukları görülmüştür. Fakat güneş doğduğu zaman, bulutlar onu örterse tekrar görününceye kadar orucu devam ettirirler.

Sadece yemeklerden kendini alıkoymak mahiyetinde oruçlar yoktur. Pirinçten yapılan herhangi bir yiyecekten uzak durma orucu, kadınlara her türlü kokudan uzak durma orucu, erkeklere başta Hintyağı olmak üzere bedenine herhangi bir yağ sürmeme ve yağlanmama orucu vb Hinduizm'deki orucun farklı çeşitleridir.


Ceynizm'de oruç rahiplere farzdır

Hindistan ve çevresinde Ceynizm (Jainizm, Cainizm veya Caynizm) dinine bağlı olan topluluklar, kast anlayışı (toplumsal kesimleri sınıflandırıp alt ve üst tabakalar şeklinde tasnif etme fikri) sonucu hayattaki fiili işbölümü nedeniyle oruç tutma işini neredeyse sadece din adamlarının ibadeti ve ilgi alanı olarak kabul etmişlerdir.

Normal günlük hayatta soğan ve sarımsak dışındaki bitkisel besinleri yiyen bu dinin rahipleri, kuşluk ve akşam vakitleri arasındaki bir zaman diliminde tek öğün yemekle yetinirler. 

Geleneksel anlamda Jain Dharma olarak bilinen Güney Asya kökenli din ve felsefe inananları, yılda üç kez olmak üzere bir hafta veya daha fazla süreyle oruç tutmaktadırlar.

Ay dönümünün ve gününde başlayan bu orucun maksadı tefekkür ve teemmül (derin düşünce ve iç muhasebe) yoluyla nefsini zapt etmektir.

Bu dinin en katı olan inanırı, gönüllü ve kutsal intikal (ahirete-öte dünyaya göçmek) maksadıyla ölene kadar oruçlu kalmaktadır. 

Ceynizm'in bir kolunun mensupları, ruhun bedenden kurtarılıp ilahi varlıkla kolayca buluşabilmesi maksadıyla doyuncaya kadar yemek yemez; yumurta dâhil her çeşit hayvansal üründen uzak durur; herhangi bir cisim, organizma ve bakterinin bulunmasının önüne geçmek için sadece kaynamış su içerler. 

Sih dininde anadan üryan çıplaklığı savunan bağnaz Digambaralara karşı çıkan liberal Shvetambara kolunun kadınları . seafoodplus.info_.jpg

Sih dininde anadan üryan çıplaklığı savunan bağnaz Digambaralara karşı çıkan liberal Shvetambara kolunun kadınları / Kaynak: seafoodplus.info

Sih dininde oruç tanrıyı zikredip hizmet etmekten ibarettir

XV. yüzyılda Kebîr ve Guru Nanak'ın faaliyetleri sonrasında Kuzey Hindistan'da ortaya çıkan Sih dininin temeli, Guru Nanak ve haleflerinin öğretilerinde yatmaktadır.

Sih etiği, manevi gelişim ile günlük ahlaki davranış arasındaki uyumu vurgular.

Kurucusu Guru Nanak bu bakış açısını şu şekilde özetler:

Gerçek en yüksek erdemdir, ancak daha da yüksek olanı doğru yaşamaktır.

Taksali Sihlerin inanç önderi Guru (usta-öğretmen) Gobind Singh tasviri seafoodplus.info_. seafoodplus.info

Taksali Sihlerin inanç önderi Guru (usta-öğretmen) Gobind Singh tasviri / seafoodplus.info

Sihizm, 'Ėk nūr te sab jag upjiā'ya vurgu yapar; yani 'Tek bir ışıktan tüm evren fışkırdı' der. 

Hinduizm ve İslam dinine ait çeşitli unsurları uzlaştırmaya çalışan Sih inancı, her iki dinde mevcut olan oruç uygulamasına da karşıdır.

Sih dininin bir seafoodplus.info_.jpg

Sih dininin bir rahibi / Kaynak: seafoodplus.info

Guru (din önderi/adamı) Ajan'a atfedilen şu ifadeler, bu durumu ortaya koymaktadır: 

Ben ne Hindular gibi oruç tutarım ne de Müslümanlar gibi Ramazan ayını ihya ederim. O'na (Tanrıya), sadece O'na hizmet ederim, O benim yegâne sığınağımdır.

Keşdari (saç ve sakallarını kesmeyen) Sihler bir töseafoodplus.info_.jpg

Keşdari (saç ve sakallarını kesmeyen) Sihler bir törende / Fotoğraf: seafoodplus.info

Budizm'de oruç çilecilik ile özdeştir 

Ana hatlarıyla Budizm, züht ve riyazet hayatına önem veren bir dindir. Züht kavramı, çileciliği ve bilhassa feragati kapsamaktadır.

Züht sadece haram olanı değil, helal olanı da bırakmayı gerektirir.

Çilecilik, bazı rahatlıklardan ve lükslerden yoksun bir hayat içermektedir. Riyazet ise, nefsin isteklerini dizginlemek için, çeşitli zevklerden uzak durmak veya onlardan kaçınmak manasına gelir.

Budist keşişlerin orucunda çilecilik ağır basar seafoodplus.info

Budist keşişlerin orucunda çilecilik ağır basar

Riyazet, özellikle haz veren bedensel faaliyetleri sınırlamayı ya da kontrol altında tutmayı hedefler. 

Bu din, aşırıya kaçan her türlü zahitlik uygulamasına karşıdır.

Budizm'e göre her nevi aşırılık kişinin manevi bakımdan gelişmesini önler.

Dolayısıyla herkes, öncelikle duyu organlarının düzenli ve sağlıklı biçimde işlevini sürdürmeye yetecek derecede beslenmek ve katı riyazetten (aşırı çileci ve sakınmacı kurallardan) kaçınmak zorundadır.

Taylandlı Budist rahipler ruhani meditasyon halinde

Taylandlı Budist rahipler ruhani meditasyon halinde

Budizm ve diğer bazı dinler ile inançlarda, manevi arınmaya ilaveten yeni bir aşamaya geçiş vesilesi sayılır oruç.

Ruh ve bedenin 'yüce ve göksel nur' aracılığıyla birleştiği an (nirvana) ise, Budizm'de tam oruçtur.

Budizm'de oruç, inananları için genel dinsel bir farz değildir. Ruhban zümresine hastır. Budist, mayıs veya haziran aylarında gökyüzünde ilk görünen ayın tarihini orucun başlangıç günü sayar.

Bu gün paskalya bayramı olarak da anılır. Zira dinin kurucusu Buda'nın doğum günü, bu tarihe denk düşmektedir.

Şölen, oruç ve tefekkür üçlüsü bir arada icra edilir. Bu günde yemek, alkol ve cinsellik haram (yasak) kılınır. 

Budizm'de oruç, psikolojik ve manevi sezgiye dayalı nefis terbiyesi yöntemidir. Bazı Budistler az yemenin erdeme sebebiyet vereceğine inanmaktadırlar.

Oruç Budist rahiplerine has bir ibadet sayılıseafoodplus.info_.jpg

Oruç Budist rahiplerine has bir ibadet sayılır / Kaynak: seafoodplus.info

Budist inanca göre; oruç vücudu arındırır, düşünceleri berraklaştırır. Oruç, kaba düşüncelerin azaltılmasını sağlar.

Budizm'de her kameri ayın dört gününde, güneşin doğuşundan batışına kadar olan süreçte oruç tutmak emredilmiştir.

Bu dört gün; ayın birinci, dokuzuncu, on beşinci ve yirmi ikinci günleridir. Bu günlerde tam dinlenmek gerektiğinden, herhangi bir iş görmek yasaktır.

İftar sofrasını hazırlamak bile yasaklanmıştır. Oruç tutanlar yemeklerini bu günlerde güneş doğmadan önce hazırlar.

Tibet'te oturan Budistler, yirmi dört saat oruç tutmaktadırlar. Bu süre içerisinde tükürüklerini dahi yutmazlar. Yirmi dört saatin sonunda oruçlarını yalnızca bir bardak çayla açarlar. 

İç Moğolistan&#;ın Baotou bölgesinde tanrıyı temsil eden Ovo (Yığma Tepe) önünde ibadet eden bir kadın. seafoodplus.info

İç Moğolistan'ın Baotou bölgesinde tanrıyı temsil eden Ovo (Yığma Tepe) önünde ibadet eden bir kadın / Kaynak: Wikiwand

Buda'nın züht hayatı konusundaki olumsuz tavrına rağmen günümüz Budistlerinin manastır hayatı, kurallar ve uygulamalar bakımından Hindu ve Jainist (Ceynist) dini geleneklerinden büyük oranda etkilenmiştir.

Budist rahipler, tıpkı Jainist din adamları gibi normal günlük hayatlarında bile sadece güneş batmadan/karanlık çökmeden önce yemek yerler.

Gün batımından ertesi gün güneş doğuncaya kadar ağızlarına hiçbir katı yiyecek koymazlar. 

Tibet Budizm'ine bağlı Lamaistler, her ay dört gün oruç tutarlar. Bir kısmı, akşamları sadece ekmek ve patates gibi nişastalı yiyeceklerle çay tüketirler.

Daha zahit yani çileci olanları ise ertesi gün güneş doğuncaya kadar hiçbir şey yiyip içmezler. 

Hindistan&#;daki Hinduizm, Budizm, Ceynizim ve Şamanizm gibi inançların ortak paydası çilecilik ve perhizdir. Fotoğraf-Deniz Pehlivan. seafoodplus.info

Hindistan'daki Hinduizm, Budizm, Ceynizim ve Şamanizm gibi inançların ortak paydası çilecilik ve perhizdir / Fotoğraf: Deniz Pehlivan

Tibetli Budistler arasında yaygın olan bir başka oruç uygulaması da 'nungnas' diye bilinenidir. Dört gün süren bu orucun ilk iki günü tamamen dua ve günah itirafına ayrılmıştır.

İkinci günün gece yarısından dördüncü günde güneş doğuncaya kadar oruçlu kimsenin tükürüğünü yutmasına veya dilini oynatmasına izin verilmez. Dolayısıyla bu süre içinde dualar ve yakarışlar açıktan değil gizlice yapılır. 

Bütün Budist mezheplerince Buda'nın doğum günü kabul edilen Çin takvimine göre dördüncü ayın on beşinci gününden önceki son beş gün içerisinde sıkı bir vejetaryen diyet uygulanır ve her türlü hayvansal besinden uzak durulur. 


Sabii dininde oruç çeşitleri

Antik inançların devamı sayılan ve Kur'an ile İncil'de kendilerinden söz edilen Sabii dininde oruç, hac ve namaz farz kılınmıştır.

Yüce Varlık (Tanrı) adına tutulan oruç, bu dinin beş ana şartından biridir. Ruhun terbiye edilmesi gayesiyle tutulan oruç sırasında, bu ritüeli/ibadeti zedeleyecek hiçbir davranış ve edime müsaade edilmez.

Sabiilerde kalpte, beyinde ve vicdanda tutulan oruç makbuldür. Bu süre içinde gözleriniz kötüyü görmez, ağzınız kötülüğü konuşmaz ve elleriniz kötü (haram-yasak) iş yapmaz olur. 

Iraklı Mandean (Sabiî) dini mensupları Yaradılış Günü&#;nün kutluyorlar. 17 Mart seafoodplus.info_. .jpg

Iraklı Mandean (Sabiî) dini mensupları Yaradılış Günü'nün kutluyorlar, 17 Mart / Kaynak: seafoodplus.info

Oruç süresince dedikodudan uzak durulmalı; kapı arkalarında başkaları dinlenmemeli; yalan söylemekten kaçınılmalı; müzevirlik ve sahtekârlık yapılmamalı; kin, öfke, kıskançlık ve ayrımcılık kalpten silinip atılmalı; cinayet ve hırsızlık gibi kötü fiillerden el çekilmelidir.

Vücudu cinsel ilişki için kullanmak, yakıcı ateşte kavrulmak anlamına gelir. İblise ve putlara tapmaktan geri durulmalı; size ait olmayan yere ayaklarınız gitmemelidir. 

Yüce Varlık adına tutulan büyük oruç sırasında belli günlerde et yenilmez. Bu süre, toplamda 30 gündür.

Oruç, 12 ayın her birinde farklı gün ve vakitlerde tutulmaktadır. Mesela şubat ayındaki yeni yıl bayramından sonrasına denk gelen 15 gün boyunca oruç tutulur.

Mart ayında ise sadece bir günlük oruç vardır. Oruç vakti, genelde dini bayram öncesine veya sonrasına denk düşmektedir. 

Sabii kavminin kutsal kitabı Ginza; inananları günah, şer, kötü fiil ve davranışlardan kaçınma tarzındaki bir oruca davet etmektedir.

Yukarıda belirtilen aylardaki oruca ilaveten 7 gün Güneş için, 9 gün de İyi Şans (Baht) Tanrısı İsih için sabahtan akşama kadar yenilip içilmez.

Sabiilerde elin, dilin, belin ve benzeri organların kötülüklerden uzak durmasını şart koşan kurallara 'ahlâki oruç' denilir.


Alevilik ve farklı süreçlerinde oruç

Anadolu'daki Türk ve Kürt Aleviler, Kerbela Olayı'nın yaşandığı günü matem olarak benimser ve bu günlerde 'muharrem orucu'nu tutarlar. Bu süre içinde yemek yenmez, su içilmez.

Alevi-Bektaşi topluluklar her yıl şubat ayının ikinci perşembe günü 'Hızır günü' münasebetiyle genelde salı, çarşamba ve perşembe günleri de oruç tutarlar.

Perşembe günü kurbanlar kesilir, lokmalar dağıtılır. Aynı gece ziyaretlerde mumlar yakılır.

Muharrem Orucu ile ilgili bir tanıtıseafoodplus.info_.jpg

Muharrem orucu ile ilgili bir tanıtım / Kaynak: seafoodplus.info

Hızır'a adanan bu orucun ardından aynı isimle 'Cem' yapılır. Oruç boyunca geleneksel olarak Alevi köylerinde sazlar çalınır, deyişler söylenir ve Hızır Peygamber ile ilgili hikâyeler anlatılır.

İstanbul-Beylikdüzü Fatma Ana Cemevi&#;nde bir töseafoodplus.info

İstanbul, Beylikdüzü Fatma Ana Cemevi'nde bir tören

Orucun ardından kavrulmuş ve öğütülmüş buğday irmiğinden gavut-qawut isimli bir pilav pişirilip içine tereyağı dökülerek tüm komşularla birlikte dua edilerek yenir.

Dersim'de Rêa Heq/Reya Haq (Hak Yolu) diye bilinen Alevi süreğine inananlar, yörede çokça benimsenen Khal Gağan (Yaşlı Bilge, Kâmil İnsan) efsanesine inanırlar.

Kısa adı Gağan olan bu bayram, yöredeki Kürt Alevilerin dünyayı algılayışındaki çevrimsel dönüşümü ifade eder.

Dersim&#;de Gağan ayı kutlaması-Fotoğraf, independent türkçseafoodplus.info

Dersim'de Gağan ayı kutlaması / Fotoğraf: Independent Türkçe

Bu bayram bir anlamda devridaimi, sürekli değişip dönüşen uzayı, doğayı ve dünyayı simgelerken, diğer yanıyla da 'yılbaşı' addedilir. 

Gağan bayramında eskiyen yıl uğurlanır, yepyeni ve bereketli/uğurlu/hayırlı bir yılın gelmesi kutlanır.

Simgesel kutsal zaman, aralık ayının üçüncü haftası ile ocak ayının ilk haftası arasında başlayıp biter.

Gağan festivalinde, salı gününden başlayan üç günlük bir oruç tutulur. Çetin geçecek kış aylarının can ve mal kaybına sebep olmaması için oruç süresince tek başına veya topluca niyaz edilir.

Yörede pir, dede ve mürşit gibi inanç önderleri varsa, cemler bağlanır. 

Türkiye ve Suriye'de yaşayan Arap Alevileri (Nusayriler), Muharrem orucu tutmazlar. Genelde Ramazan ayında 30 gün oruç tutarlar.

10 Muharrem günü; 12 İmam için dua edilip Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'e salâvat getirilir, adaklar kesilir, yoksullar doyurulur.

Arap Aleviler, 10 Muharrem'i matem günü olarak kabul etmezler. O gün Hz. Hüseyin'in cennetle müjdelendiğine inanırlar.

10 Muharrem'de Hz. Hüseyin cennete yürümüş, oğlu Ali Zeynel Abidin Kerbela'dan sağ kurtulmuş ve 12 İmam soyunu sürdürmüştür.

Şii toplumunda Muharrem ayı hem oruç hem de matem dönemidir. Kerbela anısına bedenlere eziyet edilir. Kaynak-Cumhuriyet seafoodplus.info

Şii toplumunda Muharrem ayı hem oruç hem de matem dönemidir. Kerbela anısına bedenlere eziyet edilir /  Kaynak: Cumhuriyet gazetesi

Muharrem ayındaki matemin bir gereği olarak dövünen Şiilerin aksine, gerek Arap Alevileri, gerekse Anadolu Alevileri bedenlerine eziyet etmezler.

Dürzîler; oruç, namaz ve hac gibi Sünni Müslümanlara farz kılınan İslam ibadetlerini yerine getirmek zorunda değillerdir.

Dürzî inancında bahsedilen üç ibadetin de hükmü kaldırılmıştır. Bunun karşılığında Hamza bin Ali tarafından oluşturulan yedi dini kural farz kılınmıştır. 

Sünni ve Şii Müslümanlar 30 gün boyunca yemekten, gün batımından diğer gün batımına kadar yiyip içmeden, günahkâr davranışlardan kaçınıp iyilikler yaparak, örneğin yalan söylemeyerek ve günlük hayatta dürüst davranarak, gıybet etmeden ibadet edip ruhu arındırarak oruç tutmalıdırlar. 

İsmaili mezhebinin Hasan Sabbahçılar olarak bilinen Nizari kolu ile ondan ayrılan Musta'ali süreği inananları, oruç tutmanın hem mecazi hem de gerçek anlamına inanırlar.

Her iki yolun inananları, Sünni ve Şiiler gibi farz kılınan ramazan orucunu tutmaktadırlar. Onlara göre metaforik/mecazi anlamdaki oruç, ilahi gerçeğe ulaşmaya çalışmak ve bu hedeften uzaklaşabilecek dünyevi faaliyetlerden kaçınmaktır.

İsmaili, özellikle, oruç tutmanın ezoterik (bâtın) anlamının, 'ruhun oruç tutmasını' içerdiğine inanır.

Bu sayede onlar, sadece günahkâr eylemlerden kaçınarak ve iyilikler yaparak ruhu arındırmaya çalışırlar.

Yine de her yıl ramazan ayı boyunca dünyanın her yerinde hepsi değilse de birçok Nizari İsmaili oruç tutarlar.

Devrin imamının peygamberden daha üst mevkiide olduğuna inanan Nizariler ramazan ayının gecesinden oruç tutmaya başlar, ertesi gün öğle vaktine kadar devam ederler.

Aynı farz, yeni ayın ilk görünmesine denk gelen ilk cuma günündeki 'Şukravari Beej' orucu için de geçerlidir. 

Not: Yazının ikinci bölümünde, Zerdüştîlik, Ezdîlik ile üç semavi dindeki oruçlar ele alınacaktır.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Orucun ve Ramazan'ın bilinmeyen tarihi

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiğinde de Medineliler arasında Aşure orucu geleneği vardı. Başlangıçta “Biz Hz. Musa'ya sizden daha layığız" diyerek o gün oruç tutarak Müslümanların da oruç tutması için tellal çıkarmış ve herkesin bu ibadeti yerine getirmesini emretmişti."


Ramazan ayı kapımızı çalarken yüksek bir nostaljik beklenti oluşur her yıl; zira çok daha coşkulu ve anlamlı geçen eski Ramazanların özlemi yakalar hepimizi. Bu beklenti Hz. Peygamber'in (sas) yaşadığı Asr-ı Saadette oruç ve Ramazan'ın nasıl yaşandığı konusu gündeme geldiğinde bir kat daha artar.

Halbuki oruç, Hz. Peygamber'in nübüvvetinin ortalarında farz kılınmış, onun döneminde toplam dokuz Ramazan yaşanmış, bunun ikisi (Bedir ve Mekke'nin fethi) savaş ve sefer mevsimine denk geldiğinden Hz. Peygamber ve ashabın çoğunluğu Ramazan ayını seferde geçirmiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber ve sahabeler toplam yedi Ramazanı birlikte geçirebilmişlerdi.

Bir toplumda herhangi bir uygulamaya dair gelenek ve kültürün oluşmasının belli bir zaman aldığı düşünülürse Hz. Peygamber (sas) döneminde Ramazana ilişkin örf ve âdetlerin oluşması ve toplumsal bir zemin bulması için oldukça erken sayılır.

Mesela kaynaklarda bugünkü gibi coşkulu ve toplu teravih namazlarının kılındığına ilişkin neredeyse hiçbir bilgi bulunmamaz. Kaldı ki, teravihin 20 rekâtının da toplu olarak cemaatle kılınması âdetinin Hz. Ömer döneminde başlaması, Ramazan ayına ilişkin âdetlerin oluşumunun belli bir zaman aldığını teyit eder.

Dolayısıyla İslamın ilk yıllarına ait bugünkü anlamda toplu teravihler, hatimler, iftar programları, özel iftar ve sahur menüleri, Ramazan pideleri gibi toplumca kabul edilen uygulamalardan bahsetmek zor görünüyor.

Zaten elimizdeki kaynaklar ve rivayetler ağırlıklı olarak Hz. Peygamber'in oruç ibadetinin uygulanmasına ilişkin emirlerine yoğunlaştığından orucun o dönemdeki toplumsal yansımalarına dair yeterli veriye sahip değiliz.

Kur'an-ı Kerim'in “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılınmıştır" (Bakara ) ayetinde vurgulandığı üzere oruç, insanlığın dinî tarihi boyunca geniş uygulama alanı bulmuş bir ibadettir.

İslamın ortaya çıktığı Mekke ve Medine'de yaşayan Araplar ve Yahudiler arasında da kökenleri Hz. İbrahim ve Hz. İsmail zamanlarına uzanan oruç ibadetlerine rastlanmaktadır.

Örneğin Mekke ve çevresinde Hz. İbrahim'in dinini sürdürmeye çalışan çok az sayıdaki (dört kişi) hanifler, Hz. İbrahim'in sünneti olarak her ayın üç gününü oruç tutarak geçiriyorlardı.

Cahiliye Arapları “Recebu'l-Esam" ve “Şehr-i Mudar" dedikleri Recep ayında da oruç tutuyorlar, aynı zamanda Hz. İsmail'den kaldığına inandıkları “Aşura" orucunu kaçırmamaya özen gösteriyorlardı. Hz. Peygamber'in de Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bu orucu tuttuğunu hatırlatalım.

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiğinde burada ve yakınındaki Hayber, Vadi'l-Kura ve Fedek'te yaşayan Yahudilerin de tuttukları oruçlar vardı. Bunların başında gelen “Yom Kippur" denilen oruç, Hz. Musa 10 emri almaya gittiğinde Yahudilerin bir buzağıya tapmalarının kefareti olarak tutulurdu. 12 yaşına giren (Bar Misva) her Yahudi bu orucu tutmakla yükümlüydü.

Oruç güneşin batmasıyla başlar, ertesi gün aynı saatte yıldızların görünmesine kadar devam ederdi. Oruç vaktinin bittiğini ise “şofar" denilen bir boynuz öttürerek duyururlardı.

Bunun dışında Yahudiler Kudüs'ün tahribi ve Hz. Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtuluş günlerinde “Aşura" orucu tutarlardı. (O gün Firavun suda boğulmuş, Hz. Musa da Allah'a şükür için oruç tutmuştu.) Bu, İslam öncesi Arap ve Yahudi toplumları arasında en yaygın oruçtu.

İncil'de Hz. İsa ve havarilerin de oruç tuttuğundan bahsedilir. Hıristiyanlıkta kilisenin üçüncü emri olan bu ibadet zamanla perhize dönüştürülmüştür.

Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği gün “Izdıraplar Cuması" adıyla oruç tutan Hıristiyanlar, ayrıca Hz. İsa'nın yakalandığı Çarşamba, çarmıha gerildiği Cuma ve gömüldüğü Cumartesi günleri de oruçla mükelleftirler. Hz. Peygamber onlara benzememek için özellikle bu günlerde Müslümanların oruç tutmasını yasaklamıştır.

Bunun dışında Hıristiyanlar “Büyük Perhiz" (Cemre) denilen 40 günlük bir oruç tutarlar. Hz. İsa'nın tuttuğu bu oruç ancak 3. asırdan sonra Hıristiyanlar arasında adet haline gelmiştir.

Muharrem'in gününe tekabül eden Aşura günü tüm ilahî dinlerde önemli bir gün olarak değerlendirilir ve oruç tutulur. Hz. Adem'in tövbesinin kabul edilişi ve yeryüzüne inişi, Hz. Nuh'un gemisinin tufandan kurtularak Cudi Dağı'na inişi, Yunus Peygamberin balığın karnından, Yusuf Peygamberin kuyudan çıkışı, Hz. İbrahim'in ve Hz. İsa'nın doğu mu, Hz. Yakub'un gözlerinin açılması, Hz. Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtuluşu gibi olayların Aşure gününde gerçekleştiğine inanılır.

Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiğinde de Medineliler arasında Aşure orucu geleneği vardı. Başlangıçta “Biz Hz. Musa'ya sizden daha layığız" diyerek o gün oruç tutarak Müslümanların da oruç tutması için tellal çıkarmış ve herkesin bu ibadeti yerine getirmesini emretmişti.

Ancak Ramazan orucu farz olunca “isteyen tutar, isteyen terk eder" diyerek nafile yaptığı bilinir. Hatta ölümünden bir yıl önce Yahudiler Aşure orucunu gün tutuyorlar denilince, “gelecek yıl dokuzunda tutacağım" sözleriyle onlara muhalefetini göstermişti.

Hanımlar bayram namazında

Bugünkü oruç ibadeti, Hz. Peygamber'in risaletinin ortalarında, Medine'ye hicretinden yaklaşık iki yıl sonra ve Bedir Harbi'nden bir ay önce farz kılınmış, hatta Müslümanlar ilk Ramazanı Bedir'de geçirmişlerdi. İslam ibadet tarihinde orucun; tevhid ve namaz gibi ibadetlerin yerleşip Kur'an'ın emir ve yasaklarına yönelik alışkanlıklar yerleştikten sonra tedricen gelip geç farz kılınması dikkat çekicidir.

Başlangıçta gelen emir, oruç tutmakla fakir bir Müslüman'ı doyurmak arasında serbest bırakmıştı. Sonra bundan vazgeçilerek orucun kesin olarak tutulacağına dair emirler geldi. Yalnız oruç tutamayacak durumdaki hasta ve yaşlılar ile mazereti olanlara, tutamadıkları oruçlarına karşılık bir fakiri doyurma hakkı verildi.

  • İbn Kayyım el-Cevziyye orucun bugünkü halini alıncaya kadar üç devreden geçtiğini söyler:
  • 1) Tutup tutmama konusundaki serbest bırakılma devresi,
  • 2) mecburi tutuluşu ve
  • 3) kıyamete kadar geçerli olmak üzere şeriatın karar kıldığı bugünkü şekli
  • İslam dinindeki orucun üç temel maksadı vardır:
  • 1) Kur'an bu ay içinde indiğinden Kur'an vahyinin başlangıcını kutlamak.
  • 2) Bir ay boyunca toplum olarak etkili bir “nefis disiplini" ve “irade güçlendirme" eğitimi yapmak.
  • 3) Herkese kendi tecrübesiyle açlığı ve susuzluğu tattırmak, böylece yoksulların ve yokluğun gerçek anlamını kavramak.

İbn Kayyım, “Oruç ibadeti, saf insan fıtratının sağlıklı çalışması ve onu kötülüklerden koruması için Allah'ın bir ihsanı, koruyucu kalkanı ve perhizidir"der (Zâdu'l-Meâd, II, ).

İslam tarihinde oruca yönelik en tartışmalı meselelerden biri de oruca başlama tarihinin belirlenmesidir.

Hz. Aişe'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (sas) oruç ayının başlamasını doğru tespit edebilmek için bir ay öncesinden, Şaban ayından itibaren ayı gözlemeye ve takibe alarak Ramazanı doğru tespit etmeye çalışırdı.

Ayın tam olarak görülmesiyle oruca başlayan Hz. Muhammed şayet sis veya buluttan dolayı ay görülmezse Şaban'ı 30'a tamamlardı. Bir defasında Abdullah b. Ömer'i hilali gözlemek için göndermiş, onun hilali gördüğünü haber vermesi üzerine müezzini Bilal-i Habeşi'ye emrederek oruca başlama duyurusu yapmıştır.

“Siyah iplik beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar yiyip içiniz" ayetinin lafzına bakarak yeni Müslüman olmuş bazı kimseler (Adiy b. Hatem), biri beyaz, diğeri siyah iki iplik alarak vakti tespit etmeye çalışmışlardı. “Ya Rasûlallah! Bu beyaz iplikle siyah iplikten murat nedir? Bunlar gerçek manada iplik midir?" diye sorulunca Hz. Peygamber -dişleri görününceye kadar gülerek- “Şayet ipliklere baktıysan sen gerçekten pek kalın kafalıymışsın. Bundan maksat, gecenin karalığı (siyah iplik) ile gündüzün aydınlığıdır (beyaz iplik)" buyurmuştur.

Oruç vaktinin girişini belirlemek için Hz. Peygamber Ramazan gecelerinde ilki Bilal-i Habeşi'ye, ikincisi Ümmü Mektum'a olmak üzere müezzinlerine iki ezan okuturdu. Bilal'in ezanı vaktin yaklaştığını (fecr-i kazib) duyururdu. Ümmü Mektum'un ezanı ise vaktin bittiğini (fecr-i sadık) ilan ederdi. Bundan dolayı Hz. Peygamber “Ümmü Mektum'un ezanını işitinceye kadar yiyip için" buyurmuştur.

Hz. Peygamber Ramazan ayında diğer aylardan farklı olarak daha çok ibadet etmeye çalışır, her zamankinden daha cömert davranırdı. Öyle ki, sahabeler onun bu ayda “esen rüzgardan daha cömert" olduğunu söylerler.

Hz. Muhammed gündüz orucuna ilaveten iftardan sonra gece de orucuna devam eder (Visal orucu); fakat kendisinin Allah tarafından yedirilip içirildiğini söyleyerek diğer Müslümanların bu orucu tutmasına izin vermezdi.


Hz. Peygamber kıldırdığı bayram namazlarında hanımların hutbeyi duymadıklarını düşünerek minberden indikten sonra onların bulunduğu yere gider, kendilerine nasihatte bulunurdu."

Gece orucu da vardı

İbadetlerde aşırıya gidilmesine müsaade etmeyen Peygamberimiz bir hadisinde “Ümmetim fıtrat üzeredir, iftarda acele eden hayır üzeredir" sözleriyle orucu diğer dinlerde olduğu gibi insanı zorlayan bir ibadet haline getirmemiştir.

İlk Müslümanlar geceleri de oruç tutarlardı. Daha sonra sahur ve gece yeme-içme ruhsatı ile oruç kuralları hafifletilmiştir. Bakara suresinin ayetinde, “Gündüz orucundan sonra gece kadınlarınıza yaklaşmanız helaldir. (…)Allah bu konuda kendinizi sıkıntıya sokacağınızı bilir; bu yüzden size mağfiret ile yönelmiş ve bu zorluğu üzerinizden kaldırmıştır" buyurulmaktadır.

Ramazan sonunda kutlanan bayram ve kılınan bayram namazı İslam dünyasının en coşkulu günüdür. Bu uygulamanın Hz. Peygamber devrinde de büyük bir sevinçle kutlandığı anlaşılıyor.

Hz. Peygamber bayram günü mutlaka banyo yapar, aile fertlerine de bunu tavsiye ederdi. Bayram namazı cemaatin çokluğundan dolayı mescidde değil, “musalla" (namazgâh) denilen bir meydanda kılınırdı. Bir defasında bayram günü yağmur yağmış, cemaat ıslanınca da Hz. Peygamber bayram namazını mescitte kıldırmıştı.

Aynı hadise Hz. Ömer zamanında da yaşanmış, halk ıslandığı için musallaya gitmek istememişti. Bunun üzerine Hz. Ömer cemaati mescitte topladı ve namazı orada kıldırdı. Hutbeye başlarken, “Ey cemaat! Allah Resûlü namazını daha geniş ve ferah olduğundan musallada kıldırırdı. Mescit cemaati almazdı. Yağmur olunca mescidde kılmak zorunda kaldık" dediği bilinir.

Namazdan sonra okunan hutbenin namazdan önce okunması geleneği ise Emeviler döneminde, Halife Mervan b. Hakem zamanında başlamıştır. Musallaya ilk kerpiç minberler de yine bu dönemde konulmuştur.

Asr-ı saadette kılınan bayram namazlarında dikkat çeken bir özellik de, Müslüman hanımların namaza katılmalarıdır. Bir rivayette, “Örtülü hanımlar ve bakire kızlarla birlikte bayram namazına çıkmakla emrolundular. Özel durumu olan hanımlar da namaza katılıyorlardı, fakat cemaatin en arkasında otururlar, sadece tekbirlere iştirak ederlerdi" denilmektedir. Burada “örtülü" vurgusu, bazı hanımların örtü (cilbab) bulamadıklarından namaza katılmadıklarına delalet eder.

Hz. Peygamber kıldırdığı bayram namazlarında hanımların hutbeyi duymadıklarını düşünerek minberden indikten sonra onların bulunduğu yere gider, kendilerine nasihatte bulunurdu.

Görüldüğü gibi oruç ilahî dinlerin en önemli ibadetlerinden biri olmakla birlikte aynı din içinde bile kültür ve coğrafyaya bağlı olarak zamanla farklı gelenek ve adetler oluşmuştur. Bu farklılıklara rağmen İslam dünyasında oruca dair değişmeyen şey, sadece bedensel bir arınmaya değil, toplumsal ilişkilerin güçlenip sosyal devletin gelişmesine de imkân sağlamış olmasıdır.

O halde şöyle diyebilir miyiz: Oruç tutmak, topluma tutunmaktır bir anlamda!

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir