reiki ve islam problemleri / İSAM - İslam Araştırmaları Merkezi

Reiki Ve Islam Problemleri

reiki ve islam problemleri

Reiki tuzağından kurtulan hanımın itirafları!

10 Mart tsi
Reiki tuzağından kurtulan hanımın itirafları!Reiki denen şirk tuzağı ve ibret alınacak dersler

O sene, çok yalnızdım. Gökdelendeki işimde kendimi bir fare gibi hissediyordum. Havasız, güneşsiz labirent binada ay sonundaki peynir maaş için bir oraya, bir buraya koşan bir fare&#; Hayatım bu labirent, uyku ve evde geçirilen kısa bir zamandan ibaretti. Eve gidip ağlıyordum.

Böyle bir haleti ruhiye içindeyken birkaç senedir görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım. Annesiyle beraber bir vakıfta reiki yaptıklarını, çok mutlu olduklarını, hayatla ne kadar da barışık olduklarını anlattı. Vakfın seminerlerine beni de çağırdı. Unutur giderdim ama telefonla arayıp hatırlattı. Ben de hemen beni düşünen bu insan gibilerinin bolca bulunacağı, bana mutluluk verecek seminere koştum.

Beyoğlu&#;nda bir binanın üst katlarında kocaman bir salonda en az kişilik bir grup toplanmış, bir beyin anlattıklarını dinliyordu. Gelenler bakımlı, şık, kendine güvenli görünüyordu. Herkes bolca gülümsüyordu etrafına.

İlk başta seminerde duyduklarım çok saçma geldi. O ana kadar hiçbir yerde işitmediğim, bambaşka bir ahiret hayatı tasvir ediliyordu. Semineri veren kişi kendinden ve söylediklerinin doğru olduğundan son derece emin konuşuyordu ama gerçekten çok saçmaydı. Etraftaki insanlara baktım. Bu söylenenlere en az konuşan kadar inanmış; ona sorular soruyor, kafalarını sallıyor, saçma bilgilerini biraz daha pekiştiriyorlardı.

Beni eve bırakırlarken reikinin ne olduğunu sordum. Verilen cevaptan hiçbir şey anlamadım. Sistem, teknik, iyilik, şifa kelimelerinin geçtiği bir cevaptı. Anladığım şuydu; arkadaşımın annesi uzun yıllardır reiki yapıyordu ve halinden memnundu.

Dediğim gibi aklıma yatmadı ama her nasılsa düzenli olarak vakfa gider oldum. Seminerlerde anlatılanları onaylayan kişiyle birlikte ben de kafamı sallamaya başladım. Reiki kurslarına katıldım. Anlamını tam olarak kavrayamasam da şifa, teknik, insanlar için iyilik kelimeleri benim de dilime oturdu. Etraftan midesi ağrıyanın midesine; ayağı titreyenin ayağına ellerimi tutuyordum. İyi geldi diyorlardı. Arkadaşlarımı akrabalarımı seminerlere davet ediyordum ben de artık.

Tütsü ve Eski Mısır

Devamlı tütsü yakılan seminerlerde farklı ahiret tasvirlerinden başka anlatılan konular da vardı. Et yemenin kötü olduğu anlatılıyordu. Değişik semboller öğretiliyor; bunları kimse görmeden evde saklamamız, kimse görmeden havada çizmemiz öğütleniyordu. Toplu meditasyonlar yapılıyordu. Meditasyonda aramıza &#;büyük enerjilerin geldiği&#;; &#;çeşitli renklerde bir şeyler göründüğü&#; söyleniyordu. Devamlı enerjilerden, auralardan, kristal çocuklardan bahsediliyordu. Gözleri kapalı olduğu halde kapıdan içeri giren birini &#;görenler&#; vardı. Kimden, nereden geldiğini bilmediğimiz &#;tebliğler&#; vakfın çekirdek kadrosundan bir kişiye geliyor; o da seminerlere katılanlara bildiriyordu. Bunlar dışında tebliğler ve seminerlerde anlatılanlar küçük dergiler gibi kağıda basılıyor; sindire sindire okuyabilmemiz için bizlere veriliyordu. E-posta kutumuza mesaj olarak da geliyordu.

Eski Mısır çok imrenilecek bir uygarlık olarak tanıtılıyordu. Yok olan muhteşem eski uygarlıklarda insanların çok daha bilgili oldukları, kendileri için bugün mucize veya büyü diyebileceğimiz şeyler yapabildikleri anlatılıyordu.

Salon dışındaki, bu ayrıcalıklı bilgilerden habersiz insan &#;sokaktaki insan&#;dı. Biz sokaktaki insanla bir değildik.

Çekirdek kadro

Vakıftaki bütün seminerler, meditasyonlar, kurslar hassas bir saatin işleyişi gibi tıkır tıkır organize ediliyordu. Vakfın çekirdek kadrosu her zaman gülümseyen, her zaman yardıma hazır, her konuda bilgili, sivri yüksek topuklu, sivri tırnakları ojeli, her zaman fönlü ve makyajlı kadınlardı.

Reiki dışında bir sürü konuda kurslar vardı. Taşlar, renkler gibi konularda. Herkes her kursa katılamıyordu. Oradaki derecenize bağlıydı katılmanız. Anlatılanları da gizli bir bilgi olarak herkesten saklayacaktınız. Reikinin üç kursuna da katıldıysanız şu kursa; ona da katıldıysanız bu kursa girebiliyordunuz. Tabii bunların hepsi ufak bir meblağ karşılığında.

Çekirdek kadro bütün zamanını insanlığın hayrı için faaliyetlere harcıyordu. Para kazanmak için çalışan yoktu ama hafta sonları kayak yapmaya gidiyorlardı.

Ben ise halimden çok memnundum. Labirentteki fare görevimden vakfa gittiğimde burada tanıştığım arkadaşlarım bana sarılıyorlardı. Büyük bir grubun parçası olmuştum, beni seviyorlardı. Çok iyi insanların arasındaydım.

Kursta öğrendiğim sembolleri mide ağrıları dışında bolluk bereket için, türlü sebepler için tavanlara duvarlara da çiziyordum. Kimseye göstermeden, gizli gizli, bize tembih edildiği gibi.

Haftada bir gün gittiğim vakıfta defalarca duyduğum &#;et yemeyin&#; telkinlerinden sonra et yemez oldum. Farklı kurslara gitmeye başlamış; labirentteki işimden istifa etmiştim. Artık ben de vaktimin çoğunu vakıftaki hayır işlerine ayırabilecektim. Son gittiğim kursta &#;om&#;&#; diye başlayan bir mantrayı ezberlemem istenmişti. Sabah güneş doğmadan kalkıyor; mantrayı belli sayıda tekrar ediyor, çeşitli sembolleri havaya çiziyordum. DNA&#;mı çift sarmaldan üçlü sarmala çıkarmaya yönelik idi bu sembol ve mantralar. Yeni çağda yeni insanın üç sarmallı DNA&#;sı olacağı ve buna bir an önce uyum sağlamamız gerektiği söylenmişti.

Kur'an'ı okuyunca

Sonra, beni bu kâbustan uyandırdılar. Allah razı olsun&#;

Hayatımda ilk kez okuduğum Kur&#;an-ı Kerim meali, o vakıfta nasıl bir uçuruma doğru sürüklendiğimi gösterdi:

Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Dosdoğru giden yola ilet bizi.  (Fatiha Suresi, 5 ve 6. ayetler)

Kendilerine yardım edilir ümidiyle Allah&#;tan başka ilahlar edindiler. Oysa ki, o ilahlar bunlara yardım edemezler. Tam aksine bunlar, o ilahlara hizmet eden ordular durumundadır. (Yâsin Suresi, 74 ve ayetler)

Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: "Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi ayet)

De ki: Hakikat birtakım cinnin Kur'ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi: &#;Şüphesiz biz, hayret verici bir Kur'ân dinledik. O Kur'ân hidayete erdiriyor, biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Doğrusu, Rabbimizin şanı çok yüksektir. Ne bir arkadaş edinmiştir, ne de bir çocuk. Meğer bizim beyinsiz (İblis), Allah hakkında saçma şeyler söylüyormuş. Doğrusu biz insanları ve cinleri Allah'a karşı asla yalan söylemez sanmışız. Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların şımarıklıklarını artırırlardı.&#; (Cin Suresi ayetler)

Allah için, O'na eş koşmayan, O'nun birliğine inanmış kimseler olun. Allah'a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın bir uçuruma sürüklediği şeye benzer. (Hac Suresi ayet)

Allah'ı bırakır da kendine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur. (Hac Suresi ayet)

Gerçek dua O'nadır. O'nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki, o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir. Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a secde ederler. De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'dır". De ki: "Allah'dan başkalarını, o kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verebilenleri dostlar mı ediniyorsunuz?" De ki: "Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?" Yoksa Allah'a, O'nun gibi yaratan birtakım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: "Allah, her şeyi yaratandır. O, birdir. Her şeye üstün ve kahredicidir." (Ra&#;d Suresi ayetler)

Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur. Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah'a ortak koşanlaradır. (Nahl Suresi 99 ve ayetler)

De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır". (Araf Suresi ayet)

Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona iyi kulak verin: Sizin Allah'ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de âcizdir. (Hac Suresi ayet)

De ki: "Allah'tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler. (İsra Suresi ayet)

De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit olun biz müslümanlarız". (Al-i İmran Suresi ayet)

Tuzak büyük

Vakıfta yaşadıklarımın nasıl bir kabus olduğu bu ayet-i kerimelerle anlaşılmış olsa gerek. Biraz daha yardıma ihtiyacı olanlar için açalım. Dilimiz döndüğünce, aklımız erdiğince

Yalnızlığına çare, hastalığına derman ararken veya türlü vesilelerle bu tür grupların içine düşen insanlar var. Kendi iyiliği, insanlığın iyiliği için bir şeyler yapıldığını sanıyorlar. Oysa, tam olarak ne olduğunu bilemedikleri bir şeyden medet umuyorlar. Bu şeyin, nasıl bir şey olduğu kendilerine hiçbir zaman söylenmiyor. Yukarıda Cin Suresi&#;nin ayetlerini tekrar tekrar okursanız belki anlaşılır.

Medet umulan şey veya şeylerden geldiği söylenen &#;tebliğler&#; değerli bir bilgiymiş gibi hayatın kılavuzu yapılıyor. Hayat bu tebliğlere göre yaşanıyor. İyiliğe mi, kötülüğe mi hizmet ettiği, neye aracı olduğu bilinmeyen bir şey bu. Mesela bu vakıf gibi, sahte dinlerin pazarlandığı bütün yerlerde et yenilmemesi şiddetle tavsiye ediliyor. Oysa sadece et, karaciğer, yumurta gibi hayvansal besinlerde bulunan hemoglobin vücudumuzun demir ihtiyacını karşılayan en önemli kaynak. Binaları nasıl demir çubuklar ayakta tutuyorsa insanları da demir zırhları ayakta tutuyor. Bu zırh zayıflarsa insan maddi-manevi kuvvetten düşüyor. Bir şeylerin saldırısına, telkinlere, kandırılmaya, etki altına girmeye daha açık oluyor.

Semboller

Bu tür gruplarda çeşitli semboller öğretiliyor. Büyücülük yapmış Eski Mısır gibi kavimlerin veya Mu, Atlantis&#;in büyü sembolleri midir? Bir şeyleri çağırma sembolleri midir? Defalarca tekrarlatılan, anlamını bilmediğimiz mantralar ne anlama geliyor? Bilmeden ne tekrar edilip duruyor? Neye aracı olunuyor? Başını sallaya sallaya seminerlere katılanlar bunların hiçbirini bilmiyor. Aklına gelip de sorsa sessiz, manidar bir gülümsemeden başka bir cevap alamaz zaten. Bu sembolleri hiç kimseye göstermemek gerektiği söyleniyor. Belki ne tür bir saçmalıkla uğraştığınızı görüp de uyandıranlar olur&#;

Bu tür gruplarda her şeye gülümsemeye koşullandırılıyorsunuz. Mesela ayrıcalıklı grubunuzun dışındaki bir sokaktaki insan &#;reiki pek tekin bir şey değil&#; derse gülüp geçiyorsunuz. En doğrusunu vakıftaki öğretmeninizin bildiğini sanıyorsunuz çünkü. Size etli yaprak sarması ikram edenlere, et yemenin ne kadar hayati olduğunu anlatanlara da gülüp geçiyorsunuz (içinizden &#;Ben sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum. Et yemediğim sürece kendimi yüceltiyorum&#; diye geçirerek). Gülüp geçiyorsunuz gülüp geçiyorsunuz. Kendinizle ilgili, hayatla ilgili ciddi hiçbir iş yapmaksızın.

Paranız varsa son kuruşuna kadar vakfa bağışlıyorsunuz. Eşiniz varsa onunla zaman geçirmek yerine vakıfta zaman geçiriyorsunuz. Eşiniz yalvarıyor, bana da biraz zaman ayır diye. Dinlemiyorsunuz.

Seminerlerde anlatılan hayat tasvirleri, ahiret tasvirleri gerçekle olan bağlarınızı bir bir koparıyor. Başta inanmasanız da bilgisayardan, dergilerden, seminerlerden, vakıftaki herkesten aynı şeyleri duya duya kendinizi kaptırıyorsunuz. Ne amaca hizmet ettiği bilinemeyen kişilerin telkinleriyle plastik bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Kendinizi diğer insanlardan ayrıcalıklı ve üstünmüş zannediyorsunuz. Kibir doluyor her yanınız.

Robotlaşmak

İnsanlığın iyiliği için reiki, meditasyon yaptığınızı zannederken insanlıktan çıkıyorsunuz. Annenizin yüz ifadesinden neye ne kadar üzüldüğünü anlamaz oluyorsunuz. Gerçek acılara, hayattaki gerçeklere karşı duyarsızlaşıyorsunuz. Ne derlerse onu yapıyorsunuz. Ne anlama geldiğini bilmeden, daha da kötüsü, anlamını hiç merak etmeden gözü kapalı yapıyorsunuz söylenenleri. O kadar bağlanıyor basiretiniz. Bir şeyin, şeylerin, birkaç kişinin telkinlerine göre hareket eden robotlar oluyorsunuz. Bol bol gülücük atan robotlar&#;

Sizin kendinizi kaptırdığınız gibi bu korkunç virüsü etrafınıza da yaymaya çalışıyorsunuz. İş arkadaşlarınızı, akrabalarınızı, komşularınızı davet ediyorsunuz seminerlere. Her fırsatta reikiden meditasyondan bahsediyorsunuz. Daha çok insan sizin gibi olsun istiyorsunuz. Kandırıldığınızın kullanıldığınızın farkına varmadan başka insanların gönüllü cellatlığına soyunuyorsunuz.

Sizi doğru yolda yürümekten saptırıyorlar. Allah&#;a edilecek en güzel dualardan biri
&#;Dosdoğru giden yola ilet bizi.  (Fatiha, 6)&#; olsa gerek. Bu gruplar, vakıflar, sahte dinler nursuz yollara, kötü girdaplara doğru sürüklüyor sizi. Güzel bir yolda ilerlemek yerine pis bir çamurun içinde oyalanıyorsunuz. Daha kötüsü, dipsiz kuyulara düşüyorsunuz. Kılavuzunuzun kim veya ne olduğunu bilmeden yürüdüğünüz karanlık yolda dünyanın en büyük günahını işliyorsunuz; Allah&#;a şirk koşuyorsunuz.

Bu tuzaklara düşen herkes kurtulsun ve affedilenlerden olsun inşallah

Şükriye Abdullah

seafoodplus.infoözel



Bu haber 64, defa okundu.


Bir yılan var hepimizin omurgasının altında; kök çakrada, uykuda, hayatı boyunca uyanmayı bekleyen ve bir kez harekete geçtikten sonra da bir daha hiçbir şeyin aynı olmayacağını garantileyen. İsmi Sanskritçe “Kundalini Shakti”, nam-ı diğer “Yılan Gücü”, sembolü ise insan omurgasının alt kısmında dinlenir halde bir yılan ya da bir DNA sarmalı gibi omurgadan yukarı doğru iç içe geçerek tırmanan iki yılan. Çünkü yılanın ruhu, tıpkı tıp sembolünde kullanıldığı gibi, deri değiştirerek yeni bir benlik edinme, dönüşüm, yenilenme, eski formunu terk ederek iyileşme ve yeniden doğuş&#; İşte, omurgamızın altında dinlenir halde uyanmayı bekleyen o yılan Kundalini enerjisi ve uyanışının hayata tezahürü ise tam olarak ona atfedilenler.

Doğumdan itibaren hepimizin sahip olduğu Kundalini enerjisi; yoga, meditasyon, pranayama nefes egzersizleri gibi çalışmaların yardımıyla uyanabilse de çoğunlukla bu uygulamalar sırasında o denli yoğun bir enerji akışı yerine, onun başlangıç seviyesi gibi düşünebileceğimiz, prana yani yaşam enerjimiz harekete geçer. Zira bu tür çalışmaları fiziksel egzersiz gibi algılamayıp spordan ayıran ve ruhsal deneyimler yaşamamızı sağlayıp farkındalıklar kazandıran da prana’nın varlığı ve hareketidir. Onun yardımıyla fiziksel, duygusal, zihinsel ya da ruhsal boyutta farklı seviyedeki bilinç hallerini deneyimleyebiliyor; çakraları, enerji akışını ve bilincimizi yükseltebiliyoruz. Ancak prana’nın kat be kat daha yoğun ve kuvvetli hali olan, algıları ve bilişi açıp bir üst seviye yaşam deneyiminin kapılarını aralayan, psişik yeteneklerde açılma, aydınlanma, hızlanan bir ruhsal evrim ve kozmik birlik ve sevgi farkındalığına ulaştıran Kundalini uyanışı, seneler süren düzenli çalışmalar ve sabırlı uğraşlar sonucu (belki) uyanabildiği gibi; üzerinde hiç uygulama yapılmazken, bütünüyle hazırlıksız ve spontane biçimde de uyanışa geçebilir.

YILANIN HAREKETİ

Kundalini egzersizleri fiziksel beden aracılığıyla ruhsal enerjinin uyandırılmasını sağlar ve genellikle yoga (kundalini, mantra, raja, kriya, bhakti), meditasyon teknikleri, reiki, mantralar, Qi-gong, mudralar ve pranayama nefes egzersizleri gibi enerji akışını sağlayan fiziksel çalışmalar yapılır. Bunların yanında, mutlaka bir gurunun yönlendirmesi ve zihin ve bedenin arınmış olması önkoşullarıyla çeşitli bitkilerin kullanımı, Shaktipat ya da Tantric birleşme de uygulanan çalışmalardandır. Kundalini Shakti’nin spontane uyanışı ise iki biçimde gerçekleşir; ilki, bu oldukça güçlü ve hızlı enerjinin katalizör görevi gören büyük bir olayla tetiklenmesidir. Örneğin; fiziksel ya da duygusal travma, yas süreci, depresyon, ölüme yakın deneyim, kalp bölgesindeki Anatha çakrayı aktive ettiği için aşık olmak ya da yeni bir yaşam oluşumunun Muladhara çakradan geçmesi sebebiyle doğum yapmaktır. Bir diğer spontane Kundalini uyanışı ise, yaşama dair birçok konuda olduğu gibi bunun da kontrolümüz dışında kalan kısmında, doğru zaman ve koşullara bağlı önceki yaşamlar ve karmamızın yaratımıyla; hiçbir çalışma, çaba ya da olay gerektirmeden bütünüyle farkındalık dışında başlamasıdır.

Tam ve sağlıklı bir Kundalini uyanışı omurga altından yukarıya doğru giden; yoğun, mistik ve haz dolu enerji biçiminde hissedilir. Başkalarına, hayata ve kendimize dair sahip olduğumuz yanıltıcı algıların temizlenmesiyle farkındalığımızı arttıran uyanışı başlatan bu feminen enerji, omurgadan başlayıp merkezden alına giden hareketinde, tepe çakrada yüksek bilinci temsil eden maskülen güçle birleşir. Dualiteyi temsil eden bu iki enerjinin birleşimiyle farkındalıkta büyük bir gelişme meydana gelir ve yaşama dair birçok değer yargımızı kutuplaştırıp ayrıştıran dualite de aşılmış olur. Bilgeliğin yardımıyla zihni huzursuz yüklerinden arındıran bu sürecin sağlıklı ilerleyişi günlük yaşantıda da çeşitli biçimlerde kendini belli eder. Örneğin ruhsal gelişim sağlayan aktivitelere artan ilgi, ışığa, sese ve enerjilere karşı hassasiyet, bazı yiyecek, insan ya da alışkanlıklardan uzaklaşma eğilimi, doğaya ve diğer insanlara karşı artan yardım, sevgi ve merhamet duygusu… Belki de kişi, özünde saklı duran insanlık benliğini yeniden ve en berrak haliyle deneyimlemeye başlar. Bilincin mental olarak gelişimine; boyutsal farkındalığımıza erişemeyen farklı paranormal ya da telepatik olaylar, iyileştirici ve ruhsal deneyimler de eşlik eder. Dolayısıyla bu; sadece vücuttaki enerjilere ait fizyolojik, materyal ve teknik bir süreç değil, aksine bütün ve her seviyede dönüşümü sağlayan, fark edilmemesi, geri dönülmesi ya da diğer ruhsal deneyimlerle karıştırılması imkânsız olan bir deneyimdir. Ancak hazırlıksız yakalanılan ya da doğru biçimde hazırlanılmadan, yoğun çalışmalar veya ani bir deneyim sonucu harekete geçen dengesiz bir Kundalini enerjisi; fiziksel, duygusal ya da psikolojik sorunlara yol açabilir.

SARSINTI, SICAK VE GERÇEKLİKTEN KOPUŞ

“Kundalini Sendromu” ya da “Kundalini Psikozu”, vücudun kök çakradan yükselen ve enerjetik alanda değişimlere sebep olacak kadar yüksek yoğunluktaki bu ani ve şok edici enerjiyle başa çıkamamasından kaynaklanır. Başta, tüm vücutta ya da bölgesel ısı artışı, tekrarlayan negatif ya da obsesif düşünceler, olumsuz duygular, korku, anksiyete, yerinde duramama, paranoya, merkezini yitirme ya da köklenememe hissi, konsantrasyon problemleri, yabancılaşma ve istemsiz kas kasılmaları ve seğirmeleri bu sendromun en sık görülen semptomlarıdır. Bunların yanında ani mod değişimleri, kalp hızının artması, sarsıntı, deprem oluyor hissi ve baş dönmesi, omurgada aşağıdan yukarıya doğru çıkan bir sıcaklık ya da elektriklenme hissi, görsel ya da işitsel görüler ile vücuttan daha geniş hissetme halleri de görülebilir. Çok yoğun durumlarda ise Kundalini sendromu, gerçeklikten kopuş ve neyin gerçek olup olmadığı konusunda zihinsel karışıklıklara sebep olabilir.

Transpersonal psikoloji alanında uzmanlaşan kişilere göre süreç her zaman bu kadar ani ve yoğun biçimde gelişip devam etmez; uyanışın fazlasıyla kişiye özgü ve bireysel doğası sebebiyle semptomlar görülse de yavaşça başlayıp zamanla artan bir döngüde ilerleyebilir veya birkaç gün, hafta ya da daha uzun sürebilir. Diğer yandan, kişi ruhsal çalışmalara ne kadar yatkın olursa olsun sendromun yaşanmama garantisi yok. Özellikle iyileştirilmemiş ciddi travma hikayesi olan kişilerde semptomların daha ağır geçtiği gözlemlenmiş. Bu sebeple, terapi yardımıyla birikmiş ve bastırılmış olan tüm bilinçaltı öğelerin salınması ve hayata bakışın netleşerek travmaların geride bırakılması önemli yarar sağlar. Psikolojik destek, enerji akışını bloke eden zihinsel ve duygusal kök sebepleri çözeceğinden zemini de uyanışa hazır hale getirir ve süreç çok daha rahat biçimde atlatılır.

ENERJİYİ DENGELEMEK

Kundalini Shakti’nin harekete geçişinin kolay olmadığı durumda, sendromun semptomlarını hafifletmek, azaltmak ve bitirmek mümkün. Yapılacak en iyi şey ise buna karşı korku duymak yerine sahip olduğumuz bilgiler ışığında zihin, beden ve ruhu dengeye getirecek adımları atmak. Bunların başında ise yeterli uyku almak önemli. Çünkü kök çakradan başlayarak omurga boyunca uzanan bu güçlü enerjinin son durağı, melatonin üretiminden sorumlu olan biyolojik epifiz bezinin enerjetik yansıması olan üçüncü gözümüz. Nitekim vücudumuz halsizlik; dinlenme ve uyku ihtiyacıyla bu sinyalleri veriyor ve uykudan sorumlu melatonine bu dönemde daha çok ihtiyaç duyuyor. Semptomları azaltmak için bir diğer kritik konu ise yeşillik, meyve, sebze ve tahıl ağırlıklı sağlıklı bir beslenme düzeni. Artan vücut ısısını düşürmek ya da negatif duygular, endişe, yerinde duramama gibi belirtileri gidermek için Çin tıbbı ve Ayuverdik beslenme biçimleri oldukça destekleyici bir öneme sahip. Hatta, sadece Kundalini Sendromu değil, hayatın tamamına yayılabilecek faydaları olan bu beslenme yöntemleri için Çin TCM besin enerjileri grafiklerine bakarak ısı/enerji bazlı beslenmek ya da üç Ayuverdik Dosha tipinden hangisi olduğumuzu bularak bizi dengeye getiren yiyeceklere yönelmek, beden ve ruh dengemiz için doğayı daha yakından tanımanın muazzam bir hediyesi. Uyku ve beslenme dışında; doğada zaman geçirmek, köklenme ve çakra sistemini dengeye getirdiğinden semptomlar için yatıştırıcı olur. Bunların yanında, bloke olmuş enerji tıkanıklıklarını açmak için düzenli esneme hareketleri ve belirli noktalara küçük vurma hareketleri olan EFT (energy freeing technique) destekleyici olur. Son olarak; bu derin psişik dönüşüm sırasında ruhu beslemek için yazmak, resim yapmak, dans etmek, kil ya da seramikle uğraşmak, bitki yetiştirmek gibi hobiler, iyileştirici olduğu gibi odağı da sendrom rahatsızlıklarından dinginliğe ve yaratıcılığın akışına bırakır.

Dikkat edilmesi ve uzak durulması gereken en önemli hususlardan biriyse semptomların yatışması için ruhsal çalışmalar yapmak. Uzun süredir düzenli olarak yapılan bir çalışma bile olsa bu süreçte spiritüel çalışmalar yapmak, halihazırda bedenin kaldıramayacağı kadar yoğun olan enerjiyi iyice yoğunlaştıracağından semptomları iyileştirmek yerine kötüleştirir. Bu sebeple, sendrom direne kadar meditasyon, nefes ve yoga gibi tüm Kundalini çalışmalarına ara vermek ve bunun geçici olduğunu bilerek zamana ve gözlerimizin göremediğimiz o ince, iyileştirici ve süptil enerjilere alan açmak, vücudu dinlemek, yavaşlamak ve dinlenmek önemli.

EVRİMSEL KADERİMİZ

Beden, zihin ve ruh bütünlüğümüz birbirinden etkilenip zincirleme bir reaksiyonla birbirini beslediğinden güçlü ruhsal deneyimlerimizin fiziksel bedenimizi de etkilemesi doğal. Choa Kok Sui’nin dediği gibi: “Ruhun evrimine bedenin evrimi eşlik etmeli. Nasıl ki eski ve 10 yıllık bir bilgisayarla yeni çıkan bir programı yükleyip kullanamıyorsak, bedenimizle ve ruhumuzun da aynı şekilde uyumlu olması gerekir. Gelişmiş bir yazılım için gelişmiş bir donanım gerekir.”

Doktor Bruce Greyson ’te yazdığı makalesinde Kundalini sendromunu batı kültürünün, dolayısıyla tıbbının henüz yeterince anlamadığını ve semptomların çoğu zaman psikotik problemlerle karıştırılıp yanlış tedaviye yönlendirildiğini söylüyor. Günümüzde de holistik bir Batı tıbbı yaklaşımı henüz yaygınlaşmadığından kişinin öz-farkındalığı yardımıyla deneyimleri ve fiziksel/ruhsal sağlığı arasındaki bağlantıyı doğru kurması önemli. Diğer yandan, semptomların ciddileşmesi durumunda (sebebi Kundalini olsa da olmasa da) müdahaleye ihtiyaç olabilir. Gerçek bir rahatsızlıkla karşı karşıya olma riskini görmezden gelmek riskli ve ciddi bir bilinçsizlik olur. Nitekim; ruhsal bir uyanıştan bahsediyor olmamıza ve bu tip deneyimlerin belli çevrelerin dar görüşlü kişileri tarafından henüz pek dikkate alınmamasına rağmen “Kundalini Sendromu”, birçok tıp, psikoloji ve psikiyatri alanında faaliyet gösteren akademik dergide makalelere konu olan, transpersonel psikoloji alanında üzerine kitaplar yazılan ve bilim insanlarının üzerine daha fazla araştırma yürütmeye başladığı bir konu.

Uyanış, insanlığın evrimsel talihi ve yarattığımız her deneyim, karşılaştığımız her sorun, kaybedip kazandığımız her şey bizim bu kaderi gerçekleştirmemize vesile. Küresel çapta yaşanan doğal afetler de ailesi tarafından aç bırakılan bir bebek de aynı ortak talihin bambaşka tezahürleri. Deneyimlerimizin sebebini ve gidişatını o an anlamasak da zamanı yalnızca ileriye doğru akarken algılıyoruz ve yalnızca zihnimizde kalanlarla geriye dönüp baktığımızda bilinç kazanıyoruz. İçinden çıkınca ne kadar güçlü olduğumuzu anladığımız acılarla olgunlaşıyor, hayal bile edemeyeceğimiz büyüklükte, kompleks bir sistemin içinde sınav üstüne sınav veriyoruz. Uyanış bir din, kültür ya da zümreye ait değil; dünya üzerindeki her insanın gizli cevheri ve açılmayı bekleyen saklı hazinesi; tabii, bir de her güzel şey gibi elimize batma ihtimali olan dikenleri. Battığında ise belki tümü, belki bir iki tanesi rahatsızlık veren bu sendromun geçici bir olasılık; uyanışın ise kalıcı, iyileştirici, güçlü ve önemli olan taraf olduğunu bir köşede tutmak gerek. Zihin ve ruhun harmoni içinde olduğunu bilmek; kontrol ve endişe yanılgısına düşmeden geçip gidişini izlemek ve hayatta bir kez uyanan, birçoklarının beden ve ruhundaki varlığından bile haberi olmayan o yılanın gücünü sahiplenmek ve her türlü deneyimle gelişme yolunu seçmiş bilincimiz için teşekkürü bol bilmek, belki de en çok bunlar gerek.

Kaynak:

seafoodplus.info

seafoodplus.info

seafoodplus.info

seafoodplus.info

©mümkün dergi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Yuka Ajans Yay. ve Org. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmesi ve/veya habere aktif link verilmesi halinde dahi kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayınız.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir