renk dans karikatür / O zaman Dans :D Renk! – Gülşah'ın Dünyası

Renk Dans Karikatür

renk dans karikatür

O zaman dans o zaman renk!

Haberin Devamı

O zaman dans o zaman renk


SAYDIRA SAYDIRA SAYGI
Bir yandan da herkes nasıl kibar anlatamam, “saygı” kelimesi ağızlardan düşmüyor.
Reddedilen bir erkek mesela, yarı atarlı yarı medeni, “Ben kendisine de kararına da saygı duyuyorum. O da benim cesaretime saygı duysun” diyor. İnsan bu cümleyi duyunca tırsıyor!
Aslında alttan alta saygılı saygılı saydırıyor beyefendi.

KARARIN OLUMSUZ DA OLSA BİR ÇAY İÇ!
Bu programların gizli şifrelerinden biri de çay.
Birbirlerine talip olanlar sürekli şöyle diyor:
“Oturduk bir bardak çay içtik, sonra ertesi gün yine içtik.”
Ya da:
“Karar senin abi, ama ben hanımefendiyle bir çay içmeni isterim.”
Veyahut:
“Hanımefendinin kararı olumsuz olsa da bir çay içmek isterim.”
Hayır, nerede içiliyorsa o çaylar gelip kontrol etmek istiyorum. İçinizden çay ağacı çıktı ey stüdyo insanlığı
Biraz da Türk kahvesi için, ne bileyim latte yudumlayın (havalı olur) ya da bir bardak soğuk su/kola filan.
Yoksa bunlar içilince “Seviştik” manasına mı geliyor, ben mi anlamıyorum?
Gerçi sevişmek ne kelime, bu programlarda herkes birbirini en fazla alnından öpüyor.
Zaten bu da çok kullanılıyor.
Mesela aldatma seviyesi oradan, alından başlıyor:
“Ama onu alnından öpmüşsün, görmüşler!”

“BEN Bİ HALKIM!”
Elbette bu “çay”lar bu “saygı”lı cümleler filan hep stüdyoda olmanın verdiği ekstra kibarlıktan.
Arada özüne dönen de oluyor. Mesela geçenlerde bir beyefendi reddedilince bayağı saydırdı.
Ama önce locaya, yani tribünlere oynamayı ihmal etmedi: “Ben bi halkım” diyerek!
Evet, halktan olduğu için duyguları incinmişti.
Paravanın arkasındaki diğer hanımefendiyi ise belli ki halktan kabul etmiyordu, o başka bir halktandı ya da bir başka galaksiden

NE ZAMAN BU PROGRAMLAR BİTER
Ben size söyleyeyim, hatta büyük konuşayım:
Türkiye-Rusya’yla savaşın eşiğine gelse de, doğuda çatışmalar olsa da, basın özgürlüğü yerlerde sürünse de, hatta bin tane felaket olsa da bu ülkeye bir şey olmaz.
Ama ne zaman ki bu programlar bir anda yayından kalkar, işte o zaman büyük boşluk olur, arıza çıkar, çaylar soğur, paravan açılır ve isyan çıkabilir.
O yüzden karikatürdeki gibi devam:
O zaman dans o zaman renk!

Haberin Devamı

Şehirde en son neler oldu

SOHO HOUSE’DA YENİ KOLEKSİYON
TopShop, Kendall+Kylie yılbaşı özel koleksiyonunu Soho House’un süitlerinden birinde bizim Kendall ve Kylie’gillere tanıttı. Ya da kendini hâlâ Kendall ve Kylie gibi hissedenlere
Oysa ben olsam ne Kendall ne de Kylie; direkt Kim (Kardashian) gibi hissetmek isterdim.
Kadın en son bebeğinin plasentasını yediğini açıkladı, daha ne olsun?
Bu nasıl bir histir, kinoa yemek gibi bir şey mi yahut bitkisel vitamin hapı almak filan gibi mi?
Cidden merak ettim.

O zaman dans o zaman renk


VE PARTİ VE YENİ MEKANLAR
Şehrin dört bir yanında erken yılbaşı partilerinin hızı kesilmezken bir de yeni mekanlar açılmaya devam ediyor.
Misal: Nişantaşı’nda Vanity diye bir gece kulübü açıldı. Canlı müzik var. Gizli Kalsın gibi bir yer.
Ama localı mocalı, biraz kasıcı geldi bana
Bir de eski Supper Club, ondan da eski Crystal olan yere Circus diye bir kulüp açıldı cuma gecesi.
Zaten şu sıra kulüp açmak moda.
Pek yakında Londra ya da Mykonos’tan tanıdık Toy Room da İstanbul’da arz-ı endam edecek, bekleyiniz.
Etiler’de açılacak mekan iki katlı olacak.

#Onur Başt&#;rk#Kelebek#Yazar

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

29/08/NESLİHAN ŞIK

Son zamanlarda sosyal medyada sıklıkla paylaşılan bir karikatür var: Biri arkadaşına “sence ben ruh hastası mıyım?” diye soruyor; arkadaşı “yok be oğlum” yanıtını verince “o zaman dans!” diyor. Her gördüğümde sinirimi bozup güldüren Yiğit Özgür karikatüründeki bu diyaloğu gündelik hayatta da kullanır olduk. Başımıza gelen irili ufaklı hadiseleri bir süre çözüm bulmak amacıyla tartışıp sonlandıramayınca “o zaman dans” deyiveriyoruz. Bu ülke dışında kimsenin bu karikatürün niye komik olduğunu anlamayacağını tahmin ediyorum. Ama belki de yüzyılda Strasbourg’da yaşamış olan Frau Troffea anlardı.

Frau Troffea, bundan tam yıl önce, yılının sıcak bir temmuz gününde kendini evden dışarı atmış ve dans etmeye başlamış. Kayıtlara göre yorgunluktan bitap düşüp kendinden geçtiği kısa süreler dışında Troffea’nın dansı müzik olmadan günlerce devam etmiş ve nihayet başka insanlar da ona katılmış. John Waller’ın aktardığına göre şehirde bu dans çılgınlığına kısa sürede düzinelerce insan kapılmış; hatta bir ayın sonunda sayıları ’ü geçmiş.1 Yemek içmek için bile ara vermeden, ayakları parçalanıp kanasa da dansa devam edenlerin sayısı artmaya başlayınca yöneticilerin aklına gelen ilk çare hastalığa kapılanları bir meydana toplayıp kiralık müzisyenler tutmak olmuş. Böylece daha çok dans etmelerini sağlayarak hızla yorulup durmalarını; sebep olarak gördükleri “vücutta fazla ısınan kanın beyin üzerindeki etkisini” geçirebilmeyi ummuşlar. Ancak sonuç bekledikleri gibi olmamış: Salgından etkilenenler kadar ölenlerin de sayısı artınca çözümün insanları daha çok dansa teşvik etmek olmadığını anlamışlar. Nihayet kamusal alanda dans etmek yasaklandıktan ve geriye kalan dansçılar şehrin biraz uzağındaki Aziz Vitus tapınağına götürüldükten bir süre sonra salgın sona ermiş.

Aziz Vitus Dansı ya da dans vebası denilen bu salgın ilk kez ’de görülmüş değil: Batı Avrupa’da ilki tarihli olmak üzere farklı zamanlarda görülmüş dans salgınlarına ait kayıtlar var.2 Robert Burton da, ilk ’de yayınlanan Melankolinin Anatomisi adlı kitabında Aziz Vitus Dansı’nı “aklın illetleri” arasında sayar ve şöyle anlatır: “Paracelsus’un en şehvetli dans dediği Aziz Vitus Dansı hastaları, ölene ya da iyileşene dek dans ederler. Bu şekilde adlandırılmasının nedeni, bu hastalıktan mustarip olanların Aziz Vitus’un yerine gidip yardım dilenmeleridir; orada biraz dans ettikten sonra bu hastalıktan tamamen kurtuluyorlarmış […] Kırmızı giysiler içinde olan kişilere tahammül edemezler. Müziği her şeyden üstün tutarlar; öyle ki Almanya’daki yargıçlar hastalara müzisyen ve onlarla dans edecek coşkulu partnerler tutarlarmış. Schenkius’un anlatıklarına ve Paracelsus’un Delilik kitabında birkaç kişiyi tedavi ettiğini söyleyerek övünmesine bakılırsa, bu hastalık en çok Almanya’da görülmektedir.”3

Bu durumun gerçekten daha çok Almanya’da ya da Ren Nehri’ne yakın bölgelerde görülmesi üzerine ergotism gibi bir çeşit gıda zehirlenmesi ihtimali de ortaya atılmış, ancak böyle bir zehirlenme, kroniklerde tarif edilen türde davranışların günlerce sürmesini açıklayamadığı için geçerliliği doğrulanamıyor.

yüzyılda yaşayan İngiliz hekim Thomas Sydenham (–), ekseriyetle el ve ayaklarda istem dışı hareketlerle kendini gösteren ve modern tıpta “Sydenham Koresi” olarak bilinen hastalığı teşhis ettiğinde buna “Aziz Vitus Dansı” adını vermiş ve o zamandan beri Sydenham Koresi ve Aziz Vitus Dansı eşanlamlı olarak kullanılageliyor. Ancak tıp tarihçisi Waller’a göre Avrupa’da sonuncusu ’de görülen dans salgınının nedenleri toplumsal. Ona göre, kıtlığın baş gösterdiği, yoksulluğun tırmandığı, yetimhane ve hastanelerin dolup taştığı o dönemde bir yandan da kilisenin dünyevi zevklere düştüğü eleştirileri artmaktaydı. Dolayısıyla Waller, çaresizlik ve stresle ortaya çıkan dissosiyatif bir bozukluğun, cezalandırılma beklentisiyle de birleşince durumun psişik bir salgına dönüştüğünü ileri sürüyor. Waller’ın konuyla ilgili kısa bir makalesi var: “Keep on moving: the bizarre dance epidemic of summer ”

Kolektif endişe ve korkuların çeşitli kolektif çılgınlıklara yol açtığı biliniyor. Geçtiğimiz bin yılın öne çıkan vakaları için iki sosyoloğun “Mass Delusions and Hysterias” makalesine bakılabilir. Ancak yılı Strasbourglularının, Ed Simon’un dikkat çektiği gibi, dans etmiş olmaları tuhaf ve tedirgin edici. Dans gibi aşina olduğumuz neşeli bir eylemin öldürücü bir salgına dönüşmesini, o dönemde basılı yayınlar yoluyla iletişimin artmasına, dolayısıyla bilgi kadar korku ve endişenin de daha hızlı yayılmasına bağlıyor Simon ve konuyu günümüz yeni medyasına getirerek “Peki bizim karnavalımız nerede?” diye soruyor.

Karnavalımız nerede bilmiyorum ama dans etmiyor değiliz. Katılımcı sayısı bazen binleri bulan rave partileri bir yana, ortak amaçlar için, örneğin kadına şiddete karşı ya da savaşa karşı dans ediyoruz. Bu dönemdeki kolektif çılgınlığımız belki de kolektif özgüvenimiz. Kriz ve felaketlere tepkisiz kalışımız ya da onca kanıta rağmen, hızla yaklaşan iklim değişikliğini hâlâ yeteri kadar ciddiye almayışımız belki de bundan.

Bir süredir yine sosyal medyada popüler olan hashtag’lerden biri “imkânı olan delirsin”. Philip K. Dick’in “delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir” sözünü hatırlatan bu hashtag ile paylaşılan haberlere gülerken yakalayınca kendimi hemen toparlanıp diyorum ki, o zaman dans!

1. John Waller, The Dancing Plague: The Strange, True Story of an Extraordinary Illness, Sourcebooks Inc,

2. Age, s.

3. Robert Burton, Melankolinin Anatomisi, çev. Merve Tokmakçıoğlu, s. , Aylak Adam,

dans, delilik, korku, Neslihan Şık

Adnan İSLAMOĞULLARI

-Refik abi sence ben ruh hastası mıyım?

-Yok be oğluuum.

- O zaman dans.

-Renk.

Diyaloglarıyla Yiğit Özgür'ün muhteşem karikatürlerinden biriydi…

Zaten ülke de karikatür gibi… Kıskanıyorum karikatüristleri, bizim en az 4 bin vuruş yapmamız gerekiyor yazı için. Yaz babam yaz… E insanın keyfi oluyor olmuyor, canı istiyor istemiyor, ama en az 4 bin vuruş yazmamız gerekiyor.  Karikatüristler öyle değil, hem eğleniyor hem çiziyorlar, üç çizgi, iki konuşma baloncuğuyla bizim binlerce vuruşluk yazımıza bedel, anlatıyorlar meramlarını…

Karikatür malzemesi bu kadar bol başka ülke var mı bilmiyorum, karikatüristlere ekmek çok yani ülkemizde…

-Çocuklara cihat öğretmeden matematik öğretmenin bir anlamı yok.

-Abi sen câhil misin yoksa ruh hastası mı?

-O zaman dans

-Cihat

Çocuğun oyuna, yaramazlığa teşne mâsum gözleri, teneffüs ziline kabarmış kulakları, el yazısına duyduğu nefret ve nihâyet eve yani sokağa yani oyuna döneceği son zilli bekleyen sabırsızlığının tam da ortasına düşen cihat…

O zaman dans…

Büyük oğlum Yûnus'u ilk okulu bitirdiği yaz tatilinde Kur'ân öğrenmesi için annesinin baskısıyla ilimizdeki İmam Hatip Lisesinin yaz kursuna kayıt ettirdik. Tam gün eğitim söz konusu, Kur'an öğretimi, siyer gibi derslerin yanı sıra havuz falan gibi özendirici etkinlikleri de var ekstradan. İlk günün sonunda akşam eve geldiğimde "Nasıl geçti kursunuz?" diye sordum. Annesi mutfakta akşam yemeğini hazırlamakla meşgul, oğlum annesi duymasın diye sessizce bana kursta verilen kitapları gösteriyor bir taraftan.  Önce bir soru sordu:

"Kelime-i tevhid ne demektir babacım?"

"Oğlum biliyorsun sen, daha önce konuştuk"

"Hayır babacım senin dediğin gibi değilmiş, bak Diyânet'in bize verdiği kitapta nasıl anlatılıyor"

Açtık baktık tabii… Aynen işaretler de dahil olmak üzere şöyle yazıyordu:

Kelime+ tevhid = Kelime-i tevhid…

"Babacım ben şimdi bu kursa mı gideceğim, bence gerek yok, mahalle camiinde öğrenirim ben Kurân okumayı"

"O zaman dans" diyemedim tabii oğluma, çünkü Yiğit Özgür henüz o karikatürü yapmamıştı daha… Bu arada belirteyim o kadar da eski değil mevzu, mevcut iktidar dönemine denk geldi yine…

Deve sidiği, sineğin kanadının altındaki antimikrop, kız bebeklerin dışkılarının erkek çocuklara nazaran daha pis kokması, kadınların sünnet olmasının cinsel arzularını arttırması, bir erkeğin baldızını yabancı gibi görmesi, kız evlâtların altı yaşından sonra öpülmemesi…

Çocuklarımız bu tür iğrençlikleri duya duya büyüyorlar…

Çocuk tecâvüzlerini duya duya büyüyorlar…

Gazali'nin İhyâ'sının başında bizdeki tercümelere basılmayan bir sözü var:

"Bu din düşmanlarından çekmedi, kendini yanlış anlayanlardan çektiği kadar…"

Nereye gidiyor Allah aşkına bu ülke?

Çocuklar sevmeyi, saygı duymayı, paylaşmayı öğreneceği çocukluğunun tam başlangıcında cihat kavramıyla tanışacak. Ve bu kavramı çocuklara muhtemelen, kelime+tevhid= kelime-i tevhid diye kitap basan kadrolar öğretecek. Haydi diyelim ki "Cihat diyerek biz savaşı değil, nefisle mücâdeleyi kast ediyoruz" diyorlar…

Çocuk bu yâ hû! Hangi nefsiyle mücadele etmeyi öğrenecek, çocuk bu çocuk!

Allah bize merhamet etsin, sonumuzu  hayır etsin, encâmı fenadır bu gidişin….

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir